@azamet_29_2
|
Olamaz, şimdi gizlice odasına girdiğimi sanacaktı. Yavaşça arkamı dönerken,
" Kapıyı tıkladım ama..."
Demiştim ki durdum.
Çünkü gözleri kapalı ve diğer tarafa dönüktü yüzü. Uykusunda mı seslenmişti bana. Bir kez daha şaşırtmıştı beni. Kıpırdanmaya başlayınca yakalanmamak için hızla odadan çıkarak kapıyıda yavaşça kapatıp merdivenlere yürüdüm koşar adım.
Aşağı inmeden önce elimi kalbimin üzerine koyarak derin bir nefes çektikten sonra nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Korkmuştum sanırım. Sonra merdivenlere yönelip aşağı inmeye başladım. Önüme baka baka inerken son basamakta farkettiğim Asaf beyi görünce durdum.
" Günaydın Asaf Bey."
Dedim biraz çekinerek.
" Günaydın kızım.
" Daha iyi."
Dedim. Öyle olduğunu umarak.
" İyi bari." Dedi gülümseyerek.
" Şey.
" Tabi kızım.
Yanından geçip mutfağa yönelirken,
" Yıldız kızım! "
Diyince yine durdum. Geriye dönüp baktığımda yüzünde hüzün gözleri dolu bana bakıyordu Asaf bey.
" Teşekkür ederim kızım. "
Dedi ağır iki adımla yanıma gelip sonra da yavaşça sarılarak,
" Göktuğ'un yanında olduğun için, yanında kaldığın için çok teşekkür ederim. Bir gün ben gittiğimde gözüm arkada kalmayacak. Ona iyi bir hayat arkadaşı olacağından eminim."
Ben duyduğum duygulu ve hüzünlü cümleleri sindirmeye çalışırken Asaf Bey gerileyerek hızlı adımlarla evden çıktıktan sonra pencereden ahırların olduğu tarafa doğru yürüdüğünü gördüm.
Asaf beyin hasta olduğu ve günlerinin sınırlı olduğu gerçeği yeniden hatırıma gelince onun için gerçekten üzüldüm. Çok iyi biriydi Asaf Bey.
Başım önümde sürüdüğüm adımlarımla mutfağa yöneldim. Beni gören Ayşe hala,
" Günaydın kızım.
Kadın beni sürekli hasta bildiği için yine hasta oldum sanmıştı muhtemelen.
" Yok.
" O zaman uykun kaçtı.
" Aslında kahvaltı hazırlayıp odaya çıkarmak için inmiştim."
Dedim çekinerek. Şuana kadar yapmadığım bir şeydi bu da ve Ayşe halaya garip gelebilirdi. Nitekim bakışlarından da belliydi şaşkınlığı. Ama hızlı toparladı.
" Tabi kızım, hemen hazırlarız.
Ayşe halanın da yardımı ile tepsiye iki kişilik kahvaltı hazırlarken,
" Az bekle kızım.
Diyerek dondurucudan çıkardığı bir kaç böreği hızlıca ısıttı.
" Bu mikrodalga fırını kim bulmusşa Allah razı olsun. Çok işe yarıyor."
Dedi bir yandan da gülerek. Hâlini görünce bende ister istemez gülümsedim. Az sonra yeni pişmiş gibi olan börekleri da alıp tepsiye bıraktıktan sonra kupalara çayları doldururken mutfak kapısından Perihan girdi.
" Günaydın millet."
Ayşe hala kaşları çatık baktı kıza.
" Millet değil kızım.
Yüzü asılan Perihan,
" Tamaaam!
Babaanne İpekler yoldaymış.
Sesinde alay olduğu alelen belliydi.
" Perihan!"
" Ne?!
" Perihan dedim!"
" Bulduğum ilk fırsatta burdan gideceğim görürsünüz."
" Nereye gidecekesin hanım efendi? "
" İstanbul'da bir okula.
İstanbul buradan, bu kokmuş yerden bin kat daha iyi! "
Onlar tartışırken ben alık alık bakıyordum sadece.
" Öyle değil mi Yıldız."
Dedi Perihan onay istercesine bana dönerek. Kaşlarım çatık tek kelime cevap verdim.
" Değil! "
Hiç bir yer İstanbul dan daha kötü gelmiyordu şuan bana.
Aptal kız.
