@azamet_29_2
|
Lütfen..." Diye bağırdım. Kendi etrafımda bir kaç kere dönüp durdum. Ama ses yoktu. Ne bir ses ne bir kıpırtı, hiç birşey... Bedenine geri dönmüş olabilir diye düşünerek, " Yaşar sen burda bu itin yanında kal. Ben hastaneye döneceğim." Diyerek kapıya yönelmiştim ki bir anda karşımda beliren kızıl saçlarla, " Hassiktir." diyerek geriye doğru sendeledim. Arkamdaki Yaşar, " Bismillahirrahmanirrahim! " Dedi aniden. Anında Yaşar'a döndüm bu kez. O da mı görüyordu? " Sende mi?" Demiştim ki. " A- a- abi.. B-bu..Bu o kız..." Derken kocaman gözleri havaya asılı bakıyordu Evet o da görüyordu. Görüyorduk... Karşımda kahkaha atarak bana bakan kız Başaktı. Tek farkla. Şuan havada tepe taklak başaşağı durmuş gözleri gözlerimde gülerek bakıyordu bana. " Ayıp oluyor ama ha! Ben seni görünce hassiktir çektim mi. O türküyle kafamı sikmene rağmen hemde. " Duyduğum sesiyle bütün şaşkınlığım, korkum, sevincim, umudum hepsi birbirine karışmıştı. Dolan gözlerime titreyerek eşlik eden ellerimi uzatarak sarkan saçlarına dokunmak istedim ama olmadı. İçinden geçip gitti ellerim. O beni hissediyor ama göremiyorken, ben onu görüyor ama hissedemiyordum. " Başak.." dedim titreyen sesimle. Hastanedeki hâlini bir anlığına unutmuş onu karşımda gördüğüm için omuzundan koca bir dünya inmişti sanki. " Seni gördüğüme, duyduğuma ne kadar sevindim bir bilsen. Öldüğünü düşünmek o kadar kötüydü ki. Hemde benim yüzümden." Söylediklerimi umursamadı bile. " Bende bir an gerçekten ölüp kurtuldum sanmıştım." " Kurtulmak? " " Ama nerdee? Sebebini bilmiyorum ama nedense senin gibi geri döndüm. Bende arada kaldım galiba. Neyse işte baktım ki dönmüşüm biraz eğleneyim dedim. Yalnız o Engin beni görünce altına yaptı ha!" Derken elleri karnında kahkaha attı. Kafam karışmıştı. İki dünya arasında kalmış ama nedenini bilmiyormuydu. " Varya hayalet olmak süüpppppeeer birşey! Siz hayalet olmanın kıymetini bilememişsiniz hortlakcığım. Bu çok eğlenceli." Gözlerimi devirerek, " Eğlendiğine göre artık bedenine dönmelisin." Hâlâ tepe taklak bana bakarken, " Hayır! " Dedi. Sonra da o haliyle kendi etrafında döndü. " Sen böyle yapabiliyor muydun? Hahahh! " Sonra tekrar düzeltti bedenini. " Çok eğlenceli. Bir düşünsene, havada süzülebiliyorsun." " Başak." Dedim. " Bedenine dön. Dönmezsen..." Aniden durdu. " Ne olur dönmezsem." Dediğinde hâlâ yerden yüksek şekilde havada süzülürken elleri arkasında yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Saçları yine yüzüne doğru dağılmış bu kez umru bile değildi. Gülümsedi. " Söyleyeyim! Bedenim o hastane odasında yata yata bitkisel hayata girer. Uzun yada kısa, belli bir süre sonrada kalbim durur ve ölürüm. Ölemezsem bu süre biraz daha uzar. Sonunda da benimle uğraşmaktan bıkıp fişimi çekerler. O zamana kadar hayalet olmanın tadını çıkarmak istiyorum. Ne bedenime, ne de o boktan hayatıma geri dönmeye niyetim yok. Ha! Burada bu evi sevdim ve bu evde kalmaya karar verdim. Bu ev perili yalı artık." Dedi gülerek. " Burada