Yeni Üyelik
7.
Bölüm

⭐G.Y 5 Gökyüzü ⭐

@azamet_29_2

YILDIZDAN

Kendimi halsiz, yorgun, çöken bir duvarın altında kalmış gibi hissederek uyandım. Daha doğrusu zihnim uyanmış, göz kapaklarım inadına kapalıydı. Neredeydim, neden böyle hissediyordum. Ne olmuştu bana.

Bulanık zihnimi toparlanmaya çalışırken duyduğum uğultulu sesler neydi? Neler oluyor, derken parça parça görüntüler düşmeye başladı zihnimin boş tabanına.

Umut'un bana oynadığı oyun, ailemle olan tartışmamız, evden kaçışım. Sonra Meltem ve Umut'u birlikte...
İğrenç mahluklar!

Ardından geçirdiğim kaza. Hastanede kalışım ve zorla...
Zorla o adamla evlendirilmem.Ve geçirdiğim sinir krizi. Kendimi öldürmek istemiş ve becerememiştim. Daha doğrusu o engel olmuştu.

Kapalı gözlerime yaşlar dolmaya başlarken benim aralayamadığım gözlerimi gözyaşlarım aralamış yanaklarıma doğru süzülmeye başlamışlardı bile. Gözlerimi açmaya çalışsamda ne açabiliyor ne hareket edebiliyordum. Öylesine yorgun öylesine bitkindin.

Duyduğum uğultulu sesler kesilirken yanımda birinin varlığını ve yüzümde bir el hissettim. Sıcak bir el. Gözyaşlarımı sildi parmakları. Çek elini dokunma bana demek istedim ama çıkmayan sesim izin vermedi.

Ardından aynı el saçımın bir tutamını kulağımın arkasına alırken nefesini hissettim tenimde. Fısıldayarak konuştuğunu duydum.

" Şşşiitt..
Korkma.
Herşey yolunda. Güvendesin.."

Kimdi konuşan. O muydu? Kocam olacak adam, Göktuğ'muydu?

Uzaklaşmak kaçmak istedim ondan. Fakat yine yapamadım. Açamadığım gözlerime dahada bir ağırlık çöktü. Beni kendine çeken uykunun kollarına bıraktım kendimi yeniden.

&

Yeniden yerine gelen bilincimle gözlerimi zar zor açtığımda aradan ne kadar geçti bilemiyordum.
Saat?
Gün?

Zaman kavramı kalkmıştı sanki.
Gözlerimi pencereye çevirdim yavaşça. Güneş çok parlak oda içeriye giren güneş yüzünden oldukça sıcaktı. Galiba öğleden sonra saatleriydi. Zihnimi toparlamaya çalışarak bakışlarımı odada gezdirdim. Kimse yoktu. Az sonra aklım başıma geldiğinde gözlerimi hızla kendi bedenime çevirdim. Acıyan elime ve koluma baktım. Sağ elimin 2 parmağındaki yara bantları vardı. Sol kolumda ise serum kelebeği. Kendimi öldürememiş geçirdiğim sinir krizide yanıma kalmıştı.

Birkaç saniye!
Sadece birkaç saniyem daha olsa bu işi bitirmiştir kurtulmuş olacaktım. Göktuğ o an banyoya girmemiş olsa çoktan özgürdüm. Keşke banyo kapısını kilitlemiş olsaydım. Ben tam bir aptalım. Aptal! Aptal! Zaten aptal olmasam bu halde olmazdım ki.

Üzerimdeki örtüyü kaldırıp kendime baktım. O an dank etti beynime. Gelinliğim çıkmış, yerinde valizimde olması gereken saten pijama takımımın olduğunu o an farkettim.

Aklıma gelen diğer şeyle ikinci şoku yaşadım. Korkuyla yataktan fırladım. Fakat bir anda kalktığım için kararan gözlerim ve dönen başımla dengemi kaybederek olduğum yere düştüm.

Kapalı gözlerle acıyan dizlerimin ve ellerimin üzerinde bir kaç saniye baş dönmemin geçmesini beklerken, şaşkınlık ve korkuyla açıldı gözlerim.

Allah'ım! Yoksa o... Baygın halimden mi faydalanmıştı?

Kendimi dinledim bir süre. Ben hatırlamasamda bedenim hatırlardı. Hayır hayır. Hiç bir ağrı sızı hissetmiyordum, yoktu. En azından bunu yapmayacak kadar saygı göstermişti.

