Yeni Üyelik
18.
Bölüm

🌹D.M.R 18 Mavi güller

@azamet_29_2

Hatalarım varsa affola canlarım.
Keyifli okumalar.

**************************
Hızla cama dönerek Gül'e çevirdim gözlerimi. Gül'e bağlı olan cihazın ekranında düz çizgi, kulaklarımda doktor alarmı vardı.

Korkuyla ellerimi cama yaslayarak bağırdım.

" Gül!
Gül sakın!
Sakın bana bunu yapma Gül.

Güüll!! "

Koridorda beliren doktor ve hemşire koşarak odaya girdiklerinde bende hızla kapıya koştum. İçeriye girecekken abim tuttu kollarımdan,

" Dur Atlas oraya böyle giremezsin."

Umursamadım.
Kollarımı abimden kurtarıp hızla içeri daldım. Yatağın ayak ucuna kadar gelip durdum. Yumruklarımı sıkarak korku dolu gözlerle doktor ve hemşireyi izliyordum.

Doktor Gül'ün yanına gelir gelmez durumunu kontrol ederken hemşire arkasındaki şok cihazını yatağın yanına çekti hemen. Gerçekten kalp atışları durmuştu. Doktor eline aldığı cihaza bağlı iki pedi hazır ettiğinde hemşire Gül'ün üzerindeki örtüyü kaldırdı. Doktor elindeki pedleri kızın göğsünün iki yanına koyarak şoku verdiğinde Gül'ün hareketsiz bedeni yataktan havalanarak yeniden yatakla buluştu. Sonra bir kez ve bir kez daha. Doktor şok vermeye devam ederken her defasında Gül'ün bedenine verilen şok onunla birlikte benimde bedenimden geçiyordu sanki. Dolan gözlerim ve ağlamaklı sesimle yalvarırcasına konuştum.

" Gül yapma.
Ne olur yapma...
Tam seni bulmuşken bir daha gidersen..."

Demiştim ki,

" Son kez."

Diyen doktorun sözleriyle yüzüne baktım. Ne demekti son kez.
Pes mi edeceklerdi.
Gözlerim doktor ve hemşirede, öylece bakarken bir kez daha şok verdi doktor Gül'ün tepki vermeyen bedenine. Sonra bir kez daha. Ama olmadı. Ne ses değişti ne o çizgi. Doktor başını önüne eğerken aynı anda Cihan daldı odaya.

" Gül.!

Diye bağırdı. Korkusu ve üzüntüsü benimle yarışır şekildeydi.

" Güüll! "

Diye haykırdım baş ucuna gelip. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Yeniden bağırdım sarsarak.

" Gül!
Gül ne olur gitme!
Gül ne olur yapma.!"

Yaş dolan gözlerimin akmasına engel olamadım. Kendimi saniyelik o gecede o arabanın peşinden çaresizce koşarken buldum. Eğildim alnımı alnına yasladım.

" Ne oluur..."

Dedim son kez yalvararak. İşte o an hayatımın ikinci ama en büyük mucizesini yaşadım. Kalbine bağlı cihaz tepki verirken, kalp atışlarını yeniden duyduk. İnanamaz şekilde yerimde doğruldum. Gözlerimi silerken bir cihaza bir Gül'e baktığımda dizlerimin kesilen dermanıyla geriye sendeledim. Dönmüştü...
Geri dönmüştü!

Doktor duyduğu sesle Gül'ü yeniden kontrol ederken hemşire,

" Hemen boşaltın burayı."

Diyerek uyardı. Steril olması gereken odaya paldır küldür girmiştik çünkü.

" Tamam." Dedim.

" Hemen çıkıyoruz.
Yeter ki o iyi olsun."

Odadan çıktığımda bir elim kalbimde bir elim duvardan destek alırken başıma giren ağrıyı bastırmak için elimi alnına dayadım. Hemen yanıma gelen abim kolumda tutarak,

" Atlas iyimisin? " Dedi.

" İyiyim abi." Dedim.

" Şimdi çok iyiyim."

İyiydim. Geri dönmüştüya daha iyi olamazdım. Başımı kaldırıp baktığımda herkesin yüzünde bir korku izi kaldığını gördüm. Onlarda en az benim kadar korkmuşlardı belliki. Hatta Şeref duvarın dibine yığılıp kalmış, başı ellerinin arasında kendine gelmeye çalışıyordu.

