Yeni Üyelik
39.
Bölüm

🌹D.M.R 39 FİNAL

@azamet_29_2

 

..." Seni nerden tanıyorum ben? "

 

Duyduğu cümle ile hassiktir çekti Fırat içinden. Talat'ın adamlarından biriydi bu adam. Mirza... Adam şüpheli şekilde sorsa da Fırat'ta onu tanımıştı. Yıllar önce kısa bir an göz göze gelmişti bu adamla. Tabi ortalığın karışık olduğu bir andı yine. Ama bu adamın burada olması tamamen şansızlıktı. Çünkü aylar önce cezaevine girmişti. Belkide bir önce.

 

Peki şimdi burada olması nedendi? Tabiki Fırat'ın şanssızlığı. Kahretsin! Dedi bir kez daha içinden. Ardından devam etti. Yine içinden, senin hafızanı benim de şansımı sikeyim ben. Derken dışından sakin şekilde,

 

" Ben seni tanımıyorum." Dedi.

 

Ama adam hâlâ dikkatle bakıyor hatırlamaya çalışıyordu yüzünü.

 

" Kimsin lan?!
Kesin bir yerlerde gördüm ben seni. "

 

Demişti ki bir anda dışardan bir el silah sesi duyuldu. Konu dağılırken sorgu yapan adam bir anda dışarıya dikkat kesildi. Şeref'in zamanlaması süperdi. Şuan dışarıyı birbirine katıyordu mutlaka. Ve bunu zevkle yapıyordu. Adam hızlı adımlarla dışarıya çıkarken,

 

" Çıkalım." dedi Fırat hızla yerinden kalkarak.

 

" Tamam." diyen Oğuz'la ayağa kalkmışlardı ki mekanda gördükleri Talat'la kalakaldı adam. Talat geldiklerinden beri buradaydı demek. E! Sadi de buradaydı! O halde burada konuşaçaklardı. Buradan şimdi çıkarsa bu anı yakalamak bir daha mümkün olmayabilirdi. Saniyelik düşünüp ve hızlı bir kararla kalmaya karar verirken Oğuz'la göz göze geldiler. Fırat gözleriyle kalıyoruz bakışı atınca Oğuz kaşlarını çattı, çıkmalıyız şeklinde bakıyordu.

 

Olan biteni dışardaki araçta izleyen Atlas ve Beyazıt olanlardan memnun değildi. Çıkmaları gerekiyordu ama kalmaya karar vermişlerdi. Bu hem iyi hem kötüydü.

 

" Talat burada.
Fırat risk aldı. " Dedi Beyazıt.

 

" Bizde almalıyız. "

 

Dedi Atlas. " Mekâna yaklaşalım."

 

Beyazıt,

 

" Kuzey. Yaklaşalım."

 

Diyince araç hareket ederek yolun karşısına geçmek üzere ilerleyip adadan dönüş yaptı ve mekanın önüne birazda ileriye park etti. Bu sırada Şeref ve adamlar ortalığı karıştırma işini hakkıyla bitirmiş geri çekilmişlerdi. Ama Fırat içerden çıkmamıştı. Bu yüzden Şeref kullanmış, adamlarından ayrılıp minibüse kadar gelmişti.

 

Aniden açılan kapıyla irkilen adamlara aldırmadan aracın içine girip otururken kanayan burnunu tutarak konuştu.

 

" Ne oluyor? "

 

" Şeref iyi misin? Burnun kırık."

 

" Sen birde onları gör Beyaz abi."

 

Dedi kahkaha ile gülerek.

 

" Sen gerçekten manyaksın lan!

 

" Sende az manyak değilsin Akın.
Eee!
Fırat nerede!
Neden çıkmadı salak."

 

Bilgisayardaki görüntüye kaydı gözleri.

 

" Lan! Talat mı o içerdeki?
Şerefsiz adi piç."

 

Dedi oturduğu yerde kıpırdanarak.

 

" Peki bu aptal neden hâlâ içerde neden riske giriyor? "

 

" Bu fırsatı bir daha yakalayamayacağımızı düşünüyor olmalı. Ağzından itiraf peşinde."

 

" Bir uyanırlarsa ortalık fena karışır. Biz girene kadar kafasına sıkarlar."

