Yeni Üyelik
4.
Bölüm

🌟B.D 3. Maymun gözünü açtı 💫

@azamet_29_2

Kapıdan çıkar çıkmaz Sezer bey! diye bağırdım.

Binmek üzere olduğu arabasının önünde bir ayağı içerde geriye baktı. Koşarak yanına gelip ellerim dizlerimde öne eğik aldığım bir kaç nefesten sonra yerimde doğrulup,

" Sekreteriniz olmaya talibim."

Adam anlamaz şekilde kaşlarını havaya kaldırarak bir bana bir arkamda ki kafeye baktı.

" Ne? "

Aklındakinin ne olduğunu tahmin edebiliyordum. Vasıfsız bir eleman olduğumu düşünüyor olmalıydı.

" Şey özür dilerim kusura bakmayın.
Böyle aniden tepeden inme söyledim.
B-ben az önce söylediklerinizi duydum."

Karşımdaki adamın kaşları çatıldı bu kez.

" Ya-yanlış anlamayın sakın. Ya-yani sizi dinlemedim. Gerçekten!
B-ben kulak misafiri oldum. "

" Kusura bakma küçük."

Dedi arabasına binerek.

" Liseli ergen kızları işe almıyoruz."

Liseli?
Ergen?
Hemen atıldım.

" Üniversite öğrencisiyim ben! "

Dediğimde kapıyı kapatmadan önce bir kez daha baktı. Söylediğim şeyin doğruluğunu sorguluyordu bakışları.
Tabi içerde yüzüme bile bakmamış, şimdi ise karanlıkta yarım yamalak gördüğü tipim, boyum ve zayıflığımla beni lise öğrencisi falan sanmıştı.
İkna etmek adına yanına doğru gelip,

" Üniversite öğrencisiyim gerçekten. Hukuk üçüncü sınıf. Yirmi iki yaşındayım. Hem okuyor hem çalışıyorum. Daha önce de bir süre sekreter olarak çalışmıştım. Deneyimim var."

Ellerimi önümde birleştirdim mahcup .

" Garsonluktan daha iyi bir işe ihtiyacım var. Ama okuldan sonra ve hafta sonları çalışabiliyorum sadece."

Bu cesaret nasıl ve nerden gelmişti bilmiyorum ama ilk kez bu kadar uzun konuşuyordum tanımadığım biriyle. Dahası kendi ağzımla iş istiyordum. Hem de hayranlık duyduğum adamdan.

Bir kaç saniye sessiz yüzüme baktıktan sonra elini ceketinin iç cebine attı ve bir kart çıkarıp bana uzattı.

" Ayak üstü konuşacak vaktim yok. Yarın gel bi bakalım. Arkadaşım da olur derse bi şansın olabilir. "

Sevinçten gözlerim büyümüştü. Elindeki kartı alıp teşekkür ederken o motoru çalıştırıp gaza bastı sonrada hızla uzaklaştı. Arabası gözden kaybolana kadar onu izledim. Tamamen kaybolduktan sonra, hızlı adımlarla geri döndüm içeriye. Kaldığım yerden devam ettim işime tabi ağzım kulaklarımda.

*****

Aradan saatler geçmiş, çalışma saatimi doldurmuş günlük yevmiyemi de aldıktan sonra kafeden ayrılarak yağan yağmur eşliğinde gelmiştim eve. Otobüsten inip eve kadar olan yolu da şemsiye altında yürümüştüm. Hâlâ yağıyordu çünkü. Gel gelelim oturduğum evin olduğu binanın önüne gelince kala kaldım. Çünkü ayaklarım yürümek içeriye girmek istemiyordu. Biliyordum ki Ece evdeydi. Ve eve girdiğimde onu görmek onunla konuşmak istemiyordum. Bugün duyduğum şeylerden sonra nasıl bakabilirdim yüzüne. O belki numarasına devam edebilirdi ama ben yapamazdımki. Nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdim. Hayır yapamazdım. Ama artan bu yağmurda dışarıda da kalamazdım. Of Allah'ım.

