Yeni Üyelik
2.
Bölüm

🌹D.M.R 2 Alevlerle değişen hayat

@azamet_29_2

Selaaammm canlarım.
Öncelikle hatalarım varsa affola.

Sonra da, hikayemin bazı bölümleri geçmişten ve günümüzden sahneler şeklinde olacak. Lütfen satırları atlamadan okuyunuz. Böylelikle kafanız karışmayacak.

Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum. Elinizi korkak alıştırmayın lütfen. 😁👍

Hepinizi seviyorum.

Sizleride hayalet olmakta ısrarcı olan okurlarım.

**************************

Çocukluğum ateş ortasında kaldı benim
Alevler bedenimden geçti, ruhum yandı benim.
Bir yudum su eti söndürürde, yanan ruhuma bir deniz yetmedi benim.
Sessiz çığlığım gökleri bulurken, aklım durdu ruhum delirdi benim.

Çalan saatin kulaklarına yaptığı işkenceyle uyandı Atlas. Sabaha karşı yatmış bu yüzdende saat üç olmasına rağmen hâlâ uyuyordu.

Uyku sersemi elini komodinin üzerine attı. Niyeti saati bulup karşı duvara mıhlamaktı ama bulamıyordu.

Sonunda susan saatle bir, Oh! demiştiki tekrar çalmaya başladı saat. Sonra tekrar sustu.
Sonra tekrar çalmaya başladı.

Ne oluyor lan!

Diyerek sinirle kalktı Atlas.
Karşısında kendisine bakan kişi Didem Evren'di.
Manevi abisi, koruyucusu, desteği, her şeyi olan Beyazıt'ın kardeşi.
Atlas'ın da kardeşi yani. Elinde saatle işkence yapanda ta kendisiydi.


" Rahat bırak beni Didem. Sabaha karşı yattım."

" Banane.
Erken yatsaydın."

" İşim bitmedi."

Hâlâ uyuyarak konuşuyordu Atlas.

" Banane.
Erken bitirseydin."

" Defol Didem. Defol! "

Kız elindeki saati bırakıp kapının önüne geldi. Avaz avaz,

" Aaabiiiiiii.
Bu tembel kas yığını kalkmıyooooor!"

Atlas duydugu cümle ile yerinden fırlayarak kalktı.

" Abi mi?
Abim İzmir'den geldi mi? "

Kız pis pis gülümsedi.

" Korkunun gözünü seveyim."

Atlas tekrar yatağa oturdu.
Kollarını göğsünde birleştirerek,

" Ben kimseden korkmam cadı.
Korku ayrı, saygı ayrı. Abime saygım sonsuz. Ne zaman geldi? "

Derken elinin tersi ağzına dönük esniyordu.

" Bir saat önce.

Çabuk ol seninle konuşacakları varmış."

" Tamam geliyorum sen in. "

Didem odadan çıkarken Atlas'ta yerinden kalkıp banyoya geçerek soğuk bir duş aldı. Sıcak Temmuz ayı resmen yakıyordu insanı. Yarım saat sonra mutfakta ve masadaydılar. Didem,

"Natali çay alabilir miyiz.?

" Hemen efendim."

Ellilerindeki kır saçlı kadın masaya gelerek servisi yapıp çekildi. Bir yandan kahvaltı yapılırken diğer yandan konuşuyorlardı.

" Abi, nasıl geçti toplantınız."

" İyi. Ve yorucu.
Sen ne yaptın? "

" İşlerin bir kısmı bitti.
Bir kısmı da bugün biter.
Gelip bir bak istersen. Arka kısmı hallettik. Ön kısım için bugün geceye kadar kapattık kulübü.
Şirkete giderken bir bak ve fikrini söyle."

" Tamam. Giderken bir uğrarım."

