Yeni Üyelik
10.
Bölüm

🌟B.D 9. Hayalet 💫

@azamet_29_2

Nihayet geldiğim arabanın yanından geçip arka kapıyı açarak içeri girdim. Kapıyı yeniden yavaşca kapatıp yine iki koltuk arasına sindim. Aynı anda kapı açıldı ve sonra...

Sonrası yok. Kararan gözlerim ve kapanan şuurum.

🌟🌟🌟

Aradan ne kadar zaman geçti, ne zamandır baygındım bilmiyorum. Ama uyuşan bacaklarım ve ağrıyan kemiklerle uyandığımda bulunduğum araç hâlen hareket halindeydi.
Ben ise ölecek kadar yorgun hissediyordum. Şuurum yarı açık gidip gelen aklım ve ağır göz kapaklarım yüzünden gözlerimi açmıyordum. Ve büyük ihtimalle tükenen enerjim yüzünden şuan görünür haldeydim. Bu yüzden yerimden kıpırdamadan beklemeye devam ederken, Allah'ım beni görmesin diye dua ediyordum bir yandan.

Dağınık zihnîm biraz daha uyu sen derken aşırı yorgun bedenim ve ruhum zihnimle hem fikirdi. Yeniden karanlığa çekilirken uzaklardan gelen sesle bir anda saniyelik ayıldım.

" Hamza on dakikaya ordayım."

Duyduğum ama ayırtedemediğim bu ses kimdi. Sezer'in mi Göksoy'un mu? Panikle yeniden ama zorlukla kısık açabildiğim gözlerimle etrafıma bakınırken ikinci şok geldi. Arasında saklandığım koltuklar farklı rengindeydi.

Olamaz! Dedim kapanan gözlerimle. Yanlış araba. Dedim. Bulanık zihnîm yeniden karanlığa dönerken.

*****

Ağrıyan kemiklerim ve uyuşan bacaklarımla açtım yine gözlerimi. Tek fark uyuşma ve ağrı daha fazlaydı. O kadar kötü hissediyordum ki sanki felç olmuş gibiydim.

O anda başıma yeni gelen aklımla anında bulunduğum arabanın içinde gezdirdim gözlerimi. Aracın içi karanlık ve hareket etmiyordu. Durmuştu. Da! Kimin arabasına binmiştim ben ve neredeydim?

Sezer'in arabasına binecekken o panikle Göksoy'un arabasınamı binmiştim. Olamaz kesin öyle olmalıydı. O an içimde bir şüphe duydum. Ya ikiside değilde bir başkasının arabasına bindiysem.

Aptal! Aptal! Dedim içimden kafama kafama vurarak. Ne yapacaktım ben şimdi. Nasıl çıkacaktım bu işin içinden? Allah'ım yardım et. Derin bir nefes alıp kendime geldim.

Önce şu arabadan çıkıp nerede olduğumu bir öğreneyim. Diyerek sırtımı yasladığım kapının koluna uzanıp çektim. Kolay açılmıştı. Arabanın sahibi her kimse arabayı kilitlemeden bırakıp gitmişti. Yerimden yavaşça kalkarak önce bacaklarımı sonrada kendimi dışarıya aldım. Doğrulup arabanın tavanından destek alarak ayakta dururken bedenim isyan ediyordu. Ne zamandır iki büklüm duruyordum kim bilir.

Karanlığa alışan gözlerimi biraz daha zorlayınca küçük kapalı bir garajda olduğumu anladım. Olsa olsa iki araba genişliğinde bir yerdi. Şöyle bir baktım etrafa. Buradan çıkmak, nerede olduğumu öğrenmek ve bir an önce gitmek istiyordum.

Arabanın arkasındaki otomatik kapıyı farkedince sevindim. Araba girişi varsa normal girişte vardır diye umuyordum. Yaklaşıp gözlerimle ve ellerimle otomatik kapının iki yanını kontrol ettim ama kapı falan yoktu. Nasıl olmazdı ya. Bu insanlar nasıl girip çıkıyordu garaja. Benimkide soru. Tabiki araç kapısından. Peki ben nasıl çıkacaktım buradan. Cevap, çıkamayacaktım. Sabaha kadar burada mı kalacaktım yani.

Hissettiğim soğuk ve korkuyla bir üşüme hissederken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Şuan kimbilir neredeydim. Bir kaç saniye sonra yine derin bir nefes alıp verdim. Sakin ol Ebru. Hemen panikleme. O anda telefonum geldi aklıma. Doğruya telefonumla yardım isteyebilirdim. En basitinden polisi arayıp konum atabilirdim.

