Yeni Üyelik
26.
Bölüm

🌹D.M.R 26 Seviyorum.

@azamet_29_2

Selam canlar.
Yeni bölüme hoşgeldiniz keyifli okumalar diliyorum.

" Beni bırakmazsan sende benimle gelirsin Atlas Asilsoy."

Gözlerini gözlerime diktiğinde alaycı bir bakış attım sadece. Buda hiç hoşuna gitmedi.

" Ya sen ya ben. Ama ikimiz değil! "

Hızla silahını yüzüme çevirdiğinde aynı anda ateş ettik.

*****
YARIM SAAT SONRA

" Seni aptal!
Sen kendini ne sanıyorsun lan!
Artismisin, yoksa ölümsüz falan mı!?"

Oturduğu koltukta deyim yerindeyse tepine tepine konuşan kişi Beyazıt'tı.
Bütün siniri tepesinde karşı koltuktaki Atlas'a bağırıyordu.

Rıhtımdan ayrılmış alel acele araçlara dönmüşlerdi. Tayfun'un adamları çatışmada ölmüş Aykut'u Kuzey öldürürken Tayfun'u yatta düello eder edasında Atlas vurmuştu.

Ama bu görüntüye şahit olan Beyazıt o an korkarakta olsa ölmemesini dileyerek karışmasada bütün korkusunun acısını bütün siniriyle birlikte son yarım saatir bağıra bağıra çıkarıyordu. Minibüse bindiklerinden beri Atlas'ı bir çocuk gibi azalıyordu.

Beyazıt bağırırken minibüsteki herkes suspus, sadece Beyazıt'ın sesi duyuluyordu. Ne Fırat ne Şeref ne Kuzey ne Tufan hiç birinde tık yoktu. Atlas sessiz başı önünde abisini dinliyordu sadece.
Çok şey söyleyebilir, karşı gelebilir, sanane bile diyebilirdi. Ama abisine saygı da kusur edemezdi. Yapmazdı. Hayatı boyunca yapmamıştı. Tabi birazda haklıydı. Atlas Tayfun'dan önce davranmasaydı şimdi denizin dibinde Tayfun değil Atlas olabilirdi.

Beyazıt bir anda yerinden kalkıp hırsla Atlas'ın yakasından tuttu.

" Bi daha kendini bu duruma sokarsan seni ben vururum! "

Göz göze geçen birkaç saniyeden sonra kalktığı yere tekrar oturdu Beyazıt. Gözleri hâlâ Atlas'taydı.

" Kolun nasıl? "

" İyi."

Direksiyondaki Kuzey'e hitaben,

" Kuzey, hastaneye çek."

" Tamam abi."

" Tufan başka yaralı varmı? "

" İki adamımız ama hafif. Biz çıkmadan önce yolladım onları."

" İyi yapmışsın."

Yarım saat aradan sonra minibüs hastanenin önündeydi. Önden Beyazıt ve Tufan arkadan Atlas indi. Binaya doğru ilerlerken bir anda aracın içinde kahkaha koptu. Şeref içerde katıla katıla gülüyordu. Atlas'ın yediği azar hoşuna gitmişti zira.

" Çocuk gibi azar yedi lan!"

Derken elleri karnında geriye yaslanmış kahkaha atıyordu. Atlas duyduğu şeyle anında arkasına döndüğünde Fırat ortalık daha fazla katışmasın diye hâlâ gülen Şeref'in ağzını eliyle kapatırken Kuzey kapıyı örttü.

Atlas, " Sana sorarım ben." diyerek Beyazıt'ın peşinde yürümeye devam etti. İçeriye girdiklerinde Tufan'ın yolda mesaj attığı Ferhat acil müdahale odasının önünde bekliyordu.

Gelenleri görünce hemen yanlarına geldi.

" İyimisiniz kim yaralı? "

Beyazıt Atlas'ı gösterdi çenesiyle.

" Koluna bak."