" Abi diğer yer ne oldu. Hâlâ almayı düşünüyor musun? "

" Evet.
Tezcan iyi para veren birine verecek nasılsa. O kişi neden biz olmayalım.
Bir klüpte karşı tarafta olur. İyi iş yapıyor. Ben çoğunlukla şirkette olacağım ama. İkisini de idare edebilirsin heralde. Hem aradığın adamlar kulüplerde eğlenmeyi severler. Bakarsın oltaya takılırlar. "

Atlas'ın başı önüne düşerken elindeki çatalı sıkıca kavradı. Geçmişe doğru bir yolculuk yaparken kalbinde bir sızı hissetti.

" Artık o adamları bulabileceğimi sanmıyorum."

Bayazıt elini Atlas'ın omuzuna koydu. Söze gerek yoktu hareket yetmişti.

" Hadi kalkalım. Bir an önce şirkete gitmem lazım. Masama tomarla iş bırakmıştır Eylül."

İki adam yanlarında sessizce oturan Didem'e baktılar. Çıt yoktu kızda.

" Hayırdır.
Neden hiç sesin çıkmıyor."

Kız elindeki telefonla uğraşırken bir yandanda,

" Konuştuklarınızdan hiç bir şey anlamazken ne söylememi bekliyorsunuz? "

Dedikten sonra telefonu bırakıp Beyazıt abisinin koluna sarıldı.

" Abiciğim beni de yol üstünde
bırakır mısın? Bugün alış verişe gidecegiz Melek ile. "

" Neden Didem?
Aldıklarınla sizde mi mağaza açacaksınız? Kızım eve sığmıyor aldıkların. "

" Yaa abi. Sende mi? "

Beyazıt Atlas'a baktı. Atlas gülmemek için kendini zor tutuyordu. Anlaşılan aynı cümleyi oda kurmuştu.

" Tamam, tamam hadi çıkalım. "

Ayağa kalkarak önce mutfaktan çıktılar, sonra da salondan geçerek evden. Dışarda Kuzey onları bekliyordu. Hazır olan arabaya binerek önce Didem'i arkadaşı Melek'le buluşacağı kafeye bıraktılar.
Bir saatin sonunda da kulübe geldiler.

Mekânın önünde durduklarında Kuzey önden inerek kapıyı açtı. Önce Beyazıt ardından Atlas arabadan indiler. Kuzey tekrar binip arabayı mekanın arkasına çekerken, Atlas ve Beyazıt ağır adımlarla mekanın dış cephesini izleyerek yürüdüler.

" Dış cepheyi değiştirmeyelim, bu hali iyi." Dedi Beyazıt.

" Bence de."

Kapıdan içeriye girdiklerinde Atlas gördüğü şeyle kendince kötü bir sürpriz yaşadı. Dün gece olay çıkaran kız, kulüp kapalı olduğu halde yine buradaydı.

Rose yüksek barın üzerinden abanarak arkadaki barmenin yakasına yapışmış bir şeyler soruyordu.

Bu arada üzerindeki dizlerine kadar olan siyah beyaz dalga desenli pileli eteğinin yukarıya sıyrıldığından ve bacakların göründüğünden bir haber yine çıplak olan ayakları havada asılıydı.

Hem Beyazıt hem Atlas saşkın kızı izlerken elini alnına bastırdı Atlas.
Sinirli bir tavırla,

" Yine gelmiş bu manyak." Dedi.

Bu cümle üzerine Beyazıt, Atlas'a döndü yönünü.

" Yine gelmiş derken.
Kim bu kız? "

" Dün gecede buradaydı manyak.
İçip içip olay çıkarmış. Barı ateşe veriyordu nerdeyse.
Adamı geldi ve zorla götürdü. İşin garibi adam Şahin Bey'in adamıydı.
Cihan. "

" Cihan mı? "

" Evet."

" Peki bu kız kimmiş?
Yoksaa..."

Atlas Beyazıt'ın yüzünü inceledi bir süre.

" Yoksa ne?
Tanıyor musun kızı? "

Beyazıt elini çenesine koyarak biraz düşündü.

" Bu kız...

