@azamet_29_2
|
" Açıklamaya gerek yok güzelim. An itibariyle mesaj olarak gitti cüzdanın resmi. Annende babanda biliyor artık!" " Nee?! " İşte o gün kaydı Yıldız'ın dünyası. Yada ben Yıldız, kaydım bu dünyadan, nereye gideceğimi bilmeden. O gün kavga ederek ayrıldık Umut'la. Yaptığı şeyin kabul edilir tarafı yoktu. Anne babama ne derdim ben. Nasıl açıklardım... Zaten her yaptığım kusur doluydu onlara göre. Ama bu? Bunu açıklayamazdım! O gün anne ve babam telefonla beni sürekli aradılar. Annem ağlaya ağlaya, babam bağıra, bağıra konuştu. Sakın eve gelme! Dedi babam. Yüzünü görmek istemiyoruz! Bir anda dünyam tepe taklak olmuştu. Ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemeden öylece kala kalmıştım ortada. Kafamın içi bir anda karma karışık bir hâle gelmiş, düşünemiyor konuşamıyor ne yapacağımı bilemiyordum. & O gün ve gece uzak bir otelde kaldım . Herkesle her şeyle bağlantımı kestim. Telefonumu kapattım. Sadece düşündüm. Ne yapacağımı, nasıl hareket edeceğimi düşündüm. Lakin bulamadım. Umut'u hâlâ seviyordum. Oda beni seviyordu biliyordum. Bundan emindim. Belki de onun yaptığı doğru, dedim kendi kendime. Babam ve annemin Umut'u kabul etmelerinin tek yolu buydu belki de. İlerde de yumuşar ve beni affederler hatta Umut'u da sever kabul ederler diye düşündüm. Sonuçta ne ben ne Umut babamın sandığı gibi kimseden birşey beklemiyorduk. Maddiyat hiç beklemiyorduk. Bunu aileme de ispat ettiğimde herşey hallolabilirdi. Meğer ben öyle sanıyormuşum. Umut'un bana oynadığı oyunu sonradan anlayacakmışım. Ertesi gün erkenden otelden ayrılıp Umut'un yaşadığı eve gittim. Kapının önünde durup elimi zile uzattım. Basmadan önce yeniden ve tekrar tekrar düşündüm yapacağım şeyi. Sonunda kesin bir kararla kapının ziline bastım. Saniyeler sonra Umut kapıyı açıp beni gördüğünde hem çok şaşırdı hem sevindi. Belli ki beklemiyordu beni. Yinede, " Güzelim biliyordum geleceğini." Dedi tuttuğu ellerimle beni içeriye doğru çekerken. Ve benim hayatımdaki herşey o kapıdan girdiğim andan sonra değişti. Hemde öyle bir değiştiki geçmişim ve geleceğim arasındaki fark siyah ve beyaz kadar farklı olacaktı. ***** O günden bir hafta sonra babam beni yeniden döndüğüm ve kaldığım otel odasında ağlarken buldu. O bir hafta içinde öğrendiklerimden sonra Umut'la çok büyük bir kavga etmiş, ardından Umut'un yanından pişman ve perişan bir halde otele geri dönmüştüm. Meğer Umut yalanlarıyla beni kandırmış, arkadaşına yaptırdığı sahte bir cüzdanla evlediğimize inandırmıştı beni. Babamın bizi arayıp beni evlatlıktan reddettiğini duyduğunda ise gerçek karakteri ortaya çıkmıştı. Dahası bundan sonra aileme ne dersem diyeyim inanmazlardı bana. Yıldız Yavuzlar'ın adı, ne olduğu belirsiz biriyle duyulmuş, o adamla evlenmiş ve ayrılmış olmuştu. Öfkeli babam beni apar topar alıp eve götürdü. Tek kelime edecek ne gücüm ne de hâlim vardı. Geldiğim evde kapıdan girer girmez babamdan farklı görünmeyen