Yeni Üyelik
15.
Bölüm

⭐G.Y 13 Yangın vaarr!⭐

@azamet_29_2

Akşam olduğunda biraz daha iyi hissederken Göktuğ elinde yine nane limonla yanıma geldi.

Bu kez yüzünde farklı bir ifade vardı. Elindekini komodinin üzerine bırakıp doğrularak bana döndü.

" Nasıl hissediyorsun. "

" Daha iyi." Dedim.

" Yıldız..."

" Hımm! "

" Birşey soracağım."

Derken yüzünün rengi atmıştı sanki. Gözleri gözlerimde ilk kez sıkıntılı bir bakışı vardı.

" Hamile olabilirmisin! "

Duyduğum şeyle şok olurken kocaman açılan gözlerim gözlerinde donup kaldım. Hamile olmak mı?
Kim?
Ben mi?
Bir kaç saniye o şekilde kaldıktan sonra Göktuğ'daki bakışlarımı tavana çevirdim. Yumruklarımı sıkarken dudağım yine dişlerimin arasına girdi. Bütün hırsımla kendi canımı yaktım yine. Ağzıma gelen kan tadını alırken düşündüm.

Tabi ya.. Evlenip buraya geleli neredeyse bir ay olmuştu. Tabi öncesinde de bir evlilik vardı ve Umut un evinde geçen günlerim.

Bu halimin üzerine birazda geçmişe gidince aklına gelen tek şeyin hamilelik olması onun açısından normal olabilirdi ama bana göre değildi.

" Hamile..o!! "

Tekrar duyduğum kelime ile cümlesini tamamlamasına izin vermezken, öfkeyle doğruldum yatakta. Ben o şekilde bakarken o ateşe yürürmüşçesine tedirgin küçük bir adım atarak yatağın kenarına kadar geldi. Yavaşça oturup yönünü biraz daha bana çevirdi. Gözleri hâlâ gözlerimde ciddi bakışlarıyla bir cevap bekliyordu.

İçimden, sabrının sonu burası demek ki. Diye geçirdim. Zaten daha fazlasını hiç bir erkek kaldıramazdı.

" Diyelim ki hamileyim! "

Dedim, çatlaklarının daha da artmaması için sıktığım kalbime eşlik eden sakin tutmaya çalıştığım sesimle.

" Ne yapacaksın? "

Bu soruma ne cevap vereceğini gerçekten merak ediyordum. Her şeyiyle beni kabul eden, sabrı sonsuz gibi görünen Göktuğ Kayalar bu cümleme nasıl bir cevap verebilirdi. Tabi ki kabul edemezdi. Başka bir adamdan bir çocuğu birazda olsa gururu olan hiç kimse hiç bir erkek kabul etmezdi. Beni ne kadar severse sevsin..

Gözlerimi yeniden mavilerine çevirmiş bekliyordum. Cevabını bekliyordum. Ne diyecekti?

Bana bakarken ilk kez şahit olmuştum mavilerinin titrediğine. Sebebinin ne olduğunu gerçekten merak ediyordum. Belli etmemeye çalıştığı duygu üzüntüsü mü, öfkesi mi, düşmanlığı mı yoksa pişmanlığı mıydı?

Kırgınlık ve acı yüklü bir gülümseme iliştirdim dudaklarıma. Gözlerim her an dolmaya hazır beklerken, söyle! Dedim.

" Diyelim ki hamileyim!
Hamileyim ve bu bebeğin babası! "

Demiştim ki.

" BENİM! " Dedi.

Öylece kalakaldım. Şok olmuştum. Gözlerim kocaman, bakışlarım donuk yüzüne bakıyordum. Ne demişti o?

BENİM!? Mİ?
Benim mi demişti?
Ne demekti benim?

" Benim!" Dedi tekrar ederek.

Daha yumuşaktı sesi, daha yumuşaktı bakışları. Kaşlarım havada gözlerim ölü donukluğunda bakmaya devam ederken,

" Eğer bu bulantılar, kusmalar hamile olduğun içinse...
Ya- yani hamileysen..."

Kekeliyordu.
Bu güne kadar her hali kendinden emin olan Göktuğ Kayalar şuan karşımda ve kekeliyordu.

" Kabul ederim.
Bebeğine baba olmayı yani." Dedi.

" Yemin ederim kendi kanımdan canımdan bilirim.
Hiç bir zaman hissettirmem babası olmadığımı."

Dediğinde dilim tutuldu. Artık Sadece bakışlarım değil beynim ve bütün algılarım da donmuştu.

" Yıldız...
Eğer hamileysen ve.."

Dediğinde kendimi gerisin geri yatağa bırakarak gözlerimi tavana dikerken bir anda yüksek sesle kahkaha atarak gülmeye başladım. Kendime engel olamıyordum. Sanırım yine sinir krizi geçirip bunu gülerek atlatmaya çalışıyordum.

Bu kadarı da imkansızdı. Bu kadarını da yapamazdı. Delirmiş, aklını kaçırmış olmalıydı. Yani hangi erkek başka bir erkeğin çocuğunu böyle gönüllü kabul ederdi ki. Bu çok, çok saçmaydı. Bu adam normal değildi. O...
Oo gerçekten aklını kaçırmış olmalıydı.

Ben yatakta kendi kendime kahkahalar atarak gülmeye devam ederken telefonunun çaldığını duydum.

Ama telefonunu açıp cevap vermek yerine hâlâ olduğu yerde oturarak bana bakıyordu.

Sustum...
Daha ne kadar acınası hissedebilirdim ki kendimi. Karşımdaki bu adam daha önceki evliliğimden hamile olabileceğimi düşünüyor ve bu çocuğa babalık edebileceğini söylüyordu.

Dolan gözlerim ve zor çıkan sesimle,

" Sen kafayı yemişsin. Çık dışarı! "

Yanımda durdukça kendimi böcek gibi hissediyordum ve yorulmuştum artık. Kendimi daha aşağı hissetmemek için gitmesini istedim.

" Yalnız kalmak istiyorum lütfen çık dışarı."

Dedim yüksek çıktığını zannettiğim aciz ses tonumla. O anda cep telefonu tekrar çaldı. Telefonun sesini yine duymazdan gelerek ayağa kalktı.

" Yıldız." Dedi.

" Günler önce sana söylediklerimi unutma lütfen. Ben seçimimi yaptım.
Senin de ben..i."

" Bana bunu neden yapıyorsun? "

Dolan gözlerim akmaya hazırdı.

" Neden daha kötü hissetmeme sebep oluyorsun?"

" Anlamadım? "

" Bilinçli yapıyorsun değil mi? "

Hakim olamadığım iki damla gözyaşı sonunda yanaklarıma doğru süzüldü.

" Sen de mi diğerleri gibi benden bir şeylerin intikamını almak istiyorsun?
Bana günlerdir anlattığın kişi, yani sen... Gerçek olamaz. Eğer sen gerçeksen bu dünya gerçek olamaz.

Allah aşkına hangi erkek başka bir erkeğin çocuğunu sorgusuz sualsiz kabul eder ki. Bunu nasıl düşünebiliyorsun onu bile anlamıyorum.

Ya kalbin sahte, ya ruhun sahte ya da sen sahtesin."

Artık başka bir açıklama bulamıyordum.

" Yalnız kalmak istiyorum.
Çık.."

" Yıldız..."

Demişti ki bir anda kapı yumruklandı arka arkaya. Buraya geldiğimden beri ilk kez başkası tarafından kapı vurulma sesi duyarken hızla açılıp Perihan'ın girmesi bir oldu.

" Abi yangın!
Ahır yanıyor! "

Dedi. Yüksek sesi panik ve korku saçıyordu. Gözlerimiz kocaman olurken Göktuğ hızla telefonunu çıkarıp ekrana baktı.

" Kahretsin Kadirmiş! "

Hızla kapıya yöneldi. Ama üçüncü adımda durdu.
Bana döndü tekrar. Gözlerime baktı bir kaç saniye. Ardından bocalamış şekilde yumruklarını sıkarak kapıya döndü ve koşarak çıktılar odadan.

Onların çıkışının ardından yerimden kalkıp balkon kapısına yöneldim. Kapıyı açıp çıktığımda duman kokusunu bariz şekilde alabiliyordum.