Şahin Bey'in herkesten gizlediği bir kızı olduğunu duymuştum. Metresinden deniyor.

Hatta karısının oğlunun ardından bu yüzden öldüğü bile söyleniyor.
Yurt dışında yaşıyordu kız. Belkide o kızdır bu.
Neden getirdiki?
Belkide tedavi için falandır."

" Tedavi mi? " Dedi Atlas.

" Ne tedavisi?
Hasta mı? "

" Kızın biraz kafadan çatlak olduğunu söylüyorlar.
Yani ben görmedim, ama söylenen bu. Ölülerle konuşuyor falan diyorlardı."

" Ölülerle mi konuşuyormuş, yok artık."

" Hayır gerçek bir konuşma değil.
İnsanlar hikaye uydurmayı severler bilirsin. Bir kaç kez evden kaçmış.
Mezarlıkta kendi kendine konuşurken bulmuşlar. Ardından ölülerle konuşuyor, diyenler olmuş.
Ölü birine aşıkmış. Diyenler olmuş.
Yada öyle birşey. "

" Saçmalık. Bu insanlar kafayı yemiş.

Gidip soralım derdi ne? "

Atlas hızlı adımlarla bara kadar geldi.

" Ne oluyor burda? " Dedi sinirli bir tavırla.

Kız elleri barmenin yakasında hâlâ barda karnının üzerinde başını Atlas'a çevirdi.
Dudaklarını büzerek konuştu.

" Bu adam pabuçlarımı vermiyor."

Atlas bir kızın çıplak tozlu ve havada sallanan ayaklarına bir de barmene baktı.

" Hayır efendim yok öyle bir şey. Dün gece buraya gelmiş ayakkabılarını kaybetmiş. Şimdide benden ayakkabılarını istiyor. Ben ayakkabı falan görmedin.
Büyük ihtimalle sabah temizliğinde atıldı. "

Kız şeklini bozmadan tuttuğu adamı sarsarak,

" Ayakkabılarımı vermezseniz sizi polise şikayet ederim."

Atlas, " Bana bak! " Demiştiki,

Beyazıt yanlarına gelerek,

" Sorun neymiş?" Diye sordu Atlas'a.

" Hanımfendi ayakkabısını kaybetmiş."

Dedi yine sinirle.
Beyazıt kıza döndü.

" Küçük hanım ayakkabılarınızı burda kaybettiğinize emin misiniz? "

" Yalan mı söylüyorum."

Dediği sırada kapıda Cihan göründü. Elinde bir çift ayakkabı vardı. Hızlı adımlarla kıza doğru geldi.

" Rose hanım."

" Ne var yaa ne!?
Sen kokumu mu takip ediyorsun? "

Dedi kız barmeni bırakıp başını bara bırakarak. Çıkan çarpma sesiyle Atlas kaşlarını çattı. Kesin acımıştı.

Cihan ise mahcup şekilde yanındaki Atlas ve Beyazıt'a döndü yönünü.

" Lütfen kusura bakmayın.
İkinci kere verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı çok özür dilerim. Benim hatam."

Atlas kaşları hâlâ çatık şekilde Cihan'a bakarken, Beyazıt ellerini ceplerine soktu.

" Rose hanım ayakkabılarınız burda. Arabada kalmış. Lütfen daha fazla rahatsızlık vermeden gidelim."

Cihan ayakkabıları yere bırakarak kızı belinden tutup indirmek istedi.
Tam elini uzatmıştıki kız keskin ve buz gibi bir sesle,

" Dokunma." Dedi.

Cihan anında ellerini geri çekerken kız başını kaldırarak pozisyonunu bozmadan elini çenesine dayayarak gözlerini Atlas'ın üzerinde gezdirdi.

Mendil cebinde gül varmı diye bakıyordu. O mavi gülden bir tane daha olsa güzel olurdu.

Atlas bir kıza birde üzerinde neye bakıyor olabilir diye kendi üzerine baktı. Atlas ve Beyazıt kızın bu halini hiç normal bulmadılar. Hakkında söylenenler doğru olmalıydı.

