Yeni Üyelik
29.
Bölüm

🌹D.M.R 29 Gülüm

@azamet_29_2

 

Keyifli okumalar.

 

Erdem kıza daha dikkatli baktı.

 

" Sen kimsin?
Siz kimsiniz? "

 

Kız işaret parmağını havaya kaldırıp bir tur döndürdü.

 

" Burdaki heeerşeyin sahibi.
Rose Kızıltaş! Ve! Erdem Bey...
Kovuldun! "

 

Adam anlık bir şaşkınlıktan sonra,

 

" Ne, kovulmak?
Sen..."

 

Adam kekelerken Rose yanındaki Cihan'a baktı göz ucuyla. Cihan o bir saniyede anladı anlayacağını. Anında elindeki zinciri Şeref'e verdiği gibi iri yumruğu Erdem'in yüzünde patladı.

 

Adam daha ne olduğu anlayamadan eli çenesinde ağzında kan tadıyla birlikte kendini yerde yatarken buldu.

 

Yiğit olanları şaşkın izlerken kız Erdem'in yanına bir dizi üzerine çöktü. Gülümsedi önce.

 

" Kendim yapabilseydim keşke. "

 

Ardından kaşları çatıldı. Öfke dolu sesiyle konuştu.

 

" Sen kimsinde insanların canını tehlikeye atıyorsun ha!
O gemiler üzerlerindeki yüklerle batabilir!
Mesele bu bile değil! Er yada geç yerine gelir. Ya insanlar!
O gemilerde çalışan kaç insan var haberiniz var mı? "

 

Sesi son derece yüksek çıkmıştı.

 

" Onların canını tehlikeye atma hakkını nerden buluyorsunuz!

 

Kovulmakla kurtulamayacaksın elimden."

 

Derken soluklandı.

 

" Hem cana hem mala kastetmekten dava açacağız!

 

Cihan Bey! Erdem Bey size emanet, gereken neyse bizzat yapın lütfen."

 

Cihan adama pis pis bakmaya başlarken, Şeref çıkardığı telefonuyla adamları aradı. Az sonra kapıdan adamlar girdi. Cihan'ın göz işaretiyle Erdem'i karga tulumba alıp çıkarlarken Cihan arkalarından gitti. Yiğit ve yanındaki adamı hâlâ genç kıza bakıyordu.

 

Gül kendini izleyen adama dönerek iki adımda yanına geldi.

 

" Yiğit bey merhaba. Ben Rose Kızıltaş."

 

" Merhaba.
Böyle bir tanışma beklemiyordum ama tanıştığımıza memnun oldum."

 

Diyen adam elini genç kıza doğru uzattı gülümseyerek.

 

" Bende istemezdim böyle bir tanışmayı." Dedi kız uzanan eli sıkarak.

 

" Iımm.
Madem gemilerin bakım onarımı sizde ki.. Gördüğüm kadarıyla işinizde gayet ciddisiniz... Diğer gemiciklerimin kontrollerinide yapmanızı ve raporlarıyla birlikte haftaya şirkete gelmenizi rica istiyorum. Yapılması gerekenler neyse konuşur hallederiz."

 

Adam şaşkınlığını gizlemeye çalışarak ve gülümseyerek,

 

" Anladım Rose hanım. Siz merak etmeyin."

 

Arkasını dönüp Şeref ve Pamuk'a baktı kız. Gülümsedi ellerini çırparak,

 

" Hadi bizde gidelim. Başka bir randevum daha var."

 

" Tamam." dedi adam.

 

" Size iyi günler Yiğit Bey.
Hadi gideliiimmm! "

 

Gül Şeref ile birlikte çıkarken adam hâlâ şaşkın ne düşüneceğini bilemez şekilde kızı izliyordu.

*****

 

Atlas evden ayrıldıktan bir saat kadar sonra nihayet yanan mekanının olduğu yere gelmişti. Araçtan inmeden önce şöyle bir baktı etrafına. Burayı her gördüğünde bu hâle gelmesinin sebebi olan Tayfun ve Aykut'u hatırlıyor sinirle dişlerini sıkıyordu.