Ağır adımlarla yürüyerek binadan içeriye girip üst kata yöneldim. Oturduğum dairenin önüne gelip elimdeki ıslak şemsiyeyi kapatarak merdiven arasında ki peteğin üzerine bıraktım. Çantamdan anahtarımı alıp kapıya takarak çevirdim. Botlarımı çıkarıp elime aldıktan sonra yavaşça açtığım çelik kapıdan içeriye girip arkamdan kapattım kapıyı. Kapı arkasındaki vestiyerin önüne geldiğimde Ece'nin ıslak çizmelerini gördüm yerde. Yine öylece yere atmıştı. Her zaman yere atar alıp ben koyardım yerine.

Elimdeki botlarımı vestiyere koyarken onunkilere dokunmadım. İçeriye doğru yürürken Ece'yi duydum. Mutfaktan geliyordu sesi. Telefonda biriyle konuşuyordu yine. Odama girmek için mutfak kapısının önünden sessizce geçerken,

" Ebru."

Dedi. Görmüş ve duymuştu beni. Keşke görmeseydi. Durdum, ama başım önde gözlerim yerdeydi. Ona bakmak onu görmek istediğimden emin değildim.

" Geciktin.
Yemekte yapmamışsın."

O an gelen sinir yüklü gülme isteğimi bastırırken gözlerimi sıkıca kapattım. Kötü alıştırmışım. Dedim içimden.
Yine de bugün konuştuklarını duymasaydım bu söylediklerine aldırmaz üzerimi değiştirip koşarak mutfağa gelir ikimize de birseyler hazırlardım. Tam bir aptal gibi yani. Devam etti.

" Bende ekmek arası birşeyler hazırladım idareten.

A! Yok aşkım sana demedim."

Bu kez muhatabı telefonun diğer ucunda ki Ufuk'tu.

" Ebru'ya söylüyordum. "

Hiç bir şey söylemeden yürümeye devam ettim. Odama geçip çantamı yere bırakıp yatağıma yürüyerek oturdum.

Karşımdaki dolabın aynasında kendimi izlerken Ece'nin bu kez kısık olan sesini duydum yine. Bana duyurmamaya çalışıyordu ama duyuyordum.

" Muratcım ben sana döneceğim. Şu Ebru'ya bir bakayım. Yine suratı bir karış geldi."

Murat mı!? Dedim kapıya çevirdiğim gözlerimle. Ben Ufuk sanmıştım. Daha bugün Ufuk'la giderken bir de Muratla mı çıkıyordu?
Histerik şekilde bir gülümseme oluştu dudaklarımda.

Kıza bak bir tane bile yetmiyor iki erkeği birden idare ediyor. O sırada kapıda göründü.

" Ebru.
Neyin var?
Ne oldu, ne bu hâlin? "

Hiç bir şey olmamış gibi gözlerime bakarak konuşması, hâlâ numara yapması, dahası bunu yaparken zerre rahatsızlık duymaması...
Hangi birine şaşırmalıydım. Duygusuzca yüzünü izlerken adım adım yanıma doğru gelerek karşıma geçti.

" Ha anladım.
Sen bugün olanlardan dolayı üzgünsün."

Dolan gözlerimi hâlâ utanmadan arkadaşım numarası yapan Ece'nin gözlerine çevirdim.

" Ege ve Alper'in yaptıklarını duydum. Ayıp etmişler doğrusu. Bu kaçıncı ya! Onlarda iyice abarttılar.

Her neyse sen onlara aldırma boşver. Her zaman yaptığını yap. Hiç birşey olmamış gibi davran. Bir gün bıkarlar zaten."