 

Bu sırada Fırat ve Oğuz içerde oturmaya devam ediyorlardı. Arkadaki locaya gelen Talat Sadi'nin karşısına geçip oturduğunda Fırat da pür dikkat dinlemeye başladı. Şansına barda ki müzik slow olarak devam edince gürültü azalmış konuşulanlar duyulmaya başlamıştı. Talat'ı duydu önce. Elini cebine sokup bir kağıt çıkarıp Sadi'nin önüne sürerken,

 

" İşte adres burada. İşin ucunda bir milyon var. "

 

" Bir milyon?
Bir milyon nedir ya? "

 

Diye atladı Orhan.

 

" Bir milyonun değeri mi kaldı? "

 

Talat elindeki sigarayı dudağına götürüp bir nefes çekip üfledi. Sadi de Orhan ile aynı fikirde olmalıydı ki sessiz Talat'a bakıyordu. Cevap ver der gibiydi hâli. Geriye yaslandı adam.

 

" Her organ için bir milyon."

 

Mide bulandıran iş için alınacak para Sadi'nin yüzünden iğrenç bir gülümseme oluşturdu.

 

" Sizin payımız 2 milyon. Ve bir haftanız var. Ne yapıp edin çocuğu alın. Adamlar Pazar akşamı çocukla birlikte uçmak istiyorlar."

 

" Vaaay yine mi uçaklı müşteri.
En son yıllar önce uçak yollayan müşteri görmüştüm."

 

Bir anda Sadi'nin yakasını tuttu Talat.
Öfkeyle konuştu. O çeneni tut ki kırmayayım. Ben size yaptığınız işleri unutun demedim mi lan!"

 

Bir daha silkeledi Sadi'yi.

 

" Hata istemiyorum Sadi! "

 

Adamı geriye savurdu.

 

" Bir hata olursa, sizin organlarınızı ellerimle söker çıkarırım pazara. Artık kaça giderse."

 

Sadi yutkunarak baktı Talat'a.

 

" Sen merak etme patron. Ne zaman bir hatamızı gördün? "

 

Pis bir gülümseme bıraktı Talat elindeki viskiyi yudumlarken.

 

" O yüzden hâlâ yaşıyorsunuz. "

 

Konuşulanları dinleyen Fırat,

 

" Tamamdır bu iş. Bunkadar yeter!"

 

Dedi mırıltılı şekilde. Herşeyi duymuşlar ve kayıt altına almışlardı. Anında bir bakış attı Oğuz'a. Başıyla çıkalım işareti verdi.

 

Hemen ayağa kalktı ikili. Kapıyı hedef aldı gözleri ve ayakları. Hızla adımlerken bir anda Fırat! diyen kişiyle durdu. Daha az önce kendinden şüphelenen adam geri dönmüş hiç işi yok gibi oturup Fırat'ı mı hatırlamıştı. Beynini sikeyim senin dedi Fırat dişlerinin arasından. Bir anda çekilen silahla göz göze geldi.

 

Dışardaki araçta herşeyi kamera sayesinde izleyen Atlas ve diğerleri olanları görünce hızla açtıkları kapıdan fırladılar. Silahlarını çekip koşarak ilerlediler mekâna. Polisi bekleyecek zaman yoktu. Girişe gelmişlerdi ki bir anda duyulan silah sesiyle irkildi Atlas. Ardından içerden çığlık sesleri yükseldi. Korkuyla kaldı bir an.

 

" Fırat!" dedi Atlas.

 

" Fıraaat! "

 

Bir anda ortalık karıştı. Silahlar girdi devreye. Arka arkaya ateş aldı. Önce kapı önündeki adamlar ardından girişteki korumaları indirdiler. Hızla içeriye girdiklerinde sağa sola kaçışan insanların arasında ortada Talat ve adamını Fırat'ı ise eli bacağında yerde bir dizi üzerinde ki gördü. Bacağından vurmuştu adam. Kapıdan girenlerle bir anda silahlar birbirine doğruldu.

 

Talat'ın ve adamının silahı Fırat'a Sadi ve Orhan'ın silahı Oğuz'a çevrikdi.
Ve arkada bir kişi daha.

 

Atlas, Beyazıt, Kuzey ve Tufan'ın silahı ise karşılarındaki adamlara dönük her birinin üzerinde geziyor, gözleri dikkatli elleri tetikteydi.

 

" Fırat iyi misin? "

 

Dedi Atlas endişeli. Bir yandanda mekandaki eli silahlı adamlara gitti geldi gözleri.

 

" İyiyim."

 

Dedi adam dişleri arasından.