 

Kuzey'in açtığı kapıdan çıkarken hâlâ etrafa bakınıyordu. Gözleri Fırat'ı arıyordu çünkü. Buldu da.
Gördüğü çalışanların şefiyle ve Fırat'la, oldukları yere doğru yürüdü.

 

" Fırat! "

 

" Akın? "

 

" Kolay gelsin nasıl gidiyor."

 

" Gidiyor işte. Şefin dediğine göre en az bir ay daha devam edecek tadilat."

 

Akın sıkıntılı şekilde gözlerini şefe çevirdi.

 

" Maalesef öyle beyim. Daha hızlı olursak kaliteden ve sağlamlıkdan ödün vermek gerekir."

 

" Hayır sağlam ve kaliteli olmalı. Ve önceki haliyle birebir aynı."

 

" Aynı mı?
Hani ufak değişiklikler istiyordun."

 

" Vazgeçtim. Gül aynısı gibi olsun istiyor. Bende olur dedim."

 

" Gül mü dedi aynısı olsun diye? "

 

" Evet."

 

" Sende olur dedin. "

 

" Evet. "

 

" Hıımm.." dedi Fırat kaşları havada. Atlas'ın düşünceli haline bakıp,

 

" Hayırdır ne iş."

 

Atlas Fırat'a aldırmadan arkasını döndü.

 

" İşin bittiyse yolda konuşalım."

 

Önden araca doğru yürürken Fırat elindeki sigaranın sonunu yere fırlatıp Atlas'ın peşine takıldı. Önden Atlas arkadan da Fırat bindi araca.
Kuzey'de direksiyona geçince hareket etti araç.

 

" Kuzey Ay Dede'ye gidiyoruz.."

 

" Tamam abi."

 

Atlas hemen yanında sessizce oturan Fırat'a bakıyordu.

 

" Dün gece ne oldu da sabah yatak battı."

 

Fırat'ın gözü saniyelik Kuzey'e kayarken Kuzey'in gözleride tıpkı onun gibi saniyelik şekilde Fırat'ı buldu.

 

" En son Didem ile gidiyordunuz. Sonra ne olduda soluğu sabahın köründe burda aldın."

 

Fırat' ın gözleri birkez daha buldu Kuzey'i. Kuzey'in kaşları çatıldı.

 

" Benim karı gibi laf taşıyacağı mı düşünmüyorsun heralde."

 

" Yok ondan değil. "

 

Sıkıntıyla nefesini verdi Fırat.

 

" Gece evden ayrıldık arkadaşlarıyla buluştuğu bara gittik. İki kız üç erkek Didem'i bekliyorlarmış. Beni görünce zibidilerin tipleri değişti. Birlikte masaya geçip oturduk. Onlar kendi frekanslarında hoş beş edip konuşurken ben de hanım efendiyi bekledim. Bir süre sonra bunlar dansa kalktılar. Baktım Ege denen itin eli ayağı doğru durmuyor kalkıp uyardım. Beyinsiz içtikçe beyni dahada ufalmış zaten, bide bana hırlamaya başlayınca çaktım kafayı."

 

Atlas bir anda kahkaha atarak gülmeye başladı.

 

" Bu sefer de Didem mi hırlamaya başladı."

 

" Aynen.
Beni bilirsin Atlas. Ben sakin adamın biriyim ama yemin ederim kadın dırdırı beni öldürebilir. "

 

" Yinede yaptığın şey hoşuna gitmiş bence."

 

" Hoşuna mı gitmiş?
Nerden çıkardın şimdi bunu."

 

" Evde bundan bahsetmedi. Hoşuna gitmemiş olsaydı mutlaka hamurdanırdı. Fırat bana doğruyu söyle. Sen Didem'e karşı birşeyler hissediyorsun değil mi? "

 

" Saçmalama Akın."

 

" Bence saçmalamıyor."

 

Bu kez konuşan Kuzey'di. Ve hâlâ gülümsüyordu. Fırat Didem'den hoşlanıyorsan açıkça söyle kıza. Ben eminim oda sana karşı boş değil. Hem hırlamak yerine konuşmaya başlar bakarsın. Mesela bende sana aşığım falan der."

 

Fırat kaşları çatık şekilde baktı Atlas'a.

