Yeni Üyelik
25.
Bölüm

🌹D.M.R 25. Baskın

@azamet_29_2

" Neden ağlıyorsun. Yoksa ağrın mı var? Canın mı yanıyor? " derken kolundan çektiği eliyle yarasını üzerine düşen saçını kulağının ardına aldı.

"Yoksa yaran mı? " derken yüzüne koyduğu elinin baş parmağıyla yaranın üzerinden geçti bastırmadan.

" Akın." dedi kız yine.
Gözleri hâlâ karalarda.

Adamın merak dolu bakışları maviler arasında gidip gelirken,

" Efendim." Dedi.

" Akın...
Ben seni çok..." dedi yine adamın üzerine tam oturan gömleğinin bel yanlarından tutup ayak uçlarına yükselerek. Atlas kızın hareketini tıpkı dün gece olduğu gibi şaşkın izlerken akışına bıraktı kendini.

Kız yükseldi yükseldi...

" Seni çok.." dedi ve dudakları karşısındaki çocukluk aşkının dudaklarını buldu.

Atlas kaşları havada kocaman gözlerle kala kaldı. Yaşadığı şoku atlatmaya çalışırken kızın dudakları hâlâ Atlas'ın dudaklarında gözleri kapalıydı. Bir kaç saniye sonra aralanan gözleriyle mavi güller ve baygın bakışlar göründü. Atlas'ın karaları mavilerde, karışık aklı daha dahada karışmıştı. Sabahki hareketlerinin tam tersi bir şey yaparak yine ters köşe etmişti adamı Gül. Aniden açılan kapıyla aynı anda dudaklarından ayrılan kız kollarının arasına yığıldı kaldı. Ne olmuştu neden yine bilincini kaybetmişti.

Atlas bir anlık afallama beraberinde kızı düşmeden yakalarken kapıdan giren Ferhat ile göz göze geldi.

Çok geçti. Maalesef adam son sahneyi görmüştü. Ne söyleyeceğini bilemeyen Ferhat olduğu yerde kalırken Atlas kollarının arasındaki kızı yavaşça kucağına kaldırdı. Yatağına kadar getirip yine yavaşça bıraktı.

" Pardon." diyebildi Ferhat zar zor.
Yinede yüzünde zor tuttuğu bir gülümsemenin gölgesi vardı.

" Gül'ü kontrole gelmiştim. Kapıyı tıkladım ama duymadınız."

Ferhat kızın yanına gelirken Atlas hâlâ suskun ve hareketsiz şekilde kıza bakıyor, yaşadığı şoku atlatmaya çalışıyordu. Ferhat Atlas'ın kolunu dürterek,

" Hey Atlas? İyimisin? "

" İ-iyiyim." Dedi Atlas kendine gelerek.

Ferhat, kendinde olmayan kıza dönerek göz bebeklerine ve nabzına bakarken,

" Ne oldu? " Diye sordu.

" Anlamadım ki. Uyanmasını beklerken pencereden dışarıyı izliyordum. Sonra arkamda sesini duydum. Uyanmış ayağa kalkmıştı. Akın dedi. Yanına geldim, ağlıyordu. Neyin var diye sordum. Ama o...
O beni.."

" Seni öptü. Mü? "

Adam sesli gülerken Atlas kaşları çatık sinirle baktı yıllardır tanıdığı adama.

" Dalga geçme abi."

" Merak etme iyi. Uyuyor."

Atlas aniden Ferhat'ın kolunu tuttu.

" Ferhat abi...
Az önce beni öperken.
Aklı.."

Dedi Atlas, ama devam edemedi.

" Aklı başındamıydı. Mı?"

Diye tamamladı Ferhat.

" Evet.
Aklı başındamıydı yoksa hâlâ o ilacın etkisindemiydi? "

Atlas kızın hareketlerine güvenemez olmuştu. Zaten hali hazır da git gelleri olan biriyken birde sabah ki konuşmalarının üstüne bu hâli.. Neye inanacağını şaşırmıştı artık Atlas.

" Şuan ki haline bakılırsa ilaç hâlâ etkili. Yinede kesin bir şey söyleyemem. Yani seni ne yaptığını bilmeden öpmüş olabilir."

