Yeni Üyelik
25.
Bölüm

⭐G.Y 23 Taşan sabır.⭐

@azamet_29_2

 

" Yıldız...
Yıldız! Güzelim uyan..
Yıldız! "

 

Korkuyla sıçradım yerimde.
Sanki bir el boğazımı çıkıyormuşcasına sıkışan nefesim gözlerimi açmamla serbest kaldı. Ardından derin bir nefes çektim ciğerlerime.

 

" Yıldız! "

 

Dedi Göktuğ yatakta doğrulup benide kaldırarak. Yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözleri gözlerimi buldu sırayla.

 

" Güzelim iyi misin neyin var? "

 

Ellerimi bileklerine doladım dolu gözlerle,

 

" Kâbus..." Dedim.

 

" Kâbus gördüm."

 

Parmak uçlarıyla alnımda oluşan teri sildi.

 

" Tamam geçti korkma. Sadece bir rüyaydı ben buradayım sevgilim. "

 

Dedi alnımdan öperek.

 

" Gel." Dedi yatarken benide çekerek. Yanı başına uzandım kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı. Alnımı ve ellerimi göğsüne dayadım. Evlendiğimizden günden beri ilk kez bu kadar kötü bir kabus görmüştüm. Eliyle sırtımı sıvazlayarak,

 

" Şiişştt tamaaam geçti."

 

Dedi yine.

 

" Anlatmak ister misin, rahatlarsın."

 

Sessiz kaldım.
Umut'u gördüm... Babamı gördüm. Umut'un peşimden geldiğini gördüm. Beni zorla götürdüğünü gördüm. Babam'ın beni kurtarmak yerine sadece izlediğini gördüm. Diyemedim.

 

Göktuğ diye adını haykırırken senin arkanı dönüp gittiğini gördüm diyemedim. Başımı iki yana sallayarak ağladım sadece.
Elini çenemin altına koyarak yüzümü kendine çevirdi. Başparmak uçları ile gözyaşlarımı sildikten sonra burnumun ucundan öptü.

 

" Hadii ağlama artık."

 

Kolumu kolunun altından beline dolayıp kendimi yukarı çekerek dudaklarına kapandım. Yine anında karşılık verdi sırtımdaki eliyle beni kendine bastırarak. Geri çekilirken,

 

" Gök." Dedim.

 

" Emret sevgilim."

 

" Beni hiç bırakma olur mu...?
Beni hayata bağlayan tek şey sensin. Ne olur beni bırakma... "

 

" Asla sevgilim, asla!

 

Birgün gelip ölsem bile ruhum seni bulur yine bırakmam."

 

Kendimi kollarının arasına bırakıp geniş göğsüne, sıcaklığına sindim. O bana sonsuz gibi görünen sevgisiyle sarılırken ben onun teninin kokusuna kıvrılıp gözlerimi kapattım.

*****

 

Gözlerimi yeniden açtığımda sabah olmuş, Göktuğ'un kolları arasındaydım hâlâ. Sözümü tutuyorum dercesine bırakmamıştı kolları beni. Gece tekrar uyuduktan sonra başka kâbus görmemiş çok güzel uyumuştum sayesinde.

 

Başımı yavaşça kaldırıp sevdiğim adamın yüzüne çevirdim gözlerimi yeniden. İyi ki yanımdaydı. İyi ki benimleydi. İçimden, seni çok seviyorum gökyüzüm. Dedim. Yavaşça yerimde doğrulurken kıpırdanmam yüzünden uyandı.

 

" Günaydın Yıldız'ım." Dedi yarı uykulu.

 

" Günaydın gökyüzüm."

 

" Başka kâbus..." Demişti ki eğilip öperek böldüm cümlesini.

 

" Görmedim.
Sayende."

 

Dedim gülümseyerek kirpiklerinin arasından gökyüzü mavilere bakarken.

 

" Güzel.." Dedi yine gülümseyerek.

 

" Uykunu aldıysan kalkalım. Duş alıp çıkalım."

 

Bir an saf saf baktım.

