Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Ç. 4 Çalı Süpürgesi

@azamet_29_2

Oyları ve yorumları unutmayın lütfen.


... " Benden çabucak kurtulmak istiyorsan evet bu saatte."


Kısa bir an düşündükten sonra,


" Tamam, beni ikna ettin!


Hadi gidelim! " Dedim.


Yerimden kalkıp dış kapıya doğru ilerlerken vestiyerin önünde durup üzerime hırka, yanıma çantamı aldım.


Eski telefonumu da cebime atıp diğer kuru spor ayakkabılarımı giydim. Kapıyı açarken kapıdan mı geçersin duvardan mı Beydağlı? Dedim gıcığına.


" Kapı." Dediğinde sesi sinirliydi.


Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Bıktırırsam daha hızlı kurtulabilirdim bu hortlaktan.


" Bu arada duvarlardan geçebiliyor musun merak ettim."


Dedim kapıyı çekip kilitledikten sonra merdivenleri hızlı adımlarla inmeye başlarken.


" Aslında seninle karşılaşana kadar hiçbir şey yapamıyordum. Bulunduğum yerden bile ayrılamıyordum. Senden sonra hareket edebilmeye ve nesnelere dokunmaya başladım. Nasıl oldu bu? "


" Hiçbir fikrim yok."


Binadan çıkıp otobüs durağına doğru yürürken,


" Otobüsle mi gidecegiz? " Diyince durdum.


O an birşey farkettim.


Gri dumana benzer silüet geri gelmişti. Karanlıkta daha mı belirgin oluyordu bedeni? Yoksa ben mi daha iyi görmeye başlıyordum? Belkide sonunda Adem amcayı gördüğüm gibi net şekilde girebilirdim. Aslında tipini görebilseydim bulmak daha kolay olurdu.


Kendi kendime konuşmayı bırakıp,


" Maalesef Ferrarim serviste o yüzden otobüsle gideceğiz." Dedim.


Onu kızdırmaktan hoşlanmaya başlamıştım.


Sessizlik olurken yürümeye devam ettim. Otobüs durağına gelip beklemeye başladım. 2 dakika kadar sonra gelen otobüse binerek en yakın hastane için yola çıktık.


*****


Aradan 3 saat geçmiş yanımda gri ve sadece benim görebildiğim bir gölge ile bu bölgedeki bütün hastanelere girip danışmaya aynen şöyle demiştim.


" İyi akşamlar. Bu hastanede Ekin Beydağlı adında bir hasta varmı. Bööyle uzun boylu, kaslı, fit, kirli sakallı.. Belll ki yakışıklıdırda! "


Bunları söylerken bir yandan göz ucuyla yanımdaki gri gölgeye bakmıştım.


" Gıcık! " diyen Ekin'e,


" Bende Başak memnun oldum."


Demiştim kısık sesimle sırıtarak. Karşımdaki adam önündeki ekrana bakıp bir kaç tuşa dokunduktan sonra,


" Hayır öyle bir hasta bulunmuyor." Demişti.


Ve önünde durduğum bu özel hastane de sonucuydu. 6 ay önce kurulmuş çok iyi doktorların bulunduğu kaliteli bir hastaneydi. Yorgun adımlarla hastane önüne yürürken,


" Buradada yoksan işimiz zor."


Dediğimde sesli nefesini duydum yanımdaki Ekin'in. Anında yan tarafıma doğru döndüm.


" Ne oluyor? Nefesin değişti! İyimisin? "


" Bedenim..


Bedenime birşey oluyor?"


Diyerek bir anda ortadan kayboldu. Elimi havaya kaldırarak son durduğu yere doğru uzanıp onu hissetmeye çalıştım. Ama olmadı. Yoktu. Kaybolmuştu. Önünde durduğum hastaneye baktım hemen. Yoksa...


Buradaydı. Emindim. Koşarak içeriye girip hemen danışma bölümüne yürüdüm hızlı adımlarla. Nefes nefese kalırken gördüğüm kıza,


" Afedersiniz.!


Birini arıyorum.


Adı Ekin Beydağlı. Uzun boylu 25-30 yaşlarında. Göğüs üzerinde yaralanma yada kalp krizi ile gelmiş olabilir.


Lütfen çok acil bakar mısınız?"


Kız hemen önündeki bilgisayarda ki bilgileri kontrol etti. Bir kaç saniye sonra,


" Maalesef bu hastanede öyle bir kayıt yok." Dedi.


" Yok mu?