Ferhat anında Atlas'ın koluna çevirdi gözlerini. Gel dedi kolundan tutup odaya sokarak.

" Otur."

Atlas sedyeye otururken,

" Nasıl oldu?"

" Çatışma çıktı."

Kolundaki kanlı mendili çıkardı Ferhat. Şöyle bir baktı.

" Derin sıyırmış.
Dikiş atacağım. "

" Tamam."

Ferhat önce alkolle temizledi yarayı. Ardından bir iğne hazırladı. Yaranın etrafına enjekte etti. Az sonrada dikişe geçti. Bu sırada Atlas aklına gelen şeyle elini cebine attı. Telefonunu aradı ama yoktu. Araçta kalmıştı.

" Ferhat abi telefonunu ver."

" Elim dolu gördüğün gibi cebimden al."

Atlas Ferhat'ın önlüğünün cebinden telefonunu alıp direk Cihan'ı aradı.
Gül'ü merak ediyordu. İkinci çalışta açıldı telefon.

" Alo Cihan."

" Alo Atlas bey.
Her şey yolunda mı.
Bir sorun varmı? "

" Artık Tayfun diye bir sorun kalmadı.
Gül..Gül nerde?
Gül nasıl?
Nerdesiniz? "

" Gül iyi. Sadece baş ağrısı var.
Siz gittikten bir saat sonra kendine geldi. Şuan şirketteyiz.
Toplantıda. "

" Tamam.
Yinede tedbiri elden bırakmayın."

" Tamam Atlas Bey."

Atlas elindeki telefonu kapatıp yanında hâlâ koluna dikiş atan Ferhat'a dönerek,

" Daha bitmedi mi abi." Diye sordu.

" Bitmedi oğlum. Az kaldı."

Yirmi dakika kadar sonra Ferhat Atlas'ın koluna on iki dikiş atmış sargı bezi ilede güzelce sarmıştı.

" Sabah akşam iki kere pansuman yapmayı unutma. Ayrıca antibiyotik ve ağrı kesicide vereceğim. Antibiyotiği mutlaka kullan. Ağrın olduğunda da ağrı kesiciyi kullan. "

" Tamam abi teşekkür ederim zahmet verdik."

Ferhat sinirli şekilde baktı.

" Dikiş atmak bir şey değil de oğlum bir dahakine çıkmayacak yerden girerse o kötü. Daha dikkatli olun oğlum. "

Atlas hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı. Kapıya yöneldiğinde Beyazıt hâlâ kapı önündeydi.

" Beyazıt sizde varmı bir sıkıntı? "

" Yok Ferhat sağol.
Sonra görüşürüz."

" Böyle görüşmeyelim oğlum, kahve içerken görüşelim."

" Ferhat Abi yapma. Zaten Beyazıt abim bahaneye bakıyor."

Atlas göz ucuyla Beyazıt'a bakarken Ferhat,

" İlaçları almayı unutma." Dedi.

Birlikte çıktılar binadan. Beyazıt hâlâ konuşmuyordu. Canı kötü sıkılmıştı.
Minibüse geldiklerinde Kuzey'in açtığı kapıdan bindiler. Atlas koltukta kalan telefonunu alıp arka cebine atarken, Tufan direksiyona Kuzey de öne geçince hareket etti araçlar. Eve kadar geçen süre sessizdi. Şeref bile suskundu.

&

Bir süre sonra nihayet eve geldiklerinde saat 18 : 30 u gösteriyordu. Önden Beyazıt ve Atlas indi. Arkadanda diğerleri. Beyazıt,

" Tufan."

" Emret abi."

" Söylediğim şeyi yaptın mı? "

" Yaptım abi.
Rıhtımdaki hiç bir kamera çalışmadı ve görüntü alınamadı.
Şanssızlık işte dün gece arıza yapmışlar." Derken gülümsüyordu.

Oysa kendileriydi bölgedeki kameraların hepsini aynı anda sabote edenler. Tayfun ve adamlarının nasıl öldüğü muamma kalacaktı bu sayede.

