Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Ç. 3 Kayıp Ruh

@azamet_29_2

Oyları ve yorumları unutmayın lütfen!


...Aç gözlü ihtiyar bunak!


Elimdeki kağıdı ve zarfı buruşturup mutfağa yöneldim. Elimdekileri çöpe atıp tezgah üzerindeki kettlea su koyarak çalıştırdıktan sonra oturma odasına geçmeden önce banyoda yaralı ayağımı güzelce yıkadım.


Kağıt havlu ile kurulayıp topuğuma basa basa gelerek vestiyerin üstünden ilk yardım kutumu alarak oturma odasına geçtim.


Koltuğa oturup ayağımın altını güzelce pansuman ederek gazlı bez ile sardım. Elimdekileri tekrar kuyuya yerleştirip vestiyerin üzerine bıraktım. Odama girip üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa geçtim. Önce bir bardak su içtim. Gerçekten çok susamıştım. Sonra sıcak su ile makarnaları ocağa bıraktım.


Bu makarnayı kim bulduysa cennetlik olsun. Yoksa öğrenciler açlıktan ölürdü yeminle.


Makarna kaynarken mutfak masasına oturdum. Bugün olanları tekrar tekrar düşündüm. Sonra kendi kendime konuşmaya başladım. İnsan yalnız yaşayınca sadece kendi kendine konuşabiliyordu nede olsa.


Burdan daha ucuz bir ev bulamazsın. Bu yüzden de ev kirasını arttırmak zorundasın Başak. Ama artık bir işin yok.


Yani yarın ilk olarak iş bakmalısın kendine. Tabi birde sınavlar var. Sınavlara da çalışmalı geriye ders bırakmamalısın.


Anladım tamam dedim kendi kendime. Aslında başkalarına gerek yoktu.


İkimiz iyi anlaşıyorduk kendimle.



Aradan 20 dakika geçmiş, pişen makarnam ve bir bardak suyum tepsi ile ders masamdaydı.


Zamandan tasarruf yapabilmek için bir yandan ders çalışıp bir yandan yemeğimi yiyecektim. Önüme gelen kabarık saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırarak makarnamdan bir kaç kaşık alıp ağzıma teptikten sonra bir yandan yerken bir yandan da açtığım kitabıma göz gezdirmeye başladım.


3 gün sonra bir sınavım daha vardı. 3 gün, gündüz iş bakıp gece ders çalışmam gerekiyordu.


Şimdiden dersleri sıkı tutmam gerekiyordu yani.


Yemeğim bitince yerimden kalkıp boşalan tabağımla ve bardağımla birlikte tepsiyi alarak mutfağa yöneldim. Tepsiyi tezgaha bırakıp kendime hızlı bir kahve hazırlayarak geri döndüm.


Kahvemi masaya, kitabın yanı başına bıraktım. Tam oturmuş, önümdeki kitaba dönmüştüm ki gördüğüm şeyle kala kaldım. Aynı anda saçlarımdaki elektriklenmeyi hissettim.


Önümdeki kitabın açık olan sayfasında başka bir el yazısıyla Merhaba? Yazılmıştı. Yutkundum.


Ne yalan söyleyim korktumda. Onlardan biri şuan benim evimde benim yanımdaydı. En son ne zaman onlardan birini görmüştüm hatırlamıyorum.


Ne yapacaktım. Varlığının farkında olduğumu anlarsa yakamı bırakmazdı. Dahası nasıl bir ruhtu. İyi birimiydi kötü biri mi? Bana zarar verirmiydi? Bu belirsizlikti beni tedirgin eden. Yazıyı ve onu umursamayıp görmezden gelmeye karar verdim. Bu şekilde benden umudunu keser çıkıp giderdi. Yani öyle olmasını umut ediyordum.


Yavaşça kahvemden bir yudum alıp sayfayı çevirerek devam ettim okumaya. Bir yandanda sakin kalmaya çalışıyordum.


Kısa bir süre sonra masamın üzerindeki kalemin yuvarlanarak yere düştüğünü gördüm.. Şuan yanımdaydı ve o yapmıştı bunu biliyordum. Yine sakinliğimi korumaya çalışarak yavaşça yere eğilip kalemi alırken kulaklarım açık dikkatle etrafımı dinliyordum. Ama sessizlik devam ediyordu. Yine yavaşça doğrulup tekrar önüme döndüğümde kitabımın üzerinde,


" Benden korkma! "


yazısını gördüğümde tam tersi şekilde irkilerek tiz bir çığlık atarken sandalye ile geriye gitmeye çalışınca, halıya takılan sandalye ile birlikte geriye düştüm. Elim başımda bir Aahh! Çektim önce. Canım kötü yanmıştı. Gözlerim dolarken kolumda bir el hissedince bir çığlık daha atarak korkuyla yerimde doğruldum.


