Yeni Üyelik
12.
Bölüm

⭐G.Y 10 Hediye ⭐

@azamet_29_2

Selâm canlarım. Yeni bölüme hoşgeldiniz. Hatalarım varsa affola. Keyifli okumalar dilerim.

🌟🌟

" Eveet! İşte hapishanen!
Allah kurtarsın! " dedikten sonra yan taraftaki müştemilat olduğunu düşündüğüm eve doğru yürürerek uzaklaştı.

Bir süre arkasından bakıp verendanın önünden geçerek yan tarafa ilerledim. Tam bir kaç adım atmıştım ki arkamdan gelen sesin adımı söylemesiyle durdum.

Yavaşça arkama dönüp baktığımda onu gördüm.

Göktuğ'u.

🌟🌟

GÖKTUĞ'DAN

Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Yatağımda sırt üstü dönüp tavana çevirdim bakışlarımı. Ellerimle yüzümü ve saçlarımı sıvazladım. Gece boyunca Yıldız'ı, yaşadıklarını ve yaşadıklarımızı düşünmekten doğru düzgün uyuyamamış ancak sabaha karşı dalabilmiştim.

Bir süre gözlerim tavanda yine aynı düşünceler arasında dolaştıktan sonra yatağımdan kalkıp kenara oturdum. Dirseklerim dizlerimde ellerim saçlarımda arasında bekledim.

Evleneli nerdeyse bir hafta, çiftliğe geleli ise dört gün olmuştu. Yıldız'a kendini toparlaması adına söylediğim sözlerin hiç bir faydası olmuyordu. Günlerdir ne odasından, ne yatağından dışarı çıkmıyor, hayata insanlara herşeye küstü.

Onu birşeylere zorlamak istemiyordum. Kendi hâline bırakırsam bir süre sonra daha mantıklı düşünüp kendine gelir diye umuyordum. Ama kendini toparlamak bir yana dahada kötüye gidiyordu. Sonunda da hastalanmış, ateşi çıkmıştı.

Bu hâlini gördükçe benimde canım acıyor üzülüyordum ama elimden birşey gelmiyordu. Dün gecede diğer geceler gibi aklım Yıldız da olduğu için yine uyuyamamış buna rağmen yine erkenden uyanmıştım.

Yerimden kalkıp banyoya yürürken üzerimdeki terli kısa atleti çıkararak kirli sepetine attım. sonrada diğer kıyafetlerimden kurtulup direk kabine girip hızlıca ılık bir duş aldıktan sonra bornozumu giyip banyodan çıktım. Saç havlum başında odaya yürürken saçlarımı kuruladım. Ardından odamdaki dolabı açıp günlük kıyafetlerimden siyah kot bir pantolon üstüme mavi beyaz desenli tişörtümü giyindim. Spor çoraplar ve spor ayakkabımı da giyip saçlarımı ellerimle karışık düzen arkaya doğru yatırdım. Hızlı adımlarla odadan çıkıp merdivenlere yürürken Yıldız'ın olduğu odanın önünde durdum. Gözlerim kapıda gülümseyerek,

Birgün birlikte çıkacağız bu odadan.

Dedim içimden.

O zamana kadar sabırla bekleyeceğim bana gelmeni, beni sevmeni. Benim kaderim sensin Yıldız.

Gözlerimi merdivenlere çevirip yürümeye devam ettim. Basamakları hızlıca inerken babamla karşılaştım.

" Günaydın baba."

" Günaydın evlat. Nereye sabahın körü."

" Alaca' ya bakacağım baba.
Dün Ahmet amca kaldı yanında."

" Evlat."

Dedi babam birazda çekinerek.

" Bak oğlum sakın beni yanlış anlama ama, çiftlik işleriyle biz ilgileniyoruz işte. Yeni evli adamsın. Vaktini işlerle değil karınla geçirsen daha iyi olmaz mı? "

Görmüş geçirmiş adamdı babam.
Normal şartlarda haklı olabilirdi. Bende çok isterdim sevdiğim kadının yanında geçsin saatlerim. Teninin kokusuyla uyuyup, uyanıp o kokuyla yanında yatmaya devam edeyim. Ama aramızda gerçek bir evlilik ilişkisi yoktu. Ve bunu kimse bilmiyordu. Babam kendince haklı olarak bana güzel öğüt veriyordu ama şuan için bu zordu. Kaldı ki içinde bulunduğum durumu anlatamadığım gibi aksi birşeyde söyleyemiyordum. Bu yüzden sessiz kalarak,

" Hızlıca gider gelirim." Dedim.