annem karşıladı beni. Bir kaç adım atıp salonun ortasına geldiğimde annemin yüzümde patlayan tokatıyla kendimi yerde buldum. Elim yüzümde dolan gözlerimle yerde kaldım bir süre. Haketmiştim. Hemde fazlasıyla. Bununla kalmadı tabi. Babam benim yokluğumda büyük kararlar almıştı. Gözleri öfke saçarken parmağını sallayarak ve bağırarak konuşmaya başladı. " Kulağını aç ve beni iyi dinle!" Dedi. " İlk önce o piçi bulduğum yerde gebertecem." İtiraz etmezdim. Umarım yapardı.. " Güya akıllı geçinen Yıldız Yavuzlar! Adam sahte bir cüzdan hazırlatıp seni kandırıyor bir haftadan fazla evinde tutuyor karısı yapıyor ama sen, benim salak kızım... Neler olduğunu son ana kadar anlamıyorsun. Yazıklar olsun sana! Sana verdiğim emeklere yazıklar olsun! Ama bitti! Yetti senden çektiğimiz! Bir kaç gün içinde senin için seçtiğimiz adamla evleneceksin!" " Ne?" Dedim kocaman gözlerle babama bakarken. " Yapma baba ne evlenmesi! Hayır, ben.. Ben istemiyorum! " " Dönüşü yok küçük şımarık. Bu sefer ben ne dersem o olacak! " Babamın öfkeli sesi taa bahçeden duyulmuştur heralde. " Babacğım özür dilerim. Derken iki gözüm iki çeşme yalvararak ağlıyordum. Bu sefer şakası yoktu. Bana acımayacaktı. " Kararım kesin! Anneme döndüm. " Anne. " Ne söyleyeyim?! Annem resmen çığlık atarak söylemişti sözlerini. Az önce babamı duyan olmadıysa şimdi annemi kesin duymuştu. Devam etti yine bağırarak. " Annem babam üzülür, herkese rezil olur dedin mi!? Nasıl hissederler dedin mi? HA! Baban sana kaç kere söyledi ha kaç kere! O zibidi sadece zenginlere damat olma peşinde demedi mi!? " " Anne rezil olacak bir şey yapm..." Demiştim ki yine bağırarak sözümü kesti. " Hani ne oldu!? Daha ikinci günü utanmadan bırakıp gitmedi mi?! Aaah! Ne çileli başım varmış beniim. Düştüğümüz şu hâle bak! Rezil olduk herkese rezil! " " Anne önce beni bi dinle ne olur." " Kes sesini! Kes! Sesim içime kaçarken annem aniden elini kalbine koydu. " Ay! Bana bi şeyler oluyor! Allah'ım ne suçum vardı da bunlara layık görüyorsun beni. AAYY! " Annem koltuğa kendini zor atarken babam, " Esma çabuk su getir! " Diye bağırdı. Ama elleri arkasında bağlı, parmaklarında gümüş tesbihi odada ileri geri yürüyordu hâlâ. Esma teyze elinde bardak mutfaktan koşarak gelirken annemin yanına koştum.. " Anne, anne iyimisin?" " Anan batsın emi! Diye bir kez daha bağırdıktan sonra bir anda yakamdan tutarak beni kendine çekti. Ben şaşkın baka kalırken dişlerinin arasından hırlayarak konuştu. " Bana bak Yıldız korundunuz mu? " " Ne? " Sakın korunmadım deme! " Hâlâ anlamaz bakıyordum. " Salak salak bakmasana bana öyle! " Ne! Yok! Beni tekrar çekti kendine. " Emin misin? " Eminim." Dedim sadece hâlâ hıçkıra hıçkıra ağlarken. Bu kadarı bana bile çoktu. Allah'ın belası Umut'un yüzünden düştüğüm şu hâle bak. Eliyle itince geriye düştüm. Oturduğum yerde daha çok ağlamaya başladım. Annem ve babam resmen düşmanları gibi davranıyordu bana. Annem Esma teyzenin