@azamet_29_2
|
Gözlerimi açtığımda kolumdaki acı yerli yerindeydi. Yerimde doğrulup koluma çevirdim gözlerimi. Yine biraz kan vardı. Gece boyunca iki kere bandaj değiştirmiştim bu yüzden. Kanama azalmış ama acısı geçmemişti. Yanma hissi bir yana zonkluyordu. Yataktan kalkıp ilkyardım kutusunu alıp geldim yine. Yine ve yeniden bandaj yapıp sardım. İşim bitince saate baktım. Okul saati gelmişti ama bugünde bu kolum yüzünden gidemeyecektim. Okuldaki gereksizlerle uğraşmak istemiyordum çünkü. Bu yüzden kahvaltı yapıp öğlene kadar evde kalmaya biraz daha dinlendikten sonra büroya gitmeye karar verdim. Yerimden kalkarken Çağrı'nın söylediği cümleleri hatırladım. Sezer için sahte avukat ve delil yalancısı demişti. Sezer davalarında adamına sahte deliller koyduruyormuş. Bu doğru olabilirmiydi. Olabilirdi çünkü adamı da itiraf etmişti. Kolumdaki sargıyı ovalayarak düşünmeye devam ettim. Tamam diyelim ki hileli şekilde delil sahtekarlığı yapıyor. Ama sahte bir avukat olduğuna inanmam. Avukat olarak en büyük hayranıydım onun. Hayır hayır diyerek mutfağa yürüdüm. Kendime yaralı bir kolla zor da olsa güzel bir kahvaltı hazırladım. Kahvaltıdan sonra yine bir ağrı kesici aldım. Aslında antibiyotik almalıydım ama hastaneye gidersem adli vaka olduğu ortaya çıkardı. Sonrada anlat derdini anlatabilsen. Kolumdaki bandajı yeniden değiştirip üzerime işe uygun kıyafetler giydim. Uzun kollu olmasına dikkat ettim tabi. Şuan acıyan ve zonk zonk zonklayan kolumun görünmesini istemiyordum. Saçlarım makyajım derken nihayet hazırdım. Üzerime hırkamı, yanıma çantamı alıp ayakkabılarımıda giyip evden çıktım. Önce yol üstünde olan arkadaşım Amir'e uğradım. Birlikte kahve içerken başımdan geçenleri anlattıktan sonra duyduğun şey. " Allah seni kahretmesin emi! " Ama gelmedi, iyiyim. " Aferin iyi b.o.. halt etmişsin! " Amor... " Ne? Ne duydun? " Demişti ki kapıdan bir bir kız girdi. Amor anında kıza dönüp, " Fal bakıyorum tatlım. Biraz sonra gel. " Kız bir bana bir de Amor'a baktı. " Hani önünüzde hiç bir şey yok. Bu nasıl fal bakma? " Amor gözlerini devirdi sinirli. " Göz falı bakıyorum cicim. Oldu mu? Hiç duymadın mı? " Diye dalga geçerken kızın gözleri parladı. Ellerini çırptı. " İnanmıyoruuum. Amir yüzü asılırken ne diyeceğini bilemedi. Gözlerini devirerek, " Ne diyordum. " Ay ne diyorsuuun. " Bana inandırıcı gelmedi. Ama o vurduğu adamın söyledikleri gerçek gibiydi." " Ee ne olacak şimdi. Yinede o adamla çalışacak mısın? " " Bilemiyorum ki. " Sen bilirsin ama dikkatli ol. Bu aralar burnun boktan çıkmıyor." " Sağol ya çok iyi moral veriyorsun. " Ne demek." dedi gülümseyerek. " Telefonun yoksa ne yapacaksın? " " Dönerken bir tane ikinci el alacağım artık ne yapayım." " Anladım. Giderken dışardaki saftirik kızı da içeriye yolla bari. " " Tamam." dedim onun gibi gülümserken. Kapıdan çıkıp bekleyen kızı içeriye yolladıktan sonra mekandan ayrılıp işe gitmek üzere yola çıktım. & Büroya geldiğimde öğleden sonra iki olmuştu. İçeri girip yerime oturacakken Sezer'in açık