Yeni Üyelik
3.
Bölüm

🌟B.D 2. Çilli inek💫

@azamet_29_2

" Ebru kıpırda biraz! "

" Geliyorum, geliyorum."

" Neredesin ya?
Hadi geç kalıyoruz okula."

" Kusura bakma Ece. Saçlarıma biraz şekil vereyim dedim ama pek olmadı sanki."

Ece önce saçlarıma sonrada yukardan aşağı bana baktı.

" Aslında sadece saçın değil kıyafetlerinde olmamış ama neyse."

Dedi gülümseyerek.

" Sen böylede güzelsin arkadaşım."

O böyle söyleyince ister istemez yüzüm güldü.

" Teşekkür ederim Ece. Sende olmasan ne yapardım? "

" Başka bir arkadaş bulurdun ne yapacaksın."

" Hiç kimse senin yerini tutamaz."

Dedim siyah kısa botlarımı giyerken. Ardından hırkamı alıp giydim. Şemsiyemi ve büyük kol çantamı da alıp kapıdan çıkıp çektim ve anahtarı üç kere çevirerek kilitledim.

" Gidebiliriz." diyerek merdivenlere yöneldim. Birlikte hızlı hızlı indik merdivenleri.

" Beş dakikası var otobüsün koş! "

" Tamam.
Yetişiriz merak etme."

*****

Ece benim tek arkadaşım. Bir yıldır birlikte aynı evi paylaşıyoruz.

Ben kim miyim.
Ben Ebru Özkan. 22 yaşımdayım ve bu yıl üniversite de üçüncü yılım. 22 yaşımda nasıl üniversitede okuyorsun derseniz geç kazananlardanım derim. Ve şu an hukuk okuyorum. Boyum bir altmışiki. Daha kısa da çıkabilir.

Kilom ellibeş. Bakır kızılı düz uzun saçlarım, açık yeşil renkli gözlerimin üzerinde kocaman gözlüklerim ve saçımla aynı kızıllıkta çilleri olan bir yüzüm var.

Siyah saçları, berrak mavi renkte gözleri, süt beyazı teni ve bir yetmiş boyu ile manken kadar güzel olan arkadaşım Ece her zaman güzel olduğumu söyleyerek beni teselli etsede çirkin olduğunun bilincinde ve ders çalışmaktan başka hiç bir şeye yeteneği olmayan bir kızım.

Allah'ım benden almış ona vermiş işte ne yapalım. Ece hem güzel hem yeteneklidir zira.

Ailemi küçük yaşta kaybetmişim. Ben o zaman çok küçük olduğum için hatırlayamıyorum. O zamandan beride bu küçük semtte anneannemle birlikte üç katlı binanın birinci katında olan bu evde yaşıyordum.

Dum. Diyorum çünkü iki sene önce oda beni bırakıp gitti. Geçirdiği kalp krizi onu da aldı. Gece gündüz demeden çalışarak kazandığım bursla üniversiteye başlama mutluluğumda böylece kısa sürüp, anneannemin ölümünün acısıyla gölgelenmiş oldu. Sonunda da tamamen yalnız kaldım.

Anneannemden kalan bu evde bir süre tek başıma yaşadım. Taki Ece gelene kadar. Çünkü son zamanlarda korkmaya, bir de evin etrafında sesler, cama atılan taşlar duymaya başlayınca Ece'nin daha önceden ettiği teklifini kabul ettim.

Anneannem ölümünden bir kaç gün sonra istersem benimle kalabileceğini söylemiş bense düşüneceğimi söylemiştim. Aynı evde yabancı biriyle yaşamak kolay olmaz diye düşünerek sıcak bakmamıştım bu fikre ama yaşadığım korkulardan sonra ben ondan rica etmiştim bu kez. Hatta kaldığı oda için kira falan da istemiyordum. O günden beri de birlikte yaşıyoruz. Ece çoğunlukla dışarda oluyor zaten.

&

Koşarak geldiğimiz durakta duran otobüse son anda yetiştik.

" Ay yetiştik."