verdiği sudan bir iki yudum içerken, " Esma tansiyon aletini ve ilacımı getir." " Hemen Sultan hanım." Esma koşarak giderken babam yanımıza geldi. " Böyle giderse ananın katili olacaksın. Ama merak etme sana yapacağı biliyorum ben. Bundan sonra dediğimin dışına bir çıkta gör. Şuandan itibaren elindeki bütün imkanlara, banka hesaplarına, kredi kartlarına, arabana her şeyine, her şeyine el koydum." " Ne? Ama baba! " " Başlatma babanın şarap çanağına. Hadi sıkıyorsa istediğin yere git de yaşa. Tabi yapabilirsen. Beş kuruşun olmadan kimse yüzüne bile bakmaz senin. Ne arkadaşların ne tanıdıkların. Evlatlıktan red ettiğimi duyduğunda seni ortada bırakan o piç gibi." Yerimden kalkıp ağlayarak koltuğa geçtim. İyice kopmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Oysa ben, ben Umut'u gerçekten sevmiştim. Onunda beni sevdiğini düşünmüştüm. Bana bakışları, konuşmaları romantik geçen saatlerimiz.. Ama babamın beni evlatlıktan reddettiğini duyduğu anda değişmişti tavırları. Nasıl olmuştu beni nasıl kandırabilmişti. Nasıl bu kadar iyi rol yapabilmişti. Her ne kadar itiraf etmek istemesemde babam haklıydı. Ben bunu hakketmiştim. Hak etmiştim ama bu yüzden görmediğim tanımadığım biriyle evlendirilmekte neydi? Hayır buna razı olmayacaktım. Kaçacaktım. Hemen bir sırt çantası çıkardım dolaptan. İçine bir kaç kıyafet ve özel eşyalarımı koyarak yatağın altına koydum. Gece olduğunda yakalanmadan çıkıp gidecektim. & İki saattir odamda kendime ve aptallığıma la*etler ederek oturuyor ağlayarak gece olmasını ve herkesin ayak altından çekilmesini bekliyordum. Bu sırada odamın kapısı açılarak Yavuz yüzünde pis bir gülümseme ile içeri girdi. " Naber ezik." " Defol git başımdan! " Diye bağırdım. Bide onu çekecek hâlim yoktu. Ama umursamadı bile. Odanın ortasına doğru yürürken, " Bizimkiler aşağıda konuşurlarken duydum. İkinci kocan bir çiftlik ağasıymış." Duyduğum şeyle şok oldum. " Ağa mı ne ağası ya! " Ne yalan söylemesi? Dedi alay ederek. Sinirlerim iyice bozulmuştu. Gerçekten evlat olmaktan atılmıştım sanırım. Yavuz kahkaha ile gülerek odadan çıkarken ben daha da ağlamaya başlamıştım. Daha fazla durmayacaktım burda. Yerimden kalkıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayarak gözyaşlarımdan kurtulmaya çalışıyordum. Ama ben yıkadıkça onlar akmaya devam ediyordu. Baktım duracak gibi değiller havluyla yüzümü silerek odama geçtim. Önce kapıyı kilitledim. Ardından çantamı yatağın altından aldım. Sonrada kol çantamı. Ve odamın penceresine yöneldim. Pencereyi açıp çatıdan başlayıp yere kadar uzanan yağmur borusuna göz attım. Beni taşır diye umuyordum. Ya taşımazsa.. O zaman aşağı düşerdim. Ama şuan umrumda bile değildi. Belki de bu şekilde ölür kurtulurdum. Derin bir nefes alıp pencerenin pervazına çıktım. Elindeki çantaları aşağıya attım önce. Sonra yan taraftaki borunun kelepçelerine basa basa ve dikkatlice aşağı indim. Şu âna kadar yakalanmamıştım. Bu