olan kapısını görünce şaşırdım. Bugün benden önce gelmişti. Yaklaşıp kapıdan içeriye baktım. Önünde bir telefon çevirerek düşünürken buldum onu. " Sezer bey." Anında bana dönerken eli telefonun üzerine kapandı. " Gelmişsin. Bugün geciktin. " " Evet bugün okula gitmek zorundaydım." diye yalan söyledim. " Madem buradasın bir kahve alabilirim o halde." " Hemen getiriyorum." Hızlıca mutfağa gidip bir kahve hazırladım. Tepsiye yerleştirip dikkatli adımlarla odaya döndüm. Kahveyi bırakırken, " Dün erken çıkmıştın. Ne yaptın bakalım." Duyduğum cümle ile saniyelik durdum. Neden soruyordu bunu. Yoksa görmüşmüydü beni. Hayır görmüş olamazdı. " Eski bir arkadaşı görmeye gittim." dedim bir yalan daha söyleyerek. Sonrada müsadenizle diyerek odadan çıktım. Ama ter atmıştım resmen. & Aradan bir kaç geçti. Önce sırasıyla iki iş adamı sonrada yaşlı bir kadın geldi Sezerle görüşmeye. Yarım saat önce giden kadınla bu gün başka kimse gelmez heralde diye düşünürken kapıdan giren adamla şok şekilde kala kaldım. Gözlerini gözlerime dikerek içeriye giren Çağrı Göksoydan başlası değildi. Elleri ceplerinde kapıdan girdiğinde arkasındanda Hamza diye bildiğim adam girdi. Üzerime doğru iki adım attı kendinden emin. Kara gözleri hâlâ üzerimde başını yana doğru yatırdı. Beni tepeden tırnağa süzerken sırtımdan bir ter boşaldı ki anlatılmaz yaşanır. Yapabildiğim tek şey yutkunarak oldu. Bakmaya devam ederken, " Sezer beyefendiye geldiğimi haber ver. Çağrı Göksoy geldi de." Ben hâlâ tutulmuş şekilde bakarken, " Sağır mısın? " diyince geldim kendime. " He-hemen. Siz oturun ben hemen haber veriyorum." Masaminyanindan geçip odaya yürürken gözleri hâlâ üzerimdeydi. Bana dönen Sezer'e, " Çağrı Göksoy geldi. Histerik bir gülümsemeden sonra gözlerini gözlerime dikip geriye yaslandı. " Gelsin bakalım. " Tamam. Diyip hızla geriye dönmüştüm ki. Çarptığım bedenle geriye sendelemem bir oldu. Aynı anda kolumdaki elle düşmekten son anda kurtuldum. Çağrıydı beni tutan. Lakin şuan büyük eliyle tuttuğu ve dişlerimi sıkmama sepep olan nokta yaraladığı yerdi. Canımın ne kadar yandığını belli etmeden kolumu elinden çektikten sonra diğer elimle acıyan yeri ovalarken buldum kendimi. Şuan bütün kolum sızlıyor acısı beynimden çıkmıştı. " Sizi bekliyor. " Diyip hızla yanından uzaklaştım. Ellerini yeniden ceplerine sokup ayağıyla açtı kapıyı ve girdi. Arkasından da Hamza girdi. Ama girmeden önce bir posta da o süzdü gözleriyle. Bir saat boyunca onlar içerde kalırken ben tedirgin dışarda bekledim. Dün gecenin üzerine onu burada görmek beni fena tedirgin etmişti. Neden gelmişti. Benimle alakası varmıydı. Stresten işimi yapamaz olmuştum. Sonunda duyduğum kapı sesiyle odadan çıkan Çağrı ve Hamza'ya baktım. Yine elleri ceplerinde direk kapıya yürüdüler. Hamza kapıyı açtı Çağrı çıktı ve gittiler. Geldiği anın aksine bir kez olsun bakmadı bana. Gidişinin ardından rahatlamış şekilde kendimi sandalyeme bırakmıştım ki. Bir anda bir gürültü ve bağırışla yerimde sıçradım. Sezer'in odasından geliyordu