Yeni Üyelik
19.
Bölüm

🌹D.M.R 19 Sen...O musun?

@azamet_29_2

Yavaş adımlarla yatağa yaklaştım.
Bana bakan kız Rose değildi artık.
O Gül'dü. Sadece Gül.
Yıllar önce kaybedip 4 gün önce bulduğum Gül..

Gülümserken yavaşça eğildim. Kolumu başının altından geçirdikten sonra diğer kolumuda sararak yavaşça sarılırken heyecanla atan kalbimin sesi dışardan duyulacak kadar fazlaydı.

" Hoşgeldin Mavi Gül."

*****

Gül yoğun bakımdan çıkalı üç gün geçmiş üç gündür odasında günün çoğunu ilaçlarında etkisiyle uyuyarak geçiriyor, iyileşmeye çalışıyordu.
Ve bugün dördüncü gün olmuştu.
Beyazıt olanlardan sonra evde ve hastanede fazladan adamlarla güvenliği arttırmış, Didem'in bile çıkışını yasaklamıştı. Daha fazla sorun istemiyordu.

O günden sonra Gül'ün yanındaki gardiyanda bir iken iki olmuştu.
Dört gündür Atlas da, Cihan'la bitlikte sürekli hastanede kızın yanında kalıyor, katta ve dışarda fazladan adamlar nöbet tutuyordu.

Fırat ve Şeref de diğer adamlar ile birlikte evin güvenliğinden sorumlu oldukları için evden ayrılmıyorlardı.

Bu sabahta mırın kırın ederek yaptığı hastane kahvaltısı bitene kadar Atlas ve Cihan kızın başını beklemişlerdi. Yine. Aksi halde tatsız tuzsuz kahvaltıyı yiyeceği yoktu kızın. Bir nevi baskı yapıyordu iki adam.

Kahvaltıdan sonra Cihan adamları kontrol için çıkarken, Atlas Gül'ün üç gündür yaptığı gibi tekrar, tekrar anlattığı rüyasını dinlemişti. Dördüncü kere...
Ardından da Akın'la geçen zamanlarından, yani küçüklüğünden kısa kısa anılar anlatmıştı.

Kızın uykuya dalana kadar sürekli Atlas'a Akın'ı, yani kendi çocukluğunu anlatması hoşuna gitmeye başlamıştı. Lakin Cihan'a söylediği kadar kolay olamadığı için henüz cesaret edip kıza gerçekleri söyleyememişti. Ne tepki vereceğini bilemiyordu zira. Belki de inanmayacaktı. Gerçi küçüklük anılarını anlatarak inandırabilirdi ama, yinede biraz beklemeye karar vermişti.

Kızın uykuya dalmasının ardından yerinden kalkıp yatağın yanına gelerek kenarına oturdu adam.

Bu sırada bir yandan zihnini toparlamaya çalışıyor, bir yandan uyuyan kızı izliyor ve hâlâ inanmakta güçlük çekiyordu.

Bu kızın küçük Gül olması hâlâ garip geliyordu adama. Nasıl olmuştuda bu kız kendi ayağıyla gelip Atlas'ı bulmuştuki. Kapattığı gözleriyle bunun nasıl olduğunu inanamaz şekilde düşünürken zihni sanki zaman makinesine binmiş gibi geçmişe doğru bir yolculuğa çıktı.

Atlas bir anda kendini o eski mahallede buldu yine. Eski evin kapısının önünde küfürler ederek ayakkabısının bağcığıyla uğraşırken Gül'ün nasıl gelip bağcıklarını bağladığını hatırladı.

Hatırladığı bu anıyla yüzündeki gülümsemeye engel olamadı adam.

Sorduğunda konuşamayan Gül'ün adını yere çizdiği gül resmiyle nasıl anlatmaya çalıştığını hatırladı. O zaman ona nasıl üzüldüğünüde.

" Sahi nasıl konuşmaya başladı. "

Dedi mırıltıyla. Ardından devam etti düşünce geçiti. Mahallede çocuklarla maç yaparken kenardaki yıkık duvarın üzerinde oturmuş onları izleyen Gül'ü hatırladı sonra. Ve sürekli üzerinde hissettiği mavi hareleri. Hiç sıkılmadan Akın'ı nasıl izlediğini.