 

" Vay vay vay!
Atlas Asilsoy ve Beyazıt Evren.
En sevmediğim ikilisiniz biliyormusunuz? "

 

Elindeki silahı sallayarak konuştu.

 

" İndirin silahlarınızı yoksa adamlarınızın beynini patlatırım! "

 

Beyazıt bir Fırat'a bir Oğuz'a baktı.

 

" Siz indirin lan!
Belki o zaman bir şansınız olur."

 

Bir kahkaha patlattı Talat.

 

" Ne? Bir şans mı?
Sen durumun farkında değilsin galiba Evren.

 

Şuan eli güçlü olan oyuncu sen değilsin benim. "

 

Bir anda daha ciddi surete büründü.

 

" Ne işiniz var lan mekanım da!
Nedir bu kılık değiştirip içeri adam sokmalar? Canınıza susadıysanız direk gelip vurun bizi diyebilirdiniz. "

 

Yüzünde pis bir gülümseme oluştu.

 

" Yanılıyorsun Talat!
Eli güçlü olan biziz!

 

Polis yolda. Seni almaya geliyorlar. "

 

Bu kez histerik bir gülümseme bıraktı Talat.

 

" Mekanıma gizlice giren ardından silahlarla basan siz değil misiniz lan! Ben sadece kendimi korudum. Adamınızı da korumam vurdu.

 

Yani polisin benimle işi yok Evren. "

 

" Yine yanılıyorsun Talat."

 

Dedi Beyazıt biraz daha öne çıkarak.

 

" Polis buraya geliyor çünkü ünlü ve aranan, organ mafyasının başında ki kişiyi alacaklar. Senin için geliyorlar Talat...
Şimdi! Yerinde olsam silahımı bırakır teslim olurum."

 

Kıstığı gözleri ile sakin şekilde izliyordu Talat. Yıllardır bu işin içindeydi. Ama bu adamlar bunu bilmiyordu. Peki şimdi nasıl öğrenmişlerdi. Gülümseyerek konuştu Atlas.

 

" Düşünüyorsun.
Nasıl öğrendiğimizi düşünüyorsun...
Değil mi? Söyleyeyim!
On beş sene önce kaçırdığınız çocuk sizi tanıdı."

 

Orhan ve Şermin'e bakıyordu şuan.

 

" Sizin ne adi, ne şerefsiz olduğunuzu biliyoruz! Çocukları kaçırıp yasa dışı yollarla yapılan ameliyatlarla organ çalıp sattığınızı o çocukları acımadan nasıl öldürdüğünüzü biliyoruz."

 

" Yok öyle birşey! "

 

Dedi Talat. Kendinden emindi hâli.

 

" Öyle mi? " Diye hırlayaran Fırat'a döndü bütün gözler. Gözündeki gözlüğü çıkarıp sallayarak konuştu.

 

" Az önce konuştuğunuz herşeyi kaydettik. Görüntüler ve sesler yalan söylemez. Kendi ağzınla itiraf ettin Talo! "

 

Talat'ın yüzü asıldı kaşları çatıldı.

 

" Cahit! " dedi hırlayarak.

 

Hepsinide geber..."

 

Demişti ki bir anda tok bir ses ve Şeref'in sesi duyuldu arka taraftan. Aynı saniye de Talat boynuna sarılı kolla kendini Şeref'in kolları arasında silahını kafasına dayalı buldu. Kahkaha atarak konuştu.

 

" Talo mu? Yaşa lan Fırat!
Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Üzüldüm bak şimdi. Bu ismi ben bulmalıydım."

 

Atlas'ın gülümseyen bakışları arasında, kulağına doğru eğilip tısladı.

 

" At silahını!
Söyle onlar da silahları atsınlar."

 

Şeref arka tarafdan girmiş gafil avlanmış adamları. Bir anda ortam daha da gerildi. Talat'ın eli aşağı doğru inerken sessiz adamları şaşkın ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Şeref iyice sıktı boğazını. Dişlerini sıkarak baktı Talat Beyazıt'a. Kendinden emin hâli sinirini bozdu. Adamları iyiydi. Çok iyiydi. Elindeki silahı yere bıraktı adam. Ardından,

 

" Bırakın. " Dedi.

 

Adamlar bir Talat'a bir Atlas ve Beyazıt'a baktılar.

