Yeni Üyelik
22.
Bölüm

⭐G.Y 20 Ben seni seçtim🔞⭐

@azamet_29_2

Selam canlarım.
Bu bölüm 🔞 içermektedir.
Kantarın topuzu yine kaçtı galiba. Bu yüzden rahatsız olanlara ve yaşı uygun olmayanlara uygun değildir!
Keyifli okumalar dilerim Hatalarım varsa affola.

🌟🌟🌟

" Bu...
Bu gerçek mi? "

Hayretle bir Göktuğ'a bir şuan karşımda bir film sahnesinden çıkmış gibi duran ağaç eve baktım.

Atımı hızlandırarak ağaç evin yanına kadar gelip atımın üzerinden eve bakmaya devam ettim.

" Bu muydu sürprizin? "

Gece yanımda dururken Göktuğ, bir bana birde eve bakarak,

" Evet bir kısmı bu." Dedi.

" Dahasıda mı var? "

" Evet.
Hadi in."

Diyerek önce kendi indi Gece'den. Sonrada bana yardım etti. Ben hâlâ önümdeki ağacın dallarının arasındaki evi izlerken Gece'yi ve Sirius'u evin altındaki adeta kapalı garaja benzettiğim yere çekip bağlarken,

" Yağmurda ıslanmasınlar."

Dedi. Sonrada,

" Geliyor musun? "

Diyerek tahta basamaklara döndü ve bekledi.

" Tabi ki."

Dedim hevesle. Burayı görür görmez aşık olmuş, içinide görmek için sabırsızlanıyordum.
Hemen yanına geldiğimde eliyle yönlendirerek,

" Önden buyrun."

Dedi birazda öne eğilerek. Gülümseyerek ve artan yağmurdan kaçarak hızlı hızlı çıktım tahta basamakları. Küçük ön balkonda durup arkamdan gelen Göktuğ'u bekledim. Yanıma çıkar çıkmaz elindeki anahtarla kapının kilidini açtı. Biraz kenara çekilip,

" Küçük evime hoşgeldin Yıldız Hanım." Dedi.

Kapıdan girerken gözlerim iyice açılmış merakla etrafıma bakarak attım ilk adımımı. Devamında ise evin dört bir yanını inceleyerek yürüdüm içeriye doğru.

" Çok güzeeeell..."

Demekten alı koyamadım kendimi. Burası yüksek tavanlı, dışardan iki kat gibi görünen ama tek katlı olan bir ağaç evdi.

Bir duvarında küçük taştan yapılı bir şömine görünce daha çok şaşırdım. Ağaç bir evde şömine ilk kez görmüştüm. Hoş ağaç bir evide ilk kez görüyordumya.

Şömineye yakın denecek kadar önünde yerde kalın bir minder yatak, üzerinde tüylü bir battaniye vardı. Diğer duvarında ise iki pencere ve balkona açılan iki kanatlı camlı kapısı...

Gülümseyerek arkamda kalan üçüncü duvara döndüğümde ise şaşkın kala kaldım. Küçük bir mutfak tezgahı önünde bir masa, masanın üzerinde çilekli bir pasta vardı üzerinde bir tane mum ile birlikte. Yanında ise börek, kuru pasta, meyva vardı. Gördüğüm şeyle şok olurken bugün olan kendi doğum günümü unuttuğumu o şok hatırlattı yine.

Ben dolu gözlerle masaya bakmaya devam ederken duyduğum ayak seslerinin sahibi tam arkamda durdu. Kulağıma doğru eğilerek fısıldadı.

" Karanlık geceme doğan en parlak yıldız. İyiki doğdun.

Yeni hayatımızda ki ilk doğum günün olduğu için pastaya sadece bir tane mum diktim.
Nice güzel yılların olsun."

Başım önüme düşerken dolmayı geçip taşan gözyaşlarım yere düşmeye başladığında arkamdaki Göktuğ hızla önüme geçip avuçlarının arasına aldığı yüzünü kaldırarak kendine çevirirken,

" Yıldız!? " Dedi üzgün.

" Yıldız özür dilerim!
Seni üzmek istemedim.
Sana sürpriz yapıp mutlu etmek istemiştim sadece. "

Başımı iki yana sallayarak.

" Üzülmedim." Dedim.

" Mutlu oldum.
Gerçekten...
Teşekkür ederim Göktuğ.
Kendim bile unutmuştum."

Büyük avuçları hâlâ yüzümde gözlerime baktı.

" Yalan söylüyorsun."

Ellerimi ellerinin üzerine koyarak baktım üzgün bakan gözlerine.

" Hayır gerçekten mutlu oldum.
Teşekkür ederim. Sen...
Sen çok iyisin Göktuğ...
Yanımda olmanı hak etmeyeceğim kadar iyisin."

Dedim. Ellerinin üzerindeki ellerimi aşağı indirip kollarımı yavaşça beline sararken onun kolları kollarımın üzerinden sırtıma sarıldı. Çenesi başımın üzerinde biraz durduk.

" O zaman ağlama. "

Dedi benden ayrılırken.

" Ağlayıp da yüreğimi dağlama."

Başımı hızlı şekilde aşağı yukarı sallasamda göz yaşlarım akmaya devam edince ellerimin tersiyle silerek masaya yürüyüp geride kalan Göktuğ'a baktım.

" Ee!
Mumu yakmayacak mıyız? "

Dedim gülümsemeye çalışarak.
Elini cebine sokup çıkardığı çakmağıyla buradaki ilk doğum günümün pastasındaki mumu yaktı.

" Hadi üfle." Dedi.

Mumu izledim birkaç saniye. Ardından yanımdaki adamın gözlerine baktım.

" Birlikte üfleyelim mi? "

Önce kısa bir süre bakıştık. Sonra,

" Olur." Dedi.

İkimiz de muma doğru eğilerek birlikte üfleyip dileğimizi diledik.
Yerimde doğrulurken merakla,

" Ne diledin? " Dedim.

" Söylemem." Dedi.

" Sen ne diledin? " Diye sordu.

" Söylemem." Dedim.

" İkimiz aynı anda söyleyelim mi? " Dedi.

" Olmaz.
Söylersek gerçekleşmez."

Dedim bu kez gülümseyerek. O anda duyduğumuz yeri bile titreten gök gürlemesiyle,

" Yağmur hızlandı." Dedi Göktuğ.

Zaten camlara vuramaya başlamasından ve çatıya vuran sesten de belli oluyordu. Neyse ki Gece ve Sirius evin altında korunaklı yerdeydiler.

" İçeri de soğudu." Diyerek devam etti.

" Sen pastayı keserken bende şömineyi yakayım. Tabaklarımızı alır şöminenin önünde oturup sıcak sıcak yeriz."

" Tamam."

Ben bıçağı elime alıp pastamdan bir dilim keserken o da şöminenin başına gidip hazır bekleyen odunları tutuşturdu. Bu sırada bende önce kendi tabağıma sonrada onun tabağına birer dilim pasta, börek ve kuru pastadan koyduktan sonra masadaki çatallarıda tabaklara bıraktım. Meyveleri sonra yeriz diyerek elimde tabaklarla şöminenin önüne geldim. Şömine ile işi biten Göktuğ mindere oturdu. Kırdığı dizlerinden birini sola yatırırken diğerini kendine çekti. Bende hemen yanına bağdaş kurarak oturup tabağın birini ona uzattım.

" Teşekkür ederim."

Dedi eline alırken.

" Ben teşekkür ederim. Çok güzel bir sürpriz oldu."

Dışarıda hava tamamen kararmış, yağmur yağıyor ve biz şöminenin karşısında yanan ateşin ışığıyla oturmuş doğum günü pastamı yiyorduk. Günün anlam ve önemini düşününce oldukça romantikti. İçten içe histerik şekilde gülümsedim.

Şu an İstanbul'da olsaydım barlardan birini kapatmış deli bir parti veriyor olurdum. Etrafımda yine yapmacık insanların yapmacık gülüşleri, pahalı hediyeler ve sabaha kadar içen insanlar olurdu tabi. Ve ben çok güzel bir partiydi diyerek sabaha karşı eve giderdim.

