Yeni Üyelik
13.
Bölüm

🌟B.D 12. Final 💫

@azamet_29_2

Bu sabah uyandığımda daha iyiydim. Dün gece zoraki aldığım serum, ateş düşürücü ve antibiyotik sağolsunlar.

Yerimden kalkıp ilk iş banyoya koştum. Serumu fazla kaçırmışım dedim kendimce bir espri yaparak. İşlerimi halledip elimi yüzümü yıkadıktan sonra kurulayıp dolaptaki ilkyardım kutusunu da alıp salona geçtim. Koltuğa geçip bir doktorun elinden çıktığı her halinden belli olan sargıyı açıp yaptığım pansumandan sonra yeniden sardım. Hamza'nın sardığı kadar iyi değildi ama olsun. Ardından mutfağa geçip birşeyler atıştırıp yatak odama geçtim bu kez.

Okula ve ardından son kez büroya gitmek için uygun bir kıyafet seçip giyindim. Saçlarımı tarayıp hafif bir makyaj yaptım. Gerçi kocaman gözlüklerimin ve çillerimin yüzünden pek belli olmuyordu ama iyi hissettiriyordu.

O an dün gece Çağrıdan duyduğum cümleyi hatırladım. Çillerimin yüzüme yakıştığını söylemişti. Alık alık cillerime baktım aynada. Yanaklarımın yandığı hissettim gereksizce.

Kötü adamdan güzel iltifat. Şaka gibi.

Diyerek gözlüğümü takıp çantamı ve telefonumu da alıp çıktım odadan. Vestiyerden aldığım ayakkabılarımı da giyip evden çıkarken saat sekize geliyordu.

🌟🌟🌟

Aradan saatler geçmiş, koştura koştura gittiğim okulumda zamanımı derslikler arasında geçirmiş, öğle arasında Rasim hocanın,

" Bugünlerde derslere girmiyorsun Ebru. Böyle giderse sınavlarda zorlanacaksın! "

İsimli çalışmasını dinlemiş, bu yüzden yemek bile yiyememiş kalan derslere aç şekilde girerek geçirmiştim günümü.

Nihayet çıkış saatinde okulun yanındaki fırından iki açma alıp yiye yiye otobüs durağına gidiyordum şimdide

Dün gece Çağrı'nın söylediği şeyler beynimin içinde duvardan duvara çarparak yankılanırken gözümün önüne ölen sekreter kızın resmi geldi. Zavallı kız.

Ağzımdaki açma boyuna geldiğini sandığım lokmayı çantamdan çıkardığım suyun yardımıyla zor tuttum. Kalanını da çantama koydum. Yiyecek iştah kalmamıştı ki.

&

Gelen otobüse binip son kez gittiğim büronun yolunu tuttum. Yol boyunca kafamın içinde yine Çağrı'nın

Sen hukuk fakültesini masum insanların hakkını savunmak için okuyorsun değil mi? Al sana fırsat.
O ölen sekreter kızın hakkını arayarak başla mesleğe. Kim vurduya gidip kimsesizler mezarlığına gömülmesin.

Madem görünmez olabilen birisin gücünü kullan ve odasını sen ara. Bir ipucu, belge kayıt yada herhangi birşey bulmaya bak."

Sözleri dolandı durdu. Bunu yapmak isteyip istemediğimi düşündüm. Kendimi şu an Çağrı ile suç ortaklığı yapıyor gibi hissediyordum.

Ama ya ölen sekreter kız...
Çağrı'nın bu kızın hakkını savun deyişi. Aaahh!

Dedim ellerim saçlarımda. Etrafımdaki insanların şaşıran bakışlarını görünce özür dileyerek önüme döndüm. Kafamın içinde sinir harbi yaşıyordum.

Aşağı yukarı 40 dakika sonra lüks apartmanın 3 katındaki büronun önündeydim. Anahtarımı kullanarak çelik kapıyı açıp kafamı içeriye doğru uzattım ve baktım. Sezer'in açık olan kapısından gördüğüm kadarıyla şu an yerinde yoktu. Şu anda büroda hiç kimse yoktu aslında.
Nilay hanım'la Gizem hanımefendi yine büroya gelmeden duruşmaya gitmişlerdi anlaşılan. Bu çok iyiydi.

Yine de hızlı adımlarla tuvalete girip önce görünmez olacaktım. Malûm bürodaki kameralar her şeyi çekiyordu. Gözlerimi kapatıp yeniden konsantre olmaya çalışırken görünmez olduğumu hayal ettim. Az sonra kendime olan güvenle açtım gözlerimi. Ama şok şekilde baka kaldım. Yine olmamıştı. Yine görünmez değildim. Bu kez neden oluyordu. Neden görünmez değildim.

Ayın yirmi biri olduğunu ve Amir'in sözlerini hatırladım.

Büyü bozuluyor. diyen iç sesimle herşey yerine oturdu.

Ee ne yapacaktım şimdi. Yapacak birşey yoktu. Şuan kimsenin olmayışını fırsat bilip her yeri arayacak bir şey bulsam da bulmasamda buradan gidecek ve geri dönmeyecektim.

Sezer kameralarda beni görüp hakkımda şikayette bulunursa da polise bir bir olanları anlatırdım.
Arrtık kimin başı yanarsa.

Hızla tuvaletten çıkıp koşar adım Sezer'in odasına yürüdüm. İçeriye girdikten sonra kolay hareket edebilmek için çantamı çıkarıp masaya bıraktım ve şöyle bir etrafa baktım. Nerede ne aramalıydım.
Bilmiyordum.

Telefonumu çıkarıp ezberimdeki numarayı çevirip Çağrı'yı aradım. Hoparlöre alırken ilk çalışta açıldı.

" Söyle ufaklık."

" Bana ufaklık deme."

" Söyle çilli kız."

Gözlerimi kapatıp sabır çektim.

" Bürodayım. Kimse yok..
Görünmez olmak istedim ama olmadı.
Bende bu şekilde girdim odaya. "

" Ne demek olmadı? "

" Zaman doluyor büyü bozuluyor demek. Yıldızım motoru çalıştırmış harekete hazırlayor olmalı."

Dedim dalga geçerek.

" O zaman neden riske giriyorsun?! "

" Geçti artık. Olan oldu içerdeyim.
Zaten bir daha dönmeyeceğim. O yüzden söyle nerede ne aramalıyım? "

" Seni aptal!
Hızlı hızlı masasına, çekmecelerine ve dolabına bak. İşimize yarayacak her şeyi al. Birşey bulamazsan oyalanmadan çık hemen oradan. Uzaktan izleyebilir kameraları.

" Tamam. "

Dedikten sonra aklıma ilk gelen özel dolabı oldu. Anında dolabın yanına geldim. Sezer'i izlerken gördüğüm şekilde dolabı öne doğru açarken, hayatım boyunca yapmadığım bir şeyi yaparak başka birinin özel dolabını ve kasasını karıştıracağımı yeniden idrak edince kendimi bir hırsız gibi hissettim..

Ama o ölen kızı bir kez daha hatırlayınca yapmak zorunda hissettim kendimi. Önüme döndüm hemen. Aklımdaki şey kasaya ulaşmak ve içinde işe yarar bir şeyler bulmaktı.

Önce dolabı açtım. Sonra da kasayı. Elimi içeriye sokarken hâlâ açık olan telefondan Çağrı'nın sesi geldi.

" İşe yarar ne var."

" Acelen ne bakıyorum işte. "

" O diline sahip ol ufaklık."

Gördüklerimi elime alıp çıkardığımda baka kaldığım kırık telefonla şok oldum.

" Alo. Ufaklık!
Ne buldun dedim? "

" Benim kaybettiğim telefon bu. Ama.. Ama nasıl?
Nasıl gelmiş buraya? "

" Ne telefonu? "

Anlamsızca düşünürken elimdeki kağıda kaydı gözlerim. Üzerinde yazanları okudum hemen.

Merhaba!
Şaşırdın değil mi?

Gözlerim kocaman olurken kapı önünde duyduğum ayakkabı sesiyle elimdeki telefonu hoparlörden çıkarıp arka cebime soktum. O anda kapıdan giren Sezer'le bir şok daha yaşadım. Buradaydı.

Gözüm aydın yakalanmıştım.

" Merhaba Ebru. Hanım!
Ne o çok mu şaşırdın.

Bir elimde telefon bir elimde kağıt yüzüne bakarken ikisi birden elimden kayıp yeri boyladı.

" Bu telefonu görünce ve numaranın senin olduğunu anlayınca bende en az senin kadar şaşırmıştım."

Diyerek elleri ceplerinde içeriye girdi.
Ağır ağır üzerime gelirken,

" Telefonu bulduğum o günden beri düşünüyorum. Bizim bacaksız sekreterin telefonunun Çağrı Göksoy ile yemeğe gittiğim yerde ne işi vardı diye."

Dediği zaman anladım. Telefonum orada düşmüş Sezer bulmuştu.

" Baya bir düşündükten sonra cevabı buldum. Sen o gün arabamdaydın. Değil mi? "

Derken gözleri buz gibi bakıyordu.
Yutkundum yine.

" Bu yüzden erken çıkmak istedin değil mi?
Benimle gelebilmek için, değil mi?

Peki arabama nerede ne ara bindin? "

İkimizde sessiz birbirimize bakıyorduk.

" Neyse." derken masasına yaklaşıp ucuna oturarak dirseğini yukarı çektiği dizine dayadı.

" Kendi kendime dedim ki.
Bu kız Neden benimle gizlice buluşma yerine geldi.
Cevap, casusluk. Dedim.
Kimin casusu diye düşündüm sonra.
Çağrı Göksoy dedim.
Peki telefonu burda olan kız nereye gitti diye düşündüm sonra.
O zaman anladım Çağrı'yla gittiğini.

Ertesi gün sana nereye gittiğini sorduğum da bana yalan söyledin. Buda beni haklı çıkarıyor.

Ne aptalım!
En başından anlamlıydım Çağrı Göksoy ile çalıştığını. Nadir'in Göksoy'un ve Ebru'nun aynı anda ortaya çıkması normal olamazdı. Yoksa neden kendi ağzınla benden iş istiyesin ki.

Ne yapıyordun casus Ebru?
Büroda beni dinliyor, dışarda beni mi izliyordun. "

Ne diyordu bu?
Bildiğimiz casus yerine konuyordum şuan. Ben en başından beri Göksoy'a falan çalışmıyordum. Herşey dün gece değişmişti. Bu adamın psikolojik sorunları olmalı. Kafasında kuruyor.

" Yinede senin hakkında düşünürken aklım karışıktı Ebru. Belkiler vardı kafamda.

Ama dün geç saatlere kadar takip ettiğim Göksoy'un senin evine girip çıktığını gördüğüm de emin oldum. Ona çalışıyorsun."

Yerinden kalkıp üzerime doğru bir adım attığında bende bir adım geriye gittim. Çağrı'nın şuan bu konuşmaları duyup kayda aldığını umuyordum. Alsa iyi olur.

" Söyle şimdi." Dedi.

Seni buraya Çağrı Göksoy yolladı değil mi? Bir delil yada belge bulmak için. Değil mi?
Yada sahte deliller bırakman için."

" O senin işin sahtekar."

Dedim sinirle.
Yürek yemiştim galiba. Yoksa bu katile bu cümleyi söyleyemezdim.

Ama duyduklarım onun nasıl biri olduğunu anlamamı sağlamıştı.

Histerik bir gülümseme ile beni süzdü gözleri.

" Sahtekar ha! "

Devam ettim kararlı.

" Hakkındaki herşeyi biliyorum. Sezer Koçak "

Kafayı yemiş, ateşe benzin döken bir salaktım ben.

" Bir katil olduğunu, o sekreter kızı öldürdüğünüzü, gerçek bir avukat olmadığını, herşeyi biliyorum.

Bu sırada telefonumdan Sezer'in duymadığı ama benim duyabileceğim bir kükreme geldi.

" KAPA ÇENENİ GERİ ZEKALI, SENİ ÖLDÜRMESİNİ Mİ İSTİYORSUN? "

Çağrı'nın öfke dolu tepkisiydi bu. Kızmıştı sanırım.

" Söylesene Sezer Koçak."

Dedim. Artık eskisi kadar karizmatik değildi gözümde.

" Gerçekten o kızcağızı öldürdün mü? Neden? "

Dedim gözlerim yaş dolu.
Buzdan bakışları yine gözlerimi bulurken ben ucuz bir bakış attım.

" Biliyor musun!
Ben senin en büyük hayranındım. Seni örnek almıştım ben. Büyük başarılı bir avukat olmak için, en iyilerden biri olmak için, bir gün seninle çalışmak için gece gündüz ders yaptım ben. Aç, susuz, uykusuz hem de."

Diye bağırdım.

" Küçükken en çok istediğim şey neydi biliyor musun, doktor olmak!
Ama seni görüp sana o kadar hayran oldum ki. Kazandığım tıp fakültesine gitmeyip Avukat olmak istedim. Yeniden ve yeniden hazırlanıp hukuk fakültesini kazandım.

Ama sen...
Bütün hayallerime adice bir kurşun sıktın! "

" Kusura bakma küçük hanım. "

Dedi alaycı.

" Hayat acımasız. Çıkarlar neyi gerektiriyorsa onu yaparım."

" Yani gerekirse katilde olurum diyorsun."

" Olurum! "

" Neyse ki gerçek bir avukat değilsin. Senin gibi bir pislik bu mesleği yapamazdı zaten. Bu asil mesleğin yüz karası olurdun."

Sinirli bir gülüş bıraktı.

" Bunu kimse bilmiyor.
Sadece sen ve ben. Bir süre sonra yine sadece ben bileceğim. "

Gözlerimi yanımdaki cam kapaklı dolaba çevirip kendime baktım. Riski göze alacaktım.

" Birde Çağrı."

Dedim pis bir gülümseme ile.

" Bütün konuşmayı dinleyip kayda aldı. Söylediklerini de."

Aniden kaşları çatılıp gözlerinde öfke dolu bir bakış meydana geldiğinde gözlerimi kapatıp görünmez olduğumu hayal ettim. Ama cigerden cigerden yoksa buradan çıkamazdım.

Gözlerimi yeniden açtığımda gerilerken etrafına korkuyla bakan bir Sezer görmek herşeye değerdi. Saniyelik dolap üzerindeki cama bakıp görünmez olduğumu teyit ederken Sezer yüksek ve panik kokan sesiyle

" La*et olsun. Ne oluyor lan! "

Diye bağırarak silahını çekti belinden. Silahı görmemle ve bulunduğum noktaya çevirdiği namnuyla korkum şuan onun hissettiğinden daha fazlaydı. Beni göremesede kör bir kurşuna gitmek üzere gibi hissediyordum.

Yinede âni bir kararla ya şimdi yada hiç diyerek hızla kolunun altından geçip koşarak kapıyı çektikten sonra çelik kapıya koştum. Açıp dışarıya kaçarken arkamdan gelen kurşun sesleriyle bir çığlık attım. Pislik kapıların hareketlerinden ve kaçışımdan yönümü tahmin etmişti.

" Seni şeytan! "

Görmesede rastgele ateş ediyordu arkamdan. Diğer kat sakinlerinin korku dolu bakışları ve çığlıkları arasında koşarak yönümü merdivenlere çevirdiğimde hâlâ ateş etmeye devam etti. İnsanlar beni göremedikleri için gördükleri tek şey delirmiş bir avukat etrafa ateş ediyordu.
Asansörü bekleyip binecek durumda değildim merdivenlerden kaçacaktım.
Polis çağırın diye bağıran bir kızı duyduğum da Sezer'in sıktığı son kurşun merdivenlerin başındayken geçti yanından. Korkuyla sendeleyip bir anda dengemi kaybedince merdivenlerden yuvarlandım. Sonunda da başımda bir acı yerde buldum kendimi.

Gözümü aralayıp yerden kalkmaya çalışırken hissettiğim ıslaklıkla elimi alnıma bastırdım. Olamaz çarpmıştım ve kanıyordu. O sırada arkamdan koşarak inen Sezer'in üzerime gelişini gördüğümde artık beni görebildiğini anladım.

Bu aptal güç beni çok kötü bir zamanda terkediyordu. Yada ben belaya bulaşmak için yanlış zaman seçmiştim.

Önümde durup elindeki silahı belinin arkasına taktıktan sonra üzerime doğru eğilip beni kollarımdan tutarak ayağa kaldırdığında kolumdaki yaranın acısıyla dişlerimi sıktım. Adi, yaramın üzerinden tutuyordu.

" La*et olasıca.
Bırak beni! "

Dedim sinirli. Yakamdan tutarak beni kendine çekip yüzüme doğru yaklaştı. Gözleri yüzümün her noktasında gezdi.

" Seni kızıl Şeytan!
Nasıl? Nasıl yaptın, nasıl yok oldun birden!? "

Yerde kalan gözlüğüm yüzünden bulanık gören gözlerimle gözlerine baktım. Ama cevap vermedim.
Zaten yanan canım yüzünden ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

Bütün gücüyle ve bağırarak tekrar sordu.

" Nasıl yok oldun!? "

Bu kez cevap olarak yüzünün ortasına tükürdüm. Öfkeyle baktığı bir kaç saniyeden sonra bir eli hâlâ kolumda yüzünü sildi diğer eliyle.

O kadar öfkeliydi ki gözleri kıpkırmızı olmuştu. Bir anda yüzümde patlayan yumruğu ve duvara çarptığım başımla kendimi yerde buldum.
Daha kötü sersemlemiş hareket edemeyecek hâle gelmiştim. Polis gelene kadar ben çoktan ölmüş olacaktım galiba.

Sezer polise uygun yalan söylerdi artık sahte delillerle birlikte.
Bir anda yana çevirdiği bedenimle arka cebimden telefonumu çekip aldı. Aynı anda duydum hâlâ açık olan telefondaki Çağrı'nı küfürler eşliğinde adımı arka arkaya haykırışını. Duyduğu sesler ve kurşunlardan sonra korkmuş olmalıydı.

Sezer yerden kaldırdığı bedenimi hızla omuzuma attığında ne bağıracak nede kıpırdayacak halim yoktu artık.

Görünmez olmak mı?
Şu an en imkansız oydu. Hiç ihtimal yoktu artık o gücü kendimde bulamıyordum. Kapanmak için adeta yalvaran gözlerimi açık tutmaya çalışırken Sezer'in son cümlelerini duydum.

" Bana bak piç.
O kayıtları bana getireceksin. Yoksa kızı kırk parça görderirim sana. "

Şuan telefonda yedi sulalesine söven bir Çağrı vardı. Aldırmadan devam etti.

" Hemen marinadaki iki nolu depoya gel. Yalnız ol. Yanında gölgeni bile görmeyecem anladın mı.
Yoksa oracıkta beynini uçurum bu kızıl şeytanın."

Ardından yan tarafa fırlattı telefonumu. Ne ara geldiğimizi anlamadığım garajda duyduğum sürgülü kapı sesiyle kendimi yeniden yere çarparken buldum. Bir minibüsün zemininde yatıyordum. Ağrımayan tek yerim yoktu. Gözlerimi zorlukla araladığımda arkamdan minibüse binip önümdeki koltuğa oturan Sezer'i gördüm.

" Fuat bas gaza depoya gidiyoruz.
Acele et hızlı git.

Şimdi elime düştün Göksoy.
Sana benimle uğraşmak beni tehdit etmek ne demek gösterecem. Bu iş bugün bitecek. Ya sen ya ben. Diğeri olmayacak."

Yerimde kıpırdanarak kalkmaya çalışırken yediğim tekme ile yeniden yerdeydim.

" Kıpırdama yoksa şuracıkta sıkarım kafana."

Zaten bozuk olan gözlerim karanlık minibüsün içinde iyice görmez olmuş kararan hava ise Sezer'in tarafını tutuyordu. Pes edip gözlerimi kapattım. O sırada kulağıma polis siren sesleri geldi. Olay yerine büronun olduğu binaya gidiyorlardı ama biz tam tersi yönde gidiyorduk.

Evet an itibariyle şansım ve gücüm beni terk ediyordu işte.

Nasıl geçtiğini algılayamadığım zamanın sonunda yavaşlayan minibüsün durduğunu anladım.

Hâlâ koltukta oturan Sezer'in sesini duyarak açtım gözlerimi.

" Bak seninki tam vaktinde gelmiş. Onun için bu kadar değerlisin demek."

Ardından Fuat'ı duydum.

" Abi Çağrı Göksoy'a güven olmaz tek gelmemiştir o dikkatli olalım."

" Kaç kişiyle gelirse gelsin kız ve hayatı benim elimde. Ölecek. Elindekini alıp gebertecem onu. Sonrada kızla birlikte ortalardan kaybolacağız."

" Ne.
Kız bizimle mi gelecek."

" Evet böyle bir gücü olan birini ona verirmiyim.?"

Belinden çıkardığı silahı elinde kapıyı açıp indi. Fuat'ta arkasından indi. O an loş ışıklar arasında bekleyen Çağrı'yı gördüm. Elleri ceplerinde bakışları sertti. İlk gördüğüm hali gibiydi duruşu. Aptal yalnız gelmişti. Bu yüzden, benim yüzümden ölecekti ve yalnız gelmişti.

" Kız nerde? "

Burdayım diyecek gücüm olmadığı için Sezer ile birlikte bende suskundum.

" O kızın kılına zarar verdiysen seni Nadir'in yanına gömerim Sezer."

Nadir... Nadir'i de öldürmüştü.
Unursamadı Sezer.

" O kızıl Şeytan mı? İyi. Arabada.

Bu uzaylı kızı nereden buldun bilmiyorum, umurumda değil."

" Uzaylı? "

" Bilmiyordum deme inanmam.
Bu kızın görünmez olma gibi bir yeteneği var. İtiraf et Göksoy. Bu kızı işlerinde kullanıyorsun değil mi?

Ama elimden kaçamadı. Kıskıvrak yakaladım.

" Ebru!
Yanıma gel hemen! "

Dedi Çağrı Sezer'e aldırmadan.
Kıpırdayacak halde değilken yanına çağırmasıyla bir anda gülme isteği geldi. Ama arkasında gelen ağlama isteği gülmeme izin vermedi.

" Ebru in arabadan yanıma gel! "

" Gelemez.
Kaçarken biraz yoruldu." diyen Sezer'in sesinde alay vardı.

" İstediğim tek şey elindeki o kayıt, hemen ver onu bana. "

" Önce kız."

" Pazarlık edecek halde değilsin Göksoy."

Çağrı cebinden bir şey çıkarıp Sezer'in adamına fırlattı.

" Diğerini de."

" Başka yok."

" Emin misin? "

" Çoğaltacak vaktim mi vardı lan piç.

Şimdi bırak kızı ve siktir git."

Silahını bir anda Çağrı'ya çevirdi.

Olamaz.
Gerçekten öldürecek. Benim yüzümden onu öldürecekti. Zor çıkan sesimle kaç dedim. Kaç git. Ama ben bile zor duyuyordum sesimi kaldıki o duysun

" Vedalaşalım o halde. "

⭐⭐⭐

Sezer'in tek isteği vardı o an.

Çağrı'yı öldürüp kızıda alıp kaçmak. Kızın görünmez olabildiğini öğrendiği anda kafasının içinde binlerce düşünce peydah olmuştu.

" Vedalaşalım o halde. "

Derken gözleri de silahı da karşındaki adamın iri bedenindeki kalp hizasındaydı. Tek kurşun ve işi bitecekti.

Çağrı'nın aklı ise iyi olmadığı her halinden belli olan kızdaydı. Hata yapmıştı. Kızın gücüne güvenip kızı Sezer'in kucağına atmıştı.

Kafamı sikeyim!

Dedi kendi kendine.
Şimdi işler daha da karışmış Sezer ve adamı elinde silah onu öldürmeye hazırlanıyordu. Bunu bilerek gelmişti buraya. Sezer onu sağ bırakmayı düşünmeyecek kadar deneyimliydi. Ama kendide hazırlıklıydı.

Biliyordu ki tek fırsatıydı bu. Hem Ebru'yu kurtarmak için hem Sezer'den kurtulmak için tek fırsat. Sezer,

" Son duanı et." dediğinde,

" Gebermeni diliyorum." Dedi dişleri arasından.

Aynı anda kızın kıpırdadığını ve yok olduğunu görmesiyle duyduğu silah sesleri, Sezer'in ve Fuat'ın yere düşüşü, uzaktan gelen polis siren sesleri...
Herşey bir kaç saniye içinde olmuştu.

Hamza ve adamları ellerinde silah ortaya çıkarken Çağrı göremediği ama bedeninde sarılı olduğunu hissettiği küçük bedenle kalakaldı.

Başını önüne eğdiğinde hâlâ hissettiği beden ve bir boşluktan akar gibi yere damlayan kanı gördü.
Ardındanda görünmezliğinden son kez sıyrılan kızı gördü kolları arasına düşerken.

" Ebru! "

İsmi depoda yankılandı kızın.