Geriye doğru sürünürken,


" Dokunma bana." diye bağırdım.


Onlardan biri ilk kez bana dokunmuştu. Bu çok acayip bir histi. Sonunda duvara dayanan sırtımla durduğumda dizlerimi kendime çekip sıkıca kavrayarak gözlerimle odanın içini incelemeye başladım. Nerdeydi göremiyordum ama varlığını hissediyordum. Hatta hissettiğim elektriklenme yüzünden saçlarım tel tel ayrılıyordu sanki.


Ellerimle önüme düşen saçlarımı yine kulaklarımın arkasına sıkıştırıp bir süre öylece odayı inceledikten sonra anlık verdiğim bir kararla hızla yerimden kalkıp kapıya koşmak evden çıkıp gitmek istedim ama odanın kapısı birden kapandı.


Anında durup korkuyla etrafa bakarak geriledim yine. Çıkmama izin vermemek için kapıyı kapatmıştı. Hâlâ onu görmeye çalışıyordum ama... Yok göremiyordum.


Geri, geri yürüye, yürüye masama kadar geldiğimde masamdaki kalemimin havalandığını görünce tiz bir çığlık daha attım diğer yöne geçerek. İlk kez nesnelere dokunabilen bir ruh vardı etrafımda. Yada hayalet. Yada her neyse işte.


Kitabımın üzerine yazdığı çarpık curpuk yazıya kaydı gözlerim.


Korkma! Yazıyordu.


Demesi kolaydı. Yinede,


" Ta tamam..." dedim kekeleyerek ve sakin kalmaya çalışarak.


Aslında kormama gerek yoktu. Onun gibi bir çok ruh görmüştüm. Ama Adem amcadan sonra ilk kez biri benimle iletişim kuruyordu. Bu yüzden korkmuştum sanırım. Derin bir nefes alıp verdim. Anlaşılan kurtuluş yoktu bu ruhtan.


" Konuşa biliyormusun? "


Diye sordum.


Kısa bir sessizlikten sonra


" Evet." Dedi.


Ama zorlanan, yankılı, yorgun fısıltı şeklindeydi ses. Ne kadın sesine ne de erkek sesine benziyordu.


" Bak kimsin, nesin bilmiyorum ama benden uzak dur!"


" Beni nasıl duyuyorsun? Sana nasıl dokunabiliyorum?"


" Öncelikle bir daha bana dokunma! Sakın! "


Diye uyardım.


" Beni nasıl duyuyorsun? Dedim. Nasıl algılayabiliyorsun beni?


" Sen o deniz kenarındaki..."


Zeki ruh anında,


" Evet! " Dedi.


" Hay şansıma! Beni eve kadar takip mi ettin? "


Dedim şaşkın.


" Evet.


Söyle nasıl, beni nasıl algılayabiliyorsun? " Diye tekrar etti.


" Önce uzaklaşır mısın?


Koltuğa geçeceğim."


Az sonra,


" Tamam, uzaklaştım."


Dediğinde yavaş adımlarla ve temkinli şekilde koltuğa yürüdüm ve oturdum.


" Şuan nerdesin? "


" Tam karşında."


" Kimsin, adın ne? Kaç yaşındasın erkekmisin, kadın mı?


Neden ortalıkta geziyorsun? "


" Bilmiyorum."


" Anlamadım.


Neyi bilmiyorsun? "


" Adımdan başka hiç birşey bilmiyorum. Hatırlamıyorum."


" Adın ne peki? "


" Ekin. Yani öyle hatırlıyorum."


" Yani bir erkeksin.


Kaç yaşındasın? "


" Bilmiyorum."


" Bedenin nerede?"


" Bedenim mi?


Bilmiyorum."


Gözlerimi devirirken saçlarımı karıştırdım.


" Peki bildiğin birşey varmı?


Bak.."


Demiştim ki araya girdi.


" Söyle. Beni nasıl duyuyorsun? "


Gözlerimi boşlukta gezdirdim bir süre.


" Imm...