Eminmisiniz? Lütfen bir daha bakın."


Kız bana aptala mı benziyorum? Bakışı attıktan sonra, tekrar baktı ekrana.


" Hayır o isimde bir hasta yok."


" Emin misiniz? " Dedim tekrar.


"Eminim." Dedi. Bu kez sesi baskın çıkmıştı.


Sanki maaşını bana veriyorsun, ne bu tiripler. Diyecektim ki.. Vazgeçip,


" Anladım." diyerek gerisin geri dönüp kapıya yürüdüm. Oysa bu hastanede olduğundan o kadar emindim ki.


Binadan etrafıma bakınarak çıktım. Nerdeydi bu hortlağın bedeni ya.


Bir dakika. Az önce kaybolup gitmedi mi o. Yoksa öldü mü?


Aklıma gelen şeyle olduğum yerde kaldım. Gerçektende ölmüş olabilir miydi?


Olabilirdi.


Zaten bir ruh değilmiydi. Öldüyse ruhuda ait olduğu yere gitmiş olmalıydı artık.


Öldü ve huzura erdi. Dedim yine kendi kendime. Böylesi daha iyi oldu belkide.


Derin bir nefes alıp verdikten sonra yorgun adımlarla eve doğru yola çıktım. Bütün yolu düşünerek geçirdim.


Eğer ölmüşse bu konuda böylece kapanmış olurdu. Bende kendi işlerime dönebilirdim. Bir dahada bu hayaletlerden biri gözüme de girse toz der görmezden gelirdim.


&


Nihayet gece yarısı eve geldiğimde yorgunluktan düşmek üzere hissediyordum. Kapıyı açıp içeriye girerek ayakkabılarımı çıkarıp terlikleri mi giydim. Mutfak kapısından terasa çıktım.


Eski koltuk salıncağa oturup evimin bulunduğu tepeden aşağıyı İstanbul manzarasını izlerken iç çektim.


Ona seni bi göndereyim arkandan rahmet bile okumayacam lan!


Demiştim ama şimdide vicdan azabı duyuyordum.


" Gıcıktı falan ama...


Allah rahmet eylesin..."


Dedim yüksek sesle. Ardından yerimden kalkıp içeriye doğru yürüdüm. Mutfak kapısından girerek kapıyı kapatıp kilitledim. Sonra, önce banyoya girip işlerimi halledip dişlerimi fırçaladım. Ardından da yatak odama yürüdüm. Pijamalarımı giydim ve günlüğümden sonra en sevdiğim şey olan yatağıma uzanıp ince yorganımın altına gömülüp gözlerimi kapadım. Uyuyabilecekmiydim bilmiyordum ama deneyecektim.


*****


Sabah saatin zangır zangır öten sesiyle yerimde sıçrayarak açtım gözlerimi. Hızla komodine uzanıp üzerinden aldığım saati kapatıp yerine koydum. Ama beynimin içinde ötmeye devam ediyordu hâlâ.


Kendime not.


Çan sesi gibi ötmeyen bir saat bul ve al. O anda tam yanımdan gelen sesin,


" Günaydın çalı süpürgesi."


dediğini duyduğumda,


" Hassiktir! "


Diye cırladım korkudan kocaman açılmış gözlerimle geriye kaçarken.


Konuşan Ekin'di.


Geri dönmüştü ve saat sesinin üstüne tüy dikmişti resmen. Elimi damağıma bastırıp,


" Allah'ta senin..." diye tısladım.


" Korktun mu? "


Sinirle baktım karşımdaki hâlâ gri bir dumana benzeyen slüete.


" Korkmak mı?


Altıma yapacaktım nerdeyse.


Neden aniden ortaya çıkıp konuşarak aklımı alıyorsun ya!?"


" Davulla zurnayla mı gelseydim. O zamanda 3 harfliler bastı sanıp korkardın."


Elim kalbimin üzerinde sinirle bakmaya devam ederken korkuyla ayıkan beynime yeni dank etti.


" Senn...


Ölmemişsin? "


" Ölmedim."


" Niye ölmedin? "


" Ne?"


" Evet saçma oldu bu.


Ölmediğine göre nereye kayboldun o zaman? "


Diyerek yerimden kalktım.


Odadan çıkıp mutfağa yönelirken,


" Birden nereye kayboldun o zaman diyorum. "


Ama cevap vermedi.


" Huu burda mısın?


Sana diyorum aloooo! "


" Burdayım.


Bilmiyorum bir ara karanlığa çekildim ama sonra geri döndüm."