Sabahın o saatinde beni yine Osman Yavuzlar karşılardı. Odama çıkana kadar arkamdan bir sürü öğüt ve nasihat verir, sonra da odasına çıkıp yatardı.

Kafamda canlanan iki doğum günü arasında şuankini tercih ederdim. Tabii şu anki aklımla.

" Biraz işim var diyerek gittiğinde buraya geldin ve bu hazırlıkları yaptın değil mi? "

" Evet."

" Bu arada ağaç evin içinde bir şömine hiç sağlıklı değil bence."

" Merak etme. Tamamen güvenli."

Dedi bir eliyle şöminenin içindeki uç kısmı yanan odunla ateşi harlarken. Sonra elindeki odunuda içine bırakıp,

" Arka ve yan kısımları tavana kadar ısı geçirmez malzeme ile kaplı. "

İkimizinde yönü şömineye dönük elimizdekileri yerken gözlerim küçük şömine içinde kor kırmızıya dönen odunlardaydı. Kuru odunların çıtır çıtır yanma sesi kulağa çok hoş geliyor, aynı anda çatıya çarpan yağmur damlalarıyla uyum içindeki ses en güzel notaları aratmıyordu.

Bir yandan pastadan aldığım lokmayı çiğnerken bir yandan etrafı inceleyerek,

" Burası çok güzel." Dedim.

" Evet. Gerçektende öyle."

Gözleri içeriyi gezerken devam etti.

" Bu araziyi iki yıl önce alarak kendi arazimize kattım. Burayı ilk gördüğümde böyle bir ev fikri canlandı aklımda. Önce saçma geldi vazgeçtim. Ama zamanla aklıma yer edince bu evi yaptırdım. Arada bir gelip burada gökyüzünü ve yıldızları izliyordum."

" Yıldızları mı? "

" Evet yıldızları."

Diyerek baktı bana.

" Bana seni hatırlattıkları için. "

Şuan o kadar güzel bakıyordu ki bana. Sanki gökyüzünde bir yıldıza bakar gibi. Sanki yıldızların hepsi gökyüzünden gözlerine inmiş gibi ışıl ışıl. Bu adam gerçek olamayacak kadar mükemmeldi.

🔞🔞🔞

( Yine kaçtı kantarın topuzu. )
🙈🙈🙈

Gözlerimiz birbirimizde bakmaya devam ederken nerde ne yapmış olabileceğimi düşündüm. Kaderimin bu adamı önüme çıkarması için büyük ve iyi bir şey yapmış olmam gerekirdi.
Tabağı sağ elime alıp yere bırakıp sol elimi yatağa dayayarak yüzümü hâlâ bana bakan Göktuğ'a yaklaştırdım.
Yaklaştım, yaklaştım dudağının kenarına minik bir buğse bıraktım.

Bana bakan gözleri irileşirken aynı zamanda şaşkındı.

" Tekrar teşekkür ederim."

Ardından dudaklarımı biraz daha yana kaydırarak tam dudaklarının üzerine bastırarak bekledim. Ben artık kararımı vermiştim ve ilk öpücüğümü ona kendi isteğimle vermiştim.

Bu yaptığıma kendim bile inanamazken onun hâli benden daha kötüydü. Hâlâ inanamaz şekilde bakarken sağ elini yatağa dayayarak sol elindeki tabağı yere bıraktı benim gibi. Yine sol elini çenemin altına koyarak öpüşüme karşılık verdi. Dudakları çok sıcaktı. Ve kalbimin hızlanmasına neden olurken, neredeyse göğsümden dışarı çıkmasına sebep olacaktı.

Aniden geri çekildi.
Baş parmağı yanağımda gezerken,

" Yıldız, bunu yapamam." Dedi.

" Devam edersek kendimi seni kandırmış gibi hissederim. Suçluluk duyarım."