 

" Ne bakıyorsunuz lan!
Bırakın dedim! "

 

Orhan ve Sadi silahını kenara atarken diğeri, Cahit zorluk veriyordu.

 

" Abi ben o ceza evine girmem! "

 

" Cahit bırak! " Dedi Talat baskın sesiyle.

 

Çaresiz elinin aşağı doğru indirirken bir anlık kararla vaz geçti.

 

" Ben o ceza evine girmem."

 

Bir anda havaya kalkan silahla iki el silah sesi duyuldu. Tufan ve Kuzey'in sıktığı kurşunların ikiside Cahit başına isabet etmişti.
Adam yere düşerken Şeref Talat'ın boynundaki kolunu çektiği anda hızla gelen Beyazıt Talat'ın Atlas Orhan'ın üzerine atlattıktan bütün sinirlerinin çıkararak yumruklama ya başladıklarında Şeref hızla Fırat'ın yanına geldi.

 

" Oğuz! "

 

Oğuz da geldiğinde Fırat'ın iki koluna girip ayağa kaldırdılar.

 

" Lan gerzek ne diye vurulana kadar duruyorsun burda."

 

Dedikten sonra hızla kemerini çıkarıp Fırat'ın bacağındaki yaranın üzerinden turnike yapıp sıktı.

 

" Şu hâline bak.
Ölsen aciz şekilde kan kaybından oldu diyecekler.
Salaksın valla. Hadi hemen hastaneye! "

 

" Sen kendine bak lan!
Burnun kırık.
Bir kaç burun kırsam yeter bana diyip burnunu mu kırdırdın."

 

" Sen birde onları görde konuş."

 

iki arkadaş kapıdan çıkarken polisler girdi mekâna. Bundan sonrası polislerdeydi.

*****

 

Aradan saatler geçti.
Bu sabah güneş bambaşka doğuyordu şehrin üzerine. Talat ve adamları yüzü gözü dağılmış şekilde toplandılar. İtiş kakış götürüldüler polis araçlarına.

 

Atlas geçmişte yaşadığı vicdan azabı ve ağladığı günlerin hesabını Orhan'a bir bir acımadan vura vura ödenirken Beyazıt işin başındaki Talat'ın pestili çıkartmıştı. Kuzey'e de Sadi kalmıştı.
Yedikleri dayaklarla adamların ayakta duracak hali kalmamıştı. Polis Şermin'i duvar dibinde korkudan iki büklüm otururken Talat ve diğerlerinide yerden sürüyerek kaldırmıştı. Bu na rağmen yürümek direnen adamları ite kaka götürmüştü polis. Onların ardından polislere kısa bir ifade verildi. Sonra da hızla toparlanıp araçlara binildi. Fırat yaralı olduğu Şeref ile birlikte hastaneye gitmişlerdi.

 

" Tufan hemen hastaneye geçelim."

 

Derken Atlas,

 

" Kızlar meraktan deliye dönmüşlerdir. Arayalım buraya gelsinler. "

 

" Tamam ama kötü birşey olmadığını da söyle."

 

Atlas cebinden çıkardığı telefonu açıp Cihan'ı aradı.

 

Bu sırada evde Gül Cihan ile koltukta dizlerinin üzerinde yatan Pamuk'u severek bir haber beklerken Beyza ve Didem diğer koktukta sabahlamışlardı.

 

O anda çaldı telefonu Cihan'ın. Anında pür dikkat Cihan'a baktı kızlar. Cihan, " Atlas bey." diyerek ayağa kalkıp açtı.

 

" Alo Atlas bey. "

 

Dedikten sonra sadece dinledi. Az sonra,

 

" Anladım Aylas bey. Tamam. Birazdan çıkarız. "

 

Telefonu kapattığında üç kız etrafını çevirmişti.

 

" Sorun yok. Talat ve adamları yedikleri dayaktan sonra polis tarafından alınmış.

 

Herkes iyi mi? "

 

Dedi Gül diğer kizlarında merak ettiği şekilde.

 

" Herkes iyi. Sadece Fırat.." demişti ki Didem'in titreyen elleri kalbine gitti.

 

" Fırat mı?
Ne olmuş Fırat'a? "

 

" Korkmayın Didem hanım.
Kötü bir şey yok. Bacağından yaralanmış. Şeref'in de burnu kırıkmış. Hastanedelermiş.

