Yeni Üyelik
14.
Bölüm

⭐G.Y 12 Seni bana, sen anlattın⭐

@azamet_29_2

Kimsin? Beni nasıl bu kadar iyi tanıyorsun?"

Bana doğru bakmaya devam eden gökyüzü gözleriyle,

" Gerçekten bilmek, beni dinlemek istiyor musun?

Seni nerden tanıyorum duymak istiyor musun? "

Bir süre daha bakmaya devam etti.

" Cevabını bekliyorum Yıldız...
Beni gerçekten sonuna kadar samimi şekilde dinlemek istiyor musun? "

İstiyor muydum?
Ya duyduklarımı beğenmezsem, ya duyduklarımdan sonra bundan daha kötü hissedersem...

Buna hazır mıydım?

Hayır, hayır bundan daha fazlasına katlanabileceğimi zannetmiyordum. Bu yüzden Göktuğ'un tuttuğu yuları elinden çekerek aldım. Dizginleri yana doğru çekerek Sirius'un başını çiftliğe çevirdim.

Birkaç metre gitmiştm ki içimdeki zihnimi kemiren düşünce yüzünden yeniden durdum. Düşündüm düşündüm. Bir şeylerin ya daha ileri ya da daha geri gitmesi gerektiğine karar verip omuzumun üzerinden geriye, Göktuğ'a baktım.

Az önce durduğumuz noktada hiç kıpırdamadan gözleri üzerimde öylece beni izliyordu. Onun durumuda benden farklı değildi. Anladığım kadarıyla o da artık sıkılmış bir şeylerin ya daha ileri iyiye, ya daha geri kötüye, giderek artık bir yol almasını istiyordu.

Başımı önüme eğdim. Bir süre daha düşündükten sonra Sirius'u tekrar geriye doğru çevirdim. Gece'ye doğru sürerek yanında durdum. Gözlerim eğerin üzerindeki ellerimde sesimin çıkmasına yetmeyen gücüm yüzünden sadece ağır şekilde başımı aşağı yukarı salladım. Hareketimden ne demek istediğimi anlamıştı.

" Tamam." Dedi.

" O halde yeniden tanışma zamanı geldi Yıldız. "

Başımı kaldırıp gözlerine baktım yine. Ne demek istemişti. Yeniden tanışmak ne demekti? Daha önce de mi tanışıyorduk? Bunu sorguladım zihnimin içinde.

" Hadi gel.
Hem çiftliği gezelim hemde tanışalım. Sonra da bizim restorana gider öğle yemeği yeriz birlikte."

Gece'yi topukladı. Bende Sirius'u hareket ettirince birlikte ilerlemeye devam ettik. Sessizce yol aldık. Bu süre içinde ilerlediğimiz patika yolun iki tarafını izliyordum. Bu çiftlik gerçekten büyüktü.

" Burası."

Dedi sağ tarafa doğru bakarak.

" Haralara bağlı olan etrafı çitlerle çevrili otlağımız. Bizim yaramazlar çoğunlukla buralarda dolaşır. Az sonra kendinde görürsün zaten. "

Yürümeye devam ettikçe önce seslerini duyduk, ardından atları gördük. Sayamayacağım kadar fazla, renk renk büyük ve küçük atlar şuan etrafı çitlerle çevrili otlakta hem güneşleniyor hem karınlarını doyuruyorlardı.

Her biri diğerinden güzel görünüyordu. Özellikle annesini emen taylar.


Başımı tekrar Göktuğ'a çevirdim. Evet çiftlik güzeldi, atlar da güzeldi. Ama şuan merak ettiğim bu değildi. Şuan merak ettiğim tek şey bana söyleyecekleriydi. Beni nasıl bu kadar iyi tanıyordu? Bunu merak ediyordum ben. Eğmeden bükmeden direkt sordum.

" Beni nasıl bu kadar iyi tanıyorsun? "

Durdu. Ben de durdum. Dizginleri tuttuğu elini eğerin ön başında, diğer eliyle atın terkisinden destek alarak bana doğru döndü.

Önce gözlerime baktı birkaç saniye sonra Sirius'un gemini tutarak Gece'ye yaklaştırdı.

" Sana hatırlaman için bir şans daha vereceğim." diyerek ve gülümseyerek yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı.