Rahat bırakmaları için keyiflerinin olmasını beklemeliydim yani öyle mi?
Başımı yeniden önüme çevirdim. Kırgın bir gülümseme ile izledim ayaklarımı. Sanki bu okulda yazılı olmayan bir kuraldı bu. Ebru ile alay edilecek ama o susacak, kabullenecek hiç bir şey olmamış gibi hayatına devam edecek. Ertesi gün yine aynı şeyler.

Kalbimin kırıldığını hissederken sadece kendim duydum gelen sessiz çatırtıları.

" Yorgunum. "

Dedim kendimin bile zor duyduğum sesimle. Gözlüğümü çıkarıp komodinin üzerine bırakıp ayağa kalktım. Yorganımı açarak üzerimdeki kıyafetleri bile çıkarmadan içine girip yattım. Sonra da tepeme kadar çektim yorganı.

" Haklısın.
Hem yorgunsun hem de moralin bozuk. Uyu ve dinlen. Yarın kahvaltıyı hazırlayınca kaldırırsın benide. İyi geceleeer." diyerek odamdan çıkarken,

" Ben yarın gitmiyorum."

Dedim sadece.

" Hı!
Öyle mi!
Neyse.
Yarında okulda idare ederim. "

Dedi ve odadan çıkıp gitti. Evet her sabah kahvaltıyı ben salak hazırlar sonra da Ece'yi kaldırıp masaya gelmesini söylerdim.

Aptallığına doyma Ebru.

Diyen iç sesim yine haklıydı. Şuan o kadar pişmanlık duyuyordum ki. Anlatılmaz yaşanır derler ya işte tam öyle. Resmen enayi yerine konmuş ama anlamamıştım. Belkide anlamak istememiştim. Birilerinin, en azından bir kişinin beni sevdiğini benimle gerçekten arkadaş olduğunu düşünmek, buna inanmak istemiştim belkide.

Oysa ne kadar aptal, saf, salak biriymişim. Hemde salaklar topluluğunun en önde flama sallayanı.

Sonunda daha fazla dayanamadım ve dolan gözlerimi serbest bırakıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım yüzümü yastığıma kapayarak. Neden kimse beni gerçekten sevmiyor, alay ediyor ve kullanıyordu. Neden? Ne yapmıştım ki ben onlara. Dakikalarca bunu sordum kendime bir yandan ağlayıp bir yandan düşünürken. Ama aptal olduğumdan başka bir cevap bulamadım.

*****

Orada, o yorganın altında ne kadar kaldım ne kadar ağladım bilmiyorum. Ama sonunda şiştiğini hissettiğim kayan gözlerimle uykuya bıraktım kendimi.

Gözlerimi yeniden açtığımda sabah olmuş, gece boyunca saçma sapan ve huzursuz rüyalar görmüş, sürekli uyuyup uyanmıştım. Belki de bu yüzdendi yerimden yavaşça doğrulurken ruhumun içinde emanet durduğunu sandığım bedenimin bütün dünyanın ağırlığı altında kalmışcasına yorgun ve halsiz olduğunu hissetmem.

Aldığım nefes bile yük geliyordu şu an hem ruhuma hem bedenime.
Oturduğum yerde bir süre kendimi, hayatımı ve dünyayı sorguladım. Tabi arada da salaklıklarımı.

Güya hukuk okuyor ilerde avukat olacaktım ama kendime bile hayrım yoktu benim. Kaldıki başka insanlara olsun.

Boşa okuyorsun Ebru.

Diyen iç sesime yine hak vererek kalktım yatağımdan. Yerdeki terliklerimi giyip sürüdüğüm ayaklarımla odadan çıkarken Ece ile karşılaşmamayı umuyordum. Kapıdan çıkıp antreye baktım göz ucuyla. Kimse yoktu. Doğruca banyoya girip işlerimi hallettikten sonra lavaboya geldim. Aynadaki yüz bana ait değildi. Soluk tenim şişmiş gözlerimle başka bir çirkindim şimdi.