 

" Her neyse. Beni boş ver.
Sen ne yaptın? Gece yakmadığın sigarayı içerek geziyordun. "

 

Atlas'ın yüzü anında değişti.

 

" Benim hâlim senden beter."

 

" Hadi ya.
Bak şimdi merak ettim."

 

Bunu söylerken yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi.

 

" Abi geldik." Dedi Kuzey.

 

" Gel içerde konuşuruz."

 

Atlas arabadan inip şuan boş olan Ay Dede'ye doğru yürürken Fırat'ta yanına takıldı.

 

İçeriye girip üst kattaki locaya çıkarken bardaki genç çocuğa seslendi Atlas.

 

" Bize hafif bir şeyler getir."

 

" Tamam abi hemen getiriyorum."

 

İki adam üst kata locaya geçti. Atlas kendini koltuğa atarken Fırat güzelce oturup bacak bacak üstüne attı.

 

" Sende bir şeyler var ya hadi bakalım. Neymiş benden beter halin."

 

Atlas cebinden paketini çıkarıp bir dal sigara alarak dudağına bıraktı. Yine cebinden çıkardığı çakmağıyla yakarak derin bir nefes çekti ve havaya doğru üfledi.

 

Aşağı kattan gelen genç barmen merdivenleri çıkıp elindeki küçük tepsiden aldığı iki kadehi Atlas ve Fırat'ın önüne bıraktı ve geriye dönüp aşağıya doğru indi.

 

" Anlatacak mısın artık? "

 

Atlas derin bir nefes daha çekip bıraktıktan sonra sigarayı sol eline alırken önündeki kadehi sağ eliyle alıp dudaklarına götürerek bir yudum alıp boğazından aşağı yolladı. Yerinde doğruldu sonra. Dirseklerini dizlerine dayadı. Elindeki bardağı evirip çevirip içini izlerken,

 

" Dün gece senden sonra Gül'ün yanına, şirkete gittim.

 

Aslında bu işin bir de öncesi var. Önce buraya geldiği gece sarhoşken, sonra kaza günü hastanede o ilacın etkisindeyken, bana şey dedi."

 

" Ne dedi?"

 

" Ben seni çok.. Dedi."

 

" Ben seni çok... Ne? "

 

" Beni seviyormuş işte."

 

" Ee. Zaten öyle değil miydi?
Kız taa küçükken aşıkmış sana. O yüzden duvar üstlerinde dakikalarca bizim maçları izliyormuş. "

 

Derken sinsi sinsi gülümsüyordu. Atlas gözlerini devirdi. Benzer cümleleri abisinden de dinlemişti.

 

" Ben gittiğimde eski kölesiyle terasta kahve içiyorlarmış. "

 

Diye devam etti Atlas.

 

" Bende terasa çıktım tabi. Baktım köle elinde kahve ile bekliyor.
Tabi beni görünce al kahveyi sen ver der gibi elime tutuşturdu.
Sonrada terastan indi."

 

Derin bir nefes daha çekti Atlas sigarasından. Fırat lafın nereye gideceğini merakla beklerken Atlas devam etti. Arkasındakinin ben olduğumu bilmiyordu Gül. Dayısıyla konuştuğunu sanıyordu.

 

" Eee sadede gel artık."

 

" Ee si Gül beni seviyormuş."

 

Fırat kollarını göğsünde birleştirip geriye yaslandı.

 

" Tekrar edeyim.
Zaten sevmiyor muydu? "

 

" Anlamadın.
Bunu biliyordum ama ciddiye almıyordum. Dahası şimdi bende ona karşı birşeyler hissediyorum. Bunu kabul de ettim."

 

Atlas anlatmaya çalıştıkça bocalamaya başlayınca,

 

" Oof! Yani dün gece o bana ben ona karşılıklı olarak duygularımızı söyledik. Oh be!"

 

Diyerek kesip attı cümlesini.

 

" İyi ya daha ne işte. Derdin ne? "

 

" Derdim ne mi? "

 

Atlas önündeki başını kaldırıp Fırat'a baktı.

 

" Derdim, sevdiğimi kabul ettiğim kıza geçen ay nikah kıymış olduğum ve resmen evli olduğum. Ve bunun bu sabah dank etmesi. "

 

Fırat Atlas'a baktı.. baktı. Bir anda gülmeye başladı.