 

" Bugün alışverişe gideceğimizi unuttum deme. "

 

" Unuttum." dedim sırıtarak.

 

" Hatırlattığıma göre hadi kalkalım."

 

Diyerek çıktı yataktan. Banyoya doğru yürürken onuzunun üzerinden bakarak,

 

" Kahvaltıyı merkezde yaparız." Dedi.

 

" Sonra alış veriş merkezine gider alış verişimizi yaparız. Aldıklarımızı arabaya koyar akşam yemeğini de dışarda yeriz. Ne dersin? "

 

" Olur." Dedim birazda keyifsiz.

 

O halimi görünce geri dönüp yanıma doğru geldi.

 

" Dudakların olur diyor ama sen..."

 

Parmaklarımı birbirine geçirirken başım önüme düştü.

 

" Göktuğ...
Ben... Ne bileyim biraz...

 

Şey. Yani. Kalabalık ve insan sevmez oldum galiba. Hani a sosyal derler ya öyle işte. Yaşadığım şeyleri sende biliyorsun. Korkarım bu olanlar travma oldu bende. Şehir merkezine gitmek kalabalık insanların arasına girmek alışveriş yapmak kalabalık mekanlarda yemek yemek çekmiyor artık beni. Hatta bir tedirginlik kaplıyor içimi. Ürperiyorum. "

 

" Yıldız..." Dedi yanıma oturarak.

 

Yüzümü avuçlarının arasına alırken
mavilerini kahvelerime odakladı.

 

" İçindeki korkunun farkındayım.
Ama artık kendine gelmeli bu korkuyu üzerinden atmalısın. Sürekli insanlardan kalabalık ortamlardan kaçamazsın güzelim. Yaşadıklarının seni bu kadar etkilemesine izin verme. Kendi elinle kendini depresyona sokma. Dünyada sadece o insanlar yok hem. Herkes onlar gibi değil ki. Seni bu halde görseler keyif alırlar. Buna izin verme.

 

Güzel sevgilim.

 

Senin nasıl biri olduğunu ben çok iyi biliyorum. Sen de biliyorsun Yıldız Kayalar nasıl biri. Saçma insanlara, saçma düşüncelere ve saçma korkulara pabuç bırakacak biri değilsin sen."

 

Gözleri hâlâ gözlerim de sözlerinden emin kararlı bakışları beni kendime getirmeye yetmişti. Çok haklıydı. Artık kendime gelmeliydim. Olan biten herşeyi ve bana zarar veren herkesi geçmişin karanlığına gömüp önüme bakmalıydım.

 

Kollarımı beline sarıp başımı göğsüne yasladım.

 

" Teşekkür ederim.
Beni kendime getirdin."

 

" İşte benim Yıldız'ım.
Güçlü, kararlı, kendinden emin.

 

Hadi daha fazla gecikmeyelim. Seninle uzun bir gün geçirmek istiyorum."

 

" Tamam." dedim yerimden kalkıp.

 

" Ama önce ben gireceğim duşa."

 

Diyerek hızla hareket edip banyoyu kaptım.

 

" Bende geleyim birlikte duş alalım."

 

Dedi arkamdan yüksek sesle. Anında yapıştırdım cevabı.

 

" Olmaz!"

 

Aklından geçeni biliyordum çünkü.
O zaman hiç çıkamazdık.

 

" Tamam tamam." dedi kıkırdayarak.

 

" Elini çabuk tut ama gecikmeyelim. "

*****

 

Aradan bir saat geçmiş nihayet evden çıktığımızda saat sekizi gösteriyordu. Yağmur kesilsede bulutlu bir hava hakimdi. Evin önünde Göktuğ'un yangın gecesi ahırın kapısına daldığı, sonrada yaptırmak zorunda kaldığı Jeepi görünce şaşırdım.

" Bununla mı gideceğiz."

 

" Evet." Dedi belime koyduğu eliyle yönlendirerek. Tamam lüks arabalara binmiştim ama ilk kez bu kadar büyük bir jeepe binecektim.