Balkondan dışarıya doğru biraz esneyerek sol tarafıma çevirdim yönümü ahırların olduğu bölgeden dumanlar yükseliyordu. Atların korku dolu sesleri insanların bağırışlarını duyuyordum. Atlar içindeyken ahır yanıyordu.

Duramazdım hemen içeriye girip ayakkabılarımı giyerek hırkamı da alıp odadan çıktım. Hâlâ yorgun hissetsem de burada duramazdım. Gidip neler olduğunu gözlerimle görmeliydim. Belkide yardımım olurdu. Sirius da dahil bütün atlar ahırın içindeydi.

İçimden, Allah'ım ne olur onlara bir şey olmasın!

Diyerek merdivenlere yöneldim. Olabildiğince hızlı inip evden çıkarak ahırların olduğu tarafa yönelmiştimki, Ayşe halanın sesini duydum. Anında arkama döndüm. Ayşe hala korku dolu gözlerle bir bana bir yangına bakarak,

" Kızım dur sen nereye gidiyorsun? "

" Burada duramam. Gidip neler olduğunu görmeliyim. Belki bir yardımım olur! "

" Kızım zaten hastasın ayakta zor duruyorsun gel gir içeri. Erkekler zaten şu an orada onlar hallederler merak etme."

Burada böyle bekleyemezdim. Ayşe halanın içimi rahatlatmayan sözlerini duymazdan gelerek ahırlara doğru yürümeye başladım.
Yaklaştıkça manzara daha kötü görünmeye başlamıştı. Ahırın çatısı alev almış içeriden atların sesi geliyordu. Duman kokusu geniz yakıyordu. Yangının sebebi neydi bilmiyorum ama şu an hiç iyi görünmüyordu durum.
Daha da yaklaştığımda ahırın etrafındaki bir kaç kişinin alevleri söndürmek için hortumları kullandığını görürken Kadir'i gördüm.

Hızla yanına geldim. Kolundan tutup,

"Atları çıkardınız mı?"

Dedim bağırarak.

" Kapıyı açamıyoruz otomatik sistem bozulmuş."

İçerdeki atların seslerini duydukca korku ve panikle ağlama isteği gelirken,

" Abin nerde? "

Dedim. Etrafıma bakarak,

" Koşarak gitti bir şey söylemedi."

Demişti ki korna sesiyle gerimize baktım. Göktuğ bindiği gri büyük jeep'in içinde arka arkaya bastığı korna sesiyle son sürat buraya geliyordu.

Ne yapmaya çalışıyor bu diye düşünürken Kadir,

" Yenge çekil! "

Diyerek beni kenara çekerken bir yandan da arkadaki adamlara bağırdı.

" Hemen kenara çekilin!! "

Korkuyla üzerimize doğru gelen Göktuğ'a baktım. Hızından taviz vermeden direkt ahıra çevirdi direksiyonu.

Ne yapıyor bu adam? Demeye kalmadan son sürat ahırın kapısına çarparak içeriye girdiğinde tiz bir çığlık attım.

Yanımdaki Kadir, " Kahretsin! " Derken Göktuğ ahırın içindeydi bile.

*****

GÖKTUĞ'DAN

Bu sabah yıldızı kahvaltıya çağırmak için odasının önüne gelerek kapısını tıklayarak içeri girdim. Ama odada değil banyoda ve kusuyordu. Hemen yanına koştum.

" Yıldız?
Yıldız neyin var iyimisin? "

" Midem.." Dedi.

Beti benzi atmış rengi solmuştu.

" Kustun mu sen? "

Konuşmadı, sadece başını salladı.

Yerden kalkmasına yardım ederek lavabonun önüne götürüp elini yüzünü yıkamasına yardım ettim.

" Daha iyimisin? "

" İyiyim. Midemi üşüttüm galiba."

Olabilirdi. Buraların iklimine alışkın değildi. Bir de geçen gün yağmurda ıslanınca gerçekten üşütmüş olabiliceğini düşündüm.

" Ayşe ablaya söyleyim sana yine nane limon yapsın iyi gelir."

Dediğimde,

" Birazdan aşağıda olurum.
Kahvaltıda içerim." Dedi.

" Tamam."

