@azamet_29_2
|
Başımı gökyüzüne çevirmiş oturduğum yerde saatlerdir ton ton kızarmaya başlayan ve sonunda kan kırmızıya dönüşecek olan ayı izliyordum. Bugün bu kapı açıldığında diğer klanlar burada olmazsa o vampirler bizi yeryüzünden silecek bizden sonra gizlenen zayıf ve küçükleri de gizlendikleri yerlerde bulacaklar ve yok edecekler, ardından insanların dünyasına yani benim geldiğim dünyaya geçeceklerdi. Kaldı ki bütün klanlar burada olsalarda kazanabileceğimiz kesin değildi. Yerimden kalkarak insan formuma geçtim. Mağaraya gitmek için arkamı dönmüştüm ki Rakesh ile göz göze geldik. O da benim gibi insan formunda ve gökyüzünü izliyordu. " Zaman bitiyor ama klanlardan haber yok." Dedi. " Gelecekler. Gülümsedi. " Çok iddialısın." Gözleri gözlerime odaklıydı. Ve farklı bir bakışı vardı bu kez. Bir insan gibi, gerçek bir insan gibi bakıyordu. " Bir kaç günde çok değiştin Aselis." Evet. Engel olmadığım, belkide olmak istemediğim bir değişim yaşıyordum. Belki de ait olduğum yere dönüyor, olmam gerekene dönüşüyordum. " Aselis." Dedi daha ciddi bir yüz ifadesiyle. " Hmm." " Bugün bu savaşta sağ kalır, kazanır ve yaşarsak ki umarım öyle olur, ne yapacaksın? Bana bakan mavilerde takıldı gözlerim. Bakışları geri dönme der gibiydi. Burada kalmak yada insanların arasına dönmek. Sahi, ne yapacaktım sağ kalmayı başarırsam. Bedenimi mi yoksa ruhumu mu takip edecektim. Zavallı, zayıf Ase olup insanların arasında tek başına yaşamak yada Aselis olarak burada kalmak. " Bilmiyorum." Dedim Rakesh'in iri bedeninin yanından geçerken. O anda kolumda hissettim elini. Sıkmıyordu ama bırakmıyordu da. Bu savaş bittiğinde sağ kalırsam sana bir sorum olacak. Dedi ve elini yavaşça çekip kolumu bıraktı. Onuzumun üzerinden geriye, gözlerine bakıp yeniden önüme döndüm ve içeri girdim. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. & Zaman ilerlemiş henüz akşam olmamasına rağmen hava iyice kararırken sürüdeki kurtların tamamı şuan burada geçit kapısının önüne gelmişlerdi. Kapının arkasında onlar katilimiz olacaklar, önünde biz... Gittikçe kızıla dönen rengi gökyüzündeki ay ile uyum içine girerken portalın içinde kızılca kıyamet şimşekler çakmaya, enerjisi artmaya başladı. Şu an gördüğüm bu manzara ister istemez cehennemi hatırlatıyordu. Arada bir, davuldan gelen sese benzer seslerle içerden dışarıya doğru bir basınç oluşuyor zamanın duvarları esniyordu. Kapının arkasındaki acımasızlar canımızı almak ve kanımızı içmek için sabırsızlanıyorlardı belliki. Tabi ne de olsa uzun zaman beklemişlerdi. " Diğerleri ve Asva sığınaklara gizlendiler." Lendha'ydı konuşan. Hemen yanı başımda duran yarı insan yarı kurt olan bedene baktım göz ucuyla. " Artık biz ve onlar olacak sadece. Ya kazanacağız ya öleceğiz." Bu söz bir an için içimde bir korku girdabı oluştursada Lendha'nın gözlerinde en ufak korku emaresi yoktu. Ölmekten öldürmekten korkmuyordu. Bir kaç saniye Aselis gidip yerine Ase gelince titreyen ellerimi üzerimdeki elbisenin eteklerini sıkarak durdurmaya çalıştım. " Ben ne yapıyorum? Ellerimi saçlarıma geçirdim. Hayır hayır! Korkmuyorum! Ama ya kaybedersek ya hepimiz ölürsek. " Ölmemek için herşeyi yapacağız. Ölürsek de yalnız gitmeyeceğiz. " Dedi çok kararlı geliyordu sesi. " Sen.. " Unuttun