Hemen ceplerime attım ellerimi, ama yok... Yoktu. Bürodan çıkarken arka cebimdeydi ama şimdi yoktu. Düşmüştü! Olamaz düşmüştü. Karanlık garajda olabildiğince hızlı şekilde arabanın arka kapısına geri geldim. Karanlık olduğu için oturduğum koltuk arasını elimle yoklayarak telefonumu aradım ama bulamadım. Burada da yoktu. Ya restorantta yada arabaya binerken düştü muhtemelen.

Yerimde doğruldum. Şu an nerede olduğumu hiç kimse bilmiyor. Ya sapık veya manyak birinin evindeysem. Ya canice öldürülürsem. Hiç kimsenin ruhu bile duymazdı. Aklıma gelenlerin sınırı yoktu.

Allah'ım! Allah'ım bana yardım et. diyerek geri geri yürürken sırtımı dayadığım duvarın aniden yana doğru kaydığını farketmemle tiz bir çığlık atarak geriye düştüğümde kapanan kapıyı ve başımın acısını unursamdan ilk yaptığım ellerimi dudaklarıma kapatmak oldu. Sonra da yattığım yerden etrafıma bakarak hızla kalkmak.

İnşallah kimse duymamıştır. Diyerek iki yanıma baktım önce. Lakin kimsenin duyacağı bir yere benzemiyor, iki duvar arası olan bölme gibi bir yerdeydim.

İçinden geçtiğim kapının koluna sarıldım hemen. Kapıyı yeniden açmak ve buradan çıkmak istedim ama kapı kilitlenmişti. Bu neydi şimdi. Dışardan giriliyor, ama içerden çıkılmıyormuydu. Kendimi kapana kısılmış bir fare gibi hissederken dolan gözlerim dahada dolup akmaya başladı. İyice korkmaya başlamıştım artık.

Al sana macera Ebru. Dedim gözlerimi silerken. Ne yapacaksın şimdi.

Boş bölmede çaresizce gerileyip arkama yaslandığımda yine yana doğru kayan bir duvarla ne oluyor demeye kalmadan sendeleyerek geriye düşerken buldum kendimi bir kez daha. Fakat bu kez son an da sağladığım dengemle düşmemeyi başardım.

Nasıl bir yerdi burası. Gizli kapılar, bölmeler falan. Nereye gelmiştim ben böyle. Az önce kapattığım gözlerimle olduğum yerde donuk şekilde beklerken alarm veren beynimle hemen gözlerimi açtım. Aynı anda karşımda bir ayna ve kendimi görünce ellerim ağzımda tiz bir çığlık daha attım. Çünkü aynadaki kendi yansımamı başka biri zannetmiştim o an. Ayna aslında geçtiğim kapıydı.

Neredeydim? Bir ev... mi?
Arkama döndüm. Evet şuan bir evin içinde ve salon bölümündeydim. Korkuyla atan kalbimin sesi kulaklarımda yavaş adımlarla salonun ortasına doğru yürürken etrafıma bakıyordum.

Tek katlı lüks bir evdi. Etrafa bakacağına bir an önce burdan çıkmaya bak. Diyen iç sesime uyup kapıya yöneldim. Ama içime düşen şüphe ile pencereye yöneldim. Önce dışarıyı kontrol edecektim. Tavandan yere kadar olan perdeyi aralayıp gözlerimi dışarıya çevirmemle perdeyi kapatıp yere çökmem bir oldu.

Olamaz dışarda adamlar var.

Şu an gerçekten kapanda kalmış bir fare gibiydi durumum. Ne ön kapıdan ne arka kapıdan çıkabiliyordum. Gözlerim yeniden dolmaya başlarken şuana kadar ki korkum yetmezmiş gibi bir de içerden gelen erkek sesiyle tavan yaptı. Bir günde bu kadar aksiyon bana fazla gelir. Derken karşı tarafımdaki kapı açıldı.

İçerden üzerinde sadece eşofman altı, çıplak üst bedeni ve ıslak saçlarıyla bir elinde telefon konuşurken, diğer elindeki küçük havlu ile saçlarını kurulayarak çıkan kişi Çınar Göksoydu.

Gördüğüm bu manzara karşısında istemeden yutkundum.Telefondaki kişiye tek kelime,

" Anlat! " derken yürümeye devam etti.