Gül'ü ne zaman görse, kızın onu daha önce gördüğü kesilmeyen bakışlarından belli olurdu hep.

Bunun nedenini Cihan'la konuştuktan sonra daha iyi anlamıştı Atlas. Ne demişti Cihan.

" Çocuk aklıyla sevmiş."

Kızın o zamanlardaki hayran bakışları bu nedendendi.
Atlas açtığı gözleriyle bu düşünceler arasında gidip gelirken kızın yüzünde, kapalı gözlerinde, kaşlarında, kirpiklerinde, dudaklarında gezdirdi gözlerini.

Dikkatli bakıldığında küçük Gül'ü görmemek mümkün değildi ama öldüğünü sandığından ve ümidini kestiğinden sebep, aklına bile gelmemişti Gül olabileceği.

Derin bir nefes alıp verdi. Bir an önce her şeyi anlatmak ve aradaki bu mesafeden kurtulmak istediğini yeniden hissetsede birazcık daha bekleyecekti.

Ayağa kalkarak bir adım öne gelip kızın saçlarını eliyle düzeltti, okşadı.
Bu kez aklına küçükken saçlarını karıştırdığı sahne geldi.

" İyi uykular."

Dedi gülümseyerek. Sonrada karşıdaki koltuğa geçip oturdu. Yorgun gözlerini dinlendirmek üzere kapatırken,

" On dakika uyusam yeter. " Dedi.

&

Aradan bir saat kadar zaman geçtiğinde kapının açılma sesiyle uyandı Atlas. Hızla yerinde doğrulurken Cihan'dı içeri giren. Önce saatine baktı. On dakika uyusam yeter derken bir saattir uyuduğunu farketti. Kaç gündür doğru düzgün uyuyamadığı için uyuya kalmıştı.
Cihan kızı gözleri kapalı görünce kısık sesiyle konuştu. Oysa Gül'de uyanmıştı.

" Atlas bey, biraz gelseniz iyi olacak."

Atlas keyifsiz konuşan Cihan'a bakarak ne oldu işareti yaparken, Cihan yine gel işareti yaptı başıyla.

Atlas hızlı adımlarla odadan çıktığında Gül'de tamamen uyanmıştı.

Daha doğrusu yediği serumlar yüzünden kendini patlayacak gibi hissedince uyanmak zorunda kalmıştı.

Yavaşça yana döndü önce. Sonrada yine yavaşça bacaklarını aşağı sarkıtıp yerinde doğruldu. Vurulmasının üzerinden 8 gün geçmişti. Artık daha iyi hissediyor ve banyoya kendi gidebiliyordu.

Yavaşça ayağa kalktı ve ağır adımlarla banyoya yöneldi. İçeri girip işini halledip çıkarken kapının dışından gelen sesleri duyunca durup dikkat kesildi. Ne konuştuklarını merak ederek dinlemeye başladı.
Bu sırada Atlas abisiyle konuşuyordu.

" Abi? Sen neden burdasın?
Şirketi bırakma demiştim. Ben burdayım zaten."

" Şirkete gidiyordum zaten geçerken ne durumdasınız diye bakayım dedim. Ama geldiğimde şunları görünce..."

Dedi arkada ve koridordaki iki adamı göstererek.

" Seninle konuşmadan gidemedim."

Atlas yana doğru esneyip abisinin gerisindeki adamlara bakarak,

" Kim bunlar? " Diye sordu.

Cihan,

" Şahin Kızıltaş'ın avukatları Atlas Bey."

" Avukatlar mı? "

Dedi Gül. Hoşuna gitmeyen kelimeyle kaşları çatık sinirli bakışlarla.

" Rose ve eşi olan sizin için gelmişler."

Dedi bu kez Cihan.

" Rose değil...
Gül! "

" Gül mü? "

Dedi kız bu kez.
Atlas'ın tavrına şaşırarak.

" Gül şuan kimse ile görüşemez. Onları burdan uzak tut Cihan.
Kız kendini yeni, yeni toparlıyor, birde bu avukatlarla uğraşmasını istemiyorum."

" Atlas...
Onlarda kendince haklı.
Miras işinin bir an önce hallolmasını istiyorlar. Şuan koca şirkette herşey durmuş olmalı."