Nefretle sıktım yumruklarımı. Kocam bile olsa böyle bir şeye hakkı yoktu zaten. Bir anda gelen ağlama hissiyle gözyaşlarım akmaya başlarken destek alarak kalktığım yatağa baktım. Bütün erkekler gözümde aynıydı artık. Hepsinden nefret ediyordum.

Bir kaç dakika boyunca sadece ağladıktan sonra derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalışarak ellerimin tersiyle gözlerimi sildim.

Güçlü olmalıyım.

Dedim kendi kendime. O adamla evlenmiş olabilirdim ama evli kalmayacaktım.

Hızla banyoya ilerledim. Yarım kalan işi tamamlayacak kurtulacaktım. Ama girdiğim banyodaki görüntüyle yeni bir şokla kalakaldım. Banyoda ayna dahil bir tane bile keskin cam yada plastik birşey kalmamış herşey kaldırılmıştı. Hemen dolapları içlerini açıp baktım. Şampuan bile yoktu. Nasıl ya! Yani Göktuğ yapacağım şeyi önceden tahmin edip tehlike arzeden ne varsa kaldırmıştı öyle mi? Kahretsin...

Hızla odaya dönerek kendi kendime söylenirken odanın içini taradı gözlerim. Aynı şekilde odada temizdi.

Kurtulmak için tek şansım varken bana engel olduğu yetmez gibi ikinci şansımı da elimden almıştı. Sinirden dudaklarımı ısırarak düşündüm. O halde kurtuluş üçüncü seçenekteydi. Bir tur döndüm kendi etrafımda. Valizim neredeydi?
Kapının arkasında yerde yatan valizimi görünce hemen yanına gelip dizlerimin üzerine çökerek açtım. Önce iç cebindeki cüzdanımı çıkardım ve yatağın üzerine fırlattım. Önceki cüzdanım ve kimliğim insan artığı Meltem'in evinin önünde çalınınca ikisinide yenilenmiştik. Tedirgin şekilde bir kez daha odaya göz gezdirdim emin olmak istercesine. Göktuğ şuan burda değildi ve bu fırsatı değerlendirip buradan kaçıp gidecektim.

Valizden alel acele mavi bir kot pantolon ve beyaz bir badi, kıyafetlerin altındanda spor ayakkabırımı çıkarıp yatağın üzerine fırlattım onlarıda.

Hızlıca ayağa kalkıp yatağa doğru yürürken üzerimdeki pijamamı çıkardığımda südyenimin olmadığını farkedip Göktuğ'un beni bu şekilde görmüş olduğunu hatırlayınca bir kez daha bütün sinirimle dudaklarımı ısırdım.

Ağzıma kan tadı gelirken bıraktım dişlerimin arasından alt dudağımı.

Uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yeniden yapmaya başlamıştım. Eskiden sinirlendiğimde ve öfkelendiğimde kendime zarar verirdim. Uzun bir tedavi sonunda bu huyumu bırakmış, pamuk denecek kadar yumuşamıştım. Ama görünen o ki kötü huylarımı yeniden kazanıyordum.

Üzerimdeki pijamalardan kurtulup yere fırlatıp valizin yanına geldim tekrar. Karıştırarak bulduğum yeni iç çamaşır paketlerden birini alıp açtım. Giyindikten sonra yatağın yanına dönüp hızlıca pantolonumu giyindim. Sonra da kolumdaki kelebeğe baktım. Şimdi uğraşamazdım. Sonra hallederim diyerek ve dikkatli şekilde badimi giydikten sonra ayakkabılarımı da giyinip cüzdanımı alıp koşar adım odanın kapısına geldim.

Tam kapıya elimi uzatmıştım ki bir anda açılan kilit sesini duyarak önce korkuyla donup kaldım. Ardından geriledim. Gelmişti. O gelmişti. Kahretsin geç kalmıştım.

Kapı yavaşça aralanırken bakışlarımı yere indirdim. Bakmayacaktım..
Ömür boyu yüzüne bakmam dediğim kişiye başımı kaldırıp bir kere bile bakmayacaktım. Ne yüzüne ne gözlerine.

Bana doğru gelen adamın sadece ayakkabıları vardı görüş alanımda. Aynı ayakkabılar aynı parfüm kokusu... Gerçekten oydu.

Bir metre kadar önümde durdu. Hâlâ sessizdi. