Yeni Üyelik
3.
Bölüm

❄️D.1 Yaklaşan zaman.❄️

@azamet_29_2

 

Selam canlarım.
Yeni hikayem Dönüş-üm'e hoşgeldiniz.

 

Öncelikle hikaye 9 bölüm.

 

Umarım beğenerek okursunuz ve umarım yorumlarınızı ve oylarınızı benden esirgemezsiniz. Özellikle sizlere söylüyorum hayaletlerim.

 

Çok farklı bir hikaye oldu diye düşünüyorum. Hadi bakalım. Nasıl bir sonuç alacağımı kendin de merak ediyorum.🤗 Siz birinci bölümüne başlayın tek tek geliyor bölümler bugün bütün bölümler yayında olmuş olacak.

 

❄️❄️❄️❄️❄️❄️❄️❄️❄️❄️❄️❄️

 

Hızlı hızlı almaya çalıştığım nefesler eşliğinde korkuyla uyandım uykumdan. Uyuduğum oda soğuk olsada ben kanter içindeydim yine.

 

Son günlerde sık sık kabuslar görüyordum ve yine o ürkütücü kabusu görmüştüm. Hayatım boyunca belgesel bile izlemeyen biri olarak rüyalarımda kurt görmek oldukta korkutucu oluyordu. Karanlık bir ormanda peşinde bir kurt tarafından kovalanmak istediğim son şey bile olamazdı. Ya o sivri dişleri..

 

Yerimde doğrulup yatağıma oturdum. Derin bir kaç nefes alıp kendime gelmeye çalışırken elimin tersiyle alnımdaki ve boynumdaki terleri sildim. Yavaşca ayağa kalktım. Önce pandiflerimi giyip sonra da yorganımı düzelterek odadan çıktım. Banyoya girdim ilk olarak. Kısa bir duş alıp bornozumu giyerek uzun saçlarımı havluya sarıp çıktım.

 

Vücudum bornozumun içinde kururken başımdaki havluyu açarak bir yandan saçlarımı kurularken salonun penceresinin önüne gelerek perdeyi aralayıp dışarıya baktım. Ankara'da yine kar yağıyordu ve bu yıl Ocak ayı bir başka soğuktu Ankara'da.

 

Başımı gökyüzüne doğru kaldırıp yağan kar tanelerini izlerken, birbirlerine dokunmadan ne de güzel süzülüyorlar. Dedim mırıltıyla.

 

Ellerim hâlâ saçlarımda yönümü konsola çevirip üzerindeki çerçeveye baktım. Hayatımın en güzel günlerinden bir kare olan fotoğrafa.

 

Elif annem ve Emin babam...
Keşke şimdi yanımda olsaydınız. Dedim mırıltılı. Birlikte izlerdik yağan karı.

 

Elimdeki küçük havluyu konsola bırakıp aldığım çerçeveyi göğsüme yaslayarak bastırdım.

 

Sizi çok seviyorum ve çok özlüyorum. Ne olurdu biraz daha birlikte yaşayabilseydik. Resimdeki tatlı kadını ve adamı öperek konsola bıraktım çerçeveyi. Hızlıca odama geçip dolabımın önüne yürüyerek kapakları açtım. Üşümeye başlamadan bir an önce giyinmeliydim. Bornozumu çıkarıp yine hızlıca giyindim üzerimi. İşe geç kalmamalıydım. Zaten zar zor bulmuştum bu işi ve yeni bir iş aramak şuan hiç iç açıcı gelmiyordu bana.

 

Giyinme işim bitince tuvalet aynasının önündeki pufa oturdum. Saçlarımı kurutma makinesi ile kuruttuktan sonra güzelce tarayıp sol omuzumun üzerinden örerek önüme doğru bıraktım uzun saçlarımı. Hemen her zaman bu şekilde yapardım. Bunun nedeni kulağımın arkasında boynuma yakın yerdeki doğum lekesiydi. Değişik bir lekeydi. Kapatıcı ile kapatmaya çalışsamda gün içinde nasıl oluyorsa tekrar görünür hale geliyordu. İnsanların görmesi ve bana sorular sorması rahatsızlık vermeye başlayınca bu çözümü bulmuştum bende.