Uzun hikaye ama kısaca bahsedeyim. 2 yıl önce bir kalp krizi geçirdim. Kalbim bir süreliğine durmuş ve ölmüşüm. Yani öyle dedi doktorlar. O günden beride senin gibi arada kalan ruhları görebiliyorum. Senin dışındaki herkesi atlatmıştım. Senden başkası peşime düşmemişti."


" Adın ne? "


" Başak."


" Bak Başak. Bir aydır bugün seni gördüğüm yerde ordan oraya dolanıp duruyordum. Hiç kimsenin dikkatini çekmemiştim. Nasıl çekebilirdimki zaten. İnsanlara kendimi belli etmek yardım istemek istedim ama kimseye dokunamıyordum.


Sen hariç... Bugün seni gördüm. Düşerken yanındaydım. Ani bir refleksle yardım etmek isterken beni hissettiğini farkettim.


Farklı biri olduğunu hemen anladım. Eminim neler oluyor biliyorsun."


" Şey, aslında biliyorum sanırım.


Önce otur istersen."


" Oturuyorum."


" Hı! Nerde? "


" Sandalyede."


Sağımda ki sandalyeye çevirdim gözlerimi. Tabi ki boş görünüyordu. Yinede o yöne doğru bakarak konuştum.


" Şimdi sen, büyük ihtimalle bir hastanede falan yatan birisin. Bir sebepten arada kalmışsın. Ne gidebiliyorsun ne kalabiliyorsun.


Gördüğüm ilk ruh yaşlı bir adamdı. Karısının yanına gömülmek istediğini hayırsız çocuklarına söyleyemediği için ölemiyordu. Senin durumunda benzer birşey olabilir."


" Sanmıyorum."


" Sanmıyormuş." Dedim sinirle gülümserken.


" Her neyse.


Rica etsem evimden gidermisin? Çünkü bir sürü işim.."


Demiştim ki araya girdi.


" Gidemem! "


" İii.!


Ne demek gidemem?

Arkadaş benim evimde kalacak değilsin heralde.

Git bedenini bul."


" O yüzden gidemem.


Bana yardım edeceksin çalı süpürgesi. "


" Çalı süpürgesi?


Ölülerin arkasından kötü konuşmayın derler ama şimdi bir küfür ederim sana görürsün. Defolur musun artık evimden? Hortlak! "


" Olmaz!


Bana yardım edecek birini bulmuşken bırakacak değilim."


" Hass..si..


Belamısın ya!?"


" İstersen öylede diyebilirsin. Ama seni rahat bırakmamı istiyorsan bana kendimi bulmam için yardım edeceksin."


Sinirle ayağa kalktım.


" Ya sabır!


Defol git ya başımdan! Ders mi çalışayım, iş mi bulayım yoksa seninle mi uğraşayım."


Hırsla kapıya yönelip tutup açtım.


" Çık git! "


Kendi işini kendin gör!"


Sessizce bekledim bir süre. Ne ses ne nefes ne bir hareket, hiç bir şey yoktu. Odanın içinde şöyle bir göz gezdirdikten sonra,


" Umarım gittin." Dedim emin olmaya çalışarak.


Yine ses yoktu.


Nihayet gittiğine kanaat getirip masama doğru yürürken,


Bir anda, " Ne okuyorsun? " Demezmi. Korkuyla geriye doğru sıçrarken,


" Ananı avradını!" Diyiverdim.


Elim kalbimde korkuyla nefes alıp verdikten sonra,


" Allah'ın cezası defolup git dedim sana! Bedenini bulamıyorsan git mezarlıkta bekle be!"


" Türkü dinlemeyi sever misin?"


" İi! " Dedim yine şaşkın.


" Ben ne diyorum bu ne diyor ya! Dalga mı geçiyorsun benimle?


Zerre sevmem! "


" Bana yardım etmezsen 24 saat, buradan bir atlı geçti türküsünü söylerim."


" Ne?


Ya sen deli falan mısın?


Aaa tabi yaa!


Sen kesin tımarhane de yatan bir hastaydın. Sonunda doktoruda delirttin oda seni camdan aşağı attı değilmi? O yüzden bu haldesin. "


Kısa bir an sessizlik oldu. Ardından bir anda,


" BURAAAAADAANNN BİR AAAATLI GEÇTİ! YARAAAAAAAMA BAAAAASTII GEÇTİ! "


Dediğinde şok olurken ellerimi kulaklarıma kapattım.


" Aaaaahhhh! Yeteeeeeer!


Yeter artık!