" Hatırlamak mı? "

" Bana bak Yıldız.
Yüzüme bak.
Ama iyi bak! Hiç tanıdık gelmiyor mu bu yüz sana? "

Kocaman açılan gözlerimi kırpıştrarak bakıyordum burnumun ucundaki yüzüne.

Tanıdık mı?
Bu yüzün bana tanıdık gelmesi mi gerekiyordu? Daha önce de mi görmüştüm, hatırlamıyordum.
Nerede görmüş olabilirdim ki? Okulda mı? Hayır aynı okulda olma şansımız çok düşük. Yaşı benden büyük çoktan üniversiteyi bitirmiştir. Peki nerede? Gittiğim mekanlarda mı? Nerede görmüş olabilirim?

" Hatırlayabildin mi? " Dedi.

" Hayır."

Dedim sert şekilde.

" Yüzünü daha önce gördüğümü sanmıyorum."

" Ne yalan söyleyeyim takdir ettim. "

Derken Sirius'u bırakıp Gece'yi topuklayarak hareket edince bende yaptım aynısını. İlerlerken devam etti konuşmasına.

" Gördüğü her yakışıklı erkeğe bakan kızlardan olmadığını biliyordum. "

Kaşlarım havada baka kalırken, ne söyleyeceğimi bilemedim.
Gülümsedi.

" Tamam o hâlde kendimi ben tanıtayım. Adım Göktuğ Kayalar.
Zaten biliyorsun.

Yirmi altı yaşımdayım. Senden beş yaş büyüğüm. Ağustos'ta doğum günün olduğunu düşünürsek dört de diyebiliriz. Sakin ve sabırlı biriyimdir. Son damlama kadar sabredebilirim. Ama son damla taşarsa...Neyse.

Annem ben çok küçükken kalp yetmezliğinden vefat etti. Bir hafta önce sen hayatıma girene kadar, sadece babam, eşini genç yaşta kaybeden ve bizimle yaşamaya başlayan halam, ailesini kaybettiği için halamla birlikte yaşayan ve torunu olan Perihan vardı hayatımda.

Birde çiftlikte yaşayarak, çalışarak bize arkadaşlık eden insanlar ve de atlarımız.

Bir süre sessizlik oldu. Sonra devam etti sözlerine.

" Lise bittikten sonra işletme kazanıp ben de senin gibi İstanbul'da okudum. Bir farkla. Okulun ilk yılında trafik kazası geçirdim. Kaburgalarımdaki kırıklar yüzünden üniversiteyi dondurmak zorunda kaldım.
Tabii iyileştikten sonra geç de olsa tekrar İstanbul'a gelip okuluma devam ettim. Bu süre içinde kendime bir de iş buldum. Hem çalışıp hem okuyordum.

Yeniden durdu, durdum. Bana doğru döndü ve gözlerime baktı.

" Seni ilk o zamanlar gördüm Yıldız."

" Ne? " Şaşırmıştım.

" Na-nasıl yani!? "

Göktuğ önüne dönerek ilerlemeye devam ederken,

" Benim çalıştığım kafeterya'ya geliyordun sık sık. Lise 3.sınıftaydın."

Okula yakın olduğu için sürekli gittiğim İncibul kafeteryadan bahsediyordu. Devam etti.

" Yanında kız arkadaşların oluyordu. Sanırım adı Meltemdi bir kız vardı. Genellikle o vardı hep yanında."

Meltem'in adını duyduğumda yine aynı görüntüyle midemin bulandığını hissettim. Oysa lisenin başlarından beri en iyi arkadaşım olduğunu sanıyordum onun. Adi bir mahluktan başka bir şey değilmiş oysa.

" Zaman geçti lise 4 oldun ben yine oradaydım.

Bu sefer yanında Ayça ve Şebnem de oluyordu. Hep birlikte geliyordunuz.
Her zaman kasaya yakın yerde aynı köşedeki aynı masaya oturuyordunuz. Kafeterya ne kadar dolu olursa olsun o köşedeki o masa hep boş olurdu. Kapıdan her girdiğinizde o masaya bakar evet yine boş diyerek hızlı adımlarla kimse kapmadan oturmaya çalışırdınız."

Duyduklarımla şaşkınlığım daha da artmaya başlıyordu. Lise 3. ve 4. sınıftayken bu adamla aynı ortamda mı bulunmuştuk.

Başı önüne dönük gözlerini bana çevirdi.

