Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Ç.5 Ekin 'Den

@azamet_29_2

EKİN'DEN


Kendime geldiğimde sanki bir uykudan uyanmış gibi hissediyordum. Aklım karışık, görüşüm bulanık, felaket bir mide bulantısı ve göğsümden müthiş bir ağrı vardı ve üşüyordum.


Ne oluyordu? Neden böyle hissediyordum. Göğsümdeki ağrı neyin nesiydi?

Neden şu anın dışında hiç bir şey hatırlamıyordum?

Neden üşüyordum?

Kollarım bedenine sarılı etrafıma bakındım. Gecemiydi?


Evet geceydi ve deniz kenarındaki yürüyüş yolundaydım.


Neden buradaydım ben?

Yoldan parka geçerken zorlukla yürüyordum. Birşeyler tersti.

Ne olmuştu?


Hasta mıydım, yaralı mı? Bilmiyordum. Ama kötü hissediyordum ve yardıma ihtiyacım vardı. Etrafıma bakarak ilerledim. Birileriden yardım almak istedim. Park içinde oturan gençleri görünce onlardan isteyebilirim diye düşünerek yaklaştım.


" Gençler, bakar mısınız.? " Dedim zar zor çıkan sesimle. Ama beni umursamadılar.


" Hey bakar mısınız?" Diye tekrar ettim. Aynı anda oturdukları banktan kalkarak yürümeye başladıklarında önlerine geçip durdum.


" Size söylüyorum. Hey! "


Durmadılar. Yürümeye devam ettiler ve hayatımın şokunu yaşamama sebep olan şey oldu.


Üzerime yürüyüp içimden geçip gittiler. Gördüğüm şeyle şok olmuş şekilde kala kaldım. Nasıl olmuştu bu?


Sanki bir boşluk yada bir hayalmişim gibi içinden nasıl geçmişlerdi.

Neler oluyordu?


Ne ağrı ne bulantı kalmamış yerine ölümcül bir korku yerleşmişti.


Hızla arkamı dönüp koşar adımlarla yürüyerek önlerine geçip durarak yeniden seslendim. Yine duymadılar ve üzerime doğru yürümeye devam ettiler. Tam önüme geldiklerinde gözlerimi kapatarak bekledim.


Çarpmalarını bekledim.

Önüne baksana lan! Demelerini bekledim. Ama olmadı ne çarptılar ne kızdılar.


Sessiz bir kaç saniyeden sonra gözlerimi açtığımda kimse yoktu. Anında arkamı dönüp uzaklaşan iki gence baktım kocaman gözlerle.


Ne oluyordu böyle. Neden böyle olmuştu? Etrafımdaki diğer insanlara yöneldim. Her birine seslendim. Her birinin önüne geçtim. Durdurmaya çalıştım. Delirmiş gibi ordan oraya koştum! Bağırdım çağırdım! Ama kimsenin dikkatini çekemedim.


Bir hayaletten farkım yoktu. Kimse tarafında görünmüyor ve algılanmıyordum. Belkide gerçekten bir... Hayır hayır!

Hayır olamaz!

Ölmüş ve kayıp bir ruh gibi ortalarda geziyor olamazdım. Öyle şeyler sadece filmlerde olur, gerçekte değil. Kesin uyuyor ve kâbus görünüyordum.

Hemde korkunç bir kabus! Başka türlüsü mümkün olamazdı.


Sabaha kadar gördüğüm bütün insanların yanından önünden geçtim durdum. Kendimi göstermek için herşeyi yaptım. Ama nafile. Ertesi sabah kendimi ölü olmayı kabul etmiş azap içinde denizi izlerken buldum.


Anlayamıyordum. Ne olmuştu da böyle bir şey yaşıyordum.


&


Aradan tam bir ay geçmişti.

Bir ay boyunca bu bölgede dolaşıp durmuştum. Buradan uzaklaştıkça anında buraya geri dönüyordum. Nasıl oluyordu bu? Ve bedenim bir duman gibiydi. İnsanların içimden geçip gidişlerine defalarca şahit olmuştum. Dahası ne insanlara nede her hangi bir nesneye dokunamıyor, sesimi dahi duyuramıyordum. Deniz kenarında durup saatlerce denizi izlemekten başka bir şey yapmadan sonumun ne olacağını bekliyordum. Tâki o kızıl, dağınık saçları olan kızı görene kadar.


" Neden bütün geri zekalılar, aç gözlü insanlar ve sapık bir patron beni buluyor!"


