Yeni Üyelik
4.
Bölüm

❄️D.2 Şanslı kurabiye❄️

@azamet_29_2

...Daha fazla yiyemeyeceği mi anlayınca yerimden kalkıp mutfaktan çıktım. Vestiyere gelip kabanımı ve çantamı alıp beremi taktım. Çizmelerimi de giyip evden çıktım.

Hızlı adımlarla aşağı doğru inerken üst katımızda oturan Nihal'i gördüm. O benden bende ondan haz etmezdik. Yanından geçip gidecekken,

" Sana hiç yakıştıramadım." Diyince durdum. Arkamı dönüp,

" Bana mı söyledin? " Dedim.

" Senden başkası var mı burada?"

" Ne demeye çalışıyorsun sen?
Ne yapmışım yakışmayan?"

" Anne baban öleli daha ne kadar oldu ki evine elalemin adamlarını almaya başladın."

Duyduğum şeyle hem şaşırmış hem öfkelenmiştim. Bir adımda iki basamağı birden geri çıkıp saçlarına yapıştım.

" Ne diyorsun sen beh?
Ne demek elalemin adamları! Lafını bil yollarım seni."

" Bırak ya! Bıraksana!
Dün gece gördüm. Evinden çıkan adamı."

Ellerimi saçlarından çekerken geriye doğru ittim. Gözlerimi kısarak baktım yüzüne.

" Demek dün gece gördün. Sen nereden geliyordun o saatte."

Durdu, yüzüme baktı. Cevap vermedi.

" Hangi eğlenceden geliyordun? Peki ayık mıydın?
Kendi yanında gezenleri benim evimden çıkarken gördüğünü sanıyor olma sakın. Defol git Nihal, karışmam."

Dedim arkamı dönüp inerken.
İçip içip hayal gören kendisiyken iftiraya uğrayan kişi ben oluyorum. Dedim hırlayarak binada çıkarken. Hissettiğim soğukla kabanımın yakalarını dikleştirip hızlı adımlarla yokuş aşağı inmeye başladım. Kulaklarımda hâlâ Nihal'in sözleri, gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Kahvaltıda ki yumrunun aynısı yeniden boğazıma oturmuştu.

Derin bir nefes alıp vererek caddeye inince durağa geçtim. 2 dakika sonra gelen Kızılay otobüsüne binip kartı basıp cam kenarında durup sırtımı cama yasladım. Telefonumu çıkarıp internetten biraz araştırma yapacaktım. Özel muayenehanesi olan psikologlardan birini bulup konuşmak bu halime bir çare bulmak istiyordum.

İnternette biraz gezdikten sonra deneyimli bir doktor ismi okuyunca buna gidebilirim diyerek adresi okuyup ezberledim.

Dr. Ruhum Huzurlu. İsme bak lan! Dedim içimden kahkaha atarak. Belkide bir işarettir benim için. Diyerek telefonumu cebime koyup orta kapıya yürüdüm. Bir süre sonra da düğmeye basıp beklemeye başladım.

Durağa gelen otobüsten indikten sonra ezberimdeki adrese doğru hızlı adımlarla yürürken, umarım benim için bir çaren vardır Ruhum hanım dedim.

Cadde ve sokaklar arasında bir süre dolaştıktan sonra gözlerim önünde durduğum levhada yazan isme baktım. Evet gelmiştim nihayet. Gelirken randevu almamıştım, belkide doktor görüşmek bile istemeyecekti benimle ama şansımı deneyecektim.

Binanın girişinden girip Ruhum hanımın çalıştığı kata çıkarken garip hissediyordum. Sonunda çelik kapının önünde durup yandaki küçük levhayı okudum.

Ruhum Huzurlu.

Gerçek ismi olup olmadığı bile şüpheli bir isimdi. Ruh doktorunun adının Ruhum olması ne kadar gecekçiydi ki. Hele birde soyadı. Huzurlu.