" Hiç merak ettin mi Yıldız?
O masa neden her gün boştu? Nasıl bir tesadüftü ve siz her geldiğinizde o masayı nasıl hep boş buluyordunuz? "

Kocaman gözlerle onu izliyordum. Nasıl yani o masanın her gün boş olmasının sebebi Göktuğ muydu? Bilerek mi masaya kimseyi almıyordu? Başını önüne çevirdi.

" Dediğim gibi hem çalışıp hem okuyordum. Okul çıkışlarında bazen gelir bazen gelmezdim. Kafeteryanın sahibi de öğrenci olduğumu bildiği için bunu hoş görür geldiğimde çalışmama izin verir gelmediğim de aramaz sormazdı. Ama seni gördükten sonra her gün gelir oldum. Her gün çalışır oldum orada.

İzin günlerimde bile kafeteryaya gelmeye başladım. Sonra da kafeteryadan çıkmaz oldum. Ödevlerimi bile size yakın bir masada oturarak yaptığımı biliyorum.

Hatta bir gün kalkıp çıkarken masama çarparak kitabımı düşürdün. Yerden kaldırıp yeniden masaya bırakarak özür bile dilemeden devam ettin."

Bunu söylerken gülümsüyordu yine. Masalar arasında servis yaparken kulağım sürekli sizin konuşmalarınızda olurdu. Merak ederdim çünkü. Sen sürekli kendinden ya da ailenden ve arkadaşlarından bahsederdin. Ben de çalışırken seni dinlerdim.
Bu yüzden kaç siparişi unuttum hatırlamıyorum."

Yine durdu, yine durdum.

" Bana seni sen anlattın Yıldız.

Farkında olmadan sendin kendini bana tanıtan. Yıldız Yavuzlar isminde dahil, çilekli sütü sevdiğini, çilekli pastayı sevdiğini, sütlü kahve sevdiğini, ortaokulda ata binip düşüp ayak bileğini nasıl burktuğunu, annenle babanla olan tartışmalarını, kendini üvey evlat gibi hissettiğini, Yavuz'un arkasından ne kadar kızdığını bir gün sinirle arabanı nasıl ağaca vurduğunu.

Hatta kendine zarar verme huyunu değiştirebilmek için aylarca nasıl tedaviye gittiğini her şeyi, sen anlattın.

Arkadaşlarına anlatıyordun ama ben de öğrenmiştim. Ben o zamanlarda hoşlandım senden Yıldız..

Yüzün, güzelliğin, samimiyetin, arkadaşlarının şımarıklık olarak ifade ettikleri huylarınla her şeyinle o zaman sevdim ben seni."

Duyduklarıma inanamadım. Kafamın içi allak bullak olmuş bunun nasıl olabileceğini anlamaya çalışıyordum. Şuan duyduklarım hem çok saçma hem inanılmaz geliyordu kulağıma.

" Seninle konuşmanın, duygularımı anlatmanın, sana açılmanın bir yolunu ararken babamdan kötü haber gelince buraya dönmek zorunda kaldım.
Evet bedenim buraya, evime, babamın yanına döndü ama ruhum İstanbul'da o kafeterya da kaldı.

Babam için hastane ve tedavi süreci başladı. Sık sık yurt dışına gidip gelmeler çiftliğin işleri derken bir anda herşey birbirine girmişti.

Geri dönemedim. Aklım hep orda o kafeteryada gördüğüm kızda ve İstanbul'da olsa da dönemedim. Varlığımdan bile haberdar olmayan Yıldız Yavuzlar'ın arkadaşları ile çekilmiş resimlerini nette görünce de hiç dönemedim.

Dahada serpilmiş güzelleşmiştin. Genç güzel bir kız olmuştun. Böyle bir kızın flört ettiği biri mutlaka vardır dedim. Yıldız Yavuzlar bana yasak oldu artık diye düşündüm.

Babamın hastalığı daha da ilerledi. Sonunda bir gün hastaneden gelirken bana ölmeden önce evlendiğimi ve bir yuva kurduğumu, görmek istediğini söyledi. Aklımda öyle birşey yoktu. Bugüne kadar sadece bir kızı beğenmiştim onunda benden haberi bile yoktu ve kilometrelerce uzağımda kalmıştı.

Babam ısrarla aynı şeyi söyleyince onu mutlu etmek için kabul ettiğimde ve gelin adayı olarak eski dostu Osman Yavuzlar'ın kızı dediğinde şok oldum.

Allah kalbimi görmüş olmalı ki sevdiğim, uzaktan uzağa aşık olduğum kızı kaderime yazmış dedim.
Sonra..."

Dedi ve durdu. Sustu hatta. Devam etmedi. Ya konuşmak istemiyordu. Yada nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Bu yüzden ben devam ettim.

" Sonra baban geldi, sana dedi ki.

Sana bulduğum kız sandığın gibi çıkmadı. Kız ailesinden habersiz evlenmiş. Daha kötüsü evli olduğunu sandığı adam şerefsiz piçin önde gideni olduğu için sahte bir cüzdanla kızı kandırmış. O kendini akıllı sanan aptal kızda bu yalana inanmış. Soluğu o şerefsizin evinde almış. Yanında kalmış."

O hiç bir tepki vermeden önüne bakarken ben sinirli şekilde yüzüne bakıyordum.

" Neden? "

" Ne neden? "

Hâlâ önüne bakıyordu.
Madem bu kadar saf ve temiz hislerle sevmişti. Olanlardan sonra neden lekeli gözüyle bakmamıştı. Neden herşeyiyle kabul ediyorum demişti. Çok mu sevmişti çok mu aptaldı.

" Neden kabul ettin?
Baban vazgeçmişken neden kabul ettin? "

Yüzünü bana doğru döndü ve atını durdurdu. Sonra da Sirius'un gemini tuttu. Gökyüzü gözleriyle gözlerime bakarak konuştu.

" Aptal yada süzme salak gibi görünebilirim. Ama ben temiz duygularıma sahip çıktım. Bu yüzden kabul ettim.
Çünkü benim kaderimde sen varsın buna inanıyorum. Benden öncesi umurumda bile değil. Şuan benim yanımdasınya benim için önemli olan bu!"

Sirius'u bırakıp önüne dönerek yeniden hareket ettirdi Gece'yi.

" Biliyorum beni sevmiyorsun. Hatta nefret ediyorsun. Ama bir şans vereceğini söyledin. Kaderime ve vereceğin şansa güveniyorum sadece. Dediğim gibi sabırlı biriyimdir yorulmadan beklerim. "

Aklım karışmıştı artık. Söylediği şeyler normal şeyler değildi. Hiç bir erkek körü körüne böyle bir bağlılık sunmazdı.

Kendini sevmeyen, yanında durmayan, konuşmayan dokunamadığı bir kadına neden katlanıyordu.. Dahası istemediği hiçbir şeyi yapmayacağına söz veriyordu. Hiç bir erkek öyle birşey yapmazdı. Ama o...

Yok yok. Bu adam normal bir erkek olamazdı. Bu işkenceye neden katlanıyordu.

" Eveeet işte geldik.
Burasıda bize ait olan çiftlikteki restoranımız. Gökyüzü restorant."

Burası büyük bungalov evleri şeklinde yapılmış büyük bir veranda ve bahçeye sahip bir mekandı.

Hem verandasında hem bahçesinde masalar vardı ve full doluydu mekan.

Göktuğ indikten sonra Gece'yi soluna alırken Sirius'u sağına alıp dizginlerinden tutarak üzerinde benimle mekanın arkasına götürdü.

" Hakkı! "

Koşa koşa yanımıza gelen genç çocuk.

" Buyur abi." Dedi.

İnmeme yardım ederken,

" Koçum bizimkileri arkadaşlarının yanına götür."

" Tamam abi."

Göktuğ bana bakarak,

" Hemen arka taraf binicilik kulübü. Çocuklara ve gençlere ders veriyoruz. Gece ve Sirius' da orda takılsınlar. Hemde karınlarını doyururlar. "

" Hadi bizde girelim açık havada çabuk acıkıyor insan."

Birlikte içeriye girdiğimizde bizi gören altmış yaşlarında bir kadın ve bir erkek hızlı adımlarla yanımıza geldiler.

" Ooo paşam hoşgeldiniz.
Nihayet yüzünü görebildik koçum. "

Göktuğ dan sonra bana bakarken

" Hoşgeldin gelin kızım." Diyen adamın ardından kadın,

" Hayırlı olsun gelin kızım Allah mesud etsin. " Dedi

Anlaşılan buradaki herkes bu evliliği duymuştu.