" Tamam koçum.
Hadi gidip dinlenin."

Atlas ve Beyazıt eve ilerlerken diğerleri küçük eve yürüdüler. Hepside yorgundu ve dinlenmeye ihtiyaçları vardı.

Kapıya bir kaç adım kala aniden açıldı. Didem koşarak çıktı. Beyazıt'ın boynuna sarılarak,

" Abii!
Nihayet.!
Şükürler olsun döndünüz.
Korkudan ölüyordum burda.
İyimisiniz? Yaralımısınız? "

Geri çekilerek önce abisine sonra Atlas'a baktı. Sonra da az ilerde küçük eve doğru giden adamlara ve Fırat'a. Aynı anda Fırat'ta Didem'e bakıyordu.

" İyiyiz merak etme."

Kızın gözü Atlas'a ve koluna kaydı.

" Yararlanmışsın."

" Önemsiz bir sıyrık.
Korkacak birşey değil." Dedi Atlas.

İçeri girdiler. Temizlenmek ve akşam yemeğine kadar dinlenmek için üst kata odalarına çıkarlarken Beyazıt Vedat'ı aradı. Olan biteni anlattı ve herşeyin yolunda olduğunu söyledi.

Beyazıt kendi odasına girerken Atlas kendi odasına geçti. Şuan tek isteği ılık bir duş ve biraz uykuydu. Direk banyoya yürüdü. Üzerindeki kirli, terli ve kanlı kıyafetlerinden kurtulup duşun altına attı kendini.

Akan suyun altında koluna dikkat ederek bir süre öylece bekledi. Aklını toplamaya çalışıyordu. Hareketli bir gün geçirmişlerdi.

Artık ne Tayfun ne Aykut. İkiside bir daha karşılarına çıkmayacaklardı. Bu sorunu kökünden halletmişlerdi.

Şimdi sırada diğer konu vardı.
Gül... Sabah olanlar tekrar tekrar Atlas'ın gözlerinin önünden geçmeye başladı.

Gül'ün aniden onu öpüşü.
Baygın bakışları...

Daha bu sabah net bir şekilde evden ayrılacağını söylemişken tam zıttı şekilde Atlas'ı öpmüştü. Ne oluyordu? Neden bu şekilde hareket ediyordu.
Korkarak düşündü. Acaba görünenden daha fazla bir ruhsal bozukluğumu vardı. Yoksa iki kişilikli falan mı?

" Hayır hayır öyle olsa anlardım." dedi kafasını sağa sola hızlı şekilde sallarken. Bir ihtimal ilacın etkisindeydi. Bunu hastanedeyken Ferhat'a da sormuştu. Çünkü Gül'ün hareketlerine güvenemez olmuştu artık. Ferhat,

" Şuan ki haline bakılırsa ilaç hâlâ etkili. Yinede kesin bir şey söyleyemem. Yani seni ne yaptığını bilmeden öpmüş olabilir."

Demişti. Sonra kendinde olmayan kızla olan konuşması geldi gözünün önüne.

Ferhat odadan çıktığında yatağın kenarına oturup bir süre Gül'ün yüzünü izlemişti. Sonrada,

" Bu yaptığın haksızlık.
Benimle oyun oynuyorsun." Demişti halinden dertlenircesine.

Sonra o ânı hatırladı. Kızın kulağına doğru eğilip onunla sanki duyuyormuş gibi konuşmuştu.

" Bu sabah evden ayrılacağını söyledin. Ardından boşanmak istediğini söyledin. Şimdi de gelip öpüyorsun. Ne yapıyorsun Gül? Aklımla mı oynuyorsun ruhumlamı? Böyle giderse benide kendine benzeteceksin." Demişti.

Devam etmişti sonra.

" Bak Deli Mavi! Ben dönene kadar aklını başına topla. Döndüğümde uzun bir konuşma yapacağız seninle."