Duyduklarıyla yaşadığı şeyler tekrar, tekrar gözünün önünden geçti kızın. Şahin ölmüştü ve tek mirasçı kendiydi bu doğruydu. Peki kız bu mirası istiyormuydu. Kabul ederse koca şirket kızın olacak bir sürü sorumluluğun altına girecekti.
Bunu isteyip istemediğini bilmiyordu.
Yeniden konuşulanlara kulak verdi.

" Orası beni ilgilendirmiyor abi.
İsterse o şirket batsın...
Gül yatağından kalkıp şirkete gidecek değilya. Ne bu acele.

Cihan, sen dediğimi yap!"

Diyerek son noktayı koydu Atlas.

" Tamam Atlas bey."

Gül'ün odasının önündeki hararetli konuşma bitmiş, Cihan az ilerdeki avukatları göndermek üzere yanlarına doğru yürürken Beyazıt ve Atlas hâlâ kapı önündeydiler ve
Atlas bulunduğu yerden avukatlara ölümcül bakışlar atıyordu.

"Şunlara bak herkes kendi derdinde."

Diye hırladı adam.

" Atlas." Dedi Beyazıt konuyu değiştirerek.

" Efendim abi."

" Gül ile konuştun mu? "

Gözlerini abisine çevirdi Atlas.

" Hayır abi.
Biraz beklemeye karar verdim.
Gül'ün ne tepki vereceğini bilemeyince cesaret edemedim."

Sıkkın şekilde nefes verdi.

" Belkide iyileşmesini beklemelisin. Daha iyi olur."

Gül içerde Atlas ve Beyazıt'ın konuşmalarını anlamaya çalıyordu.
Neden bahsediyor bunlar. Dedi içinden. Gül derken beni mi kastettiler. İyileşsin dediğine göre benim galiba. Kastettiği bensem ne konuşmak istiyor benimle.

" Evet, beklesem daha iyi belkide.
Bu arada da nasıl söyleyeceğimi düşünürüm. Hâlâ nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum çünkü...

Direk ben Akın'ım desem,
seninle bir süre aynı mahallede yaşadık desem, seni ilk gördüğüm gün beceriksizce ayakkabılarımı bağlamadığım için sen bağladıydın desem, konuşamayan mavi gözlü Gül'ü hiç unutmadım desem,
her ne kadar seni kurtaramadığım için hak etsemde ölmedim ben, hâlâ yaşıyorum desem..."

Kapının diğer tarafındaki Gül duymayı hiç beklendiği sözlerle şoke olurken, kocaman açılan gözleriyle kala kalmıştı.

" Ne tepki verir? " Dedi Atlas.

" Bana inanır mı?
Hadi inandı. Ya kızarsa?
Ya küserse?
Onu kurtaramadığım için benden nefret edip benden uzaklaşırsa? Affetmezse."

Gül dahada şaşırırken dizlerinde başlayan bir titreme bütün bedenini ele geçirmeye başladı. Dizleri, bacakları, kolları, elleri ve kalbi. En çokta kalbi. Kalp atışları öyle hızlanmıştıki kulaklarında hissediyordu dışardan duyduğu atışları. Zihninde tekrar eden cümlelere hızlı atan kalbi eşliğinde geçmişin görüntüleri akın ederken, dizlerinin dermanının kesildigini hissettiğinde elini dayadığı duvardan tutunarak destek almaya çalıştı kız.

" Bu doğru mu? " Diye mırıldandı.

" Bu olamaz.
Bu adam o olamaz.
Akın olamaz.
Nasıl olur.
Akın öldü.
Gördüm... O karanlık caddede çarpan araba yüzünden öldü.
Gözlerimin önünde öldü.
Yoksa..."

Cümleler titreyen sesiyle mırıltı şeklinde çıkarken dudaklarından, sırtını duvara yasladı kız. Yoksa oracığa düşecekti.

Beyazıt'ın sesini duydu yeniden.

" Gül'ün ne tepki vereceğini bilmem ama her şeye hazırlıklı olmalısın Atlas. Kızın kafası zaten git gel biliyorsun.

Bu arada ne zaman taburcu olacak. Ferhat'la konuştun mu? "

" Bugün belli olacak demişti.
Son tahlilleri bekliyoruz."