İnternette resmini bile görmediğim kadının muayenehanesinin önündeydim. Buraya kadar gelmiştim artık. Devamınıda getirmeliydim. Elimi uzatıp kapının hemen yanı başındaki zile dokundum. İçerden gelen kuş sesinden bir dakika sonra kapı açıldı. Genç bir kız içeriye buyur etti.

" Hoşgeldiniz, buyrun."

Dedi. İçerdeki odalardan bekleme odası olan bölüme yönlendirdi beni. Kızın yanında odaya girip koltuklardan birine oturdum. Genç kız,

" Randevunuz var mıydı? " diye sorduğunda ayağa kalktım.

" Şey randevum yok.
Ama acil bir durum. Randevu alacak vaktim yoktu. Eğer randevu boşluğu olursa kendisi ile görüşmek istiyordum. Siz bir sorsanız doktor hanıma."

Birkaç saniye düşündü kız. Sonra da gülümseyerek,

" Siz burada oturun, ben de kendisiyle bir görüşeyim. İsim neydi? "

" Ase Kızıldağ. "

" Ase Kızıldağ." Dedi tekrar ederek. Sonra da odadan çıkarak gözden kayboldu.

Kendimi boş odadaki koltuğa bırakıp derin bir nefes alıp verdim. Bu odada benden başka kimse yoktu. Belki de diğer odadalardı. Ve hâlâ tuhaf hissediyordum. Bakışlarımı kucağımdaki ellerime indirdim. Belkide yanlış yapıyorum. Belki de hiçbir sorunum yoktu ama son yaşadıklarımdan sonra uzman birinin görüşünü almak istiyordum. İkinci kere derin bir nefes alıp verdim ve sabırla beklemeye başladım.

Kısa denecek bir süre sonra odaya orta yaşlarda bir kadın daha geldi. Yanı başımdaki koltuğa geçip oturdu. Sessizdi.
Biraz sonra dizlerini kendine çekip sarıldı. Yüzünü bana dönerek başını dizlerine yasladı.

" Sende mi sıra bekliyorsun? "

" Evet." Dedim.

" Hayret hiç deliye benzemiyorsun."

" Deli mi?"

" Daha öncede geldin mi bu doktora."

" Ha-hayır."

" Hımm!
Peki ne sıkıntın var?
Niye geldin buraya? "

İçimden sanane be kadın demek istesemde dışımdan,

" Yakın zamanda ailemi kaybettim ve sık sık kabuslar görüyorum. Şimdi ise yaşıyorum." Diyiverdim

" Sen. Ya-yani siz."

" Ben mi?
Ben her gün buradayım. Benim gibi olanları görmeye geliyorum."

Yani ben deliyim delilerle sohbete geliyorum desene sen şuna. Dedim içimden. Anlaşılan doktoru beklerken gelenlerle kafa buluyordu bu çatlak.

Bir anda ellerini kolcağa dayayıp yüzünü yüzüme doğru yaklaştırıp, gözlerime baktı. Tam gözlerimin içine bakıyordu. Taamm içine."

" Kar taneleri.
Hilal ve dolunay."

Dedi. Ben anlamaz şekilde yüzünü incelerken o geri çekilip arkasına yaslandı. Kendi kendine kıkırdadı. Hâlâ alık alık yüzüne bakıyordum.

" Kabuslar görüyorsun demek. Rüyalar ve kabuslar ruhunuzun iletişim yoludur.

Bazılarımızın ruhları bedenlerine, bedenleri ruhlarına ait olmuyor. Yaşanan acılar bazı şeylerin vaktinden önce ortaya çıkmasını sağlar ruhumuzda.

Belki sende de öyledir. Bedenin bu dünyada yaşarken ruhun başka dünyaları arzuluyor olabilir. Bilincini kazanmaya başlayan ruhun zaman içinde bedenine sinyaller veriyordur belkide. Seninle konuşmaya çalışıyordur. Bunu da rüyalarla yada kabuslarla yapıyordur.