" Kız kafadan çatlak. Net."

Diye geçirdi içinden Atlas. Hâlâ barın üzerinde olması bir yana gözleri buz gibi bakıyordu kızın.

" Yalan söylüyorsun."

Dedi gözleri yavaşça Cihan'a kaydı.

" Benim ayakkabılarım olmadığını biliyorum."

Cihan anında, U dönüşü yaparak,

" Özür dilerim."

Diyince kızın yüzü birden değişti.
Gülümseyerek konuşurken gözlerinin içi bile gülüyordu. Duyguları nasıl bu kadar keskin dönüşler yapıyordu.

" Affettim." Dedi.
Bardan aşağı inerken yardım etti Cihan.

" Hadi gidelim."

Derken ayağını Cihan'a doğru uzattı.
Cihan ayakkabılarını elleriyle giydirdi. Kocaman adam kızın oyuncağı gibi hareket ediyordu.
Bu hâline diğer iki adam sadece garip şekilde bakıyorlardı.

Kız küçük adımlarla kapıya doğru yürürken Beyazıt kızın ardından yürüyen Cihan'ı kolundan tuttu aniden.

Cihan şaşkın Beyazıt'a çevirdi yüzünü. Beyazıt Cihan'ın gözlerine bakarak,

" Bu o kız mı? " Dedi.

Adam kapıya doğru hâlâ küçük adımlarla yürüyen kızın arkasından bakarak başını salladı sadece evet anlamında.

Kız tam kapıdan çıkacağı sırada mekânın önünde aniden bir araç durdu. Açılan kapısından hızla inen üç kişi göründü. Ellerindeki molotofları mekana doğru attılar. Bir anda camlar kırılıp içeriye düşen şişelerle bir çığlık attı kız. Camın önü, kızın ayaklarının dibi alev alev yanmaya başladığında, kız gördüğü alevlerle korku dolu donuk bakışlarla olduğu yerde kala kaldı. Taş kesilmiş milim kıpırdayamıyordu.

Cihan hızla kızın yanına gelerek geri çekti. Kızın gözleri yaşlarla dolmuş, göz bebekleri donuk, hızlı hızlı nefes almaya çalışıyordu. Saniyeler sonra kızın nefesi kesilmeye başlayınca Cihan kızı Atlas'a doğru itti.

" Ona dikkat edin astımı var. İlacı araçda kalmış. Alıp geliyorum."

Diyerek alevlerin üzerinden atlayarak dışarı çıkarak araca doğru koştu.

Atlas kızın şok geçiren halini görünce sol elini arkasından beline sararak gerilerken, korkusunu tetikleyen görüntüyü sağ elini gözlerine kapatarak kesti.

Bu sırada barmen ve Beyazıt harekete geçmiş ellerindeki yangın söndürme tüpleriyle alevleri söndürüyordu.

Atlas kızı dahada geriye çekerek dumandan uzaklaştırırken kulağına doğru,

" Rose...
Sakin ol...
Sakinleş sorun yok.
Korkma güvendesin...
Güvendesiiinn... "

GEÇMİŞ..

" Yangın vaaaaarrr!
Yardım ediiin!
Yanıyoruz yardım ediin!
İmdaaattt!! "

Kadın sarıldığı kızıyla alevlerin arasında can havliyle çığlık çığlığa bağırıyor, uzaktan gelen seslere rağmen dört bir yandan saran alevlerin arasında çıkarılmıyorlardı.

Neden kimse yardım etmiyor!
Allah'ım yardım et!
Allah'ım yardım et!
Kızımı kurtar. Onun yanarak ölmesine izin verme ne olur Allah'ım. Dedi kadın yalvararak.

Bir, yerde yatan kocasına bir, kollarının arasındaki kızına baktı. Hırkasını çıkarıp kızının yüzüne bastırdı dumandan korumak için.
Astımı vardı kızının. Yinede sinsi bir düşman gibi ciğerlerine işliyordu duman. İkisi de öksürüyor nefes almakta zorlanıyorlardı.

