Yeni Üyelik
17.
Bölüm

🌹D.M.R 17 Kader

@azamet_29_2

" Ne demek böbreği yok."

Doktor şaşırarak baktı Atlas'a.

" Siz biliyormuydunuz?
Rose Hanımın bir böbreği alınmış."

Atlas şok şekilde arkasına döndü. Kıza baktıktan sonra hızla döndü, Cihan'a baktı bu kez.

Tam ağzını açacakken. Şeref çıktı asansörden nefes nefese.

" Akın!
Mavi Gece'yi ateşe vermişler."

ATLAS'TAN.

" Ne?
Ne demek Mavi Gece'yi ateşe vermişler?
Ne oluyor lan?
Kimin işi lan bu gece? "

Bir Şeref'e birde arkamdaki Kuzey ve Cihan'a baktım.

Bir kaç saniye ne yapmam gerek diye düşündüm ve,

" Cihan Rose'un yanından ayrılma.
Kuzey, Şeref çıkalım hemen."

Aklım Rose da ve doktorun söylediklerinde kalmıştı. Ama kulüpte çalışanlarımız ve müşteriler vardı. İki arada kalsam da Cihan, abim ve diğer adamlara güvenip gidecektim.

Kuzey ve Şeref ile birlikte hızla asansöre bindik. Zemin katın tuşuna bastım hemen. Asansörün yukarıya çıkmasını beklerken zaman o kadar yavaş geçmiştiki durma noktasında gibi geldi anlık. Asansör durup girişe geldiğinizde abim karşıladı bizi.

" Atlas? "

Aceleyle,

" Abi bura sana emanet benim hemen çıkmam lazım."

Dedim.

" Tamam.
Yanına fazladan adam al.
Dikkatli olun."

" Tamam."

Diyerek koşar adım hastaneden çıkarak dışardaki arabaya doğru ilerlerken Şeref ıslık çalarak dışarda bekleyen adamlara,

" Veli, Oktay, Mert yürüyün gidiyoruz."

Diyince ikinci arabaya binen adamlarla birlikte hızla hareket ettik.
Bu gecede birilerinin parmağı vardı ve o parmakta kesin Aykut ve Tayfun'a aitti.

" Şeref, nasıl olmuş?
İtfaiye gelmiş mi?"

" Rauf arayıp haber verdi. Bir grup silâhlı ve maskeli adam basmış mekanı. Önce havaya ateş açmışlar. Sonra da müşterilere aldırmadan ellerindeki benzin bidonlarını içeriye döküp ateşe vermişler. Herkes panikle dışarıya kaçmış.

Arka taraf zaten mahzen alkol şişeleri kırıldıkça alevler daha fazla parlamış."

" İçerde kalan var mı? "

" Bilmiyorum.
Rauf'ta bilmiyor. Panikle herkes bir tarafa gitmiş."

" Sikeyim böyle işi."

Diyerek tısladım yumruğumu koltuğa geçirirken.

" O şerefsiz Aykut ve dayısının işi bu. Bu geceden bir çıkalım çok fena hesap soracam o pezevenk Aykut'a.

Kuzey bas şu gaza yetiştir bizi."

" Yetişsekte kurtaramayız abi."

" Mekan gitti gider içerde birileri olmasa bari. Şuan tek derdim o."

Aklım bir hastanede ve Roseda bir mekanda gidip gelerek bir süre daha hızlı şekilde yol aldıktan sonra gördüğümüz alevler ve dumanlarla mekana gelmiştik. Önündeki itfaiye aracı ve erler mekandaki alevleri söndürmeye çalışıyorlardı.

Araçlardan inerek etrafta toplanan insanların arasından geçip yaklaşmak istedik. Ama itfaiye erleri önümüzü keserek güvenlik şeritinin dışında durmamızı ikaz ederek yaklaştırmak istemediler.

Mekânın benim olduğunu söyleyince izin verdiler. Olabilecek en güvenli mesafeye kadar yaklaştık. Alev alev yanan binadan geriye fazla birşey kalmayacaktı belliydi. Yarım saat kadar çalışmaları izledik.
Nihayet sönen alevlerden sonra hızlı adımlarla içeriye doğru yürüdüm. Tam eskiden giriş olan yerden geçerken Kuzey kolundan tutup engelledi.

" Abi içeri giremezsin çok tehlikeli. O kadar sudan sonra üzerine çöker.

Bir içeriye bir Kuzey'e baktım.
Haklıydı ama ya içerde birileri kaldıysa korkum yerli yerindeydi.