Hâlâ sırıtıyordu adam. Atlas bir elini saçına geçirdi. Resmen alay ediyor benimle bu deli kız. diye geçirdi içinden.

" Neyse, bir iki saate tamamen uyanır. Bizzat sorar öğrenirsin."

Hâlâ gülümserken Atlas'ın gözleri Ferhat'a döndü. Bunu yapmak istediğinden emin değildi. Adam kızın üzerini örterek,

"Yine uğrarım." dedi ve odadan çıktı.

Ferhat'ın odadan çıkışından sonra Atlas yatağın kenarına oturarak kızın yüzünü izlemeye başladı.

" Bu yaptığın haksızlık.
Benimle oyun oynuyorsun."

O sırada cebindeki telefonun titrediğini hissetti. Nasıl olduysa telefonu titreşime geçmişti. Cebinden çıkardığı telefonun ekranına baktı. Abim yazıyordu. Bu arama hayra alamet değildi biliyordu. Huzursuz şekilde ayağa kalkarak hemen açtı. Odada ileri geri yürüyerek,

" Alo abi."

" Atlas durumlar nasıl? "

Elini alnına bastırarak,

" Gül hâlâ uyuyor. Bir ara uyandı birşeyler söyledi ama yeniden uykuya daldı."

Atlas, deli kız uyandı kalkıp beni öptü ardında kollarının arasında bayıldı kaldı diyemedi. Daha fazla alay konusu olmak istemiyordu.

" Anladım.
Orayı Cihan ve adamlarına bırakıp dönün."

" Ne oluyor abi? "

" Tayfun ve Aykut tarafında hareketlilik var. Kaçmaya hazırlanıyorlar."

" Nasıl anladınız? "

" Peşine taktığımız adamlar Yunanistan'dan gelen bir yatın rıhtıma girmek üzere olduğunu haber verdiler. Bu yatın hayrına gelmediği kesin. Hadi oyalamayın ve dönün. Adamlar ve ekipmanlar her şey hazır. Gidip bitirelim artık bu işi. Sarı İsa'nın yerinde buluşalım."

" Tamam abi hemen çıkıyoruz."

Atlas telefonu kapatıp cebine koymadan önce zil sesini ayarladı ve cebine attı. Gözleri uyuyan Gül'e kaydığında yatağın yanıbaşına gelip durdu. Elini yüzüne koyarak baş parmağını dikişin üzerindeki küçük bandajın üzerinden gezdirdi yavaşça.

Gözlerinde, kaşlarında, kirpilerinde gezdi karaları. Öylece yüzünü izledi bir süre. Ardından aklına gelen şey yüzünden dudaklarına kaydı bakışları. Bir sürede dudaklarında takılı kaldı kızın.

Önce ikilemde kalsada cesaretini toplayarak, bir elini üzerinden geçirip yataktan destek alarak kızın üzerine eğilirken kulağına doğru kavis aldı dudakları.

" Bu sabah evden ayrılacağını söyledin. Ardından boşanmak istediğini söyledin. Şimdi de gelip öpüyorsun. Ne yapıyorsun Gül? Aklımla mı oynuyorsun ruhumlamı? Böyle giderse benide kendine benzeteceksin.
Bak Deli Mavi! Ben dönene kadar aklını başına topla. Döndüğümde uzun bir konuşma yapacağız seninle."

Deniz dediği kokusundan derin bir nefes çekerek gerilerken dudaklarının önünde durakladı.

" İlk sen başlattın." dedi ve kapadığı gözlerle dudaklarına küçük bir öpücük bırakmak istedi. Ama az önce şaşkınlıktan farkedemediği güzel tad ve aldığı haz doyumsuz olunca kendini alamadı kızın dudaklarından. Zar zor geri çekildiğinde,

" Tatlı bir zehir gibisin." dedi içinden. Yerinde doğruldu sonra.

" Seninle ne yapacağım ben? "

Tam o sırada tıklayan kapı açıldı. Arkasına baktı Atlas.

