Yeni Üyelik
5.
Bölüm

⭐G.Y 3 Yapma⭐

@azamet_29_2

Acıyordu. Bütün bedenim acıyordu. Ama en çokta ruhum acıyordu. O an ölmek, ölüp kurtulmak istedim.

Düştüğüm yerde ne kadar kaldım bilmiyorum ama gözlerimi araladığım da gökyüzü bana bakıyordu.

Mavi... Gök mavisi iki göz...
Sonra gece karanlığı oldu her yer.
O karanlığa kayıp giderken parkta gördüğüm kız çocuğunun söylediği söz geldi aklıma.

Anneee burada biri ölmüş!

Yıldız öldü deseler kim koşardı ailemden.

Yeryüzünden bir Yıldız kaydı deseler, koşar mıydı arkadaş sandıklarım..

Ya bu saatten sonra ben açarmıydım sinemi aileme, kollarımı arkadaşlarıma?

Şu birkaç günde yaşadıklarımın acısı geçermiydi, öpseler yüreğimden, yada yaş dolu gözlerimden.

*****

Gözlerimden önce açıldı şuurum. Baş ucumda duyduğum yüksek ses babama aitti. Öfkesini ve benden bıkkınlığını bağırarak dile getiriyordu.

" Biz nerde hata yaptık Sultan!
Bu kız neden böyle? "

Eminim şuan yerinde duramıyor deli gibi dolaşıyordu odada.

" Neden bu kadar âsi?
Ne laf anlıyor ne söz dinliyor ne kural ne nizam. Hiç bir şey!"

" Ölmediğine şükredelim." Dedi annem.

" Hafif atlatmış. Daha kötü de yaralanabilirdi."

" Artık aklı başına gelir herhalde."

Dedi babam, sesinde usanmışlık vardı bu kez.. Ve evet gelmişti.

Aklım gerçekten başıma gelmişti.
Şu bir kaç gün de kazandığım tecrübe ömrüme bedeldi.

Öğrenmiştim kalplerdeki ve gözlerdeki değerimi.
Öğrenmiştim insanların nasıl iki yüzlü olabileceklerini.
Öğrenmiştim etrafımı yalanların ve yalancıların nasıl sardığını.
İyi öğrenmiştim hem de!

Gözlerimi yavaşça araladım. Hem annem, hem babam yanı başıma geldiler. Babam yine sinir yüklü bakışlarla bakarken,

" Nasılsın?" Dedi annem.

Nede olsa anneydi işte. Kalbi babamdan daha yumuşaktı. Birazcıkta olsa seviyordu kızını.

" Her yerim ağrıyor."

Diyebildim çektiğim acıyla.

Ağrıyordu.. En çok ta sol yanım ağrıyordu. Ama ne doktor ne ilaç çare olacak gibi değildi.

" Evden kaçıp gitmeseydin böyle hastanelerden toplamak zorunda kalmayacaktık seni."

Babamın cümleleri sayesinde yaşadıklarımı ve geçirdiğim kazayı tekrar hatırlayınca,

" Keşke oracıkta ölseydim."

Dedim inleyerek. Sonra devam ettim zor çıkan sesimle.

" Öyle ölmek isteyince ölünmüyor küçük hanım."

İğneleyiciydi ses tonu.

" Yeter baba...
Sus artık ne olur...
Canımı daha fazla yakıyorsun."

Sinirli bir bakış atarak,

" Çabuk iyileşmeye bak.
Bir an önce evlenip yediğin boku temizleyeceksin."

Ne cevap verecek ne de kendimi savunacak gücü bulamadım kendimde. Pes etmiştim. Devam etti babam.