Dedim nefes nefese.

" Yarın bu kadar oyalanma. Yoksa taksi tutmak zorunda kalırız."

Her gün bir sebebten geçikir olmuştum.

" Tamaam.
Özür dilerim."

Bulduğumuz boş koltuklara oturup camdan dışarıya çevirdim gözlerimi. İstanbul'da yağmurlu bir Ekim günü daha dedim içimden. Okula giden yol bir saati buluyordu. Bu süreyi gözlerim dışarda insanları, arabaları ve binaları izleyerek geçirirken bir ara göz ucuyla yanımda oturan Ece'ye baktım. Çantasından çıkardığı küçük aynası sol elinde rujunu tazeliyordu. Hem yüzü hem fiziği hem kalbi güzeldi Ece'nin. Dahası özgüveni yerindeydi. Okulun gözdelerinden birisi ve erkeklerin gözlerini alamadığı bir kızdı. Kızlar bile kıskanarak bakıyorlardı ona.

Ben mi?
Ben çirkin, kısa boylu onun kadar özgüveni olmayan ne erkeklerin ne de kızların bakmadığı okulun ineklerinden ve herkesin alay ettiği, geceleri ders çalışarak aldığı bursu hak etmeye çabalayan dahası o bursun kesilmemesi için Allah'a yalvaran, gündüzleri de yaşamak için geçici işlerde çalışan bazen yorgunluktan duş bile alamadan okula gelmek zorunda olan Ebru'yum sadece. Ebru Özkan..

A! Birde şehrin en genç ve karizmatik avukatının Sezer Koçak'ın en büyük hayranıyım. Belki de aşık. Ama platonik. Çünkü adam yakışıklı biri. Değil bana bakmak, baksada görmez benim gibi çirkin birini. Birgün onunla tanışmak en büyük hayalim diyebilirim. Ve en az onun kadar iyi bir avukat olmak istiyorum. Bu karakterle nasıl olacağım bilmiyorum ama istiyorum işte.

Bir anda böğrüme yediğim dirsekle çıktım hayal dünyamdan.

" Ebru diyorum! "

" Ha! Ne? Geldik mi? "

Ece gözlerini devirdi bıkkın.

" Geldik diyorum ya deminden beri. Durak kaçacak kalk hadi ineceğiz."

Çantamı alıp şemsiyemi içine attıktan sonra yerimden kalkıp Ece'nin arkasından orta kapıya ilerledim.
Bir elimle koltuk demirini tutarken diğeriyle gözlerimi sildim. Yine ağlamıştım.

" Ebru yinemi ağladın sen? "

" A yok esniyordumda o yüzden yaşardı gözlerim. Dün gece ders çalışırken uykusuz kaldım yine. Gündüz çalışıyorum. Gece ders yapıyorum. Haliyle uykusuz kalıyorum."

Yalancı Ebru. Ezikliğin geldi aklına demiyorsunda.

Diyen iç sesimi duymazdan gelip açılan kapıyla indim. Hızlı adımlarla binaya doğru yürüdük. Bahçeye girer girmez Ece kendini bekleyen diğer arkadaşlarının yanına giderken ben kalan yolu yine yalnız devam ettim.

Öyleydi! Ece okuldayken genelde diğer arkadaşlarıyla takılıyordu. Biz sadece dışarda ve evde arkadaştık.

Ece arkadaşlarının benimle alay etmesinden hoşlanmadığı için bu şekilde olsun demişti. Tabi bende kabul etmiştim. Beni düşünüyordu sağolsun. Ece'den ayrılıp içeriye yürüdüm. Daha on metre ancak gitmiştim ki, okulun şımarıklarından olan Ege'nin sesini duydum.