Yanından geçip evden çıktıktan sonra durdum. Derin bir nefes alıp verdim etrafıma bakarken. Stres olmuştum.

" Günaydın abi. "

Kadirdi duyduğum. Oda benim gibi her sabah erkenden kalkar birlikte dolaşırdık çiftliği. Yapılacaklar, alınacaklar, denetleme, hesap kitap. Herşeyi birlikte yapıyorduk. Bu iş için başka yardımcılarım da vardı ama en çok Kadir'e güveniyordum. O benim sağ kolumdu.

" Günaydın Kadir."

" Alaca'nın yanına mı? "

" Hımm evet. Önce Alaca'ya bakalım sonra diğer atları ve işleri kontrol edelim."

Birlikte yürürken bir yandan da konuşmaya devam ediyorduk.

" Öğleden sonra da binicilik bölümüne ve restorana geçelim. Bir kaç gündür uğramadık. Kontrolleri aksatmayalım."

" Tamam abi.
Bu arada binicilik kulübü için bir antrenör daha aldık. Çocuklara binicilik dersi verecek."

" Nasıl, işinde iyi mi? Deneyimli biridir umarım. Sonra kaza bela çıkmasın? Sonuçta çocuklara ders verecek."

" Benim gördüğüm kadarıyla iyi ama sende bir gör, konuş abi."

" Sirius'tan haber var mı? "

" Sabah erkenden yola çıktı abi.
Bakımı ve tedavisi en iyi şekilde yapıldı. Hayvanın dili olsa sana dua ederdi herhalde. Eski sahibinden sonra sen melek görünürsün zavallıya."

Güldüm.

" Konuşamasa da eder belki."

Kadir ile konuşa konuşa ahıra kadar geldik.

Kapıdan girmeden önce dışardaki bölümden çizmelerimi alarak spor ayakkabılarımı değiştirdim ve hızlı adımlarla girip Alaca'nın olduğu bölüme geldim

Kapıdan girmeden önce dışardaki bölümden çizmelerimi alarak spor ayakkabılarımı değiştirdim ve hızlı adımlarla girip Alaca'nın olduğu bölüme geldim. Ahmet amca hâlen yanındaydı. Bölüme girip Alaca'ya yaklaştım. Alaca yine yatıyordu. Ama bakışları daha iyiydi sanki.

" Ahmet amca, nasıl? "

" Yahya'nın verdiği ilaçlar yaradı sanki. Az önce birazcıkda olsa yedi. Yahya iştahı artarsa yer, yedikçe güçlenir ve ayağa kalkar dedi. Ama yinede yaşlı bir at olduğu için fazla birşey beklemiyor."

" Anladım amca. Yaşayabildiği kadar yaşasın istiyorum. Buradaki en değerli atlarımdan biri o."

" İnşallah Göktuğ oğlum, inşallah ayağa kalkar."

Kadir ve Ahmet amca ile birlikte haraları ve çalışanları kontrol ettik. Ardından yeni anne olan atları ve yavruları da. Atların bakımı, gıdaları ve temizlik konusunda çok hassas ve katıydım. Hata kabul etmezdim. Bu hayvanların sağlığı her zaman önceliğimdi.

Buradaki işlerimizi halledip çizmeleri spor ayakkabılarla değiştirip geri dönüşe geçtik. Eve doğru yürürken yol kenarındaki çiğ damlaları ile süslü kır çiçeklerini görünce aklıma Yıldız geldi. Buraya gelirken yolda topladığı kır çiçeklerini hatırladım. Eğilip çiçeklerden bir tanesini koparıp elimde tutarak baktım bir süre. Sanırım kır çiçekleri bundan böyle hep Yıldız'ı hatırlatacaklardı. Burnuma yaklaştırıp, yabani kokusunu derince içime çektim ve tişörtümün cebine koydum.

Eve geldiğimizde saat sekize geliyordu. Yani kahvaltı saati gelmişti. Alt kattaki banyoya girmeden önce mutfakta çalışan Fidan'a Yıldız için kahvaltı tepsisi hazırlamasını söyledim.

" Çay ve çilekli sütü de unutma."

Dedim. Peki... Dediğinde bende banyoya yöneldim. Ellerimi yüzümü güzelce yıkayıp kuruladıktan tekrar mutfağa geri döndüm. Ayşe abla da mutfaktaydı.