 

Az sonra Göktuğ'un da yardımı ile ön koltuğa geçip oturunca direksiyona geçen Göktuğ motoru çalıştırıp gaza bastı. Araç geniş, güzel, rahat konforlu bir araçtı. Ve pahalı. Ama Göktuğ o gece hiç acımadan ahırın kapısını kırmaya kullanmıştı bu aracı. Çünkü atlarının canı daha değerliydi. Ama bu maddi değil manevi değerdi. Onları çok seviyordu. Canını tehlikeye atacak kadar hem de.

 

Rahatlamaya çalışarak derin bir nefes alıp verdim. Geldiğim günden beri ilk kez çıkıyordum çiftlikten. Ne yalan söyleyeyim heyecanlanmıştım. Biraz da tedirginlik vardı. Yavaşça bahçeden ardından çiftlikden ayrılıp yola çıktık. Bir süre sessiz yol alırken ilk kez geçtiğim yolun etrafında gördüğüm manzarayı izliyordum.

 

" Yol kaç dakika sürer Göktuğ."

 

" Kırk, elli dakika."

 

Derken oldukça hızlı ilerliyorduk boş yolda. Sabahın ilk saatlerindeki bulutlar yavaş yavaş dağılmaya güneş yüzünü göstermeye başladıyınca hava dahada güzelleşti. Bakışlarımı yeniden yan camdan dışarı çevirip manzarayı izlemeye devam ettim. Yol kenarında küme küme ağaçlar ve buğday tarlaları vardı. Buraya ilk gelişim geldi aklıma. Gözlerimi kapatıp o gün önünden geçtiğimiz çiçek tarlalarını yeniden hatırladım. Ben hayatımda böyle güzel manzara görmemiştim.

 

Yeniden açtım gözlerimi. Karşımda ilerleyen görüntüye baktım. O gün beni çok etkileyen o manzara gitmiş, onun yerinde güneşin sarı ışıklarının altında uçsuz bucaksız gibi görünen altın sarısı başaklarla dolu tarlalar vardı bu kez. Buralar ben her mevsim başka güzelim diyordu insana. Göktuğ'a çevirdim yönümü.

 

" Haklıymışsın."

 

Saniyelik bir bakış yolladı bana.

 

" Hı! "

 

" Haklıymışsın.

Buralar çok güzel, çok farklı."

 

Yüzündeki gülümsemesi genişledi.

 

" Öyledir. Önce kaçası gelir insanın. Sonra buraya kaçar insan.

Havası, suyu, insanı. Herşeyi farklıdır."

 

Yanına doğru yaklaşıp koluna girip başımı omuzuna yasladım.

 

" Bana burayı sevdiren en önemli ayrıntı sensin. Senin olduğun her yer güzel."

 

" Bunu benim sana söylemem gerekmiyor muydu? "

 

Dedi gülümseyemeye devam ederken.

 

" İlla erkekler kadınına iltifat edecek diye birşey yok. İsterse kadın da erkeğine iltifat edebilir öyle değil mi?"

 

Cümlemi bittiğinde birden yavaşlamaya başlayan araçla omuzundan kalkıp kapının kolunu tutarken aracı yolun kenarına çekip durduk.

 

" Ne oldu?

Neden durduk?

Bir şey mi var? "

 

Önce etrafıma bakındım sonra Göktuğ'a. Bir anda kol altlarımdan tutarak beni kendine doğru çekerken,

ne oluyor ne yapıyorsun? Demeye kalmadan kucağında buldum kendimi.

 

" Sen ne güzel bir şeysin kadın."

 

Kaşlarım havada iri gözlerle mavilerinde dolaşırken beni kendine bastırdığında dudakları dudaklarımı buldu. Aşkla, sevgiyle, arzuyla ve iştahla öperken içimde kanatları alev alev olan kelebekler ucuşmaya başladı. Dudaklarının arasından zorlukla konuştum.

 

" Göktuğ ne yapıyorsun. Yoldan geçen birileri görecek. '

 

Geri çekilirken,

 

" Gören görsün. Hovardalık yapmıyorum ya, nikahlı karımı öpüyorum.

