Yeni Üyelik
26.
Bölüm

⭐G.Y 24 Sen benim şükrümsün⭐

@azamet_29_2

Merhabalar canlarım. Bir önceki bölüm kaydetme sırasında hata verip yarım kalmış. Hatayı düzelttim. Kendimi affettirmek için bir bölüm daha geldi. Keyifli okumalar diliyorum.😇

 

" Senin elini sikerim lan!
Sen kim oluyorsun da benim karıma dokunuyorsun köpek soyu! "

Derken diğer eli de Umut'un boğazına geçti. Ben ilk kez Göktuğ'u böyle görürken öfkeden gözü dönen Göktuğ'un boğazını sıktığı Umut'un ayaklarını yerden kestiğini gördüm.

" Seni gebertirim. Etini kemiğinden sıyırırım lan!"

Göktuğ...
Şu an gördüğüm, benim bildiğim, tanıdığım, sevdiğim Göktuğ değildi sanki. O bambaşka biri gibiydi. Delirmiş gibiydi.

Söylediği o cümle geldi aklıma.

Son damlama kadar sabredebilirim ama o son damla taşarsa. Neyse!

Demişti. O merak ettiğim neyse kısmı bu haliymiş demek ki.

Ayça'nın " Yardım edin! " Diyen sesi ile çıktım düşüncelerimin arasından.
Ama çok geçti. Göktuğ'un sol eli Umut'un yakasında sağ yumruğunu arka arkaya suratına geçiriyordu.

İki garson ve Ayça'nın yanındaki çocuğun anında müdahale edişi, garsonların, Göktuğ bey yapmayın lütfen bırakın! Şeklinde dil dökerken Ayça'nın yanındaki çocuğun,
" Bırak lan." diye bağırışı. Herşey bir kaç saniyenin içinde oldu.

Umut'u Göktuğ'u elinden almaya çalışıyorlardı ama Göktuğ nasıl bir öfkeyle dolu idiyse artık güçleri yetmiyordu.

Umut'un yüzünün morardığını burnundan kan aktığını gördüm. Göktuğ biraz daha devam ederse Umut'un katili olacaktı. Bunu idrak eder etmez havaya kaldırdığı yumrukla kolundan tuttum.

" Göktuğ bırak.
Bırak Göktuğ! Bırak ölecek! "

O adinin ölmesi umrunda bile değildi aslında. Gözümün önünde can çekiştiğini görsem zerre acımazdım. Ama bunu Göktuğ yapmamalıydı. Onun yüzünden hapse girmemeliydi. Gün görmemiş küfürler savurmaya devam eden Göktuğ beni duymuyordu bile. Kolunu elimden kurtarıp bir yumruk daha geçirdi Umut'a.

Sonunda GÖK! diye bağırdım. Arkasından beline doladım kollarımla. Gök! Dedim yeniden. Bu kez duydu. Anında durdu.

" Bırak! "

Elindeki Umut'u yere savurduğunda öksüre öksüre derin bir nefes çekti Umut. Kendine gelmeye çalışırken bir yandan hâlâ nefes almaya çalışıyordu. Göktuğ ise bir boğadan farksız, burnundan soluyordu. Restorantın içindeki herkes bizi izliyordu şuan.

Az sonra Umut Meltem'in ve garson çocuğun yardımıyla yerden kalktı. Sol elinin tersiyle burnunu silerken sağ işaret parmağını bize çevirdi.

" Bunun hesabını vereceksin lan! "

" Sen benimi tehdit ediyorsun lan? Sikerim lan senin belanı! "

Diyen Göktuğ bir kez daha Umut'un üzerine yürürken, körük gibi inip kalkan göğsü üzerindeki ellerimle geriye doğru itekledim gücümün yettiği kadarıyla.

" Göktuğ bırak.
Bu pislik için değmez!"

Durduğunda başımı göğsüne, öfkeyle deli gibi atan kalbinin üzerine yasladım. Gözleri bir anda beni buldu. Bu halim şaşırtmıştı belkide.

" Gidelim...
Ne olur gidelim."

Kollarımın arasında çıktığında öfkeli gözleri benim ve Umut'un arasında gidip geldi. Elime baktı sonra. Sıkıca tuttu. Diğer elinin işaret parmağını Umut'a doğru kaldırdı.

" Seni bir daha!
Bir daha etrafımızda görürsem...
Elimden kimse alamaz! Ölürsün!"

Tuttuğu bileğimle çekiştirerek çıkardı mekandan. Hızlı ve büyük adımlarına uyum sağlayamasamda Göktuğ yavaş ol yetişemiyorum! Diyemedim. Tökezleyerek devam ettim arkasından koşar adımlarla yürümeye. Nihayet arabaya gelirken uzaktan kumanda ile açtı kapıyı ve bin! Dedi sert sesiyle. Yerden yüksek jeepe binmeme yardım ederek kapıyı hırsla kapattı.

Kendi de diğer taraftan şoför koltuğuna geçip oturdu. Öfkeli yüzü yerli yerinde motoru çalıştırıp gaza bastı. Park alanından çıkıp hızla sürmeye başladı. Az sonra cadde de devam etti hızına. Dakikalar sonra aniden çevre yoluna saptı. Bir ona bir yola bakıyordum. Hızı arttıkça artarken elim kapı koluna gitti. Sıkıca tutundum.

" Göktuğ! Göktuğ yavaşla! "

Duymuyordu. Her an kaza yapma korkusuyla.

" Göktuğ korkuyorum! "

Bir anda iri gözleri gözlerimi buldu. Sanki transtan çıkmış gibiydi. Ardından bir yola bir bana bakıp ayağını pedaldan çekerek frene basarken yavaşlayarak sağa çekti. Durduğunda elleri direksiyonu öyle bir sıkıyordu ki eklem yerleri beyazlamıştı. Başını direksiyona bırakıp derin nefesler çekerken sakinleşme çalışıyordu. Hissettiğim korku hafiflerken yaklaşıp kolundan tuttum.

" Göktuğ. İyi misin? "

Yerinde doğrulup bana baktı. Ardından yüzümü avuçlarının arasına aldı. Dudaklarıma bir buğse bıraktı.

" Özür dilerim sevgilim."

Ellerimi ellerinin arasına alarak.

" Korkuttuysam affet. Neredeyse aynı hatayı yapacaktım... "

Neredeyse aynı hata!
Ne demek istemişti?

Bunu sormayı sonraya bırakıp,

" Göktuğ iyi olduğuna emin misin?"

" İyiyim can damarım!
İyiyim. O piç sana dua etsin.
Yoksa oracıkta gebertirdim onu."

" Ne? Saçmalama! O adi yüzünden cezaevlerinde mi sürünecektin!? "

" İnan sen olmasan.
Senden uzak, sana hasret kalmak olmasa umursamazdım.
Kimse, hiç kimse benim can damarıma dokunamaz! "

Gözlerim kocaman olurken inanamadım. Can damarım demişti... Bana demişti...

İçinde olduğumuz durumu bir saniyeliğine unutarak duyduğum cümlenin sıcacık bir dalga olup bütün bedenimi sarışının hazzını yaşadım. Ardından kendime gelerek,

" Özür dilerim." Dedim.

Kaşları çatıldı.

" Neden?
Sen neden özür diliyorsun? "

" Böyle bir karşılaşma aklımın ucundan bile gelmezdi. O adi pislikle karşılaşacağımızı bilsem bugün buraya gelmezdim."

O an aklıma rüyam geldi. Daha doğrusu kabusum. Rüyalarım bana işaret vermişti aslında.

Keşke evde kalsaydım.

Dedim içimden.

" Benim yüzümden neredeyse başın belaya girecekti. "

" Seninle bir ilgisi yok. O şerefsiz kendi kaşındı.

Hem geçti gitti. O adi şerefsiz piçi bir daha görmeyeceksin. "

Derken önüne döndü. Gaza yeniden basarken daha sakindi.

" Başka bir yere gidip yemeğimizi yiyelim."

Yemek mi? Yemek yiyecek iştah falan kalmamıştı ki bende.

" Göktuğ..."

" Emret sevgilim."

" Evimize gitsek yemeğimizi evde yesek olur mu? "

Yalvarırcasına çıkmıştı sesim.

" O şerefsizin yüzünden karımla geçireceğim zamandan ve akşam yemeğinden vazgeçmeyeceğim.
Sende o pisliğe takılma unut olanları.
Az önce olan herşeyi sil kafandan. O pislik bir daha karşımıza çıkamaz."

Bu kadar sakin ve rahat oluşu beni gerçekten şaşırtmıştı. Ne yani olanları anında silebiliyor muydu kafasından?

" Üzülme seni başka bir yere götüreceğim."

Yavaşça yaklaşıp koluna girdim. Başımı kaldırıp yüzüne bakarak konuştum.

" Gök...
Evimize gidelim...
Ne olur... "

Gerçekten birşeyler yiyecek halde değildim. Hatta yemek yeme düşüncesi şuan midemi bulandırıyordu.

" Başka gün yine geliriz. "

Bir bana bir yola baktı. Kısa bir an düşündü.

" Tamam sevgilim.
Sen nasıl istersen. Başka zaman geliriz. "

Başımı omzuna yasladım.

" Teşekkür ederim.

Yemeğe çıkmak, gezmek, dolaşmak hiç biri seninle olmaktan daha güzel, daha keyifli olamaz."

Dedim gözlerimi kapatarak.

Arabanın yönünü çevre yoluna çevirdi. Çiftliğe dönüyorduk.

*****

Bir saat sonra çiftliğin girişindeki kanatlı kapıdan girdik. Kısa süre sonra da evin önünde durduk. Yeniden yağmaya başlayan yağmur karşıladı bizi.

Arabadan inip hızlı şekilde alış veriş çantalarımızı alıp koşar adım eve geldik. Kapıdan girdiğimizde salonda Ayşe hala ve Asaf beyi şömine önünde karşılıklı oturmuş sohbet ederlerken bulduk.

" İyi akşamlar."

Bizi gördüklerine şaşıran iki kardeş iyi akşamlar dedikten sonra Ayşe hâlâ,

" Erkencisiniz. Hani siz akşam yemeği için dışarı çıkmıştınız? "

" Sorma Ayşe abla."

Diyen Göktuğ'a kaydı gözlerim. Ne diyecekti? Umut'u gördük. Ağzını burnunu kırdım. Sonrada Yıldız'ın ısrarı ile eve geldik mi diyecekti?

" Restoranı böcek ve fareler basmış."

Yapmamıştı. Söylememişti.

" Ney?
Aaayy!
İğrenç! "

" Gerçekten de iğrençti.
Anlayacağınız bizim akşam yemeği güme gitti."

Ayşe hala yerinden kalkıp gelirken,

" Boş verin oğlum siz restoran yemeğini falan.
Mis gibi tarhana çorbası ve yaprak sarma var. Börekler de birazdan çıkar fırından. E çayda hazır. "

" Yaşa Ayşe abla. Size zahmet hazırlayın biz de temizlenip gelelim.

Gel Yıldız. "

Diyen Göktuğ ile birlikte üst kata çıkarken Ayşe halanın sesini duydum.

" Fidan kızım çocuklar geldi. İki tabak iki bardak daha ekle masaya. "

&

Odamıza girip elimizdeki herşeyi dolabın önüne bıraktık. Göktuğ, ellerimi yıkayıp geliyorum. Derken ben kendimi yorgun yatağa bıraktım. Göktuğ hiç bir şey olmamış gibi davranabilirken akşam yaşananlar benim zihnimin içinde tekrar tekrar dönüyordu.

Umut yediği dayaktan sonra rahat dururmuydu? Hiç sanmıyordum. Polise gitmezdi eminim. Ama rahat da durmazdı. Banyodan çıktı Göktuğ.

" Yıldız sen temizlenirken bende rahat bir şeyler giyeyim. Sonra da ineriz."

" Tamam."

Dedim yerimden kalkıp. Göktuğ giyinme odasına geçerken bende ellerimi yıkayıp döndüm. Üzerime rahat bir eşofman takımı gitmek için giyinme odasına yöneldim.

Kapıdan girdiğimde Göktuğ eşofman altını giymiş üst kısmı hâlâ çıplak askıdan tişört seçiyordu. Uzaktan izledim hâlini bir süre. O an kafamın içinde Umut ve Göktuğ yan yana geldi. Nerde Göktuğ, nerede Umut? O adi şerefsiz insan artığı Göktuğ'un yanına bile yaklaşamazdı. Ne insan olarak ne de bir eş olarak.

Yavaşca yanına gelip arkasından beline doladım kollarımı. Geniş kaslı sırtına yasladım başımı. Sıkıca sarıldım. Nasıl bir pislikten kurtulup nasıl bir insanla evlendiğimin şükrüydü belkide bu.

" Yıldız.." dedi yavaşça bana dönerek.

Başım şimdi geniş göğsüne yaslıydı. Teninin sıcaklığı tenimden kalbime, oradan ruhuma aksediyordu. Göktuğ bütün insanlardan bütün erkeklerden farklıydı. Eşsizdi.

" İyi misin? Neden ağlıyorsun? "

Ağlamak? Ağlıyormuydum?
Avuçlarının arasına aldı yüzümü. Biraz kaldırıp kendine çevirdi. Gözlerimin arasında gezdi gözleri.

" Yıldız'ım? "

Sen benim şükrümsün!

Dedim içimden. Dışımdan ise,

" Nasıl yapıyorsun bunu? " Dedim.

" Neyi? "

" Hiç bir şey olmamış gibi. Akşam hiç bir şey yaşanmamış gibi sakin ve sabırlısın. Yine. "

Bir kaç saniye daha kahvelerimde gezindi.

" Aslında öyle değil.
Bu akşam o insan bile sayılmayacak iğrenç mahluk yüzünden daha fazla üzülmeni istemedim. Sende gördün.
O an bir öfke patlaması yaşadım."

Evet görmüştüm.
Sabrının taştığında ne olduğunu görmüştüm.

" Sen yanımda olmasaydın o iş orada kalmazdı. Daha kötü şeyler olurdu. Ama yapmadım. Bu kez aynı hatayı yapmadım. Senin sayende. Yanımdaki varlığın sayesinde. "

Dedi alnımdan öperek.

" Göktuğ."

" Söyle güzelim."

" Arabada da söyledin aynı şeyi.
Ne hatasından bahsediyorsun? "

" Boş ver gülüm. Ben unuttum sende unut. Üzme kendini. Hiç olmamış farzet. Görmedin karşılaşmadın say."

Baş parmakları yanaklarımdaki ıslaklığı sildi önce. Ardından dudaklarımı buldu dudakları. Bir çiçeği öper gibi öptü yine.

Doğruldu.

" Hadi. Üzerini değiş sonrada inip yemek yiyelim. Yoksa akşam yemeği niyetine seni yerim."

Yeniden askılara dönerken kolundan tutup izin vermedim.

" Göktuğ.
Lütfen anlat.
Ben senin karınım.
Bilmek istiyorum. Ne hatasından bahsediyordun. "

Başı önünde derin bir nefes bıraktı.

Peki. Dedi. Elimden tutarak odaya götürdü beni. Yatağın üzerine oturtup yanıma oturdu.

" Sana anlatmıştım hatırlarsan. Geçirdiğim kaza ve kırılan kemiklerim yüzünden okula ara vermiştim."

" Evet hatırlıyorum.
Hata dediğin şey bu olayla mı ilgili? "

" Kazanın sebebi benim hatamdı.
Normalde çok sabırlı biriyim bilirsin ama son damlam taşarsa..."

Anlamıştım.
Bugünkü gibi bir olay yaşamıştı yine.

" O gün de bugün gibi bir durum oldu.
Çiflikle ilgili bir durumdu. Sahte belgelerle haciz getiren biriyle çok şiddetli tartıştım. Sonunda kendimi kaybettim. Adamı elimden zor aldılar. Neredeyse öldürüyordum. Çok sinirlenmiştim. Atlarımızın alınması söz konusuydu çünkü.

Sonra karşı tarafın tefeciler ve karanlık adamlarla ortak olduğunu öğrenince babamın uyarılarına rağmen tek başıma arabaya atlayıp yola çıktım. Bir yandan da adamı arayıp telefonda konuşuyordum. Telefonda devam eden tartışma ile sinirlerime hakim olamadığım için kaza yaptım. Arabamla şarampole uçtum. Gözlerimi hastanede açtım. Kırıklar içinde yatıyordum.
O hata bana bir yıla mâl oldu. Bugünde öyle birşey olsaydı kendi ellerimle sana zarar verecektim. Olmadı. Öfkeme hakim oldum, çünkü yanımdaydın. İyi ki yanımdaydın."

" Peki o adamdan ve hacizden nasıl kurtuldunuz? "

" Araçta yaptığımız konuşmaları zaten peşinde olan polisler dinliyormuş.

Ertesi gün onuda arkasındakileri de aldı polisler. Bende salak gibi kırılan kemiklerimle kaldım."

Dedi elini saçlarına geçirerek.

" Neyse işte, anlattım öğrendin. Hadi inelim mi artık yoksa gerçekten seni yiyeceğim."

" Tamam."

Dedim yerimden kalkıp hızlı şekilde giyinme odasına geçip yine hızlı şekilde üzerimi değiştirdim. Sonra da birlikte aşağıya indik.

Mutfağa girdiğimizde bizi bekleyen Asaf bey ve Ayşe halaya afiyet olsun dedikten sonra yerlerimize geçip oturduk.

Mis gibi sıcak tarhana çorbası, yaprak sarma ve börek kokusu birbirine karışmış acıkan karnım daha da açıkmıştı.

Bir yandan sohbet edip bir yandan önümüzdeki lezzetlerden yedik. Üzerinede mis gibi iki bardak çay içtik.

Akşam yemeğinin ardından salona geçtik. Yanan şömine önünde keyif kahvelerimizi içerken ben Ayşe hala ile sohbet ederken Göktuğ Asaf beye bugün arayan alıcı ile olan konuşmasından bahsediyordu.

" Yarın gelip taya ve diğer taylara bakmak istiyorlar. "

" Çok iyi.
Eğer beğenirlerse alacağımız parayla kalan borçları kapatırız."

" Ben bir tane ile kalmayacaklarını iki tane alacaklarını düşünüyorum."

" Neden böyle düşündüğünü sormayacağım evlat. "

" Çünkü bizim taylarımız en güzeli ve sağlıklıları."

Göktuğ'un yüzündeki kendinden emin ifadeyi izledim. Kendinden emindi çünkü yaptığı herşeyi en iyi şekilde ve olması gerektiği şekilde yapıyordu. Atlarının ilaçlarından yedikleri otlara kadar en iyilerini getiriyordu.

" Kızım."

Ayşe halanın sesiyle geldim kendime.

" Daldın gittin."

Sessizce güldüm. Yine masal dinler gibi dinlerken yakalanmıştım.

" Asaf bey ile Göktuğ'u dinliyordum hala. Bence bu çiftlikteki atlar böyle sahipleri olduğu için çok şanslılar. "

" Evet.
Hem abim hem Göktuğ oğlum onlara gözleri gibi bakıyorlar. Bu sadece at alıp satmak kâr yapmak için değil. Her birini ayrı seviyorlar. Göktuğ satılan her atın ardından hüzünle bakar. Kendi çocukları gibi sever küçük tayları. "

Biliyordum. Her hâliyle belli ediyordu bunu.

" Eveet bana müsade." diyen Asaf bey yerinden kalktı.

" Bu yaşlı adamın dinlemesi lazım. Size hayırlı geceler."

Onun ardından da Ayşe hala kalktı.

" Eveet bu yaşlı kadınında dinlenmesi lazım. Bana da müsade çocuklar. "

Ayşe hala da kalkınca Göktuğ'un gözleri beni bulurken elini kaldırıp gel işareti yaptı. Gülümseyerek yerimden kalkıp yanına geldim. Tam oturacakken,

" Oraya değil buraya."

Diyerek beni bir anda kucağına oturttu. Kollarının arasından yüzüne bakarken eğildi boynuma dayadı burnunu. Derin bir nefes çekti içine.
Ardından geri çekilip gözlerime baktı. Sonra burnumun ucundan öptü.

" Sevgilim.
Seninle tatile çıkalım. "

Hiç beklemediğim bu teklifle,

" Ne?" Dedim.

" Seninle tatile gidelim..
Nereye istersen oraya gidelim."