Çünkü bedene ulaşabilmenin en kısa yolu budur. Rüyalar...

Beden ben gelmek istemiyorum diyip burada kalmak istiyor, ruh olmaz gitmeliyiz diyor."

Sözleriyle iyice salaklamış hissediyordum.

" Hani bir söz varya."

Dedi bana doğru yaklaşıp elini dudağının kenarına koyarak. Sonra fısıldayarak konuştu kulağıma doğru.

" Eben gitmiyor ama deden zorla götürüyor."

Şaşkın geriye çekilirken kadının yüzüne baka kaldım. O ise bir kahkaha patlattı. Şu anki halini görmelisin..

Allah'ım nereye düştüm ben. Kadının söylediği saçma sapan şeyler karışık aklımı daha da karıştırmıştı. Kesin deliydi bu kadın.

Derin bir nefes alıp kollarını havaya kaldırarak güzelce gerindikten sonra ellerini ense kökünde birleştirdi.

" Böyle zamanlarda tatile gitmek en iyisidir. Buralardan uzaklaşmak.

Şehrin kalabalığından, gürültüsünden, stresinden çok uzaklara gidip kafanı dinleyebilirsin mesela. Seni üzen eskiyi hatırlatan şeylerden uzaklaşmak iyi gelir. Boş yere gelmişsin doktora. Güzel bir tatil senin işini çözer."

Bir elini çenesine dayayarak boşluğa baktı bir süre. Düşünüyordu. Sonra aniden bana döndü yine.

" Bence Kars'ın Sarıkamış ilçesine git. Oralar bu mevsimde çok güzel oluyor. Bir keresinde ben de gitmiştim.

Kayak yapar dağ havası alırsın. Bakarsın yeni arkadaşlar da edinirsin oralarda. Belki aşık bile olursun."

Hâlâ saf saf yüzüne bakıyordum. Sayesinde akıl tutulması yaşıyordum. Bakışları ve sesinin tonu değişti birden.

" Kader." Dedi.

Her şeyin bir sebebi vardır ve o sebepler kaderin ipeksi ama kırılmaz, kopmaz ağlarını içinde saklıdır.

Aileni kaybetmene çok üzüldüm. Eminim çok iyi insanlardı. Ama senin hayatın devam ediyor. Kendine zaman vermeli, ayakta durmalı, hayatını kaderinin sana çizdiği yolda yaşamaya devam etmelisin.

Ailenin sevdikleri birinin onlardan sonra bu şekilde üzüldüğünü ve dağıldığını gördüklerini bir düşünsene. Ne kadar üzülürlerdi öyle değil mi?

Biraz kendin için biraz da onlar için... Eh! Biraz da benim için çabala."

Yok yok bu kadın kesin keçileri kaçırmıştı. Konuştukça aklımın ayarıyla oynuyor daha da fazla karışmasına sebep oluyordu.

" Hadi kalk git evine.
En kısa sürede dediğimi dinle ve bir tatile çık bence."

Ayağa kalktı ve kolumdan tuttu.

" Ee. Hadii.
Randevu saatimiz doldu."

" Ne? "

" Seansımız bitti. "

" A-anlamadım. Seans? "

Aklıma yeni dank eden şeyle,

" Yoksa...
Yoksa siz. "

" Evet ben Dr Ruhum Huzurlu."

" Neeeh? "

" Evet benim hastalarımla konuşma tarzım farklıdır. Seninle de bu şekilde oldu konuşmamız. Ve ilk seansımız bitti. On gün sonra yine bekliyorum."

" Ama.
Ama bir dakika."

Arkama geçti. İki elini iki omuzuma koydu. İttire ittire kapıya kadar götürüp çelik kapıyı açarak resmen dışarıya attı beni. Ben salak salak bakarken işaret parmağını havaya kaldırdı.