Diye bağırarak yürüyordu.


" Bu dünyada yaşamak için daha ne yapmalıyım lan ben! "


Arkasından geçen çocuk,


" Önce o pösmelek saçlarını topla bence."


Duyduğum konuşmalarla iyice dikkatim çekilmişti.


Kız bir anda ayağındaki spor ayakkabıyı çıkartıp çocuğa atarak,


" Sanane lan geri zekalı! Her şey senin gibiler yüzünden oluyor zaten! " Diyince, birde kafasına tutturunca kaç gündür delirecek gibi hissederken yüzümde bir tebessüm oluştu. Çocuk,


" Seni varya!" Diyerek kızın üzerine yürürken, kız diğer ayakkabısını çıkarıp


" Yaklaşma yararım o boş teneke kafanı."


Diye tehdit edince bu kez ciddi ciddi gülüyordum. Ama çocuk kötü intikam aldı. Elindeki ayakkabıyı denize fırlattı.


" Yaaaaa! diye bağıran kız arkasındanda küfürler ederek yalın ayaklarıyla kayaların üzerine çıkıp denize yakın yere oturdu.


İlgimi çeken kıza yaklaşarak yüzüne baktım. Ağlıyordu.


Kız bir sürü denize bakarak düşünceli ve dalgın şekilde ağladı. Bu sırada deniz suyunun önüne kadar getirdiği ayakkabısını fark edince hemen alarak güzelce salladı.


Diğer ayakkabısını da eline alarak ayağa kalkıp kayaların üzerinden dikkatlice geçerek yürüyüş yoluna kadar gelmişken bir anda çıplak ayağı kayınca acı ile sendeledi. O sırada yanında olduğum için bir anlığına ona dokunamayacağımı unutarak refleksle tutmak istedim.


Saniyelik tuttum da. Ama şaşkındım şu ana kadar kimseye dokunamazken bu kıza nasıl dokunabilmiş? Ben şaşkın baka kalırken kız teşekkür bile etti yerinden doğrulurken.


Ardından etrafına bakındı beni görmek için. Ama göremedi. O an hem o hem ben şaşırdım ama nedense tepkisiz kalmaya çalıştı. Sonra da hayal gördüm galiba dedi gülerek.


O an anladım, bu kız diğer insanlar gibi değildi.


Yürüyüş yoluna çıkarak önce acıyan ayağına baktı. Sonra ıslak ayakkabısını giyerek hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Tabii ki peşini bırakmadım. Bu kızda bir şey vardı. Beni fark ediyorsa bir şekilde onunla iletişim kurmalı ve neler oluyor öğrenmeliydim. Belki de bana yardımcı olabilirdi. Yoksa başka türlü bu işin içinden çıkamayacak gerçekten aklımı kaçıracaktım.


Durağa geldiğide birkaç adım ötesinde onu izliyordum. Otobüs gelip kız bindiğinde birkaç saniye içinde kapı kapanmadan ben de peşinden bindim. O an fark ettim ki bu kızın yanındayken bulunduğum bölgeden de ayrılabiliyordum.

Bu kız özel biriydi.


Otobüsteki boş koltuklardan birine geçerek ayağındaki ıslak ayakkabıyı çıkarıp ayağın altına tekrar baktığında yüzü değişti canı yanıyordu büyük ihtimalle uzaktan gördüğüm kadarıyla kanıyordu da. Kendi kendine,


" Böyle sanş mı olur ya." Diyerek cebinden çıkardığı kağıt mendille ayağını silip tekrar giydi ayakkabısını. Bir yandan da mavi gözleri otobüsün içini tarıyordu. Emin olmuştum artık bu kız beni fark etmişti.

Bir süre sonra otobüs durakta durdu. Otobüsten inip aksaya aksaya yürümeye başladı.


Kısa bir süre sonra eski bir binanın önünde durdu. Başını kaldırıp binaya baktı. Bu binada oturuyordu demek ki.

Eski demir kapıyı açıp içeri girdi.


Merdivenleri acıyan ayağı yüzünden aksayarak çıkarken 2. katta oturarak mola verdi. Bu sırada ben de beni hissedip korkmasın diye bir kat geriden takip ediyordum.


O sırada sesini duydum yine. Yine kendi kendine konuşuyordu.


Bir gün parayı vurup lüks bir villa almaktan bahsediyordu.


" Ama o zamana kadar bu eski binalardaki eski evlerde yaşayarak okumak zorundayım. Çünkü daha ucuza ev yok! " Derken ayağa kalkarak topuğu üzerinde çıkmaya devam etti.


