@azamet_29_2
|
İlk kez!
Şaşkın baktığım yüzü bulanmaya başladığında adımı tekrarlayan sesi uzaklardan ve boğuk şekilde geliyordu. Ardından kararan görüntüsüyle hissettiğim boşluk ve karanlık...
🌟🌟
Gözlerimi araladığımda kendi odamda kendi yatağımdaydım. Sabah olmuştu. Yüzümde hissettiğim şey ise oksijen maskesiydi. Gözlerimi kapatırken neler olduğunu yeniden hatırladım. Dün akşam harada yangın çıkmıştı. İçeri kapıyı kırarak girmiş atları çıkarmıştık. O sırada da yoğun dumana maruz kalmıştım. Son bir derin nefes aldıktan sonra elimi maskeye uzattığımda kolumdaki acıyı hissedince durdum. Kolumda yaralanmıştı. Diğer elimi kullanarak maskeyi çıkaracakken kapı açıldı ve o girdi odaya. Hülya.
" Hülya? "
Dedim öksürerek.
" Çıkarma! " Yanıma doğru yürüdü.
" Günaydın.
" Sen neden buradasın? "
" Geceki yangında itfaiye ile birlikte aldığımız çağrıya biz geldik. Yani ambulans olarak.
Seni öylece yerde görünce korkmadım desem yalan olur.
Yüzümdeki maskeyi çıkarırken,
" İyiyim." Dedim.
" Gerek yok! "
" Emin misin? Hâlâ öksürüyorsun."
" Eminim."
" Tamam." dedi Hülya. Maskeyi alıp tüpün yanına bıraktı. Sonrada yatağın kenarına oturdu. Bende yerimde doğrulup sırtımı başlığa dayadım.
" Kolunda ve bacağında derin sıyrıklar oluşmuş. Pansuman yapıp sardım. Dizden altındaki yaraya dikiş atmak zorunda kaldım."
Dediğinde önce koluma, sonrada üzerimdeki örtüyü kaldırıp bacağıma baktım. Kolumda bir sargı. Dizden altında bir sargı vardı.
" Tavan üzerime düşünce oldu."
Derken çekti dikkatimi üzerimdeki atlet ve şort. Hâlimi gören Hülya,
" Kadir yardım etti giyinmene." Dedi.
" Babam." Dedim endişeyle.
" Hülya babamı gördün mü? O sırada babam restorandaydı. Gelip olanları görünce yüreğine inmiştir."
Dedim örtüyü üzerime yeniden örterken.
" Aşağıda odasında.
Seni öyle görünce biraz korktu. Tansiyonu çıktı. Ayşe abla falan zor sakinleştirdik. İlaçlarını verdim. Sen kendinde değilken bir süre yanında bekledi. Sonra odasına yolladım. Şimdi dinleniyor."
" Oh! İyi bari..
Hülya."
Dedim yüzüne bakarak.
" Buradayken Yıldız'ı da bir muayene et. Dünden beri rahatsız. "
" Öyle mi? Neyi var? "
Eli çenesine dayalı düşünerek.
" Dün gece yanında beklerken hasta gibi durmuyordu."
" Ne, yanımda beklerken mi?
" Evet.
Baban gidince o geldi yanına. Yatağın ayak ucunda oturdu saatlerce."
Duyduğuma inanamadım.
" Neyi var? "
" Bir şeyim yok."
Diyen Yıldız'ın odaya girişiyle ağzımı açamadan kapattım.
" Bir şeyim yok Hülya hanım.
Hülya bir Yıldız'a bir bana baktı. Belli belirsiz başımı salladım.
" Hımm. Taamaam." Diyerek bana döndü.
" Madem daha iyisin, bende aşağı inip Ayşe ablanın börekleri ile güzel bir kahvaltı yapabilirim. Kötü hissedersen bana haber ver. Bir daha daha dikkatli ol. Hadi bununla geçmiş olsun."
Diyerek kapıya doğru yürüdü.
" Sanırım kahvaltı tepsisi benim için."