Gözlerimi devirerek,


" Kalbin teklemiş olmalı." derken bir yandan da tezgah üzerindeki kettlea su koyarak çalıştırdım. Sonra banyoya doğru yürüdüm.


O an aklıma gelen şeyle hızla arkamı dönüp,


" Olduğun yerde kal peşimden geleyim deme! "


" Sapık birine mi benziyorum?"


" Neye benzediğini bilmiyorum ki sapık mısın değil misin bileyim."


" Çalı süpürgesine bak.


Birde atarlanıyor."


" Çalı süpürgesi mi?


Bak bu iki oldu!


Üçüncüde karışmam söverim ona göre! "


" Sende şu saçlarını bir çeki düzen ver o zaman. Bu halinle aynı çalı süpürgelerine benziyorsun çünkü. Yataktan kalkınca daha da beter olmuşsun. Bağlayabilir yada örebilirsin heralde. "


Söylediği şeylerle boğazıma bir yumru oturdu. Yutkunmak istedim, yapamadım.


" Yapamam...


Çünkü beceremiyorum."


Dedim üzgün. Banyoya girip işlerimi halledip ellerimi yüzümü yıkayarak çıktım. Kurulanırken,


" En son babam örmüştü saçlarımı küçükken. Ondan sonra ören olmadı. Yada bağlayan. Hep böyleydi. Yurtta bile böyle gezerdim. Bazı kızlar alay ederlerdi pösmelek kızıl diye. Öyle, öyle alıştım işte, hem hakaretlerine hem dağınık saçla gezmeye.


Neyse saçlarımı boşver şimdi." Dedim havluyu bırakırken.


" Kaybolmanın sebebi kalp atışlarının zayıflamış olması olmalı. Bedenin ölmek istiyor ama ruhun birşeye takılmış."


Kendime bir kupa kahve yaparak mutfak masasına oturdum.


" Biraz düşünelim..


Neye takılmış olabilirsin? "


Bir yandan konuşurken bir yandan sürekli önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına alıp duruyordum.


" Kızdığın birine mi, yoksa sevdiğin birine mi?


Yoksa intikam falan mı almak istiyorsun?"


Bir yudum kahve içip saçımı yine kulağımın arkasına aldım ve devam ettim.


" Belkide aşık olduğun biri var ve ondan ayrılmak istemiyorsun.


Belkide evlisin.


Çocukların var.


Onlardan ayrılmak istemiyorsun.


Bu arada, son hastane kayıtlarında da yoksun. Bence sen adını da yanlış hatırlıyorsun."


" Bilmiyorum.


Sayende bende şüphelenmeye başladım."


Kahvemden bir yudum daha alacakken önüme gelen saçımı üfleyince,


" YETER! " Dedi bir anda bağırarak.


" Ne? " dedim karşımdaki gölgeye bakarak.


Arkama geçerek,


" Kıpırdama." Dedi.


" Neden? "


" Dokunmama izin verirsen saçlarını öreceğim."


" Sen mi ne..!"


Demiştim ki saçlarımın havalandığını hissettim. Ortada birini göremeyince saçlarım sanki kendiliğinden örülüyor gibiydi.


" Bi kız arkadaşında mı yok, ona yaptırsaydın bari. "


" Yok! "


Dedim. Yoktu çünkü.


" Ne bir ailem ne bir arkadaşım var. Tamamen yalnız biriyim."


Az sonra örmesi bitince uç kısmını yine kendi saçıma minicik bir örgü yaparak bağladı.


" Oldu." dediğinde iki elimle saçlarımı yokladım.


" Vaaaooovv! İnanamıyorum.


Baya becerikli çıktın sen.


Hahaha! Bir hayalete saçlarımı ördürdüm iyimi. Saç örgüsü yapmayı nerden biliyorsun? "


" Hatırlamıyorum.


Yaptım oldu işte."


" Kesin bir kız arkadaşın var ve onun saçlarını örüyordun bence.


Bir erkek saç örüyorsa çok romantik biridir derler.


Senin öyle biri olduğunu sanmıyorum ama yine de aferin sana.


Bu arada bak aklıma ne geldi.!


Ev internetim yok. Ceptelefonumda eski model. Bu yüzden bugün internet kafeye giderek Ekin Beydağlı ismini araştıralım.


Heralde sosyal medya hesabın falan vardır.


Varmı? Diyecem ama sen onuda hatırlamıyorum diyeceksin. O yüzden sormayacam.