Sonunda dairesinin önünde durduğunda son kattaydık.


Kapıyı açarak içeri girdiğinde kapının az ötesinde yerden bir zarf alıp okurken bende arkasından hızla geçip içeri girdim.


Elindeki kağıdı ve zarfı buruşturup mutfağa yöneldi. Tezgah üzerindeki kettlea su koyup çalıştırdı.

Mutfaktan çıkıp banyo yürüdü.

Yaralı ayağını yıkadı kuruladı. Aksayarak vestiyerin önüne gelip üstünden ilk yardım kutusunu alıp oturma odasına geçti. Koltuğa oturup ayağını pansuman edip sardı.


Az sonra yerinden kalkarak kutuyu vestiyere bırakıp diğer odaya girdi. Çıktığında üzerinde başka kıyafet vardı. Üzerini değiştirmişti. Bir bardak su içip makarnaları ocağa koydu. Sonra masaya oturdu.


Kendi kendine birşeyler mırıldandıktan sonra,


" Anladım tamam." Dedi.


Bütün bunları yaparken ben sadece antreden onu izledim. Garip ve özel bir kızdı.


Bir süre sonra pişirdiği, makarna ve bir bardak su ile oturma odasına geçti.


Yemeğini yerken önündeki kitabı okuyordu. Yemek bitince boşları alıp mutfağa geçti. Tabakları bırakıp kendine kahve yapmaya başladığında bende kendimi belli etmeye karar verdim.


O mutfaktayken okuduğu kitabın önüne gelip kaleme uzandım. Önce tereddüt ettim. Kaleme dokunabilecekmiydim. Ya yapamazsam. Hayır hayır yapacaktım.


Elimi uzatıp kalemi aldım, olmuştu. Bir aydır ilk kez bu kadar mutlu hissediyordum.


Önce düşündüm ne yazmalıyım diye. Klâsik olan Merhaba? kelimesini yazdım. Kalemi bırakıp beklemeye başladım sonra.


Geri gelip sandalyeye oturdu. Kısa bir an sonra kahvesini yudumlayarak sayfayı çevirdi.


Görmemişmiydi, yoksa görmezden mi geliyordu bilmiyordum ama kararlıydım beni görmesini sağlayacaktım.


Masanın üzerindeki kaleme dokunup yere düşürdüm.


Eğilip alırken bende diğer kalemle,


" Benden korkma! " Yazdım. Korkup kaçmasını istemiyordum.


Ama tam tersi oldu. Çığlık atarak gerileyince oturduğu sandalye ile birlikte geriye düştü. Canı yanmıştı. Yardım etmek için kolundan tutacakken korkuyla bir çığlık daha attı.


" Dokunma bana."


Benden çok korkmuştu. Hatta odadan kaçmak istedi ama izin vermedim. Yardımına ihtiyacım vardı. Bu sefer elime aldığım kalemle kitabın üzerine,


Korkma! yazdım. Az sonra biraz daha sakinleşince benimle konuştu.


" Ta tamam..." Dedi.


" Konuşa biliyormusun? "


" Evet." Dedim ama zor ve boğuk, bana ait olmayan bir sesti sanki çıkan.


" Bak kimsin nesin bilmiyorum ama benden uzak dur!"


Hâlâ mı korkuyordu. Yoksa bilinçli şekilde mi kovuyordu.


" Beni nasıl duyuyorsun? Sana nasıl dokunabiliyorum?"


" Öncelikle bir daha bana dokunma! Sakın! "


" Beni nasıl duyuyorsun.? Dedim. Nasıl algılayabiliyorsun beni?


" Sen o deniz kenarındaki..."


Biliyordum işte. Hissetmişti ve belli etmemeye çalışıyordu.


" Evet." Dedim.


" Hay şansıma! Beni eve kadar takip mi ettin? "


" Evet.

Söyle nasıl, beni nasıl algılayabiliyorsun? "


" Önce uzaklaşır mısın?

Koltuğa geçeceğim."


" Tamam." Dedim.

" Uzaklaştım."


Koltuğa oturdu.


" Şuan nerdesin? "


" Tam karşında."


" Kimsin, adın ne? Kaç yaşındasın erkekmisin, kadınmı?

Neden ortalıkta geziyorsun? "


" Bilmiyorum."


" Anlamadım.

Neyi bilmiyorsun? "


" Adımdan başka hiç birşey bilmiyorum. Hatırlamıyorum."