 

" Lan! Doğruya sen resmen evlisin. Hemde Gül ile."

 

Kahkahayla,

 

" Kardeşim gözün aydın Allah o çatlak kızla bir yastıkta kocatsın. Düğün ne zaman? "

 

" Fırat çakacam şimdi bi tane."

 

Fırat umursamaz şekilde.

 

" Bi dakka bi dakka ee sırada Beyaz abi vardı o ne olacak. Çifte düğün mü yapacaksınız? "

 

" Sorunda tam burada başlıyor.

 

Ben bu sabah geçte olsa uyandım ama Gül hâlâ uyuyor bu konuda. Yani durumun geldiği noktadan bi haber. Resmen evli olduğum kızın dünyadan haberi yok.
Bugün dışarı çıkıp yemek yiyelim konuşmamız gerekiyor dedim. Çıkma teklifi sanıp sevindi."

 

Fırat bir kez daha gülmeye başladı.

 

" Senin çıkma teklif ettiğini düşünmüş. "

 

Atlas sıkıntıyla şakaklarını ovuşturdu.

 

" Kusura bakma kardeş bu konuda yalnızsın. Ne demişler karı kocanın arasına girilmez. Ama şu kadarını söyleyebilirim. Sen nasıl umursamadıysan Gül de o nikâhı ciddiye almamış. Aklında bile yok. "

 

Bir kez daha gülmeye başladı Fırat.
Atlas sinirle bakıyordu. Tam ağzını açacakken çalan telefonun sesi girdi araya.

 

" Gül olmalı işi bitince arayacaktı."

 

" Karın arıyor yani." diyerek gülmesine devam etti Fırat.

 

" Fıraaat! "

 

" Tamam tamam."

 

Atlas telefonu açtı.

 

" Alo Gül."

 

" Alo Akın işim bitti. Gemiciklerimi gördüm. Eve geçiyoruz."

 

" Tamam bir saat sonra seni evden alırım çıkarız."

 

" Tamaaam görüşürüüz."

 

Atlas Fırat'la yaptığı sinirlerini bozan konuşmadan sonra Gül'ün aramasıyla işinin bittiğini ve eve gittiğini öğrenince,

 

" Tamam" diyerek bir saat sonra onu almak için evde olacağımı söyleyerek kapattı. Ardından yerinden kalkıp merdivenlere yöneldiğinde,

 

" Kolay gelsin sana."

 

Dedi Fırat sırıtarak.
Gözlerinde hâlâ alayvari bir bakış vardı.

 

Atlas içinden sıra bana da gelir diyerek merdivenlerden inerken hâlâ elindeki telefondan başka bir numarayı tuşladı.

 

Uzun zamandır gitmediğini hatırladığı restorantın numarasını çevirerek açılmasını bekledi. Duyduğu alo sesiyle önce kendini tanıttı. Ardından manzarası olan iki kişilik bir masa ayırmalarını istedi. Telefonun diğer ucundaki adam onayladığında telefonu kapattı.

 

Mekandan çıktığında saatini kontrol ederek araca yürüdü. Dışarda mekanın güvenliğinden sorumlu olan adamla konuşan Kuzey Atlas'ı görür görmez hızlı adımlarla yanıma gelerek aracın arka kapısını açtı. Atlas arka koltuğa geçip otururken direksiyona geçen Kuzey'e,

 

" Kuzey eve gidiyoruz biraz acele edelim."

 

Diyerek geriye yaslandı. Kuzey aracı çalıştırarak gaza yüklendiğinde araç caddeye doğru hareket etti.

&

 

Bu sırada Gül ve şeref'in olduğu araç arkada korumaların olduğu araçla birlikte eve doğru yol almaktaydı.

 

" Hey küçük patron.
İyi misin? "

 

Şeref'in sesiyle Gül dalgınlığından çıkarak öndeki adama baktı.
Hem yaşananlar hemde Akın ile olan randevusu Gül'ün stres olmasına sebep olunca duyguları yüzüne aksetmiş, bu da Şeref'in dikkatini çekmişti.

 

Yinede sakin kalmaya çalışarak ve gülümseyerek,

 

" İyiyim. Neden? " Dedi.