 

Saçımla da işim bittikten sonra yerimden kalkıp odamdan mutfağa geçtim. Dolaptan malzemeleri çıkarıp kendime küçük bir sandviç yaptım. Bir yandan yerken bir yandan tekrar odama geçtim. Cüzdanımı ve telefonumu alıp çantama attım. Odadan çıktığımda sandiviçim de bitmişti. Vestiyerin yanına gelip, önce beremi taktım sonra da kabanımı ve çizmelerimi giyip çantamı da alıp çıktım.

 

Hızlı şekilde indim merdivenleri. Cebimden telefonumu çıkarıp uygulamadan otobüs saatine baktım. Gelmesine 10 dakika vardı. Yetişebileceğim. Diyerek binadan dışarı koşar adım çıktım. Kızılay'a giden otobüs için aşağı caddedeki durağa inmeliydim. Kar yağmaya devam etse de en azından yerler buz değildi. Yine de her ihtimale karşı ellerimi ceplerime sokmadım. Uzmanlar kış aylarında elleriniz cebinizde yürümeyin diye uyarırlar her zaman. Bende yokuş aşağı olan bu yolda bu uyarıyı dikkate alıyordum işte.

 

Ankara'nın bir çok semtinte yokuşlar olur. Tabi burada da öyleydi. Bu yüzden dikkatli oluyordum. Yavaş yavaş yürümeye devam ederken önünden geçtiğim çöp konteynerının yanında gördüğüm beyaz kediyle durdum. Yağan kar altında önünde bir poşet açmaya, daha doğrusu yırtmaya çalışıyordu. Belliki yiyebileceği bir şey vardı içinde. Bir iyilik yapıp poşeti açmaya karar verdim.

 

Yavaşça yaklaşırken, dur sana yardım edeyim. Dedim. Ama hayvanın beni görmesiyle köpek görmüş gibi bütün tüylerini dikmesi sonrada son sürat kaçması bir oldu. Öylece baka kalmıştım arkasından. Birazda kızgın, ayağa kalkıp, ayıp oluyor ama ha! Diye bağırdım arkasından.

 

Bütün kediler beni görünce bu şekilde kaçıyordu nedense ve ben bunun sebebini anlamıyordum. Görende sizi tutup tutup ısırdığımı sanır. Dedim sinirle bağırmaya devam ederken.

 

Tamam insanlardan korkuyorsun belki. Ama o tüyler neden dikiliyor ya. Onların taraftan bakınca bir köpeğe falan mı benziyordum acaba. Resmen hakaret gibi.

 

Diye diye poşeti açtım yinede. Gördüğüm kadarıyla içinde tavuk parçaları vardı. Dönünce yersin artık. Diyerek ayağa kalkıp durağa doğru yürümeye devam ettim.

 

Gelen otobüse son saniyede yetişip binmeyi başardıktan sonra cebimden kartımı çıkarıp bastım. İlerleyip koltuklardan birine geçip oturarak çantamdan cüzdanımı çıkardım. Elimdeki kartı içine koyarken yan taraftaki resmi gördüm yeniden. Yanımdan ayırmadığım üvey anne ve babamın resimlerini. Öz olsalar ancak bu kadar severdim. Dolan gözlerimle resmi bir kez daha öptükten sonra cüzdanımı kapatıp çantama koydum.

 

Evet. Elif ve Emin Kızıldağ benim üvey ailemdi. Beni 6 yaşımda evlat edinen güzel kalpli iki insan.

 

Ben de Ase Kızıldağ. Yıllar önce bir gece Erzurum'da çifte minarenin önünde bulunmuş ve devlet korumasına alınmışım. Bulunduğum yerde karın üzerinde Ase yazıyormuş. Adımın Ase olduğunu düşünüp böyle bırakmışlar. 7 yaşıma kadar devlet korumasında kaldım. Sonra bu iki güzel insan gelip beni alıp evlat edindiler. Yıllardır süren evlat hasretlerini benimle dindirdiklerini söylerdi hep Elif annem. Ve sen bize emanet verildin derdi. Bir gün çok sık duyduğum bu cümleyinin anlamını sorduğum da zamanı geldiğinde anlayacaksın demişti.
Zamanı geldiğinde anlayacağım...

 

Yaşım küçük olduğu için çok üstelememiştim. Emin babamın maddi durumu çok iyi değildi ama kötüde değildi. Güzel bir çocukluk geçirmiştim yanlarında. Ama geçen yıl ikisinide aynı anda kaybettim. Emin babam kullandığı arabayla giderken karanlıkta önüne çıkan bir köpeğe çarpmamak için direksiyon kırmış, karşıdan gelen bir kamyonla çarpışmışlar. O kaza ikisinide aldı benden.

 

O günden sonra çok zor zamanlar geçirdim. Gördüğüm kabuslarda yalnız kaldığım o zamanlarda başladı. Psikolojik olduğunu düşündüğüm bu kabuslar devam ederse sonunda yardım almam gerekecekti sanırım. Çünkü uyumaya korkar olmuştum.

 

Artık 20 yaşında yalnız yaşayan bir kızdım. Yanlız yaşamak zaten zorken birde kabuslar hayatımı daha da zorlaştırıyordu. Şuan yaşadığım ev ailemden bana kalan yegâne şey. Bu yüzden Emin babama minnet borçluyum. Onun sayesinde kalabilecek bir yerim var. Ve çalışarak hayatımı idame ettirmeye çalışıyorum.

 

Durak anosuyla kendime geldim. Kalabalıkla birlikte otobüsten inerek büyük AVM ye doğru ilerledim. Burada Feastfood zincirlerinden birinde çalışıyorum. Sabahtan Gece'ye kadar hemde. Kimse kimseye bedavadan para vermiyor maalesef.

 

Hızlı adımlarla asansör ayağına gelip binerek direk yemek katına çıktım. Yine hızlı adımlarla yürüyerek direk içeri girdim. Önce ellerimi yıkadım sonra üzerimi değiştirdim ve önlüğümü giydim. Bütün gün ayakta duracağım bir güne daha başlamış oldum.

 

❄️❄️❄️

 

Bütün günü müşteriler ve mutfak bölümü arasında gidip gelirken artık ayak tabanlarımda sızı hissediyor, parmaklarım acımaya başladığı için çizmelerimin içinde hareket ettirerek acısını hafifletmeye çalışıyordum. Tabi bir yandan da çalışmaya devam ediyordum. Saat gece yarısına gelirken nihayet işim bitmiş üzerimdekileri çıkarıp kabanımı giyerek bende diğerleri gibi çıkıştım.

 

Büyük binanın dışına çıkıp yine durağa doğru yürüdüm gecenin ayazında. Etrafımdaki insan kalabalığı için saat önemli olmasada yorgunluktan ölen benim için önemliydi ve bir an önce eve gidip dinlemek istiyordum. Çünkü yürümeye mecali kalmayan bacaklarım ve sürüyerek ilerlettiğim ayaklarım yüzünden ağlamaya yaklaşmıştım artık.

 

Neyseki yarın izin günümdü. Durağa doğru yürümeye devam ederken yaklaştığını gördüğüm otobüsle hızlandım. Gelen otobüse son anda yetiştim tıpkı sabah olduğu gibi. Ya çok şanslıydım yada çok şanssız. Kartı basıp ilerleyerek kendimi koltuğa bıraktım.

 

❄️❄️❄️

 

Bir süre camdan dışarıya baktım. Sonunda yorgunluktan düşen başımı cama yaslayıp gözlerimi kapatarak o şekilde hem gözlerimi hem de bedenimi dinlendirmeye çalıştım. Aradan ne kadar geçti bilmiyorum bir ara dalmışım. Durak anos sesiyle panikle açtım gözlerimi.