Çağrı sarıldığı kızı bir dizi üzerine yatırdı.

" Ebru!
Ne yaptın!?
Seni aptal ne yaptın!? "

Diye bağırdı.

Kız kollarının arasında,

" Hamza araba!! "

Diye haykırdı!

Kızı kendine doğru çevirdi hemen. Sırtındaki yarasına baktı.

" Kahretsin!
Kahretsin! "

Kurşun kötü yere gelmişti.
Hamza aracıyla daldığı depoda hızla döndü çıkışa doğru ve durdu. İndi, arka kapıyı açtı.

" Çağrı hadi! "

Çağrı kızı kucakladığı gibi koşar adım ilerledi arabaya.

Hızla arka koltuğa geçti. Hamza kapıyı kapatıp yeniden direksiyona geçerek gaz pedalını kökledi.

" Seni aptal ufaklık!
Neden yaptın?
Neden girdin araya? "

" Be-benim..."

Dedi kız zorlukla. Dudaklarının arasından bir yudum kan aktı yanağına.

" Özür dilerim. Sus kendini yorma.
Hamza bas gaza. Bass! "

Gözlerini aralayan kız olabildiğince görmeye çalıştı adamı.

" Benim yüzümden kimse ölmemeli."

Ardından zor bir nefes çekti ciğerlerine.

" Yıldızım yerine dönerken bir dilek hakkım daha varmıdır...

Varsa... B-ben.. Be- en.."

Dedi kolu yanına düşerken. Gözleri kaydı gitti karanlığa. Kırıklarla dolu kalbi durduğunda bir damla yaş aktı yeşil gözlerinden yanağına doğru.

" Ebruuuu!
Ebru cevap ver.
Ebru uyan! "

Yüreği koptu adamın. Bir kurşundan o yemişti sanki. Kızı hızla koltuğa bıraktı. Büyük ellerini kalbinin üzerine dayadı.

Kalp masajı yaparken,

" Yapma ufaklık.
Yapma?
Böyle gidemezsin.
Benim gibi kötüler yaşarken sen gidemezsin yapma! "

Eğildi dudaklarına bastırdığı dudakları ile ciğerlerini nefesiyle doldurdu. Sonra yeniden masaja geçti.
Yeniden ve yeniden devam etti suni solunum ve masaja son hız giden araç trafiği yararak devam ederken yoluna.

⭐⭐⭐

BİR AY SONRA

Kulağımda uğultulu bir ses, birbirine yapışan göz kapaklarım, ağzımın içinde ve boğazımda hissettiğim iğrenç tat...
Bunlarla kendine gelen şuurum.

Ne oluyordu neredeydim bilmiyorum. Ve bu bilinmezlik ile korku saran kalbimin daha hızlı atışının ardından alarm veren cihaz sesi. Sonra

" Doktor!
Doktoru çağırın! " diye bağıran tanıdık ses.

Kaşlarımı zorlukla havaya kaldırarak araladığım göz kapaklarımla etrafıma bakmaya çalıştım. Gözlüğüm olmadığı için yine bulanık görüyordum. Kulağımın dibinde hissettiğim ses ve nefes.

" Günaydın ufaklığım..
Hoşgeldin.
Bana dünyaları verdin..."

Diyen ses ve alnımda hissettiğim sıcak el kimindi. Neden bahsediyordu.

Gözlerimi biraz daha aralarken ikinci bir ses duydum.

" Ebru hanım.
Beni duyuyor musun?"

Konuşmak istesem de yapamadım sadece başım aşağı yukarı salladım.

" Güzel...
Nihayet uyandın.
Güçlü bir kızsın. "

Ne demekti nihayet.

Gözlerimi tamamen açtığımda bir yanımda beyaz gömleğiyle bir doktor ve hemşire diğer yanımda yeşil kıyafetler içinde onu gördüm. Çağrı Göksoy.

Neredeydim. O neden yanımdaydı.

" Ebru hanım."
Diyen doktora çevirdim gözlerimi.

Şuan bir ay kadar önce yaralı olarak getirildiğiniz hastanedesiniz. Zor bir ameliyatın ardından yaşam desteğe bağladık sizi. Şimdi sakin kalın bende bu aleti çıkarayım.

O anda kesiknkesin gelen anılarla herşeyi hatırlamaya başladım. Görünmez olup kurşun ile Çağrı'nın arasına gitmiştim ama tek farkla.