 

" Yüzün öyle demiyor ama. Gergin olduğun her halinden belli. Sebebi ne? Erdem mi yoksa Akın mı? "

 

Gül, başı kucağında dinlenen Pamuk'u severken, " Aslında.." dedi tek kelime. Sonra devam etti.

 

" Aslında ikisi de."

 

Şeref bir yandan arabayı kullanmaya devam ederken aynadan Gül'e baktı.

 

" Bence sorun Erdem değil.
Zira az önce çok iyi bir iş çıkardın. Taktir ettim doğrusu. Adam neye uğradığını şaşırdı. Cihan'dan yediği yumruk bile aklını başına getiremedi."

 

Kız aynadan Şeref'e baktı. Belki de haklıydı. Akın ile dışarı çıkacağı içindi gerginliği. Çünkü buraya gelirken bu kadar gergin hissetmiyordu.

 

" Doğru söyle. Sorun Akın mı? "

 

Gül cevap vermedi. Onun yerine deriiin bir nefes alıp verdi.

 

" Giderken dondurma alalım mı? Ben ısmarlıyorum. "

 

Şeref anladı. Bu konuda konuşmak istemiyordu.

 

" Peki, sen ısmarlarlıyorsan neden olmasın. " Dedi gönlü olsun diye.

 

Bir süre daha yol aldıktan sonra Şeref gördüğü ilk pastanenin önüne çekti aracı. Arkalarındaki korumaların olduğu araç da Şeref'in aracının arkasında durdu aniden. Sürgülü kapı açılıp iki adam yanlarına koştu.

 

" Abi bir sorun mu var." dedi önde duran aracın camından bakan Şeref'e. Bu arada Gül şeref'in kapıyı açmasını bile beklemeden indi.
Çünkü heyecanlıydı. Hayatında ilk defa bir yerden bir şeyler alacaktı. Bu tür şeylere Şahin hiç izin vermediği için yapmamıştı.

 

" Pamuk burda kal ve inme." diyerek pastaneye doğru koşar adım yürürken Şeref adamlara,

 

" Burda bekleyin." dedi ve kızın arkasından seslendi.

 

" Gül bekle!"

 

Kız duymadı bile. Cam kapıdan içeriye girer girmez dondurma standına yürüdü. Şeref arkadan yetiştiğinde Gül standın arkasındaki adama, siparişini veriyordu.

 

" Bize on bir büyük dondurma lütfen. Her çeşit olsun içinde. Yalnız birini tabağa koyun lütfen. "

 

" Onbir mi? " Dedi Şeref.

 

" Evet sekiz koruma, iki kişi biz, birde Pamuk."

 

" O çirkin kız dondurma da mı yiyor?"

 

"Bilmem. Yerse diye alıyorum.
Hem o çirkin değil bir kere."

 

" Tabi tabi kargaya yavrusu Şahin görünürmüş. Çılgın kız."

 

dediğinde siparişler de hazırdı.

 

Şeref dondurmaları alırken Gül ücretini ödedi. Sonra birlikte çıktılar pastaneden. Araca dönerken Pamuk camdan kafasını ve ön ayaklarını çıkarmış onları beklerken kuyruğu fırıl fırıl dönüyordu.

 

Gül kendinin ve Pamuk'un dondurmasıyla birlikte arka koltuğa geçerken Şeref diğer dondurmaları arkadaki adamlara yolladı. Bu arada hayvan gözlerini kızın elimdeki dondurmaya dikti. Hem hava hem araba sıcaktı. Pamuk'ta sıcaklamıştı ve soğuk bir şeylerin geldiğini hissetmiş gibi iştahla kızın elindeki dondurmaya bakıyordu.

 

Gül Pamuk'un bakışlarından anladı ne istediğini. Elindeki dondurma tabağını hemen Pamuk'un önüne koydu. Buz gibi olsada Pamuk iştahla yiyordu.
Şeref koltuğa oturarak kapı açık şekilde dondurmasını yerken Gül ve Pamuk arkada keyif yaptı. Biten dondurmalardan sonra tekrar yola çıktılar.