Kalbimin bir tarafı hayran, diğer yanı korkuyla tekledi resmen. Aynı anda beynimin içinde iki düşünce dile geldi. Biri adam Zeus mübarek derken bir diğeri korkmaya başla diyordu.

Ne yapacaktım şimdi?
Hani başını önünden kaldırsa şak diye görecekti beni.

O anda beynimden yeni bir uyarı geldi.

Görünmez ol hemen.!

Anında kapattığım gözlerimle ellerim bileklerimdeki taşları bulurken transa girmişcesine, Görünmez ol. Görünmez ol. Derken buldum kendimi. Konsantre olmaya çalışıyordum bir yandan da.

Saniyeler sonra korkuyla önce sol, sonra sağ gözümü açtığımda üzerime doğru yürüdüğünü gördüğüm Çağrı Göksoyla taş kesildim resmen.

Şuan görünmez değilmiydim yoksa. Üzerime doğru gelişi beni gördüğü için miydi yoksa tesadüf mü? Bilmiyordum. Anlayamıyordumda. Sadece donmuş kalmıştım hepsi bu.

Çağrı denen adam yürüdü, yürüdü sonunda yanıma kadar geldi. Bu kadar tepkisiz şekilde yaklaştığına göre beni göremiyordu. İçimden bir oh! Çeksemde daha da yaklaştığını görünce hızla dizlerimi karnıma çekip yan dönerken tuttuğum nefesimle resmen duvar kağıdı şeklini almıştım. Çıplak ayağıyla yerdeki kalçam arasında bir santim ancak vardı. Konuşurken pencereden bakmasa olmuyordu sanki. Maksat korkudan öleyim.

Korku seansı filmi de neymiş. Asıl korku şuan benim yaşadığım şeydi. Tuttuğum nefesim ciğerlerimi zorlarken ellerim dudaklarımda sıkıca kapattığım gözlerimle öylece bekliyordum.

Allah'ım beni farketmesin ne olur!

Kısa süre sonra gözlerimi yavaşca açıp yukarıya doğru çevirdim. Gördüğüm uzun boyu bulunduğum noktadan dahada uzun görünürken nefesimi tutmaya devam ediyordum ama çatlama noktasına gelmiştim artık. O sırada nefes sesini duydum. Burnundan hızlı ve arka arkaya nefes alıyordu. Yo hayır! Kokluyordu.

Bir anda kullandığım parfümün adını duydum dudaklarından. Gözlerim kocaman oldu, parfümümün kokusunu duymuştu.

Ulan Hamza. Dedi. O sırada açılan salon kapısıyla hızla çevirdi önce başını, sonra bedenini kapıya doğru. Aynı anda benim gözlerimde kapıyı bulmuştu. İçeriye giren adama doğru yürüyüp benden uzaklaşırken yavaşça verdiğim nefesi misliyle geri çektim ciğerlerime. Allah'ım ölüyordum neredeyse. Çağrı Göksoy'un sesini duydum yeniden.

" Tamam sonra yeniden konuşuruz." diyerek kapattı elindeki telefonu. Ardından,

" Söyle Hamza."

Hamza?

" Adamı getirdik. "

" içeri getirin. "

Hamza denen adam yeniden dışarı çıkarken ben bir kaçış yolu ve fırsat arıyordum etrafı turlayan gözlerle.

İki kişinin kolunda bir adam ite kaka içeriye getirildi. Dizlerinin üzerine çöktürdüler.

" Bu mu? "

" Evet."

" Emin misin? "

" Eminim kameralara yakalanmış."

Çağrı elindeki telefonu yanındaki Hamza denen adama doğru uzattı. Hamza telefonu eline aldığı anda Çağrı önündeki adamın suratına sıkı bir tekme geçirdiğinde yerimde sıçradım korkuyla. Bu adam gerçekten kötü biriydi. Bir dizi üzerine çöktü sonra. Önündeki adamı yakasından tutup kendine çekerek hırladı.

" Seni Sezer yolladı değil mi?"

Sezer demişti Sezer'in bu durumla ne alakası vardıki? Duyduğum her cümle, gördüğüm her görüntü daha fazla korkmama ve şaşırmama sebep oluyordu artık.

" Konuş lan! Seni Sezer yolladı değil mi? "

Karşısındaki adamın çıtı çıkmıyordu.

" Sana son bir şans vereceğim. Eğer seni Sezer'in yolladığını itiraf edersen seni öldürmeyeceğim."

Öldürmek mi?

