Yeni Üyelik
19.
Bölüm

⭐G.Y 17 Tut elimi⭐

@azamet_29_2

 

Yeni bölüm istemiş canlarım gelmez mi o zaman. Keyifli okumalar dilerim 🤗 🌺

 

 

Odaya girdik.
Beni yatağıma bırakarak hızla çıkarken ağlamam dahada şiddetlendi. Canım yanıyor acısı ruhumdan çıkıyordu. Kendimi yana çevirip dizlerimi kendime çekerken yedek yastığı kollarımın arasına aldım. Sarılarak ağlamaya devam ettim. Artık hiç bir şeyim değillerdi. Artık yalandan bile olsa anne baba diyeceğim kimse yoktu hayatımda. Bana yaptıklarından sonra hiç birşey olmamış gibi hayatlarına nasıl devam etmişlerdi.

 

Ya babam olduğunu söyleyen adam..
Nasıl hiç bir şey yapmadan durmuştu.

 

Yok yok!

 

Aklım almıyordu. Madem ortada bir suç vardı o suçu tek başıma ben mi işlemiştim. Yalan söyleyen ben değildim ki. Sahte cüzdan hazırlayan ben değildim. Ama bütün suç sadece benimdi. Ortadaki rezilliğin tek suçlusu bendim öyle mi? Sanki ben Umut'u kandırmış başka bir kızın elinden almışım gibi davranılıyordu.

 

Yüzümü yastığa gömerek bütün gücümle son ses bir çığlık attığımda sadece ben duydum feryadımı. O sırada kapı açıldı ve Göktuğ girdi içeri. Hızlı adımlarını duyuyordum. Yatağın yanına gelip oturdu.

 

" Yıldız kolunu getir pansuman edelim."

 

" Gerek yok dedim iç çekerek."

 

" Yıldız lütfen.
Kanıyor.
Enfeksiyon kapar."

 

Dedi sakin sesiyle. Ya kanayan ruhum. Onada bir ilaç var mıydı?

 

" Yıldız hadi lütfen.."

 

Yavaşça yerimden kalkarak oturdum. Önüme baktığım gözlerimden akan yaşlar yüzümü, damladığı yerde kucağımdaki yastığı ıslıyordu. Ben sessiz iç çekişlerle beklerken o eline aldığı pamuğa biraz baticon dökerek kolumdaki kanayan tırnak izlerini silmeye başladı. Gözlerimi önümden kaldırıp yüzüne baktım.

 

" Göktuğ." Dedim.

 

Anında gözlerimi buldu gözleri. Işıl Işıl bakıyordu yine gök mavileri. Adını benden duymaktan bu kadar mı memnun oluyordu. Neden? Burnumu çekerken yutkundum.

 

" Yanlış yapıyoruz. "

 

Anlamaz şekilde baktı bu kez.

 

" Kaçıncı kez gördün.
Benden sana eş olmaz. Bizden size akraba olmaz. Sen, baban fazlasıyla iyi insanlarsınız. Daha iyi insanlara ve eşe layıksın. Uğraşma. Zorlama. Bir gün gelir bıkarsın, kalbin kırılır.

 

Emin ol geçmiyor o kalp kırıklığı."

 

Dediğimde bir dalga daha boşaldı kirpiklerimin kenarından.

 

" Beton da döksen kapanmıyor o çatlaklar. Bırak beni gideyim. Benim için değilse kendin için yap bunu. Lütfen."

 

Derken dişlerimi sıktım bu kez.
Birkaç saniye yüzüme, gözlerime baktı. Ardından.

 

" Sana daha öncede söyledim Yıldız."

 

Derken sargıya başladı.

 

" Ben seçimimi yaptım. Seninde yaptığını düşünüyorum."

 

Bakışları yaptığı sargıda dudakları yeniden gülümsedi.

 

" Beni öptün.
Sonra...
Sana verdiğim elmayı benimle paylaştın.

 

Bana doğru attığın adımları görmezden gelemem.

 

Yıldız..."

 

Dedi bandajı bantlarken.

 

" Zamana bırak.
Zaman herşeyin ilacıdır."

 

Histerik şekilde gülümseyerek bakarken,

 

" Zaman her şeyin ilacıysa neden geçmiyor bu kalp sızısı.

 

Neden kopan kanatlarımda yeni tüyler çıkmıyor.

 

Neden kanayan ruhum iyileşmiyor...
Neden.? "

 

" Geçecek.
Zaman geçtikçe onlarda geçecek.
Herşey daha güzel olacak.
Sana söz veriyorum."

 

Gözlerimden yaşlar bir kez daha akmaya başlarken ellerini bana doğru uzattı çekinerek. Yüzümü avuçlarının arasına alacaktı sanki ama tepki vermemden çekiniyordu. Kısa bir an düşündüm. Küçücük bir kırıntı miktarı bile olsa sevgiye ihtiyaç duyan kalbim ellerimi onun ellerine yaklaştırdı ve tutmamı sağladı.

 

Büyük ellerine yasladım yüzümü. Gözlerimi kapatarak teşekkür ederken kendi acizliğim karşıladı yine beni. Göz yaşlarım artık kirpiklerimi tanımaz olmuş daha fazla akıyordu.

 

Bu adam bana iyi gelecekmiydi gerçekten? O sırada kapı açılınca anında kendimi geriye çektim panikle. Göktuğ buradaydı çünkü. O halde gelen kimdi?

 

Kapıdan giren İpek ile şaşkın bakarken anında gözlerimi sildim ellerimle. Beni böyle görmesini istemiyordum o pırıl pırıl gözlerin. Koşarak gelip hâlâ oturan Göktuğ'a sarıldı.

 

" Gök abii! "

 

Göktuğ İpek'i kollarının altından tutarak havaya kaldırırken ayağa kalktı.

 

" Ooo sen mi geldin küçük böceğim."
Dedi kucağına alırken.
Kıkırdadı küçük kız.

 

" Evet, annemle geldim."

 

" Hoşgeldin."

 

Diyerek yanağına bir öpücük kondurup yere bıraktı küçük cimcimeyi. Çocukları seviyordu bu her halinden belli oluyordu. İpek'i de seviyordu.

 

" Nasılsın küçüğüm."

 

Bir yandan eli saçlarını okşuyordu.

 

" İyi. Sen nasılsın? "

 

Dedi bilmiş bilmiş.

 

" İyiyim küçüğüm."

 

Bana döndü sonra.

 

" Arkadaşım yine mi hasta oldun.
Koluna ne oldu? "

 

Göktuğ'un gözleri gözlerimi buldu.

 

" Hasta değilim canım.
Düştüm."

 

Dedim yalan söyleyerek.

 

" Hmm! Çok mu acıyor?
O yüzden mi ağladın? "

 

Anlamıştı ağladığımı, cin gibiydi bu küçük kız.

 

" Ben düştüğüm zaman annem öpüyor geçiyor."

 

" Gök abi sende öp geçsin acısı."

 

Küçük kızın söylediği şeyle gözlerim kocaman olurken aynı anda Göktuğ'un yumuşak bakışları gözlerimi buldu.
Egildi elini yavaşça sargılı koluma uzatıp tuttuktan sonra küçük bir buğse bıraktı kolumdaki sargının üzerine. Bense şok, öylece izlemiş, karşı bile koyamamıştım.

 

" Geçti mi? "

 

Dedi İpek meraklı şekilde.
Bakışlarım hâlâ karşımdaki adamın mavilerinde,

 

" Ge- geçti." Diyebildim.

 

Saçma ama gerçekten şu an kolumda acı hissetmiyordum. Nasıl oluyordu bu?

 

" Babaannem dediki yemeğe insinler."

 

" Babaanne? "

 

" İpek halama babaanne diyor."

 

" A evet.
Perihan bahsetmişti."

 

" Öyle mi? "

 

" Evet sabah bahsetmişti."

 

" İpek, Ahmet amcanın torunu. Yani kızının kızı. Arada bir buraya gelip Ahmet amcayı ziyaret ediyorlar. Bir kaç gün kalıp dönüyorlar."

 

" Ben gitmeyelim diyorum ama annem olmaz diyor."

 

Dedi İpek büzdüğü dudaklarıyla. Gülümsedim.

 

" Hadi cimcime sen şimdi aşağı in, babaanneye deki geliyorlar."

 

Dedi Göktuğ.

 

" Tamam." Dedi küçük İpek.
Koşa koşa çıktı odadan.

 

Yerinden kalktı.

 

" Gel bizde inelim.
Sabah kahvaltısıda güme gitti açıkmışsındır."

 

" Sen in.
Benim canım istemiyor."

 

Derken yüzümde kalan ıslaklığı siliyordum. Kalktığı yatağa yeniden oturdu.

 

" Yıldız.
Böyle yapma.
Sadece kendine eziyet ediyorsun. Ailenle olan sorunları çözemem biliyorum. Belki ileride dü..."

 

" Asla! Asla düzelmeyecek."

 

Dedim sözünü keserek.
Israr etmeden devam etti.

 

" Geçmiş geçmişte kaldı.
Bırak artık geçmişte olanlar yüzünden üzülmeyi. Yeniden başla. Yeniden başlayalım."

 

Elini uzattı gözlerime bakarken.

 

" Yıldız, elimi tut...
Bırak sana bütün üzüntülerini unutturayım. "

 

Önce eline sonra gözlerine baktım. Umutla bekliyordu uzattığı elini tutmamı.

 

Peki tutmalımıydım.
İstiyordum.
Elini tutmak istiyordum.
Kendime yeni bir kapı açmak istiyordum. Daha geçen gün kendimce bir karar almış kendi kendime kalan hayatıma onunla devam edeceğimi söylemiştim.
Yapacaktım...

 

Yavaşça uzattığım elimi büyük elinin üzerine koydum. Anında gülümsedi. Sıkıca tutup,

 

" Şimdi de söz ver."

 

Dedi parmaklarını kapatırken.

 

" Söz mü?
Ne için?"

 

" Artık sadece önündeki hayata bakacak, geçmişi ve olanları hiç düşünmeyeceksin."

 

Başımı önüme eğerek konuşurken elim hâlâ elindeydi.

 

" Geçmişin gölgesinin uzandığı geleceğe bakmak o kadarda kolay değil.

 

Yinede denemek istiyorum. Ama olanlardan sonra kimbilir aşağıdakiler neler düşündü."

 

" Hiç kimse hiçbir şey düşünmedi Yıldız. Hadi! "

 

Dedi elimden dahada sıkı tutarak kaldırırken.

 

Birlikte odadan çıkarak aşağı indik. Asaf Bey, Ayşe hala, Perihan, İpek ve annesi olan genç kadın vardı mutfak masasında. Bizi gören Ayşe hala,

 

" Nerede kaldınız çocuklar.
Yemekler soğudu. Hadi oturun."

 

Derken,

 

" Merhaba." dedi İpek'in annesi ayağa kalkarak. Elini uzattı.

 

" Tanışma fırsatımız olmadı. Ben Yasemin. İpek'in annesi."

 

" Yıldız." Dedim elimi uzatarak sıkarken.

 

" Kusura bakmayın gelir gelmez üst kata çıkmak istedi. Umarım yaramazlık yapmamıştır."

 

" Yapmadım anne valla."

 

" Hayır yapmadı.
İpek çok tatlı ve akıllı bir çocuk."

 

" Oturun çocuklar hadi."

 

Dedi Asaf Bey.
Hiç kimse olanları hatırlatacak bir şey ne söyledi ne yaptı. Perihan bile. Göktuğ ile birlikte kendi sandalyelerimize oturduk.
Kaşığımı elime alırken masadakilerin yüzlerine baktım bir bir. Yüzleri, karakterleri, hareketleri konuşmaları bana çok çok farklı, çok yabancıydı.

 

Yıllarca gördüğüm konuştuğum samimiyetsiz insanlardan, yüze gülen arkadan kuyu kazan insanlardan çok farklıydılar.

 

En son yanımda oturan ve sessizce beni izleyen Göktuğ'a çevirdim gözlerimi. Gök mavilerini görünce içime bir huzur iner olmuştu. Tekrar önüme döndüm. Usulca tabağımdaki yemeğimden biraz alıp yerken kendime bir söz daha verdim. Bugünden öncesini bir daha düşünmemek için herşeyi yapacağım. Bugünden sonra herkese herşeye inat yeni bir Yıldız olacağım.

 

🌟🌟

 

Ertesi gün erkenden uyandım. Gece olanlardan mı bilmem doğru düzgün uyuyamamış bu yüzden geç saatlere kadar balkonumda oturarak yıldızları izlemiştim. Buna rağmen dinç uyanmıştım.

 

Bu arada bu çiftliğe geldiğimden günden beri ilk kez farketmiştim. Meğer şehir ışıklarından uzak olan bu çiftlikte gökyüzündeki yıldızlar o kadar net görünüyormuş ki. Yanlarına birde ince hilali almışlarki değmeyin bu eşsiz manzaranın keyfine.

 

 

İşte gecenin çoğunu bu yıldızları izleyerek geçirmiştim. Buna rağmen sabah erkenden uyanmış ama dinçtim.

 

Yerimden kalkıp banyoya girdim. Sabah işlerimi halledip ılık bir duş alıp giyindikten sonra saçlarımı kurutup arkadan ördüm. Odamdan çıktığımda Göktuğ da aşağı iniyordu. Günaydın. Dedi gülümseyerek.
Günaydın dedim aynı şekilde.

 

" Bugün gözlerinde farklı bir bakış var."

 

" Öyle mi? "

 

" Öyle.
Daha canlı.
Daha berrak, daha güçlü."

 

Söylediği sözler hoşuma gitmişti. Yeniden gülümsedim.

 

" Teşekkür ederim.
Hadi inelim."

 

" Tamam.
Önden buyur."

 

Merdivenlerde aşağı ağır ağır inerek mutfağa girdik. Kahvaltı masasında Asaf bey Ayşe hala ve Perihan bizi bekliyorlardı yine. Yerlerimize oturup kahvaltıya başladık. Asaf Bey Göktuğ'a bakarak,

 

" Ahır tadilata alındı. Atlar bir süre daha diğerleriyle kalacak. Ama Ahmet Ağa bazı atların huysuzluk çıkardığını söyledi. Onların yerini değiştirelim."

 

" Ben bugün bakarım baba. Sen bugün dinlen. Kaç gündür ayaktasın."

 

Yeni bir hayata yeni bir adım için fırsat diye düşünüp.

 

" Asaf Bey Göktuğ işlerle ilgilenirken bizde sizinle kamelyada oturup kahve içelim mi? "

 

Dedim. Hem Göktuğ'un hem Asaf beyin gözleri beni buldu. İkiside şaşırmış şekilde bakıyordu.

 

" Kahve sevmez misiniz? "

 

" Se-severim."

 

Dedi yaşını başını almış adam kekeleyerek. Göktuğ'un ise gözlerinin içi gülüyordu. Bu gülümseme benim yüzümede aksetmişti. Bu sırada Ayşe halanın sesini duydum.

 

" Perihan hayırdır ne bu surat? "

 

Perihan'a baktık. Başını masaya bırakarak çıkan sesin arkasından,

 

" Sınavlarda yine çaktım.
Bu sene hazırlanıp seneye sınava girecem diye canım çıkıyor. Ama kendi kendime yaptığım sınavlarda çakıyorum. Bu kışı dersanelerde geçirecek olmak sinirimi bozuyor."

 

Ayşe hala,

 

" İyi bir okul kazanmak istiyorsan daha çok çalışmalısın."

 

Derken ben,

 

" İstersen beraber çalışırız."

 

Diyiverdim. Söylediğim şeyle aniden başını kaldırıp bana baktı.

 

" Ne? "

 

Yerinde doğruldu.