Kız alevlerden korkarak annesine sarılmış yaşadığı ölecek olma korkusu yüzünden geçirdiği şokla sessiz ve donuk alevlere bakıyordu.
Annesi anlamıştı küçük kız korkuyla şok geçiriyordu. Dahası nefesi kesilmeye başlıyordu.

" Kızım Gül' üm.
Korkma annem yanındayım.
Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim korkma bir tanem."

Desede kız tamamen hareketsiz, sadece nefes almaya çalışıyordu.

Sonunda duyulan itfaiye sesiyle içinde bir umut belirdi kadının.
Az sonra gece kondunun kapısı itfaiyeciler tarafından kırılarak odaya kadar gelinmişti.

Kadın tekrar bağırdı.

" Burdayııızz!!
Yardım ediiiinnn!!"

Sonuncu kapıda kırıldığında yüzünde maske ile İtfaiye erini gördü kadın. Sonunda kızı kurtulacağı için sevindi. Ama aradaki alevler çıkmalarına yada itfaiye erinin girmesine izin vermiyor. Bir yandan yapılan yangını söndürme çabaları yetmiyordu.

Yapacak tek şey vardı.
Kadın öksüre öksüre ayağa kalktı. Kızını kucağına aldı. Sıkıca sarıldı son kez öptü ağlayarak. Adama baktı.

" Kızımı kurtarın. Astımı var."

Diye bağırdı.

" Seni çok seviyorum annem."

Dedi kızına. Gerinerek kızını hızla itfaiye erinin kucağına doğru attı. Adam kızı tutarken aynı anda evin tavanından büyük bir parça kadının üzerine düşünce itfaiye eri yakaladığı kız kucağında geri çekilmek zorunda kaldığında tavanın kalan kısmıda kadın ve kocasının üzerine çöktü.

İtfaiye eri can havliyle geriye doğru kaçtı kucağındaki kızı kurtarabilmek için. Kapıdan çıktıklarında evin diğer kısımlarındanda çökmeler oldu.

........

2008 yılı 13 Ocak ayı eski sigortalarından çıkan kıvılcımlar yüzünden yanan bu eski evde alevlerin arasında kalan anne ve babasıyla, Gül hem öksüz , hem yetim hem de sessiz kaldı.

Ciğerlerinin ısı ve dumandan etkilenmesi yüzünden ambulansla hastaneye yetiştirildi. İki gün hastanede yattı Gül.
Kimse gelmedi yanına, kimse aramadı sormadı.

Polis araştırdı tek yakını olarak sadece annesinin ablası olan Leman Çalışkan adındaki kadını buldu. Teyzesini...

Polis ablalar ve psikolog eşliğinde uygun dille Gül'e anne babasının öldüğü bundan sonra teyzesi ile yaşayacağı anlatıldı.
Kabul edilmezse yetimhaneye gideceğide. Gül sadece ağladı sessiz çığlıklarla.

Teyzesiyle görüşüldü, olanlar anlatıldı. Kardeşinin ve kocasının öldüğü kızı yanına almasının iyi olacağı kıza yetim ve öksüz oluşu yüzünden yardım verileceği astım ilaçlarının karşılanacağı anlatıldı.

Teyzesininde iki çocuğu vardı. Gül'den 4 yaş büyük Şeref ve 2 yaş büyük Nigar.

Leman kızı yanına almıştı. Ama gönüllü olarak değil. Verilen yardım parası işine geliyordu. Kocasıda,

" En fazla sofraya bir tabak daha konur. Nigar ile aynı yatağı paylaşır, yine Nigar'ın küçülen kıyafetleri giyer. Yanımızda kalırsa zararı olmaz kârı olur karıcım." Demişti.

Velhasıl onunda derdi paraydı. Ve o günden sonra Gül yeni ailesi olan teyzesinin evinde kalmaya başladı.