Cihan ve Şeref içerdeydi.
Atlas ciddi yüz ifadesiyle geriye döndü. Ellerini ceplerine sokarak,

" Abim aradı. Cihan!
Doruk ve dışardaki adamlarla burda kalacaksın. Gül uyanır uyanmaz alıp şirkete geçeceksiniz. Güvenlik kodu kırmızı. Tuvalete bile tek gitmeyecek."

" Anlaşıldı."

Son kez kıza bakıp kapıya yönelirken,

" Şeref bizde abimlerle İsa'nı yerinde buluşacağız. Çıkalım."

Doruk içeri girerken Şeref ve Atlas odadan çıktı. Kapının önündeki adamlara,

" Cihan'ın emirlerine uyacak, burdan ayrılmayacaksınız. Çıkarken birlikte çıkacaksınız. Anladınızmı? "

" Emredersin abi. "

Atlas ve Şeref odadan çıkarak asansöre yöneldiler. Gelen asansörle binerek sıfır tuşuna bastı Şeref. İkiside sessizdi. Lakin Şeref çatışmayı ve ne kadar eğleneceğini düşünürken Atlas bu işin bir an önce bitmesini ve normale dönmeyi düşünüyordu.

Asansör giriş katına gelip durdu. Atlas ve Şeref açılan kapıdan çıktıklarında Kuzey ve adamları ikisini bekliyordu.
Birlikte binadan ayrılarak araçlara yöneldiler. Öndeki araca Atlas, Şeref ve Kuzey arkadaki araca diğer 4 adamı bindi.

" Sarı İsa'nın yerine çek Kuzey."

" Tamam abi. "

Yarım saat, belki kırk dakika sonra sonra çevre yolundaki benzin istasyonuna geldi iki araç. Pompalardan uzak olan az ilerideki küçük çay evinin önünde bekleyen iki minibüs ve bir sedan Beyazıt, Tufan, Fırat ve diğer adamlara aitti.

" Bizimkilerin yanına çek Kuzey. "

Kuzey sessizce devam ederek diğerlerinin arkasına park etti. Araçtan önce Atlas sonra diğerleri inip hızlı adımlarla Beyazıt'ın yanına geldiler.

" Abi..
Değişiklik varmı? "

" Gül'ün olayından sonra yer değiştirmişler."

" Tabi Apo dönmeyince kıllanmışlardır."

" Aynen.
Başka bir depoya geçmişler.
Daha fazla uzaklaşamıyorlar ama. Çünkü tam tahmin ettiğimiz gibi yat Tayfun ve piç yiğeni için gelmiş. Kaçabilmek için yata binmeleri gerekiyor.

Hadi bininde gidelim.
Onlar tüymeden baskını yapalım."

" Evde ve şirkette yeterli adam varmı?"

Dedi Atlas bir yandan arabaya yürürlerken.

" Sadece evde yirmi silahlı adam var.
Şirkette ve mekânlarda da yeterli adam var. Beyza'nın etrafınada adam yerleştirdim. Ne olur ne olmaz. "

Dedi Beyazıt.

" Güzel. Fırat ve Tufan nerdeler? "

Beyazıt gülümsedi.

" Deniz havası alıyorlar.
Yatın kaçma ihtimaline karşı deniz yolunu kesecekler. "

Atlas gülümsedi.

" Gidelim o halde. "

Atlas'tan başlayarak herkes büyük minibüse binerken diğer adamlar diğer araçlara binerek ikisi önden ikisi arkadan eşlik etti ortadaki minibüse.

Atlas, Şeref ve Beyazıt arkaya Kuzey öne oturdular. Araçlar birbiri ardına hareket ederek yola çıktı.

" Keşke gece olsaydı. Çok rahat hateket edebilirdik."

" Maalesef öyle bir şansımız yok Şeref. Geceyi bekleyecek vakitte yok. Bu işten sıkıldım artık. Bir an önce kapansın bu mesele."

" Plan ne? "

Bu kez soru Kuzey'den geldi.

" Şuan bulundukları yer bir kaç büyük deponun olduğu bir yer. Silahlarınızı hazır edin. Susturucu takacak, sessiz hareket edeceğiz."

" Çatışma kaçılmaz." Dedi Atlas.