Kokunun üzerine yatırıp üzerime eğilip burnunun ucunu yanağıma dayadı. Bir tüy gibi hafifçe sürterek gezerken sesinin tonu değişti. Kısıldı.

" Baş başa bir kaç gün geçirelim. Sadece sen ve ben. "

Gülümsedim. Hoşuma gitmişti çünkü.

" Olur gidelim.
Bildiğin sessiz sakin bir yer var mı? "

Dudakları dudaklarımı buldu. Bir öptü bir konuştu.

" Bu aylarda Bodrum sakin oluyor. Şu tayların satışını yapalım birlikte Bodrum'a gidelim. "

" Olur."

Dedim son öpücüğünü yakalayarak. Elimi başının arkasına koyarak dahada bastırdım dudaklarımı. Dudaklarımın arasında inledi.

" Bence bizde odamıza gidelim."

" Gidelim." dediğimde kucağında benimle birlikte ayağa kalktı. Geri çekilip gülümserken merdivenlere yöneldik. Az sonra odamızda ve yatağımızda dudakları dudaklarımı hunharca öperken eli eşofmamın altına girerek tenimde dolaşmaya başladı. Ardından önce göğüslerimde gezindi, sonra aşağılara doğru ilerledi. Göbeğimin üzerinden geçerken tenimin titrediğini hissettiğim. Yerinde doğrulup benide oturttu yatağa. Kıyafetlerimi elleriyle çıkardı üzerimden. Ardında kendi kıyafetlerini çıkardı. Bedenini bedenimin üzerine bıraktı yavaşça. Üzerimize çekti örtüyü. Bacaklarımın arasında kendine yer açarken dudakları dudaklarımda, boynumda tenimde gezdi. Kendini bana sürterken kasıklarımdaki sızı acıya dönüşüyordu.

"Göktuğ..."

Dedim inleyerek.

" Seni hissetmek istiyorum."

"Acele etme sevgilim bırak tadını çıkarayım."

Göğüs oluğuma inen dudaklarına eşlik eden dili yavaşça göğüslerime doğru ilerledi. Önce dişledi, sonra yaladı, sonra öptü.

" Hemde seni hazırlayalım sevgilim."

" Hazırım."

Hazırdım. Bütün bedenim, hücrelerim onu istiyordu şuan. Ellerimi saçlarına doladım. Anında dudaklarıma yapışırken bir anda kendini bana bastırdı. Derin bir inleme çıktı dudaklarımın arasından, dudakları arasında kayboldu. Bir yandan öperken bir yandan hızlı hareketleri ile altında kıvranan bedenimle beni yeniden gökyüzüne taşıyordu. Dudaklarımdan ayrılıp kulağıma yaklaştı. Hareketleri daha da hızlanırken fısıldadı.

" Yıldız'ım. Sevgilim."

Dahada ve dahada hızlandı. Son ve en sert hareketi ile birlikte çıktık gökyüzüne ve birlikte indik.

Üzerime bıraktı bedenini. Yüzü ve dudakları boyun girintimde nefes nefeseydik. Üzerimden yanıma geçiş yaptı. Beni kendine çekip kollarının arasına aldı.

" Yıldız..." dedi gözleri kapalı.

" Hımm." Dedim yorgun.

" Senden birşey istiyorum."

" Hımm. Neymiş? "

" İlaç kullanmayı bırak.
Bir çocuğumuz olsun."

" Ne? "
Dedim dirseğimin üzerine kalkarak.

" Ço.. Çocuk? "

Gözlerim kocaman olmuştu.

" Evet."

Dedi benim gibi dirseğinin üzerine kalkarak.

" Senin gibi güzel bir kızımız olsa fena mı olur. Yada benim gibi yakışıklı bir erkek."

" Gö-Göktuğ. Ben... Şey!
Daha...Ne bileyim erken. Ben, ben. Annelik çok zor. Ben annelik yapamam. "

" Gel buraya." Dedi gülerek yatıp kollarının arasına çekerek.

" Nasılsa bir gün sende isteyeceksin.
Ama beni çok bekletme sevgilim."

*****************************
Bölüm sonu canlarım.
Gelecek bölümde görüşmek üzere.
Hepinizi seviyorum.
Sizleride hayaletlerim.

 

Loading...
0%