 

" Ne yani bana yardım mı edeceksin?"

 

" İstersen ederim."

 

Dedim çayımdan bir yudum alarak.

 

" Dershaneye yine gidersin. Evde çalışırken de istersen sana yardımcı olurum."

 

Şaşırma sırası Perihan'a ve Ayşe halaya geçmişti.

 

" Şeyy! Oo.. Olur! "

 

" Anlaştık o zaman. "

 

Kahvaltımızın kalanını yaparken Asaf Bey ile Göktuğ yine iş konusuna geçtiler. Uzun zamandır duraksayan meseleler varmış.

 

Mesela yarış taylarından ikisini isteyen Mahmut adında biri bir kaç gün içinde gelip tayları alacakmış. Diğer yandan Göktuğ başka bir çiftlikten bir aygır almış. Çok hırçın bir at. Dedi Asaf Bey. Göktuğ ise cins bir at. Çok güzel ve güçlü yavruları olacaktır. Bizim Gülistan ile çiftleştirebiliriz.

 

Dediğinde bu konuları ne kadar rahat konuştuklarını farkettim. Aklıma gelen şeyle bende konuya katılma kararı aldım.

 

Bu arada Gece ile Sirius' dan da iyi bir çift olur bence. Bana baktı.

 

" Gece ve Sirius mu? "

 

" Evet.
Geçen gün Sirius ile gezmeye çıktığımda farkettik Kadir ile."

 

" Kadir' le mi? " Dedi.

 

Şaşkın ama gülümseyerek.

 

" Bak sen.
Hiç bahsetmedi bana."

 

" Şey ben pek anlamam. Ama Gece Sirius'u görünce heyecanlandı. Kadirde Gece'nin Sirius'dan hoşlandığını söyledi. Başka atlara ilgi göstermezdi Gece dedi."

 

" Doğru söylemiş.
Gece eş beğenmemişti.
Bak sen bizim çapkına demek Sirius'u beğenmiş."

 

Diyerek bir kahkaha atarken gözlerim üzerinde takılı kaldı. İlkkez bu kadar keyifle güldüğünü görmüştüm.

 

" Anladım.
Baba ben gidip Kadirle birlikte ortalığı bir teftiş edeyim. Eksikler alınacaklar kontroller falan.
Önümüz güz. Şimdiden yemler ve samanlar için gereken miktarı sipariş edelim ki vakitli gelsin."

 

" Doğru.
Bu yıl yavruların sayısıda arttı.
Siparişi fazla verelim."

 

" Mahmut ne zaman gelecek? "

 

" Yarın gelir bence. Merakla bekliyordur. Hadi ben kaçtım. Akşama kadar ancak bitiririm işleri. Akşam görüşürüz."

 

" Görüşürüz." Dedim.

 

Bir adım daha attım ona doğru.
Gülümseyen bakışların ardından mutfaktan çıktı. Geride kalanlarla birlikte devam ettik kahvaltıya. Ardından Asaf Bey ile birlikte arka bahçedeki Kamelyaya geçtik. Fidan bizim için kahve yapıp getirdi. Yanına da bir kaç çikolata. Kahvelerimizden bir iki yudum almıştık ki.

 

" Nasılsın? " dedi Asaf bey.

 

Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Yumuşak bakışları üzerimdeydi.

 

" Dün olanlar için üzgünüm. Böyle bir şey beklemiyordum. Yoksa müsait olmadığımızı söylerdim onlara."

 

" Önemli değil Asaf bey. Onların her zaman ki halleriydi. Ben olanları unutmaya çalışıyorum.

 

Birde..."

 

Dedim ve durdum bir kaç saniye.

 

" Benn.. Özür dilerim."

 

" Sen neden özür diliyorsun? "

 

" Herşey için.
En başta Göktuğ ve benim..."

 

" Bak kızım."

 

Dedi sözümü keserek.

 

" Madem başbaşa oturma fırsatı bulduk biraz konuşalım. Yanlış anlama kötü mânada değil. Sende ailemizden birisin artık. Sende benim bir evladımsın."