bu evde kalacağım hep. Tâki yok olana kadaaaar. " Duyduklarımla şaşkın karşımdaki keyiften dört köşe olan kıza bakıyordum. Aklını kaçırmış olmalı diye düşündüm. " Aklını mı kaçırdın sen? " Diye çıkıştım. " Ne demek dönmeyeceğim! Bunu yapamazsın! " " Neden." derken etrafımda süzülerek bir tur attı. Tam bu sırada dışarda siren sesleri duyuldu. Polisler Acar'ı almaya gelmişlerdi. Memurlar kapıdan paldır küldür girerken Başak bir anda ortada kayboldu. " Ekin Atalay." " Benim memur bey." Dedim. " Bu adamda günlerdir aranan Acar bey." Derken yerde yatan pisliği işaret ettim. " Aynı zamanda utanç duyduğum üvey kardeşim oluyor kendisi. Beni ve şuan hastanede yoğun bakımda yatmakta olan bir kızı öldürmeye çalışan adam. Hakkındaki şikayetiniz savcılıkta mevcut. Adamı olan Engin adındaki kişi de kaza geçirmiş hastanede. Polisler bir bana bir de yerde yeni yeni kendine gelen adama baktılar. " Peki nasıl bu hale geldi? " " Silahla saldırarak beni yeniden öldürmek istedi. Bende kendimi korumak zorunda kaldım." Dedim sadece. Polisler Acar'ı yerden kaldırıp götürürlerken akıllanmayan Acar yine tehdit üstüne tehdit yağdırıyordu. Şuan konu Başak olduğu için onunla uğraşmayacaktım. Polislerle birlikte Yaşar da çıkarken, etrafıma bakınarak, " Başak! " Dedim yeniden. " Başak cevap ver! " Hâlâ cevap yoktu. " Başak!" Bu kez daha yüksek çıkmıştı sesim. " Ne var ya. Ne!? " Derken bir anda karşımda belirdi. " Ne ölüyken ne diriyken bir huzur vermedin ha! " " Ölü değilsin. Bedenin hâlâ hayatta." Gözlerini devirerek, " Ya arkadaş yaşıyorsun, bedenine ve hayatına geri döndün. Zengin hayatında başarı ve mutluluklar diliyorum. Rahat bıraksana artık beni! " " Başak." Dedim sinirle. " Kulağını aç ve beni iyi dinle! Şimdi hemen bedenine geri dönmeni istiyorum. Hemen! " " Bende hayır diyorum. " Umursamaz çıktı sesi. " Tabi sen benim neler çektiğimi bilmiyorsunya cömert cömert dön diyebilirsin. Hayır! Böyle gayet iyi. Haklıydım işte! Bu dünyada rahatça yaşamak için hayalet olmak gerekiyormuş. Oooh mis! İş derdi yok! Aş derdi yok! Sapık patronlar yok! Aç gözlü ev sahipleri yok! Kış ayında soğuktan üşüme, yaz ayında sıcaktan yanma derdi yok! Okul yok, ödev yok, sınav yok! Okulda yada sokakta saçlarımla alay eden insanlar yok." Bunu söylerken gözlerinin dolduğunu gördüm. " Benim ne çektiğimi bilmeden akıl veren ahkam kesen kendini bi bok sanan ama aklı hiç bir bokuma ermeyen insan müsvetteleri yok. Valla çok rahatmış. " Desede başı önünde omuzları çökmüştü. " İstemiyorum! Ben böyle rahatım. " derken kollarını havaya doğru esneterek yerden yükseldi. " İlk kez bu kadar hafiflemiş hissediyorum kendimi. Hemde tam anlamıyla." Dedi. Kolları iki yanında gülerek kendi etrafında döndü bir kaç tur. Ben hâlâ şaşkın şekilde hareketlerini izlerken o devam etti. " Hem ölmeyi başardığımda anne ve babamın yanına gidebileceğim." Aniden durdu ve tam önümde belirdi. " Sende git artık. Bırak beni. Kendi hayatına dön." 