" Hişt! "

Aldırmadan devam etmek istedim ama bu kez de,

" Naaaber çilli tavuk. "

Diyince sinirle durdum yerimde. Beni gördüğü her yerde alay etmekten büyük zevk alıyordu. Hırsla arkamı dönüp,

" Sen.." Demiştim ki bir seksenlik boyuyla tam arkamda durduğunu görüp sustum. Tam dibimdeki bedeni ve alaycı bakışlarıyla tepemden bakıyordu şuan. Birden uzanıp gözlüğümü eline aldı. Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırıp,

" Ben ne? Çilli tavuk! "

Dediğinde, sen kendine bak fasulye sırığı demek yerine hâlâ sinirle bakıyordum yüzüne.

" Ver gözlüğümü! " diyerek eline uzandım hızla.

Ama anında yukarıya kaldırdığında elim havada kaldı. Alaycı hareketine devam ederek gözlüğümü gözlerine yaklaştırıp,

" Sen bununla nasıl görüyorsun ya!
Kaç numara bu? Beş mi? "

" Ya versene gözlüğümü! Ver dedim sana. Ver!"

Bağırarak elinden zorla almaya çalışsamda gözlüğümü vermemek için havada ve elleri arasında gezdirirken Ege! diye bağıran Alper'in sesini duydum bu kez.

Yanımıza gelip Ege'nin elinden gözlüğümü alıp,

" Ver şunu bana! " Dedi.

" Bir daha da çilli tavuk deme ona! "

Okulun diğer şımarığı Alper'in yaptığı şeye şaşırmıştım doğrusu. Beni mi savunuyordu? Elimi gözlüğüme uzatarak teşekkür edecekken bir anda,

" Onun adı çilli inek."

Diyince ikinci alay dolu darbeyi yedim.

" Çalışkan bir inek olmasa nasıl okurdu özel bir üniversitede."

Dedi alaycı gülümsemesi ile. Sonra da

" Bu şişe dibi gözlükleri inek gibi okuduğu için takıyor zaten oğlum bilmiyor musun? "

Dedi kahkahayı basarak. Ege'de katıldı gülüşüne.

Söylediği şeyler yüzünden gözlerim dolarken alt dudağım dişlerimin arasındaydı. Dudağımı kanatacak derecede ısırırken akmasınlar diye zorlukla tutuyordum gözyaşlarımı.

Bir iki saniyelik bakıştan sonra üzerime doğru eğildi. Çenemi iki parmağının arasına alarak yüzünü ve karakterinin zıttı olan güzel mavi gözlerini bana çevirdi.

Bozuk olduğunu inkâr etmediğim gözlerimle yüzünü bulanık şekilde görüyordum.

" Ooo.
Kıyamaaam.
Hemen de ağlamaya başladı bu. Sen daha kendini bile savunamıyorsun. Nasıl avukat olupta başkalarını savunacaksın? "

Dediğinde gözlerim gerçekten akmaya başlamıştı artık. O sırada Alper'in kız arkadaşı Gizem geldi bu kez de. Bitmiyorlardı. Bitmeyeceklerdi. Üç yıldır bu okuldaki hemen herkes en az bir kere benimle alay etmiş kafa bulmuş bazıları ki, Alper ve Ege başı çekiyordu. Bunu rutin hâline getirmişlerdi.

" Alper.
Bırak şu ezigide gidelim. Ders başlayacak. "

Diyen Gizem'e dönen Alper'in elinden gözlüğümü aldığım gibi koşarak ve ağlayarak uzaklaştım oradan. Sinirim onlardan çok kendimeydi. Ezikliğime, güçsüzlüğümeydi.

&

İlk dersi kızlar tuvaletinde tek başıma ağlayarak geçirdikten sonra kırmızı ve şişmiş gözlerle girdim diğer derslere. Başım önümde dersi dinlemeye çalışsamda derslikte ki herkesin bakışlarının bir iğne gibi tenime battığını hissedebiliyordum. Ve her derste devam etti bu alaycı bakışlar. Çünkü dilden dile dolaşmıştı olanlar.

&

Bütün günü bu şekilde derslikler de ve okulun büyük kütüphanesinde geçirdikten sonra nihayet çıkış saati gelince Ece'den önce çıktım okuldan. Önce eve uğrayıp üzerimi değiştirecek sonra da çalıştığım kafeye gidecektim.