" Neyseki yaptığın eşekliği yalnızca ben, annen ve bir kaç kişi biliyor. Ya bütün memleket duysaydı. Büyük iş adamı Osman Yavuzlar'ın kızı Yıldız Yavuzlar ne olduğu, kim olduğu belirsiz bir soysuzla düşüp kalkıyor deselerdi. Allah korudu. Yat, kalk dua et o çocuğun seni kabul ettiğine. "

Beni aşağılayan sözlerine karşılık veremediğim babamın konuşması bittiğinde gözlerim yaşla dolarken kapı tıkladı. Babam gür sesiyle gir! Dedi.

Yaşlı bir doktor, yanında hemşire ile odaya girdiler. Doğruca yanıma gelen hemşire kolumdaki serumu çıkarırken doktor,

" Geçmiş olsun. Nasıl hissediyorsunuz?"

Diye sorduğunda başımı salladım sadece.

" Güzel.
Dün küçük bir kaza geçirmişsiniz. O saatten beride hastanemizdesiniz. Çarpmanın etkisiyle dünden beri uyuyordunuz."

" Keşke hiç uyanmasaydım."

Dedim duyulacak şekilde.
Doktor üzgün bir bakış attıktan sonra,

" Merak etmeyin. Vücudunuzda kırık çıkık yok. Lâkin bacaklarınızda ve bazı yerlerinizde bölgesel çürükler ve sıyrıklar var. Bir kaç gün içinde geçer onlarda. "

" Ne zaman çıkabiliriz?"

Doktor sorunun sahibi olan babama döndü.

" Küçük hanımın sonuçları temiz. İsterseniz akşam çıkabilirsiniz."

Babam, " Sağol doktor." Dediğinden doktor kibarca kovulduğunu anlayarak ve,

" Tekrar geçmiş olsun." diyerek odadan çıktı. Arkasındanda hemşire.

&

Akşama doğru anneminde yardımıyla evden gelen temiz kıyafetlerimi giydikten sonra kolumda yine annemle ve yavaş adımlarla yürüyerek çıktık odadan. Üzerimdeki kıyafetlerin dışında hiçbir şeyim yoktu yanımda.

Gördüğüm o iğrenç manzara yüzünden geçirdiğim küçük şokla çantam düşmüş Meltem'in evinde kalmıştı üstüne de çalınan kol çantamla telefonum dahil her şeyim gitmişti. Arkadaşım olduğunu sandığım Meltem ve beni gerçekten sevdiğini sandığım Umut...

Kendimi o kadar kötü hissediyordumki bir an bacaklarımın gücünün kesildiğini hissedince durmak zorunda kalarak duvardan destek aldım. Gözlerim anında yeniden ve yeniden dolarken,

" Yıldız iyimisin ? "

Diyen annemle dahada aciz hissettim kendimi.

İyiyim demek isterdim ama değildim. Bu yüzden de iyiyim diyemedim.
Sessiz geçen bir kaç saniye sonra devam ettim yürümeye.

Asansöre binip aşağı indiğimizde babamın şoförü Recep karşıladı bizi.
Hemen arka kapıyı açtı. Önden beni bindirdi annem. Yanıma da kendi bindi. Diğer taraftan da babam binince Recep direksiyona geçti. Hareket eden araç hastane parkından çıkarak eve doğru yol almaya başladığında gözlerimi kapatıp geriye yasladım başımı.

Bir kaç dakika boyunca sessizce ilerledikten sonra babamı duydum.

" Üç gün sonra nikahın var.
Düğün falan yok. Yıldırım nikahı ile evleneceksiniz. Soranlara aşk evliliği dersiniz."

Bu kez sesinin tonu alaycıydı.
Taş kalpli Yavuzlar espiri yapmıştı. Sesini ayarlayarak devam etti.

" Buradaki otellerden birinde iki gün balayı sonrada kocanla beraber yeni evine gideceksin. Bu konuda böylece kapanıp gidecek."

" Baba." Dedim söylediği onca şeyin hepsini bir kenara sıyırıp atarak.

" Söyle." Dedi. Sesi soğuktu.

" Beni neden sevmiyorsunuz?"