" Babam çıktı mı Ayşe abla? "

Halama abla diyordum çünkü hoşuna gidiyor, kendimi daha genç hissediyorum diyordu. Bende bu yüzden abla demeye devam ediyordum.

" Çıktı oğlum. Restorana gitti. Yapılacak değişiklere bakacağım dedi. Malum yaz değişikliği. Gelen misafirler artacak."

" İyi yapmış ama kendini yormasa bari. "

Ayşe abla Fidan'ın hazırladığı tepsiyi tezgahtan alıp yanıma geldi. Uzatırken,

" Buradaki işlerle oyalanmasa düşünmekten daha kötü olur oğlum. Aklını dağıtmak biraz olsun rahatlamak için yapıyor."

Uzattığı tepsiyi alırken düşünüyordum. Haklıydı. Hastayım diyerek odasına kapansa daha kötü olacaktı. Bu şekilde biraz olsun iyi hissediyor morali düzeliyordu.

" Sağol abla. "

" Gelin kızım nasıl oldu? "

" Daha iyi olacak."

Dedim, öyle olmasını umut ederek. Elimde tepsi ile mutfaktan çıkarak merdivenlere yöneldim. Basamakları çıkıp odanın önünde durdum.
Derin bir nefes alıp kapıyı tıklayarak yavaşça açıp içeriye girerken onu uyanmış görünce,

" Girebilirmiyim? " Dedim.

Cevap vermedi. Yine yatağında ve sessizce oturuyordu. Gözlerimi üzerinde gezdirdim. Hâli hiç iyi görünmüyordu. Yinede birşey söylemedim. Sadece,

" Sana kahvaltı getirdim." Dedim.

Yatağın yanına gelip,

" Buraya bırakıyorum."

Diyerek komodinin üzerine bıraktım.

" Lütfen ye! "

Bir an önce kendine gelmezse daha kötü olacaktı. Yarında bu şekilde devam ederse tekrar konuşacaktım onunla. İçimden, lütfen kendini toparla artık! Diyerek sessizce odadan çıktım.

Kapının önünde durup derin bir nefes daha çektikten sonra merdivenlerden inip salona geçtim. Bu sırada mutfaktan Peri çıktı. Perihan'a da Peri diyorduk kısaca. Zaten Perihan ismini beğenmiyordu.

" Göktuğ abi babaannem kahvaltı hazır gelsin kahvaltısını yapsın, kaç gündür aç geziyor diyor."

Yerimden kalkıp mutfağa yöneldim. İçeri girip Peri ile birlikte masaya geçerken,

" Aç gezmiyorum abla."

" Aç gezmiyormuş, pöeh! "

Diyerek masaya oturdu.

" Genç, delikanlı adamsın oğlum. Bütün gün ordan oraya koşturuyorsun. Yediğin iki lokma yemeğe yemek mi diyorsun sen? Böyle giderse sende hasta olacaksın bak."

Perihan sırıtarak,

" Yıldız yenge hastaya, boğazından geçmiyordur babaanne."

Diyince Ayşe abla arkadan yavaş bir fiske vurdu Peri'ye.

" Sen her lafa atlama. Yemeğini ye de git sınavına hazırlan."

Halamın oğlu İrfan'ın kızıydı Peri. İlkokul birinci sınıfa giderken trafik kazasında hem annesini hem babasını kaybetti. O günden beride yıllardır bizimle yaşayan halamla kalmaya başladı. Halam büyüttü onu. Bu yıl üniversite sınavına hazırlanıyor. Tek hayali var! Metropol İstanbul'da bir okul kazanmak. Ne olduğu farketmez. İstanbul'da olsun da ne olursa olsun. Yeterki bu yerden uzak İstanbul'da bir okul olsun. Yani İstanbul'un büyüsüne kapılan bir genç daha işte.

Birlikte kahvaltı yaptıktan sonra Kadir aradı. Dört gözle beklediğim at gelmişti. Sirius! Hem adı hem güzelliği bana Yıldız'ı hatırlatıyordu. Bu yüzden onu Yıldız'a düğün hediyesi olarak almıştım. Eski sahibi onunla pek ilgilenememiş. O yüzden biraz bakımsız birazda hastaydı. Kadir bu yüzden hayvan sana dua ederdi demişti. İstanbul'dan gelmeden önce tedaviye alınmasını ve özel bakım yapılmasını istemiştim. Ve nihayet yeni evine gelmişti.