 

Valla görenler umurumda değilde biraz daha kucağımda kalırsan eve geri dönmek isteyebilirim. "

 

Derken gözleri alev alevdi. Olmaz! dedim anında kucağından kalkıp koltuğuma geçerken.

 

" Bugün için plan yaptık. İştahını başka güne sakla."

 

Kahkaha ile gülerken vitesi atıp gaza bastı.

 

" Tamam güzelim. Sözümdeyim. Hem biliyorsun ben çok sabırlı biriyim, beklerim. "

 

Gerçekten de sabırlı biriydi. Hayret ettiren bir sabrı vardı.

 

" Göktuğ." dedim yola devam ederken.

 

" Emret sevgilim."

 

" Nasıl yapıyorsun?

Nasıl bu kadar sabırlı olabiliyorsun? "

 

Bunu gerçekten merak ediyordum. İlk tanıştığımızda bana gösterdiği sabrı evliya olan gösterirdi ancak.

 

" Yapım öyle.

Annemden almışım bu huyumuda. Can damarıma basılmadıkça sabrım taşmaz."

 

" Ya taştığın da?

O zaman ne olur? "

 

Bunu sormamalıydım belki ama merak etmiştim. Bir kersinde bana,

 

Sakin ve sabırlı biriyimdir. Son damlama kadar sabredebilirim. Ama son damla taşarsa...Neyse.

 

Demişti. İşte o neyse kısmını merak ediyordum ben. Yüzü değişip kaşları çatılırken daha güçlü bastı gaz pedalına.

 

" Hiç iyi şeyler olmaz."

 

Dedi ve sustu. Hızımızın aniden arttığını farkettiğinde tekrar çekti ayağını pedaldan.

 

" Evet kahvaltı yapacağımız yere yaklaştık. Kurt gibi acıktım. Ya sen."

 

Konuyu değiştirişine uyum sağladım.

 

" Bende açıktım."

 

Dedim. Evden kahvaltı yapmadan çıkmıştık nede olsa.

 

*****

 

Kısa bir süre daha yol aldıktan sonra şehrin biraz dışında kalan mekana gelip arka tarafında kalan açık otoparka park ederek durduk. Önden Göktuğ inip benim tarafıma geçti. İnişime yardım ederek elini belime doladı yeniden. Uzaktan kilitledi aracı ve birlikte mekanın girişine yöneldik. Kanatlı cam kapıdan içeriye girdiğimizde genç bir çocuk karşıladı bizi.

 

" Hoşgeldiniz bay ve bayan Kayalar."

 

" Hoşbulduk."

 

Bizi nasıl tanıdığı sorusu aklımı kurcalarken.

 

" Ayırttığınız masaya kadar size eşlik edeyim." diyen çocuk önümüzden ilerlediğinde bende yerimizin önceden ayırtıldığını anlamış oldum.

 

Bize eşlik eden çocuk yerimizi gösterip dönerken Göktuğ önüme geçip sandalyemi geriye alarak kibar bir şekilde,

 

" Buyrun Yıldız hanım."

 

Dediğinde,

 

" Teşekkür ederim Göktuğ bey."

 

Dedim karşılık olarak ve gülümseyerek. Benden sonra karşıma geçip sandalyesine oturduğunda arka arkaya gelen garsonlarla masa bir anda sınırsız kahvaltı çeşitleriyle donatıldı. En son olarakta bakır semaver ile çay geldi.

 

" Afiyet olsun efendim." diyen çocuklar dönerken önümdeki manzara ile midemdeki gurultu dışardan bile duyulmuştu.

 

" Gerçekten acıkmışız."

 

Diyen Göktuğ çaylarımızı doldurdu.

 

" Hadi başla sevgilim."

 

" Göktuğ bunların hepsini nasıl yiyeceğiz ben çatlarım? " dedim gülümseyerek.

 

" Akşama kadar dışardayız güzelim yakarız."

 

Derken elinde çatal iştahla başladı yemeye. Onu görünce aynı şekilde bende giriştim önümdeki çeşitlere.

Madem geldik yiyelim dimi ama.