Gözlerim kapalı olsada ikisininde gözlerinin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Ama ne annem nede babam bana cevap vermiyordu.

" Yıllardır kendimi size beğendirmek için yapmadığım kalmadı.

Sizin seçtiğiniz şehir.
Sizin seçtiğiniz ev.
Sizin seçtiğiniz oda.
Sizin seçtiğiniz okul.
Sizin seçtiğiniz araba.
Ne dediyseniz tamam dedim. En basitinden hiç istemediğim halde sen istiyorsun diye mimarlık okuyorum.
İzninizi sadece bir kez almadım diye beni ailenin yüz karası, vatan haini ilan edip evlatlıktan reddettiniz. Erkek çocuk olmadığım için mi bütün bunlar. Çünkü Yavuz ne derse tamam diyorsunuz.
Belki de üvey çocuk olduğum için."

" Saçmalama Yıldız! "

Diyen anneme baktım gözlerimi açarak. Onunda sesi babam gibi soğuktu.

" Ben mi saçmalıyorum?
Üvey evlat bile benden çok sevilir bu evde. "

Bir süre sessiz kaldılar. Sonunda sessizliği bozan babamın,

" Göktuğ Kayalar." Deyişiyle ona çevirdim yönümü.

" Babası Asaf Kayalar." Diyerek devam etti.

Konuyu değiştirdiği barizdi.

" Çok eski bir arkadaşım. Göktuğ ve babası birlikte yarın bizim eve gelecekler. Çocuk seni zaten tanıyor, sende onu gör diye eve davet ettim.
Söylediği şeylerin hiç birini umursamadan,

" Baba." Dedim yine.

" Bana bunu neden yapıyorsun? "

Ağlamaya başlamıştım.

" Ceza ise ben zaten cezamı çektim. Neden istemediğim biriyle beni zorla evlendirerek daha fazla cezalandırıyorsun? Ben kimseyle evlenmek istemiyorum."

" Bunu senin iyiliğini düşündüğüm için yapıyorum. Bir gün bana teşekkür edeceksin."

Bir an kahkaha atmak istesemde gelen ağlama isteği daha baskın olunca yapamadım.

" Bu yaptığın iyilik falan değil. Ama ben biliyorum neden yaptığını.
Umut yüzünden...
Eğer Umut değilde Aydınlar'ın 40 yaşındaki oğluyla olsaydı bu izinsiz evlilik meselesi beni cezalandırmak yerine ödüllendirirdin değil mi? "

Babamın gözlerinde bu kez şimşekler çaktı. Artık kızgınlık değil kızıl bir öfke vardı bakışlarında.

" Hayır baba teşekkür falan etmeyeceğim. Aksine bunu yaptığınız için siz benden özür dileyeceksiniz!

Ya o. O nasıl kabul eder bu evliliği. Sahte bile olsa evlenmiş ve kocasının evinde bir hafta kalmış bir kızı nasıl kabul ediyor. "

Kararlı şekilde gözlerine bakıyordum. Cevap istiyordum. Bendeki gözleri önüne döndü.

" Asaf hasta.
Beyninde ölüm taşıyor.
Çok zamanı yok.
Oğlunun evlendiğini ve bir yuva kurduğunu görmek istiyor. Oğlu senin gibi âsi olmadığı için babasının seçtiği kızı nasıl olursa olsun kabul etti."

Dakikalar önce tuttuğum kahkaha ile bir anda gülmeye başladım. Bozulan sinirlerim dahada bozulmuştu.

" Kız yada dul farketmez mi dedi. Midesi bayağı sağlammış."

Babam bir anda koluma sarılarak kendine çekti beni.

" Kes şunu! "

Az önce gülerken bu kez ağlamaya başladım yine.

" Baba...
Ben ne onunla ne başka biriyle evlenmek falan istemiyorum!
Ben sizi utandıracak bir şey yapmadım! Ne olur izin ver çekip gideyim! Kızım geçirdiği kazada öldü dersin herkese. Bir daha çıkmam karşınıza."

" Olmaz! Asaf'a sözüm var. Üç gün içinde bu nikâh olacak. Bu üç gün boyunca evden çıkmak, kaçmak yok. Yemin ederim seni ölmekten beter ederim Yıldız."

Duyduklarım yetmişti susmama. Yolun kalanını ağlayarak gitmekten başka bir şey yapamadım. Bataklığa atılan ve gittikçe dibe batan bir taştan farkım yoktu.

Allah'ım ne olurdu o kazada gerçekten ölseydim.

&

Üç gün sonra bütün hazırlıklar bitmiş herşey nikah için hazırdı. Eve gelen kuaförler saçlarımı yaparken annemin benim için seçtiği gelinliğe bakıyordum.

Sevdiğim ve beni seven bir erkek için giyseydim bu gelinliği, gördüğüm bu güzelliğin bir anlamı olabilirdi. Ama öyle birşey yoktu ve şuan bir toz bezi kadar kıymetsizdi gözümde.

Saçlarım ve makyajım bittiğinde kuaför kızların yardımıyla gelinliğide giydim. En son duvağımı annem örttü beni kefenlediğinin farkında olmadan. Çünkü bende yeni kararlar almıştım.

Annem, " Hadi Yıldız." Dediğinde,

" Banyoya girip geliyorum."

Dedim. Şaşırarak baktı.

" Gelinliği giyene kadar nerdeydin? "

" O zaman yoktu." Dedim bu kez sinirle.

Kocaman bir, Ooof! Çekip,

" Kızlar yardım edin. " Dedi.

" Gerek yok. " Dedim.

" İnatlaşma yardım etsinler işte! "

" Gerek yok dedim ya!
Uzun sürmez."

Diye bağırarak banyoya girdim.
Beş dakika sonra çıktığımda annem kolumdan tuttu.

" Gidelim artık geç kalıyoruz."

Evet geç kalıyordu sevgili annem... Benden bir an önce kurtulmaları gerekiyorduya geç kalmak olmazdı. Aşağı indiğimizde babam ve Yavuz salonda bizi bekliyorlardı.

" Nerede kaldınız? "

Tabi ya bu takım elbiseli yamyamında acelesi vardı.

" Hadi bizi bekliyorlar.
Daha şirkete geçeceğim."

Diye ekledi babam. Tabi şirket daha önemliydi onun için. Bekleyemezdi o da.

Evden çıkıp bizi bekleyen arabaya bindik. Gelinliğin eteği kabarık olduğu için sadece annem yanıma oturdu. Babam ve Yavuz diğer arabaya bindiler. Hareket ettiğimizde başımı arkama çevirip çıktığım bu eve son kez baktım. Bir daha göremeyecektim zira.

&

Bir saat sonra nikâh dairesinin önünde durduk. Araçlardan indiğimizde babam bizi yanına çağırdı. Yüzünü bile görmediğim ve hâlâ bakmadığım Göktuğ'a elini uzatıp ver! Dedi.

Göktuğ cebinden çıkardığı siyah kutuyu babama uzatırken ben sadece önümdeki elleri izledim.

Babam aldığı kutuyu açarak içinden bizim için alınan yüzükleri çıkarıp birini onun, diğerini benim sol yüzük parmağımıza taktı.
Herşey çok basit şekilde yapılıyordu.

" Hadi girelim." Dedikten sonra içeri girmek üzere yürüdük.
Kısa süre sonra nikâh memurunun karşısındaki koltuklardaydık.

Başımı kaldırmadım.
Yanımda oturan kim, yakışıklı mı çirkin mi, genç mi yaşlı mı bakmadım. Bakmayacaktımda. Tıpkı eve geldiği günkü gibi.

Bundan sonraki kısacık hayatım boyunca ne yüzüne, ne gözlerine bakmayacaktım, ne annemin ne babamın nede evlendiğim adamın...

Üzerimdeki bu gelinlik hem bedenime hem ruhuma giydirilmiş bir kefenden başka birşey değildi.

Hastaneden çıktıktan üç gün sonra kendimi nikah masasında bulmuştum.

Neymiş efendim. Bir an önce evlenip yediğim boku temizleyecekmişim. Babamın sözleriydi bunlar.

Birde diğer sözleri vardı tabi. Aklıma gelen daha doğrusu aklımdan hiç çıkmayacak olan...

Neyseki yaptığın eşekliği yalnızca ben, annen ve bir kaç kişi biliyor. Ya bütün memleket duysaydı. Büyük iş adamı Osman Yavuzlar'ın kızı Yıldız Yavuzlar ne olduğu, kim olduğu belirsiz bir soysuzla düşüp kalkıyor deselerdi. Allah korudu. Yat kalk dua et o çocuğun seni kabul ettiğine.

Acımasız adam. Silahını çekse vursa bu sözlerin yaktığı kadar canımı yakamazdı. Gözlerim dolarken yanı başımdaki genç kız kolumu dürttü.

" Sakın ağlayım deme makyajın akar yoksa."

Ardından kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

" Merak etme ağlamak için bol bol zamanın olacak yeni evinde."

Sesindeki soğukluk insanı üşütmeye yetiyordu. Gözlerimi kaldırıp yanımdaki genç kıza baktım. Üzerinde siyah bir elbise vardı. Saçları dalgalı ve siyah renkteydi, gözleri ise koyu kahve. Önüme döndüm tekrar. Gözlerim gelinliğimin üzerindeki ellerime gitti. Farkında değildim ama şuan gelinliğimin kıvrımlı kumaşını öyle bir sıkıyordum ki eminim eldivenimin altındaki ellerim bembeyaz kesilmişti.

Sonra yan tarafa kaydı gözlerim, yanımda oturan adamın bacağına. Giydiği pantolon siyah olduğuna göre takım elbisesi siyah olmalıydı. Tıpkı diğer yanımdaki kız gibi.

Saçma değildi.
Cenaze töreninde siyah giyilirdi nede olsa.

Hasta babasının hatrına yine babasının onun için seçtiği kız ile evlenmeyi kabul eden bu kişi Göktuğ Kayalardı.

Hasta babasının ölmeden mürüvvetini görmek istiyorum arzusu üzerine beni kabul ederken evlenip ayrılmış biri olduğumu duysada onun için bir anlamı olmamıştı herhalde.

Bu sırada sağ elindeki yüzük çekti dikkatimi. Siyah oniks taşı olan gümüş bir yüzük. Sonra burnuma gelen odunsu parfüm kokusu. Evlilik için baya hevesliydi. Ama kimseye bu beden üzerinden keyif hakkı tanımayacaktım. Ne beni reddeden aileme nede bedenimi kullanacağını sanan bu adama.

Memurun genzini temizleyen sesiyle kendime gelerek yaşlı nikah memuruna çevirdim gözlerimi. Güler yüzüyle,

" Bugün burada bu çiftin nikahını kıymak üzere toplanmış bulunuyoruz." Diye başladı sözlerine.

Sonra devam etti.

" Siz Yıldız Yavuzlar, Göktuğ kayaları eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

Önce anne babamın yüzlerine baktım. Galiba hâlâ bir umut vazgeçerler beni kurtarırlar sandığım içindi. Ama olmadı. İkisi de kaşları çatık bana bakıyor, gözlerinde ki imâ evet de hemen! Diyordu.

" Evet. " Dedim ölü gibi çıkan sesimle. Başka seçeneğim mi vardı. Benden sonra,

" Siz Göktuğ Kayalar.
Yıldız Yavuzları eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? "

Yanımda oturan adamdan çıt çıkmadı belki de istemiyordu. Onun yanında şahidi olarak oturan babası oğlunu memur bey'e cevap versene oğlum diye uyardı. Kıpırdayan vücudundan başını sallayarak onayladığını anladım. Konuşma gereği bile duymamıştı.