" Anladım.
Benim artık gitmem lazım. Vedat bekliyor. Sonucu banada haber ver."

Derken kız yerinde doğrulup duvardan destek alarak kapıya kadar geldi. Titreyen eliyle kapıyı açtı. Yaşadığı şok yüzünden hâlâ kendine gelememenin etkisiyle ayakta zorlukla duruyordu.

Koridora adım attığında Atlas'ı abisiyle birlikte merdivenlere doğru yürürken gördüğünde arkasından baktı bir kaç saniye. Tereddütler içinde,

" A-Akın.." Dedi.

Atlas ikinci adını duyduğu sesle anında arkasına döndü. Duvardan destek alarak ayakta zorlukla duran kızı görünce endişe ve korkuyla hızla geriye, kıza doğru yürürken,

" Gül.
Ne işin var burada?
Neden kalktın? "

Diyerek tam yanına gelmiştiki kız duvardaki elini çekip iki elini birden havaya kaldırdı.

" Dur!" Dedi aniden.

Atlas bir anda durdu. Şaşkın bakarken sakin,

" Gül neden burdasın?
Neden kalktın?
Hemen yatağına dön lütfen."

Diyerek bir adım daha atacak oldu ama kız yine,

" DUR! "

Dedi daha yüksek sesiyle.
Anlamaya çalışıyordu. Neydi bu olanlar. Atlas ve Beyazıt'ın şaşkın bakışları eşliğinde yaşlarla dolan, beyazı kırmızıya bulanan mavi gözleri Atlas'ın yüzünde, kara gözlerinde geziyordu.

Zihninde kalan 12 yaşındaki Akın'ın yüzünü karşısındaki adamın yüzüyle kıyaslamaya çalışıyordu kız. O muydu gerçekten? Bu Atlas denen adam çocukluğundaki Akın' mıydı?

Gözyaşları kirpiklerinden firar ederken, Atlas bir adımda kızın yanında aldı soluğu. Titrediğini farkedince kollarından tutarken,

" Gül iyi değilsin?
Neyin var?
Neden ağlıyorsun? "

Kız başını Atlas'a doğru kaldırıp alt dudağı dişlerinin arasında ısırırken başını iki yana sallayarak daha yakından baktı kara kaşlı kara gözlü adama. Yine Rose değilde Gül demişti.

" Sen..." Dedi. Yutkundu.

Atlas korkuyla,

" İyi görünmüyorsun.
Abi doktoru çağırırmısın.? "

Dedi kızı kucağına alırken. Beyazıt doktoru çağırmak için uzaklaşırken olanları son anda gören Cihan geldi koşarak. Hızlı nefeslerle,

" Nesi var, neden burda? "

Desede Atlas cevap vermedi.
Kucağındaki kızla içeri girdi. Yatağın yanına gelip kenarına oturturken kızın bütün bedeni hâlâ titriyordu. Duyduklarının etkisi hâlâ sürüyordu.

Atlas kollarından tutarak sakin bir sesle,

" Gel. Uzan.."

Dedi kızı yatağına yatırmak isteyerek.
Ama direndi kız, yatmadı.
Başını yukarı kaldırmış ağlarken, adamın ellerini kollarından uzaklaştırdı. Gözleri hâlâ, önünde durmuş kendisini izleyen adamı inceliyordu. Cihan ikisine bakarken, sonunda herşeyi öğrenecek diye geçirdi içinden.

" Sen... O musun? "

Dedi Gül yorgun çıkan sesiyle.

" Gerçekten o...
Akın...Mısın? "

Dediğinde sesindeki acı ve inleme tınısı acı çeken ruhunu ele veriyordu adeta. Kulaklarında ve kalbinde bir acı bırakıyordu bu tınıyı duyan insanın.

Duyduğu şeyle kocaman açılan gözleriyle şaşırma sırası Atlas'a geçmişti bu kez. Kız konuşulanları duymuştu. Daha yüksek sesle tekrarladı kız.

" O musun dedim!
Sen Akın mısın !? "

Atlas'ın gözleri buğulandı. Kolları iki yanına düştü. Önce ne diyeceğini bilemedi. Ama artık bilsin bu yükten ikiside kurtulsun istiyordu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra gözlerini kapatıp açtı. Başını aşağı yukarı salladı, yağmur altında kalmışcasına ıslanan mavi güller gibi olan gözlerine bakarak.