sesler. Hızla yerimden kalkıp odanın aralık kapısından içeriye baktım. Beni farketmeyen Sezer ellerini masaya dayamış bir boğa gibi burnundan solurken masadaki herşey yerdeydi. Seni gebertmeyeni sikeyim. Duyduğum küfüre mi yoksa küfrü edene mi şaşırsam bilemedim. Çağrı ne demişti de bu kadar sinirlenmişti? Hızla arkasını dönüp duvardaki özel dolabının üst kapağını açtı. Elini içine soktu önce. Ne yaptı görmedim ama elini çektiğinde dolabı bir kapı gibi öne doğru açarak arkasındaki küçük kasadan bir deste evrak benzeri bir şeyler alıp çantasına tepiştirdi. Dolabı kapatıp önüne dönerken başını kaldırıp beni gördüğünde hızla toparlanıp baktı önce kaşları çatık, sonrada, " Ben çıkıyorum. Sende çıkabilirsin." Dedi. Hırsla kapıya doğru gelirken kenara çekilip çıkmasına izin verdim. Sezer'i hiç böyle sinirli görmemiştim. Aralarında ne geçmişti bilmiyorum. Ama unursamıyordumda. Sezer gidebilirsin demişti. Zaten acıyan bir kolum vardı. Çağrı sayesinde kanamış bile olabilirdi. O yüzden zevkle çıkacaktım. Ama önce şu yerdeki kağıtları masaya kaldırmalıyım diyerek odaya girdim. Yerdeki dosyayı kaldırıp dağılan kağıtları ve kalemleri topladım. ⭐⭐⭐ Eve gelmeden önce ikinci el telefon satan bir dükkandan taksitle kendime bir telefon ve hat aldım. Sonrada oyalanmadan evime geldim. İçeri girer girmez ilk iş kapımı kilitleyip direk ilkyardım kutumu almaya gittim. Salona geçip koluma pansuman yaptım. Gördüğüm kadarıyla biraz şişmişti sanki. Pansumandan sonra yeniden sardım. Acısı azalsa da devam ediyordu. Tabi zonklaması da. Kolumla işim bitince önce birşeyler atıştırdım. Sonra bir ağrı kesici daha içtim. Odama geçip eşofman takımımı giyip döndüm. Sonrada koltuğuma kıvrılıp biraz dinlenmek için gözlerimi kapattım. Bedenim dinlenirken zihnim son hız çalışmaya devam ediyor, büroda olanları tekrar tekrar yaşıyordum. Bir süre sonra pes eden zihnim sağolsun uyuya kalmışım. ***** Yerimden kapımın çalan ziliyle sıçrayarak kalktığımda hava çoktan kararmıştı. Uyku sersemi ne olduğunu anlamaya çalışırken bir kez daha çaldı zil. Önce yatağın kenarına oturup gözlüğümü taktim. Sonrada ayağa kalkıp sersem tavuk gibi yürüyerek çıktım odamdan. Bu saatte kapımı çalan kimdi bilmiyordum ama açmaya niyetim yoktu. Yinede usul adımlarla çelik kapımın arkasına kadar gelip parmak uçlarıma yükselerek delikten dışarıya baktım. Zayıf ışık yüzünden kim olduğunu doğru düzgün göremedim ama uzun boyu ve kalıbından erkek olduğunu anladım sadece. Tam da bu yüzden sessizce gitmesinin bekledim. Yabancı birine kapı açmamak için geçerli nedenlerim vardı. Tekrar çalan kapı ziliyle yeniden baktım delikten. Hâlâ aynı kişiydi. Yine sessizce bekledim. Ama korku ve tedirginlik bir yılan gibi yavaş yavaş bedenimi sarmaya başlamıştı bile. O an duydum sesini. " Evde olduğunu biliyorum. Sen mi güzellikle açarsın ben mi zorla açayım küçük hanım. " Tanıdık ses Çağrı Göksoy'a aitti. " Ki-kimsiniz? " Bildiğim halde soruyordum soruyu. " Hadi ama! Sözleri beni şaşırtırken az önce bahsettiğim korku