Bıkkın şekilde derin bir nefes alıp verdim. Elimi yüzümü yıkayarak biraz olsun kendime geldikten sonra havluya uzandım. Ama olması gereken yerde yoktu. Yerdeydi. Ece yine takamamış yere düşürmüş ve almamıştı.

Eğilip aldığım havluyu kirli sepetine atıp ıslak yüzle çıktım banyodan. Mutfağa doğru yürürken vestiyere baktım. Ece'nin ayakkabıları yoktu. Gitmişti. Mutfağa girdim. Dün gece nasılsa öyle bırakmıştı tabiki. Nasılsa ben salak temizlerdimya.

Masa önündeki sandalyeye oturup surahiden bir bardak su doldurdum kendime. Yudum yudum içerken düşündüm. Hem de baya bir düşündüm.

Sonunda derin bir nefes alıp verdikten sonra ayağa kalktım. Dün olanlara sessiz kalmayacaktım. Bu kez yapmayacaktım.
Bu yüzden mutfaktan çıkıp direk Ece'nin kaldığı odaya geldim. Kapıyı açıp içeri girdim ilk defa. Bugüne kadar özele saygı düşüncesi ile hiç girmemiştim odasına. Bu sayede benden habersiz erkek arkadaşını bile sokmuştu odaya. Ama bundan sonra olmayacaktı.

Gözlerimi dağınık olan odanın içinde gezdirdim kısa bir an. Ardından dolabın üzerindeki büyük tekerlekli valizi alıp yatağın üzerine bıraktım. Dolabın içindeki kıyafetlerini toplayıp valize bastım önce. Ardından tuvalet aynasının önündeki makyaj malzemelerini. Sonrada komodinin üzerindeki eşyalarını ve yatağın önünde yerde duran kıyafetlerini. Sonra yine yerde gördüğüm çorap ve çamaşırlarını topladım bir bir. Ama son gördüğüm şeyle elimde çamaşırlar kaşlarım çatıldı. Bir ucu yatağın altında kalmış çamaşır bir erkek boxerıydı. İnanamadım. Bu ne rahatlıktı. İğrenerek baktığım şeyi terliğimin ucuyla kaldırıp valize attım. Sonrada elimdekileri. Ve hızla kapayıp fermuarı çektim.

Büyük ve ağırlaşan valizi tekerlekleri üzerine indirip kapının önüne doğru götürürken çalan kapı ziliyle durdum. Kolumdaki saate baktım önce. On biri gösteriyordu. Kimdi bu saatte gelen.

Kapının yanına gelip deliğinden dışarıya baktığımda valizin sahibi Ece'yi gördüm. Neden bu saatte okulda değilde buradaydı. Bu kez kapı tokmağı çaldı. Neden anahtarını kullanmıyor diye düşünürken gözlerimi vestiyere çevirdim. Anahtarı ve gördüğüm cüzdanı evde kalmıştı. Bu yüzden gelmiş olmalıydı. Cüzdanını elime alıp kapının arkasında durdum. Bir kapıya bir valize baktım. Derin bir nefes çektim ciğerlerime ve yavaşça kapıyı açtım.

Kaşları çatık bana bakan Ece,

" Niye açmıyorsun?
Cüzdanımı unutmuşum. Tabi anahtarımı da."

Diyerek içeri girmek için hamle yaparken kolumu önüne uzatarak engel oldum. Şaşkın şekilde yüzüme bakarken ben gözlerinin içine bakıyordum. Oynadığı oyuna daha fazla katlanmayacaktım.

Elimdeki cüzdanı Ece'ye uzattım.
Gördüğü cüzdanı şaşkın alırken hemen arkasından büyük valizini çekiştirerek çıkarıp kapının önüne bıraktım. Dahada şaşırdı.

" Buu valiz?
Bu benim valizim!
Ne demek oluyor bu Ebru? "

" Artık arkadaş değiliz Ece.
Ah! Pardon! "

Dedim cümlemi düzeltmek için.