" Yıldız bu bey Emin amca ve Zeynep teyze. Babamın kadim dostu ve eşi. Bu mekandan sorumlu olan kişiler diyelim."

Kadın ve adam gülümseyerek bakarken,

" Buyrun verandadaki masaya geçin. "

Arkasını döndü ve,

" Oğlum masayı donat özel misafirmiz var. " dediğinde, Göktuğ da yanımdan geçerek içeriye buyur işareti yaptı.

Mekanın içinden geçip verandaya çıkarak boş masaya oturduk. Biz oturduktan on dakika sonra iki garson masayı donatmıştı bile.

" Hadi başla."

Dediğinde masadaki en az on tane olan çeşite baktım. Sıcak havada yemek yeme fikri hiç cazip gelmediği için sadece soğuk su içmeyi tercih edip geriye yaslanırken,

" Ben acıkmadım." Dedim.

Göktuğ elindeki dolu kaşığı tabağa bırakarak bana baktı.

" Yıldız..."

" Gerçekten acıkmadım."

" Seni buraya öğle yemeğini birlikte yeriz diye getirmiştim. Madem acıkmadım diyorsun tamam, o zaman kalkabiliriz. Bende acıkmadım."

Yüzüne ve kararlı mavilerine baktım.

" Neden yalan söylüyorsun acıktın. Ben yemediğim için yemiyorsun."

" Tek başıma yemek isteseydim buraya kadar gelmez evde yerdim. Buraya gelmeyi bizim için bir değişiklik olsun diye istedim."

" Seni anlayamıyorum? "

Söylediğim cümleyle gözlerime baktı yine.

" Neyi mi anlayamıyorsun? "

" Anlayamıyorum işte.
Hatta neyi anlayamadığımı bile anlayamadım. Ama yaptığın şeyler normal değil.
Sabrın normal değil. Düşüncelerin normal değil. Hislerin, hiç normal değil.

Benden başka kız mı yok etrafında, bu ülkede. Neden bana katlanıyorsun bir haftadır? Başka bir erkek olsa benim gibi birini kolundan tuttuğu gibi doğruca babasının evine götürüp kapısının önüne fırlatırdı.

Sense kader diye tutturmuş sabırla bekliyorsun."

Kollarını masaya dayadıktan sonra arkasına yaslanarak gözlerini gözlerime çevirdi.

" Yıldız artık anla. Ben tercihimi yaptım. Seni seçtim.
Senin de tercihini yapıp beni seçmeni bekliyorum. İzin ver bana. Kırık kalbini onarmama, yaralarını sarmama izin ver. Geçmişte olanları silmeme izin ver. Seni mutlu etmeme izin ver. Sana yemin ederim bir an bile pişman olmayacaksın. "

Gözlerinin içine en derinine baktım. Gökyüzü mavileri gerçekten kararlı bakıyordu. Pes edip yerimde doğrularak çatalı elime aldım. Tabağa daldırırken,

" Sen kafayı yemişsin."

Dedim. Bu cümleye rağmen yüzü gülüyordu. Benimle birlikte o da yemeye başladı.

&

Bir saat kadar süren yemeğimiz bittikten sonra restauranttan çıkarak binicilik kulübüne geçtik. Hem Gece ve Sirius'u aldık hemde verilen binicilik derslerini izledik. Bu sırada Göktuğ da yeni başlayan hocayı görüp konuşma fırsatı buldu.

İşimiz bittikten sonra tekrar atlara binip çiftliğe geri döndük. Bu çiftliğe geldiğim günden beri ilk defa daha huzurlu bir gün geçirdiğimi hissettim. Özellikle Göktuğ ile konuşmak iyi gelmişti.

Akşam yemeğinden sonra odama çıkıp kısa bir duş aldım. Üzerime pijamalarımı giyip yatağıma uzandım. Derin bir nefes alıp verdim. Bugün atlarla gezmek beni yormuş sıcak duştan sonra erkenden uykum gelmişti. Yorgun gözlerim kapanırken içimden bir ses bugünden sonra çok şeyin farklı olacağını söylüyordu.

🌟🌟

O günün üzerinden neredeyse bir ay geçti. Bu süre boyunca zamanımın çoğunu bahçede, Göktuğ'un kütüphanesinde ya da atların yanında, bazen de Göktuğ'un yanında çiftliği gezerek geçiriyordum.