" Bırak birileri varmı diye bakacağım."

" Olmaz abi tehlikeli."

" Bırak Kuzey! "

Diyerek kolumu kurtarıp iki adım atmıştımki kapı önündeki Şeref girdi araya.

" Katır gibi inat etme Akın.
Tepene çökecek göreceksin."

" Siz burda bekleyin."

Demiştim ki duyduğum çatırtıyla birlikte başımı yukarı kaldırdığımda tavandan kopan parçayı görmemle Akın diye bağıran Şeref'in sesini duymam bir oldu.

Aynı anda Kuzey'le birlikte kendimi yerde buldum. Koşarak üzerime atlayıp beni kenara atmıştı kendiyle beraber.
Ve büyük bir gürültüyle düşen parçadan kıl payı kurtulmuştuk.
Şeref dışardan tekrar bağırdı.

" Seni aptal herif çıkın hemen ordan. Kalanlarda dökülüyor çabuk."

Bu kez Şeref'e uyarak koşar adım kendimizi dışarı attık.
Kalan tavanda çökünce arka arkaya küfürler yağdırdım. Ama ne çare mekandan geriye sadece enkaz kalmıştı. İçerde birileri varsa da ancak enkaz kalkarken bukunacaktı artık. Umudum içerden yanmış bir ceset çıkmamasıydı.

" Abi iyi misiniz? "

Diyen Rauf' un sesiyle öfkeyle arkama döndüm.

" Nasıl musade edersiniz lan içeri girmelerine."

" Abi ne olduğunu anlayamadık.
Bir anda dışardaki korumaları vurup paldır küldür daldılar kapıdan."

Yakasından tuttum.

" Öldüler mi ? "

" Hayır hastanedeler, ameliyata alındılar."

Derin bir nefes alıp verdim.
Elimde hastanede iki yaralı kız, iki yaralı adam, yanmış şekilde çöken bir kulüp, tepeden tırnağa çamura bulanmış bir Kuzey ve bir ben vardı.

Berbat bir gece geçiriyordum, hatta en kötü geceyi. Elimi alnıma bastırarak arkama dönüp,

" Mert,Veli.
Siz burda Rauf ve adamlarla kalın."

" Tamam abi."

Kuzey ve Şeref'e döndüm sonra

" Şeref sen Oktay ile hastaneye geç.

Kuzey bizde önce eve gidip şu kılıktan kurtulalım, sonra hastaneye gidiyoruz."

" Tamam."

Dedi Kuzey üzerindeki çamurları silkelerken.

Yanan kulübe son bir kez daha bakarak arabalara doğru ilerledik.
Zarar büyük, yapacak birşey yoktu. Rose ve Didem'in ve adamlarımın sağlığı daha önemliydi.

Şeref ve Oktay diğer arabaya binerken bizde kendi arabamıza bindik. Elim alnımda, giren baş ağrısını hafifletmeye çalışıyordum.

" Abi.
İyi misin."

" Şerefsizlerin yüzünden berbat bir gece geçiriyorum."

Dedim elim acıyan omuzuma giderken. Elime gelen ıslaklık omuzumdaki dikişin kanadığını gösteriyordu. Çökükten kaçarken olmuştu sanırım.

" Kuzey acele edelim, daha doktorlada görüşeceğim."

" Tamam abi."

&

Kuzey olabildiğince hızlı gitmeye çalışıyordu. Bu saatte bile trafiğin sıkışık olması gerçekten sinir bozucuydu. Deli eden trafikte geçen 40 dakikadan sonra nihayet eve gelmiştik. Demir sürgülü kapı açılıp bahçeye girdiğimizde adamların sayısıda artmıştı. Anlaşılan abim eve fazladan adam dikmişti. Hızla evin önüne gelerek araçtan indik. Ben içeriye girerken Kuzey'de üzerini değiştirmek için gitmişti. Hızlı adımlarla girdiğim ev kimse olmadığı için karanlık, sadece köşelerdeki abajurlar yanıyordu.

Hızlı adımlarla üst kata çıkarak odama girdim. Direk banyoya geçip üzerimdekileri çıkarıp kirli sepetine atarak elimi yüzümü yıkayıp banyodan çıktım. Elimdeki havluyla yüzümü kurulayarak giyinme odama geçtim.