Arkamdaki Cihan'a döndüm. Oda iki elinide koridor duvarına dayamış kendi kendine mırıldanıyordu. En az benim kadar korkmuştu. Belkide daha fazla. Bu sırada odadan çıkan doktoru görünce hemen yanına gelip koluna yapıştım.

" Nasıl? "

" Korkuttu bizi.
Ama şuan iyi.
Umarım tekrarlamaz."

*****

Bugün tam dört gün oldu.
Gül 4 gündür yoğun bakımda. İlk gün geçirdiği tehlikeyi bir daha yaşamadı.
O günden sonra... Yani Rose sandığım kızın Gül olduğunu öğrendikten ve geçirdigi krizden sonra sadece Gül ile ilgileniyordum. Aklım fikrim sadece Gül'deydi.

Dilsiz Gül ile tanıştığımız o ilk gün.
Anılarımız...
Kaçırıldığı gece...
Ne kadar koşsamda yetişemeyişip onu o şerefsizlerin elinden kurtaramayışım... Sonra birgün bizim mekanda barın üzerinde gördüğüm o an...

Meğer o gün Gül geri dönmüş ama ben anlayamamıştım. Ve Gül ile olan sahte bir evlilik. Bu nasıl bir kaderdi?
Dört gündür sadece bunlar vardı aklımda. Ne mekan ne Aykut ne Tayfun.. Şuan hiç biri umrumda bile değildi. Hepsinin hesabını sonraya bırakmıştım.

Dört gündür hergün burada, bu hastanede, bu odanın önünde sabahlıyorduk Cihan ile birlikte. Şeref ve Fırat'ta her gün sabah, akşam son durumu görmeye geliyorlardı.

Dün kavga dövüş Cihan'ı eve yollamış dinlen gel demiştim. İnatla gitmek istememişti ama tehdit ederek zorla yollamıştım.

Bu sabah Cihan gelince bu kez ben abim ve çocukların zorlamasıyla hatta tehdidiyle Fırat'ı burda bırakıp Şeref ve abim ile birlikte eve gitmek zorunda kalmıştım.

Duş alıp 2 saat kadar uyumuş, sonra yine Şeref ile birlikte koştura koştura geri gelmiştik. Gelir gelmez de ilk iş Gül'ün durumunu konuşmak üzere doktorun yanında aldık soluğu.
Koridorun sonunda, sekreterliğin yanındaki kapıyı tıklayıp içeri girdiğimizde Ferhat abinin de burda olduğunu gördüm.

" Sen yine mi burdasın Atlas?
Oğlum hasta olacaksın sonunda."

" Ben iyiyim Ferhat abi.
Doktorla konuşmaya geldik. Gül'ün durumu ne, neden uyanmıyor.
Ne zaman uyanacak? "

Arka arkaya sorduğum sorulara cevap ,

" Bizde onu konuşuyorduk Ferhat hocayla."

Dedi Gül'ün doktoru.

" İlaçları bu sabah erken saatte kestik. Uyanmasını bekliyoruz. Ama hâlâ uyanmadı. Ya beyni uyanmayı istemiyor yada bir sorun var."

Söylediği şeylerle sol yanıma kocaman bir kaya oturdu sanki.

" Umarım sadece dinlenmek isteyen beynidir engel olan."

" Doktor bey yanına girmek, istiyorum."

Dedikten sonra ellerimi doktorun masasına dayadım.
Kararlı şekilde,

" Biliyorum kendinde değil ama konuşurken beni duyacağına eminim."

Dedim.
Doktor bir bana bir Ferhat abiye baktı.

" Şeeyy... Olabilir aslında.
Böyle durumlarda hastaların daha iyiye gittiğine bir çok kez şahit oldum.
Tamam.. Hemşire hanıma söyleyelim sizi hazırlasın."

On dakika sonra steril kıyafetler giyerek odaya geldik doktorla birlikte.
Doktor Gül'ün durumunu bir kez daha kontrol edip çıkarken yatağın yanında durarak Gül'ün elini avuçlarımın arasına alarak yüzüne çevirdim gözlerimi. Kaşları gözleri yüzü dudakları...
Aslında çok değişmemişti.
Dikkatli baktığımda bunu farkedebiliyordum. Keşke daha önce farketseydim.