" Benim Gül...
Gökçe mahallesindeki Akın...

Öldü bildiğin Akın..."

Gül'ün kaşları istemsiz havaya kalkarken yaş dolu gözleri kocaman oldu. Bir kaç saniye donuk şekilde öylece baktıktan sonra gözleri birden geriye kayarken yaşadığı heyecana dayanamadı, yığıldı kaldı yatağa.

" Gül!"

" Güül! "

Atlas ve Cihan panikle seslenirken açılan kapıyla Beyazıt ve doktor arkadanda bir hemşire girdi içeri. Doktor hızla kızın yanına geldi.

" Ne oldu? "

Derken Atlas kızın bacaklarını yatağa kaldırıp başını yastığa koyarak düzgün şekilde yatırdı.

" Ölmediğimi öğrenince yığıldı kaldı."

Diyebildi. Doktor olanlardan bi haber olduğu için hiç bir şey anlamamıştı tabi. Saniyelik garip bakışlarla,

" Sonra doktor.
Önce Gül'e bak."

Diye karşılık versi Atlas.

Doktor kızın tansiyonunu ve nabzını kontrol etti önce. Sonra göz bebeklerine baktı, ardından yarasına.

Yerinde doğrularak,

" Sadece tansiyonu düşmüş.
Merak etmeyin birazdan kendine gelir.

Hemşire hanım tansiyonu için ilaç verelim. "

Hemşire kız hızlı adımlarla çıkarken,
Atlas kendini izleyen abisinin şüpheli bakışlarını görünce,

" Biz konuşurken her şeyi duymuş.
Sorunca da inkar edemedim. Söyledim."

" Ne oluyor? "

Dedi doktor. Beyazıt,

" Doktor bey anlatsak çok uzun hikaye. Kısa, öz bahsedeyim. Atlas ve Gül yani Rose, çocukluktan arkadaşlarmış. Ama bazı olaylar sonucunda ayrılmak zorunda kalmışlar. Ve ikiside diğerinin öldüğünü sanıyormuş. Az önce Rose yani Gül Atlas'ın ölmediğini öğrenince fenalaşmış."

Adam duyduğu hikayeyle birazda olsa şaşırarak,

" Anladım." Dedi.

O sırada hemşire elindeki ilaçla geri döndü.İlacı kızın kolundaki damar yoluna enjekte ettikten sonra geçmiş olsun diyerek çıkarken, doktorda aynı şekilde gecmis olsun diyerek Beyazıt ile birlikte çıktı. Atlas ise kızın yanında kalmış, bir elini alnına bastırarak ovalarken kendinde olmasada üzgün olan yüzünü izliyordu.

Kıza her şeyi anlatmak istiyordu ama bu şekilde değildi. Kızın konuşmalarını duyup bu şekilde öğreneceği aklının ucundan bile geçmemişti.

*****

Aradan geçen bir saatten sonra Atlas hâlâ kızın odasında bir ileri bir geri yürüyerek düşünüyor, arayıp durumdan haberdar ettiği Şeref ve Fırat ise oturdukları koltukta Atlas'ı izlerken Cihan yatağın yanına çektiği sandalyede öylece kızı izliyordu.
Fırat ve Şeref Gül'ün gerçeği öğrendiğini duyunca apar topar soluğu hastanede almışlardı.

Sonunda Şeref,

" Yeter ya başım döndü.
Bi otursan mı acaba.
Olan olmuş öğrenmiş işte sende nasıl anlatacam derdi çekmezsin artık."

" Derdim öğrenmesi değil, vereceği tepki."

" Bana vereceği tepki kadar kötü olmaz heralde. Sonuçta çocukluğunu kabusa çeviren biziz."

Dedi üzgün.

" Az uğraşmadık kızla. Sonundada annemle babamın yaptığı..."

Ellerini yumruk olmuş şekilde dizlerine bastırmış önüne bakıyordu Şeref. Gül'ün kaybolduğu o günden beri Atlas ne kadar üzüldüyse Şeref te en az o kadar üzülmüştü.