Demiş odadan çıkacakken Yıldız birden yine banyoya koşup klozetin önüne çöktü. Midesi bulanmaya devam ediyor yine kusmaya başlamıştı. Tekrar yanına gelip,

" Yıldız kötüsün hastaneyede gidelim." Desem de,

" Hayır. İstemiyorum."

Diyerek kabul etmedi.
Sonunda kusmaları bitince yine lavabonun önüne alıp elini yüzünü tekrar yıkadıktan sonra kucağıma alarak yatağına getirip yatırdım. Bu halde aşağıya inip kahvaltıya edemezdi o yüzden,

" Bugün yataktan çıkma dinlen. Kahvaltını getiririm ben. " Dedim.

&

Gün içinde birkaç kere daha kusmuş doğru düzgün bir şeyler yiyememişti. Ayşe abladan yeniden nane limon yapmasını istemiştim. Hazır olan nane limonu Ayşe abladan alıp üst kata yöneldim.

Neden bu kadar kötü olmuş olabilir, acaba hastaneye mi götürseydim diye düşünürken bir anda aklıma gelen şey ve yüreğimde bir sızıyla merdivenin basamaklarında öylece kaldım.

Olabilir miydi?
Olmayacak bir şey değildi. Aklıma tekrar eden düşünceyle bedenimde geçen bir elektriklenme hissettim. Ardından bardağı tutan elimin titrediğini gördüm. Ne oluyordu? Neden bu kadar etkilemişti bu düşünce beni. Başımı iki yana salladım. Kendine gel Göktuğ diyerek ağır ağır çıkmaya devam ettim basamakları. Ama ayaklarıma birer taş bağlanmış gibiydi hâlim. O kadar zorlanıyordum ki yürürken.

Üst kata geldiğimde kapının önünde durup derin bir nefes alıp verdim. Düşünmeye devam ettim bir kaç saniye daha. Zihnimden geçenleri dizginleme çalışıyordum. Şu ana kadar Yıldız ile ilgili duygularımın bir anda ikiye bölündüğünü hissettim. İçimde bir tarafım şüphen doğru çıkarsa burda biter, derken diğer tarafım onu herşeyiyle sevdin diyordu. Birbirine karışmış duygularım yüzünden kendimle savaş halindeydim adeta.

Herşeyiyle kabul ettiğim kadının bir parçasını nasıl red ederdim. Onun canından bir parçayı. Yeniden derin bir nefes alıp verdikten sonra kapıyı açıp içeri girdim. Yıldız'a baktım. Hâlâ yatağında yatıyordu. Yaklaştım.

" Nasıl hissediyorsun? "

" Daha iyi."

Dediğinde kafamdaki düğümü çözmek adına,

" Yıldız..." Dedim.

" Hımm! "

" Birşey soracağım...

Hamile olabilirmisin? "

Böyle bir soruyu beklemediği şaşkın gözlerinden belliydi.

" Hamile..o!! "

Dedim. Bir anda doğrulup oturduğunda hâlâ bana bakıyordu. Yavaşça yatağın kenarına oturup gözlerine baktım. Bütün cevaplar ondaydı.

" Diyelim ki hamileyim."

Dedi aniden. Sesinin sakinliği zorakiydi.

" Ne yapacaksın? "

Sanırım şüphemde haklıydım.
Her an ağlayacak gibi baktı gözlerime. İstemiyordum. O ağlamasın. Daha fazla ağlamasın. Artık hep gülsün mutlu olsun istiyordum. Bunun için yapamayacağım şey yoktu. Eminim şuan ne diyeceğimi merak ediyordu.

" Diyelim ki hamileyim!
Hamileyim ve bu bebeğin babası!"

" BENİM! " Dedim araya girerek.

" Benim!"

Sesimi ve bakışlarımı yumuşattım. Bana güvensin, benden çekinmesin, korkmasın istedim. Yıldız'ın bana olan şaşkın bakışları daha da artarken,

" Eğer bu bulantılar, kusmalar hamile olduğun içinse...
Yani hamileysen..
Kabul ederim! Bebeğine baba olmayı yani. Yemin ederim kendi kanımdan canımdan bilirim.
Hiç bir zaman hissettirmem babası olmadığımı.