yılanı boğazıma dolanmaya başlamıştı sanki. Elim acıyan kolumda inkâr ettim hemen. " Neden bahsettiğinizi anlamıyorum hemen kapımdan gitmezseniz polis çağıracağım." " Polis gelene kadar ben bu eve girmiş seni vurmuş olurum. O yüzden güzelce aç. Sadece konuşmak istiyorum. " " Hemen gidin dedim kapımdan! " Kısa bir süre sessizlik oldu. " Duydunuz mu beni. Yoksa polisi ararım dedim." Tekrar ederek. Ve bir süre daha bekledim. Yine ses gelmeyince kapı deliğinden dışarıya baktım tekrar. Kimse yoktu gitmişti. Ellerim kalbimin üzerinde derin bir nefes alıp bir oh! çektikten sonra yeni fark ettiğim titreyen dizlerim yüzünden duvardan destek alarak mutfağa doğru illeredim. Bir bardak su içmeye ihtiyacım vardı. Allah'ın belası nereden de bulmuş evimi? Diyerek mutfak kapısından girmemle çığlık atarak salona kaçmam aynı anda arkamdan sarılan kollarla bir el dudaklarımda bir el belimde yakalanmam bir olmuştu. Çağrı ve yanındaki Hamza kapımın önünden gitmişlerdi ama evlerine değil.. Mutfak balkonuma ve ordanda eve girmişlerdi. Sarılı olduğum kolların arasında bağırarak çırpınsamda sesimi duyan olmayacaktı. Kucağında benimle salona kadar gelip yere bıraktığı gibi eli hâlâ dudaklarımda duvarla bedeni arasına sıkıştırdı beni. Korku dolu gözlerle bakıyordum. Bu adamın neler yapabileceğini bizzat gözlerimle görmüştüm dün gece. Sert baskısı kıpırdamama izin vermezken bir eli hâlâ ağzımda diğer elinin işaret parmağını dudağına koyarak, " Şşiitt! Ufaklık? Kara gözleri çırpınırken yamulan gözlüğümün altındaki yeşil gözlerim arasında gidip geldi bir süre. Boştaki elinin parmak uçlarıyla gözlüğümü yavaşça kaldırıp yine yavaşça yerine taktıktan sonra bir anda üzerime doğru eğilirken kapalı olan ağzım yüzünden kesik kesik nefesler alıyordum burnumdan. Çağrı burnunu boyun girintime dayadığında tenime ateş değmiş hissiyle körük gibi inip kalkan göğsümün içindeki kalbim patlayacak hızda atmaya başladı. Derin bir nefes çekip, " Kokun aynı parfümün kokusu.." Dediği anda korkuyla bir çığlık daha attım büyük elinin altında. Ama kimseler duymadı. Korkudan ölmek üzere titrerken bulanan şuurum ve gücü kesilen dizlerimin üzerine yığılacakken bir anda kollarımın altından tuttu beni. " Hiişşştt sakin ol. Kucağına alıp koltuğun üzerine bıraktıktan sonra üzerime doğru eğilerek cümlesini sertçe yeniledi. " Sakın bayılayım deme!" Karşımdaki koltuğa geçip otururken diğeri, ben mutfaktayım. Diyerek çıktı. " N-ne istiyorsun benden? " Soyun! " Ne? " Ayağa kalktı. " Soyun dedim." Ne saçmalıyordu bu. " Asla! " Dedim yaş dolan gözlerim ve zor çıkan sesimle. Bir adım atarak yaklaştı. " Ya sen çıkaracaksın o eşofmanları yada ben. Ben yaparsam canın yanar. O yüzden soyun ve vücudunda yara var mı bakmama izin ver. " " Ne? " Dedim yine salakça. Anlamıştı. Ama nasıl? Elini alnına bastırarak ovaladıktan sonra derin bir nefes alıp verdi. Ardından gözlerini kapatıp açtı, sabırlı olmaya çalışıyordu sanırım. Sonunda, " Dün gece evimde bir hayalet dolaşıyordu. Görünmeyen yada görünmez olabilen