Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Ç.1 ve 2 . BÖLÜM

@azamet_29_2

Hızla ilerleyen ambulans yine hızla girdi hastane aciline. Önce durdu, ardından geri geri yaklaştı kapıya. Koşarak geldi doktor ve hemşireler. Ambulansın kapısı açıldı. Sedye inerken yanında yürüyen ambulans doktoru,

" Genç bir kız.
18 yaşında.
Öğrenci.
Kalp krizi geçirmiş.
Okul önünde fenalaşmış.
Öğretmenlerden biri müdahale ederek suni teneffüs ve kalp masajı ile döndürmüş. Kalp atışları düzensiz."

" Tamam bırakın, bizde."

Dedi uzman doktor. Koşar adım içeri girip acil müdahale odasına aldılar kızı. Hemen müdahale edildi. Üzerindeki gömleği ve çamaşırını makasla keserek çıkardı hemşire. Çıplak kalan üst bedenine hemen bir örtü örttü. Kalp cihazına bağlandı kız. Serum girişi açıldı koluna. Tam ilaç verecekken kalbi bir anda yeniden durdu kızın. Cihazdan uyarıcı sesler gelirken kalp doktoru, " Olamaz! " Dedi panikle müdahale ederken. Hemen ellerini üst üste kızın kalbinin üzerine koydu. Tüm gücüyle bastırırken,

" Yapma kızım!"

Dedi.

" Yapma, sakın pes etme. Daha önünde uzun yıllar var yapma! "

Bir yandan masaja devam ediyor bir yandan sanki duyacak gibi kızla konuşuyordu.

" Defibrilatör!" diye bağırdı yanındaki asistan doktor olan kız. Koşarak hareket etti hemşire. Hemen şok cihazını çekti yatağın kenarına. Doktor şok cihazını eline aldığında hemşire kızın üzerinden örtüyü çekip alırken beyaz tenine bastırdı doktor elindeki cihazın pedallarını.

" 1.2.3 " dediğinde verdiği şokla kızın bedeni yatakta sarsıldı. Yeniden 1.2.3 dedi doktor. Verilen şokla yeniden sarsıldı narin beden. Yine ve yine...

Ama olmadı. Doktorun çabaları işe yaramadı. Ne duran kalbî çalıştı ne duran nefesi geldi yerine. Doktor üzgün, elinde pedallar yanına düştü kolları. Geri adımladı.

" Kurtaramadık. Bir gül daha soldu gitti."

Dedi kırık sesiyle kolundaki saate bakarken.

" Ölüm saati. 18.23 "

Diye ekledi.

Elinden geleni yapmış ama olmamış, genç kız geçirdiği ani kalp krizi sonucu ölmüştü.

Asistan doktor kızın gözleri doldu. Yeni başladığı mesleğinde hem ilk kez ölen bir hasta görmesi hemde bu hastanın genç bir kız olması sebebiyle çok fazla etkilenmişti. Gözlerinden yaşlar akarken kızın kızıl, kıvırcık dalgalı saçlarına, beyaz tenli güzel yüzüne bakıyordu.

" Yazık oldu." dedi yanındaki hemşire, ateşe benzin dökercesine.

" Daha çok genç, çok güzel bir kızmış. Anne babası çok üzülecek."

Hemşire kız maalesef alışıktı ölü bedenler görmeye. O yüzden sakindi konuşurken.

Yaşlı doktor, " Maalesef kalp krizi geçirme yaşı gittikçe küçülüyor."

Derken, hemşire örtüyü ölen kızın hem çıplak bedenini hem yüzünü kapatacak şekilde örterek geri çekildi. Doktor ve asistan kız odadan çıktılar üzgün. Hemşire kızda tam çıkacakken aklına cihazın bağlı kalan kablolarını çıkarmayı unuttuğu gelince kapıdan geri döndü.

Yatağın yanında durup cihazı kapattı önce. Ardından ölü bedene uzandı. Örtüyü kaldırıp kabloları kızın bedeninden çıkaracaktı. İşte tam o anda oldu olan. Çarşaf kıpırdanırken altındaki beden doğrulup yatakta oturdu. Gördüğü şeyle bir çığlık attı hemşire kız sonrada olduğu yere yığıldı kaldı.
Korkudan bayılmıştı.

Kızın attığı çığlıkla doktorlar koşarak odaya döndüklerinde, üzerinde çarşaf yatakta oturur vaziyetteki kızı ve kalp atışlarını gösteren cihazı görünce şoke oldular.

Az önce öldüğünü söyledikleri kızıl saçlı kız üzerindeki çarşafı başından aşağı çekerek sanki uykudan uyanmışcasına gözlerini ovuşturduktan sonra iki kolunu havaya kaldırıp esneterek gerindi. Ardından alık alık etrafına bakınırken,

" Çok güzel bir rüya gördüm keşke uyanmasaydım." derken bir anda gözleri kocaman oldu.

Önce sağa sola bakındı.
Gördüğü yaşlı doktor ve asistan kız bir uzaylıya bakar gibi bakarken gözlerini kendine çevirince çıplak olduğunu farkettiği anda hızla örtüyü üzerine çekerek bir çığlık attı.
Tekrar etrafa bakarken,

" Nerdeyim ben?
Neden burdayım?" Diye cırladı.

Doktor hızlı adımlarla kızın yanına gelerek,

" Bu inanılmaz birşey!
Bu bir mucize olmalı!"

Derken asistan doktor olan kız yerdeki hemşireye müdahale ediyordu.

Arkadaşlarının da yardımıyla hemşire başka odaya alınırken doktor kızın yanına yaklaşıp,

" Korkma kızım hastanedesin."

Dedi, önce kızın korkusunu azaltmak için.

" Hastane?"

Kız şaşkın etrafına bir kez daha bakarken.

" Ne oldu neden burdayım? " derken örtünün altındaki bedenine bağlı olan kablolara ve o kabloların takılı olduğu cihaza döndü.

" Okulunda fenalaşmışsın.
Kalp krizi.. "

" Ne?" Dedi kız yüksek sesle.

" Na-nasıl. Kalbim mi durmuş?
Gerçekten mi?
Yani ölümüyüm ben. "

" Hayır tabiki."

Dedi adam birazda kafası karışık. Ardından yüksek sesle güldü. Sinirleri bozulmuştu. İlk kez başına böyle bir şey geliyordu.