Ama salaklığım sayesinde geri dönmek zorunda kalmıştım. Çünkü evimin anahtarı da dahil eşyalarımın ve kitaplarımın olduğu çantam derslikte kalmıştı. Nasıl çıktıysam artık.

Kendi kendime söylene söylene koşar adım geri döndüm. Kimselere görünmeden çantamı alıp çıkmak istemiyordum. Merdivenleri hızlı adımlarla çıkıp dersliğe geldiğimde kapalı kapının önünde durup ellerim dizlerimde öne eğilerek nefesimi düzenledim önce. Ardından elimi uzattım kapıyı açmak için.

O sırada duydum Ece'nin ve Aydan'ın sesini ve tanımadığım biri daha.

" Ece arkadaşın nerede? " Dedi Aydan.

Tanımadığım diğeri,

" Nerde olacak.
Kaçarak gidiyordu ben gelirken. "

" Sana şaşıyorum Ece. Nasıl katlanıyorsun o ezige. Senin yanına yakışıyor mu hiç."

Yine benimle alay ediyorlardı işte. Ece'ye beni karayacaklardı. Boşa uğraşmayın. Ece sizin gibi değil dedim içimden. Ama duyduğum şeyle aptallığım ve ezikliğim bir kez daha tescillenmişti.

" Çünkü mecburum. "

" Ne? Neden mecbursun?
Paran var pulun var.
Başka ev de tutabilirsin."

Aydan'ın sorusu benim de sorumdu aslında. Neden mecburdu?

Kapının santim aralığından içeriye doğru bir bakış attım. Ece yine elindeki küçük aynaya bakarak makyajını tazeliyordu.

" Başka ev bulabilirim ama başka aptal bulamam. İstanbul'da okumak öğrenci olmak, bu şehirde adam gibi yaşamak için ya çok paran olacak yada bu aptal gibi bir arkadaşın. Ailemin gönderdiği para benim harcamalarıma yeter mi sence?

Ebru'ya boş yere mi arkadaş numarası çekiyorum ben. Kalacak bir ev yiyecek yemek yatacak bir yatak, arada Ufuk la kalacak bir odası olmasa ne işim var o kızıl maymunla."

Kızıl maymun?!
Bana kızıl maymun mu demişti o!

" İhtiyacım olmasa avukat olma hayalleri kuran küçük kızıl bir maymunla ne işim olur."

" Vay çakaaal!
Bu arada çok merak ediyorum. İlerde avukat olursa nasıl dava kazanacak acaba. Karşı tarafı ağlayarak yada yalvararak mı ikna edecek."

Diyen Aydan ile bir kahkaha koparken benim aptal gözyaşlarım gözlerime dolmuş hatta akmaya başlamıştı. Yanındaki iki kızla birlikte katıla katıla gülen Ece'ye baktım. Ben gerçektende dediği gibi aptalın biriydim.

" Bende diyorum bu kız niye bu ezikle takılıyor. Yemin ederim süper zekisin varya."

Dedi diğeri.

" Kira paran, yemek paran ve masraflara ortak olmayınca süper para kalıyor yanına. Onu da Ufuk'la geceleri yiyorsunuz mekânlarda."

" Eveeet bitti." dedi Ece elindekikeri çantasına koyarak.

" Bi dakka bi dakka. Ama nasıl ikna oldu. Önceleri kabul etmemişti."

Ece yüzünü Aydan'a doğru uzatıp sesini kısarak konuştu.

" O. Mu?
Ufuk'tan yardım aldım.
Kızılın evinin etrafında bir kaç gece dolaşıp korkmasını sağladı. Arada camını falan taşladı."

" Hadii!
Yemin ederim korkulur senden Ece."

Kaşlarım çatıldı.
Ece gülümseyerek,

" Hadi çıkalım Ufuk bekliyor." Dedi.

Kapıya doğru geldiklerini görünce hızla kapının arkasına saklandım. Az sonra üzerime doğru açılan kapının arkasında başım önde donuk gözlerle ağlamaya devam ederken kızlar beni farketmeden diğer yöne doğru yürüyerek koridorda ilerliyordu.