Demişti. Ardından kendine hakim olamamış denizi hatırlatan kokusundan derin bir nefes çekerek gerilerken dudaklarının önünde durup,

" İlk sen başlattın."

Diyerek dudaklarını kızın dudaklarına bastırmştı. Aldığı güzel tad ve haz.. Yeniden canlandı zihninde.

" Tatlı bir zehir gibisin.
Seninle ne yapacağım ben? " Diyişi de.

Düşündüğü şeyler içinde birşeyleri harekete geçiriyordu. Bu yüzden Gül ile konuşması gerekiyordu. Konuşup bu konuya bir açıklık getirmesi gerekiyordu. Yoksa sonunda Gül gibi git gel akıllı biri olup çıkacaktı Atlas'da.

Düşüncelerini bir kenara sıyırdı Atlas. Kısa süre sonra duşunu tamamlayarak çıktı kabinden. Siyah bornozunu giyip küçük havluyu saçlarına bırakıp odasına döndü. Saçlarını kurulaya, kurulaya giyinme odasına geçti. Kurulanıp sadece bir eşofman altı giyerek odasına döndü tekrar. Yatağına uzandı. Akşam Gül ile bu konuyu mutlaka konuşacaktı. Bu düşüncelerle kapattı gözlerini.
Bir kaç günün yorgunluğuna hareketli geçen günde eklenince oldukça bitkin hissediyordu.

*****

Uyuyalı kaç saat olmuştu farkında değildi Atlas. Ama gözlerini açtığında hava çoktan kararmıştı. Yerinden yavaşça kalkarak banyoya geçti. Elini yüzümü yıkayıp kuruladı. Tekrar giyinme odasına geçerek üzerine ince bir tişört altına siyah kot pantolonumu giydi. Ayağına da çorap ve spor ayakkabılarını geçirip aynada kendine baktı.

" Gayet iyi ve rahat." Dedi.

Çekmecedeki saatlerden siyah olanı alıp önce saate baktı. 21:10 u gösteriyordu. Saatinide koluna takıp odadan çıktı.

Gül gelmiş olmalıydı. Yemekten sonra bahçeye çıkıp açık havada konuşabiliriz diye düşündü adam. Sabah olanları hatırlayıp hatırlamadığını bile bilmiyordu ama yinede konuşmak istiyordu.

Merdivenlerden inerken salonda tek başına oturan Didem'i gördü. Kollarını göğsünde birleştirmiş yüzü bir karış koltukta öylece karşıya bakarak oturuyordu.

" Hayırdır ne bu surat." dedi Atlas etrafa bakarak.

" Herkes nerde?
Sen neden burda tek başına oturuyorsun.
Gül nerde?
Abim nerde? "

Sinirle baktı kız Atlas'ın yüzüne.

" İlk fırsatta kendime bir erkek arkadaş bulacağım."

" Ne? "

" Abim Beyza diye kaçar, sen uyur kalkmazsın. Uyanınca Gül diye sayıklarsın."

" Ne anlatıyorsun Didem!? "

" Akşam yemeğinde tek başımaydım. Seni çağırdım kalkmadın. Abim Beyza ile buluşmaya gitti. Gül gelmedi."

" Nasıl gelmedi? "

" İşi uzamış.
Bende burda tek başıma koltukları izliyorum. "

Derin bir nefes alıp verdi adam.
Gül neden gelmemişti. Gerçekten işimi uzamıştı yoksa sabah olanlarmıydı sebep. Nedenini sormak için cebimdeki telefonu çıkarıp Gül'ü aradı hemen. Ama kız açmadı. Duymuyormuydu yoksa bilerek mi açmıyordu? Bunu düşündü. Eğer bilerek açmıyorsa öyle hemen kurtulamazdı Atlas'tan. Bu kez Cihan'ı aradı.

Çaldı, çaldı, çaldı. Nihayet 5. Sefer de açıldı telefon.

" Neden açmıyorsun köle." dedi Atlas kızgın şekilde.