" Sizler de şahitlik ediyor musunuz?"

Onun babası ve benim babam,

" Evet ediyorum." Dediler aynı anda.

" Ben de belediyemizin bana verdiği yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum. "

Bu sözlerden sonra Yıldız artık Yıldız Yavuzlar olarak değil Yıldız Kayalar olarak gömülecekti.

*****

Nikahımız kıyılmış, binadan çıkmıştık. Annem ve babam yanıma geldiler. Annem yalandan da olsa sarılıp,

" Mutlu olmanı diliyorum."

Dedikten sonra babam,

" Yeni hayatının ve bu genç adamın kıymetini bil." Dedi.

Onların ardından o kız ve Göktuğ'un babası gelip tebrik ettiler. En sonda Yavuz geldi yanıma.

Başımı kaldırıp duvağımın altından yüzüne baktım. Gözleri dolu dolumuydu, ben mi yanlış görüyordum.

Hayır hayır, yanlış görmüyordum. Ağlamış olamazdı değil mi? İnanamadım. Birden sarıldı,

" Kendine iyi bak." Dedi kulağıma. Ardından,

" Seni üzerse beni ara."

Şaşkınlığım dahada artarken gözlerim kocaman açılmıştı. Hiç böyle birşey beklemiyordum. Bu çocuk ne zaman çıkmıştı ergenlikten.

Geri çekilirken,

" İyi olacağım."

Dedim tek cümle gülümseyerek. İyi olacaktım.

Benden uzaklaşıp babamın yanına döndü. Herkes kendi işine dönmek üzere araçlarına binerken Göktuğ kolumdan tuttu. Kaba değildi tutuşu. Yönlendirmek içindi.

Birlikte büyük gri bir Jeepin yanına geldik. Arka kapıyı açtı. Kolumdaki eliyle yönlendirdiğinde arka koltuğa geçip oturdum. Oda diğer tarafa geçip binerek yanıma oturdu. Direksiyondaki adam hiç bir şey sormadan hareket etti.

*****

Yirmi bir yıllık eğlenceli hayatın buraya kadarmış Yıldız. Bundan sonrası yok.

Dedim otel odasının kapısından içeri girerken. Şehrin en lüks otelinin en lüks odası bizim için özenle hazırlanmıştı. Gelin ve damadın en güzel ve özel olan ilk gecesi için.

Ağır adımlarla odanın ortasına doğru yürürken duvağımın altından etrafıma bakıyordum.

Büyük balayı suitinin, büyük ve ipek örtülü yatağının üzerindeki kırmızı gül yapraklarıyla yapılmış kalp şekline baktım bir kaç saniye.

Bu yatağı böyle özenle hazırlayan personel kimbilir hakkımızda neler konuşup gülmüşlerdi.

Oysa o yatağa toprak serpilmiş olmalıydı, gül yaprakları değil.

Duyduğum tok ayakkabı sesiyle bir anda kendime geldim. Kocam olacak adam yavaş adımlarla yanımdan geçerek tam önümde durduğunda kendime verdiğim sözü hatırlayarak başımı ve gözlerimi önümden kaldırmadım. Görüş açıma giren iki büyük el duvağımı uçlarından tutarak yapılı saçlarımın üzerinden arkaya doğru aldı.

Şimdi görüş açımda beyaz gömlek üzerine giydiği siyah yeleği ve uzun bacakları ile o vardı. Şuana kadar ne sesini duymuştum nede yüzünü görmüştüm. Nikahta bile diliyle değil başıyla evet demişti. Zira babası uyarırken duymuştum. Belkide dilsizdi yada kekeme. Olabilirdi. Zaten merakta etmiyordum.

İki parmağıyla çenemden tutarak yüzümü kendine doğru kaldırdığında gözlerim inadına önüme çevriliydi hâlâ. Bedeni bana doğru esnerken,

" Banyoya girmem lazım."