" Zaten hiç arkadaş olmamıştık değil mi? "

Kaşları çatık baktı bir süre.

" Ne demek istiyorsun Ebru?
Ne saçmalıyorsun, anlamıyorum? "

" Diyorum ki!
Dün okuldayken seni duydum. Derslikte gerçek arkadaşlarınla olan konuşmalarını yani. Hem de her cümleyi."

Histerik bir gülümseme ile devam ettim.

" Bana oynadığın oyunu, nedenini, herşeyi."

" Ne? Nasıl? "

Şaşkınlığı hat safhadaydı.

" Sen arkadaşlarına benim ne kadar aptal biri olduğumu anlatırken ben kapının dışında sizi izliyordum.

Başka ev bulabilirim ama başka aptal bulamam. İstanbul'da okumak öğrenci olmak, bu şehirde adam gibi yaşamak için ya çok paran olacak yada bu aptal gibi bir arkadaşın.

Ebru'ya boş yere mi arkadaş numarası çekiyorum ben. Kalacak bir ev yiyecek yemek yatacak bir yatak, arada Ufuk la kalacak bir odası olmasa ne işim var o kızıl maymunla.

İhtiyacım olmasa avukat olma hayalleri kuran küçük kızıl bir maymunla ne işim olur."

Hatırladın mı?
Bu cümleler sana ait! "

Gözleri sonuna kadar açık yüzüme bakıyordu.

" Saçmalama Ebru.
Yanlış anlamışsın sen. Öyle birşey demedim."

Şimdide gözlerimin içine baka baka yalan söylüyordu her zaman yaptığı gibi.

" Hem gidecek başka bir yerim yok. Nereye gideceğim!
Saçmalama! "

Sesi git gide yükselirken panik yayıyordu.

" Gerçek arkadaşlarının, sana benzeyen senin gibi olan arkadaşlarının yanına git."

Dedim sakin.

" Hem yabancılıkta çekmez, yanlarında daha rahat edersin. "

Diye ekledim.

" Ne de olsa hepiniz aynısınız! "

Son cümlede benim de sesim yükselmişti. Dişlerini sıkarak baktı yüzüme. Ciddi olduğumu kabul etmişti.

" Sen bir aptalsın! " Dedi duygusuz gözlerle.

" Biliyorum." Dedim.

" Salağın tekisin! "

" Biliyorum."

" Saf, her lafa inanan bir mal! "

" Biliyorum."

" Senin gibi ezik ve aptal olanlar sadece bu işe yararsınız. Kullanılmaya! "

" Sayende artık bunuda öğrenmiş oldum."

Sinirle aldığı bir kaç hırslı nefesten sonra, dişlerini sıkarak konuştu. Sakin halime sinir olmuştu sanırım.

" Pekala.
Doğru!
Seni kandırdım!
Yalan söyledim!
Ufuk ile birlikte oyun oynadım. Korkularını ve aptallığını kullandım.

Pişman da değilim! "

Dedi kollarını göğsünde birleştirerek.

" Git.." Dedim sadece.

" Aptal olmasaydın sende! "

Diye bağırdı gözleri dolarken.

" Kanmasaydın.
Bu kadar saf, salak olmasaydın!"

Diyecek birşey bulamadım. Sessiz içeriye doğru gerileyip bir yandan kapıyı örtecekken elini kapıya dayayarak izin vermedi.

" Ebru!
Yapma! Lütfen!
Özür dilerim arkadaşım..

Gerçekten gidecek bir yerim yok.
Affet beni. Yeniden arkadaş olalım. İnan daha iyi bir arkadaş olacağım.
Evin masraflarına, işlerine de yardım ederim.
İstersen oda kirası da veririm."

" Artık çok geç.
Maymun gözünü açtı."