mu kızıl hilalin gölgesinde iki doğan var." " Yani sen zihinleri duyayabiliyor musun?" " Başka şeylerde yapabiliyorum. Sadece zamanını bekliyorum." O anda gökgürültüsü şeklinde bir ses duyuldu yeryüzünü kaplayacak şekilde. En korktuğumuz gerçek oluyordu işte. Kapı çıkardığı sesle beraber sonuna kadar açılırken yetmezmiş gibi dahada genişledi. Saniyeler sonra kızıl bir sis bulutunun ardından ilk vampir göründü. Bembeyaz tenine tezat simsiyah ve ensesine kadar uzun saçları, kırmızı gözleri uzun dişleri ve tırnakları vardı. Uzun boylu siyah giyimliydi. Kollarını iki yana gererek esnetirken kurban arayan gözlerini alandaki kurtların üzerinde gezdirdi. Onun ardından bir tane ve bir tane daha geçti kapıdan. Ve devam ettiler. Yüzlerinde ki o korkunç ifadeleri öldüğümde bile unutamam. Zaman dolmuştu. Yaşamak yada ölmek bizim kararımız olacaktı. Önce Lendha, sonra Rakesh kurt forumuna dönüştüler. Sıra bendeydi. Başımı gökyüzüne çevirip hiç bitmeyecek bir geceyi anımsatan karanlığın içinde yüzen kızıl hilale baktım. Biz senin gölgende doğduysak bize yardım etmek zorundasın. Buna mecbursun. Dedim en kararlı tavrım ve inancımla. Yapmazsan akan kanımız üzerinden kalkmasın. Sonsuza kadar bu kızıllıkta kal. Ardından gözlerimi kapatıp yeniden konsantre olmaya çalışırken içimdeki diğer ruhu hissettim. Gülümsedim. Karşılık veriyordu. Benim yanımda, bizim yanımızda olacaktı. Gözlerimi yeniden açtığımda Rakesh ve Lendha bana bakıyordu. Bedenim daha da büyük heybetli ve daha güçlü görünüyordu şimdi. Aynı anda Rakesh'in gözleri kapandı bu kez. Etrafını kızıl bir sis kapladı önce. Ardından o sis bedenine doğru emildi. Emildikçe bedeni büyüdü, büyüdü irileşti güçlendi. Sonra başımızı gökyüzüne çevirdik. Aynı anda güçlü ve derinden bir çağrı ile uluduk. Bizi duyan bütün kurtlar aynı anda ulumaya başladılar. Bu savaş çağrısına bütün kurtlardan cevap gelmiş aynı zamanda karşımızda ki düşmana bir meydan okuma göstermiştik. Şimdi kapının hemen önünde vampirler, karşılarında kurtlar. Son saniyeler geriye doğru sayıyordu. Düşman iki tür birbirini süzerken kulakları dolduran bir uluma sesi daha duyuldu. Ağaçların ve kayaların arasında diğer klanların üyeleri belirdi. " Evet! " Dedim. Şimdi bir şansımız vardı. Emrime uymuş bize katılmak için gelmişlerdi. Bir anda harekete geçen vampirlerle biz kurtlarda harekete geçtik. ❄️❄️❄️ Aradan dakikalar geçmiş iki tür arasındaki kıran kırana bir mücadele ölümüne devam ediyordu. Kurtlar vampirlere, vampirler kurtlara acımadan saldırıyorlar gözlerimin önünde parçalanan bedenler uçuyordu. Eğer parçalanmışsa la*et bir değişimle vampirlerin kölesi olan kurtlarlada savaşmak zorunda kalıyorduk. Arkadaşına karşı savaşmak ve onu öldürmek zorunda olmak ne kötü birşeydi. En güçlü olan biz bile zorlanıyorduk vampirlere karşı. & Dişlerimin arasında küle dönüşerek yok olan son vampir ile nefes nefese kalmış, olduğum yerde dört bir yanımdaki dövüşenleri izliyordum. Ne kadar çabalarsak çabalayalım azalmıyorlardı. Biz öldürdükçe kapıdan yenileri geçiyordu. Böyle olmaz o kapının kapanması gerekiyor diye düşünürken bir anda hissettiğim tırnaklar ve açtığı yarayla duyduğum acı yüzünden daha ne olduğunu bile anlayamadan yere savrularak birkaç metre sürüklendim. Gözlerimi