Adamı yere savurduktan sonra ayağa kalktı. Elini yanındaki Hamza'ya uzattı. Hamza belinden çıkardığı silahı Çağrı'ya verince alıp karşısındaki adama doğrulttu. Sezer haklıydı bu adam gerçekten suçlu biriydi.

" Üçe kadar sayacağım."

Adam hâlâ sessiz Çağrı'ya bakıyordu.

" Seni Sezer'in yolladığını biliyorum it soyu. Herkese yaptığını yapıp sahte deliller yerleştirmen için evime ve iş yerime girmeye çalıştın değil mi? "

Söylediği cümleler beynimin içinde yankılandı. Sahte delil mi? Kim Sezer mi yaptırıyordu bunu? İnanmazdım. Böyle bir şeye ihtiyaç duymazdı o.

" Sadakatin gözlerimi yaşarttı doğrusu. Ama duyduğun sadakat seni kurtarmayacak. Ya konuşacaksın yada öleceksin.

KONUŞ! "

Elindeki silahın kabzasını hızla adamın başına indirdiğinde ellerim ağzımda tiz bir çığlık attım. Aynı anda üzerime dönen bakış ve silahı gördüm.

Olamaz duymuştu!
Beni duymuştu!

O an öyle korktum ki daha da sindim olduğum yere. O kadar ki duvarın içine girmek üzereydim.

" Çağrı?
Ne oluyor? " Dedi yanındaki Hamza.

" Duydun mu? "

" Neyi duydum mu? "

Gözlerini diğer adama çevirdi. Sordu.

" Sen? " Adam anlamaz şekilde kafasını iki yana salladı duymadım der gibi.

Yakalanmama ramak kalmıştı.
Elini alnına bastırıp kendine geldikten sonra önündeki adama döndü tekrar.

" Sabrım iyice taşıyor!
Sana son ve son kez soruyorum.
Ya itiraf edersin ya da ölürsün. Ne sadakatin ne de sadakat duyduğun o Sezer piçi seni kurtaramaz!

Şimdi... Üçe kadar sayıyorum."

" Bir, iki, üç."

Tetiğe bastığında ellerimi ağzıma öyle bir bastırdımki değil ses nefesim duyulmasın istedim.

Adam bacağına yediği kurşunla Aaah! Diye bağırdığında silah çoktan diğer bacağına dönmüştü. Tekrar bastı tetiğe. Kurşun diğer bacağına geldiğinde korkudan ölmek üzere gözlerimden sicim gibi yaşlar boşalmaya başlamıştı artık. Bu adamın acıması yoktu. Korkudan kas katı kesilmiş olanları ağlayarak izlemekten başka birşey yapamıyordum. Oysa şuan son sürat kaçmalıydım açık olan kapıdan.

" Tamaam!
Tamam itiraf edeceğim!
Öldürme beni! "

Durduğum sözlerle adama baktım herkes gibi. Yerde inleyerek,

" Beni Sezer yolladı. Ofisine ve evine depo olayı ile ilgili sahte deliller bırakmamı istedi. Seni içeri tıkmak için herşeyi yapacakmış. "

Duyduklarımla şok oldum.

" Tam da sahte bir avukata göre. "

Sahte avukat mı demişti o.
Ne oluyordu. Bilmediğim neler dönüyordu. Çağrı,

" Karşılığında ne alacak." Dedi.

" Bir milyon, çarpı iki demiş Nadir."

Yanındaki Hamza'ya döndü.

" Görüyor musun Hamza? Ucuza gitmişim. "

Adam gülümserken, diğer adamlara döndü.

" Alın bunu götürün tımar edin. Ölmesin. Zamanı gelince mahkemede ötecek."

İki adam yerdeki adamı alıp çıkarken Çağrı elindeki silahı sallayarak,

" Sana gelince Hamza."

" Bana mı? Ben ne yaptım? "

" Kaç kere dedim lan ben sana kız arkadaşını bu eve getirme diye."

" Ne? Ne kız arkadaşı.
Saçmalama lan. "

" Saçmalamaymış.
Evin içinde kadın parfümü kokusu var lan."

" Yok deve!
Kendi evim varken senin evine mi getirecem kızı.

Sen yengeyi özlemişsin.
Gitte hâlini hatrını sor kızın."

" Bitti o iş. Yenge falan yok."

Bu ikisi karı kız konuşa dursun benim bir an önce buradan çıkmam gerekiyordu. Ağzımdaki ellerimi çekip derin bir nefes aldıktan sonra gözlüğümün altından gözlerimdeki yaşları silip ayağa kalktım. Şuan beni göremezlerdi. Bu fırsatı değerlendirip açık kapıdan çıktığım gibi tabana kuvvet terkedecektim burayı.