Aradaki mesafeyi yürümemiş bir anda kabolurken bir anda Çağrı'nın önünde ona sarılıken belirmiştim.

Ne yani ışınlanmışmıydım?
Evet aynen öyle olmuştu!

Tabiri caizse yıldızım sayesinde altın bir vuruş yapmıştım. Ama yediğim kurşunla Çağrı'nın kollarında kalmıştım.

" Ebru hanım beni duyuyorsunuz degil mi? "

Başımı salladım yine.
Az sonra doktor önce ağzımdaki iğrenç tadın sebebi olan hortumu yavaşça çıkardı. Ardından oksijen maskesi taktı. Sonrada vücudumdan kablolar alındı. Hastane yoğun bakımında olduğumu daha yeni idrak edebilmiştim.

Uykulu ve bulanık zihnimin içi karma karışık, karşımda beni izleyen Çağrı'ya baktım. Yüzündeki maskenin üzerinden bakan kara gözlerinde hem yorgunluk hem sevinç vardı. Da. Neden...

Yorgun gözlerim kapanmak isterken odaya alalım diyen doktoru duydum uyumadan önce.

*****

Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. Gözlerimi yeniden açtığımda pencereden gördüğüm kadarıyla güneş doğuyordu. Yüzümde hâlâ bir maske vardı ve nefes almama yardım ediyordu. Kötü yaralanmış ama ölmemiştim. O gece kayan yıldıza bakarken kolayca ölmeyi dilerken şimdi yaşamayı istiyordum.

Derin bir nefes çekip gözlerimi etrafımda gezdirirken yine onu gördüm. Yatağın yan tarafındaki koltukta uyuya kalmış olan Çağrı'yı.
Yüzü zayıflamış gözlerinin altı kararmıştı. Ne zamandır buradaydı acaba.

İlk kez gördüğüm hâlini geride bırakıp yüzümde beni rahatsız etmeye başlayan maskeye uzandım.

Parmağım da gördüğüm şeyle şaşkın kalakaldım önce. Ardından kırpıştırdığım gözlerimi kocaman açıp yeniden baktım. Yetmedi diğer elimle yoklarken gözüme sokarak bakmaya devam ettim..

Şuan gerçekten bir tektaş mı vardı parmağımda. Hemde nal kadar.

" Gerçek! "

Duyduğum sesiyle yan tarafa Çağrı'ya döndüm. Yerinden kalkmış yanı başıma gelmişti.

" Gerçekten bir tek taş."

" Bu..
Nerden çıktı bu?
Neden parmağımda."

" Bu güne kadar iki kere kalbin durdu.
Benim yüzünden...
İlk seferinde senin kalbinle birlikte benimkininde durduğunu sandım. Kahroldum.

İkinci seferde doktorlar kalbini çalıştırmaya çalışırken bir yemin ettim Allah'a.

Onu benim gibi kötü birine bağışlarsan kurtardığı hayatımı ayaklarının altına sereceğim dedim.

Gözlerim kocaman oldu. Aklımı kaçırmıştı bu.

" Günlerdir uyanmanı bekliyorum.
Nihayet sonunda uyandın. Eğer uyanmasaydın mezarının üzerine bırakacaktım cesedimi.

Ufaklık... Ya al silahımı vur kalbimden al emanetini.
Yada bu yüzüğün parmağında kalmasına izin ver. İzin verki hayatım da ömrümde seninle olsun.

🌟🌟🌟

Eveeet burada bitti hikayem dememi bekliyorsunuz değil mi?

Hayır. Burada yeniden başladı.
Hiç ummadığım bir olayla bir dilekle değişen hayatım, Avukat Ebru Göksoy olarak devam ediyor.

Çağrı Göksoy'un eşi iki çocuğunun annesi. Artık evli bir avukat, bir kız ve bir erkek çocuk annesiyim. Mutluyum.
Huzurluyum. Seviyor ve seviliyorum.
Benim hayatımı bir yıldız değiştirdi.
Sizler bir yıldızın kaymasını beklemeyin.

O yıldız zaten içinizde var. O yıldızı tutun ve hayatınızı kendiniz güzelleştirin.

Kısa hikayemde bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim.

Sevgiyle kalın...

Loading...
0%