Hızlıca giyindikten sonra odamdan çıktım. Tam aşağıya inen merdivenlere gelirken Pamuk'un sesini duydum. Rose'un odasında ve üzgün, ağlama benzeri sesler çıkarıyordu. Odanın önüne gelerek kapıyı açtım yavaşça.
Işığı açarak içeriye baktığımda Pamuk Rose'un yatağının üzerinde büyük bir defterin üzerinde yatmış yine değişik sesler çıkarıyordu.
Sanırım Rose'u özlemişti. Böyle bir köpekten böyle bir arkadaşlık görmek gerçekten çok ilginçti.

Resmen küçük bir kaniş gibi hareket ediyordu bazen. Yanına yaklaşarak Pamuk'un gözlerine baktım.
Rose'un resim defteriydi üzerinde yattığı.

" Rose şuan yok. Hastanede.
Onu korumayı başaramadığım için yaralandı."

Dedim çektiğim vicdan azabıyla.
Kıza yanında olacağım korkma diyip yaralanmasına engel olamamıştım.

" Sende arkadaşının resimlerine zarar vermesen iyi olur.
Dönünce sana kızar yoksa."

Diyerek üzerinde yattığı defteri altından çekerek aldım. Sonrada yatağın üzerindeki kalemleri topladım. Şifonyere doğru yürürken,

"Uslu uslu bekle burda." Dedim.

Elimdeki defteri tam şifonyerin üzerine bırakacakken gördüğüm resimle şoke oldum. Âdeta taş kesilmişcesine donup kaldım.

Kocaman açılan gözlerime, titreyen ellerim ve dizlerim eşlik etti. Elimdeki defter yere düşerken ben olduğum yerde kalarak hâlâ açık sayfaya bakıyor gördüğüme inanmakta güçlük çekiyordum.

 Elimdeki defter yere düşerken ben olduğum yerde kalarak hâlâ açık sayfaya bakıyor gördüğüme inanmakta güçlük çekiyordum

Gördüğüm resim bendim.
Yani benim 12 yaşlarındaki halimdi.

Bunu idrak edebildiğimde dermanı kesilen dizlerimin üzerine düşerken yığılıp kalmamak için bir elimle şifonyerden destek aldım.

Bu nasıl olurdu. Rose bu resmî nasıl çizmişti. Nerde görmüştü.

Titreyen ellerime hakim olamazken kalbimin atışları öyle hızlanmıştıki sanki kilometrelerce soluksuz, duraksız koşmuş bu oda da durmuştum. Kalbim nefesime, nefesim ciğerlerime uyum sağlayamıyordu. Anlayamıyordum.
Aklım, mantığım, beynim durmuştu sanki.

Titreyen ellerimle defteri yeniden aldım. Sonraki sayfayı açarken darma duman aklımdan geçenlerin sınırı yoktu. Kaldırdığım sayfayla irkilerek ikinci şoku yaşadım.

Şeref ve Nigar...

Defterin büyük sayfanın bir köşesinde Şeref bir köşesinde kardeşi Nigar vardı.

" Allah'ım...
Allah'ım neler oluyor? "

Dedim kendi kendime.
Bu gece yaşadıklarım neyin nesiydi. Rüya...
Kâbus...
Hangisi?

Hızla bir sonraki sayfayı açtım.
Fırat'ın resmini de görünce bir şok daha yaşadım.
Bu sayfada da Fırat vardı. Defterin her sayfasında bizim küçüklük hallerimiz resmedilmişti.

Hızla ayağa kalktım. Ellerim saçlarımda gözlerim yerdeki defterdeydi.

" Ne oluyor lan!?
Bu nasıl bir gece? "

Dedim bağırarak.

O an doktorun sözlerini hatırladım. Boşluğa dalan gözlerimle hastanade, ameliyathanenin önünde buldum kendimi.

Rose'un bir böbreği alınmış.

Demişti doktor. Aklıma gelen şeyler beyin hücrelerimi zorlamaya başlamış aklımı kaçırmanın eşiklerinde geziyordum.

Gü- Gü-ül... Mü?
Rose.. Gül..
Gül olabilir miydi?

Allah'ım gerçek olabilir miydi?
Bir mucize olmuş yıllarca vicdan azabı ile arayıp bulamadığım Gül kendi ayaklarıyla bana gelmiş olabilir miydi?

Bu. Bu nasıl?
İmkansız bir şeydi.

Düşündüm, düşündüm. Cevabı sadece tek bir kişi verebilirdi. Yerdeki defteri aldığım gibi odadan fırladım. Elimde rulo yaparken merdivenleri koşarak indim. Salonun kapısından ok gibi fırladım dışarıya.