Merdivenler bitip kata çıktığımda sinirle soluyarak yürüyordum hâlâ. Nihayet Göktuğ'un kapısının önüne gelince durdum. Bir anda bütün sinirimin geçtiğini hissederken tepsiyi tek elime alarak boştaki elimle kapıyı tıkladım. Yine ses vermedi. Hâlâ mı uyuyor diye düşünerek yavaşça içeriye girip yatağa baktım. Yatak boş üzerindeki bilgisayar kalkmış yatak düzeltilmişti. Ama Göktuğ yoktu. Banyoda olabilir diye düşündüğüm sırada balkondan gelen sesini duydum.
Evet balkondaydı. Elimdeki tepsiyi yatağın üzerine bırakıp balkona yöneldim. Üzerinde spor atlet ve eşofman bir elinde telefon bir elinde havlu saçlarını kuruluyordu. Duştan çıktığı belliydi. Sargı ile duşa mı girmişti? Arkasında durmuş hareketlerini izlerken.
" Anlıyorum Osman Bey."
Dediğinde kaskatı kesildim.
" Tabiki musaitiz."
Müsait?
" Bekliyoruz.
Derken elini alnına götürerek ovaladı. Çat kapı gelmeye karar vermiş olan Osman Yavuzlar yine emri vâki yapıyordu. O an aklıma geldi. Tabi ya. Ağustos ayı demek onlar için tatil zamanı demekti. Büyük ihtimalle tatile gidiyorlardı ve gitmeden önce büyük zahmetlere girerek kızlarını görmeye gelmişlerdi sanırım.
" Bekliyoruz " diyen Göktuğ telefonunu kapatıp geriye döndüğünde göz göze geldik.
Elinde telefon kısa bir süre bende takılı kaldı gözleri. Sessiz ve hareketsiz ânı arkamı dönerek bozan kişi ben oldum. Kapıya doğru yürürken,
" Yıldız." Diyen sesini duydum yeniden.
" Anne baban seni görmek için gelmişler. Birazdan burada olurlar."
Yumruklarımı sıkarken başımı önüme bıraktım.
" Duydum."
Dedim ve odadan çıkarak kendi odama girdim. Kapıyı sinirle kapatarak olduğum yere bıraktım kendimi.
Dizlerimi kendime çekerek önce kollarımı dizlerimin üzerine koydum. Sonrada alnımı yasladım. Duyduklarım yüzünden unutmaya çalıştığım herşey bir anda yeniden ve yeniden zihnime hücum etmeye başlamış, sanki izlediğim bir filmi ilk bölümünden itibaren yeniden ve yeniden izliyormuş gibiydim. Sırtımı dayadığım kapı tıkladı.
" Yıldız."
Sessizdim.
" Yıldız açar mısın lütfen."
Ağzımı açsamda sesim çıkmak istemiyordu.
" Yıldız lütfen aç.
" Yalnız kalmak istiyorum."
Diyebilidim zar zor.
" Tamam."
Dedi Göktuğ. Sesi benden daha zor çıkmıştı sanki. Oturmaya devam ettim. Yaşadığım şeylerin zihnimde dolaşmasını engelleyemediğim için surursuzca izliyordum o kadar. &
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Açık balkon kapısından duyduğum sesler onlara aitti. Hava sıcak olduğu için arkadaki kamelyada oturacaklardı belliki.
Hem ruhuma hem kalbime çok uzak yerlerden gelen anne babam olan insanların seslerini duyuyor ama sevinmek yerine içime hüzün çöküyordu.
Birazdan Göktuğ gelerek ailen seni görmeye geldi diyecekti eminim. Özlemle boyunlarına sarılmayacağımı oda biliyordu muhtemelen. Ama yine de gelecekti.
Başımı tekrar öne eğdim. Düşündüm. En başa geri döndüm herşeyi yeniden düşündüm. Yaşadıklarıma, duyduklarıma ve gördüklerime döndüm yeniden ve yeniden.
Bana haber vermeye gelirken beni görünce durdu. Yüzünde kaygılı bir ifade vardı benimle ilgili. Nasıl hareket edeceğimi nasıl tepki vereceğimi kestiremiyordu ve bundan dolayı kaygılıydı. Kamelyaya çevirdim gözlerimi Osman Yavuzlar ve karısı Sultan Yavuzlar koltuklara kurulmuş bacak bacak üstüne atmış oturuyorlardı. Asaf bey ise arkadaşının hemen yanı başına oturmuştu. Yavuz Yavuzlar yine yoktu. Kimbilir nerde kız arkadaşıylaydı. Bir kaç adımla Göktuğ'un yanından sessizce geçerek kamelyaya geldim.
Soğuk bakışlarını benden yine esirgemeyen sevgili annem dudağının kıyısına büyük zahmetlerle bir gülümseme kırıntısı ekleyerek ayağa kalktı. Lütfetmişti.
Babam ise sadece en ufak duygu belirtisi olmayan çimento kalıbı asık yüzüyle bana baktı. Göz bebekleri hareket etmese inme inmiş sanırdım. Taş kalbinin katılığı bütün bedenine sirayet ediyordu. Bu adam ruhsuzdu.
" Yıldız." diyen annemin bana doğru attığı ilk adımda ben iki adım geriye yürüdüm. Eskiden de anne kız gibi değildik ama artık aramızda kapanmaz bir uçurum vardı. Dibi olmayan düşüldüğünde çıkılamayan...
Yaptığım şeye sadece çatık kaşlarıyla karşılık verdi. Babamla geçen hayatı annemi de taşa çeviriyordu ama haberi yoktu.
" Neden buradasınız? "
Dediğimde ikisininde şu sıcak havayı bile serinletecek kadar soğuk olan bakışları üzerimde gezindi.
" Yol üzeri biraz soluklanalım mı dediniz? Yoksa yarışlara sokmak için at almaya mı geldiniz. Zira benim için gelmiş olamazsınız. O kadar yolu gelmeye değecek biri değilim çünkü."
Cevabı, birbirine bastırdığım dişlerimi titreyen dudaklarımla kapatmaya, dolan gözlerindeki yaşları kirpiklerimle tutmaya çalışarak bekledim.
" Terbiyesizlik yapma Yıldız! "
" Osman Bey! "
Diyerek uyarıcı şekilde araya giren Göktuğ'u elimi kaldırarak susturdum.
" Annen seni görmek istediği için geldik."
Zaten ikisinden biri görmek istese bu numaradan da olsa annem olurdu. Çünkü babam taştı, duvardı.
" Zahmet verdiğim için kusura bakmayın Osman Yavuzlar. Benim yüzümden bir kızınız olduğunu hatırlamak zorunda kalmışsınız."
Her cümlemi biraz daha sivrilterek konuşuyordum. Benim gibi, benim kadar canları yansın istiyordum. Annem sessizce yerine geçip oturdu.
" İstanbul nasıl baba?
Aramızda ki bu tuhaf diyaloğu
"İyi." Dedi babam az önce hiç birşey olmamış gibi.
" Sen nasılsın anne?
" İyi." Dedi tek kelime.
Şuan belli etmemeye çalışsamda bütün kemiklerim, damarlarım, kaslarım bütün bedenim kasılıyordu.
" Ya arkadaşlarım, onlar nasıl?"
" İyiler, herkes hayatına devam ediyor."
Göktuğ'un bakışları bana kaymaya başlamıştı.
" Ya Umut? "
Dediğimde Göktuğ'un gözleri gözlerimde sabit kalırken anne babamın uyarıcı bakışlarına maruz kaldım.
" Kocanın yanında eski kocanımı soruyorsun seni ahmak! "
Tam olarak bunu okuyordum o bakışlarda. Babam alaycı bir tavırla,
" Aynı." Dedi inadına yaparak.
Anneme döndüm.
" Öyle mi? "
" Evet." Dedi sakin sesiyle.
Bir süre bakıştık ikisiyle de. Dişlerimin arasında kalan dudağımdan kan tadı aldım yine. Sağ elim sol kolumu tutarken tırnaklarım etime saplandı. Acıyan canıma aldırmadan yüzlerine haykırdım gözyaşlarıyla.
" Peki siz hangi yüzle buraya geliyorsunuz ha!
Sen nasıl bir annesin? Ya sen!
Hani hesap soracaktın? Hani onu öldürecektin? Nerde, ne oldu?
Hiç bir anne yada baba sizin yaptığınızı yapmazdı. Hiç biri evladını böyle bırakmazdı! "
Diye bas bas bağırdım.
" Gücünüz sadece bana yetti değil mi!? "
Dedim son nefesimi bırakırcasına.
" Günah keçisi olarak beni ilan edip beni cezalandırdınız! Adınızı, namınızı kurtardınız ama beni kaybettiniz!
Bundan sonra benim anne babam değilsiniz!
Bir anda hırsla kalktı yerinden babam olduğunu sanan adam.
" Bu ne cüret!! "
Diyerek bağırıp hışımla üzerime yürüdü. Öfkeyle kaldırdığı elini görünce sadece gözlerimi kapattım ve bekledim. Hızla yüzüme inecek tokatı bekledim. Bekledim, bekledim...
Sessiz geçen o bir kaç saniye de ne bir tokat ne bir acı duymadım.