" Önce seni yeniden bir muayene etmeme izin ver sonra herşeyi anlatacağım."

Kız yavaşça yerine yatarken hâlâ tedirgin şekilde odada geziyordu gözleri. Adam derin bir nefes alıp verdiktan sonra kızın yanına gelip kızı muayene ederken bir yandanda,

" Şuan nasıl hissediyorsun? "

diye sordu.

" Göğüs kafesim ağrıyor. Birde bütün vücuduma iğneler batmış gibi hissediyorum. "

" Kalp masajı ve şok cihazı yüzünden."

" Gerçekten kalbim mi durdu benim? "

" Evet on dakika kadar önce kalbin durdu gerçekten. Çok uğraştım ama kalbini çalıştıramadım. Öldü ilanını verdim hatta. Ama sen geri döndün. Nasıl oldu bu bilmiyorum. Kalbin çok zayıf olmakla birlikte atmaya başladı muhtemelen. Cihaz da algılayamadığı için bizde anlamadık.

Buna inanamıyorum! "

dedi yaşlı doktor kalp atışlarına kulak kesilip dinlerken.

" Sanki hiç bir şey olmamış gibi hiç bir terslik yok."

" O halde çıkabilirim."

Dedi kız hevesle.

" Olmaz küçük hanım. Bir kaç gün gözetim altında kalacaksın."

" Ne? Ama benim okulum var. Sınavlara hazırlanıyorum."

" Bir kaç gün rapor alabilirsin.
Bu arada adın neydi? "

" Başak Güneysu.".

" Anne babanı arayıp haber verelim. Korkmasınlar. "

" Anne babam yok doktor Bey. "

" Nasıl, yalnız mı yaşıyorsun? Kaç yaşındasın, kaçıncı sınıfa gidiyorsun."

" 18 yaşında lise sondayım."

" Kimin kimsende mi yok."

" Yok! Dedi kız üzüldüğünü belli etmeye çalışarak. Zaten yurtta kalıyorum."

" Anlıyorum.
Şimdi dinlen sonrada öğretmenlerine ve yurda haber veririz. "

Kız tam, " Tamam." Demişti ki aklı başına yeni gelmiş,

" Çantam, telefonum, cüzdanım!"

Dedi panikle.

" Burda." dedi odaya giren asistan doktor.

Çantayı yatağın üzerine bırakırken,

" Nasılsın? " Diye sordu.

" Bir an o kadar üzüldüm ki anlatamam. Gerçekten öldüğünü düşündüm."

" İnsanı ölümden eceli korurmuş derler. Vaktim dolmamış."

Dedi kız yorgun sesiyle.
Yaşlı doktor gülümsedi.

" Birazdan bir hemşire gelecek. Serum takıp ilaç verecek, biraz dinlen. Sonra da seni yatan hasta katına alacağız."

Kız tamam dedi el mecbur. Doktorlar çıktıktan kısa süre sonra bir hemşire gelerek serum takıp ilaç verdi. Kız başına gelen inanılmaz olayı düşünürken ilacında etkisiyle uykuya daldı.

*****

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda hâlâ acil katındaki odada perdeli bölümlerden birinde yatıyordum. Başımı yan tarafına çevirdiğimde yurt görevlilerinden biri olan Çiçek ablayı gördüm. Uyandığımı görünce,

Üzerime doğru eğilip,

" Başak nasılsın? " Diye sordu.

" İyiyim Çiçek abla."

Öncekine göre daha iyi hissediyordum.

" Allah'a şükürler olsun. Olanları duyunca nasıl korktum anlatamam. Sen uyurken doktorunla konuştum. Bir ara kalbi durdu öldü sandık. Dediğinde az kalsın ben ölüyordum üzüntüden."

" İyiyim Çicek abla. Hatta dönebilecek kadar iyi hissediyorum. Ama doktor çıkmama izin vermiyor. "

" Doktor izin vermiyorsa bildiği vardır kızım."

" Öyle de sınavlara bişey kalmadı. Bir gün bile önemli benim için. Abla ne olur kitaplarımı buraya getirsen..."

" Kızım bu halde ders çalışacam deme bana."

" Tamam demem.
Sen kitaplarımı getir yeter."

" Dönünce çalışırsın, şimdi dinlen ve iyileş."

" Abla ben iyiyim ne olur kitaplarımı getir. Yoksa valla durmam çıkarım. Doktor bile olsalar zorla tutamazlar beni. "

" Tamam deli kız tamam. Önce seni üst kata çıkaralım sonra gider getiririm."

" Tamam." dedim yerimde doğrularak. Ama üzerimdeki örtü düşünce tiz bir çığlıkla anında geri çektim örtüyü üzerime. Zira hâlâ çıplaktı üstüm.

" Dur kızım. " dedi Çiçek abla.

" Yanımda yeni pijamalar getirmiştim."

Diyerek yerdeki poşetten pijama takımı çıkarırken,

" Hay Allah senden razı olsun abla. Bu şapşallar makasla dalmışlar kıyafetlerime. "

Dediğimde güldü kadın. Sonrada giyinmeme ve yatan hasta katına çıkmama yardım etti. Odaya kadar çantamı bile taşıdı.

Sekreter kız yatışımı yapınca 200 nolu odaya doğru yürüdüm ağır adımlarla. Geldiğim odanın önünde durduğumda koridorun sonundaki yoğun bakım odası ve önündeki koltukta oturan adam çekti dikkatimi. İçerde bir yakını olmalıydı. Zira yüzünde yorgunluk ve hüzün vardı. Derin bir nefes alıp içeriye girerek yatağa bıraktım kendimi. Arakamızdan gelen hemşire önce tansiyonunuma baktı. Sonra ateşime. Elindeki hasta çizelgesine birşeyler yazdı çizdi. Sonrada yatağın ayak ucundaki masaya bırakarak,

" Geçmiş olsun biraz sonra doktorunuz gelerek yeniden muayene edecek. Bende doktor beyle geleceğim." Diyerek çıkacakken durdurdum.

" Hemşire hanım.
Ders çalışmam gerekiyor. Hastane internetine bağlanma imkanım varmı? "

Diye sordum. Tabiki. Dediğinde gerçekten mutlu olmuştum.
Telefonumu çantamdan çıkarıp hastane şifresini istedim. Hemşire bizzat girerek yardımcı olunca teşekkür ettim cânı gönülden. En azından ders videosu izleyebilirdim.