Dedim gülümseyerek. Sesimle birlikte daldığı düşüncelerden çıkarak bana çevirdi gözlerini. Tereddüt ederek bana doğru yürüdü. Yanıma gelerek bacaklarımın üzerine bıraktı tepsiyi.
" Afiyet olsun."
Diyerek arkasını dönünce,
" Yıldız! " Dedim.
Durdu. Ama bana dönmedi.
" Teşekkür ederim."
"Ne için?"
" Yanımda beklemişsin."
Kısa bir sessizlik oldu aramızda.
" Sende yapmıştın."
Dedi. Bir süre oda bende sessiz kaldık yine. O esnada onun aklından ne geçiyordu bilmiyorum ama benim aklıma gelen tek şey dudaklarından adımı duyduğum o en güzel ândı. Yine ben bozdum sessizliği.
" İşin yoksa birlikte yiyelim.
Teklifimi kabul eder miydi bilmiyordum. Ama gitmesini istemiyordum.
Yavaşca bana doğru döndü, yürüdü, yatağımın kenarına oturdu. Tepsideki kupa bardağı eline alıp iki eliyle tutarak bir yudum aldı. Önümdeki böreğin birini alıp elimle ikiye bölerek yarısını ona uzattım. Başı önünde iki yana salladı.
" Sağol."
Israrla elim havada beklemeye devam ettim. Kısa süre sonra bana bakıp elimdekini parmak uçlarıyla aldı bu kez.
Ağzına götürüp küçük bir ısırık aldığında mutlu olarak bende yemeye başladım. İlk bir kaç dakika sessiz geçti. Sonunda o bozdu bitmek bilmeyecekmiş gibi görünen sessizliği.
" Nasılsın?
" İyiyim, küçük yaralar. Alışkınım ben. Küçükken de ağaçlardan düşer yara bere içinde kalırdım. Hâlâ o günlerden kalan izlerim bile var."
Dedim gülümseyerek. Bir yandan yerken bir yandanda konuşorduk.
" Senden sonra tavan tamamen çöktü. Vaktinde çıktığın için çok şanslısın."
" Evet." Dedim.
" Neyse ki ne atlara ne de hiç birimize birşey olmadı. Hepimiz şanslıydık. Kötü bir geceydi. Hemde güzel. "
" Güzel mi?
Dedi göz ucuyla bakarak konuşuyordu.
" Kocaman ahır yandı. Araban içerde kalıp pert oldu. Neredeyse daha kötü yaralanacaktın."
" Doğru.
Bana ilk kez adımla seslendin...
Adımı senden duyacağımı bilseydim daha önce kendi ellerimle yakardım ahırı. Tabi önce atları çıkarırdım."
Dedim yine gülümseyerek.
Sustu... Sustum.
Bir süre de konuşmadı, konuşmadım. Önümdeki tepsiyi alıp komidinin üzerine bıraktım.
" Kahvaltı için teşekkür ederim. Sana zahmet verdim."
Yerinden kalkarak elindeki bardağı tepsiye bıraktıktan sonra eline aldığı tepsi ile kapıya yöneldi. Arkasından bakıyordum sadece. Biraz daha kalsan diyemedim.
İki adım daha attıktan sonra durdu. Arkası dönük şekilde,
" Göktuğ!" Dedi.
Bir kez daha duyduğum adımla gözlerim kocaman olurken sol yanımda bahar çiçekleri yeniden ve yeniden açtı. Bu ânı hiç yaşayamayacağımı düşünürken adımı ikinci kere dudaklarından duymak canıma can, ömrüme ömür katmıştı.
Ardından genzini temizledi. Bir şey söylemek istiyordu belli ki. Başını önüne eğerek.
" R-regl oldum.
Diyerek hızlı adımlarla odadan çıktı.
Saniyeler sonra kendime gelerek dün akşamki konuşmamızı hatırladım. Bulantı ve kusmalarını hamile olabileceğine yorumlamış, eğer böyle bir şey varsa bebeğine baba olacağımı söylemiştim. Kötü bir niyetim yoktu aslında. Ama yanlış bir yol izlemiş ve yanlış anlaşılmıştım, belki de kalbini kırmıştım. Ona eskiyi ve o adamı hatırlatmıştım. Bu yüzden bana kızmış odadan çıkmamı istemişti. Söylediklerimden dolayı pişman şekilde alnımı ovarken,
" Keşke hiç ağzımı açmasaydım."