Bardaktaki son yudum çayımıda içip, elinize sağlık! Diyerek masadaki kesme şekerlerden bir kaç tanesini elime aldım. Şekerleri cebime atıp hızla kalkarak evden çıktıktan sonra gelen araç için haraya doğru ilerledim.

Az sonra gelen aracın arkasından ayrılan römorku görünce daha da sevindim. Sirius'u indirmek için benim gelmemi bekliyorlardı. Kadir,

" Abi geldi senin hediye. Yenge görünce çok beğenecek bence. "

Gülümsedim...
Öyle olsun istiyordum. Römorkun yanına gelip kapısını açarak aşağı indirdim.

İçeri girip Sirius'a yaklaşarak, tepeden tırnağa inceledim


İçeri girip Sirius'a yaklaşarak, tepeden tırnağa inceledim. İlk gördüğüm andan daha iyi görünüyordu.

Yeni evine hoşgeldin Sirius.

Bir elimle geminden tutup diğer elimle cebimdeki şekerlerden ikisini çıkarıp uzattım. Kokusunu alınca anında elimden alıp kütür kütür yemeye başladı. Hiç bir at şekere itiraz etmez. O şekerleri yerken elimi alnına koyarak biraz sevdim. Sonra da çözdüğüm gemini tutup yavaşça römorktan indirdim. İri gözleri etrafına bakıyor, yeni yerini algılamaya çalışıyordu.

Yaklaşarak korkma, burayı ve yeni sahibini çok seveceksin. Birbirinize iyi geleceksiniz.

Dedim gülümseyerek. Sonra cebimden çıkarıp bir şeker daha verdim.

Aferin güzel kız. Hadi bakalım. Seni yeni evine ve bölümüne götürelim.

Sirius'u haraya doğru götürürken aklıma Yıldız geldi. Acaba dedim. Hediyesini görse nasıl olurdu. Ölü ruhunu harekete geçirir miydi? Canlandırır mıydı Sirius?
Yanımdaki atın iri gözlerine baktım.

Sirius yardımın lazım kızım.

Dedim. Sonra aklıma gelen şeyle cebimdeki çiçeği çıkarıp geminin kenarına taktım. Çok yakıştı.

Dedim gülümseyerek.

Hadi gel


Hadi gel. Yeni sahibinle tanış.
Yanımda Sirius, evin yolunu tutarken Kadir,

" Abi?
Haraya gitmiyormuyuz? "

" Vazgeçtim. Önce iki yıldızı tanıştıralım."

Diyip gülümseyerek yürümeye devam ettim. İçimden bir ses bugün iyi birşeyler olacak diyordu.

Bir süre yürüdükten sonra nihayet eve geldiğimizde hislerimde yanılmadığımı görünce o kadar mutlu olmuştum ki. Çünkü uzaktan gördüğüm kişi şuan Peri ile konuşan Yıldızdı. Kocaman gözlerle karşımda beni farketmeden konuşan kıza, sevdiğim kıza bakıyordum.

Nihayet...
Nihayet onu odasının dışında görmüştüm. Hatta evin dışında. Peri uzaklaşırken Yıldız geriye dönüp evin yan tarafına doğru yürürken üzerinde gezdirdim gözlerimi. Duş aldığı güneşte ipek gibi patlayan taranmış saçlarından, parlak teninden belli oluyordu. Zayıflayan yüzüne hafif bir makyaj bile yapmıştı. Etrafı dolaşmak için çıkmış olmalı diye düşünerek hızlandım. Sirius da bana ayak uydurdu. Nihayet yaklaşıp arka tarafa geçerken seslendim.

" Yıldız! "

Durdu, yavaşça yönünü bana döndü.

🌟🌟

YILDIZ'DAN

Göktuğ beni gördüğüne şaşırmış ama ince bir gülümseme ile bana bakıyordu. Hemen yanındaki beyaz at çekti dikkatimi. Çok güzeldi. Gemine takılı sarı çiçekle dahada güzel görünüyordu. Beğeni ile atı incelerken yine onu duydum.

" Yıldız.
Seni burda gördüğüme hem şaşırdım hem de çok sevindim."

Mavileri yüzümde dolaştı.

" Daha iyi görünüyorsun." Dedi.

Sessizce önüme baktım.

" Kendine bir şans verdiğin için çok teşekkür ederim."