Yavaşça gerileyerek önüme dönerken gözleri hâlâ üzerimdeydi hissedebiliyordum bunu. Herşeyi planlayarak beni buraya getirdiğini, kandırarak birlikte olmaya çalıştığını düşüneceğimi düşünüyordu. Bu yüzden olmaz diyordu.

Yerinden kalkarken,

" Kendime kahve alacağım. Sende istermisin? "

Diyerek konuyu değiştirmeye çalıştırdı. Elinden tutarak gidişine izin vermedim. Başımı yavaşça yukarıya kaldırarak,

" Gök." Dedim.

Gözleri anında gözlerimi bulduğunda,

" Ben günler öncesinde verdim kararımı. Seçimimi günler öncesinde yaptım."

Dedim birazda utanarak.

" Ben..."

Derken tuttuğum elini çekerek yerine oturmasını sağladım.

" Ben seni seçtim."

Kaşları havada gözleri gözlerimi bulurken ışıl ışıl yıldızlar parlıyordu her birinde.

" Yıldız... "

Dedi dudaklarında ince bir gülümseme ile.

" Doğru mu söylüyorsun? "

Başımı aşağı yukarı salladım.

Yavaşça kaldırdığı elleriyle avuçlarının arasına aldı yüzümü. Çekinerek yaklaştı, yaklaştı az önce benim yaptığım gibi bir buğse bıraktı dudaklarımın üzerine.

" Bu gerçekten doğruysa beni çok çok mutlu ettin."

Doğru! Dediğimde, bir kere ve bir kere daha öptü. Yavaş yavaş öpüyordu. Bir çiçeği öper gibiydi. Nihayet belime sardığı koluyla geriye doğru yatırdı bedenimi. Ve yatağın üzerinde düzelterek yanıma uzanıp uzun uzun öpmeye devam etti.

Bir süre sonra geriye çekilerek alnını alnıma dayadığında ikimizde nefes nefeseydik.

" Yıldız." Dedi.

" Bak...
Kendini kötü hisetmeni istemiyorum. Devam etmek zorunda değiliz. Pişman olacağın yada istemediğin bir şeyi..."

Nefesimi düzenlemeye çalışırken,

" İstiyorum."

Dedim utanarak. İstiyordum. Gerçekten onunla olmak onun eşi, karısı olmak istiyordum. Bu dünyadaki en iyi insan ve en iyi eş oydu. Bu yüzden de seçimim oydu. Kalan hayatımı onunla birlikte onun yanında, kolları arasında geçirmek istiyordum.

" Emin misin?" Dedi önce. Gözlerim önde aşağı yukarı salladım başımı.

" Hemde çok eminim."

Eliyle çenemden tutarken dudakları yeniden dudaklarımı buldu. Yerinde doğrulup otururken benide kaldırdı.

Üzerimdeki hırkamı omuzlarımdan aşağı indirdi. Ardından badimi uçlarından tutup yukarıya doğru kaldırarak başımdan çıkardığında gözlerinin alev alev baktığını görürken yanaklarımın yandığını hissettim.

Tekrar yaklaşarak sırtıma uzanan elleriyle son parçayı da çıkararak kenara bıraktı. Kollarımı kaldırıp boynuna dolarken kendi kollarını belime sardı. Çıplak tenimde gezen elleriyle öpmeye devam ederken dudakları dudaklarımdan boynuma doğru ilerledi. Bu sırada elleri sırtımdan kayarak öne doğru gelirken karnımın içinde kelebek uçmaya başlamıştı sanki. Tenimde bir titreme hissettim o an. Eli pantolonumun düğmesini açarken tenimdeki titreme bacaklarıma ilerlemişti bile. Beni geriye yatırıp pantolonumu yavaşça çıkardı. Ben utançla ona o ise hayran bakışlarla alt çamaşırıyla kalan bana bakıyordu. Beni öylece bırakıp ayağa kalkıp gözleri üzerimde gezerken elleri kendi kıyafetlerindeydi. Önce gömleğini sonra pantolonunu çıkardı sonrada kalanı. Utancımdan gözlerim tavanda gezerken az sonra hemen yanıma uzanmıştı. Bir dirseği yataktan destek alırken çıplak teni tenimde dudakları dudaklarımda diğer eliyle sırtımı okşayarak beni öpüyordu yine. Nihayet aramızdaki son engeli de çıkardı ve tüylü battaniyeyi üzerimize çekti.