bir kız. Kızıl saçlı bir kız. O hayalet sendin bunu biliyorum. Önce o kokunu aldım. Pencere önündeki kokunu. O sırada oradaydın ama ben görmedim. Sonra seni göremesemde sesini duydum. Sonra o kıpırdayan saksı. Sonra da kapıdan kaçarken saniyelik şekilde kızıl saçlarını gördüm. Bir iki saniye sonra yine kayboldun. Senden sonrada evde bir kartvizit buldum, o piç Sezer'in kartvizitini. Bugün büroya bu yüzden geldim aslında. Senin varlığını teyit etmek için. " Kafayı yemişsiniz siz. " Arkandan ateş ettim." Dedi sakince. " Vurdumda. Çünkü bahçede kan damlaları vardı. Eğer evimdeki görünmez kız sen değilsen ispatla. Soyun! Vucudunda bir yara yoksa özür diler giderim. Ama varsaa..." Sessizce gözlerime bakarken benim aklımdan söyleyeceğim yalandan başlayarak nasıl kaçabileceğime kadar bin türlü şey geçiyordu. Kaşları çatık, " Bekliyorum! " dedi arkasındaki koltuğa oturarak. Ne yapacağımı bilemez şekilde baktım yüzüne bir süre daha. O an aklıma görünmez olup kaçma fikri gelince anında kapattığım gözlerimle görünmez olmayı istedim. Beni göremeyeceği için kolayca kaçabilirdim. Saniyeler sonra ayağa kalkıp bir anda hızla kapıya koştum. Ama bir anda sol kolumda hissettiğim büyük mengene gibi eliyle tutup beni kendine çevirirken, " Seni uyarmıştım." diye hırlayan adamın sesini duydum. Olmamıştı. Yakalandığıma göre hâlâ görünüyordum. Ama neden? Bir anda bütün siniriyle boştaki elini diğer koluma sarıp sırtımı duvara çarptığında hem sırtımda hem kolumda hissettiğim acı yüzünde kocaman bir Aah! Çıktı dudaklarımdan. Kaşları çatılırken kısık gözleri gözlerimde, yüzünde gıcık bir gülümseme vardı. " Sorumun cevabını aldım." Derken ben hissettiğim acıyla ağlamaya başlamıştım bile. " Bırak! Bir kaç saniyelik süreden sonra hâlime acıyıp ellerini kollarımdan çektiğinde ben elim acıyan kolumda kendimi olduğum yere bıraktım. Başımı kaldırıp çaresizce, " Bırak beni gideyim lütfen." derken o eline bulaşan kanıma bakıyordu. Kolumdaki yara kanamış eşofmanımın üzerine çıkmıştı. Elindeki gözlerini bana çevirdi sonra. " Ateşin var ufaklık." Gözlerimi açtım. " Bırak gideyim. " Hamza! " diye bağırdığında yerimde sıçradım yine. Adam anında kapının önüne geldi. " Ufaklığın kanaması ve ateşi var. " Hamza üstten bir bakış attıktan sonra, " Anladım. Birazdan gelirim." diyerek hızla çıkıp gitti. Gel diyerek elini uzattığında hızla gerileyip, " Dokunma bana! " dedim yine korkuyla bağırarak. " Lütfen dokunma bana... " Olmaz ufaklık. " İnanmıyorum sana. Demiştim ki bir anda sardığı kolları ve attığım çığlıkla birlikte beni kaldırıp koltuğa bıraktı. Anında dizlerimi kendime çekip sol kolumla sarıldım. Zira diğer kolum çok acıyordu. Benim ağlayan gözlerim yerdeki halıda onun gözleri bende bir süre öylece bekledik. Sonunda dayanamayıp yerdeki gözlerimi yukarıya kaldırdığımda kolları göğsünde bağlı başını yine yana devirmiş beni izliyordu. Öne doğru eğildi aniden. Sağ elinin işaret parmağını alnıma dayayarak bastırırken, " Nesin sen? " Dedi. " İn misin, cin misin? " |
0% |