🌟🌟 Dön ne olur! ..Diyerek geri geri yanımdan ayrılırken, " Saçlarını ben örerim." Diyiverim. Aniden durdu ve gözlerime baktı. " Ne? " Dedi anlamaz. Ağır iki adımla yanına yaklaşıp ellerimi dokunamadığım saçlarına uzatarak, " Saçlarını ben örerim... Yemin ederim. Hergün ellerimle tarar, ellerimle örerim saçlarını. Evimide alabilirsin. Bütün servetimi, benim olan herşeyi sana veririm. Yeterki geri dön. Ne olur! " " Ne? Sen kafayı mı yedin? " " Geri dön çalı süpürgesi. Lütfen..." Sesim yalvarırcasına çıkmıştı. İstemiyordum. Ne bedeni ne de ruhu benden uzak olsun istemiyordum. Hem ruhum, hem kalbim bu kıza alışmıştı korkarım. Ve yokluğu acı verecekti. " Yanımda kal çalı süpürgesi... Hep yanımda kal. Hep yanında kalayım. Yapma. DÖN..." Dedim şuursuzca. Gözleri gözlerimde bir süre öylece baktı durgun. Ardından yüzünü yüzüme yaklaştırdı. " Evine git Ekin Atalay. Kendi hayatını yaşa. Bırak... Hiçbir şeye değmeyen bir insana takılma. " Dedikten sonra geriye doğru giderken gözlerimin önünde silinip kayboldu. " Başak! Başak! Gitme! Lütfen! " Dedim evin ortasında kendi etrafımda döne döne bağırırken. 🌟🌟 İtiraf Bugün tam onuncu gün. On gündür bedenim bu odada bu makinede bağlı yatıyor ve ben bu odada bedenimin yattığı yatakta oturarak onu izliyordum. Her Sabah ve akşam, bazende bağlı olduğum cihazdan değişik sesler geldiğinde ya hemşire ya da doktor odaya gelerek bedenimdeki yaşam belirtilerimi kontrol ediyorlardı. Şu anda da burada yanımda bir hemşire var. Yine bedenimi ve cihazı kontrol ederek aynı şeyi yapıyordu. İşi bittiğinde yanıma yaklaşarak bedenime doğru eğildi ve maskesinin altından çıkan boğuk sesi ile, " Bugün daha iyi görünüyorsun. Umarım en kısa zamanda ayağa kalkarsın güzel kız. Dışardaki yakışıklı eridi bitti senin yüzünden." Diyerek arkasını döndü ve kapıya doğru yürüdü. Hemşire kız çıkarken gözlerim koridora bakan cama kaydı. Yine oradaydı işte. Hiç üşenmeden her gün o camın önünde durup dakikalarca bedenimi izliyordu. Yataktan havalanarak camın önüne doğru ilerledim. Hiç bir yere temas etmeden havada süzülebiliyordum hâlâ. Bir eli ve alnı cama dayalı kıpırdamadan öylece yatağa bakıyordu. Gözlerinin altı kararmış, çökmüş, beyazına kan yürümüştü. Şuan hiç iyi görünmüyor olsada gerçekten yakışıklı bir erkekti. Sekiz gün önce Ekin ile son konuşmamızda evine git demiş o günden sonra da kendimi bir daha ona göstermemiştim. O günden sonra bazen yalıya gidiyor bazen buraya geliyor bazende dışarda, sahilde özgürce dolaşıyordum. O günden sonra Ekin beni ne görmüş ne de duymuştu. Buna rağmen yinede her gün buraya gelerek beklemeye devam etmişti. Bunu neden yapıyordu anlayamıyordum. Ama inatla her gün bu odanın, bu camın önünde bedenimi izleyerek beklemeye devam ediyordu. Sol elimi kaldırıp işaret parmağımı camın diğer tarafına dayalı avucunun içine koyarak yüzüne baktım. Gözleri gerçekten yorgun bakıyordu. Yorgunluktan ölmüş ama hâlâ buradaydı. Bir süre sessizce yüzünü izledim. Eğer bizim okulda bir öğrenci olsaydın seni gören bütün kızların sadece ağzının değil başka taraflarının