" Yıldız." Dedi.

" Dudaklarının tadı çok güzel. Doyulmaz bir tadın var."

Öpmeye devam ederken elleri hâlâ heyecandan titreyen vücudumda, geziniyordu. Az sonra dudakları boynuma oradan dahada aşağılara inmeye başladığında ellerimi saçlarına geçirdim. Ne zamandır tuttuğum nefesim sesimle karışık inlemeyle firar etti dudaklarımdan.

" Göktuğ..."

Ben inlerken bir göğsüm dudaklarının, diğeri avucunun içindeydi. Dudaklarına ıslak dili eşlik etmeye başladığında beynimin içinde kıvılcımlar uçuştu. Aldığım tarifsiz haz ile başım geriye giderken dili ve dudakları ıslak izler ve öpüşler bırakıyordu aşağılara kayarken. Dilini göbeğimde gezdirirken elini hissettim en hassas noktamda. Parmakları beni delirtecek şekilde hareket ederken göğsüm bir körük gibi inip kalkıyordu. Bu hissin tarifi yoktu. Yerinde doğrulup yeniden kapandı dudaklarıma. Arzuyla öperken dili dilimi buldu bu kez ağzımın içinde. Kollarımla kaslı kollarını kavrarken dudaklarının arasında kayboluyordu duyduğum hazdan dolayı çıkan inlemelerim. Parmakları dahada ileri giderken belim yataktan havalanarak yay gibi gerildi. Aynı anda elinin hareketleri dahada hızlandı. Yaşadığım haz o kadar yoğundu ki sonunda beynimin içinde havai fişekler patlarken nefes nefese bir çığlıkla düştüm yükseldiğim gökyüzünden. Kapanan gözlerimle derin nefesler almaya çalışırken kuruyan dudaklarımda Göktuğ'un ıslak dudaklarını hissettim yeniden. Dudaklarının arasından çektiğim nefeslerle onun verdiği nefesinide çekiyordum içime. Sonra kulağıma doğru gelen kısık sesini duydum.

" İyimisin güzelim."

Derken sesinde munzur bir tını vardı. Hoşuna gitmişti bu hâlim. Belli belirsiz başımı salladım.
Şuan hem utanıyor hem aldığım zevkten memnundum. Nasıl bir şeydi bu. Daha da kısılan sesiyle,

" Devam edelim o zaman." Dedi.

İster istemez yutkundum kuru boğazımla. Az sonra yeniden öpmeye ve sevmeye başladı bedenimi. Dudakları yeniden geçti az önce geçtiği her noktadan. Bedenim aldığı sinyallerle yeniden hareketlenirken yavaşça üzerime çıktı. Bacaklarıyla bacaklarımı kenara iterken kendine yer açtı. Yavaş hareketlerle kendini bana sürtmeye başladığında hissettiğim sertlik ve büyüklükle yeniden yutkundum.
Ben ona belli etmemeye çalıştığım ve inkar edemediğim korkumla bakarken o kısık gözleri ve aldığı hazla bakıyordu gözlerime. Dirseklerini iki yanıma dayarken dudakları yeniden dudaklarımı buldu. Yeniden öpmeye başlarken hâlâ yavaş hareket ediyor, acele etmeden anın tadını çıkarıyordu sanki. Yada beni hazırlıyordu. Bir süre bu şekilde devam ettikten sonra olması gerekeni yaparak yavaşça yerini alıp kendini bana bastırmaya başladığında ellerim anında kollarını tuttu.

Korkuyla kendimi geriye çekmeyi düşünüyordum ama bir anda kendini bana bastırdığında artık çok geçti. Hissettiğim acıyla bir çığlık attım dudaklarının arasında kaybolan. Anında kafasını kaldırıp korku ve şaşkınlıkla baktı bana.