Gözlerimi kaldırıp yüzüne çevirdim bu kez. Hâlinden memnun, dudaklarında bir gülümseme vardı.

Verdiğim şans, benim bana verdiğim bir şanstı. Ama o teşekkür ediyordu. Neden? Neden bu kadar ilgili ve özveriliydi. Suskun bakışlarım yüzünde gezdi bir kaç saniye daha. Ardından gözüm yanındaki beyaz ata kaydı yeniden. Gerçekten çok güzel görünüyordu. Göktuğ bakışlarmı farketmiş olacak ki,

" Bu güzel kız buraya yeni geldi."

" Çok güzelmiş." Dedim mırıltılı.

" Bende tam yeni sahibiyle tanıştırmak için getiriyordum."

Derken elini atın alnına koyarak sevdi.

" Onu görmesi için sahibini nasıl ikna edeceğim diye düşünüp kaygılanıyordum. Ama zor olmadı. Umarım beğenir."

İki adım öne gelerek durdum.
Karşımdaki atı inceledim.

" Gözleri, tüyleri, duruşu çok güzel. Sahibi beğenir mutlaka."

Dedim. Beğenilmeyecek gibi değildi çünkü. Göktuğ bir adımda yanıma gelip durdu.

"İzin verir misin? "

Diyerek sol elini yavaşca uzattı. Ne yapmak istediğini anlamadım. Gözleri elime bakıyordu. Sanırım elimi açmamı istiyordu. Bir elime, bir eline bir de gözlerine baktım. Sonra elimi kaldırıp açtığımda elim büyük avuç içinde diğer elindeki yuları elime verdi ve hemen çekti ellerini.

" Yeni sahibi sensin."

Duyduğum şeyle gözlerim kocaman olurken yüzüne baktım.

" A-anlamadım. "

Gülümseyerek,

" O senin." Dedi

" Yeni sahibi sensin! Onu senin için... Sana hediye etmek için almıştım. Düğün hediyesi olarak..."

Duyduğuma inanamaz şekilde bakarken anında,

" Ha-hayır.
İstemiyorum! "

Dedim gözlerim yularda tekrar Göktuğ'a uzatarak. Duruldu.
Baktığım gözlerine hayal kırıklığı düştü.

" Beğenmedin mi yoksa? "

" Ha-hayır. Öyle değil!
Be- beğendim.
Ya -yani çok güzel bir at. A-ama istemiyorum."

" Neden o zaman? "

" Onu alamam.
Böyle bir şeye, yani hediyeye gerek yok! "

Tam anlamıyla olmayan bir düğün ve evlilik için hediye falan almayacaktım.

" Yıldız...
Sirius.."

" Sirius mu? "

Dedim aniden. Adı adıma benziyordu.

" Evet adı Sirius..."

Dedi yine gülümseyerek.

" Sirius da zor günler geçirmiş.
Yorgundu, hastaydı. Buraya gelirken yeniden toparlandı. O da burada yeni. Tedirgin. Birazda korkuyor."

Bir kaç saniye sessizlik oldu.

" Tıpkı senin gibi..." Dedi.

"Oda senin gibi."

Gözlerimi bir ona bir Sirius'a çevirdim. Sözlerine hem kızdım, hem hak verirken buldum kendimi.

" Belkide o sana sende ona iyi gelirsiniz. Hatta bence ikiniz iyi arkadaş olacaksınız. Buralar ikinize de iyi gelecek."

Göktuğ elini cebine sokarak iki küp şeker çıkarıp bana uzattı.

" Elinden yerse seni daha hızlı tanır."

Kısa süre büyük avucundaki şekerlere bakıp kararsız şekilde uzattım elimi. Parmak uçlarıyla avucuma bıraktı şekerleri. Gözlerimi yeniden yanımda duran ata çevirdim. Bir elimi kaldırıp alnına koyarken diğer elimdeki şekeri uzattım. Koklayarak hemen aldı. Avucumda hissettiğim büyük dudakları ile gıdıklanırken gülümsedim.

O an Göktuğ'un mavileri ile göz göze gelirken yüzü güldü.

" Biliyordum.
Bugün güzel bir şeyler olacağını biliyordum. Uzun zamandır ilk kez güldüğünü gördüm." Dedi.

Uzun zamandır ilk kez mi?
Bu ne demek ti. Onunla tanıdığımdan beri yanında hiç gülmemiştimki.