Yıldız. Eğer hamileysen ve.."

Dediğimde kendini yatağa bırakıp kahkahayla gülmeye başladı. Bu kez şaşıran ben olmuştum. Karşımda delirmişcesine gülen Yıldız'ı izlerken telefonumun çaldığını duydum ama umursamadım.

" Çık dışarı." Dedi aniden durarak. Ardından,

" Yalnız kalmak istiyorum lütfen çık dışarı."

Diye tekrar ederken cep telefonum tekrar çaldı. Yine aldırmadan,

" Yıldız." Dedim.

" Günler önce sana söylediklerimi unutma lütfen. Ben seçimimi yaptım.
Senin de ben..i."

" Bana bunu neden yapıyorsun?
Neden daha kötü hissetmeme sebep oluyorsun?"

" Anlamadım? "

" Bilinçli yapıyorsun değil mi?
Sen de mi diğerleri gibi benden bir şeylerin intikamını almak istiyorsun?

Bana günlerdir anlattığın kişi, yani sen gerçek olamaz. Eğer sen gerçeksen bu dünya gerçek olamaz.

Allah aşkına hangi erkek başka bir erkeğin çocuğunu sorgusuz sualsiz kabul eder ki. Bunu nasıl düşünebiliyorsun onu bile anlamıyorum.

Ya kalbin sahte, ya ruhun sahte ya da sen sahtesin. "

Dedi. Bu kadar mı tuhaftı halim. Bu kadar mı sahteydi görüntüm. Nasıl bir dünyada nasıl insanlarla yaşamıştı da sözlerimin hepsi yalan geliyordu ona.

" Yalnız kalmak istiyorum.
Çık.."

" Yıldız..."

Demiştim ki bir anda kapı yumruklandı. Bu kata kimse çıkmazdı ki, kimdi gelen bu şekilde. Kapı hızla açılıp Perihan girdi.

" Abi yangın!
Ahır yanıyor! "

Dedi panikle. Bir anda afallayarak baktıktan sonra hızla telefonumu çıkardım. Kesin bu yüzden aranmıştım. Ekrana baktım. Kadirdi.

" Kahretsin Kadirmiş! "

Hızla kapıya yönelirken bir kaç adımda durdum. Yıldız'a döndüm. Söylemem gerekenler vardı. İki arada kalmıştım. Yumruklarımı sıkarak kapıya döndüm tekrar ve koşarak çıktım odadan. Merdivenlerin ikişer üçer inerek evden fırladım. En hızlı şekilde ahırlara doğru koştum. Atlarımız alevlerin arasında mahsur kalmıştı.

Kısa sürede geldim haraya.
Ahırın üst bölümü tutuşarak yanmaya başlamış etraftaki bir kaç adam yangına müdahale etmeye çalışırken Kadir kapıyı açmaya çalışıyordu.

Koşarak kapı yanındaki otomatik kola giderken bağırdım.

" Kadir itfaiye!? "

" Çağırdık abi yolda!"

Diye bağırdı.
Aynı anda yumrukla butona basarak kapıyı açmaya çalıştım ama olmadı. Tekrar tekrar denedim yine olmadı.

" Kahretsin."

Kısa devre olmuş kapı otomatiği çalışmıyor içerdeki atların korku dolu seslerini duyuyordum. Hızla Kadir'in yanına gittim.

" Ne oldu? "

Dedim kapıyı tutup onun gibi açmaya çalışırken. Kadir bir yandan kapıya asılmış açmaya çalışırken,

" Yağan yağmur elektrik arızasına sebep olmuş olmalı. Ana sigorta alev almış."

Olmuyor kapı açılmıyordu. İçerdeki atların sesleri artmaya başlayınca aklıma gelen şeyle,

" Sen denemeye devam et!"

Diyerek araçların olduğu üstü kapalı garaja koştum.

Araçların yanına gelip aralarındaki büyük dört çeker arazi aracına binip motoru çalıştırdım. Emniyet kemerimi takıp vitese aldıktan sonra hızla hareket ettim. Hızlanırken vitesi dahada büyütüp son hız ahıra doğru sürdüm. Kısa bir mesafe kala onu gördüm...
Yıldız'ı...
Nasıl yani o halde yataktan çıkıp buraya mı gelmişti. Atlar için endişelenmiş olmalıydı.