Böyle bir tepki beklemediği açıktı. Şaşkın ve anlamaz bakışları gözlerimi bulduğunda ben çoktan ağlamaya başlamıştım. Göktuğ ne olduğunu anlamaya çalışıyordu hâlâ.

" Yıldız! Diyerek üzerimden kalkmaya çalıştığı anda, dur! Dedim kollarına yapışarak.

" Kıpırdama lütfen..."

Derken kollarını sıktım. Bakışları endişeli şekilde yüzümde gezerken anladı durumu.

" Yıldız!?
S-sen bakire misin? "

Derken gözleri irice açılmış şaşkınlığı hat safahadaydı. Kollarından çektiğim ellerimle gözlerimi silerken başımı aşağı yukarı salladım yavaşça.

Hâlâ şaşkın,

" A- ama.
Na- nasıl? Anlamıyorum.

Kahretsin!
Neden söylemedin? "

Dedi panikle.

" Daha önce söyleseydin keşke."

Alnıma sonra gözlerime birer öpücük bıraktı göz yaşlarımı silerken.

" Özür dilerim!
Kahretsin!
Çok özür dilerim canını yaktım. Ama bana söylemeliydin. Söyleseydin daha dikkatli olurdum, canın bu kadar yanmazdı.
Neden söylemedin?"

Cevap veremedim.
Cevabı bende bilmiyordum ki. Sadece iç çektim.

" Tamam.
Olan oldu. Zor kısmı geçti. Kendini sıkma tamam mı? Biraz gevşe. Daha yavaş olacağım ama, canın yanarsa söyle. "

Derken üzerime uzanıp hareket etmeye başladı. İlk andaki kadar acımıyordu artık.

" Kollarını bana sar ve hareketime uyum sağlamaya çalış. Kendini sıkma ama."

Derken o dişlerini sıkıyordu.

" Yıldız kendini sıkma."

Dedi yeniden.

" Sıkmıyorum."

Dedim utanarak. Yüzünü boynuma gömerken sesini kulağımın dibinde duydum.

" Oouuff!! " Derken acı çekiyordu sanki.

" Çok darsın Yıldız."

Dedikten sonra yeniden özür diledi.

" Canın yanarsa söyle."

Aynı anda hızlandı. O hızlandıkça az önce düştüğüm gökyüzüne doğru yeniden yükseldim. Göktuğ ara vermeden devam etti hareketlerine. Son hareketlerini yaparken yeniden kapandı dudaklarıma bitirdiğinde bu kez birlikte çıkıp, birlikte düştük gökyüzünden.

İkimizde nefes nefese ve ter içindeydik. Soluklanırken gözleri gözlerimde pozisyonunu koruyordu. Az sonra Yeniden hissettim dudaklarını. Yeniden hissettim hareketlerini, sertliğini. Kendini çekmeden en başa geri döndük. Güçlüydü erildi. Tam bir erkekti. Yeniden hissettirmişti kendini. Yavaş olan hareketleri azar azar hızlanırken dudakları dudaklarımdan boynuma doğru indi. Oradan kulağıma doğru fısıldadı.

" Yıldız nasıl birşeysin sen.

Yeniden ve yeniden kaynatıyorsun kanımı. "

Derken dahada hızlandı. Dahada ve dahada. Sonunda birlikte ikinci kere yükseldik ve birlikte indik gökyüzünden.

Kendini geriye çekip yavaşça yanıma uzandı önce. Ardından beni kendine çevirerek sıkıca sarılırken bir kez daha özür diledi alnımdan öperek. Nefes nefeseydi sıkıca sarılarak beni göğsüne bastırırken. Nefes nefeseydim teninin erkeksi kokusunu duyarken. Hiç unutmayacağım bir gece yaşamıştım. Başımı göğsüne yaslarken kulağımda şöminedeki yanan odunların, çatıya ve camlara vuran yağmurun sesi vardı.

Artık Göktuğ'un gerçekten karısıydım.

***************************

Evet canlarım yine geldik bölüm sonuna. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın ♥️🌹🌹

 

Loading...
0%