Sonra hızla kilerdeki dolabın içindeki kapağı açarak Ferman'ı yönlendirdim.
Hiç ses çıkarmadan kapağın içindeki merdivenlerden indi.
Arkasından da ben indim ve kapağı kapattım. Merdivenin yanındaki anahtara basarak ışıkları yakınca Ferman halsiz olmasına rağmen hayretle bakıyordu tünele.
"Hadi çıkalım burdan.
Mutfaktaki gaz patladığında burda olmak istemiyorum."
Ferman sol eliyle sağ omzundaki yaraya baskı uyguladığı için mecburen sağ kolunun altına girdim.
Kolunu kaldırırken canı birkez daha yanmış olmalı ki dişlerini sıkarak inledi.
"Pardon. Ama Aslı kadar nazik olamıyorum."
Ferman anlık bir bakış attıktan sonra önüne döndü tekrar.
100 metre kadar gittikten sonra.
Başını bana çevirip yukarıdan bana baktı. Adam uzun, elden ne gelir.
Bakarak devam etti.
"Bu tünel ne zamandan beri burda."
"Çok uzun zamandır."
"İlk gün buradan girdiniz değilmi."
"Evet." Dedim. Yüzümde sinsi bir gülümseme ile.
"Sizi yalancılar." Dedi. Sitemli şekilde.
"Birde bahçe duvarıymış ağaçmış diye yalan söylüyorsun."
"Oda yalan değildi. Doğruydu deneyip bakmak yerine o köşeye adam koyman seni suçun.
Neyse ne. Artık sus. Sadece yürü. Gücünü çenenle harcama. Çok konuşmak çok enerji harcatır."
Biraz daha yürüdükten sonra artık Ferman'ın hali kalmamıştı.
Tünelin duvarına yaslanarak,
"Dinlenmem lazım."Dedi.
O sırada bir patlama oldu. Büyük ihtimalle mutfaktaki gaz yüzünden olmuştu.
Patlama sesi ve tünelin sarsılmasıyla tünelin üst kısmından topraklar dökülmeye başladı.
Gözlerimi kapatmamla,
Ferman'ın beni yere iterek üzerime kapanması bir oldu.
Yaralanmamdan korkmuştu.
Ses kesilince gözlerimi açtım.
Ferman hâlâ üzerimde yatıyordu.
"Hey! Tamam kalk artık. Rahat buldun heralde."
"Affedersin." Dedi yerinde doğrulurken. Acıyla tekrar inledi.
Hem omuzu hem bacağı acımıştı.
"Aptal. Önce kendini koru.
Ne diye üstüme atlıyorsun yaralı halinle."
Sırtını duvara yaslayarak derin bir nefes aldı.
"Bana söylediğin bütün o sivri lafları zihnime yazıyorum cadı. Sonra hesaplaşacağız."
Dedi kısık sesiyle.
Sonrada olduğu yerde bacaklarını uzatarak oturdu.
"Çokta tın. Hadi kalk çıkmalıyız buradan."
"Benden bu kadar.
Çok kan kaybettim.
Daha fazla gidebilir miyim bilmiyorum."
Sesi kısıktı ve zor nefes alıyordu.
Yetmezmiş gibi titremeye başlamıştı. Dışarı çok soğuk olduğu için bu tünelde soğuktu haliyle.
Ve benim üzerimde kazak ama Ferman'ın ise sadece gömleği vardı.
"Şu haline bak. Bu gömlekle tabi titrersin.
"Bu soğukla alıp veremediğin nedir? Soğuk sıcaktan daha iyi bence.
Ben soğuk havaları daha çok severim terletmiyor hiç olmazsa." Diyordun birde."
Dedim onu taklit ederek.
Bu yüzden soğuğu sevmiyoruz işte.
Hem neden sürekli gömlekle geziyorsun sanki. "
Dedim yanına gelerek.
Sonra kolundan tutarak .
"Hadi kalkman gerekiyor. Yoksa..."
"Sen çık Zafer...
Zafer'i ara.
Eve gitmesin... Çıkış... Çıkış...a gelsin."
Konuşmakta zorlanıyordu artık.
Ve gözlerini kapatmış yavaş yavaş uykuya geçmeye başlıyordu.