Bir süre sonra kapının arkasından çıkıp arkalarından baktım sadece. Yürürken hâlâ kahkaha atıyorlardı. Hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. Sabah çocukların benimle alay etmeleri de neymiş. Asıl alay işte böyle oluyormuş meğer.

Ece'nin az önce söyledikleri ile yanan canım üç yıldır bütün alaylara rağmen hiç böyle yanmamıştı.

Üzgün şekilde içeriye girip çantamı alarak çıktım. Sürüdüğüm ayaklarımla yürürken artık bildiğiniz ağlıyordum. Hemde salya sümük. Bedenimdeki bütün enerji çekilmişti sanki. Neden bu kadar kötüydü bu dünya, bu insanlar. Neden iyi olmak, merhametli olmak, çalışkan olmak bu kadar kötüydü.

Korkuluklarından destek aldığım merdivenleri güçlükle indim. Çıkışa yürürken arkamdan yine Ege'yi duydum.

" Kız çilli inek. Derslerin dibini mi sıyırıyorsun neden hâlâ burdasın? "

Durdum. Burnumu çektim.
Sen neden buradasın. Sende mi dibini sıyırıyorsun demek istedim diyemedim. Çünkü babası burada hocaydı. Duymazdan gelerek yürümeye devam ettim. Bahçeye çıktığımda Ece'yi yanında Ufukla gördüm bu kez. Bahçenin dışındaki yolda Ufuk'un arabasına biniyorlardı. Yine ağlayarak arkalarından bakarken, tam bir aptalsın Ebru diyen iç sesime bile gıkım çıkmadı. Haklıydı.

Okuldan ayrılıp durağa yürüdüm. Ağlamalarım durakta da devam ederken başım önümde bekledim. Kimse sormadı neyin var neden ağlıyorsun diye. Kimsenin umru değildim.

Beş dakika kadar sonra gelen otobüse binip kartımı basıp arkaya doğru ilerledim. Orta kapının önünde durup çalıştığım kafeye doğru yola çıktım. Yarım saatlik yolu ıslak ve yanan gözlerle bitirerek kafeye yakın durakta inip yürüyerek devam ettim kalan kısa yolu.

Kapıdan içeriye girip patronum olan Songül hanıma geldiğimi söyledikten sonra arkaya geçerek çantamı bırakıp önlüğümü taktım. Saçlarımı dağınık topuz yapıp çantamdaki kalemle tutturdum. Sonrada barın arkasına geçip siparişlere ve servise yardım etmeye başladım.

&

Elimde tepsi ve kahvelerle masa masa gezerken aklım sadece Ece ve söylediklerideydi. Beni ve aptallığımı kendi çıkarları için kullanmıştı.

Evimde bedava kalıyor, yemek ve kahvaltı parası vermiyor, istediği zaman duş alıyor ben salaksa iyi niyetimden sessiz kalıyordum.

Oysa eşek gibi çalışmaktan duş alamadığım sadece kıyafetlerimi değiştirerek uykusuz şekilde okula gittiğim zamanlarım olmuştu benim. Bir kere bile hazır yemeğe çaya denk gelmemiştim. Ama o eve gece yarısında bile gelse hep sıcak yemek bulurken ben bir bardak su içip yattığım zamanlarım olmuştu ve bunu bile sorgulamamıştım.

Hepsini bir kenara bırak odasına Ufuk'u alıyormuş. Benim evimde benim odalarımdan birinde bir erkekle... İğrençsin Ece!

" Ebru!" diye seslenen Songül hanımla çıktım düşüncelerimin arasından.

" Kızım iyi misin?
Ellerin titriyor hasta mısın? "

Gözlerim ellerime kaydı.

" İyiyim Songül hanım. Bir şeyim yok. Ben diğer siparişleri götüreyim."

Diyerek uzaklaşırken kapıdan giren kişi ile şaşkın kala kaldım.