iyiydi. Tuhaftı, ama iyiydi. Ayaklarım yere değdiği anda koşarak bahçenin arka tarafına yöneldim. Önce iki metrelik duvarı sonra üzerindeki bir metrelik demiri aştım. Sonra da aşağı bıraktım kendimi. Artık özgürüm diye düşünerek koşmaya devam ettim. Güvenli bir mesafeye geldiğime karar verince telefonumu çıkarıp önce Meltem'i aradım. Ama telefonu kapalıydı. Ardından Şebnem'i aradım. Ama oda Amerika'da olduğunu söyledi. Sonra Ayça'yı aradım. Açılmadı. Oğulcan'ı aradım, ulaşılamıyor dedi. Ceylin'i aradım çalmadı bile. Neler oluyordu? Elimde çantalarım yol ortasında öylece kalakalmıştım. Artık ne arkadaşım ne gidecek bir evim vardı. Dolu gözlerim yavaş yavaş akmaya başlarken ağır adımlarla yürümeye devam ettim. Sabaha kadar cadde cadde, sokak sokak dolaştım. Her adımda biraz daha yalnızlaştım. Her adımda biraz daha la*et okudum hem Umut'a hem kendime ve yürümeye devam ettim. Yoğunluktan bitkin düşünce kendimi bir oyun parkındaki banka bıraktım. O kadar yorgun hissediyordum ki. Lâkin bedenimden çok ruhumdu yorgunluktan ölmek üzere olan. Sırt çantamı başımın altına koyarak banka uzandım. Sonunda da oracıkta sızıp kaldım. & Gözlerimi açtığımda çoktan sabah olmuş karşımda küçük bir kız çocuğu bana bakıyordu. Sarı saçları yeşil gözleri vardı. " Sen öldün mü?" Dedi gözlerindeki saf masumiyetle bakarak. İşte Yıldız. Dedim içimden. Geldiğin son durumun özetini bu çocuk yaptı. " Evet." dedim çocuğa bakarak yerimden kalkarken. " Ben bir ölüyüm." Ölüydüm. Hem ruhu hem bedeni ölü biriydim. Çocuk korkuyla kaçarken bağırdı. " Aaannnee! Burada biri ölmüş." Çocuğu ve bağırmasını umursamadan saatime baktım. On bire geldiğini görünce hızla ayağa kalkarak etrafıma bakındım ya babamın adamları beni bulurlarsa korkusuyla. Sonrada çantalarımı aldığım gibi hızlı adımlarla parktan ayrıldım. Bir yandan hızlı hızlı yürürken bir yandan yine son bir umut Meltem'i aramaya karar verdim. Telefonu elime alıp tuşa bastım. Ama gördüğüm şeyle bir kez daha kovuldum Ümit kapılarından. Şanssızlık peşimi bırakacak gibi değildi. Bu kez de telefonumun şarjı bitmişti. Yeniden ağlamamak için kendimi zor tutuyordum artık. Telefonumu şarj etme şansım şuan için yoktu. O yüzden elimdeki çantanın fermuarını açıp telefonu içine bırakırken bir ihtimal yedek şarj aletlerimden birini bulur muyum diye çantamın dibini yokladım. O an elime gelen metal şey şarj aleti değildi bekli ama daha iyisiydi. Anahtar. Meltem'in evinin yedek anahtarı. Aylar önce bu çantayı Meltem'e ödünç vermiştim. Görünen o ki yedek anahtarın çantada kalmıştı. İşte şansım dönüyor diye düşündüm sevinçle. Elimde anahtar daha da hızlandım. Anahtarı kullanarak eve girebilir bir süre kalabilirdim. Meltem için sıkıntı olmazdı emindim. Benim en iyi arkadaşımdı o. Yıllardır arkadaştık onunla. Bir süre daha yürüdüm. Bir yandan da babamın adamlarına yada babama yakalanmamak için etrafı kolaçan ediyordum. Aradan biraz daha zaman geçmişti ve nihayet