 

Şimdi bizimkilerde oraya geçiyorlar. Bizimde gelmemizi istediler. Yani siz merakta kalmayın diye. "

 

" Hemen çıkalım! " Dedi Beyza

 

Önden çıkan Cihan,

 

" Doruk arabayı hazırla çıkıyoruz."

 

Derken kızlarda arkasından çıktılar.
Büyük sedan araçla geldi Doruk kapının önüne. Üç kız arka koltuğa geçerken Cihan Doruğun yanındaki koltuğa geçip oturdu. Hızla hareket etti araç. Doruk gaza basarken sordu.

 

" Devrem nereye? "

 

" Hastaneye."

 

" Kim yaralı?
Ağır mı? "

 

" Değil. Küçük bir şey."

 

" O hâlde iş bitti."

 

" Aynen!
Bizimkilerin elinden kim kaçar. Eh ufak tefek yaralanma da olur tabi. Ama konuyu kapatmışlar."

 

" Güzeel nihayet biraz huzur. "

&

 

Hastane önünde duran araçla hızla indi kızlar. Etrafa bakınırken acil girişinin önünde bekleyen minibüsü görür görmez daha da hızlandılar. Cihan ve Doruk'ta arkadan geliyorlardı. Beyazıt ve Atlas'ı ayak üstü konuşurken buldular. Adamlar kızları gördüğünde ilk koşan Gül oldu.

 

" Akın! " dedi sarılıp göğsüne kapanarak.

 

" Gül'üm."

 

" İyisin! "

 

Onun ardından Beyza sarıldı sevdiği adamın kolları arasından bedenine.

 

" Beyaz çok korktum."

 

Gülümsedi adam.

 

" Korkma güzelim. İyiyiz."

 

Ardından Didem sarıldı abisine.

 

" Şükür iyisiniz." Dedi geri çekilirken.

 

Cihan ve Doruk yaklaştılar.

 

" Geçmiş olsun abi.
Sizde birşey yok değil mi? "

 

" Yok merak etmeyin. "

 

Didem soramadı. Fırat nerde nasıl diye. Halini gören Atlas yardım etti.

 

" Şeref ve Fırat da iyiler. Şeref bir süre tamponla gezecek. Fırat'ta bir süre koltuk değneği kullanacak. Ama ikiside iyiler. Ameliyatları bitti. Odaya alındılar. "

 

Beyazıt Didem'e bakarken kızın gözleri anında yere indi. Abisi yaklaştı. Kolunun altına çekti kızı. Eğildi kulağına doğru fısıldadı.

 

" Her şeyden haberim var sevgili kardeşim. "

 

Kızın gözleri kocaman oldu.

 

" Ama üzüldüm. En son benim duymam haksızlık."

 

" A-abi." Dedi kız panikleyerek.

 

" B-ben! "

 

" Hişştt!
Korkma hemen güzelim. Kızmadım. Ama kırıldım.
Bu konuyu sonra konuşacağız.
Şimdi gidip Fırat'ı görebilirsin.

 

Tufan! "

 

" Buyur abi."

 

" Didem'i Fırat'ın olduğu odaya çıkar koçum."

 

Kız sevinerek sarıldı abisine bir kez daha. Sonrada hızla içeriye adımladı. .

 

Eveeet. Dedi Gül atılarak. Kaldı üç düğün.

 

" Üç düğün derken."

 

Kız ellerini arkasında birleştirerek Atlas'a baktı.

 

" Beyaz abi ve Beyza.
Fırat ve Didem.
Şeref ve Melike."

 

" Şeref mi? Melike mi? "

 

" Melike derken? " dedi Beyazıt.

 

" Benim sekreter Melike.
Şerefe aşık olmuş. "

 

" Şeref'e mi? Aşık mı?
Öyle mi söyledi? "

 

" Yok demedi de ben anladım. Aralarını yaparım ben onların.
Bence güzel bir çift olacaklar. "

 

" Alemsin." dedi Atlas kahkaha ile gülerken.

 

" Bu dünyada bir eşin daha yok Deli Mavim."

 

🌹🌹🌹🌹

 

" Gel gülüm."

 

Arabadan önce Atlas indi. Ardından aracın diğer tarafına geçip Gül'ün de inmesine yardım etti.

 

" Dikkat et kayıp düşme. "

 

Kız bahaneye Atlas'ın kokuna girdi.

 

" Sen yanımdayken düşmem merak etme. Ama seninde beni tutmayabalisman lazım. "

 

Gülümsedi adam.