6 yaşındaydı daha.
Anne ve babasının öldüğünü kabullenmiş her gün ve gece sessiz hıçkırıklarla ağlıyordu.
Çocuk aklı bazen unutacak oluyor, alışacak oluyor o zamanlardada huyu bozuk teyzesi hatırlatmaktan çekinmiyordu. Bazen, sende ölseydin dedigi bile olmuştu.

Küçük gece kondunun içinde günde iki tabak yemek karşılığı üçüncü çocuk oldu Leman'a.

7 yaşına geldiğinde hâlâ konuşamadığı için, Gül adına dilsiz eki geldi. Mahallenin dilinde Dilsiz Gül kaldı adı.

*****

" Hadi kalkın artık."

Sabah sabah Leman'ın cıyaklayan sesi odada yankılandı.

" Yemeğinizi yiyin çıkın gidin evden.
Bugün bir sürü temizliğim var. Hiç birinizi görmeyeyim ayağımın altında akşam gelin. "

Üç çocuk apar topar yataklarından kalkarak yataklarını düzeltip ellerini yüzlerini yıkayıp mutfağa gittiler.

Masanın üzerindeki birkaç parça kahvaltılığı hızlı hızlı yedikten sonra evin dış kapısından dışarı çıktılar.

Şeref'in işi kolaydı, arkadaşlarını bulup okulun bahçesine gidip akşama kadar top koşturuyordu.

Nigar'ın da sürekli oynadığı iki arkadaşı vardı, onların yanına gidip evlerinin önüne bir parça kilim sererek evcilik oynayacaklardı.

Gül unuttuğu ilacı için geri dönerek teyzesinin söylenmeleri eşliğinde ilacını alıp kaçarak çıktı tekrar evden.
İlacını cebine sakladı düşüp kaybolmasın diye.

Gül'ün işi daha zordu.
Konuşamadığı için çocuklarla anlaşamıyordu yada oynama tarzlarını sevmiyordu.
Bu yüzden yalnız geziyordu.
Ayağına terlikler ara yola çıktı. Çocuk parkına doğru yürümeye başladı. Sonra düşündü park uzaktı eğer teyzesi uzağa gittiğini öğrenirse çok kızacaktı. O yüzden vazgeçti geri döndü. Evlerinin yan tarafındaki küçük bahçeye gidip oturdu.
Yerden bulduğu kırmızı tuğla parçasıyla tekrar evin önündeki asfalt yola geldi.

Mahalle arası yoldan günde 1 araba ya geçerdi ya geçmezdi.
O yüzden rahatca oyun oynayabiliyorlardı.

Elindeki kırmızı tuğla parçasıyla Gül yolun ortasına oturup yapabildiği kadar yere bir şeyler çizmeye başladı.
Resim çizmeyi seviyordu. En çokta gül çizmeyi. Annesi gülleri severdi. Bu yüzden adını gül koyduğunu söylerdi.

Kendi kendine oynarken tanıdık gelen Fırat'ın sesiyle yan tarafa çevirdi bakışlarını. Fırat'ı her gün görürdü dışarda. Bu yüzden tanıdıktı sesi.

" Akın! Ne zaman geldiniz? "

" Dün akşam."

" Bir yıl oldu lan!
Hiç gelmeyeceksin sandım ha."

" Öyleydi aslında.
Gelmeye niyetimiz yoktu, gelmek zorunda kaldık."

Kız iki çocuğa bakarak dinlemeye başladı. İlgisini çekmişti konuşmaları.

" Olsun be oğlum iyi oldu.
Yine beraber dolaşır oynarız. Ben okul bahçesine gidiyorum maç var.
Sen de gel adam eksiğimiz var.
Sonrada biraz dolaşırız eski günlerdeki gibi."

" Olur aslında ama şimdi olmaz."

Derken ayakkabısının bağcıkları ile uğraşıyordu.

"Bir saat sonra. Şimdi bakkala gidip gelmem lazım."

" Tamam o zaman. Bir saat sonra okul bahçesine gel."