" Kuzeeey!!
Kuzey nerdesin lan!?
Kuzey! "

Kuzey koşarak yanıma gelirken bende koşarak arabaya ilerledim.

" Çabuk.!
Çabuk gidelim. "

" Abi ne oluyor?
Kötü bir şeymi var? "

" Kuzey çabuk...
Çabuk kökle gazı.
Hemen hastaneye gitmemiz lazım."

Kuzey çalışan arabanın gaz pedalını dediğim gibi kökledi.

" Abi ne oluyor korkutma beni."

" Cihan...
Cihan'la konuşmam lazım.
Çok acil hemde."

" Abi..
Abi ne oluyor..?"

" Söyleyecem ama önce kendim emin olmalıyım."

Eğer bu doğruysa eğer bu kız... Rose...
Gül ise. Bu gerçekten bir mucizeydi.

&

Kısa sürede hastanenin önüne gelerek aracı kenara çektik. Araçtan hızla inip koşarak içeriye daldım. Heyecan, korku, özlem, sevinç. Bütün duygular beynimle kalbim arasında gidip geliyordu.

Koşarak asansöre yetiştim tam kapısı kapatacakken. Biner binmez yoğun bakımın olduğu katın düğmesine bastım.

Heyecandan ellerim titriyordu. Bunu farkeden Kuzey,

" Abi.
İyi misin?
Rengin atmış, ellerin titriyor.
Ne oluyor? Allah aşkına!"

Elimdeki rulo şeklindeki deftere bakarken sessiz kaldım.
Sadece Cihan'dan alacağım cevabı düşünüyordum.

Asansör durup kapı açıldığında hızla çıkıp koridorda bir sağa bir sola bakarak Rose'un olduğu odayı ararken uzun koridorun sol tarafında abimi ve bizim çocuklarla birlikte Cihan'ı gördüm. İşte oradaydı.
Koşarak yanlarına geldiğimde koridora bağlı camdan Rose'a bakan Cihan'ı bir anda yakasından tuttuğum gibi kendime çevirdiğimde herkesin meraklı ve şaşkın bakışları beni buldu.

" Cihan!
Hemen konuş.
Rose'un gerçek adı ne?! "

Bodoslama dalmıştım konuya.
Sorduğum sorunun doğru soru olduğunu şaşıran Cihan'ın endişeli bakışlarından anlamıştım.

Fırat,

" Atlas ne oluyor? "

Desede duymazdan gelerek sesimi daha da yükselttim.

" Bana doğruyu söyle Cihan Maran.
Rose'un gerçek adı ne? "

Dedikten sonra çenesine yumruğu geçirdim. Bunu neden yaptım bilmiyorum. Sadece yapmak istemiştim. Cihan yediği yumrukla sendelerken abim kolumdan tutarak beni geriye çektiğinde diğer kolumdan tuttu Fırat.

Sorduğum soru ve attığım yumrukla yanımdaki herkes bana bakıyordu.
Şaşkınlık payesiyle,

" Atlas! Ne yapıyorsun lan! "

Diyen kişi abimdi.

" Bırak abi.
Ölmek istemiyorsa konuşacak.
Herşeyi anlatacak."

Diye bağırdım. Abim,

" Atlas!
Ne oluyor?
Neyi anlatacak? "

Derken, Şeref, Fırat, Didem, Kuzey herkes merakla ağzımdan çıkacak cümleyi bekliyorlardı. Cihan'ın sessiz bizi izleyen bakışları eşliğinde,

" Abii.." Dedim ağlamaklı.

" Abi.
Rose...Aslında Gül.
Rose'un asıl adı Gül!
Benim aylarca aradığım Gül.."

Dedim gözlerim Cihan'da elimdeki defteri abime uzatarak.
Abim yaptığıma anlam veremeyerek aldı defteri eline.

" Öyle değilmi Cihan? "

Derken abimin açtığı sayfayla Fırat ve Şeref'te abimin yanına gelip resme baktılar .

İlk sayfadaki benim resmimi gören Şeref kocaman bir,

" Haasssiktir! "

Çektikten sonra arka sayfalardaki kendi ve kardeşi Nigar'ı ve Fırat'ı da görünce bir anda Cihan'ın yakasına yapıştı. Sırtını duvara çarptığı Cihan'a bağırarak,

" Doğrumu lan!
Doğru mu Akın'ın söyledikleri? "

Diye bağırdı. Cihan yakası Şeref'in ellerinde dahada şaşırarak baktı bana. Bir kaç saniye düşündükten sonra,

" Sen...
Sen o öldüğünü söylediği çocuk musun? Akın mısın? "

Dediğinde artık emin olmuştum.
Hızla cama çevirdim gözlerimi. Kablolara ve oksijen tüpüne bağlı kıza baktım.