 

" Hiç sorun değil ama merak ettim. Neden? Yoksa kış boyunca bana mı tutunacaksın. "

 

" Evet tam da öyle yapacağım.
Hem ben unutsamda sen unutmayacaksın."

 

Kızın gülen yüzüne gözlerine baktı Atlas. Yine garip garip konuşuyordu. Artık alışmıştı bu Deli Mavi hallerine . O yüzden yine umursamadan gülüp geçti.

 

" Eee! Herkes geldi mi? "

 

" Evet gülüm biz hariç herkes geldi. Eminim şu an herkes masaya oturmak için bizi bekliyordur. "

 

Evin önüne gelip içeriye girdiklerinde salonda gördüğü kalabalıkla gözleri ışıl ışıl parladı kızın.

 

" Gerçekten herkes burada.
Bu çok güzeeelll."

 

Aradan dört aydan fazla geçmiş, aylardan 31 Aralık günlerden Pazar'dı bugün.

 

Gül günler önce aklına gelen şeyle, yeni yıla girilen bu akşamda hiç bir yere gitmeden sevdiklerimizle birlikte olalım herkes bize gelsin, akşam yemeğini birlikte yiyelim diye bir fikir atmıştı ortaya.

 

Ve anında kabul olmuştu evdekiler tarafından bu fikir. Ve bugün Ankara'daki akrabaları da dahil herkes bu evde toplanmıştı.

 

" İyi akşamlaaar. " diyen kız koşar adım ilerleyip misafirlerinin yanına geldi.

 

Eniştesi, teyzesi, Nigar, Fırat'ın anne ve babası. Herkes gelmişti. Diğer koltuklarda ise Şeref ve Gül sayesinde nişanlısı olan Melike, onun yanında Fırat ve nişanlısı Didem diğer koktukta da Beyazıt ve artık evli oldukları için karısı diyebildiği Beyza vardı.
Gerçekten büyük bir aile olmuşlardı attık. Tabi bunda Gül'ün çöp çatanlığının da etkisi olmuştu. Ve tabiki Cihan da buradaydı.

 

" Teşekkür ederim
Davetimi kabul edip geldiğiniz için."

 

Derken her birine teker teker sarıldı ve kucakladı.

 

" Ne yalan söyleyim güzel bir fikirdi Gül. Bizim aklımıza gelmedi. Asıl biz teşekkür ederiz. Sayende büyük bir aile olarak bir araya gelme fırsatı bulduk. "

 

Diyen Beyazıt ile dahada mutlu oldu kız. Ellerini birbirine geçirip,

 

" Kusura bakmayın işim biraz uzadı.
Siz masaya geçin biz hemen temizlenip geliyoruz."

 

Önden kız arkadan Atlas merdivenleri çıkarken kalabalık aile mutfağa yöneldi. Bu akşam oldukça kalabalık bir masa olacağı mutfak masası daha büyük olan masa ile değiştirildi. Natalie' yardım etmesi için iki kız daha geldi.

 

Aile üyeleri teker teker masadaki yerlerini aldılar. Herkes eşinin yada eş adayının yanına kuruldu. Az sonra da diğer çift geldi. Beyazıt ve Beyza'nın yanındaki sandalyelere oturdular.

 

Herkesin yerine geçmesiyle Natalie ve kızlar servise geçtiler. Ve büyük aile yemeği başladı. Gül eline aldığı kaşıkla çorbasından bir iki kaşık aldıktan sonra başını yavaşça kaldırıp masaya göz gezdirdi. Yemek yiyen bu insanların her birine dolu gözlerle baktı.

 

Yıllar önce bir gece çıkan yangınla önce anne babasını kaybetmiş, ardından başka bir gece zorla kaçırılarak hayatı değişmişti. Yıllarca yalnız ve mutsuz yaşamıştı.

 

Ama şimdi kaderi onu küçükken aşık olduğu çocuğa geri getirmişti. Çok mutsuz başlayan hayatı çok mutlu devam ediyordu.

 

Başını yana çevirdi. Abisiyle konuşan Atlas'a baktı bir süre. İyi ki yanımdasın. Dedi içinden.
Masadakilerin her birine bir kez daha teker teker baktıktan sonra iyi ki yanımdasınız. Dedi yine içinden.

 

Derin bir nefes alıp verdi kız. Dolan gözlerindeki yaşları geriye iterek yemeğe devam etti. Çorbaların ardındanda ana yemekler geldi. Onlarında ardından tatlılar. Ortam öyle güzeldi ki masadan kalkmadan devam ediyordu muhabbet dolu sohbet.