" İlk iş evine git ve dinlen. Hatta giderken aşağı caddede ki şanslı kurabiyeler satan büfeye uğra ve bir kurabiye al. Bakarsın şans getirir. Sonrada bir tatile çık.

Unutma Aselis!

Kader değişmez ama yaratıcı kaderimizi yazarken önümüze ayrımlar koymuştur. O ayrımlar gül bahçesinden de geçer, çamurlu bir tarladan da. Hatta karlı dağlardanda. Ama ulaşılacak yer senin için en iyi olandır.

On gün sonra görüşürüüüz! Baaayy!!!

Diyerek resmen suratıma çarparak kapattı kapıyı.

Kırpıştırdığım kirpiklerle öylece kaldım bir süre. Ardından dumanlı bir zihinle merdivenlere ağır ağır inerken içerde ne yaşadığımı düşünüyordum. Hasta olduğunu sandığım kadın doktor çıkmış, söylediği şeyler karışık aklımı daha da karıştırmış sonunda da resmen kapı dışarı edilmiştim. Binanın dışına çıktığım saniyelik durdum. Manyak!

Bir dakika ya.
Ücret. Ücreti ödemedim.

Dahası bana Aselis dedi. Adım Ase demiştim o ise Aselis. Sanırım yanlış aktarmıştı sekreter. Ellerimi saçlarıma geçirip başımı gökyüzüne kaldırdım.

Tamam sakin ol. Dedim kendime. Aklını başına topla. İsimi boşver. Ücreti de gelecek sefer verirsin.

Diyerek yürümeye başladım. Bir yandanda bana söylediği şeyleri yeniden ve yeniden tekrar ediyordum zihnimde.

Her kelimeyi her cümleyi düşünerek ve bir anlam vermeye çalışarak yürüyordum. O kadar konuşmadan şu sonucu çıkarmıştım sadece. Rahatlamaya ve bir tatile ihtiyacım var. Da! Hangi parayla. Öyle tatile çık demekle tamam giderim diyerek gidiliyor mu ki tatile.

Yürümeye devam ederken

" Kurabiyee!
Şanslı kurabiyeler! "

Diye bağıran maskot kurabiye canavarını gördüm.

" Kahve ikramımız! "

Diye ekledi. Yolumun üzerinde olması şansmıydı bilmiyorum ama doktorun sözlerini hatırlayınca bir anda kendimi mavi maskot ile burun buruna buldum.

" Kurabiyeler ne kadar."

Camakenin önündeki rakamı gösterdi.

" Bir tanesi mi? "

Elini başına götürerek,

" Evet." Dedi

Gülümsedim.

" İçinden iyi birşeyler çıkıyor mu bari."

Yine başını salladı.

" Evet."

" Eh alayım bari."

Cebimde çıkardığım parayı uzatıp önümdeki kurabiyelerden birini seçip aldım.

" Kahveni içerden alabilirsin."

Dedi baş parmağıyla arkasındaki pastaneyi göstererek. Teşekkür edip kahvemi almak üzere dükkana doğru gittim. Biraz sonra büyük bardak kahve sağ elimde büyük kurabiye sol elimde çıkarak yürümeye devam ettim. Bugün acele etmiyordum çünkü izin günümdü. Yol üzerindeki giyim mağazalarının önlerinde dura kalka ilerlerken birinin önünde durup bir yandan kurabiyemden aldığım ısırığı çiğnerken bir yandanda kahvemi yudumladım.

Fiyatlar yine yukarı yukarı gidiyordu. Başımı geldiğim yöne çevirdim. Az önce bana tatile git diyen doktor karşımdaymışcasına,

" Tatile git demesi kolay. Sen gelde çizmelerin fiyatlarına bi bak be kadın! "

Dedim bıkkın şekilde. Sinirle koca bir yudum daha aldım kahvemden ve mağazanın vitrinine döndüm. Dönmez olaydım. Gördüğüm görüntüyle elimdeki kahve bardağı yere düşerken geriye sendeledim. Şuan karşımdaki camda kendi görüntümün hemen arkasında görünen silüet oydu. Dün, gecenin karanlığında aklımı başımdan alan o...
O köpek yada kurt yada her neyse oydu işte.