Gül'dü işte. Gerçekten oydu.
Bu nasıl bir kaderdi.

" Kesin şunu!
Şeref çekil!"

Bağıran abimle hepimiz kendimize geldik. Cihan camın önündeki koltuğa bıraktı kendini. Hâlâ iyileşememişti zira.

" Sizde oturun."

Dedi abim bize bakarak. Didem otursada biz ayakta camdan Rose'u yani Gül'ü izliyorduk.

Abim Cihan'a döndü. Kollarını göğsünde birleştirerek kendinden emin şekilde,

" Cihan Maran.
Her şeyi anlatsan iyi olacak. 7 yaşında birden bire bir organ mafyasının eline geçerek kayıplara karışan bu kız nasıl olduda Şahin Kızıltaş'ın kızı oldu? "

O an dank etti aklıma.

" Ve neden bir böbreği alındı. Siz mi yaptınız. Konuş lan! Yemin ederim alırım canını! "

" Atlas!"

Diyen abim yine araya girmiş beni sakin tutmaya çalışıyordu.
Cihan derin bir nefes alıp verdi.

" Demek kaderin büyük oyunu buymuş."

Derken omuzları düştü gülümseyerek.

" Buna inanamıyorum...
Pekala. Bildiğim herşeyi size anlatacağım."

Hepimiz deyim yerindeyse gözlerimizi kulaklarımızı Cihan'a dikmiştik.

" Ben Rose'u..."

Demiştiki,

" Gül! "

Diyerek kestim cümlesini.

" Rose değil Gül!
Bundan sonra sadece Gül..."

Uyum sağladı Cihan.

" Gül'ü ilk olarak Amerika'da ablam Dilara ile hastaneye gittiğimizde gördüm.

Ablamın 5 yaşındaki oğlu Görkem'in
doğuştan bir çok rahatsızlığı vardı. Bunlardan biride böbrek yetmezliğiydi.

" Gül'ün böbreğini o çocuğamı verdiniz!? "

Diye bağırdım.

Abim yine, " Atlas." Diye uyarınca dişlerimi sıkarak sustum.

" O gün Dilara ile hastane koridorunda oturuyorduk. Ablam üzüntüden artık tükenmiş bir haldeydi. Koridorda Şahin'i görür görmez ayağa kalktı. Şahin yanına geldiği ablamın asık yüzünü görünce,

" Neden burdasın?
Neden geldin? Ben sana herşey yoluna girecek evde kal demedim mi?"

Diye çıkıştı. Hatta neden gelmesine izin verdin? Diye banada kızdı. Ama ablam oğlu hastanedeyken evde duramıyordu.

O gün de Görkem apar topar getirilmişti. Ablam kızarak,

" Şahin ne oluyor ne çeviriyorsunuz. Neden Görkem'i apar topar buraya getirdiniz. Kötü birşey mi var? "

Diye sorduğunda Şahin,

" Daha iyi olacak Görmem.
Aradığınız böbrek bulundu."

Dedi. Ablam duyduğu şeyle çok mutlu olsada ben bu kadar çabuk bulunmasından huylanmıştım.
Ablamın duyduğu sevincin, şükrün tarifi yoktu. Aylardır beklediği ama umudunu kestiği haberi almıştı nede olsa. Oğlu yaşayacak diye havalara uçmuştu. Şahin,

" Birazdan ameliyata alınacak Görkem. Git elini yüzünü yıka kendine gel."

Diyerek ablamı yolladı yanından.
Bende peşinden gittim. Ama arızalı lavabo yüzünde geri döndük.
Görkem'in odasının önüne geldiğimizde Şahin'i ve iki doktoru gizli gizli konuşurken görünce halleri hoşumuza gitmedi. İngilizce olan konuşmalarını dinlediğimde şok oldum. Meğer bir kız çocuğu getirmişlerdi böbreği için.

Dilara bunu öğrenince Şahin'in yakasına yapıştı. Bağırdı çağırdı. Bunu yapmış olamazsın! Dedi.
Şahin bir organ mafyalarıyla anlaşmış, başka bir çocuğun hayatını elinden almıştı. Yani Gül'ün.