Dedim kendi kendime. Yinede hiç bir mecburiyeti yokken utanarak bile olsa bana bunu söylemesi nedendi peki. Ya adımı söylemeye başlaması. Bana doğru bir adım atmıştı bence.
Öyle değilse bile ben böyle düşünecek umutla ve sabırla beklemeye devam edecektim. *****
YILDIZ'DAN
Göktuğ'un odasından çıktığımda Asaf Bey'le göz geldim. Oğlunu görmek için gelmişti.
" Günaydın kızım."
" Günaydın."
" Göktuğ nasıl?"
" Daha iyi olduğunu söyledi."
" Allah'a şükür.
Asaf Bey kapıyı tıklarken bende aşağıya inmek için merdivenlere yöneldim. Sonra da mutfağa geçtim. Elindeki tepsiyi tezgaha bırakırken Hülya da kahvaltısını bitirmiş kahveye geçmişti.
" Ayşe abla kahve için teşekkür ederim ellerine sağlık. "
" Afiyet olsun Hülya kızım."
" Benim artık dönmem lazım. Göktuğ'un yanına çıkıp sonrada giderim. Tekrar geçmiş olsun."
" Sağol kızım izinli olduğun bir gün yine gel. Bahçede çay içelim." Dedi Ayşe hala.
" Olur valla. Ben bayıldım buraya. Mutlaka geleceğim."
" Hülya hanım."
Dedim tam çıkacakken.
" Efendim."
" Sağolun...
" Rica ederim görevim. " Dedi küçük bir gülümseme ile. Kapıyı yönelmişken durup geriye döndü yine.
" Aa! " Dedi yeni hatırlamışcasına.
" Yaraları çok kötü değil. Ama akşamdan akşama pansuman yapılırsa daha hızlı iyileşir. Özellikle dikiş olan yaraya pansuman şart. Sağ koluda sarılı. Sen yardımcı olursun değil mi? "
" Ta-tabi." Dedim. Neden kekelediğimi anlamadan.
Hülya çıkarken kendimi masanın yanındaki sandalyeye bıraktım.
Korkuyla onun yanına koşmam, koluna girmem, adını söylemem.
Panikle ambulans çağırın derken gelen ambulansı gördüğümde hissettiğim. Hülya'yı gördüğüm anda ki rahatlamam.
" Yıldız kızım iyi misin? Ellerin titriyor."
Ayşe halanın sessiyle açtığım gözlerimi yüzüne çevirdim. Gülümseyerek ellerini ellerimin üzerine koyarken,
" Korkma, ağlama kızım.
Duyduğum cümlelerin hepsi bir yana benim kulağımda, ağlama! kelimesi kalmıştı.
Neden ağlıyordum ki.
" Ben biraz dışarı çıkayım."
" Olur kızım.
Mutfağın arka kapısından taş verandaya oradan da kamelyaya doğru yürüdüm. Bir kaç adım sonra kamelyadaki kahverengi koltuklardan birine geçip oturdum. Dizlerimin kendime çekip sarılarak gözlerimi kapattım. Ama aynı şeyler tekrar tekrar gözümün önüne gelmeye başlayınca ve kalbimin sıkıştığını hissedince hızla yeniden açtım gözlerimi.
Elim kalbimde derin bir nefes alıp verdim. Ne oluyordu. Neden böyle tuhaf hissediyordum. Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalışırken ayağa kalktım. Biraz yürüyüş bana iyi gelecektir. Diye düşünüp Sirius'un yanına gitmeye karar verdim. Sirius'u çok sevmiştim. Bu çiftlikte bana arkadaş olmuştu. Belki binerdim de. Kolumdaki saatime baktım 10 u biraz geçiyordu.