Meltem'in dairesini olduğu binaya gelmiştim. Anahtarı gece bulup gece gelseydim keşke bu kadar yorulmazdım. Dedim içimden. Ardından, akıl mı bıraktılar bende nasıl düşüneyim. Dedim bu kez. Geç olsun da güç olmasın. Anahtarı kullanarak önce binadan girdim. Sonra Meltem'in dairesine çıktım. Yine anahtarı kullanarak kapıyı yavaşça açarak içeriye girdim. Umarım evde değildir yoksa beni hırsız sanıp korkabilirdi. Evdeysede umarım korkutmam. İçeriye girdiğimde az da olsa rahatlamış hissettim. Derin bir nefes alıp koridorda ilerledim. Salon bölümünden gelen anlaşılmayan seslerle kulak kesilip o tarafa yöneldim. Televizyon açık kalmış diye düşünüyordum. Ama öyle değilmiş. Salondaki koltuğun üzerinde en iyi arkadaşım sandığım Meltem ve o! Umut! Zahmet edip odaya gitme gereği bile duymamışlar resmen salonun ortasında... İnanamadım. Bana bunu nasıl yaptıklarına inanamadım. Ben ne kadar aptaldım. Bu adi pisliğin beni sevdiğini nasıl düşünmüştüm. Ya Meltem? Yıllardır arkadaşım olan Meltem...O daha adiydi! Elimdeki sırt çantası yere düştüğünde iki iğrenç mahluk korkuyla bana dönüp baktılar. İkisi de kıyafetlerini kendilerine siper etselerde rezilliklerini örtmüyordu ellerindeki bez parçaları. " Allah belanızı versin! Adi! İğrenç mahluklar!" Diye bağırdım. Gözlerimde biriken yaşlar yağmur suyu gibi akmaya başlarken, nefret ettim kendimden, hatta iğrendim. Kendimi kendim bu hale getirmiştim. Hızla geriye dönüp kapıya yöneldim. Elimi çelik kapıya atarken onu duydum. Meltem'i.. " Amaan boş ver şunu. Yanıma gel.." Kusacak gibi hissederken evden dışarı attım kendimi. Diğer çantam içerde sadece kol çantam yanımda hızla merdivenlere yöneldim. Hem hıçkıra hıçkıra ağlıyor hem koşarak iniyordum. " Allah belanızı versin! Allah hepinizin belanızı versin! Nefret ediyorum. Hepinizden nefret ediyorum." Diye diye koşmaya devam ettim. Sonunda biten merdivenlerle kendimi dışarıya attım. Ellerim kalbimin üzerinde nefes almaya çalıştım bir süre. Zira ne kalbim ne ciğerlerim devam etmek istemiyor, ayakta zor duruyordum. Ne yapacaktım ben nereye gidecektim şimdi? Bunu düşünürken bir anda bir el kolumdaki çantamı aldığı gibi gördüğüm beden koşmaya başladı. Hırsız! Hırsız çantamı almış kaçıyordu. Neden her şey daha da kötüye gidiyordu. Hemen peşinden koşarken bir yandan da, " Hırsız vaar!" diye bağırdım. O önde ben arkada koşmaya devam ederken elinde çantam yolun karşısına geçtiğini görünce yola bakmadan arkasından fırladım. Duyduğum son ses uzun bir korna ve acı bir frenken kendimi yerde buldum. Acıyordu. Bütün bedenim acıyordu. Ama en çokta ruhum acıyordu. O an ölmek, ölüp kurtulmak istedim. Düştüğüm yerde ne kadar kaldım bilmiyorum ama gözlerimi araladığım da gökyüzü bana bakıyordu. Mavi. Gök mavisi iki göz. Sonra gece karanlığı oldu her yer. ************************* Evet canlarım bölüm sonu. Üç gün sonra gelecek yeni bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.
|
0% |