Anlaştığı Organ mafyası ile Türkiye'den bir çocuk kaçırtmış meğer. Oğlum yaşayacaksa herşeyi yaparım. Diyordu.

Ablam,

" Yapma!
Durdur! Yoksa polisi arar hepinizi ihbar ederim."

Desede Şahin her şeyi çoktan ayarlamış. Biz orda bu işi engellemeye çalışırken, Gül'ü çoktan ameliyata almışlar, Görkem de iniyordu."

Cihan'ın anlattıklarıyla kanım dondu. Hem dişlerimi hem yumruklarımı sıkıyordum. Öyleki gıcırtıları duyan Fırat elini omuzuma koydu.
Şahin denen o şerefsiz adam oğlu için Gül'ün hayatını mahvetmişti.

" Ablam son anda bile engel olmak istedi.

" Vebalinide cezasınıda çok ağır öderiz Şahin."

Dedi. Ama kocası olacak o zalim umursamadı bile. İnadına,

" Ben bütün veballeride cezalarıda göze aldım." Dedi

Dört beş saat sonra ameliyat bitti Gül önden olmak üzere çocuklar çıktı.

Doktor, şimdi uyum sağlamasını bekleyeceklerini söyledi. İki çocuğuda yoğun bakıma aldılar.

Ama olmadı. Gül dayanırken Görkem'in ameliyat sebebiyle atan pıhtı yüzünden zayıf olan kalbi durdu. Girdiği yoğun bakımdan cenazesi çıktı.

Görkem'i defnettik.
Aradan üç gün geçti.
O taş kalpli adam oğlunu toprağa verirken bile bir damla gözyaşı dökmedi. Dilara o günden sonra bir kez olsun konuşmadı. Kocasının yüzüne bakmadı. Gözünün yaşı dinmedi, sadece ağladı. Tâki dördüncü sabah
kesin ve net bir tavırla,

" Kız bizimle kalacak.
İşlediğin günahı telafi edeceksin Şahin Kızıltaş. O kız bizimle yaşayacak. Benim kızım olacak.
Ve ben öldüğümde bile onu büyütecek, bakacak, koruyacaksın."

Dedi. Evlatlık aldılar Gül'ü. Herkes Gül'ü Şahin'in metresinden sandı.
Ama sadece bir yıl geçirdi ablam Gül ile. Sonra bir gece yanıma gelip,

" Bana birşey olursa Gül'ü sen koruyacaksın onu sana emanet ediyorum." Dedi.

Aynı gecenin sabahı koynunda Görkem'in resmi ile ölü bulduk yatağında ablamı. Uykusunda kalp krizi geçirmiş."

Dedi doktorlar. Ablamı buraya İstanbul'a getirdi Şahin. Buraya defnetti. Cenazesine bile gelemedim. Orada bana bıraktığı emanetine bakıyordum. O günden beri Gül benimle ve Şahin'le yaşıyordu.

Didem'in hıçkırıklarıyla kendime geldim. Dayanamamış ağlamaya başlamıştı. Dinlediği hikaye gerçektende acıydı.

Gül'ü zorla kaçırmışlar, Amerika'da kanunsuz yollarla ameliyat ederek zorla bir böbreğini almışlar, kendinden küçük kir çocuğa vermişler, ama çocuk yinede ölmüş, Gül ise bir böreğini kaybettiği ile kalmıştı. O an aklıma gelen şeyle tekrar Cihan'a döndüm.

" Gül konuşamıyordu. Nasıl konuşmaya başladı."

" Gül konuşamıyor muydu?
Bunu bilmiyordum.
Ben onu ilk gördüğüm andan beri konuşuyordu. Sadece az ve çok takılıyordu konuşurken.
Ben normal hali böyle sanmıştım. Kendide hiç bahsetmedi."

" Bu nasıl iş lan?
Bu nasıl kader. Yıllar önce, aylarca arayıp bulamadığım Gül kendi ayağıyla gelip beni bul..."

Demiştimki birden yoğun bakımdaki cihazın sesiyle sarsıldım. Hızla cama dönerek Gül'e çevirdim gözlerimi.
Gül'e bağlı olan cihazın ekranında düz çizgi, kulaklarımda doktor alarmı vardı. Korkuyla ellerimi cama yaslayarak bağırdım.

" Gül!
Gül sakın!
Sakın bana bunu yapma Gül.

" Güüll!! "

******************************

Eveet geçte olsa bitti. Gelecek bölümde görüşmek üzere canlarım. Sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%