Bu iyi değildi. Bilincini kaybederse burdan çıkamayız. Sırtıma bile alsam, taşıyamam.
Hemen arka cebimde olduğunu sandığım telefonuma elimi attım.
Ama yoktu.
Diğer ceplerimede baktım ama yok! Yok işte. Salonda düşmüş olmalıydı.
Alışmadık g*tte don durmazmış. Aylarca telefon kullanmayınca sahip çıkılamıyor haliyle.
Aklıma Ferman'ın telefonu geldi. Kendinde olmayan Ferman'ın
yanına diz çöküp pantolonunun ön ceplerini sonrada arka ceplerini yoklamaya başladım.
O an gözlerini açıp bana bakınca..
"Yok artık elleyince ayılan bi sen varsındır heralde." Dedim şaşkın.
Bana baktı yine.
Yemin ederim gülüyordu.
Ama ispat edilemez şekilde.
İmalı bakışına aldırmadan arka cebinde bulduğum telefonu aldım. Ekranı açtığımda şifre gördüm.
"Ferman şifre." Dedim.
Ama ses çıkarmadı. İşaret parmağını uzattı. Hala titriyordu.
Telefonun önüne arkasına baktım. Parmak izi şifre yeri arkadaydı Ferman'ın sağ el işaret parmağını tutarak dokundurdum. Telefon açılınca ekranda ilk sıra da olan numaraya baktım. Sağ kolum yazıyordu.
Hemen bastım, sinyal zayıftı.
Biraz daha ilerledim tünelin çıkışına doğru. Çıkışa yaklaşınca biraz daha iyi çekti.
Telefon açıldı.
Zafer:
"Abi henüz gelmedim gi...."
Zafer'in konuşmasına izin vermedim.
"Alo.
Alo Zafer.
Hemen geri dön.
Eve saldırdılar.
Ferman yaralı çabuk ol." Dedim telelaşla.
"Alo.
Alo.Aslı.
Aslı senmisin?
Tamam hemen dönüyorum.
Neler oldu Anlat."
"Seyfi... Seyfi evdeymiş.
Bütün adamlar öldü.
Evi yaktılar. Biz kaçtık ama tünelde kaldık.
Ferman yaralı iki kurşun yarası var.
Hemen gelmelisin.
Nereye geleyim. Ne tüneli ne kalması ne anlatıyorsun. Ner...
Yine susturdum.
"Bana bak,yarma.
Bi susta dinle."
"Alev?"
"Ya dinle be adam.
Eve gelmeden önce yolun sağındaki Aslanlı çeşmeye gel.
Kapat şimdi."
Telefonu kapatıp. Ferman'ın yanına döndüm.
Ferman gözlerini aralamış bana bakıyordu. Bilinci gidip geliyordu. Hâlâ titriyordu.
"Üşüyormusun?
Benimkide soru. Tabi üşüyorsun. Hem soğuk hem kan kaybettin.
Bana baktı. Gülümsemeye çalışarak.
Sonra, kendi yarasını tuttuğu elini çekip bana uzatarak alnıma götürdü.
Alnımdaki kanı sildi titreyen eliyle.
"Sen kendine bak.
Kendi yaran için endişelen." Dedim.
Hala titriyordu bedeni.
O halini görünce daha fazla dayanamadım.
"Of yaaa.. " Dedim yerimden doğrularak.
Yere uzatarak oturduğu bacaklarını iki bacağımın arasına alarak üzerine, ağırlığımı vermeden oturdum. Ferman gözlerime bakıyordu, ama daha duygulu ve yumuşaktı bakışları.
"Bunu yaptığıma inanamıyorum."
Dedim ve yarasındaki elini çekip havluya sol elimle bastırdım.
Sonrada bedenimi kendi elime,aynı zamanda da yaraya bastırarak yavaşça Ferman'a sarıldım.
Üşüyordu ve ısınması gerekiyordu.
Oda bana sol kolu ile sarıldı. Teşekkür ederim dedi kısık çıkan sesi ile.
"Ferman. Ferman iyimisin. Neden yaptın. Neden kurşunun önüme geçtin. Dedi kız ağlayarak.
Ferman:
Kısık sesiyle "Aslı..." Dedi.