" Göktuğ! "
Diyen Asaf beyin sesini duymamla gözlerimi araladığımda gördüğüm şey hemen önümde Osman Yavuzlar ile aramda duran Göktuğ'un geniş sırtı oldu.
Bir adım gerileyerek yana geçtiğimde kendini baba sanan adamın bileğini sımsıkı tutan eli ve Göktuğ'un gök mavisi gözlerinin griye dönüşen renklerinde çakan şimşekleri gördüm. Öfke dolu sesiyle hırlayarak konuştu.
"Hiç kimse karıma el kaldıramaz. Özellikle babası asla! "
Diyerek geriye ittirdi.
" Size gösterdiğim saygı sınırlarını aştınız. Misafirliğin kısa olanı makbulmüş Yavuzlar. "
Bu yaptığına inanamaz şekilde baktım. Beni ona karşı korumuş ve savunmuştu. Başım yeniden önüme düşerken kendimi daha aciz daha acınası hissediyordum. Daha fazla tutamadığım göz yaşlarımı serbest bırakırken,
" Sultan!"
Diye çıkan yüksek sesle yerimde sıçradım.
" Kalk gidiyoruz! "
Annemde babam gibi hırsla yürüyerek yanıma gelerek,
" Yazıklar olsun sana."
Derken son sevgi kırıntılarımıda alıp babamın peşinden yürüdü ve uzaklaştılar. Asaf bey daha fazla ayıp olmasın diye arkalarından giderken ben taş kesilmiş öylece kalmıştım. Göktuğ yavaşça bana doğru döner dönmez,
" Yıldız ne yapıyorsun...
Diyerek sağ elimi sol kolumdan çekmek için tuttu. Ama tırnaklarımı etime öyle bir geçirmiştim ki bırakamıyordum. Sinirimi kendi canımı yakarak çıkarıyordum.
" Yıldız bırak lütfen." derken parmakları parmaklarımı ayırmaya çalışıyordu. Sonunda başardığında,
" Kanıyor...
Bu kez eli yanağımda başparmağı dudağımın kenarını siliyordu.
Elimi yavaşça koluna koyarak aşağı indirdim. Her zerrem yeniden ve yeniden acıyordu. Yine. Beni o adama karşı savunması her ne kadar iyi bir şey gibi görünsede korunmaya muhtaç, aciz ve zavallı hissetmiştim kendimi yine.
Kat ettiğimi sandığım küçücük mesafenin başına çekilmiştim. Yine! Şuan karşımda bana üzgün gözlerle bakan bu adamda üstüne tüy dikiyordu ruhumun çektiği acıların. Arkamı dönerken,
" Yalnız kalmak istiyorum."
Diyerek verandaya doğru yürüdüm takati kesilmiş ayaklarımla. Mutfak kapısının önüne geldiğimde Perihan'ı görünce saniyelik kapının kasasına tutunarak durdum. Dakikalardır bizi izliyordu muhtemelen.
" İstanbul'da bulacağın tek şey böyle sahte yüzler." Dedim.
Ardından yanından geçerek salona açılan kapıya yürürken yalnız kalmak istiyorum dediğim hâlde arkandan yürüyen Göktuğ'un ayak seslerini duyuyordum. Mutfağı kat edip salona oradan da merdivenlere yöneldim. Başımı kaldırıp basamaklara baktığımda çıkacak ne gücü, ne de nefesi kendimde bulamadım. Yine de zoraki şekilde attım adımlarımı. Ama o da bir yere kadardı. Sonunda çıktığım bir kaç basmaktan sonra takatim tüketirken bulanan şuurumla sendeledim. Geriye doğru düşerken arkamdaki bedene çarparak ve sarılan kolların arasında kalarak kurtuldum düşmekten.
" Yıldız! "
Dedi Göktuğ panikle. Hızla kucakladı. Hemde sıkı sıkı kucakladı. İşte orda koptum ben. İçimde tuttuğum bütün gözyaşlarım göz pınarlarımdan akın akın boşalırken küçücük bir sevgi kırıntısına bile muhtaç ruhumla kollarımı onun boynuna sararken yüzümü boynuna gömdüm. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
" İndir."
Dedim aklım başıma gelince.
" Bacağın kötü olacak. İndir!"
Umursamadı bile, yürümeye devam etti. Kendi ailemin istememesine tezak zorla evlendirildiğim bu adamın bana böyle davranması canımı daha da yakıyordu.
Bir yerlerde bir yanlışlık vardı. Neden ailem yabancılaşırken bu adam ailem olmaya çalışıyordu. Kader benimle, bizimle eğleniyordu bence.
***************************
Evet canlarım yine bölüm sonu.
|
0% |