Sadece adımı hatırlıyordum.


" Adın ne peki? "


" Ekin. Yani öyle hatırlıyorum."


" Yani bir erkeksin.

Kaç yaşındasın."


" Bilmiyorum."


" Bedenin nerede?"


" Bedenim mi?

Bilmiyorum."


Sıkkın ses tonuyla,


" Peki bildiğin birşey varmı?

Bak.."


Derken araya girdim.


" Söyle. Beni nasıl duyuyorsun? "


" Imm...

Uzun hikaye ama kısaca bahsedeyim. 2 yıl önce bir kalp krizi geçirdim. Kalbim bir süreliğine durmuş ve ölmüşüm. Yani öyle dedi doktorlar. O günden beride senin gibi arada kalan ruhları görebiliyorum. Senin dışındaki herkesi atlatmıştım. Senden başkası peşime düşmemişti."


" Adın ne? " Dedim.


" Başak."


" Bak Başak." Diye başlayarak yaşadığım herşeyi anlattım bir bir.


Oda, başıma gelen şeyin ne olduğunu ve olabileceğini anlattı. Hatta gördüğü ilk ruhun yaşlı bir adam olduğundan bahsetti.


Anlattıkları inanılır şeyler değildi ama görünen o ki doğruydu.

Sonra da,


" Her neyse.

Rica etsem evimden gidermisin? Çünkü bir sürü işim.."


Diyerek beni kovdu. Ama yapamazdım.


" Gidemem! "


" İii.!

Ne demek gidemem?

Arkadaş benim evimde kalacak değilsin heralde.

Git bedenini bul."


" O yüzden gidemem.

Bana yardım edeceksin çalı süpürgesi. " Dedim dedim o an o dağınık kızıl saçlarıyla bana çalı süpürgesini anımsatmıştı.


" Çalı süpürgesi?


Ölülerin arkasından kötü konuşmayın derler ama şimdi bir küfür ederim sana görürsün. Hortlak! Defolur musun artık evimden? "


Kızmıştı. Ama gülümseten bir kızgınlıkla.


" Olmaz!

Bana yardım edecek birini bulmuşken bırakacak değilim."


" Hass..si..

Belamısın ya!?"


" İstersen öylede diyebilirsin. Ama seni rahat bırakmamı istiyorsan bana kendimi bulmam için yardım edeceksin."


Ayaklandı. Bir süre tartıştık.

Sonunda da


" Allah'ın cezası defolup git dedim sana! Bedenini bulamıyorsan git mezarlıkta bekle be!"


Diye giydirdi lafları. Ama kısa süre sonra,


" Tamam ya tamaaaam! "

Derken anlaştık. Tabi bunda benim türkü söyleme yeteneksizliğimin de payı oldu.


Derin bir nefes alıp verdikten sonra,


Adımdan tutarak boyuma kadar birçok şey sordu.


Allah'tan ruhlar bedenlerinden çok uzaklaşamıyorlarmış. Yani Başak öyle söyledi.


" Yinede bu verilerle seni bulamayız. Başka hatırladığın birşey yokmu. Mesela yaran falan varmı? Hastanelik olduysan vardır bir sıkıntın.

Ağrı sızı, eksik kol, bacak." dedi pis pis sırıtarak.


" Aslında sol göğsümde bir ağrı yada acı hissediyorum."


" Sende mi kalp krizi geçirdin yoksa."


" Bilmiyorum. Ayrıca hiç komik değilsin?

Esprilerin düşük kalite."


" Allah, Allah...

Beğenmeyen gider.

Kalacaksan ve yardım istiyorsan esprilerime de katlanacaksın beyzade."


Beyzade!? Kullandığı Beyzade kelimesi bana Beydağlı kelimesini hatırlayınca tamam dedim soyismim olmalı.

İşte bu! Soyadımı hatırladım. Soyadım Beydağlı.


Dedim heyecanla.


" Beyzade den Beydağlı çıktı iyimi. Anmada afilli bir soyadın varmış he.

Ekin Beydağlı. "


İğneli laflarına aldırış

etmeden,


" Hadi kalk. " Dedim.


" Gidip hastanelere bakmalıyız." Dedim.


" Bu saatte mi? "


" Benden çabucak kurtulmak istiyorsan evet, bu saatte."


Kısa bir an düşündü.


" Tamam, beni ikna ettin.

Hadi gidelim." Dedi benden kurtulma hevesiyle.


**************************


5. bölüm bitti.

6. bölümle devam.


Loading...
0%