zorlukta açtığımda karşımda kısık gözleri ve ağzından akan kanla bana bakan vampiri gördüm. Elindeki kanımı dudaklarına götürdü ve yaladı. " Imm...Sen farklısın." Dedi. " Kanının tadı harika." Yerimde zorlukla doğrulup ayağa kalkarken iğrenç mahluk demiştim ki bir anda üzerime atladığını görünce saniyelik şekilde gözlerimi kapattım. Saniyeler sonra tekrar açtığımda yoktu! Hemen yan tarafımda yerde, Rakesh ise üzerine çullanmış dişlerini boğazına geçirmiştir. Beni Rakesh kurtarmıştı. Bedenimdeki yaraya baktım önce. O vampirin tırnaklarıyla açtığı yaradan kan akıyordu. Gözlerimi yeniden diğerlerine çevirdim. Bozır, Lendha Rakesh ve diğerleri. Gözlerinin önünde öldürülen arkadaşlarına aldırmadan savaşmaya devam ediyorlardı. Mecburlardı çünkü, geride kalanlar için. Bir şeyler yapmalıyım! Kendi kendime mırıldanıyordum. Evet bu. İçine çekilmek. Bu kapıdan geçenleri yeniden içeriye göndermeli ve sonsuza kadar orda kalmalarını sağlamalıydım. Sonunda aklıma gelen şeyle boynumdaki hançere uzanıp çıkardım. Bu portalı bir şekilde tersine çevirmeliydim. Bunun içinde bu hançeri kullanabilirdim. Elimdeki hançere bakarak hiç tanımadığım ve tanıyamayacağım babama seslendim. Baba bir kez daha yardım et. Sen o taraftasın, senin ruhun o tarafta. Ancak sen yardım edebilirsin bize. Dedikten sonra hançeri kınından çıkararak önce hançeri sonra kınını portalın içine doğru fırlattım. Bir kaç saniye içinde müthiş bir patlama ve geriye doğru bir çekim oluştu. Evet olmuştu işte! Başarmıştım. Portalın içinde sayısız şimşekler belirdi. Her bir şimşek kapıdan geçen her bir vampiri bir ahtapotun kolu gibi yakalayarak yeniden portala çekerken geldiği yere dönen her vampirle portalın çekip gücü ve enerjisi daha da artı. Bir anda kocaman bir girdap oluştu merkezi portalın derinlikleri olan. Vampirle birer birer oraya çekiliyordu. Ama artan rüzgar hesap edemediğim şeyi yüzüme vurdu. Oluşan girdabın içe çekimiyle portal beni de çekmeye başlayınca anında kendimi yere attım. Yerden destek alarak çekimden kurtulmaya çalışıyordum ama o kadar atmıştı ki şiddeti yattığım toprağın üzerinde geriye doğru sürükleniyordum. Sonunda bir anda kendimi havada bulurken bir çığlık attım. Resmen oluşan çekimle yerden yükselmiş havada ve içeriye doğru sürükleniyordum. Oluşan enerji ile portal tıpkı vampirleri yuttuğu gibi benide yutmak istiyordu. Ve biraz sonra başaracak gibiydi. " Aseliiis! " Duyduğum ses la*etli bir köleye dönüşmüş kurtla boğuşan Rakesh'e aitti. Bana yardıma gelmek istesede şuan imkân yoktu. Kendi canını kurtarmaya çalışıyordu çünkü. Bir enerji patlaması hissettim o anda. Şimşekler dahada artarken havada süzülen bedenimin üzerinde geçiyorlar bunu yaparken etimi keserek iz bırakıyorlardı sanki. Kollarımda ve bacaklarımda acılar hissediyor, gerileyen bedenime engel olamıyordum. Galiba bende o vampirlerle birlikte yok olacaktım. Bunun bilinciyle son kez baktım geride bıraktıklarıma. Pes ederek kendimi boşluğa bıraktığımda son hız koşarak gelen Rakesh'i gördüm. Boşa çabalıyordu artık çok geçti. Bana doğru atıldığında havadaki bedenininin insan forumuna geçişini izledim. Bana uzattığı eli görüp bir umut elimi uzattım. Ama olmadı. Tam yakalamak üzereydim ki. Bir anda karanlığa doğru