" Kusura bakmayın Atlas Bey telefonumun sesi kısılmış."

" Nerdesiniz neden bu saate kadar gelmediniz? "

Bu sırada ofiste Gül'ün tam karşısında oturan Cihan karşısındaki kıza baktı.
Gül başını iki yana salladı. Cihan devam etti.

" Gül'ün işi bitmedi. Gecikeceğini söyledi."

" Ne zaman gelecek, geç saate kalmayın. Ortalık tam anlamıyla güvenli değil."

" Anladım Atlas Bey. Gül'e iletirim. "

Dedi ve kapattı telefonu. Ardından gözlerini Gül'e çevirdi. Kız kollarını masaya yatırıp başını üzerine koydu.

" Gül.. "

" Hımm."

" Ne oluyor. Hastaneden beri farklı davranıyorsun."

" Hiiç. "

Dedi yerinden kalkıp ofisin penceresine yaklaşırken. Bir kaç adım sonra tam pencere önüne gelip durdu.
Duvar boyundaki cama yasladı bir elini. Işıklarla kaplı İstanbul'u ve boğaz köprüsünü izleyerek,

" Sadece bu gece burada kalmak istiyorum." Dedi.

" Burada mı neden? "

" Neden olmasın.
Hava ve manzara çok güzel mesela."

Cihan yerinden kalkıp kızın yanına kadar gelerek onun gibi dışarıya çevirdi bakışlarını. Gökyüzü lacivert yeryüzü ışıl ışıldı.

" Doğru söyle Gül. Ben yokken evde birşeyler mi oldu? "

" Hayır." Derken bir yandan sabah konuşulanları...
Evden ayrılmak istediğini, boşanmak istediğini söylediği ânı düşünüyordu. Ardından yolda yaptığı kazayı hatırladı. Eli alnındaki küçük bandaja gitti. Sonra hastanede zar zor açtığı gözlerle yerinden kalkışı Akın'ı görüşü bulanık bir zihinle adama sarılışı öpüşü.
Hepsi bir bir geçti aklından.

Oldu. Çok şey oldu. Diyemedi dayısına. Birden aklına gelen şeyle Cihan'a döndü. Gülümseyerek,

" Hadi terasta kahve içelim."

Adam önce şaşırdı. Sonra,

" Olur içelim.
Kahveleri ben yaparım sen terasa çık bende kahveleri alıp geliyorum. Dikkatli ol kenara çok yaklaşma tamam mı? "

" Tamam." Dedi kız yine ellerini çırparak. Küçücük şeylerle mutlu olabilen yine küçücük şeylerle üzülebilen biriydi Gül.

Ofisten çıktılar. Cihan kahve yapmak için sekreter odasındaki küçük mutfağa girerken Gül terasa çıkmak için asansöre yöneldi. Gül asansöre binip teras katına çıktıktan sonra kalan on basamağı çıktıktan sonra kapıyı açıp terasa çıktı. Harika bir yaz akşamıydı. Ilık rüzgar denizin üzerinden geçerek geliyor burnuna mis gibi deniz kokusu geliyordu.
Ellerini gökyüzüne doğru kaldırarak gerindi ve derin bir nefes çekti içine.
Kenara doğru bir kaç adım yürüdü. Tekrar derin bir nefes çekti. Ellerini arkasında birleştirerek Cihanı ve kahvesini beklemeye başladı.

Bu sırada Atlas evin bahçesine çıkmış elinde sigarası bahçede yürüyor bir yandan da hâlâ bugünü düşünüyordu. Ve Gül'ün neden hâlâ gelmediğini.

" Akın.."

Atlas anında arkasını döndü. Gelen Fırat'tı.

" Hayırdır. Dalgınsın.
Sorun mu var? "

" Yok birşey.
Gül'ü bekliyorum.
Hâlâ gelmedi. "

Fırat kolundaki saate baktı.

" Neden gecikti bu kadar. Bir sıkıntı olmasın? "

" Cihan yanında.
İşi uzamış."