 

*****

 

Bir saat süren kahvaltımızın ardından birer de kahve içtik. Elimi karnımın üzerine koyarak,

 

" Göktuğ."

 

" Hımm! "

 

" Teşekkür ederim."

 

" Afiyet şeker olsun.

Biraz da et olsun."

 

" Hayır olmasın!

Kilo almak istemiyorum! "

 

Dedim yalandan bir sinirle.

Masanın üzerine doğru eğilip fısıltıyla konuştu.

 

" Birazcık olsun güzelim. Ele avuca gelirsin hem."

 

Dediğinde yanaklarıma kan yürürken o sessizce gülüyordu.

 

" Göktuğ yah! "

 

Yerine oturup garsona eliyle hesap işareti yaparak yanına çağırdı. Az sonra gelen garsonun gösterdiği hesabı ödeyip güzel de bir bahşiş bıraktıktan sonra birlikte kalktık masadan. Mekandan ayrılıp yeniden bindik arabaya. Bu kez istikamet alış veriş merkeziydi.

 

*****

 

Aşağı yukarı yarım saat sonra alış veriş merkezindeydik. Aracı uygun bir yere park edip inerek dönen kapıdan içeriye girdik. Yürüyen merdivenlere doğru ilerlerken Göktuğ beni kolunun altına çekerek sordu.

 

" Nereden başlamak istesin sevgilim."

 

Etrafa şöyle bir baktım. İstanbul'daki AVM Kadar büyük değildi belki ama en az oradakiler kadar mağaza vardı.

 

" Merdivenlerden çıktığımızda karşıma çıkan ilk mağazadan başlayalım."

 

Dedim. Dedim de merdiven bittiğinde ben apışıp kalırken Göktuğ dudaklarını birbirine bastırmış gülmemek için kendini tutarken pis pis bana bakıyordu. Elini cebine atıp cüzdanını çıkardıktan sonra kredi kartını çıkarıp bana uzattı.

 

" Malûm ben gelemem ama göz zevkime göre bir şeyler al ki gözlerim bayram etsin sevgilim."

 

Gözlerimi devirerek aldım kartı. İç giyim dünyası yazan mağazaya doğru kırmızı yanaklarla yürürken bir anda arkamdan belime sarılan Göktuğ'u hissettim. Kulağıma eğilip fısıldadı.

 

" Mor seni açar bence. Dantelli güzel modellerden al olur mu? "

 

Dediğinde dirseğimi arkamdaki azgın adamın karnına geçirdim.

 

" Aah! Acıdı gülüm! "

 

Diye inleyen arsız kocayı arkamda bırakıp mağazanın kapısından içeriye girdim. Reyonların arasında hızlı hızlı dolaşıp uygun bedendeki ürünlerden kendime on çift alırken bir kaçını yine mor ve siyah tercih ettim.

 

Parayı Göktuğ verdiğine göre göz zevkine uygun olsun bari.

 

diyen içimdeki zilliye bir tekme atıp kasanın yolunu tuttum. Aldıklarımı kağıt çantaya koyduktan sonra ücretini ödeyip mağazadan çıktığımda elinde telefon bir yandan konuşup bir yandan ileri geri yürüyen Göktuğ'u görerek yanına geldim.

 

" Yarın tekrar görüşürüz." diyerek kapattı telefonu. Bana dönüp,

 

" Taylardan biri için aradılar, seni beklerken konuştum.

 

Burdaki işin bitti sanırım."

 

" Evet."

 

Dedim kredi kartını geri uzatarak.

 

" Kart senin olsun." diyerek elimdeki çantayı alıp arkadan belime sarıldı.

 

" Ne? Kart benim mi olsun?

Saçmalama Göktuğ. Alamam. "

 

" Verdim bile, şimdi kıyafet ve mont bakalım."

 

İnanamaz şekilde bakarken beni çekiştirerek sonraki mağazalara yönlendirdi.