Öğle yemeğine kadar gelirim dedim. Sonra durdum. Neden böyle bir şey söylediğimi düşündüm. İstemsiz şekilde düşünmüştüm bunu aslında. Çünkü zihnim öğle yemeğinde evde olmamı ve Göktuğ'un yemeğini odasına çıkartmamı söylüyordu, tıpkı ben yatarken onun yaptığı gibi.
Histerik bir şekilde gülümsedikten sonra yürümeye devam ettim. Kısa süre sonra yanan ahırın yanından geçerek diğer ahırın olduğu yere geldim. Dün gece yanan ahırdan çıkarılan atlar bugün diğerlerinin yanındaki bölümlere yerleştirilmişlerdi.
İçeriye girerek Sirius'un olduğu bölüme yürürken Kadir ile karşılaştım.
" Hoşgeldin yenge. Bi isteğin mi var? "
" A! Yok! Ben sadece atları görmeye geldim. Birde Sirius'a binmek istiyorum.
" Göktuğ abi olmadan mı bineceksin yenge."
" Evet. Bir sorun mu var? "
" Yok. Yok tabiki.
Genç çocuk Sirius'u çıkarıp hazırlarken bende Gece'nin olduğu bölümün önüne geldim.
Simsiyah ve atların en yakışıklısıydı bence. Adının hakkını fazlasıyla veriyordu. Beni görünce heyecanlandı.
" Oda gezmek istiyor."
Dedi Kadir. Elimle başını severken,
" Bir süre gelemeyecek sahibin biraz idare et Gece."
Dedim kısık sesimle.
" Sonra yine birlikte gezeriz hah!"
Biz konuşurken Sirius'u getirdi Ali. Sirius'u yanımda gören Gece daha da hareketlendi. Sirius da aynı şekilde değişik hareketler yapıyordu.
" İnanmıyorum.
" Gece Sirius'u sevdi bence." Dedi.
" Gece şuana kadar hiç bir ata yaklaşmıyordu."
Sesli şekilde gülerek Sirius'a baktım.
" Aferin kızıma. Hara'nın en yakışıklısını ve asilini bulmuşsun."
Dedim gülerek. Sonrada
" Hadi gel biraz dolaşalım." Diyerek Sirius'u da alıp dışarı çıktım. Yavaşça üzerine çıkarak oturduktan sonra topukladım. Bugün biraz daha uzağa gitmeye karar verdim. Hara'nın ters tarafında kalan araziye doğru sürdüm atımı. Az sonra dahada hızlandım. Dört nala giden bir atın üzerinde olmak, rüzgar eşliğinde bir kuşun uçma hissini yaşamak doyumsuz bir keyifti.
İster istemez yüzümde bir gülümseme oluyordu her seferinde. Kısa süre sonra istediğim yere ulaştım. Nefes nefese gülen bir yüzle etrafıma bakındım. Çam ağaçlarının ve böğürtlen çalılarının olduğu kır çiçekleriyle süslü bu yer inanılmaz güzeldi. Gözlerimi kapatarak deriiin bir nefes çekerken içime, İstanbul'u hatırladım.
Sıkışık trafik, korna sesleri, caddelerde adım atılamayan insan kalabalığı, hiç biri yoktu. Sessizlik huzur bol oksijen ve mavi yeşil iç içe. En önemlisi de sahte yüzler gülüşler, sahte insanlar yoktu.
Oturduğum eğerden destek alarak aşağı inerken Sirius taze otlara dalmıştı bile.
Elimle uzun boynunu severek,
" Sen karnını doyur bende biraz çiçek toplayım." Dedim.
Uzun zamandır kır çiçeği toplamıştım. Her renkten toplayarak bir demet yaparak odama koyacaktım. İstanbul'daki çiçekçilerde çiçekler ne kadar güzel görünürse görünsün kokuları bunlar kadar orijinal değildi. Bunu görmüştüm.
Çiçekleri yuları tuttuğum elimde toplanmaya başladım. Bir tane bundan, bir tane şundan derken baya olmuştu. Tam kırmızı olandan bir tane daha alacaktımki otların arasında bir kıpırtı görünce korkuyla geriledim. Aklımdan tilkilerden, kurtlardan başlayarak yılana kadar bir çok hayvan gelip geçti. Ardından bir anda üzerime doğru atlayan siyah tavşanla tiz bir çığlık atarken Sirius da aynı şekilde korkuyla bir anda şaha kalkarak yularını elimden çektiği gibi gerisin geri koşarak kaçmaya başlayınca panikle yerimden kalktım. Ama artık çok geçti. Dört nala eve dönüyordu.