" Gül..."

Dedim. Nerden başlayacağımı bilemeden.

" Seni bekliyorum...
Uyanmanı bekliyorum... Seninle konuşacak o kadar çok şeyim var ki...

Bana kızgın olduğun için mi, bu yüzden mi uyanmak istemiyorsun. "

Söylediğim şeyin üzerine belki tevafuk belki tesadüf gözlerinde iki damla yaş belirdi. Gördüğüm o iki damla sanki bir zehir oldu ciğerlerime damladı. Ateş oldu, kor oldu, yaktı kavurdu. Panikle,

" Özür dilerim."

Dedim üzüntüden kısılan sesimle. Çektiğim vicdan azabı o günden beri arttı ama hiç azalmadı. Diye devam ettim.

O gün seni onlardan kurtaramadım. Seni götürmelerine engel olamadım. Affet...Buda yetmez gibi yaralanmana sebep oldum koruyamayarak. O kurşun sana değil bana gelmeliydi. Gözlerinden akan iki damlayı başparmaklarımla silerken,

Söz veriyorum. Kendimi affettirmek için ne gerekiyorsa yapacağım.

Dedikten sonra Gül'ün kulağına doğru eğildim.

Korkma Gül.
Bundan sonra seni asla bırakmayacağım.

Hadi daha fazla bekletme beni.
Mavi güllerini özledim Gül..

*****

Uyku mahmuru araladığım gözlerimi yeniden kapattım.
Sabah olmuştu ama yatağımdan kalkmak istemiyordum. İnce yorganımı üzerime doğru daha çok çektim. Daha, daha ve tamamem altına girdim. Ama astımım yüzünden nefesim daralınca yorganın altından çıkmak zorunda kaldım.
Yinede gözlerimi açmamakta inat ediyordum. Açarsam uykum kaçacaktı biliyordum. Tekrar uykuya dalmak için uğraşırken aralık olan pencereden odama dolan akasya kokusunu duydum. Kapalı gözlerimle deriiinn bir nefes çektim içime. Çok güzel kokuyordu gerçekten.
Bu koku beni bulunduğum zamandan geçmişlere sürükleyen bir kokuydu her zaman.
Zihnim gelen kokuyla keyifle dalgalanırken, mantığım şaşkın, durumu anlamaya çalışıyordu.
Benim yaşadığım evin etrafında akasya ağaçları yoktuki, bu koku nerden geliyordu?

Yavaşça gözlerimi aralayıp etrafıma bakındım. Gördüğüm küçük oda benim odam değildi. Ama tanıdıkdı aynı zamanda. Düşündün, düşündüm sonunda hatırladığım odayla hızla fırladım yerimden.

Bu oda teyzemin evinde kaldığım zamanlarda kullandığım odaydı. Nigar ve Şeref ile birlikte kaldığım oda. Ama ben...
Ben, nasıl burdaydım. Şaşırmış şekilde kendi etrafımda bir tur dönerek anlamaya çalışırken teyzemin sesini duydum.

" Hadi kahvaltınızı yapın ve çıkın evden. Bugün temizliğim ve işim bitene kadar kimseyi evde görmeyeceğim. "

Duyduğum sese doğru koşarak odadan antreye çıktım. Gözümün görebildiği her köşeye baktım ama kimse yoktu. Oysa az önce teyzemin sesini duymuştum. Aynı hızla bütün odalara tek tek baktım. Şeref'i yada Nigar'ı görmeyi beklerken aksine kimse yoktu. Önce yönüm sonra adımlarım dış kapıya döndü.

Yalın ayaklarla koşarak fırladım evden. Kapı önündeki eski asfalt yola çıktım. Ağustos ayının sabahı gibiydi hava. Ben Ağustos aylarını bu mahellede bırakmıştım.

Yedi yaşımdan sonraki hayatım boyunca geçen yıllardaki Ağustos'ların hepsini silmiştim takvimlerden.

Çünkü hiç bir Ağustos ayı bu eski mahalledeki tadı vermeyecekti ruhuma.