Aslı uyanmış, dönmüştü.
ASLI'DAN.
"Benim. Aslı." Dedim.
Hâlâ ağlıyordum.
"Keşke yapmasaydın.
Şu haline bak.
Hepsi benim yüzümden.
Benim yüzümden... Sakın benim yüzümden ölme. Sakın ölme. " Dedim daha sıkı sarılarak.
Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum. Telefonun sesiyle kendime geldim.
Hemen yerimde doğrulup telefona baktım. Zafer di arayan.
Hemen açtım.
"Çeşmenin yanındayım. Nerdesiniz kimseyi göremiyordum."Dedi sesi telâşlıydı.
"Çeşmenin arkasına geç." Dedim.
Sonra Ferman'ın üzerinden kalkarak çıkışa gelip merdivenleri çıkıp kapağı açtım.
Zafer'i gördüğüme gerçekten memnun olmuştum.
Zafer ise beni böyle bir yerde görmenin şaşkınlığını yaşadı ilk önce.
Sonra kendine gelerek.
"Abi nerde."
"Ferman yaralı kendinde değil."Dedim,ağlayarak.
Gözyaşlarımı tutamıyordum. Ferman'ın öleceğini düşünmek beni ölümden beter ediyordu.
Zafer hemen girişten içeriye girip merdivenden indi.
Peşimden Ferman'ın yanına geldi koşarak. Yanına eğildi sonra.
"Abi,abi iyimisin.
Abi cevap ver ne olur."
Zafer'in sesiyle Ferman gözlerini açtı.
"Abi buradayım merak etme.
Seni hemen Hastaneye yetiştireceğiz.
Hadi sende yardım et burdan çıkaralım seni." Dedi.
Ferman,Zafer ve benim desteğimle ayağa kalktı. Sol bacağının üzerine basamıyordu.
Sekerek çıkışa kadar gelince Zafer önden çıkıp Ferman'ı da çıkardı. Arkasından bende çıkıp kapağı kapattım.
Ferman'ı zar zor arabaya getirip arka koltuğa yatırdık.
Ben de yanına oturdum başını dizlerimin üstüne aldım. Bir yandan da yarasına baskı uyguluyordum.
Zafer de koşarak direksiyona geçti. Zaten motor çalışıyor haldeydi.
Gazı köklediğinde araba hızla hareket etti. Son hız caddeye inerek ne kadar araba varsa solladık.
Ne kadar kırmızı ışık varsa hepsini aldırmadan geçtik.
Elimdeki telefondan Kağan'ı aradım.
Bir iki çalıştan sonra açıldı.
"Ferman?
Oğlum tam çıkıyordum yaa. Yine ne oldu."
"Kağan."Dedim, ağlayarak.
"Aslı?"
"Kağan...
Ferman...
Ferman yaralı oraya geliyoruz."
"Ne? Tamam.
Tamam sakin ol.
Neresinde ne yarası var. "
Sağ göğsüyle omuz arasında ve sol bacağında kurşun yarası var.
Çok kan kaybetti. Baygın.
Yoldayız Zafer'le.
"Tamam. Yarasına bişey bastırın."
"Havluyla baskı uyguluyorum şuan. Bacağına da turnike yaptık...
Kağan...
İyi görünmüyor."
"Korkma o kolay kolay ölmez. Oyalanmadan gelin bekliyorum acilde."
"Tamam."
Bir süre daha hızlı yol aldıktan sonra hastaneye kornaya basa basa girdik. Acilin önünde durur durmaz, Zafer inip kapıyı açtı.
Bende Ferman'ın başını koltuğa bırakıp hemen indim. Hazır bekleyen Kağan ve ekibi koşarak geldiler sedye ile.
Zafer Ferman'ı, koltuk altlarından tutarak dışarıya çekerken Kağan da bacaklarından tutarak sedyeye yerleştirdiler. Ferman'ın kolunun sedyeden aşağı düştüğünü gördüğüm an bende film koptu.
Başımın döndüğünü farkettim.
Sonra dizlerimdeki derman kesildi.
Kendimi yerdeki karların üzerine bıraktım.
Son hatırladığım şey. Zafer, Kağan ve ekibinin Ferman'ı içeriye götürürlerken, gelmediğimi farkeden Zafer'in bana bakışı ve koşarak yanıma gelişiydi.