çekildim. ❄️❄️❄️ " Ase hanım! Gözlerimi zorlukla araladığımda tam tepemde kör edecek beyazlıkta bir ışık iki yanımda insanlar vardı. Ağzımda bir oksijen maskesi zorlukla nefes alıyordum. Hastanede! Hastane acilindeydim! Ama nasıl bu nasıl oluyordu. Yaşadığım o şeyler bir rüyamıydı. Hayır değildi. Rüya olamazdı gerçekti. Ben bunu düşünürken etrafımdaki doktorlar dört elle beni kurtarmaya çalışıyordu. Gözlerimin önünde sallanan el ile yeniden duydum o doktoru. " Ase hanım korkmayın hastanedesiniz. Bu sırada yana doğru çevrildi bedenim. " Kahretsin! O dal parçası ciğerine kadar girmiş." " Hayır o yarayı o vampir yaptı." dedim mırıltılı ve zor nefes alırken. Ama kimseye duyurmadım. " Hemen ameliyata alıyoruz hadi hadi! Hızlı şekilde sürülen sedyede ilerlerken tavandaki beyaz lambalar bir geçti gözlerimin önünden. Sonunda kapıdan geçip ameliyathaneye girdik. " Yavaş olun! Bir iki üç.! " Ve ameliyat masasında buldum kendimi. Doktor ve hemşireler etrafında pervane gibi dönerken ben olanları sorguluyordum zihnimde. Hayal miydi gerçek miydi yaşadıklarım. Hayır hayal olamaz? Rüya olamaz! Ben oradaydım, orada o kurtların arasında! Yaşadığım her şey gerçekti. O an aklıma Rakesh'in söylediği cümleler, gözümün önüne bana bakan mavi gözleri geldi. " Bugün bu savaşta sağ kalır, kazanır ve yaşarsak ki umarım öyle olur, ne yapacaksın? Dönecek miyim diye soruyordu. Hayır ben dönmek istemiyordum ben orada onlarla kalmak istiyordum. Hem Rakesh'in bana sormak istediği bir soru vardı. Ben o soruyu duymak istiyordum. O an aklıma gelen diğer şeyle, ya gerçekten rüya idiyse. Dedim. Ya geçirdiğim kazanın şokuyla hayal ya da halüsinasyon gördüysem ve gerçek zannediyorsam. Gerçekten yaşadığımı zannediyorsam. Yüzüme maskeyi kapatan eli bileğinden tuttum. " Bırakın beni." dedim mırıltılı sesimle. " Bırakın beni geri gideyim. Ben buraya dönmek istemiyorum..." Adam söylediklerimi umursamadan, " Merak etme iyi olacaksın şimdi derin bir nefes al." Dedi sadece. Gözlerim karanlığa kayarken aklımda sadece ora vardı. ❄️❄️❄️ Gözlerimi araladığımda sonsuz ve karanlık bir boşlukta süzülüyordu bedenim. Sanki uzay boşluğunda ağır ağır sürükleniyordum. Bu yer Araf denen yermiydi. Ölümle yaşam arasında mı kalmıştım yoksa. Peki ya şu an neydim? Araf da kalan ruhmuydu beden mi? Ruh! Dedim. ❄️❄️❄️ " Çekil şuradan. Duyduğum bu seslerde neydi. " Yaaa! Bende arkadaş olmak istiyorum." " Hayır izin vermiyorum. O benim arkadaşım sadece." " Mira kesin şu gürültüyü hemen dışarıya hadi." Mira? Mira mı? " Ama Rakesh.." Rakesh mi? " Hadi Mira Rakesh'i duydun. Sonra yine gelirsin ziyarete. " Asva? Asva'nın sesi. Aylardır kapalı kalmış gibi hissettiğim göz kapaklarımı açmaya çalışıp başardığımda iki yetişkin kurt, insan formundaki Rakesh'i ve Asva'yı gördüm. Ardından Mira'yı duydum yeniden. " Rakesh uyandı! Duyduğum sesin o genç kurttan geldiğine şaşırırken bu kez Rakesh ile göz göze geldik. Hızlı birkaç adımda yanıma gelip dizilerin üzerine çöktü. Yüzümü avuçlarının arasına alarak alnını alnıma dayadı adımı söylerken. " Aselis. Ne oluyordu. Kafamın içi allak bullak olmuş bu kezde son yaşadıklarım gerçekmiydi diye düşünüyordum. " Ne oldu? " Şiiştt! Kıpırdama yat, dinlenmelisin aylardır uyuyordun. " Diyen Asva'ya baktım bu