" Kızım neden bu kadar zorluyorsun kendini."

Diyen Çiçek ablaya çevirdim bakışlarımı.

" Başka çarem mi var abla. İyi bir yer kazanıp hayatımı kurtarmak zorundayım."

Birşey diyemedi. Ne diyebilirdi ki. Yurttan ayrıldıktan sonra hiç bir yeri kazanamayıp ziyan olan kaç kıza şahit olmuşken ne diyebilirdi.

" Ben çantanı alıp geleyim o zaman. İstediğin bir şey varmı?"

" Yok abla sağol."

Çicek abla çıkarken yatağa uzanıp derin bir nefes daha alıp verdim. Olanları düşündüm tekrar tekrar. Sonra gördüğüm o rüya...

Tadı hâlâ damağımdaydı. Anne babamı görmüştüm yıllar sonra. O kadar gerçekciydi ki bende gerçek sanmıştım işte. Gözlerim doldu bir anda.

Annemin kollarının arasında, sıcaklığını yeniden duymuştum. Babam saçlarımı okşuyordu.
Bir süre sonra annem,

" Hadi kızım git! " Demişti.

" Gitmem sizinle kalayım ne olur!"

Diye yalvardığımda olmaz demişti babam.

" Sen burda kalamazsın, senin önünde uzun yıllar var daha."

Annem tekrar sarılıp alnıma bir öpücük bıraktığında açmıştım gözlerimi. İşte o zaman dönmüş olmalıydım ölümden. Yani gerçekten bir mucizeydi yaşadıklarım.

Buruk bir şekilde gülümseyerek. Sizin yanınızda olmak için bütün ömrümden vazgeçerdim. Dedim. Sonra derin bir nefes alarak yerimde doğrulup çantamı açtım. İçinden şarj cihazımı çıkarırken yanımdan ayırmadığım günlüğümü görünce onuda aldım. Birde kalem çıkardım. Telefonumu yatağın yanındaki pirize taktıktan sonra günlüğümü elime alıp son kaldığım sayfayı açarak yazmaya başladım.

*****

Merhaba sevgili günlük.
Bugün 11 Mayıs

Bugün sana hastane odamdan yazıyorum. İyiki yanımda taşıyorum seni. Çünkü bir kaç gün eve gidemeceğim gibi görünüyor. Tabi yarın kaçabilirimde. :)

Biliyorsun ki seninle konuşmadan rahat edemiyorum.
Çünkü sen benim tek arkadaşım tek sırdaşımsın.

Her neyse sana güzel haberlerim var. Biliyor musun yıllar sonra ilk defa bugün annemle babamı yeniden gördüm.

Hayır! Kafayı falan yemedim. Doğru söylüyorum. Nasıl mı?

Aramızda kalsın..
Ben bugün öldüm!

Ölen anne babamı bu sayede tekrar görebildim.
Şimdilik bu kadar...

Kısaca yazdıklarımdan sonra hissettiğim şişkinlik yüzünden günlüğümü ve kalemimi çantama atıp yataktan kalkarak banyoya ilerledim.

Bu serumlar fena hâlde çiş getiriyorlar. Diyerek banyoya girdim.

Banyoda işimi bitirip çıktığımda gerçekten rahatlamış hissettim.
O sırada aklıma o yaşlı adam geldi. Koridorun sonundaki koltukta üzgün şekilde oturan adam. Acaba hâlâ oradamıydı? Kapıya yönelip odadan çıkarak koridorun sonundaki yoğun bakım odasının önüne baktım.

O sırada aklıma o yaşlı adam geldi. Koridorun sonundaki koltukta üzgün şekilde oturan adam. Acaba hâlâ oradamıydı? Kapıya yönelip odadan çıkarak koridorun sonundaki yoğun bakım odasının önüne baktım.

Evet hâlâ orada oturuyordu.
Ne yüzü ne oturma şekli değişmemiş öylece duruyordu.

Dayanamadım. Yanına gidip konuşmak, biraz olsun moral vermek istedim. Başımdan geçenleri de anlatır Allah'tan unut kesilmez be amca derdim belki. Bu sayede belki morali düzelir daha iyi hissederdi.

Ağır adımlarla yaşlı adama doğru yürüdüm. Tam yanına gelip tam önünde durdum.

" Geçmiş olsun amca." Dedim.

Başını kaldırıp kızarmış gözleriyle önce bana, sonrada etrafına bakındı.
Eliyle kendini göstererek,

" Banamı söyledin." Dedi.

" Evet, sana söyledim amca. Gelirken gördüm seni. Çok üzgün görünüyorsun. Yakının mı içerdeki."

" Evet." dedi hâlâ şaşkın ama gülümseyerek. Neden gülümsüyordu ki.

" Allah büyük be amca. İnşallah burdan sağ salim çıkar."

Dediğimde hiç çekmediği gözleriyle sürekli bana bakıyordu.

" Hiç sanmıyorum evlat. Şuan sadece ölümle yaşam arasına sıkışmış durumda. Ölse ölemiyor yaşasa yaşayamıyor.
Ama sonunda herkes gibi oda ölecek.

Bu hâli çocuklarına söyleyemediği bir cümle yüzünden. O yüzden ölemiyor."

" Anlamadım!" Dedim.

Anlamamıştım.

" Şu koridora bir bak. Kimse gelmedi. Oysa iki oğlu bir kızı var. Yıllarca çocukları için uğraştı didindi. Karısı öldüğünde tek başına büyüttü 3 çocuğunu. Yemedi yedirdi, giymedi giydirdi. Kimseye muhtaç etmemek için gündüz inşaatlarda gece takside çalıştı. Sonuç...
Boş bir koridor.

Ne çocukları, ne torunları. Hiç biri burada değil.

Adem Caner öldüğünde en yakın yere gömecekler ve ondan kurtulacaklar. Hayat çok acımasız.

Yaşarken hasret kaldığı karısının yanına gömün beni deme fırsatı bile olmamış bu adam bu isteğini çocuklarına söyleyemediği için ölemiyor."

Bana döndü sonra.

" Adın ne senin özel kız."

Şaşırdım söylediği şeye.
Özel kız.?
Neden böyle bir şey söylemiştiki?