Önümden çekilmeleri için arka arkaya kornaya basarak ilerledim. Kadir beni görünce Yıldız'ı kenara çektiğinde hızla yanlarında geçerek ahırın kapısını hedef aldım. Sıkıca kavradım direksiyonu. Birazdan müthiş bir sarsıntı hissedecektim. Ama bir an önce o hayvanları ordan çıkarmam gerekiyordu. Daha da bastım gaza. Bütün hızımla kapıya daldım. Altımdaki ağır araçla kapıyı kırarak içeri girdiğimde anında firene basarak durdum. Ön camdan baktığımda gördüğüm şey yoğun duman altı olmuş bir ahırdı. Hızla kemerimi açarken dışardan Kadir girdi.

Aracı bırakıp Kadir ile birlikte öksüre öksüre içeriye doğru ilerledik. Duman nefes aldırmıyordu. Neyseki açılan kapıyla hava girişi olmuştu da dumanlar azalıyordu. Bölümleri hızla ve tek tek açarak atları bir bir çıkarıp kırılan kapıya yönlendirerek arkalarına vurduk. Atlar can havliyle aracın yanından geçip kırılarak açılan kapıdan kendileri çıkarken tavanın iç kısımlarıda alev almaya içerisi daha fazla dumanla dolmaya başladı. Kadir son bölümleri açarken ben Alaca'nın yanına koştum. Zavallı hâlâ yerde yatar vaziyette öylece bekliyordu. Öksürten duman gözlerimi yakmaya başlamıştı artık. Bölüme girdiğim sırada itfaiye seslerini duydum. Nihayet gelebilmişlerdi. Kadir,

" Abi acele et."

Demişti ki tavandan yanarak düşen kalasları gördüm. Yine öksürerek konuştum,

" Kadir sen Çilli ile yavrusunu al çıkın. Bende Alaca'yı alıp geliyorum. "

Kadir Çilli'yi ve yavrusunu bölümden çıkartırken bende Alaca'nın arkasına geçip boynundan tutarak kalkmaya zorluyordum.

Hadi Alaca, hadi kızım kalk.

Alaca zorlukla kalkmaya çalışsada olmuyordu. Duman dahada artarken tavandan sular akmaya başladı. İtfaiyenin sıktığı su alevleri söndürürken içeriye akmaya başlamıştı.

Alaca hadi kızım. Dedim zorlukla. Kalkmazsan ikimizinde üzerine çökecek burası.

Alaca'yı tekrar zorladığımda bu kez başardı kalkmayı. Yelesinden tutarak bölümden çıkarıp dışarıya doğru yürürken bir anda tavanın üzerimize çöktüğünü görünce Alaca'nın arkasına vururken kendimi hızla kenara çektim.

Çöküntüden kurtulmayı kıl payı başarmıştım ama sağ kolum ve sağ bacağımın acıdığını hissediyordum. Düşen kalaslar yan tarafımdan sıyırmıştı. Acıyı görmezden gelerek ve hiç oyalanmadan Alaca'nın arkasından hızla dışarıya doğru koştum aksayarak. Biz çıkarken bir kısım daha çöktü. Kendimi zar zor dışarı attığımda ellerim dizlerimde öksüre öksüre boğulur şekilde nefes almaya çalışırken Kadir koştu yanıma. Kolumun altına girerek kenara doğru götürürken diğer taraftan hızlı adımlarla yanıma doğru gelen Yıldız'ı gördüm.

Göktuğ!

Diyerek koluma girdiğinde gözlerim kocaman açılırken başımı yana çevirip yüzüne baktım.

İlk kez!
Adımı İlk kez söylemişti!
İlk kez adımla seslenmişti bana.
Bu güne kadar bir kez bile anmadığı adımla seslenmişti bana!

Şaşkın baktığım yüzü bulanmaya başladığında adımı tekrarlayan sesi uzaklardan ve boğuk şekilde geliyordu. Ardından kararan görüntüsüyle hissettiğim boşluk ve karanlık...

**************************

Bölüm sonu canlarım.
Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın ♥️

 

Loading...
0%