 

Yarım saat sonra Şeref'in ve korumaların olduğu iki araç arka arkaya girdi demir kapıdan. Bahçedeki üstü kapalı garaja girerlerken bahçenin demir kapısı yeniden açıldı. Bu kez gelen araç Kuzey'in kullandığı Atlas'ın bulunduğu araçtı.

 

Atlas yeni gelen araçları görünce önce şaşırdı. Araçtan indiğinde Gül ve Pamuk araçtan iniyordu. Pamuk bahçeyi görünce ok gibi fırladı. Hedefinde gölgedeki kulubesi ve su kabı vardı.

 

Gül arkasından gülerek bakarken Atlas'ın sesini duydu.

 

Yanına kadar gelen Atlas,

 

" Gül? "

 

" Akın?
Erken gelmişsin."

 

Atlas saatine baktı.

 

" Hayır vakitli geldim sen gecikmişsin.
Sorun mu çıktı? "

 

Atlas'ın gözü bir kıza bir Şeref'e kayarken Gül,

 

" Doğru biz gecikmişiz." Dedi gülerek.

 

" Dondurma yerken oyalanmışız."

 

" Dondurma?"

 

" Evet çok sıcaktı bizde dondurma yedik. Herkese ben ısmarladım.
Hemde kendim aldım.
Çok eğlenceliydi."

 

Atlas bir Şeref'e birde diğer adamlara bakarken Gül,

 

" Biraz bekler misin lütfeen. " derken ellerini birbirine geçirerek yalvaran gözlerle baktı. Çocuk gibiydi hâli.

 

" Tamam bekliyorum."

 

" Yarım saate gelirim." Diyen Gül koşar adım eve girerken Atlas tekrar Şeref'e döndü.

 

" Cihan nerede?
Kesin birşey var.
Ne oldu anlat."

 

Şeref sırtını arabaya yaslarken kollarını göğsünde birleştirerek bir ayağını diğerinin üzerine attı.

 

" Halit iti giderken Erdem denen herifi bırakmış yerine.
O pisliği gemilerin bakımı için gelen adamla konuşurken dinledik.
Ucuz malzeme için ısrar ediyordu. Gül'de adamı kovdu. Cihan attığı yumruktan sonra Erdem'i iki adamımızla alıp gitti.
Bu kızın çılgın fikirleri var. Tebdili kıyafet derken haklıymış.

 

Gelirken yüzü asıktı. Gergindi. Ne oldu dedim. Sorun Erdem mi Akın mı dedim."

 

" Ben mi?
Sorun benmiymişim? "

 

" Anlatacak sanmıştım ama benide ters köşe etti. Dondurma alalım dedi. Ben ısmarlıyorum dedi. Bende gönlü olsun diye peki dedim."

 

Şeref bir anda sesli gülmeye başladı.

 

" Gitgide Cihan'a benzeyecem galiba.
Her neyse aslından bir sorun değilde biir. Nasıl desem stresli sanki. Yada heyecan. Öyle birşey. Ben anlamam dugusal şeylerden. "

 

Yerinde doğruldu bir elini cebine sokarak diğer eliyle Atlas'ı koluna vurdu.

 

" Sen söyle ne iş."

 

Atlas anlatmakla anlatmamak arasında kalırken,

 

" Geldiim. " Diyerek elinde topuklular çıplak ayaklarla koşar adım gelen Gül yetişti imdadına.

 

" Gidebiliriz."

 

Atlas kıza baktı. Üzerine dizlerinin altında biten beyaz yazlık bir elbise giymiş saçlarını dağınık topuz yapmıştı. Tabi hafifde bir makyaj. Gül için ön kapıyı açarken Kuzey'e,

 

" Kuzey sen dinlenebilirsin ben kullanacağım. "

 

" Tamam abi." Diyerek geriye adımladı Kuzey.

 

Gül öne Atlas direksiyona geçti. Hareket eden araç bahçenin demir kapısından çıkarak ana yola oradanda resyoranta doğru ilerlemeye başladı.

 

Bir süre sonra sessizliği bozan Atlas oldu.

 

"Nasıl geçti günün gemicik olmayan gemicikleri gördün mü? "

 

" Evet gökdelenler kadar yükseklerdi. Dört tane. İsimleri Kuzey, Güney, Doğu, Batı. Dünyanın dört bir yanına gittikleri için bu isimleri vermişler bence."