" Kendinizi iyi koruyun. O piçlerden başkasının ölmesini istemiyorum. Bizi gördükleri anda ifşa olduk demektir. O andan sonra çok hızlı şekilde bitirmeliyiz işi. Hızlı ve dikkatli."

Beyazıt ile göz göze geldiler. İkiside durumun ciddiyetinin farkındaydılar.

Bir saat kadar sonra rıhtımın uzak bir noktasında durdular. Araçlardan indiler. Minibüsün arka koltuğunun altındaki bölümden silahlar, yedek şarjörler ve susturucular alınarak silahlandılar.
Atlas son kez uyardı adamlarını. Ne yapacaklarını nasıl hareket edeceklerini son kez anlattı. Beyazıt tamamladı cümleyi.

" Kimse ölmeyecek." dedi yarı şaka yarı ciddi.

*****

ATLAS'TAN

Adamlarla birlikte tekrar araçlara bindik. Yaklaşabildiğimiz son noktaya kadar gelip tekrar durduğumuzda abimin telefonu çaldı. Bana baktıktan sonra telefonunu açarak kulağına götürdü. Tek cümle konuştu.

" Tamam, gözünüzü açın." Ve kapattı.

Minibüsün içine bize döndü tekrar.

" Tufan ve Fırat hazır bekliyorlar..

Hadi! " diyerek işareti veren abim önden indi.

Şeref, " Nihayet hesap zamanı." diyerek hevesle peşinden gitti. Bu adamında aklından zoru vardı bence.
Böyle işlere çocuk gibi sevinerek gidişi hiç normal değildi zira.

Abim arkasını dönerek hepimize hitaben,

" Hedefimiz 14 nolu depo. Şeref ve iki adam benimle gelecek.
Kuzey ve iki adamda seninle.
Oğuz sizde bir grupsunuz. Dikkatli olun."

Herkes aynı anda, " Tamam." Dedi. Hepimiz silahlarınızı çıkarıp susturucuları takarak rıhtıma dağıldık. Depoların etrafındaki konteynırların arasında hızlı ve dikkatli şekilde ilerledik.

Oguz ve adamlar arka tarafa biz sol tarafa abimler sağ tarafa yöneldi. Akşam üzeri olsada uzun gündüz saatleri yüzünden hava halen aydınlıktı. Bu hem iyi hem kötüydü bizim için. Biz onları rahatça görebilecektik ama onlar içinde geçerliydi bu durum.

" Kuzey bu piçler her yerde olabilirler. Bilerek burayı seçmişler." derken yata gidebilecakleri güzergaha baktım. Bu yat buraya yanaştığı anda koşarak gideceklerinden adım gibi emindim.

Bulunduğumuz yerdeki büyük konteynırları kendimize siper alarak adım adım yaklaşırken bir yandan etrafı kolaçan ediyor diğer yandan abim ve diğer adamları görmeye çalışıyordum. O piçlere görünmeden olabildiğince yaklaşıp içeriye girecektik. Nihayet hedefimizdeki depoya iyice yaklaştık. Aramızda yüz metre falan vardı. Belki birazcıkda fazla.

" Şuana kadar bir ikisinin bizi görmesi gerekmez miydi? "

Diyen Kuzey'e hak verdim. Evet şuana kadar birilerinin bize ateş etmesi gerekiyordu.

" Eminim burda olduğumuzu biliyorlar. Kesin tuzak kurmuş bizi bekliyorlardır. Hadi, hayal kırıklığına uğratmayalım, gidelim! " Dedim alayvari.

Öne doğru eğilmiş şekilde koşarak ilerleyip dahada yaklaşarak, depo önündeki kasaların hemen yanlarında bir dizimizin üzerine çöktük. Parmağımız tetikte etrafı kontrol ederken abimi ve Şeref'i gördüm. Bizim gibi kasalardan birinin arkasında etrafı kolaçan ediyordu. Diğerleride arka tarafa geçmiş olmalıydılar. Göz göze geldiğim abime biraz daha yaklaşacağım işareti yaptıktan sonra tam ayağa kalkmıştım ki, arkasında olduğum kasanın kenarı, üzerimize açılan ateşle gelen kurşun yüzünden dağıldığında,

" Abi dikkat et! " Diyen Kuzey tarafından geriye çekildim. Artık görünmüştük ve geri dönüş yoktu. Arka arkaya patladı silahlar. Onlar deponun pencere ve kapılarından bize bizde bulunduğunuz kasaların arkasından onlara doğru ateş etmeye başladık. Dikkat ederek biraz daha yaklaştım. Önümdeki kasanın arkasından çıkıp az ilerdeki konteynırın arkasına geçerek,,

" Tayfun!
Aykut!
Buraya kadar." Diye bağırdım.