" Başak." Dedim.

" Senden bir iyilik isteyebilir miyim Başak? "

" Şey yapabileceğim bir şeyse tabiki."

" Bu adamın ailesine Adem amcanın vasiyeti, karısının yanına gömülmekmiş size söyleyecek zaman bulamamış dermisin? "

" Ben mi?
Ben nerden bulacağım ailesini. Hem ben öğrenciyim. Vaktim olmaz. Yani uğraşamam. Hem siz söyleseniz daha iyi olmaz mı?"

" Lütfen!
Kızı Elif'e deki. Baban Adem bey annen Gülseren hanımla birlikte kiraz ağacının çiçeklerinin kokusu altında uyumak istiyormuş de. Elif anlar."

Ne diyeceğimi bilemedim.

" Şey ne desem bilemedim. Yani söz veremem." dedim yerimden kalkarak.

" Dediğim gibi siz söyleseniz daha iyi olur bence."

" Keşke yapabilseydim."

Dedi başını öne eğerek.
Sonra yerinden kalkıp oda ile koridorun arasındaki camdan içerde yatan kişiye baktı. Tekrarladı.

" Keşke yapabilseydim... Ama vakit kalmadı."

Hızla bana döndü aniden.

" Sana güveniyorum özel kız. Lütfen ailesine söyle."

Dediği anda odadaki cihazdan ses geldi. Bu sese bakılırsa hastanın kalbî durmuştu. sesle birlikte bir anda koridorda bir doktor ve bir hemşire belirdi. Koşarak gelirlerken ben duyduğum ses yüzünden bakışlarımı pencereden içerdeki adama çevirdiğimde gördüğüm yüzle şok oldum.

Hızla ve korkuyla gerileyerek hâlâ bana bakan adama döndüm. Sonra tekrar içerde yatan adama.
İnanamaz ve korkuyla gerilemeye devam ederken neredeyse yeniden kalp krizi geçirecektim.

Yarım saattir konuştuğum bu adam içerde hortumlara ve kablolara bağlı adamın ta kendisiydi. Meğer yarım saattir ben bir hayalet yada öyle birşeyle konuşuyordum.

Bismillahirrahmanirrahim! Dedim korkuyla.
Yaşlı adam üzerime doğru yürümeye devam ederken, kalbim yeniden duracak gibi hissedererek,

" Ha- hayalet!" Diyebildim.

Aklımı kaçırmak ile Kalp krizi geçirmek arasında gidip geliyordum.

" Lütfen! " dedi devam ederek.

Gözlerim kocaman olmuş bakarken,

" Lütfen bana bu iyiliği yap özel kız!"

Dediğinde gördüğüm bedeni silinmeye başladı. Bir süre sonra da kaybolup gitti. Aynı anda odadaki cihazın düz sesini duydum. Ben şok olmuş şekilde kala kalırken doktorun sesini duydum bu kez.

" Hastayı kaybettik! "

Son duyduğum şey bu cümle olurken hatırladığım son şey ise kararan gözlerim, kaybolan gücüm ve yere çarpan bedenim oldu. Sonrası karanlık.

 

******

İKİ YIL SONRA

 

Sinir yüklü hızlı adımlarla geldim deniz kenarına. Biraz hava almalıydım yoksa gerçekten aklımı kaçıracak raddeye gelmiştim.

Neden bütün geri zekalılar, aç gözlü insanlar ve sapık bir patron beni buluyor. Tabi birde... diye bağırdım. Ama devamını getiremedim.

Hayaletler bile beni buluyor desem muhtemelen birileri beni burdan denize fırlatır hayaletlerin yanına yollardı.

Bu dünyada yaşamak için daha ne yapmalıyım lan ben!

Diye bağırdım tekrar. O sırada arkamdan geçen başka bir geri zekalı erkek,

" Önce o pösmelek saçlarını topla bence."

Diyerek yürümeye devam etti. Kızıl, kıvırcık ve uzun saçlarım yediği rüzgarla birlikte reklamlardaki bonus saçlar gibi olmuş, bir kısmı yüzüme gelmişti.

Ayağımdaki spor ayakkabıyı çıkarttığım gibi,

" Sanane lan geri zekalı! Her şey senin gibiler yüzünden oluyor zaten! " diye bağırarak aptalın arkasından fırlattığımda tam kafasından vurdum malı.

Arkasından pis pis gülerken sinirle bana döndü. Yerdeki ayakkabımı alarak,

" Seni varya!" Diyerek üstüme yürürken, anında diğer ayakkabımı çıkardım.

" Yaklaşma yararım o boş teneke kafanı."

Dedim yine bağırarak.

Anında durarak bir süre sinirle baktı yüzüme. Sonra bir elindeki ayakkabıya bir denize baktı. O an anladım ne yapacağını ama daha yapma sakın diyemeden elindeki ayakkabımı denize doğru fırlattı. Gördüğüm şeyle kocaman gözlerle kala kaldım.

" Yaaaaa!

Seni adi pislik torbası. Orospu çocuğu, piç kurusu, mal değneği öküz.
Arka arkaya savurduğum küfürlere rağmen hiç oralı bile olmadan arkasını dönüp gittiğinde sinirimden gözlerim dolmuştu.

" Allah belanı versin!"

" Allah belanı versin!"

Dedim sıktığım yumruklarımla arkasından bakarken. Ardından yalın ayaklarımla küçük kayaların üzerine çıkıp deniz suyuna en yakın yere oturdum. Arkamda yürüyüş yapan insanlara görünmeden ağlayabileceğim tek yer şuan burasıydı.

Gerçekten canım burnuna gelmişti artık. Olduğum yere oturup daha fazla tutamadığım gözyaşlarımı serbest bıraktım.

Kalp krizi geçirdiğim o gün ölmeliydim ben. Gözlerimi kapatıp o güne döndüm.

Ogün, Adem amca ile başladı benim garip hayatım. Artık ölen yada ölmek üzere olan insanların hayaletlerini görüyordum. Yada ruhlarını. Yada öyle birşey.

O gün yaşadığım olaydan sonra düşüp bayılmış, saatler sonra gelmiştim kendime. Uyanır uyanmaz da doktora gördüğüm ve yaşadığım şeyi anlattığında önce beni böyle bir şeyin olamayacağına ikna etmeye çalışmış, sonrada iyi bir psikolog arkadaşına yönlendirmişti.