Kısa bir an bilimcim gitmiş olmalı. Gözümü açtığımda Zafer'in kucağındaydım. Sonra yine karanlık.
Ne kadar baygın kaldım bilmiyorum.
Gözlerimi açtığımda hastane yatağında kolumda serum ile uyandım. Önce ne olduğunu algılamaya çalıştım. O an aklıma yaşadığımız olaylar gelince,
"Ferman!" Dedim. Yatakta doğrularak.
Hızla serumu çıkarıp yataktan fırladım. Ama başımdaki yara ve aniden kalktığım için başım döndü. Aldırış etmedim.
Yalın ayak kapıya yöneldim.
Sendeleyerek kapıyı açıp dışarı çıktım.
Kapının hemen yanındaki koltukta Cihan'ı kollarını göğsünde birleştirmiş bacak bacak üstüne atmış şekilde otururken gördüm. Beni görünce hemen ayağa kalktı.
Cihan'a bakarak,
"Ferman." Dedim.
"Aslı. Neden kalktın."
"Ferman nasıl. Nerde? İyimi.?"
Dedim.
Başım yine dönünce duvara tutundum.
Cihan yanıma gelerek beni tuttu.
"Aslı, sakin ol.
Ferman iyi."
"Onu görmeliyim. Yanına gideceğim."
"Biraz dinlen öyle gidersin.
Bu halde olmaz ayakta bile duramıyorsun."
O nu umursamadan yürümek için hareket edince yine başım döndü. Duvara tutundum yine.
Cihan yanıma gelerek. Tek hamlede beni kucağına aldı.
"Tamaam. Madem gitmek istiyorsun ben götürürüm.
Şu haline bak. Başında dikiş var. Ayakların çıplak. Ayakta bile duramıyorsun birde inat ediyorsun.
Allah Ferman'a yardım etsin."
Dedi Cihan, bir yandanda yürürken.
Uzun koridorda biraz yürüdükten sonra köşeyi dönerek devam ettik.
Sonra 507 numaralı odanın önünde durduk. Zafer ve bir adam daha kapının önünde bekliyordu.
Bu oda benim de önceden kaldığım odaydı.
Zafer bizi öyle görünce.
Neden kucağında gibisinden Cihan'a bir bakış atınca.
"Yürüyemediği halde gelecem diye tutturdu. Kucağımda getirmek zorunda kaldım. " Dedi. Cihan.
Mecburen açıklama gereği duymuştu. Çünkü Zafer hiç iyi bakmıyordu.
Zafer kapıyı açtı. Cihan kucağında benimle odaya girdi.
Sonra yere bıraktı yavaşça.
Ferman yatakta öylece hareketsiz yatıyordu.
Yüzünün rengi solmuş hayalet gibi görünüyordu. Vucudunun üst kısmı açıktı. Sağ göğsünde omuzu ile birlikte sargı vardı. Kolunda serum takılıydı.
Ben...Ben Ferman'ı hiç böyle görmemiştim.
O hep güçlü,hep ayakta,hep sağlıklıydı.
Onu böyle görmeye dayanamadım.
Ağlamaya başladım,yavaş adımlarla yanına yaklaşarak.
Tam yanında durdum, elimi saçlarına uzattım dalgalı saçlarını arkaya doğru düzelterek okşadım.
Odanın içine baktım.
Pencerenin önündeki tekli koltuğu yatağın kenarına kadar getirdim. Üzerine oturdum. Bacaklarımı yerden yukarıya göğsüme doğru çektim.
Ferman'ı izlemeye başladım.
Onu ilk gördüğüm andan bu güne kadar olan her konuşmamız her tartışmamız her kavgamız tek tek gözümün önünden geçti.
Beni kurtarmak için yaptığı şeylerde dahil.
Hep güçlü görmüştüm onu.
Ama şimdi burada öylece hareketsiz uyuyor oluşu bana garip geliyordu.
Yüzüne baktım.
Kirpiklerinin kıpırdadığını ve kaşlarını çattığını fark ettim.
**************************
Eveeett. Bölüm sonu.
Oylarınızı ve yorumlarınızı merakla bekliyorum.