Ellerim duvarda gözlerim ikisinde ağır ağır kapıya yürürken olabildiğince sessiz nefes alıyordum. Ama takıldığım saksının hareketi ile bir anda iki adam ve bir silahı bana bakarken gördüm yine. Bağırmamak için dudaklarımı birbirine bastırmama ek olarak katlanarak artan korkumla taş kesilmiş kıpırdayamıyordum.

" Ne oluyor lan.
Evi hayaletler mi bastı? "

İki adamın şüpheli bakışları eşliğinde bir anda gelen cesaretle açık kapıya doğru koştum. Aynı anda içeriye giren diğer bir adamı görsemde artık çok geçti. Hızla çarptığım adam ne olduğunu anlayamadan geriye sendelerken ben tabana kuvvet koşarak çıktım evden. İlk kurşunu o anda sıktı.

Bahçenin çıkış kapısını hedef almış koşarkende arka arkaya diğer kurşunların seslerini duymamla kolumda bir acı hissettim. Çağrı'nın arkamdan sıktığı kurşunlardan biri kolumu sıyırmıştı. Acıyla dolan gözlerimi ve korkumu bastırarak çıktığım bahçeden koşarak uzaklaştım. Önce etrafıma bakındım kısa bir an sonrada ana caddeye doğru nefessiz koşmaya devam ettim. Çünkü böyle gidersen yeniden görünür hale gelecektim. Çünkü aç, susuz, yaralı ve görünmez olmamın azalttığı enerjim yüzünden birazdan bayılıp kalırsam şaşırmayacaktım. Caddeye doğru koşmaya devam ederken bir taksi bulsam yeter dedim.

🌟🌟🌟

Başıma gelenlere mi, gördüğüm ve duyduğum şeylere mi, yediğim kurşuna mı, acıyan canıma mı yoksa ödediğim taksi parasına mı yansam bilemezken. Nihayet evime gelebilmiştim.

Kapımı açtıktan sonra içeriye girip hızla örttüm ve kilitledim. Sırtımdaki çantayı vestiyere atıp elim kolumda lavaboya koştum. Çok acıyordu. Görünür hâle geldikten sonra bindiğim taksi şoförüne düştüm yalanı söyleyip üstüne de babam doktor evde beni bekliyor yalanı atıp üzerimdeki şüpheden kurtulsamda yediğim kurşunla açılan sıyrığa bakacak ne bir babam vardı, ne de doktordu.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp yere attım. Musluğu açıp ılık ayara getirdikten sonra kanayan kolumu suyun altına tutarken iki gözüm iki çeşme anlıyordum. Canım çok yanıyordu çünkü. Bir yandan da olanları düşünüp kendi kendime kızıyordum. Macera yaşamak istemiştin ya Ebru. Al sana macera. Geri zekalı aptal!

Kolumu ılık suyla yıkadıktan sonra iyice inceledim. Kan sızmaya devam etse de dikiş yada hastane gerekmiyordu neyse ki. Ama bir süre bu acıyı çekecektim sanırım. İnşallah mikrop falan kapmam. Ben ne şanssız bir insandım ya. Asılı kağıt havludan bira koparıp yaraya bastırarak dolaptan ilk yardım kutusunu alıp salona geçtim. Kutuyu koltuğun üzerine koyarak açtım. Önce alkollü pamukla sildim yarayı. Her dokunuşta canım biraz daha fazla yanıyordu. Sonra baticonladım. Sonra da sargı bezi ile sıkıca sardım. Bunları yaparke bir yandan ağlamaya devam ettim. Sonunda da kolumu kaldırıp şöyle bir baktım. Bari sol koluma gelseydi. Ben sağlak biriydim. Gerçi bunada şükretmem gerekiyordu. Ya kurşun içine girseydi.

Düşüncelerimi guruldayan midem böldü. Hem ağlıyor hemde açlıktan ölüyordum ve şuan hazırda yemek yoktu. Yerimden kalkıp kutuyu toplayarak kenara bıraktım. Ardından odama geçip pijamalarımı giydim. Islak gözlerimi pijamamın koluna sildikten sonra da mutfağa gidip kendime ekmek arası birşeyler hazırladım. Yedikten sonra bir ağrı kesici içip doğruca yatmaya gittim.

Loading...
0%