Hızla arkama döndüm korkarak. Ama gelip geçen insanlardan başka bir şey yoktu. Korkuyla etrafıma bakınırken bu kez yolun karşısında gördüm onu yeniden. O bana ben ona bakıyorduk. Yanından geçen hiç kimse ona tepki göstermezken ben bunun nasıl olduğunu anlamaya çalışıyordum. Nasıl yani, ondan korkmuyorlarmıydı? Yada daha kötüsü onu gören tek kişi ben miydim?

Cevap ikincisi ise aklımı kaybediyor olma ihtimalim gittikçe yükseliyordu. Ben kafamın içinde bunun kritiğini yaparken o anda bana çarpan gençle sendeleyerek düşmekten son anda kolumdan tutan eliyle kurtuldum.

" Afedersiniz görmedim."

Diyen çocuğu duymazdan gelirken yerimde doğrulup tekrar karşıya baktığımda bu kez kimse yoktu. Gitmişmiydi zaten mi yoktu?

" Ase? Sen miydin?
İyimisin? "

Kendi adımı duymamla hâlâ kolumdan tutan çocuğa döndüm.

" Evren."

Evrendi. Çocukluk ve platonik aşkım Evren. En son geçen ay görmüştüm onu.

" Tesadüfe bak.
Ayarlasam denk gelmezdi."

Derken ben hâlâ alık alık yüzüne bakıyordum. Elini gözümün önünde salladı.

" Ase! "

" Hımm."

" İyimisin?"

" İ-iyiyim."

Göz ucuyla karşıya baktım tekrar. Yoktu. Artık hayaller görmeye başlıyordum galiba.

" Birşey mi oldu."

" Y-yok. Sadece daha önce gördüğüm birini gördüm sandım. Ama yanılmışım.

" Senin ne işin var burada?"

" Bankada işim vardı bitince bir turlayım dedim."

Elime baktı.

" Kurabiyen yarım kalmış. Gel sana kahve ısmarlayayım."

Elimdeki kurabiyeye baktım. Kahvem yerle yeksan ama kurabiyem elindeydi hâlâ. Gülümseyen yüzüne ve gözlerine bakınca teklifini kabul ettim.

Birlikte o meşhur kahveciye gidip oturduk. Gelen kahvelerden sonra ikimizde bir yudum aldık.

Elimdeki kurabiyemden küçük bir ısırık alıp yerken elini hissettim elimin üzerinde. Kalbimin heyecanla çarptığını hissederken masadan kaldırdığım gözlerimi karşımdaki yeşillere çevirdim.

" Nasılsın Ase? Umarım daha iyisindir."

Ailemden sonraki halimi soruyordu. Başımı aşağı yukarı salladım sadece.

" Alışmaya çalışıyorum."

Dedim. Alışamadığımı bile bile.
Yapabileceğim birşey varmı senin için? Başımı iki yana salladım bu kez.

" Teşekkür ederim. Yok?"

Dedim. Oysa yanımda olmasını beni teselli etmesini, her gün böyle karşılıklı oturmayı konuşmayı istiyordu diğer yanım.

Konuşmakta zorlandığım için elimdeki kurabiyemden bir ısırık daha almıştım ki ağzımın içinde bir kağıt hissettim. O an geldi aklıma süpriz kurabiye aldığım. İçinden bir şey çıkmasını beklemiyordum ama çıkmıştı galiba. Bir elimi ağzıma siper edip diğer elimle dudaklarımın arasından çıkardım küçük rulo hâlindeki kağıdı. Keşke yemeden önce kurabiyeyi ikiye bölerek içinde bir şey var mı diye baksaydım böyle çok utanç verici olmuştu doğrusu.