" Bugün ikinizde gebereceksiniz! "

Bulunduğum noktaya iki kurşun daha isabet etti. Kenara doğru eğilerek göz ucuyla depoya baktığımda pencere kenarına sinmiş Tayfun'u gördüm.

" Boş yere havlama Atlas. Bugün ölecek olan sadece sizsiniz."

" O yata binebileceğini sanma sakın Tayfun. Bugün sadece dört kolluya bineceksin."

Dememin ardından bir kurşun daha geldi. Kenardan göz ucuyla bakacak şekilde çıkıp pencereye bakıp arka arkaya ateş ettim.
Ben geri çekildiğimde bu kez karşı taraftan kurşun yağmaya başladı hem bizim hem abimlerin üzerine. Bir kaç dakika süren kurşun yağmurundan sonra Kuzey,

" Şerefsiz piçler cepanelik kurmuşlar."

Derken telefonumu çıkarıp abimi aradım.

" Alo Atlas."

" Alo abi.
Daha fazla bekleyemeyiz. Polisler gelmeden bu işi bitirmeliyiz."

" Aklında ne var? "

" Ona kadar sayıp kurşun yağdıracaksınız. Onlar başlarını kaldıramazken bizde içeri gireceğiz."

" Tamam."

" Oğuz'u aramam için bana 15 saniye ver. Sonra 10 kadar say. "

" Tamam."

Telefonu kapatıp Oğuz'u aradım.

" Alo Oğuz."

" Emret abi."

" 10 a kadar sayın sonra kurşun yağdırın içeri giriyoruz."

" Tamam abi."

Telefonu kapatıp gözlerim az önce siper edindiğim kasanın arkasındaki Kuzey'de beklemeye başladım. 10 saniye geçti geçmedi. Önce abimler arkasından Oğuz'lar ateş etmeye başladığında yerimizden fırladık. Kuzey ile birlikte koşarken arkamızdan Abim ve Şeref koşuyordu. Aynı anda daldık içeri. Dışarda başlayan çatışma içerde bire bir şekilde devam ederken arkadan Oğuz ve adamlar daldılar. Kimseye acımıyorduk.

Bunu beklemeyen Tayfun ve adamlarının şaşırmasından faydalanıp hepsini teker teker indirmeye başladık. Hedefimde sadece Tayfun ve Aykut olduğu için gözüm sürekli onları arıyordu. Bir yandan siper aldığımız kolonlar ve büyük kasaların arkasında kendimizi korumaya çalışıp bir yandan Tayfun'un adamlarına ateş ediyor bir yandan o piçleri görmeye çalışıyordum.

Bir kaç dakika sonrasında nihayet gördüm. Tayfun bir yandan koşuyor bir yandan geriye bakarak ateş ediyordu. Hızla bulunduğum kolonun arkasından çıkarak, Tayfun! diye bağırmıştım ki kolumdaki acıyla geriye düştüğümde Kuzey beni kolonun arkasına çekti. Tayfun'a odaklanırken Aykut'u görmemiştim.

" Atlas!
Atlas iyimisin! "

" İyiyim abi." Dedim elim kolumda sıktığım dişlerimin arasından ettiğim sınırsız küfürler eşliğinde.

" Abi dur bi bakayım." Dedi Kuzey.

" Önemsiz sadece sıyırdı."

Öbür tarafta çatışma devam ederken Kuzey kolumdaki yarayı mendiliyle sarıp sıkıca bağladı. Bu sırada hâlâ etrafta o iki piçi arıyordu gözlerim.