" Hıı anladım.
Peki sen neden endişilisin? "

" Değilim. "

" O zaman başka bir sey var."

" Hayır yok."

" O zaman neden bu saatte burda yakmadığın sigarayı içerek geziyorsun. "

Atlas önce Fırat'a sonra elindeki sigaraya baktı. Gerçekten yakmamıştı ama içiyordu. Daha doğrusu içtiğini sanıyordu. Kendi kendine şaşırdı. Ardından kahkaha ile gülmeye başladı.

" Sonunda kendine benzetecek beni." Dedi. Onu izleyen Fırat,

" Kim? "

Derken yüzünde ince bir gülümseme vardı. Aslında Atlas'ın takıntısını da sıkıntısınıda biliyordu. Amacı sadece biraz çabalatmaktı.

Bu sırada bahçeye çıkan Didem'i gördüler. Üzerini değişmiş arabasına doğru yürüyordu hızlı adımlarla. İki adam koşar adım Dedem'in yanına geldiler.

" Didem nereye? "

Kız sinirle baktı iki adama.

" Dışarı. Arkadaşlarla buluşacağım."

" Ne? Olmaz!
Saçmalama."

" Neden olmazmış abicim.
Sıkıldım. Yeter!
Benden başka herkes dilediği zaman çıkıyor. Bense kaç gündür evde oturup sürekli sizi bekliyorum.
Bu gece arkadaşlarımla dışarı çıkacağım. Beni bekliyorlar. " diyerek arabaya yürüdü. Sonra arkasını dönüp adamlara baktı.

" Hem bakarsın bi erkek arkadaş bulurum."

Dedi pis bir şekilde gülümseyerek.
Atlas sinirle kolundan tuttu kızın.

" Saçmalama Didem tek başına çıkamazsın."

" Nedenmiş o. "

" Tek çıkamazsın işte. "

Atlas kaşları çatık sinirle bakan Fırat'a döndü.

" Fırat' ta seninle gelecek."

" Ne!! "

İkisi aynı anda Atlas'a bakarak verdi tepkilerini.

" Ya Fırat'la gidersin yada gidemezsin."

" Ama! "

" Aması yok." Dedi Fırat.

" Benimle gidebilirsin yoksa yok. "

Atlas durumdan memnun Fırat'a baktı. Fırat'ın Atlas'ı tanıdığı gibi Atlas'ta Fırat'ı tanıyordu. Ve Didem'e karşı birşeyler hissettiğinin farkındaydı. Bu iyi oldu diye düşündü. Aralarındaki mesafe biraz olsun kısalabilirdi.

Fırat kızı elindeki anahtarı alıp kapıyı açtı. Direksiyona geçerken,

" Bin." Dedi.

Kız biraz sinirli biraz şaşkın, adamın dediğini yapıp diğer tarafa geçerek ön koltuğa bindiğinde Fırat motoru çalıştırıp aracı hareket ettirerek bahçe çıkışına yöneldi. Onlar çıkarken Atlas'ta aklına gelen şeyi uygulamaya koydu. Diğer araca binerek üzerinde olan anahtarla arabayı çalıştırıp evden ayrıldı. İstikamet Gül'ün şirketiydi. Gül gelmiyorsa Atlas gidebilirdi pekala.

Bahçeden çıkan araç ana yola çevirdi yönünü. Atlas bu gece bu iş bitsin düşüncesiyle gaza daha çok bastı. Hızla sürdüğü araç trafikte durmadan, yavaşlamadan ilerledi. Yarım saate kalmadan şirketin önündeydi Atlas. Giriş kapısının önünde durdu araç. Atlas inip hızlı adımlarla kapıya yürüdü. Güvenlikteki adam Atlas'ı tanımadığı için önce izin vermek istemedi ama arkasındaki Doruk müdahale edince Atlas sinirlede olsa giriş yaptı.