Doktorun anlattıkları kafamı iyice karıştırsada doğru olup olmadığını anlamanın tek bir yolu vardı. Cenazeyi almaya gelenleri bulup konuşmak.

Yalnız kalır kalmaz odadan çıkıp morg katına inmiş Adem amcanın yakınlarının gelip gelmediğini sormuştum.

Görevli kişi şuan cenazenin yanındalar. Dediğinde zamanında gelebildiğime sevinerek içerden çıkmalarını beklemiş, çıkan yakınlarını gördüğümde hemen yanlarına gelerek durdurmuş,

" Babanızın size bir mesajı var. Adem bey anneniz Gülseren hanımla birlikte kiraz ağacının çiçeklerinin kokusu altında uyumak istiyormuş. Elif anlar. Dedi! "

Dediğimde ve kocaman gözlerle bana baktıklarında anlamıştım yaşadıklarımın gerçek olduğunu.

Oğullarından biri olduğunu düşündüğüm kişi kolumdan tutarak,

" Sen..
Nasıl, nerden biliyorsun? " dediğinde,

" Ölmeden önce benimle konuştu." Demiştim çekinmeden.

Sonrada arkamı dönüp asansöre yönelmiş ki arkamdan,

" Deli bir hasta olmalı. Babam konuşacak durumda değildi ki!"

Dediğini duymuştum. Tabi bütün sinirim zıplamıştı.
Hırsla geri dönüp,

" Ayrıca sizden hiç memnun değildi. Adamın bedenini kendi ruhu bekliyordu lan! İnşaatlarda, taksilerde çalışıp sizi tek başına büyüten bir babanın hayırsız evlatları!

En azından son dileğini yerine getirinde ahirette yüzünüz olsun yüzüne bakmaya." Diye cırlamıştım.

Adam salak salak bana bakarken kızı ağlamaya başladığında bende asansöre binip üst katın yolunu tutmuştum.

Geri zekalılar diye söylene söylene acil bölümüne geldiğimde bir anda gördüğüm insanlarla birlikte afallayarak kalmıştım bu kez. Hayalet görmekte mastır yapmak üzereydim.

Büyük bir kaza olmuş arka arkaya yaralılar getiriliyordu. Gördüğüm yaralı insanların hemen yanlarında yine aynı insanların ruhlarını görmüş korkuyla gerileyerek ters tarafa doğru koşmaya başlamıştım. Onları gördüğümü farkederlerse peşimden gelirler diye korkmuştum çünkü.

O günden beri nadiren de olsa aynı şeylere tanık oluyordum. Ama bozulan sinirlerim yüzünden onları görsemde görmezden gelmeye başlamıştım.

Sonunda da görmez oldum. Lakin seslerini duyabiliyordum hâlâ. Son zamanlar da ise ne sesler ne görüntü yoktu. Rahattım yani. En azından bir sorunum eksilmişti.

Tabi diğer sorunlarım hâlâ devam ediyor. Üniversite sınavında adalet bölümünü zor tutturmuş 2 senedir bu bölümde hem çalışıp hem okuyordum. Küçük bir evim ve dünya kadar kira isteyen bir ev sahibim, bugün bana,

" Gel sana bir ev tutayım." diyen sapık bir patronum var.

Yani vardı. Artık yok. Su şişesini kafasında kırınca iştende kovulmuş oldum.

Başka bir iş bulmak, ay sonunda kirayı ödemek ve son sınavları iyi bir şekilde geçmek zorundaydım.

Derin bir nefes alarak yerimde doğrulurken denize atılan ayakkabım akıntıyla önüme kadar geldiğini görünce hemen uzanarak uzaklaşmadan aldım.

Diğer elimde diğer ayakkabı içindeki suyu silkeleyerek geri dönerken bir an kayan ayağımın altında bir kesi hissederek sendelediğimde, birinin kolumdan tuttuğunu hissettim.

Kendimi toparlarken, teşekkür ederim diyerek doğruldum. Ama yana doğru dönüp baktığımda kimseyi göremedim.

Ne oluyor lan! Diye düşünerek hızla diğer tarafa döndüğümde bu kez gri duman şeklinde bir silüet gördüm. Anlık şaşırsam da belli etmemeye çalışarak tepkisiz kalmaya çalıştıktan sonra, hayal gördüm galiba dedim yalandan gülerek.

Oysa anlamıştım. Etrafımda yine onlardan biri vardı. Ama hiç kimsenin hayaletiyle falan uğraşacak halde değildim. Bu yüzden de yine görmezden gelecektim.

Yürüyüş yoluna çıkarak önce ayağımın altındaki acıyan yere baktım. Ufak bir kesi ve kan vardı. Şansıma saydırarak biri ıslak olan ayakkabılarımı giyip acıyan ayağıma aldırmadan evin yolunu tuttum.
Hızlı adımlarla yürümeye çalışıyordum çünkü etrafımda hissettiğim o ruh saçlarımın dahada dağılmasını saylayacak bir elektriklenme yayıyordu.

Nefes nefese durağa geldiğimde gelecek otobüsü sabırsızlıkla beklemeye başladım. Bir yandanda o ruhun hâlâ etrafımda olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Yok gibi görünüyordu. Umarım öyleydi. 5 dakika kadar sonra gelen otobüse bindiğimde rahatlayarak bir oh! çektim.

Boş koltuklardan birine geçip acıyan ayağımdaki ıslak ayakkabımı çıkardım. Birilerinin gözlerini dikmiş bakıyor olması umrumda bile değildi, çünkü ayağımın altı kesilmiş ve şuan kanıyordu.

Böyle sanş mı olur ya. Dedim cebimden çıkardığım kağıt mendille ayağımın altındaki kanı silerken. Sonra el mecbur ıslak ayakkabıyı yeniden giydim. Haline şükret Başak yalın ayak yürümek zorunda da kalabilirdin. Dedim kendi kendime.

Derin bir nefes alırken gözümle çaktırmadan etrafıma bakıyordum. O hayalet yüzünden. Neden bu kadar fazla tepki görteriyordum.

Kendi kendime rahatla Başak sorun yok peşine takılmayacak.
Dedim. Sonrada geriye yaslanıp gözlerimi kapattım.