O anında susarken, ben olduğum yere çökerek ağlamaya başladım.


" Yeter ya!


Rahat yaşamak için bende mi hayalet olayım."


Derken hâlâ ağlıyordum. Zaten herşey üst üste gelip dururken birde bu. Sinirlerim iyice bozulmuştu.


Az sonra daha yakından geldi sesi.


" Anla artık. Senin yardımına ihtiyacım var."


" Tamam ya tamaaaam! "


Dedim sinirle ayağa kalkarak.


İşaret parmağımı tam karşıma doğru kaldırıp,


" Seni bir göndereyim arkandan rahmet bile okumayacam lan!"


" Bu taraftayım! " Demezmi bu defa.


Sinirle sağ tarafıma dönerek aynı şekilde tekrar ettim.


" Seni bir göndereyim arkandan rahmet bile okumayacam lan!


Yemin ederim başıma ağrı saplandı."


Diyerek koltuğa geçip otururken,


" Adından başka hiç bir şey hatırlamayan birini nasıl bulacaksam ben ya! "


Derin bir nefes alıp verdikten sonra,


" Adın Ekin. Anladık!


Kaç yaşındasın?"


" Bilmiyorum."


" Kendini görüyor olman lazım.


Bi zahmet kendine bakıp tahmin edeydinya. Ne bileyim kollarına bacaklarına bedenine falan bak.

Aşağı yukarı birşey çıkar."


Derken ellerimle şakaklarımı ovuyordum. Gerçekten fena ağrı giriyordu.


Kısa bir sessizlikten sonra,


" Kaslı fit bir bedenim var.


25 -30 arası sanki."


" Göğüs kasların ve baklavaların da var değil mi?"


" Evet nasıl bildin? "


" Görmüyoruzya yutturursun tabi. Yalancı hortlak."


" Yalan falan değil. Neden yalan söyleyim."


" Yaov he he! Neyyyssse.


Boyun ne kadar? "


Bir iki saniye sonra oda kapısının kıpırdadığını gördüm.


Kapıyla mı ölçüyordu boyunu?


" Kapıdan 10-15 santim falan kısa. "


" Yuh! "


" Saçlarım enseme kadar uzun. Kirli sakallı biriyim.


" Kaşın gözün ne renk?"


" Bilmiyorum.


Aynalarda yada camlarda kendimi göremiyorum."


" Aman ne güzel.


Hastanelere gidip kirli sakallı, uzun saçlı, baklavalı bir deve geldimi buraya diye sorarım artık."


" Sinir bozucu bir kızsın."


" Hadi ya.


Ben seni değil sen beni buldun. Beğenmeyen küçük oğluna almasın!


Neyse. Allah'tan ruhlar bedenlerinden çok uzaklaşamıyorlar."


" Anlamadım!"


" 2 yılda şunu gördüm. Ruhlar bedenlerinden çok uzaklaşamıyorlar tâki ölene kadar. Yani sahile yakın bir hastanede olmalısın.


Yinede bu verilerle seni bulamayız. Başka hatırladığın birşey yokmu. Mesela yaran falan varmı? Hastanelik olduysan vardır bir sıkıntın.


Ağrı sızı, eksik kol, bacak." dedim pis pis sırıtarak.


" Aslında sol göğsümde bir ağrı yada acı hissediyorum."


" Sende mi kalp krizi geçirdin yoksa."


" Bilmiyorum. Ayrıca hiç komik değilsin?


Esprilerin düşük kalite."


" Allah, Allah...


Beğenmeyen gider.

Kalacaksan ve yardım istiyorsan esprilerime de katlanacaksın beyyyzade!"


" Beyzade!?


Beyyyyzade.

Beyyyydağlı...

Beydağlı!! İşte bu! "


Dedi heyecanla.


" İii! Ne?


Ne oluyor! "


" Soyadımı hatırladım. Soyadım Beydağlı.


Bir anda kahkaha ile gülmeye ba


şladım.


" Beyzade den Beydağlı çıktı iyimi. Anmada afilli bir soyadın varmış he.


Ekin Beydağlı. "


" Hadi kalk.


Gidip hastanelere bakmalıyız."


" Bu saatte mi? "


" Benden çabucak kurtulmak istiyorsan evet, bu saatte! "


Kısa bir an düşündükten sonra,


" Tamam, beni ikna ettin.


Hadi gidelim."


**************************


3. bölüm bitti.


4. bölümle devam.


Loading...
0%