Elime aldığım kağıda bakarken Evrende bana bakıyordu.

" Şanslı kurabiye mi almıştın?"

" Evet." dedim gülümseyerek.

Elimdeki kağıdı yavaşça açarken,

" En iyi ihtimal yemek çeki çıkar diye düşünüyorum. Ya da buradaki kafelerden birinde iki kişilik bir kahve saati."

Aslında böyle bir şeye hayır demezdim. Hazır yanımdayken Evren'e benimle gelmek istermisin diye bile sorabilirdim.

" Bunlardan daha kötü birşey çıkarsa gidip o kurabiye canavarını döverim."

Dedim şaka karışık.

" Beraber dövelim." dedi gülerek. Elimdeki kağıdı açmayı başardığımda tam okuyacakken Evren! diyen kız sesiyle durdum ve o yöne döndüm.

" Işıl." Diyen Evrenle bir kıza bir Evren'e bakıyordum bu kez. Işıl dediği kız koşarak gelip ayağa kalkan Evren'in boynuna sarılıp yanağından öptü.

Sonrada yanındaki sandalyeye oturdu teklif bile beklemeden.
Evren de yerine oturarak bana döndü.

" Ase bu kız arkadaşım Işıl. Işıl buda Ase. Komşumuzun kızı."

" Memnun oldum şekerim."

Diyen kıza bakarken Evren girdi araya.

" Ee ne çıktı kurabiyenden."

Başımı önüme eğerken gözlerimin yandığını hissettim. Evren'in bir kız arkadaşı vardı.

" Ee hadi oku bende merak ettim."

Diyen Işıl'la kağıda bakıp yutkunduktan sonra okudum.

" Kars / Sarıkamış kayak merkezinde bir hafta tatil kazandınız! "

" Ay inanmıyorum.
Bu kurabiyeler gerçekten şanslı kurabiyelermiş. "

Diyen Işıl 'a döndüm yeniden. Yanındaki Evren'in koluna girip başını omuzuna dayadı.

" Aşkım ne olur. Bir gün bizde gidelim mi oraya, kayak yaparız."

" Olur canım bir gün gideriz."

Karşımdaki muhabbet kuşlarına bakarken sol yanımda bir ağırlık hissi duydum. Şans kurabiyesi falan hikâye. Ben bu hayatta ki en şanssız insan olmalıydım.

Elimdeki kağıdı cebime sıkıştırıp yavaşça yerimden kalktım.

" Benim artık gitmem lazım. Siz rahatsız olmayın."

" Tamam." dedi Evren.

" Bir gün bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka ara elimden ne gelirse yaparım senin için tamam mı?"

" Tamam. Teşekkür ederim."

Dedim yarım ağız.
Şu an acıyan kalbim bir duvarın altında kalmış gibiydi. Kapıya doğru yürüyerek yanlarından ayrıldım. Mekandan çıktıktan sonra cam bölümden içeriye son bir bakış attım. Aynı şekilde daha koyu bir muhabbete dalmışlardı.

Düşen omuzlarımı da yanıma alıp yürümeye devam ederken atıştıran kara baktım gökyüzüne doğru. Gözlerimi kapatıp bir süre olduğum yerde bekledim. Yüzüme dokunan kar tanelerini hissetmek beni rahatlatıyordu. Derin bir nefes alıp verirken önüme döndüm.

Hızlı adımlarla durağa doğru ilerlerken ellerimi montumun cebine soktum. O sırada elime gelen kağıtla okuduğum cümleyi hatırladım. Cebimdeki kağıdı çıkarıp tekrar okudum.

Kars / Sarıkamış kayak merkezinde bir hafta tatil kazandınız!
Hediye no: K261S03£
******* Otel..
İletişim: 0474 *** ** **

Loading...
0%