&

Nihayet evime geldiğimde akşam olmak üzereydi. Otobüsten inip aksaya aksaya evimin yolunu tuttum. Bu yokuş nedense her geçen gün dahada dikleşiyordu sanki. Dahası acayip şekilde acıkmıştım, susamıştım ve ayağım acıyordu.

Eski binanın önüne geldiğimde derin bir nefes çektim. Başımı kaldırıp binaya baktıktan sonra demir kapıyı açarak içeri girdim. Eski merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladığımda ayağımdaki acı iyice artmıştı. Sonunda ikinci katta mola verip basamağa oturdum. Çatlamak üzere olan nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Bir yandan ayakkabımı çıkarırken bir yandan, bir gün parayı vurursam lüks bir villa alıp içinede asansör yaptırmayanın Taa! Dedim.

Ama o zamana kadar bu eski binalardaki eski evlerde yaşayarak okumak zorundayım. Çünkü daha ucuza ev yoktu.

Islak ayakkabımı elime alıp ayağa kalkarak topuğuma basa basa çıkmaya devam edip sonunda teras kata yapılmış olan 1+1 evimin kapısına geldim.

Anahtarımı çıkarıp kapıyı açarak içeri girdiğimde kapının bir metre kadar ötesinde bir zarf gördüm. Kapının altından atılmıştı belliki.

İçeri girip kağıdı alıp arkama döndüm ve kapıyı kapatıp kilitledim. Anahtarımı vestiyere atıp ışığa bastım. Zarfı yırtarak açtım. İçinden bir kağıt daha çıktı. Sevgili aç gözlü ev sahibimdendi.

Okul biter bitmez evi boşalt yada kirayı iki katına çıkar diyordu. Zaten bütün sinirim tepemdeyken bu adamda üstüne tüy dikmişti.

Aç gözlü ihtiyar bunak!

🌟Ç.S 2 İki yıl sonra.

Oyları ve yorumları unutmayın lütfen!

O sırada aklıma o yaşlı adam geldi. Koridorun sonundaki koltukta üzgün şekilde oturan adam. Acaba hâlâ oradamıydı? Kapıya yönelip odadan çıkarak koridorun sonundaki yoğun bakım odasının önüne baktım.

Evet hâlâ orada oturuyordu.
Ne yüzü ne oturma şekli değişmemiş öylece duruyordu.

Dayanamadım. Yanına gidip konuşmak, biraz olsun moral vermek istedim. Başımdan geçenleri de anlatır Allah'tan unut kesilmez be amca derdim belki. Bu sayede belki morali düzelir daha iyi hissederdi.

Ağır adımlarla yaşlı adama doğru yürüdüm. Tam yanına gelip tam önünde durdum.

" Geçmiş olsun amca." Dedim.

Başını kaldırıp kızarmış gözleriyle önce bana, sonrada etrafına bakındı.
Eliyle kendini göstererek,

" Banamı söyledin." Dedi.

" Evet, sana söyledim amca. Gelirken gördüm seni. Çok üzgün görünüyorsun. Yakının mı içerdeki."

" Evet." dedi hâlâ şaşkın ama gülümseyerek. Neden gülümsüyordu ki.

" Allah büyük be amca. İnşallah burdan sağ salim çıkar."

Dediğimde hiç çekmediği gözleriyle sürekli bana bakıyordu.

" Hiç sanmıyorum evlat. Şuan sadece ölümle yaşam arasına sıkışmış durumda. Ölse ölemiyor yaşasa yaşayamıyor.
Ama sonunda herkes gibi oda ölecek.

Bu hâli çocuklarına söyleyemediği bir cümle yüzünden. O yüzden ölemiyor."

" Anlamadım!" Dedim.

Anlamamıştım.

" Şu koridora bir bak. Kimse gelmedi. Oysa iki oğlu bir kızı var. Yıllarca çocukları için uğraştı didindi. Karısı öldüğünde tek başına büyüttü 3 çocuğunu. Yemedi yedirdi, giymedi giydirdi. Kimseye muhtaç etmemek için gündüz inşaatlarda gece takside çalıştı. Sonuç...
Boş bir koridor.

Ne çocukları, ne torunları. Hiç biri burada değil.

Adem Caner öldüğünde en yakın yere gömecekler ve ondan kurtulacaklar. Hayat çok acımasız.

Yaşarken hasret kaldığı karısının yanına gömün beni deme fırsatı bile olmamış bu adam bu isteğini çocuklarına söyleyemediği için ölemiyor."

Bana döndü sonra.

" Adın ne senin özel kız."

Şaşırdım söylediği şeye.
Özel kız.?
Neden böyle bir şey söylemiştiki?

" Başak." Dedim.

" Senden bir iyilik isteyebilir miyim Başak? "

" Şey yapabileceğim bir şeyse tabiki."

" Bu adamın ailesine Adem amcanın vasiyeti, karısının yanına gömülmekmiş size söyleyecek zaman bulamamış dermisin? "

" Ben mi?
Ben nerden bulacağım ailesini. Hem ben öğrenciyim. Vaktim olmaz. Yani uğraşamam. Hem siz söyleseniz daha iyi olmaz mı?"

" Lütfen!
Kızı Elif'e deki. Baban Adem bey annen Gülseren hanımla birlikte kiraz ağacının çiçeklerinin kokusu altında uyumak istiyormuş de. Elif anlar."

Ne diyeceğimi bilemedim.

" Şey ne desem bilemedim. Yani söz veremem." dedim yerimden kalkarak.

" Dediğim gibi siz söyleseniz daha iyi olur bence."

" Keşke yapabilseydim."

Dedi başını öne eğerek.
Sonra yerinden kalkıp oda ile koridorun arasındaki camdan içerde yatan kişiye baktı. Tekrarladı.

" Keşke yapabilseydim... Ama vakit kalmadı."

Hızla bana döndü aniden.

" Sana güveniyorum özel kız. Lütfen ailesine söyle."

Dediği anda odadaki cihazdan ses geldi. Bu sese bakılırsa hastanın kalbî durmuştu. sesle birlikte bir anda koridorda bir doktor ve bir hemşire belirdi. Koşarak gelirlerken ben duyduğum ses yüzünden bakışlarımı pencereden içerdeki adama çevirdiğimde gördüğüm yüzle şok oldum.