Gözlerimi gözlerinden yanımdaki Sirius'a çevirdim. Bir elimi boynunda gezdirirken,

" Yerine götürmek ister misin? "

Diye sordu.

" Yerine mi? "

" Ahırdaki yeni yerine."

Başımı kaldırıp biraz uzaktaki ahırlara baktım.

" Şey.. Bilmem, o-olur."

Aslında o kadar mesafeyi yürüyecek kadar iyi hissetmiyordum. Galiba bedenim hareket etmeyi unutmuştu. Tabi kaç gündür doğru düzgün yemekte yemiyordum. Halsiz hissetmem bu yüzdendi sanırım. Ama kendime bir şans vermiştim bir kere. Yavaş yavaş normale dönmeliydim.

" Hadi gel." Diyen Göktuğ yanında, birlikte ahıra doğru yürümeye başladık.
Yavaş adımlarla yürüyor bir yandan yanımdaki atı bir yandan da etrafımı izliyordum. Bu çiftlik gerçekten herhangi bir köyde bir köşe gibiydi. Temiz, oksijen dolu bir havası vardı. Gözlerimi karşımda uçsuz bucaksız gibi görünen yeşilden kaldırıp mavi gökyüzüne çevirdim. Buralarda gökyüzü bile değişik bir maviydi. Ardından Göktuğ'a çevirdim bakışlarımı. İnanması güç ama şuan hem gökyüzü hem Göktuğ'un gözleri aynı tonda maviydi.

Yaptığım şeyi farkedince hemen önüme döndüm. Bir süre sessizce yürüdükten sonra,

" Nasıl oldun?
Nasıl hissediyorsun? "

Bunun cevabını ben bile bilmiyordumki. O yüzden gerçek duygularımı söyledim.

" Karışık. " Dedim.

" Daha iyi gördüm seni."

Başım önümde yorgun çıkan sesimle,

" İyi değilim.
Olabileceğimi de sanmıyorum. Sadece kaldığım yıkıntının altından çıkmaya çalışıyorum.

Başarsamda izleri kalacak. Ne yaparsan yapayım, nereye gidersem gideyim izler geçmeyecek."

" Zaman herşeyin ilacıdır Yıldız. Biraz zaman ver kendine. Bugün ilk adımı attın bak. Devamıda gelecek. Daha iyi hissedeceksin. Daha iyi olacaksın, eminim bundan. Sadece zaman gerekiyor."

Göz ucuyla baktım yüzüne, gözlerine. O kadar inanarak söylüyordu ki bu sözleri. Onun gibi inanmak isterdim. Önüme döndüm tekrar.

" Yalan!
Yok öyle bir şey!
Zaman ilaç falan değil.
Zaman sadece bir perdedir. Yaşadıklarının üzerine çekersin gözün görmez.

Ama bilirsin.
Oradadır canını yakan herşey... O perdenin arkasındadır.
Oradadır. Elini uzatsan dokunabileceğin yerdedir.
Bunu bilirsin.
Perdeyi açınca göreceğin yerde olduklarını bilirsin. Sadece kendini kandırırsın, hepsi bu! "

Kesilmeye başlayan nefesimle durdum. Yorulmuştum. Hem konuşup hem yürümek yormuştu beni. Bacaklarım titremeye bahane arıyordu.

" Yıldız, iyimisin? "

Başımı aşağı yukarı salladım.

" Yoruldum. "

" Özür dilerim!
Düşüncesizce davrandım. Daha yeni kalktın.

Kadir! "

Arkamızdan yürüdüğünü yeni farkettiğim biri koşarak yanımıza geldi.

" Sirius'u sen götür.
Biz geri dönüyoruz."

" Tamam abi." diyen adam yanıma gelip,

" Ver yenge."

Diyerek yuları elimden alıp atı götürürken Göktuğ bir adımda yanıma gelip,

" İzin ver kucağıma alayım."

" Gerek yok." Dedim.

"Kendim yürürüm."

" Yıldız hastasın.
Yoruldun. İzin ver kucağıma alayım."

Hissettiğim yorgunluk yüzünden zorlanınca çaresiz kabul ettim. O yüzden sessizce başımı salladım.

Daha da yaklaşarak beni yavaşça kaldırıp kucağına aldı. Sonra da eve doğru yöneldik.

**************************

Selâm canlarım bölüm sonu.
Sonraki bölümde görüşmek üzere ♥️♥️♥️

 

Loading...
0%