" Tamam anlaştık."

" Hadi ben kaçtım."

Fırat gitsede Akın hâlâ bağcıklarla uğraşıyordu.

Sonunda,
" İçine ettiğimin ayakkabısı." Dedi sinirle.

12 yaşında da olsa bağlayamıyordu bu mereti. Kız sessizce gülerek yerinden kalktı.

Çocuğun yanına gelerek önünde durdu.

" Ne? "

Dedi kıza bakarak.

" Neden bakıyorsun?
Bir şey mi istiyorsun? "

Kız sessiz bakıyordu hâlâ.

" Kızım dilini mi yuttun?
Konuşsana."

Kız gülümsedi.
Yavaşça dilini çıkarıp gösterdi yutmadım der gibi. Sonra yere çömeldi.

Eliyle Akın'ın ellerini çekip on saniyede bağlayıverdi ipleri. Akın kıza baktı.

" Ne utanç verici." Dedi kendine kızarken.

" Bu aramızda kalsın küçük."

Dedi yerinden kalkarken. Sonra,

" Senin adın ne? " Diye sordu.

Suskun kaldı Gül. Nasıl söyleyecekti. Bu arada Akın'ın gözü hâlâ kızda onu izliyordu. Kız konuşmadı, konuşamadı. Yolun ortasına geldi. Yere çizdiği resmi gösterdi işaret parmağıyla.

Akın şüpheli gözlerle kıza bakarak gösterdiği yere kadar gelip baktı.
Yerdeki gül resmini gösteriyordu kız.

" Adın Gül mü?
Ağzınla söylesene."

" O dilsiz duymadın mı? "

Akın arkasındaki Şeref'e baktı. Hâlâ eskisi kadar sinir bozuyordu.

" Teyzemin kızı.
Annesiyle babası öldü. Artık bizimle kalıyor maalesef.
Konuşamaz o dilsizin teki."

Kızın gözleri dolarken başı önüne düştü. İki damla yaş ise yere. Şeref yanındaki arkadaşıyla kahkaha atarak uzaklaşırken Akın hâlâ kıza bakıyordu. O sırada cebindeki ilacı farketti.

" Boş ver o pisliği."

Dedikten sonra cebindeki ilacı göstererek,

" Senin mi? " Dedi.

Kız başını salladı.

" Ne için."

Kız ilacı çıkarıp Akın'a gösterirken derin bir nefes çekti spreyden.
Akın ilacın üzerini okuyarak,

" Astım...
Astımın mı var.? "

Kız yine başını salladı.

" Anladım.
Bak benim şimdi gitmem lazım, gelince yine görüşürüz tamam mı? "

Kız tamam anlamında salladı başını yine.

Akın hızlı adımlarla yokuş aşağı yürüyerek bakkalın yolunu tuttu.
Yarım saat kadar sonra elinde poşetle tekrar yokuşu çıkarken gördüğü dumanlarla hızlandı adımları.

Cafer amcanın evinin yanındaki küçük kömürlük tutuşmuş alev alev yanıyor, siyah dumanlar mahalleye yayılıyordu.

Çoluk çocuk toplanmış alevleri izlerken 6 -7 erkek ve kadın ellerinde kovalarla alevleri söndürmeye çalışıyordu.

O sırada Gül'ü gördü Akın. Çocukların arasında taş kesilmiş gibi kıpırdamadan duruyor kesik kesik nefesler almaya çalışıyordu.
Kimsede farkında değildi kızın halinin. Koşarak kızın yanına geldi Akın. Elindeki poşeti bırakıp kızı belinden tuttuğu gibi geriye doğru uzaklaştırırken sağ eliyle gözlerini kapattı. Korkusu astımını tetikliyordu.
Kulağına eğildi.

" Gül...
Sakin ol...
Sakinleş sorun yok.
Korkma güvendesin...
Güvendesiiinn... "

**************************

Evet canlarım bölüm sonu.

 

Loading...
0%