Dedim ve kapıyı yüzüne kapattım. Şu an ki üzüntümün tarifi yoktu. Başım önümde dişlerimi ve yumruklarımı sıkarken, üzgün olsanda pişman olma Ebru. Dedim kendi kendimi teselli etmek için. O anda Ece'nin attığı tekme kapıda patlarken sesini duydum bağıran.

" Seni aptal.
Gerizekalı kızıl maymun!
Çilli inek!
Cehenneme kadar yolun var!
Al evini de başına çal! "

Gerçek yüzü buydu işte. Az sonra sesi kesildi. Merdivenlerden çarpa çarpa inen tekerlekli valizin sesini duyuyordum şuan sadece. Ve bir süre sonra o sesde kesildi.

Artık yeniden yalnızdım.
Ama yalancı arkadaştan daha iyiydi yalnızlık öyle değil mi?
Yani öyle olmalıydı. Öyle olmak zorundaydı.

Kapıyı arkadan kilitleyip oturma odasına dönüp kendimi koltuğa bıraktım. Dirseklerimi dizlerime dayarken ellerimi birbirine geçirdim.

Bir kaç dakika öylece oturdum. Aklım karışık, canım sıkkın, moralim bozuk, kendime öfkeliydim. Büyük bir duygu karmaşası içinde bir girdapta dönüp duruyordu zihnim. Geçmişim ve geleceğim ile ilgili düşüncelerim birbirine girmiş bundan sonra ne yapmam gerekiyor diye düşünüyordum.

O anda aklıma gelen şeyle gözlerim kocaman olurken kolumdaki saate baktım. On iki buçuğa geliyordu. Hızla kalktım yerimden. Ellerimi ceplerime atarak gece Sezer beyden aldığım kartı aradım. Sonunda arka cebinde buldum.

Gözlüklerim olmadığı için burnuma kadar dayadığım kartı zorlukla okudum.

Koçak avukatlık bürosu.
Sezer Koçak
Nihal Güven.

Bahsettiği arkadaşı olmalıydı Nihal Güven. Kartın altında adresi de vardı.
Hemen koşar adım banyoya yürüdüm. Bir kapı kapanırken başka bir kapıyı acarmış Allah.

Elimdeki kartı lavabonun mermerine bırakıp üzerimdeki kıyafetleri bir bir çıkararak kirli sepetine attım. Sonrada hızlı ve sıcak bir duş alıp çıktım. Bornozumu giyip saçlarımı sardıktan sonra kartı da alıp odama döndüm. Kartı tuvalet aynasının önüne bırakıp güzelce kurulandım önce. Ardındanda saçlarımı kuruladım. Giysi dolabımdan yeni ve temiz kıyafetler çıkardım. Çekmeceden aldığım temiz çamaşırlarımı sonra da siyah kumaş bir pantolon, beyaz bir gömlek giydim. Tuvalet aynasının önündeki pufa oturup saçlarımı taradım ve makine ile kuruttum.

Ayağa kalkıp kartı cebime koyarken aceleyle kendi etrafımda bir tur atarak yerdeki çantamı buldum. Alıp odadan çıkarak vestiyere yürüdüm. Diğer siyah topuklu ayakkabılarımı giyip vestiyerden trençkotumu ve anahtarımı alıp çıktım. Kapıyı yine üç kere çevirerek kilitleyip anahtarı çantama attıktan sonra bir yandan merdivenleri inerken bir yandan trençkotumu giyiyordum.

Binadan çıkıp hızlı adımlarla ve düşmemeye çalışarak durağa yürüdüm. Gelen ilk otobüse binip randevum olan ünlü Avukat Sezer beyin avukatlık bürosuna gidecektim. Beni işe almasını çok istiyordum. Hem okuluma devam eder hemde yanında bir nevi staj görürdüm.

Hissediyordum bugün benim için dönüm noktası olacak, makus talihim bugün değişecekti. Bu güzel hisle bindim gelen otobüse.


 

Loading...
0%