 

" Şeref birşeyler anlattı.
Erdem denen adamı kovmuşsun. Malzemeleri ucuza getirip batmalarına sebep olabilir..."

 

Demiştiki Gül girdi araya.

 

" Aslında gemilerin batması değildi kovma sebebim. Ne gemi ne mallar çokta umurunda değil. O gemilerdeki çalışan mürettebat yani insanların ölmesine sebep olacağını düşünerek kovdum. "

 

Atlas bir gözü yolda kıza baktı. Gülümsedi. Kalbide yüzü kadar güzel dedi içinden.

 

" Ee nereye gidiyoruz. Bir de ben daha önce dışarda yemek yemedim biliyormusun. O yüzden seni utandırırsam kusura bakma. " Dedi gülümseyerek.

 

Kızın bu söylediğine hem şaşırdı, hem üzüldü Atlas. Geçirdiği zor zamanlar geldi aklına. Atlas'ın yokluğunda geçen yıllar. Direksiyonu sıkarken buldu bir an kendini.

 

O geceyi hatırladı, Gül'ü kurtaramadığı geceyi. Bir kez daha vijdan azabı duydu. Sonra derin bir nefes alıp bıraktı. Sakin olmaya çalıştı. Geçen yılları geri getiremezdi ama gelecek yıllarda hep yanında olabilir her gününün güzel geçmesini sağlayabilirdi. Bunun için çabalayabilirdi.

 

" Seni çok güzel bir yer götürüyorum. Başta manzarası olmak üzere çok beğeneceksin bence. "

 

" Biran önce gitmek sabırsızlanıyorum.
Çok acıktım. "

 

Atlas gülümsedi kızın hâline.

 

" Beş dakikaya orda oluruz. "

 

Atlas'ın dediği gibi beş dakika sonra mekana geldiler. Gül gördüğü manzara ile mest olmuştu. Restoran boğaz manzarası olan yeşiller içinde ve yüksek bir yerdeydi. Önden inen Atlas kızın olduğu tarafa geçip kapıyı açtı. Gül ayakkabılarını giyerek yavaşça inerken kocaman olan gözleri hâlâ manzaradaydı. Batmaya adım adım yaklaşan güneşin kızıllığına yeşil ve maviler karışmış, deniz kokusu ile çam ağaçlarının keskin kokusu birbirine karışırken, zamanda büyülü bir dakika yakalamıştı sanki kız.

 

" Akın burası çok güzeell..."

 

Atlas kolunu uzattı.

 

" Gel hadi." dedikten sonra kızla birlikte içeriye doğru yürüdü. Mekana girerlerken görevli genç karşıladı çifti ve masalarına doğru yönlendirdi. Nerdeyse hazır olan masa cam kenarı ve tam olarak boğaza bakıyor, Gül'ün hayran kaldığı görüntüyü izlemeye devam etmesine olanak sağlıyordu.

 

" Burası çok güzel. Getirdiğin için teşekkür ederim. "

 

" Beğenmene sevindim."

 

Atlas'ın işaretiyle yemekler geldi ve servis yapıldı.

 

" İçecek olarak ne emredersiniz Atlas bey. Şampanya yada şarap? "

 

Gül hevesle,

 

" Akın şarap alalım mı? " Diyince Atlas,

 

" Hayır su yeterli. "

 

" Su? "

 

" Evet su." Diye yeniledi Atlas.

 

Biliyordu ki kız bir kadeh içse kafası bimilyon oluyordu ve bu gece Gül'ün ayık kalmasını konuşacaklarını iyice anlamasını istiyordu. O yüzden sadece su istemişti. Gül dudaklarını büzdü yine.

 

" Gül." dedi Atlas.

 

" Konuşmamız gerek."

 

Bu sırada gelen servis yüzünden susmak zorunda kalan Atlas garsonların gidişiyle Gül'e döndü tekrar. Kızın elleri yanaklarında mavi gülleri toprak karalara bakıyordu.

 

" Dinliyorum." Dedi gülümseyerek.