 

Bir kaç dakika sonra Gül,

 

" Bu güzel ortamı biraz daha güzelleştirelim." Dedi belli belirsiz.

 

Söylediği cümleyi kimi duydu kimi duymadı. Ama sadece Beyza anladı. Aynı anda kalktılar yerlerinden. Tabi dikkat çekti bu hareketleri. Beyazıt Beyza'ya Atlas Gül'e bakıyordu.

 

İkisininde gözleri, hayırdır ne oldu? " sorusuna yanıt arıyordu.

 

Kızlar kıs kıs gülerken Beyza,

 

" Biz birazdan geliyoruz." Dedi.

 

İkisi birlikte mutfaktan çıkarken Atlas'ı duydular.

 

" Abi ne oluyor? "

 

" Nereden bileyim oğlum.
Kim bilir ne var akıllarında."

 

Masadakilerde en az Atlas ve Beyazıt kadar meraklanmış kızların arkasından bakarken iki kız ellerinde birer kutu geri döndüler.

 

Bir karış boyutlarındaki kutularda beyaz kurdeleler bağlıydı. Beyza Beyazıt'ın, Gül Atlas'ın yanına gelip durdular. Önce birbirlerine baktılar ardından da aynı anda kutuları eşlerine uzattılar.

 

İki adam önce birbirine baktı sonra da kutuları aldılar.

 

" Hayırdır kızlar yılbaşı hediyesi mi keşke bekleseydiniz herkes birbirine verirken verirdiniz."

 

Diyen Atlas'a Gül'den geldi cevap.

 

" Bunlar size özel."

 

Derken Beyza da aynı şekilde,

 

" Evet bunlar size özel dedi. Yine gülümsüyordu.

 

" Aynı anda açın." Dedi Gül.

 

İki adam ellerindeki kutuları incelerken Şeref girdi araya.

 

" E hadi abiler açın.
Valla bizde merak ettik neymiş bu özel hediyeler."

 

Fırat'ın dirseği Şeref'in kaburgasında,

 

" Sanane lan."
Belki çok özel dedi Fırat fısıltıyla. Şeref,

 

" Saçmalama lan o kadar özel olsa burada mı verir. "

 

Derken iki kardeş aynı anda açtılar kurdeleleri. İki kız kıkırdamaya başladığında aynı anda açtılar kutuları. İkisi birden kocaman gözlerle bakarken ikisi birden ayağa fırladı.

 

" Ne oluyor ya." Dedi Şeref gülerek.

 

" Kızlar kutulara yılan falan mı koydunuz? "

 

Diyince bu kez dirsek Melike'den geldi.

 

İki kardeşin ikisininde gözü kendi karısıyla kutunun içindeki şey arasında gidip geliyordu.

 

" Abi bizde görsek sakıncası yoksa."

 

Dedi Didem. Önce karılarına sarıldı iki adam sevinç ve gururla. Aynı zamanda inanamaz şekilde. Ardından da kutuların içinden birer çift bebek patiği ve emzik çıkartıp masada oturanlara gösterdiler gülümseyerek.

 

İki kutunun içinde de mavi emzik ve mavi patik vardı. İki kız aynı anda konuştu.

 

" Gözünüz aydın. Baba okuyorsunuz beyler. "

 

Masadaki kızlar şaşkınlıklarını üzerinde atar atmaz birer çığlık atarak kalkıp, kızların yanına koştular.

 

Kızlar Beyza ve Gül'ü erkekler de Beyazıt ve Atlas'ı tebrik ettikten sonra iki kardeş birbirini tebrik etti.

 

Atlas daha fazla dayanamadı. Arkasını masaya dönerken kızı önüne çekti.

 

" Gülüm...
Mavi gülüm.
Deli Mavim.

 

O kadar mutlu ettin ki beni anlatamam."

 

Dudaklarına bastırdı dudaklarını. Doya doya öptü. Geri çekildi sonra.

 

" Sana söz veriyorum Gül Asilsoy. Birlikte nice güzel günlerimiz ve yıllarımız olacak."

 

" Sana söz veriyorum
Akın Atlas Asilsoy.

 

Nice güzel günlerimiz ve yıllarımız olacak. "

 

VEEEE MUTLU SON🤗❤️

 

Loading...
0%