" Kusura bakmayın Atlas Bey elemanlar yeni. Sizi tanıyamadılar. Buyrun size eşlik edeyim."

Adam haklıydı. Cihan bütün personeli ve güvenlik elemanlarını değiştirmişti nerdeyse. Atlas asansöre yönelirken Doruk Atlas'a eşlik ediyordu. Bir yandanda Cihan'a mesaj atarak haber vermiş cevap olarak terasta olduklarını öğrenmişti. Ofis katına gelen asansörden indiklerinde,

" Cihan ve Gül hanım terastaymış Atlas Bey." Dedi Doruk.

Atlas terasta olmalarına biraz şaşırsada üstelemedi.

" Tamam. Sen işine bakabilirsin."

Terasa çıkan merdivenlere yöneldi Atlas. On basamağı ağır ağır çıkarken ilk defa düşündü ne diyeceğini, konuyu nasıl açacağını. Ama bulamadı. Ve çok geçti çünkü terastaydı artık. Yavaşça ve sessiz iki adım ilerledi. Manzarayı izleyen Gül'ü ve hemen kapıya yakın ayakta onu izleyen Cihan'ı gördü.

Cihan elinde ikinci kahvelerle Atlas'a Atlas cihan'a baktı sessiz. Sonra elindeki kupayı Atlas'a uzattı Cihan. Başıyla kızı işaret etti.

" Sen ver dercesine."

Atlas Cihan'dan kahveyi aldığında Cihan da terastan indi. Şimdi sadece Atlas ve Gül vardı orda. Atlas ağır adımlarla kıza doğru yürürken, Gül gözü hâlâ İstanbul'da arkasına bakmadan yanı başından uzanan kahveyi alarak izleyişine devam ederken kahvesinden bir yudum aldı.

" Dayı. Kendi evime gitmek istiyorum.
Yarın kendi evimize gidelim."

Atlas aynı şeyi yeniden duyduğunda kaşları çatıldı.

" Dayı...
Onun yanında ondan uzak, ondan uzakken ona yakın olmak canımı yakıyor. Bana katlanmak zorunda olması zoruma gidiyor.

Yarın avukatlarla konuşup boşanma işlemlerini başlatacağım. Bana olan bağını kesince özgür kalacak ve kendi hayatına dönecek. Oda bende rahat edeceğiz." dedikten sonra kahkaha atarak gülmeye başladı kız.

Atlas sessiz şekilde sadece kızı izliyordu. Arkasındaki kişinin Cihan olduğunu sanarak içini dökmüştü Gül.
Duyduğu şeyler Atlas'ın canını sıkmış, tek kelime etmeden sorularına cevap almıştı sanki. O an konuşmanın ne yeri ne zamanı diye düşündü. Geri adımladı. Tam arkasını dönmüş kapıya yönelmiştiki bu kez kızın hıçkırıklarını duydu. Anında geri döndü kıza doğru. Başı önünde omuzları sarsılarak ağlıyordu.

" Dayı ne yapacam ben."

Hem ağlıyor hem konuşuyordu.

" Ben bugün onu öptüm.
Dayı ben...
Ben... Onu çok..."

Demiştiki bir anda omuzlarında hissettiği eller kızı arkaya çevirdi. Karşısında gördüğü Atlas'la şok oldu kız. Karanlıktaki karalar dahada kararmış kıza bakıyordu.

" Sen beni çok seviyorsun."

Dedi gülümseyerek.
Atlas'ın sözleriyle dahada şaşırdı kız.
Elindeki kupa yere düştü kırılıp dağıldı. Deminden beri söylediği herşeyi duymuştu Atlas.

" Gül.
Bende seni çok..."

Dedikten sonra kızı yavaşça kendine çekip dudaklarına bastırdı dudaklarını. Kız hâlâ ıslak gözlerle şaşkın bakarken geri çekilen Atlas,
" Seviyorum." diyerek bitirdi cümlesini.

*****************************

Evet bölüm sonu canlarım.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%