 

Atlas derin bir nefes aldı. Tam söze başlayacakken kızın midesinden gurultular gelince tekrar duraksadı. Atlas ister istemez gülümserken kızın yanakları kızardı.

 

" Afedersin." dedi gülerek.

 

" Devam et dinliyorum. "

 

" Önce yemeğimizi yiyelim. Sonra konuşuruz. Açlıktan tansiyonunun düşmesini istemem."

 

Birlikte yemeğe geçtiler. Gül Atlas'a da dediği gibi daha önce hiç dışarda yemeğe gitmemişti. İlk kez yemeğe çıkmıştı ve o, Atlas vardı yanında. Mutlu olmasına ve bu ânı zihnine kazımasına yetecek bir sebepti.

 

Bir yandan yemeklerini yerken bir yandan konuşuyorlardı. Sonunda laf dönüp dolaşıp çocukluklarına geldiğinde ikisininde yüreği daha farklı çarpmaya başlamıştı. O günlerin özlemini duyuyorlardı ikisi de. Sonra yaşadıkları o korkunç gece ile olanlar geldi hatırlarına. Gül kendi başından geçenleri anlattıktan sonra Atlas kendi yaşadıklarını anlattı. İkisininde yarası sol yanındaydı. Yemek bittikten sonra Atlas hesabı ödedi ve kalktılar.

 

Yemek boyunca çok şey konuşmuşlardı ama konuşulması gerekenleri değil. Arabaya bindiler. Hareket ederken Gül,

 

" Teşekkür ederim.
Çok güzel bir akşamdı.
Karar verdim yemeğe buraya getireceğim sizi."

 

" Bizi mi?

 

" Evet herkesi yemeğe götüreceğim demiştim. Burası çok güzelmiş. Hafta sonu buraya gelelim herkesi davet edeceğim."

 

" O nu o zaman düşünürüz. Şimdi seni başka bir yere götüreceğim. Tam senlik."

 

" Öyle mi nereye? "

 

" Biraz sabret."

 

" Yaa! Söyle hadi! "

 

" Biraz sabırlı ol.
Sen bu sabırsızlıkla nasıl götürüyorsun işleri. "

 

" O başka bu başka. " Derken ikiside gülümsüyordu.

 

Kısa süre sonra sahil kenarında durdular. Yine önden indi Atlas ve Gül'ün kapısını açarak inmesine yardım etti.
Mis gibi deniz kokusunu duydu kız. Esen akşam rüzgarı ve dalga sesleri.

 

" Çıplak ayaklarla yürünecek en güzel yer. Hadi gel biraz yürüyelim."

 

Kız sevinçle çıkardı ayakkabılarını. Atlas'ı kolundan tutarak çekiştirerek,

 

" Hadi hemen gidelim." Dedi.

 

Birlikte kumlara indiler. Günün sıcağı hâlâ kumlarda hissedilirken kız bir elinde ayakkabıları yalın ayakları kuma bata çıkan yürüyordu. Parmak aralarına giren sahil kumu çok hoşuna gitmişti. Şuan gerçekten çok mutluydu.

 

" Akın bu çok güzel." Dedikten sonra aniden durdu. Biraz ötesinde gülümsediğini karanlıkta bile görebildiği adama bakarak,

 

" Teşekkür ederim Akın.
Çok güzel bir akşamdı.
Çok mutlu oldum. "

 

Atlas yavaşça kıza doğru adımladı.
Tam önünde durdu. İşte vakit gelmişti.

 

" Gül.." Dedi.

 

" Hıımm! "

 

" İzin ver bana seni bir ömür mutlu edeyim. İzin ver yanında olamadığım zamanı telafi edeyim."

 

Yüzüne bakarak ne demeye çalıştığını anlamaya çalışan Gül'ün beline uzandı elleri. Yavaşça sardı ve yine yavaşça kendine çekerek göğsüne yasladı kızı. Kulağına doğru eğildi. Fısıltıyla konuştu.

 

Kalp toprağımda yetişen tek çiçeğim. Deniz kokusunda hayat bulduğum.
Mavi gülüm, deli mavim.
Eşim ol. Karım ol. Son nefesime kadar yanında olayım, yanımda ol.

 

**************************

 

Geldik bir bölümün daha sonuna.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%