Hızla ve korkuyla gerileyerek hâlâ bana bakan adama döndüm. Sonra tekrar içerde yatan adama.
İnanamaz ve korkuyla gerilemeye devam ederken neredeyse yeniden kalp krizi geçirecektim.

Yarım saattir konuştuğum bu adam içerde hortumlara ve kablolara bağlı adamın ta kendisiydi. Meğer yarım saattir ben bir hayalet yada öyle birşeyle konuşuyordum.

Bismillahirrahmanirrahim! Dedim korkuyla.
Yaşlı adam üzerime doğru yürümeye devam ederken, kalbim yeniden duracak gibi hissedererek,

" Ha- hayalet!" Diyebildim.

Aklımı kaçırmak ile Kalp krizi geçirmek arasında gidip geliyordum.

" Lütfen! " dedi devam ederek.

Gözlerim kocaman olmuş bakarken,

" Lütfen bana bu iyiliği yap özel kız!"

Dediğinde gördüğüm bedeni silinmeye başladı. Bir süre sonra da kaybolup gitti. Aynı anda odadaki cihazın düz sesini duydum. Ben şok olmuş şekilde kala kalırken doktorun sesini duydum bu kez.

" Hastayı kaybettik! "

Son duyduğum şey bu cümle olurken hatırladığım son şey ise kararan gözlerim, kaybolan gücüm ve yere çarpan bedenim oldu. Sonrası karanlık.

******

İKİ YIL SONRA

Sinir yüklü hızlı adımlarla geldim deniz kenarına. Biraz hava almalıydım yoksa gerçekten aklımı kaçıracak raddeye gelmiştim.

Neden bütün geri zekalılar, aç gözlü insanlar ve sapık bir patron beni buluyor. Tabi birde... diye bağırdım. Ama devamını getiremedim.

Hayaletler bile beni buluyor desem muhtemelen birileri beni burdan denize fırlatır hayaletlerin yanına yollardı.

Bu dünyada yaşamak için daha ne yapmalıyım lan ben!

Diye bağırdım tekrar. O sırada arkamdan geçen başka bir geri zekalı erkek,

" Önce o pösmelek saçlarını topla bence."

Diyerek yürümeye devam etti. Kızıl, kıvırcık ve uzun saçlarım yediği rüzgarla birlikte reklamlardaki bonus saçlar gibi olmuş, bir kısmı yüzüme gelmişti.

Ayağımdaki spor ayakkabıyı çıkarttığım gibi,

" Sanane lan geri zekalı! Her şey senin gibiler yüzünden oluyor zaten! " diye bağırarak aptalın arkasından fırlattığımda tam kafasından vurdum malı.

Arkasından pis pis gülerken sinirle bana döndü. Yerdeki ayakkabımı alarak,

" Seni varya!" Diyerek üstüme yürürken, anında diğer ayakkabımı çıkardım.

" Yaklaşma yararım o boş teneke kafanı."

Dedim yine bağırarak.

Anında durarak bir süre sinirle baktı yüzüme. Sonra bir elindeki ayakkabıya bir denize baktı. O an anladım ne yapacağını ama daha yapma sakın diyemeden elindeki ayakkabımı denize doğru fırlattı. Gördüğüm şeyle kocaman gözlerle kala kaldım.

" Yaaaaa!

Seni adi pislik torbası. Orospu çocuğu, piç kurusu, mal değneği öküz.
Arka arkaya savurduğum küfürlere rağmen hiç oralı bile olmadan arkasını dönüp gittiğinde sinirimden gözlerim dolmuştu.

" Allah belanı versin!"

Dedim sıktığım yumruklarımla arkasından bakarken. Ardından yalın ayaklarımla küçük kayaların üzerine çıkıp deniz suyuna en yakın yere oturdum. Arkamda yürüyüş yapan insanlara görünmeden ağlayabileceğim tek yer şuan burasıydı.

Gerçekten canım burnuna gelmişti artık. Olduğum yere oturup daha fazla tutamadığım gözyaşlarımı serbest bıraktım.

Kalp krizi geçirdiğim o gün ölmeliydim ben. Gözlerimi kapatıp o güne döndüm.

Ogün, Adem amca ile başladı benim garip hayatım. Artık ölen yada ölmek üzere olan insanların hayaletlerini görüyordum. Yada ruhlarını. Yada öyle birşey.

O gün yaşadığım olaydan sonra düşüp bayılmış, saatler sonra gelmiştim kendime. Uyanır uyanmaz da doktora gördüğüm ve yaşadığım şeyi anlattığında önce beni böyle bir şeyin olamayacağına ikna etmeye çalışmış, sonrada iyi bir psikolog arkadaşına yönlendirmişti.

Doktorun anlattıkları kafamı iyice karıştırsada doğru olup olmadığını anlamanın tek bir yolu vardı. Cenazeyi almaya gelenleri bulup konuşmak.

Yalnız kalır kalmaz odadan çıkıp morg katına inmiş Adem amcanın yakınlarının gelip gelmediğini sormuştum.

Görevli kişi şuan cenazenin yanındalar. Dediğinde zamanında gelebildiğime sevinerek içerden çıkmalarını beklemiş, çıkan yakınlarını gördüğümde hemen yanlarına gelerek durdurmuş,

" Babanızın size bir mesajı var. Adem bey anneniz Gülseren hanımla birlikte kiraz ağacının çiçeklerinin kokusu altında uyumak istiyormuş. Elif anlar. Dedi! "

Dediğimde ve kocaman gözlerle bana baktıklarında anlamıştım yaşadıklarımın gerçek olduğunu.

Oğullarından biri olduğunu düşündüğüm kişi kolumdan tutarak,

" Sen..
Nasıl, nerden biliyorsun? " dediğinde,

" Ölmeden önce benimle konuştu." Demiştim çekinmeden.

Sonrada arkamı dönüp asansöre yönelmiş ki arkamdan,

" Deli bir hasta olmalı. Babam konuşacak durumda değildi ki!"

Dediğini duymuştum. Tabi bütün sinirim zıplamıştı.
Hırsla geri dönüp,

" Ayrıca sizden hiç memnun değildi. Adamın bedenini kendi ruhu bekliyordu lan! İnşaatlarda, taksilerde çalışıp sizi tek başına büyüten bir babanın hayırsız evlatları!

En azından son dileğini yerine getirinde ahirette yüzünüz olsun yüzüne bakmaya." Diye cırlamıştım.