Esen hafif rüzgarla gözlerimi kapayıp derin bir nefes alıp, yüzüme dağılan saçlarımı kulaklarımın arkasına alırken saçlarımın her telinin arasından geçmiş anılarımın şarkısını söyleyerek geçiyordu rüzgar.

Eski asfaltın sıcaklığını çıplak ayaklarımın tabanında hissetmek unuttuğum bir tadı hatırlamak gibiydi.

Gözlerimi açtım sonra, etrafıma bakındım. Çocukluğumun en güzel anılarını bıraktığım sokakta kimseler yoktu. Bomboştu.
Neden boştu... Nereye gitmişti o cıvıl cıvıl seslerin sahibi çocuklar.
Dört bir yanıma dönerek tekrar tekrar bakındım. O zaman fark ettim.

Rüyaydı...
Rüya görüyordum.
Başka türlü burda olamazdım.
Bir hüzün çöktü içime.
Başımı önüme eğerken gözlerim doldu. Sol yanıma bir ağrı saplandı. Hissettiğim acıyla elimi kalbimin üzerine bastırdım. Hâlâ yalnızım.

Yalın ayaklarıma bakarken yerde kırmızı tuğla parçalarıyla çizdiğim gül resimlerini gördüm. Bir dizimin üzerine çökerek elimi yerde çizili olan gülün hatlarında gezdirdim.
Benim çizdiklerimden biriydi.
Rüyada olsa burda olmak çok güzel. Dedim gözlerimden akan damlalara rağmen. O anda üzerime bir gölge çöktü tüm kasvetiyle.
Başımı yavaşça yukarıya doğru kaldırırken birden hava karardı, gökyüzü bulutlarla kaplandı. Güzel güneş kaybolurken güzel rüyam kâbusa dönüştü.
Rüzgar esmeye başlarken tozu toprağı savurmaya başladı. Gördüğüm gözlerle hissettiğim korkunun tarifi mümkün değildi. Hızla yerimden kalkarak geriye doğru adımlarken nefesimin kesildiğini hissettim.

Şermin denen o kadın tam karşımdaydı.

" Merhaba güzel kız."

Duyduğum ses en iğrenç ses olmalıydı. Hemen oradan kaçmak bir an önce uzaklaşmak isterken arkamı dönmüştüm ki bu kez Orhan'ı gördüm. Bir gecede hayatımı mahveden iki insan...

Kolumda hissettiğim eliyle korkuyla bir çığlık attım. Yada ben öyle sanıyordum. Çünkü sesimi kendim bile duyamamıştım. Korkudan kesilen sesime, nefesim eklendiğinde kendi kendime.

Korkma Rose.
Bu sadece rüya.
Rüya görüyorsun...
Uyan...
Uyanmalısın...
Dedim durdum arka arkaya ama olmuyor, uyanamıyordum.

Kollarımı hızla çekerek aksi yöne doğru dönüp koşmaya başladım.

Uyan Rose.
Uyan..

Bir yandan kaçıyor bir yandan arkama bakıyordum peşimden geliyorlarmı diye. O panikle kaçarken çarptığım bedenle olduğum yere düşünce iyice sersemlemiştim artık. Elim alnımda başımı yukarı kaldırdığımda bu kez o adamı gördüm... Hayatım boyunca ölesiye korktuğum o adamı Şahin'i...

Yarası ve çürümeye yüz tutmuş ölü bedeni ile karşımda ve nefret dolu gözleri bana bakıyordu. Hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. O kadarki çığlık çığlığa yardım edin diye bağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Korkudan ölmek üzere gibi hissederken gözlerimden boşalan yaşların üzerine kapattım ellerimi. Ne olacak bilmeden beklediğim o anda duydum geçmişin bana getirdiği o sesi.

" Gül...
Gül korkma ben burdayım.
Senin yanındayım."

Akın...
Akın'ın sesiydi duyduğum. Ellerimi tutan elleri gözlerimin üzerinden uzaklaşırken karşımda onu gördüm.
Ölmeden önceki haliyle tam karşımda, ellerim avuçlarında ve bana bakıyordu. O günden sonra ilk kez rüyama geliyordu. Hemde tam ihtiyaç duyduğum anda.

Etrafımda beni korkutan hiç bir şey kalmamıştı. Sadece o ve güven veren kara gözleri, gülümseyen yüzü vardı gözlerime bakan.