kez. " Ne?! "O gün sen o kapının içine çekilirken arkandan bende geldim. " " Ne?" " Seni bırakacağımı düşünmedin heralde. " " Aslında düşündüm." Gözlerini devirdi sözlerime. " Seni yakalayıp gücümle ikimizide bir küreye hapsettim. Üzerimdeki enerji kapıya çok fazla gelince bir patlama oldu ve bizi geriye doğru savunurken kendisi yok olup gitti. Tabi o vampirlerde. Son savaşı biz kazandık Aselis. " Dedi gözlerinde yine o değişik bakışla. " Ama çok kayıp verdik. Ve neredeyse senide kaybediyordum. O vampirin açtığı yara kanını zehirlenmişti. Diğerleri gibi değişmedin ama iyileşemedinde. Asva aylardır seni tedavi ediyordu. Ve nihayet uyandın." " Mira büyüyene kadar mı uyudum." Dedim gülümseyerek Mira'ya bakarken. Büyümüş genç hoş bir kurt olmuştu. Yakışıklı bir alfa olacağı belliydi. " Kalkmak hava almak istiyorum." Diyince, Tamam dedi. Üzerimde örtülü deri örtüyü kaldırırken dur yardım edeyim dedi bu kez. Örtü kalktığında kendime baktım önce. En son üzerimde olan elbisemin aynından ve yenisi vardı üzerimde. Ve hançer... Babamdan anneme, annemden bana kalan hançer şu an boynunda asılıydı. " Bu. Bu nasıl hâlâ bende. " Rakesh ve Asva anlamaz şekilde bakıyordu. " Ben bu hançeri kapıyı bozmak için kullanmış kapının içine atmıştım." Rakesh beni yavaşça kucağına alırken, " Ben seni kapıdan çıkardığımda hançer boynundaydı." Dedi. O zaman anladım, babamdı. Bana babam yardım etmişti. Kendine ait olan hançeri bana geri vererek ben de bir hatıra bırakmak istemişti. Rakesh'in kollarında çıktık mağaradan. Son hatırladığım soğuk karlarla kaplı o yer artık yoktu. Hava güzel sıcak ve güneşli, taze çiçeklerin kokusunun yayıldığı bir vadi ve huzur vardı, sıcak vardı. Derin bir nefes çektim ciğerlerime. Mis gibi kokan çiçek kokularını cigerlerime doldurdum. " Çok güzel. " Evet bundan sonra her şey daha da güzel olacak. Bize katılan klanlarla ailemiz daha da büyüdü. Artık hep birlikte huzurla korkmadan savaşı beklemeden yaşayabiliriz. Aselis.." dedi sonra. Söylediğim şeyi hatırlıyor musun? " Ne söylemiştin?" diye sordum anlamaz şekilde. " Gerçekten hatırlamıyor musun?" " Hayır hatırlamıyorum. " Peki o zaman önce söylediklerimi hatırlatayım. Sana, bu savaş bittiğinde sağ kalırsam sana bir sorum demiştim." " Aa evet. Gerçekten merak ediyordum ne soracağını. " Aselis savaş bitti. Yeni bir klan yeni bir sürü ve o sürünün lideri olan Alfa artık benim. " Rakesh. Hınzır bir gülümseme vardı yüzünde. " İsterim ki kaderimde aynı gecede doğmak aynı cephede aynı düşmana karşı savaşmak yazılı olan, olsun eşim. Sen ol eşim! " Bu sözler aslında beklediğim sözlerdi. Taa o gece anlamıştım sormak istediği şeyi. Ama ondan duymak istiyordum. Yok ya hiç gereği yoktu. Kollarımı kaldırıp geniş omuzlarından boynuna doğru sardım. " Kabul ediyorum dolunay gününün hükümdarı. Eşim sen olabilirsin. Dikkat edersen eşim sen olabilirsin dedim. Ben baskın dişi kurdum." Tekrar gülümsedi. " Tamam o zaman eşin olmayı memnuniyetle kabul ediyorum hükümdarım." Üzerime doğru eğilirken güçlü kollarında yükseldim. Gözlerimi kapatırken dudaklarını dudaklarımda hissettiğim. Bedenim diğer dünyada, zaten bu dünyada var olan ruhum ise bu dünyada kalmıştı. Şikâyetim yoktu olmayacaktı. Ben buraya aittim çünkü. MUTLU SON... |
0% |