 

Durağı kaçıracağım korkusuyla apar topar yerimden kalktığımda hâlâ hareket eden araç yüzünden bir an sendeleyince yandaki koltuktan tutundum düşmemek için.

 

Dakika geçmeden durdu otobüs. Yarı uykulu indim iki basamağı. Yediğim soğukla kendime gelmeye çalışırken bulanık şekilde gördüğüm otobüs hızla uzaklaşmaya başladı.

 

Neredeyse durağı kaçıracak bu saatte ve bu soğukta birde geri dönmeye çalışacaktım. Şanslıydım sanırım. Önce ellerimle gözlerimi ovuşturdum. Görüntü biraz daha netleşirken etrafıma bakındım sonra. Issız yolda karşıya geçip eve doğru yürümeye başladım. Yürüdüm yürüdüm. Ama garip bir şeyler vardı. Yol aynı yola benzerken evime giden sokağa bir türlü gelememem garipti.

 

Olduğum yerde durup etrafıma bakındım. Acaba yanlış bir yerde mi indim diye düşünürken o sırada gördüğüm büyük parkla, aptal kafam! Erken inmişim! Dedim. Sonra da evime giden yolu kısaltmak için parktan geçmeye karar verip girişinden içeriye daldım.

 

Hızlı adımlarla arka taraftaki çıkışa doğru yürümeye devam ettim. Ama mesafe bir türlü bitmezken ağaçlar daha da sıklaşmaya başlıyordu sanki yada hissettiğim korkuyla bana öyle geliyordu. Zira başıma yeni gelen aklımla gece yarısı bir parka girmenin ne kadar yanlış olduğunu karşımdaki iki ayyaşla anlamış oldum.

 

Anında yolumu değiştirip hızlandığımda arkamdan gelen ıslık sesiyle dahada korkup dahada hızlandım. Salak kafam neden bu saatte tek başına girersin parkın içine.

 

Allah'ım! Dedim kulaklarımda atan kalbimin sesiyle.

 

Allah'ım bana yardım et ne olur!

 

Sıkıca yapıştığım çantamla koşar adım ilerlerken arkamdan gelen sesler beni takip ediyordu. Hissettiğim korkudan dolan gözlerimle etrafıma bakınırken yardım isteyecek birilerini aradı gözlerim, ama yoktu. Artan korkumla koşmaya başladım bu kez. Koştum, koştum, koştum.
Bir an önce burdan çıkmak istiyordum. Sonunda gördüğüm çıkışla rahatlarken tam çıkışa yaklaşmıştım ki bir anda önüme çıkan şeyle korkum iki kat, olduğum yere çakılı kaldım. Kollarım iki yanıma düşerken ellerim yumruk karşımdaki bir çift parlak göze bakıyordum.

 

Bu.. Bu neydi? Bir köpek mi? Hayır hayır. Bu büyüklükte bir köpek olamazdı. Boyu ve üzerime doğru yürüyüşü ve hırlayışı. Bu bir... Bir... Kurt! Mu?
Hem de bu şehirde.
Bu gerçek olamaz. Dedim kendi kendime. Etrafımda gezdirdim gözlerimi yeniden. Olamaz!
Kesin yine bir kâbusun içindeydim. Duyduğum hırlama ile korkum dahada artarken ağaçlar arasında bir kurttan kaçtığım rüyalarımı hatırladım ve korkuyla uyanışlarımı.
Bu bir rüya olmalıydı ve birazdan yatağımda korkuyla kanter içinde uyanacaktım yine.

 

Yani öyle olmasını istiyordum.
Ne olur öyle olsun. Karşımdaki hayvan üzerime doğru yürümeye başladığında ben de geri geri yürümeye başladım.

 

O koca kurt parkın içindeki lamba direğinin altına geldiğinde gördüğüm netlikle ellerim dudaklarım da bir çığlık attım. Ardından yalvarmaya başladım boğuk sesimle.

 

Allah'ım ne olur uyandır beni!
Ne olur uyandır beni!
Ne olur uyandır beni!