" Rose! "

Cihan'ın sesiyle bütün gözler kıza döndü anında. Atlas hızlı adımlarla kızın yanına gelirken, Gül araladığı gözlerini elleriyle ovuşturdu.
Yattığı yerden etrafındakilere bakarak gülmeye başladı bir anda.

Yanındakiler önce kıza sonra birbirlerine bakarken,

" Rose. " Dedi Cihan.

" Nasılsın? "

" Çok acayip bir rüya gördüm."

Derken gülüyordu hâlâ.
Cihan yatağın baş kısmını biraz kaldırarak kızı rahatlattı. Gül,

" Akın..."

Dedi yanındaki adama bakarak.
Cihan'a dönerken işaret parmağı hâlâ Atlas'ı gösteriyordu.

" Akın, aslında Akın'mış.
Yani Atlas, Akın'mış.
Çok komik değil mi?
Hiç böyle komik bir rüya görmemiştim. "

Kız Cihan'a bakarken Cihan Atlas'a bakıyordu. Gül Cihan'ın gözlerindeki yanıldın der gibi olan ifâde'yi gördüğünde yüzünün şekli değişti aniden. Gözleri doldu birden. Sonra yavaşça yanındaki Atlas'a çevirdi mavilerini. Yanağına doğru akan yaşlar eşliğinde Atlas'ın ve yanındakilerin yüzünde gezdi bakışları sırayla.

" Rüya değildi...
Öyle mi? "

Dediğinde elleri istemsiz yüzüne kapandı kızın. Ağlaması dahada arttı. Atlas yavaşça yatağın kenarına otururken kızın ağlaması hıçkırıklara dönüşmüştü artık.

Kız birden yerinde doğrularak Atlas'a sarılıp yüzünü adamın göğsüne bastırırken hem ağlıyor hem de konuşmaya çalışıyordu.

" Gördüm.
Seni gördüm.
O.. Araba...
O araba sana çarptı."

Daha sıkı sarıldı kolları.
Daha çok arttı ağlamaları.
Atlas kızın arkasından sardı kollarını kızın zayıf bedenine.
Sinesine bastırdı. Gül,

" Ben yıllarca aynı kabusları gördüm her gece.

Ben yıllarca her gece ölen anne babamı gördüm alevler içinde.

Ben yıllarca her gece ölen Akın'ı gördüm kanlar içinde.

Ben yıllarca ölülerle haber yolladım sana.

Ben yıllarca uyumadan önce rüyama gelin diye yalvardım.

Ben yıllarca her gün, her gece senden özür dilerim.
Benim yüzümden öldün diye senden af diledim. "

Derken iç çekişleri arttıkça arttı.

" Özür dilerim.
Çok özür dilerim Gül.

Seni bulamadım.
Çok aradım.
Aradık...
Ama bulamadım.

Organ mafyalarının elinde öldüğünü düşünmek cehennem azabı gibiydi Gül. Asıl sen affet bizi."

Kız bir süre daha ağladı adamın kollarının arasında. Sonun da azalan ağlamasıyla geri çekilirken kızaran gözlerini adamın gözlerine doğru kaldırarak ellerinin tersiyle sildi.

" Nasıl oldu bu?
Nasıl anladın? "

Masa üzerindeki resim defterini alarak kızın önüne koydu Atlas..
Kız deftere bakarken,

" Eve gittiğimde senin çirkin kız odanda acayip sesler çıkarıyordu. Odana girip baktığımda defterinin üzerinde yattığını görünce alıp kenara koyayım dedim. Ama ilk sayfada kendi resmimi görünce az kalsın kalbim duyuyordu. Nasıl şaşırdım anlatamam sana. Şok oldum.
Diğer sayfalarda da Şeref sonrada Fırat'ı görünce.."

Derken sırayla arkasında duran Şeref ve Fırat'ı gösterdi.

" Emin oldum.
Sonrada buraya gelip Cihan'ı sorguya çektim. "

Dedi Atlas ama bu sırada kız sadece Şeref ve Fırat'a odaklanmış ikisi arasında gidip geliyordu bakışları.

" Sen, Şeref...

Sen, Fırat...

Na-nasıl? "

Fırat sakin,

" Evet.
Senin Gül olabileceğin kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi."

Derken Şeref sessiz ve mahcup bakıyordu.

" Buna inanamıyorum..."

*******************************

Evet bölüm sonu canlarım.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%