Dedim aceleci sesimle. Sessiz geçen bir kaç saniyeden sonra gerileyerek sol eliyle banyoyu işaret ettiğinde sadece eline bakıyordum yine. Gelinliğimin eteklerinden tutarak hızlı adımlarla hemen banyoya girerek kapıyı arkamdan örttüm.

Sabahtan bu yana tuttuğum göz yaşlarım bir anda boşalmaya başlayınca ellerimi ağzıma kapatarak yere çöktüm.

Sessiz hıçkırıklarımı sadece kendim duyarak ağlarken, önce Umut'a la*etler okudum sonra kendime. Sonra arkadaşlarım sandığım o insanlara.

Kendimi çok zeki sanarken düştüğüm bu hâle ve aptallığıma sonra.

Yıldız Yavuzlar, aslında en ezik en aptal en katlanılmaz insan sensin. Dedim daha fazla ağlamaya başlayarak. Kendimi tutamıyordum.
O kadar kötü hissediyordumki kalbimin sıkıştığını hissettim. Ve nefes alamadığımı...

Ellerimi hemen dudaklarımdan çekip ölmeden önceki son derin nefeslerimi almaya çalışarak ve arkasına yaslandığım kapıdan destek alarak ayağa kalktım. Duvardan destek alarak yürürken,

Ama artık bitecek. Dedim.
Artık ne ben katlanacağım sana ne de bir başkası. Babamda koca ülkeye nasıl rezil olunur görecek.

Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim.
Kenarları taze güllerle süslenmiş lavabo aynasının önüne yürüdüm. Akan makyajım sayesinde tam bir ölü gibi görünüyordum.

Konsepte uygun bir yüz.

Dedim sinirle gülümserken. Önce ellerimdeki eldivenleri çıkardım bir bir. Sonra gelinliğimin eteğini kaldırarak şu aptal jartiyerin tuttuğu tül çorabımın içinden kağıda sararak sakladığım şeyi çıkardım. Yavaşça açtım. Bunu evden çıkmadan önce almıştım yanıma.
Benim artık bu dünyaya hevesimde yoktu bir beklentim de. Sol kolumu havaya doğru kaldırdım.

Hadi Yıldız ne kadar hızlı o kadar iyi. Biraz cesaret sadece. Diyerek kendime cesaret vermeye çalıştım.

O an aklıma şu geldi. Ben öldüğümde üzülen bir kişi bile çıkarmıydı. Yoksa gerdek gecesi canına kıydı. Kimbilir neyi beğenmedi diyerek gülerlermiydi. Şebnem, kesin odaya kusur bulmuştur. Derken Meltem, kocasını beğenmemiştir kesin. Derdi heralde.

Başımı hızlı hızlı iki yana salladım. Ne düşünürlerse düşünsünler. Artık bir önemi yoktu.

Sağ elimdekini sıkıca tutarak hızla havaya kaldırdım. Allah'ım affet beni...

Dedikten sonra elimi hızla indirmek istedim fakat bir anda hem havadaki kolum hem önümdeki kolum iki büyük el tarafından sıkıca tutuldu. Burnuma gelen koku onun kokusuydu. Şuan bana yaslı olan beden de onun bedeni. Kocam olan adamın... Şu an arkamdaydı ve bana engel oluyordu,

" Bırak! " Diye bağırdım.

" Bırak beni, engel olma bana, bırak! Tek kurtuluşum bu, bırak!"

Bağırarak elinden kurtulmaya çalışırken elimdeki şey yere düştüğünde sımsıkı tuttuğu kollarımla beni kendine bastırdı. Arkamda hissettiğim bedene ait kollar beni dahada sıkarken sesini kulağımda, nefesini tenimde hissettim gözlerim kapanmadan önce.

" Yapma!"

*****************************

Evet canlarım bölüm sonu. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%