 

Hayır uyanamıyorum. Gerçek... Gerçek mi!

 

Duyduğum hırlama ve gördüğüm dişlerle aklım başıma gelirken bu kez sesli şekilde bir çığlık atarak arkamı döndüğüm gibi koşmaya başladım.

 

Bir yandan koşarken bir yandanda arkama bakıp gelip gelmediğini kontrol ediyordum. Ama bir anda takılan ayağımla kendimi yüz üstü yerde buldum. Acıyan dizlerimi ve avuç içlerimi umursamadan yerimde doğrulup oturarak hızla arkamı dönüp hâlâ orada mı diye kontrol ettim. Yoktu. Gitmişti galiba. Derin bir nefes alırken akan gözyaşlarıma engel olamadım. Çok korkmuştum. Gözlerimi silerek önüme döndüğüm de bu kez aynı çığlığın daha büyüğünü attım gecenin karanlığında çınlayan.

 

Olamaz tam karşımdaydı bu kez ve keskin gözleriyle bana bakıyordu. Korkuyla yutkunduktan sonra acıyan ellerimi yere dayayıp kalçalarımın üzerinde geriye doğru sürünürken lütfen! Dedim yalvarırcasına.

 

Lütfen bana zarar verme! Ben sana birşey yapmadım! Acıyan elim ıslak yerde kayınca kendimi sırt üstü yerde buldum bu kez. Korkuyla titreyen ellerimi anında çapraz şekilde yüzüme siper ederken gözlerimi kapattım. Dişlerimi sıkarak bir kaç dakika öylece beklerken akan gözyaşlarım durmadan süzülüyor soğuk yüzünden ıslak yanaklarım yanıyordu. Gözlerimi açamasamda burada, yanımda olduğunu biliyordum. Çünkü nefesini duyuyordum. Lütfen dedim yine mırıltılı şekilde ama ağlayarak. Lütfen git!

 

Allah'ım ne olur uyandır beni! Uyanmak istemiyorum! Korkuyorum ne olur!

 

O sırada yanı başımda hissettim kürklü bedenini. Ardından yüzüme değen nefesini. Kaskatı kesilirken ve korkudan ölmek üzere hissederken ıslak burnunu tam boynumda, örülü saçlarımın arasında hissedince tiz bir çığlık daha attım ama bu kez kendim bile zor duydum. Hızlı hızlı nefeslerle uyanmayı beklerken az sonra geri çekildi.

 

Artık ne sesi, ne nefesi nede kendini hissediyordum. Gözlerimi yavaşça aralayıp etrafıma bakınırken hıçkırıklarım arka arkaya koptu. Hayatımda hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum. Soğuk ve korkuyla titreyen ellerime bedenim eşlik etmeye başladığında şuurumun bulandığını hissederken olduğum yerde kaldım. Gözlerim gri gökyüzünde, üzerime yağan karın altında kendimi karanlığa bıraktım.

 

❄️❄️❄️

 

Korkuyla yerimde sıçrayarak açtım gözlerimi yine. Yine kanter içinde uyanmıştım. İlk iş etrafıma bakındım. Kendi evimde kendi odamda olduğumu anlayınca rahat ve derin bir nefes çekip bıraktım.

 

Kâbus... Dedim rahatlamış şekilde gülerek.
Yine kâbus gördüm. Ve neyseki kâbustu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes çekerek Oh! Dedim. Çok şükür rüyaymış. İlk işim bir psikolog bulup gitmek olacak dedim yataktan kalkarken. Ama hissettiğim acıyla gözlerim boşlukta kala kaldım. Çünkü korktum acıdığını hissettiğim dizime ve ellerime bakmaya. Neden acı duyuyordum ki. Yavaşça hareket edip geriye döndüm. Odama, yatağıma baktım.

 

Evet evimdeydim. Kendi odamda kendi yatağımda uyanmıştım. Peki ya bu hissettiğim neydi. Neydi bu acı.