Yaklaştı. Kollarını açarak arasına aldı titreyen bedenimi. Benden küçük bedeniyle sıcacık sarıldı. Kapattığım gözlerimle hıçkıra hıçkıra ağlarken kulağıma doğru fısıldadı.

" Korkma Gül. Bundan sonra seni asla bırakmayacağım."

Söylediği sözlerden sonra geri çekilirken gözlerimi açtım. Yıllardır görmediğim yüzünü yeniden görmek istedim. Ama bu kez karşımda Atlas vardı gülümseyen yüzüyle,

" Hadi daha fazla bekletme beni.
Mavi güllerini özledim Gül.. "

*****

" Hadi daha fazla bekletme beni.
Mavi güllerini özledim Gül.. "

Dedim. Küçükkende söylerdim bunu ona. Gözlerinin mavisi ve adını yan yana düşündüğümde gözümün önüne nadide mavi güller gelirdi çünkü.
O yüzden mavi güllere benzetirdim gözlerini.

Ben o günleri düşünürken elimin altındaki elinin kıpırtısını hissettim.

Önce ellerine sonra aralanan kirpiklerinin arasından mavi güllerine baktım gülümseyerek.
Uyanmıştı. Nihayet uyanmıştı.

Bir süre öylece bana baktı durgun. Sonra bir anda odayı dolaşan gözlerinde yaşadığı korkuyu görmemle ellerini ağzında takılı olan hortuma attı.

Son anda yakaladım ellerini bileklerinden. Korkuyla kıpırdanırken,

" Rose! " Dedim.

Daha fazla korkutmamak için.

" Rose sakin ol, korkma."

Ama ağzında hissettiği hortum, üzerindeki kablolar bulunduğu oda onu ziyadesiyle korkutuyordu.

" Rose lütfen korkma. Hastanedesin. Kıpırdama yaran açılacak lütfen."

Ağlamaya başlarken duruldu. Ellerini indirirken doktor girdi içeri. Gözleri gelen doktoru bulurken ellerimi yavaşça geri çektim. Doktor,

" Rose..
Merhaba..."

İyice yaklaşıp yanına kadar geldi.

" Uyandığını görmek çok güzel.
Lütfen korkma tamam mı? Şuan hastanede, yoğun bakım odasında ve üniteye bağlısın. Daha hızlı iyileşmen için buradaydın.

Şimdi seni yavaşça bu kablo ve hortumlardan kurtaracağız tamam mı? "

Gül dolu gözleriyle tamam işareti verdi.

Doktor işini daha rahat yapsın diye bir adım geri gidecek oldum ama Gül bir anda kolumdan tutarak beni durdurdu. Gözleri korkuyorum gitme der gibi bakıyordu. Gitmedim. Dahada yaklaşarak elini iki elimin arasına alıp sıkıca tuttum.

" Burdayım korkma."

Derken doktor,

" Rose, kabloları çıkardım. Şimdi şuana kadar nefes almanı sağlayan bu hortumu çıkaracağım. Korkmanı gerektiren bir şey değil. Sonrada oksijen maskesi takacağız ve sende daha rahat nefes alacaksın tamam mı?"

Gül yavaşça başını salladı yine.

Doktor, " Hazırmısın? "

Dediğinde yine başını salladı. Gözlerini kapatırken elime sıkıca yapışan elini hissettim. Bende elini sıkarak karşılık verdim yanındayım korkma dercesine.

Doktor ağzından boğazına kadar olan hortumu yavaşça çıkarırken bir anda öğürsede çabuk toparladı. Ağzındaki alet tamamen çıktığında nefes almaya çalışırken hemen oksijen maskesini taktı hemşire. Bunu yaparken,

" Şimdi yavaşça nefes al."

Dedi. Gül bunu yapınca daha da rahatladı. Doktor,

" Nasıl hissediyorsun? "

Diye sordu bu kez.

" İyi." Dedi çatallı kısık sesiyle.

" Sesini yeniden duymak çok güzel."

Dediğimde,

" Onu gördüm...
Akın, rüyama geldi." Dedi.