Bu arada sende iyice bir düşün. Tanıdık bir isim.


Telefon numarası.


Yer, mekan ne bileyim işte ipucu olacak birşey hatırlamaya çalış.


&


Yarım saat sonra evden ayrılmış internet kafeye doğru ilerliyorduk.


" Hâlâ birşey bulamadım mı?"


" Hayır hiç bir şey yok."


Yanımda bir hayaletle konuştuğumu bilmeyen insanların deli galiba diye bağıran bakışları arasında yürüyordum. Ne yani insan kendi kendine konuşunca hemen deli mi oluyordu?


" 30 yaşlarındaysan bir mesleğin vardır herhalde."


" Bilmiyorum."


" Acaba diyorum kafa travması falan mı yaşıyorsun. Yada birileri kafana mı vurdu. Nasıl bir şey hatırlayamıyorsun anlamıyorum."


Deriiin bir nefes alıp verdim.


" Tamaaam..!


Başka bir şey deneyelim!


" Asker yada polissin belkide. Çatışma çıktı, kafandan vurdular."


" Sanmam.


Kafam değil göğsüm ağrıyor."


" Hakim, Savcı, Avukat, katip, Doktor olabilir misin?"


" Hiç yakın gelmiyor."


" Anlattığın kadar kaslı ve fit biriysen belkide sporcu yada modelsindir."


" Belki."


" Bakan, milletvekili?


Yok! Öyle biri olsaydın bas bas haberlere çıkardın.


Öğretmen, güvenlik görevlisi, eczacı, şoför, inşaat ustası, hamal, amele, tamirci, ayakkabı boyacısı, simitçi, garson, hademe, bahçıvan, kasiyer, esnaf? "


Neredeyse bütün meslekleri saymıştım. Bu sırada önüne geldiğimiz oyun parkındaki eli süpürgeli adamı görünce,


" Temizlik görevlisi falan... "


" Hiç biri tanıdık gelmiyor."


" Meslek kalmadı anasını satayım. O zaman ya mafya babası yada her boka maydanoz olan biriydin kalbine sıktılar!


Yaa! Ailenden birini de mi hatırlamıyorsun arkadaş? Ağaç kovuğundan falan mı çıktın? Leylekler mi getirdi seni? Mesela bir erkek kardeşin falan da mı yok, şööyle ağız burun dalıp kavga ettiğiniz? "


Birden durdu.


" Ne oldu?"


Dedim karşımdaki gölgeliğe bakarak.


" Birşey mi geldi aklına?


E hadi inşallah! "


" Kavga, kavga?


Kavgaa!


Evet kavga ediyordum."


" Ha şöyle yaaa!


Birde kiminle kavga ediyordun onu söyle ciğerimi ye."


" Kesik, kesik birşeyler hatırlamaya başladım."


" Eveet, aferin sana koca oğlan. Şimdi sakin ool.


Konsantre ol.


Ve iyice hatırlamaya çalış."


" Beydağlı! "


Alık alık baktım kısa bir an.


Elimle alnıma vurdum.


" Yok! Olmadı loopa düştün."


Sonunda beyni error verdi iyimi.


Dedim yine kendi kendime konuşarak.


" Bak hortlakcım!


Hikâyenin o bölümü izledik!


Beydağlı, emin olamadığımız soyadındı hani. Hatırladın mı?


Şimdi marşa bir daha bas bakalım beyin çalışıyor mu? "


" Bi sus çalı. "


" Tamam be! "


Kör şeytan salla tekmeyi diyor kıçına ama kıçını da görmüyoruz ki sallasak.


İçime, içime konuşmayı bırakıp kollarımı birbirine sararken,


" Beydağlı soyadım değil bir gemi adı!! " Demez mi?


" İii !? " Dedim yine şaşkın.


" Gemi?


Bildiğimiz şu deniz taşıtı olan gemi mi?


Yani sayende yanlış iz üzerin


demiydik! "


" Hassiktir." dedi o an.


Ahanda küfür etti ya la!


Normal insan tepkileri vermeye başlayınca şaşırtmaya, aynı zamanda sevinmeye başladım.


" Kavga değil, dövüşüyorduk resmen. Hassiktir o.!


O şerefsiz beni vurdu! Göğsümden vurdu beni.


Sonra da suya düştüm.."


" Bu sefer sıra bende." Dedim.


" Hassssiikkktiiir!!! "


*************************


4. bölüm bitti.


5. Bölümle devam.


Loading...
0%