Adam salak salak bana bakarken kızı ağlamaya başladığında bende asansöre binip üst katın yolunu tutmuştum.

Geri zekalılar diye söylene söylene acil bölümüne geldiğimde bir anda gördüğüm insanlarla birlikte afallayarak kalmıştım bu kez. Hayalet görmekte mastır yapmak üzereydim.

Büyük bir kaza olmuş arka arkaya yaralılar getiriliyordu. Gördüğüm yaralı insanların hemen yanlarında yine aynı insanların ruhlarını görmüş korkuyla gerileyerek ters tarafa doğru koşmaya başlamıştım. Onları gördüğümü farkederlerse peşimden gelirler diye korkmuştum çünkü.

O günden beri nadiren de olsa aynı şeylere tanık oluyordum. Ama bozulan sinirlerim yüzünden onları görsemde görmezden gelmeye başlamıştım.

Sonunda da görmez oldum. Lakin seslerini duyabiliyordum hâlâ. Son zamanlar da ise ne sesler ne görüntü yoktu. Rahattım yani. En azından bir sorunum eksilmişti.

Tabi diğer sorunlarım hâlâ devam ediyor. Üniversite sınavında adalet bölümünü zor tutturmuş 2 senedir bu bölümde hem çalışıp hem okuyordum. Küçük bir evim ve dünya kadar kira isteyen bir ev sahibim, bugün bana,

" Gel sana bir ev tutayım." diyen sapık bir patronum var.

Yani vardı. Artık yok. Su şişesini kafasında kırınca iştende kovulmuş oldum.

Başka bir iş bulmak, ay sonunda kirayı ödemek ve son sınavları iyi bir şekilde geçmek zorundaydım.

Derin bir nefes alarak yerimde doğrulurken denize atılan ayakkabım akıntıyla önüme kadar geldiğini görünce hemen uzanarak uzaklaşmadan aldım.

Diğer elimde diğer ayakkabı içindeki suyu silkeleyerek geri dönerken bir an kayan ayağımın altında bir kesi hissederek sendelediğimde, birinin kolumdan tuttuğunu hissettim.

Kendimi toparlarken, teşekkür ederim diyerek doğruldum. Ama yana doğru dönüp baktığımda kimseyi göremedim.

Ne oluyor lan! Diye düşünerek hızla diğer tarafa döndüğümde bu kez gri duman şeklinde bir silüet gördüm. Anlık şaşırsam da belli etmemeye çalışarak tepkisiz kalmaya çalıştıktan sonra, hayal gördüm galiba dedim yalandan gülerek.

Oysa anlamıştım. Etrafımda yine onlardan biri vardı. Ama hiç kimsenin hayaletiyle falan uğraşacak halde değildim. Bu yüzden de yine görmezden gelecektim.

Yürüyüş yoluna çıkarak önce ayağımın altındaki acıyan yere baktım. Ufak bir kesi ve kan vardı. Şansıma saydırarak biri ıslak olan ayakkabılarımı giyip acıyan ayağıma aldırmadan evin yolunu tuttum.
Hızlı adımlarla yürümeye çalışıyordum çünkü etrafımda hissettiğim o ruh saçlarımın dahada dağılmasını saylayacak bir elektriklenme yayıyordu.

Nefes nefese durağa geldiğimde gelecek otobüsü sabırsızlıkla beklemeye başladım. Bir yandanda o ruhun hâlâ etrafımda olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Yok gibi görünüyordu. Umarım öyleydi. 5 dakika kadar sonra gelen otobüse bindiğimde rahatlayarak bir oh! çektim.

Boş koltuklardan birine geçip acıyan ayağımdaki ıslak ayakkabımı çıkardım. Birilerinin gözlerini dikmiş bakıyor olması umrumda bile değildi, çünkü ayağımın altı kesilmiş ve şuan kanıyordu.

Böyle sanş mı olur ya. Dedim cebimden çıkardığım kağıt mendille ayağımın altındaki kanı silerken. Sonra el mecbur ıslak ayakkabıyı yeniden giydim. Haline şükret Başak yalın ayak yürümek zorunda da kalabilirdin. Dedim kendi kendime.

Derin bir nefes alırken gözümle çaktırmadan etrafıma bakıyordum. O hayalet yüzünden. Neden bu kadar fazla tepki görteriyordum.

Kendi kendime rahatla Başak sorun yok peşine takılmayacak.
Dedim. Sonrada geriye yaslanıp gözlerimi kapattım.

&

Nihayet evime geldiğimde akşam olmak üzereydi. Otobüsten inip aksaya aksaya evimin yolunu tuttum. Bu yokuş nedense her geçen gün dahada dikleşiyordu sanki. Dahası acayip şekilde acıkmıştım, susamıştım ve ayağım acıyordu.

Eski binanın önüne geldiğimde derin bir nefes çektim. Başımı kaldırıp binaya baktıktan sonra demir kapıyı açarak içeri girdim. Eski merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladığımda ayağımdaki acı iyice artmıştı. Sonunda ikinci katta mola verip basamağa oturdum. Çatlamak üzere olan nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Bir yandan ayakkabımı çıkarırken bir yandan, bir gün parayı vurursam lüks bir villa alıp içinede asansör yaptırmayanın Taa! Dedim.

Ama o zamana kadar bu eski binalardaki eski evlerde yaşayarak okumak zorundayım. Çünkü daha ucuza ev yoktu.

Islak ayakkabımı elime alıp ayağa kalkarak topuğuma basa basa çıkmaya devam edip sonunda teras kata yapılmış olan 1+1 evimin kapısına geldim.

Anahtarımı çıkarıp kapıyı açarak içeri girdiğimde kapının bir metre kadar ötesinde bir zarf gördüm. Kapının altından atılmıştı belliki.

İçeri girip kağıdı alıp arkama döndüm ve kapıyı kapatıp kilitledim. Anahtarımı vestiyere atıp ışığa bastım. Zarfı yırtarak açtım. İçinden bir kağıt daha çıktı. Sevgili aç gözlü ev sahibimdendi.

Okul biter bitmez evi boşalt yada kirayı iki katına çıkar diyordu. Zaten bütün sinirim tepemdeyken bu adamda üstüne tüy dikmişti.

Aç gözlü ihtiyar bunak!

Loading...
0%