Zorlukla konuşuyor ama gözlerinin içi gülüyordu. Bu kadar mı mutlu olmuştu beni rüyasında görmekten.
Ben bunu düşünürken yeni dank etmişti. Gül benden boşanmayı isterken benim sevdiğim biri var demişti. Anlık yaşadığım şaşkınlıkla kıza baka kaldım.

Gül benimi seviyordu yani.
Cihan'ın o çocuğa kendince aşık olmuş dediği kişi...

Ben...Miydim...

" İlk defa geldi."

Diye devam ederken gülümsedim.

" Kendini yorma.
Sonra anlatırsın rüyanı. "

Doktor girdi araya.

" Atlas bey Rose hanımı hazırlayıp özel odaya alalım."

" Tamam ben çıkıyorum."

Dedikten sonra sonra Gül'e doğru eğildim.

" Yukarda görüşürüz. Mavi gül."

Dedikten sonra odadan çıktım.

*****

Aradan iki saat geçmiş. Gül odasına alınmıştı. Yoğun bakımdan çıkarken cama yapışık şekilde bizi izleyen Cihan ve Şeref ile birlikte odaya çıkarken yeniden uyuyan Gül'ün yanında birlikte uyanması bekliyorduk.

Gül iki saattir deliksiz uyuyordu.
Zayıf bedeni yorgun düşmüştü. Tabi kolay değildi. Çok kan kaybetmiş, zor bir ameliyat geçirmiş yoğun bakımda kalmış, ve ölümden dönmüştü. Bu kadar derin uyuması normaldi.

" Atlas bey.
Ona gerçeği hemen mi söyleyeceksiniz? "

Cihan'a çevirdim gözlerimi. Endişeli şekilde Gül'e bakıyordu.

" Evet. "

Dedim kararlı.
Daha fazla beklemenin bir anlamı yoktu bence. Hem onu hem kendimi bu yükten kurtarmak istiyordum. Yıllardır çektiğim işkencenin bitmesini istiyordum. Yıllarca beni öldü bilen Gül'ün ölmediğimi bilmesini istiyordum.

" Hemen söylemek doğru olurmu bilmiyorum."

" Olur." Dedim tek kelime.

Bu sırada Gül'ün kirpikleri yeniden aralanarak mavi güller dediğim gözleri bizi buldu.

İlk olarak kölesi Cihan'a bakarak seslendi.

" Dayı."

Elini uzattı. Cihan hemen Gül'ün yanına giderek yavaşça sarıldı.

" Nasılsın, beni çok korkutun."

" İyiyim. Sen? "

Dedi kısık ve maske altından gelen boğuk sesiyle.

" İyiyim merak etme ve çabuk iyileş olur mu?"

Cihan uzaklaşırken Gül gülümsüyordu.
Cihan'dan sonra saatlerdir tek kelime etmeyen Şeref yürüyerek Gül'e yaklaştı. Yatağın yanına kadar gelip durdu. Gözleri kızın gözlerinde öylece bekliyordu. Gül'de hareketsiz Şeref'e baktı bir süre.

Sonunda Şeref dile gelip,

" Geçmiş olsun.
Çok korkutun bizi."

" Sağol."

" Sarılabilir miyim? "

Söylediği şeyle Gül de bizde şaşkın baka kaldık.
Şeref'ten beklediğimiz birşey değildi ki.

Gül gülümseyerek kollarını kaldırınca ikinci kere şaşırarak Şeref'in sarılmasını izledik. Acaba Gül Şeref'le kan bağı olduğunu hissettimi diye düşünmeden edemedim. Bir kaç saniye daha sarılan Şeref yavaşça uzaklaştıktan sonra hızlı adımlarla odadan çıkıp gitti. Ben arkasından bakarken Gül'ü duydum.

" Sıradaki."

Derken bana bakıyordu.

Yavaş adımlarla yatağa yaklaştım.
Bana bakan kız Rose değildi artık.
O Gül'dü. Sadece Gül.
Yıllar önce kaybedip dört gün önce bulduğum Gül..

Gülümserken yavaşça eğildim. Kolumu başının altından geçirdikten sonra diğer kolumuda sararak yavaşça sarılırken heyecanla atan kalbimin sesi dışardan duyulacak kadar fazlaydı.

" Hoşgeldin Mavi Gül."

*******************************

Evet canlar bölüm sonu.
Sonraki bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%