 

Kahvesinden bir yudum daha aldı.

 

" Göktuğ bu yaşına kadar bana bir kere olsun itiraz etmedi. Karşı gelmedi. Allah'a çok şükür iyi bir çocuk iyi bir evlat oldu her zaman. Tıpkı annesi gibi. Annesi gibi sabırlı ve iyi kalpli biri.

 

Sende biliyorsun. Hastayım. Ölüm kapımı ha çaldı ha çalacak diye..."

 

" Allah ömürler versin. Asaf bey."

 

Diyerek kestim sözünü. Gülümsedi.

 

" Bakalım, verirmii vermez mi?
Bir gün aniden ölüp gidersem Göktuğ yalnız kalmasın istedim. Bir eşi bir ailesi olsun, benden sonra yalnız kalmasın istedim. Önce mırın kırın etti ama sonra kabul etti..."

 

Durdu, yüzüme baktı.
Hikâyenin kalanını anlattığında yerin dibine girecektim. Sıkıntı ile yutkunarak bekledim bunu. Ama beklediğim gibi olmadı konuşmanın devamı.

 

" Göktuğ seninle evli olduğu için çok mutlu. Bana sadece bir kez itiraz etti. Oda seninle evlenmek isterken.

 

Yıldız sen onu mutlu ediyorsun. Bu yüzden ömür boyu mutlu olmanız için her gün Allah'a dua ediyorum. Bir gün ben ölüp gittiğimde bu çiftlik sizlerle, çocuklarınızla ayakta kalmaya devam edecek. Bunu biliyor bununla bende mutlu oluyorum."

 

Sözleri sol yanımda bir sızı bırakırken nasıl ve ne diyeceğimi bilemedim. Derin bir nefes alıp verdikten sonra ayağa kalktı.

 

" Bak kızım.

 

Bu dünya hem çok güzel hem de çok boş bir yer. Sevdiklerimiz olmadığında hiç bir kıymeti yokken sevdiklerimizle hiç ölmek istemeyecek kadar güzel bir yer oluyor.

 

Zaman hızla akıp geçiyor.
Vaktiniz varken bu zamanların değerini bilin. Değer verdiğimiz şeyler elimizden kayıp gittiğinde eyvah! Diyoruz ama dönüşü olmuyor. Ve o gün gelince geç kalmış oluyoruz.

 

Yıldız... Arkamıza bakarak yürümek sadece dikkatimizi dağıtır ve ayağımızın takılarak düşmemize sebep olur o kadar.

 

Oysa önümüzde öyle güzellikler, yanımızda öyle güzel insanlar vardır ki. Göktuğ'un yanında sen...
Senin yanında Göktuğ var. Bunun kıymetini bilmek ve sadece önünüze bakmak en güzeli."

 

Dedikten sonra kısa bir sessizlik oldu. Ardından yavaşça ayağa kalktı.

 

" Başını ağrıttıysam kusura bakma lütfen. İnsan yaşlandıkça çenesi düşüyor."

 

" Estağfurullah Asaf bey."

 

" Seninle kahve içmek ve sohbet etmek çok güzeldi kızım. Arada bir tekrar edelim."

 

Dedikten sonra kamelyadan çıkıp uzaklaşırken hızla ayağa kalktıp bir kaç adım yürüdüm arkasından.

 

" Asaf baba! "

 

Dedim. Dedim ama kendimde şaşırdım, inanamadım. Farkında olmadan ağzından çıkan iki kelime Asaf beyin yüzünü güldürürken devam ettim cümleme.

 

" Sağol Asaf baba."

 

" Sende sağol benim güzel kızım."

 

Gidişinin ardından yerime geçip oturdum.

 

Önümdeki fincana bakarken bir yerlerden okuduğum o söz geldi aklıma.

 

En güzel yaşımda gördüm herkesin gerçek yüzünü ve şimdi bir yaş daha büyüdüm.
Geçmişim geleceğime ders olsun.

 

****************************

 

Evet canlarım bölüm sonu.
Gelecek bölümde görüşmek üzere.

 

Loading...
0%