Oydu. Karizmatik ve yakışıklı ve de en iyi avukatlardan Avukat Sezer Koçak'ın ta kendisi.. Yanında bir adamla ki, büyük ihtimalle müvekkiliydi buraya bu kafeye gelmişti. İnanamıyordum ilk kez bu kadar yakından görüyordum onu. Üzerindeki takım elbisesinin içinde gerçekten çok yakışıklı görünüyordu.

Önümden geçip cam kenarındaki masallardan birine geçip oturdular. Barın arkasındaki Songül hanımın sesiyle ona döndüm. Gözleriyle masayı işaret ederken sipariş! Dedi kısık sesiyle.

Hemen kendime gelmeye çalışıp üzerindeki kıyafetleri düzelterek masaya yürüdüm. Kötü geçen bir günün ardından onu görünce moralim bir anda düzelmişti. Ama o kadar heyecanlıydımki elim ayağım titriyordu.

Sakin ol Ebru bu adama bari rezil olma. Diyen içimdeki sese kulak verip sakinleşmeye çalıştım.

Biraz sonra masanın hemen yanında durarak birkaç saniye yakışıklı yüzünü izleyerek bekledim. Ardından sakin tutmaya çalıştığım sesimle.

" Siparişinizi abilir miyim? "

Diye sordum. Başını önündeki kağıtlardan kaldırmadan,

" Filtre kahve." Dedi.
Hâlâ kağıtları okuyordu.

Diğeri ise, " Orta şekerli türk kahvesi büyük fincan olsun." Dedi.

" Hemen efendim."

diyerek gözüm hâlâ masa da geriye dönüp koşar adım bara geldim. Bir filtre kahve birde orta şekerli türk kahvesi. Dedim. Siparişler hazırlanırken gözüm Sezer beyin üzerinde bekledim. Bir kaç dakika sonra hazır olan kahveleri tepsiyle birlikte alıp geri döndüm. Titremeye hazır elimle alıp masaya koyarken Sezer beyin konuşmalarını duydum.

" Nadir bey. Sekreterim bir anda işi bıraktığı için ve her işi kendim hallettigim için bugünlerde işlerim yoğun. "

A! Sekreteri işi mi bırakmış. Ebru bu fırsatı değerlendir.

Dedi içimdeki Ebru. Daha öncede kısa süreliğine çalışmıştım. Sekreterlik garsonluktan iyiydi her zaman.

Sezer devam ederken yavaş hareket ederek dinlemeye devam ediyordum.

" Ama yinede size yardımcı olmak için elimden geleni yapacağım Nadir bey. Bahsettiğiniz adamdan en az sizin kadar hoşlanmayan biriyim. Bu benim için bir fırsat olacak."

Kimden bahsettiğini anlayamamıştım umrumda da değildi. Benim aklım sekreterlik işine takılmıştı. Elimdekileri bırakıp hızlıca geri döndüm.

&

Bir yandan diğer masaları dolaşırken bir yandan gözüm iki adamın üzerindeydi. Aradan yarım saat kadar geçtikten sonra müvekkili olan adam masadan kalktı ve gitti. Adamın arkasından elini kaldırarak hesap işareti ile beni çağırması ile hesap defterini alıp içine tutarı yazarak Sezer beyin yanına geldim. O hesaba bakarken önündeki kağıtlarda yazan isime kaydı gözüm.

Çağrı Göksoy...

Bu adamın adı tanıdıktı ama nereden? Sezer hesabı ödeyip,

" Teşekkür ederim." diyerek yerinden kalktı. Hızlı adımlarla dışarıya doğru ilerleyip çıktı. Arkasından baktığım bir kaç saniyeden sonra elimdeki fincanları hızla bara bırakıp arkasından koştum. Kapıdan çıkar çıkmaz Sezer bey! diye bağırdım.

Binmek üzere olduğu arabasının önünde bir ayağı içerde geriye baktı. Koşarak yanına gelip ellerim dizlerimde öne eğik aldığım bir kaç nefesten sonra yerimde doğrulup,

" Sekreteriniz olmaya talibim."

Loading...
0%