Arkasından öylece baka kalmıştım.
Derin bir nefes alıp verirken ayağımın dibindeki tavşanı farkettim. Seni çirkin! Yaptığını beğendin mi? Duyduğu sesimle korkup kaçınca bende yönümü çiftliğe çevirip yürümeye başladım. &
Aradan yarım saatten fazla geçmiş ben hâlâ yürüyordum. Sonunda sıcak ve yorgunlukla bulduğum ilk ağacın dibine oturdum. Gözlerimi kapatıp nefesimi düzenlemeye çalıştım. Sanırım çiftlikten çok uzaklaşmıştım. Bu yüzdende yürü yürü bitmiyordu yol. Kolumu kaldırıp saatime baktım. Öğle yemeğinde evde olmayı an itibariyle unutmam gerekiyordu. Zira öğleden sonra bir olmuştu.
" Yıldız!
Göktuğ!?
" Yıldız! "
Yüzündeki endişe ve korku çok barizdi. Nasıl biriydi bu adam. Nasıl bu kadar güzel bir kalbi vardı. Neden beni bu kadar önemsiyordu. Neden bu kadar sabırlıydı...
Çünkü beni seviyordu. Kendi söylemişti. Herşeyinle sevdim seni demişti. Bize bir şans ver demişti. Gözleri gökyüzü gibi mavi kalbî gökyüzü kadar genişti.
O anda verdim kararımı.
Ağacın arkasından açığa çıkarak seslendim.
" Gök! " Dedim neden Göktuğ yerine Gök dediğimi bilmeden. İpek adındaki o küçük bıcırık kızın yüzünden belkide. Belkide gözleri yüzünden.
Anında bana doğru çevirdi Gece'yi.
" Yıldız! "
Hızla yaklaşarak durdurdu atını. Yine hızla inip koşar adım aksayarak bana doğru geldi. Bir anda tutup kollarının arasına çekerek sarıldı. Sımsıkı sarıldı hemde.
" Yıldız!
Dedi beni kendinden biraz uzaklaştırıp tepeden tırnağa inceleyerek.
" Attan mı düştün.
O endişeyle soru arkasına soru soruyor ben sadece yüzüne bakıyordum.
Saftı temizdi sevgisi.
" Yıldız!?
" Gök." dedim dolan gözlerimle mavilerine bakarak. Yaklaştım. Kollarının altından beline sardım kollarımı. Şaşkınlıktan kocaman olan gözleriyle bana bakıyordu. Böyle bir şey beklemiyordu. Gözlerim akmaya başlarken alnımı göğsüne yasladım. Titreyen sesim girdi devreye.
" Özür dilerim.
Çenesini başımın üzerinde hissederken kollarını, beni sıkı sıkı saran kollarını hissettim.
" Sirius'u tek başına gelmiş görünce ölüyordum korkudan.
" Hı hı."
" Şükürler olsun!
Dedi kolunu arkamdam sararak. Gece'nin yanına aksayan bacağına baktım. Önce o bindi. Ardında beni tutup çekerek yan şekilde önüne bindirdi. Yuları tuttuğu elini belime sararken diğer eliyle telefonunu çıkarıp bir arama yaptı.
" Kadir dönün buldum.
Herkes beni arıyordu.
" Özür dilerim.
" Önemli değil.
" Keşke gelmeseydin. Bacağın daha kötü olacak. Ben kendim dönerdim."
Dedim başımı yukarıya kaldırarak. Gözleri gözlerimde bana bakıyordu. Sağ elimi kaldırıp yanağına koydum. Yavaşca kendime doğru eğerek sağ yanağına küçük bir buğse bıraktım.
" Yine de teşekkür ederim."
***************************
Evet canlarım bölüm sonu.
|
0% |