bile suyu akardı. Dedim gülerek. Sana aşık olmayan tek bir kız kalmazdı okulda. Belki ben bile aşık olurdum. Erkeklerde sap gibi kalırlardı. Derken kendi kendime bir kahkaha attım. Eminim beni değil aralarındaki en güzel kızı seçerdin. Mesela Melisa var bizim sınıfta. Doğal sarı saçları, bal rengi gözleri var. Uzun boylu. Barbi bebeklere benziyor. Teni saçları ipek gibi. Birde Ebru var. Kuzgun siyah saçları gece mavisi renginde gözleri. Boyu biraz kısa ama fiziği Melisa ile yarışır. Fiziği düzgün kız seviyorsundur elbette. Neyse işte. Onlar dururken başka kızlara bakacak değilsinya. Bana gelip şöyle derdin heralde. Hey çalı süpürgesi şu kızlarla aramı yapsana. Yada onlar gelip, saçaklı Başak. Şu Ekin'le aramızı bul be kızım. Derlerdi heralde. Çünkü ikimiz sadece askerlik arkadaşı gibi olurduk. Tabi oda olursa. Ekin... Dedim. Bakma sen söylediklerime. Sen bizim okulda olsaydın beni tanımazdın bile. Tanısanda görmezden gelirdin. Diğer herkes gibi yani. Bilmiyorsun... Dedim bu kez başımı öne eğerek. İstenmemek, hor görülmek, bir grup insanın espri konusu olmak, alay edilmek nasıl bir şey bilmiyorsun. Yalnızlığa, yalnız yaşamaya mahkum olmak nasıl bir şey bilmiyorsun. Mutlu insan rolü nasıl yapılır bilmiyorsun. Bana diyorsunki dön! İstenmediğim bir dünyaya neden dönmek isteyeyim ki... İşte bunu sormuyorsun. Aptal hortlak! Dedim sinirli. Kendi moralimi kendim bozup sinirimi Ekin'den çıkarttıktan sonra bedenimin olduğu yatağa dönüp oturarak bir süre daha kendimi izledim. Dağınık saçlarım yastığa dökülmüş, boğazıma kadar içeriye girmiş olan hortum hâlâ ağzımda takılı, örtünün altındaki çıplak bedenimdeki 10 kadar kablo hâlâ makineye bağlıydı. Halim bir robotu hatırlatıyordu. Arızalı bir robot. Kendimi zavallı Adem amca gibi hissettim. Zavallı adam ruh olmuş kendi bedenini kendi bekliyordu. Ölüp kurtulana kadar kendi bedenini kendi beklemek zorunda kalmıştı adamcağız. O an aklıma gelen şeyle tek hamlede yataktan aşağı indim. Ellerimi arkamda bağlayarak bedenime doğru eğilip kendi yüzüme, gözlerime bakarak konuştum yine kendimle. Seni bu azaptan kurtarmamı ister misin? Aslında ikimizi de kurtarmak istiyorum. Ne dersin? Kendi bedeniyle konuşan bir ruh olarak kafayı üşüttüğümü düşünmeden edemedim. Elimi yavaşça uzatarak kendi yüzüme dokundum. Hâlâ sıcaktı tenim, hissedebiliyordum. Ardından derin bir nefes alıp verdim. Bu işi daha fazla uzatmanın bir gereği yok. Diyerek cihazın prize takılı olan fişine uzanıp tuttum. Son kez bedenime baktım. Bu fişi çektiğim zaman ikimiz de kurtulacağız. Dedim. Tam o sırada kapısının açılma sesini duydum yeniden. Başım önüme düştü bıkkın şekilde. Ağız tadıyla ölmeye bile izin yok bu dünyada. Hemşire kız geri geldi galiba diye düşünürken arkama döndüğümde onu gördüm. Ekin'i.. Oydu gelen. Üzerinde doktorların giydiği steril kıyafetlerden, ellerinde eldiven, yüzünde maske vardı. Nasıl girmişti buraya, nasıl izin vermişlerdi, hani burası yoğun bakımdı? Bedenimin yanına kadar gelip durdu. |
0% |