Evet burası İstanbul'dan farklı bir yerdi ama Asaf beyin de dediği gibi zamanla insan alışıyordu galiba. Artık düşünmüyor, zamana bırakmıştım herşeyi. Başka bir seçeneğim de yoktu zaten. Kendimi toparlayabilmem için burayı kabul etmek ve alışmak zorundaydım.

Değişik bir yerdi Ereğli. İstanbul'a benzemiyordu ne havası ne suyu. Her an hasta edebilen bir havası vardı. Bazen çok sıcak oluyordu, bazen sağanak yağmur yağıyordu. Gök gürlediği zaman insanın ayağının altındaki yer bile titriyordu bazen. Mesela önceki gün ahırdan eve gelene kadar sırılsıklam olacak şekilde yağmura yakalanmıştık. Eve gelir gelmez üzerimi değişip kurulanmıştım ama yinede sabaha kadar hapşırmıştım.

Tabi Göktuğ yine istemediğim hâlde üşenmeden odama çorba ve nane limon getirmişti. Ertesi günde aksine bütün gün sıcaktan ter atmıştık.

Galiba bu sabahki hasta halimde bu yüzdendi. Çünkü uyandığımdan beri hiç iyi hissetmiyordum. Buraya ilk geldiğim günlerdeki gibi halsizdim. Dahası dünden beri midem bulanıyordu.

Banyoya girmek için ayağa kalktığımda bulantım dahada artıp öğürmeye başlayınca adımlarımı hızlandırarak kendimi klozetin önüne bıraktım. Aynı anda midemde ne varsa kusmaya başladım. Kustukça midem bulandı, bulandıkça daha çok kustum. Sonunda elim karnımda ağlayan gözlerle olduğum yerde kaldım.
Kendimi güçsüz, aciz ve hasta hissetmek çok kötüydü.

Ağlamaya devam ederken odanın kapısının tıkladığını duydum. Ama cevap verecek hâlde değildim. Gelen Göktuğ'dan başkası değildi zaten. Bu katta sadece o ve ben vardık çünkü. İçeri girerken beni banyoda yerde görünce hızla yanıma geldi.

" Yıldız?
Yıldız neyin var iyi misin? "

" Midem.." Diyebildim.

" Kustun mu sen? "

Başımı aşağı yukarı salladım.

" Gel." Dedi beni yerden kaldırırken. Lavabonun önüne getirdi. Yüzümü, dudaklarımı yıkamama yardım etti.

" Daha iyi misin? "

Derin bir nefes alıp,

" İyiyim." Dedim.

" Midemi üşüttüm galiba."

" Ayşe ablaya söyleyim sana yine nane limon yapsın iyi gelir."

" Birazdan aşağıda olurum.
Kahvaltıda içerim."

" Tamam."

Diyen Göktuğ kapıdan çıkarken gelen yeni bir bulanmayla kendimi tekrar klozetin önüne attım. Beni gören Göktuğ tekrar yanıma geldi.

" Yıldız kötüsün hastaneyede gidelim."

" Hayır." dedim yeniden ögürürken.

" İstemiyorum."

Hastaneleri sevmezdim. Kokusundan midem bulanıyordu. Gidersem ordada kusarım diye düşündüm. Sadece üşütmüştüm o kadar. Geçerdi.

Sonunda kusmalarım bitince yine Göktuğ yardım etti. Sonunda kucağına aldığı bitkin bedenimi getirip yatağa bırakarak,

" Bugün yataktan çıkma dinlen. Kahvaltını getiririm ben. "

Sessiz kalarak onaylamış oluyordum. Zaten aşağı inecek halimde kalmamıştı.

&

Bütün günü bir kaç kez daha kusarak ve yatarak geçirdim. Gün içinde yediğim şeylerde midemde durmamış kusmuştum.

Akşam olduğunda biraz daha iyi hissederken Göktuğ elinde yine nane limonla yanıma geldi.

Bu kez yüzünde farklı bir ifade vardı. Elindekini komodinin üzerine bırakıp doğrularak bana döndü.

" Nasıl hissediyorsun. "

" Daha iyi." Dedim.

" Yıldız..."

" Hımm! "

" Birşey soracağım."

Derken yüzünün rengi atmıştı sanki. Gözleri gözlerimde ilk kez sıkıntılı bir bakışı vardı.

" Hamile olabilir misin! "

*************************

Evet canlarım yine bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın ♥️♥️🌹🌹

 

Loading...
0%