 

Başımı yavaşça önüme eğdim. Üzerimde aynı kıyafetler vardı. Kot pantolonum yırtık ve kanayan bir diz. Anında ellerimi açıp avuçlarıma baktım. Yüzülmüş kanayan ve kuruyan avuç içlerimi görünce şok oldum.

 

Kabus değilmiş. Dedim.
Sonra düşündüm. Kâbus değilse... Bir kez daha bakındım etrafıma.

 

Ben eve nasıl geldim? Başımı hâlâ acıyan ellerimin arasına alıp yatağa bıraktım kendimi. Gözlerimi kapattım. Düşündüm düşündüm. Son hatırladığım şey otobüs ile eve dönüşüm ve parktan geçerken peşime takılan iki sarhoş adam ve...
O kurt. Kurt?

 

Hadi ama daha neler? Dedim kahkahayla gülmeye başlayarak. Kendimi yatağa bırakıp baya bir süre kahkaha ile güldüm halime. Sonra dolan gözlerimle gülmelerim ağlamaya dönüştü. Arttı, arttı. Hıçkırıklarım karıştı araya. Kollarımı kendime sarıp dizlerimi kendime çektim. Cenin pozisyonunda ağlamaya devam ettim taki yeniden uykuya dalana kadar.

 

Gözlerimi yeniden açtığımda komodinin üzerindeki saate baktım. 10:22 yazıyordu dijital ekranda. Ağlamaktan şişen yorgun gözlerimi kendime çevirirken daha sıkı sarıldım kendime.

 

Elif anne, Emin baba neden beni bıraktınız. Çok yalnızım. Bu yalnızlığı kaldıramıyorum artık. Sonunda aklımı kaybedeceğim. Diyerek gözlerimi kapatıp bir kaç dakika daha öylece yattım.

 

Tekrar düşündüm. Sadece düşündüm. Mantıklı birşeyler aradım. Ve sonunda kendi kendime, parktan geçerken iki sarhoş gördüm doğru. Dedim.

 

Sonra da bir köpek gördüm. Gördüğüm kabuslar yüzünden o köpeğin kurt olduğunu sandım. Ama değildi. Sonra da korkup kaçarken düştüm ve başımı falan çarptım. Şuursuz bir şekilde eve geldim ve üzerimdeki kıyafetleri çıkarmadan yatıp uyudum.

 

Evet evet! Kesinlikle böyle olmuş olmalı, hepsi bu! Ama böyle devam edemem. Bugün bir psikoloğa gideceğim.

 

Yerimden kalkıp üzerimdeki kıyafetlerimi çıkararak yatağın üzerine bıraktım. Dolabımdan temiz kıyafetler çıkarıp giyindim. Odamdan çıkıp banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra ellerimde ki ve dizlerimde ki yaraları kolonya ile silip mutfağa geçtim. Dolaptaki kahvaltılıkları çıkarıp masaya getirdim. Ardından ikide yumurta çıkarıp tezgaha bıraktım. Kettlea su doldurup düğmesine bastım. Yumurtaları omlet yaparken kaynayan su ile kendime sallama çay yapıp omlet tavası ile birlikte masaya getirip oturdum.
Kahvaltımı yaparken bu mutfakta birlikte kahvaltı hazırladığımız Elif annemi hatırladım yine. Hatta hatırlamak bir yana, şuan burada yürüyor tezgahın önünde dolaşıyordu sanki. Gözlerim dolarken yediğim lokmalar boğazıma dizildi, yutamadım. İçtiğim bir yudum çayın yardımı ile indi lokmalar boğazımdan. Yumruklarımı sıkarken göz yaşlarım önümdeki tabağa damladı. O zamandan beri yokluklarına alışmak, dayanmak çok zor olmuştu. Ama her an aklımdalardı.

 

Daha fazla yiyemeyeceği mi anlayınca yerimden kalkıp mutfaktan çıktım. Vestiyere gelip kabanımı ve çantamı alıp beremi taktım. Çizmelerimi de giyip evden çıktım.

Loading...
0%