 

&

 

Önümüze çıkan bütün mağazalara girip çıktık neredeyse. Bana kalsa iki mağazada hallederdim bütün alışverişi ama Göktuğ diğerlerinide gezelim. Almasanda bakarız dedi durdu. Bana kıyafet bakarken kendine ve babasına da bir kaç tane kazak ve gömlek aldı. En son ayakkabı mağazalarına girdik. Bir uzun bir kısa çizme, bir bot. İki tane spor ayakkabı aldım. Elimizde on çanta pert olmuştum artık. Uzun zaman olmuştu bu kadar dolaşmayalı. Vücudum hamlamış olmalı ki çabuk yorulmuştum.

 

&

 

Elimizde çantalar AVM den çıkıp arabaya yürüdüğümüz de akşam oluyordu artık. Çantaları arka koltuklara bırakıp ön tarafa geçip oturduk. Geriye yaslanıp bir oh çekerken yanıma oturan Göktuğ'a çevirdim başımı ve gözlerimi.

 

" Gök. "

 

Bana baktı.

 

" Teşekkür ederim.

Keşke kendi imkan..."

 

" Şiişşt.

Saçmalama Yıldız.

Sen benim karımsın. Senin paran benim param diye birşey yok. Karıma ihtiyacı olan şeyleri almak benim görevim. Bir daha böyle şeyler düşünme. Benim olan ne varsa senindir. Bunu unutma."

 

Çok ciddi şekilde söylediği şeyleri başımla onaylayıp boynuna sarılarak yanağına bir öpücük bıraktım.

 

" Teşekkür ederim. "

 

" Hadi yemeğe gidelim. Dolaşırken acıktım ben."

 

" Sonrada evimize dönelim." Dedim.

 

Evimize kelimesini vurgulayarak söylemiştim. Bu kelimeyi ilk kez kullanıyordum. Göktuğ da benden ilk kez duyuyordu tabi. Saniyesinde bana doğru döndü yumuşak bakışları ve gülümseyen yüzü.

 

" Evimize! Gidince sana kahve yapayım mı? "

 

Dedim bir kez daha vurgulayarak.

Pozisyonunu ve bakışlarını değiştirmeden cevap verdi.

 

" Elinden zehir olsa içerim sevgilim."

 

İki parmağıyla çenemi tutarak bana doğru eğilip bir buğse bıraktı dudağıma. Sonrada motoru çalıştırıp gaza bastı. Parktan çıkan aracı caddeye sürdü.

 

" Nereye gidiyoruz yemeğe. "

 

" Çok güzel bir yer var bildiğim.

Yemekleri de güzel, mekanı da. "

 

&

 

Kalabalık cadde de ilerledi aracımız. Yarım saat sonra merkezin içinde lüks bir mekan önünde durduk.

 

" İstanbul'dakiler gibi boğaza nazır değil ama gerçekten güzel ve seçkin yemekleri var."

 

" Yanımda sen olduktan sonra her yer güzel bana."

 

Birlikte inip mekana yürürken mekan önündeki valeye verdi anahtarı. Bizde içeriye yöneldik. Kapıdan girerken bizi karşılayan görevli çocuk yine

 

" Hoşgeldiniz bay ve bayan Kayalar. Dediğinde bu akşamın önceden planlandığını anlamıştım artık."

 

Gelen garsonlardan biri buyrun masanız bu tarafta diyerek bizi yönlendirirken Göktuğ'un koluna girdim.

 

" Doğru söyle. Daha önce planladın bu yemeği değil mi? "

 

" Evet." dedi sakin şekilde gülümseyerek.

 

Gösterilen masaya geçip otururken yine sandalyemi tutarak yardımcı oldu Göktuğ. Sonrada kendi yerine geçti. Yanımızda bekleyen garsona menüden seçtiğimiz siparişlerimizi verdikten sonra uzaklaşırken, öne doğru eğilip,

 

" Göktuğ buranın lavabosu ne tarafta?" dedim kısık sesimle.