" Hoşçakal Atlas efendi." Diyen Aykut'u gördüm o an. Koşarak dayısının arkasından giderken benimde sabrım taşmıştı artık. Adamları bizi oyalarken onlar kaçacaktı. Buna izin vermeyecektim..
Yaptıklarının cezasını bugün ödeyeceklerdi. Abime ve Kuzey'e döndüm sırayla..

" Abi, Kuzey beni koruyun."

Dediğim gibi, "Abi dur! " diyen Kuzey'e aldırmadan yerimden fırladım.

Tayfun ve Aykut depodan çıkmış, bende peşlerinden çıkmıştım. Kuzey'e beni korumasını söylemiştim ama o Şeref'e uyup hemen arkamda beni takip ediyorlardı. Konteynırların arasında köşe kapmaca oynarcasına kovalamaya başladığımız Tayfun'u bir süre sonra kaybettim. Aykut sindigi yerden hâlâ bize ateş ederken Tayfun kaçmayı başarmıştı.

" Kahretsin." Diye hırlarken aklıma gelen şeyle koşmaya devam ederken,

" Şeref! Aykut'la siz ilgilenin!"

Diyerek rıhtıma doğru ilerledim. Konteynır bloklarının arasındaki kestirmeden geçerek rıhtıma gelip yunan bayrağı olan yatı buldum. Gemilerin arasına sinmiş Tayfun piçini bekliyordu. Bu çatışmada o kadar kurşun sesine rağmen hâlâ burdaydılar. Demekki Tayfun'a sadıktılar. Ama bu sadakat onlar için iyi değil kötü olacaktı. Tayfun'dan önce onlar ölecekti.

Yattakilere görünmeden iyice yaklaştım. Ama güvertedeki iki kişiyi görünce anında durdum. Yüklenmeyi bekleyen kasaların arkasına çöküp soluklanırken düşünmeye başladım. Onlar beni görmeden ve Tayfun gelmeden yata çıkmalıydım. Bunun için tek yol vardı. Silahımı çekip yerimde doğruldum. Kasanın üzerine dayadığım kolumla iki adama nişan aldım. Tetiğe arka arkaya bastığımda cansız bedenleri denize düşerken bende rahat şekilde yata çıkmıştım. Şimdi geriye Tayfun'u beklemek kalıyordu. Bunun için çok beklemem gerekmedi. 5 dakika sonra koşarak gelen Tayfun'u gördüm. Kuyruğu yanmış köpekler gibi koşuyordu. Koştu... koştu. Sonunda nefes nefese çıktı yata. Ne geride kalan yeğeni Aykut, nede adamları umrunda bile değildi. Pis canını kurtarmak için kaçıyordu. Bir yandan etrafı kontrol ederken bir yandan,

" Dimitri!
Dimitri nerdesiniz lan! Çabuk! Hemen gidelim burdan.! "

" Dimitri yok."

Duyduğu sesimle anında arkasını döndüğünde göz göze geldik. Elimdeki silahı suratına doğrultarak,

" Merhaba Tayfun.
Benden kaçabileceğini mi sanıyordun?"

Gördüğü yüzümle şok olmuş bana bakıyordu.

" Dimitri seni gideceğin yer olan denizin dibinde bekliyor Tayfun.
Burası senin için son durak çünkü."

Öfke dolu gözlerle bana bakıyordu. Ardından elindeki silaha çevirdi bakışlarını.

" Hadi dene.
Beni vurmayı dene.
Bakalım kim daha hızlı."

" Bırak gideyim." Dedi.

Şaşırdım. Bu kadar erkeklik tasladıktan sonra bana kibarca bırak gideyim demesi...
Ne yalan söyleyim garibime gitti.

Cevap vermediğimde cevabını almıştı.

" Beni bırakırsan zengin yaşarsın."

Öyle bir niyetim yoktu tabiki.

" Beni bırakmazsan sende benimle gelirsin Atlas Asilsoy."

Gözlerini gözlerime diktiğinde alaycı bir bakış attım sadece. Buda hiç hoşuna gitmedi.

" Ya sen ya ben. Ama ikimiz değil! "

Hızla silahını yüzüme çevirdiğinde aynı anda ateş ettik.

********************************

Bölüm sonu canlarım gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın. Allaha emanet olun.

 

Loading...
0%