 

" Gel ben götüreyim. Hem ellerimide yıkarım. "

 

Birlikte kalkıp lavaboların olduğu yere geldik. O erkekler kısmına ben bayanlar kısmına döndük. Önce ellerimi yıkadım. Sonra işimi halledip çıktım. Oh be! Sabahtan beri gez gez patlayacakmışım. Dedim kendi kendime. Ellerimi bir kez daha yıkadıktan sonra kurulayıp saçlarımı da düzeltip çıktım.

Görünürde Göktuğ yoktu. Sanırım masaya dönmüştü. Masamızın olduğu tarafa doğru yürürken karşıma çıkan insanlarla kala kaldım.

 

Tam karşımdaki masada Meltem, Ayça Umut ve bir çocuk daha oturuyordu. Bunların burada ne işi vardı. Neden burada görüyordum onları. Allah'ım yine kabus falan mıydı yoksa. Kulağıma gelen kahkaha sesleriyle kabus olmadığını anlamam kısa sürdü. Sinirden titrediğini hissettiğim ellerimi bacaklarıma bastırdım.

 

Sakin ol Yıldız. Onları görmezden gel. Masana geç ve Göktuğ'u bekle. Gelince de hemen çıkıp gidin.

 

Diyen iç sesime hak verdim. Burada durmak istemiyordum. Beni görmelerini istemiyordum. Göktuğ gelir gelmez hemen çıkıp gidecektim buradan. Masaya geçip oturdum. Sadece önüme bakarak beklemeye başladım. Bu sırada gelen garsonun,

 

" İçecek olarak ne alırsınız Yıldız hanım." Diyen garsonla korktuğum başıma geldi.

 

" Aaaa Yıldız! "

 

Duyduğum Meltem ile başımı yavaşça kaldırdığımda iğrenç bakışlarının üzerimde olduğunu gördüm.

 

Daha fazlasını kaldıracak gücü kendimde bulamadım. Bir an önce buradan gitmek istiyordum. Yerimden hızla kalkıp kapıya yöneldiğimde yerinden kalkıp önüme geçen Meltem ile durmak zorunda kaldım.

 

" Ooo bakın kim varmış burada. Eski arkadaşımız Yıldız Yavuzlar."

 

" Yada yeni adıyla hanım ağa Yıldız."

 

Diyen Umut'a baktım.

 

Bana doğru bir adım adım yaklaşarak,

 

" Bir merhaba yokmu güzelim. Eski günlerimizin hatrına."

 

O kadar iğrenç görünüyorlardı ki gözüme. Meltem'in iğrenç sesini duydum yeniden.

 

" Biz seni doğuda ihyiyar bir çiftlik ağasının tezekli ahırlarını temizliyor sanıyorduk."

 

Dedi alaycı.

 

" Ne oldu Yıldız? İhtiyar kocandan buralara mı kaçtın. Yazık. Acıyorum sana. Bir zamanların sosyete güzeli Yıldız'ın geldiği hâle bak."

 

Bilerek yapıyordu. Bilerek canımı yakacak cümleler kuruyordu. Öyleki o cümleler alev alev yaktı damarlarımdaki kanı. Öfkeyle kaldırdım elimi var gücümle bir tokat indirdim yüzüne. Meltem sersemleyerek eli yüzünde yere düşmüş kocaman açılan şaşkın gözleri olduğu yerden bana bakıyordu.

 

" Ne yaptığını sanıyorsun sen." diyen Umut kolunu tuturken hızla kaldırdım elimi yine. Tam yüzüne indirecekken havada engellendim.

 

" Sen kendini yorma karıcığım. "

 

Diyen Göktuğ beni geriye çekerken diğer elini kocaman gözlerle Göktuğ'a bakan Umut'un boğazına geçirdi. Dişlerinin arasından hırladı.

 

" Senin elini sikerim lan!

Sen kim oluyorsun da benim karıma dokunuyorsun köpek soyu."

 

Derken diğer eli de Umut'un boğazına geçti. Ben ilk kez Göktuğ'u böyle görürken öfkeden gözü dönen Göktuğ'un boğazını sıktığı Umut'un ayaklarını yerden kestiğini gördüm.

 

" Seni gebertirim. Etini kemiğinden sıyırırım lan!"

Loading...
0%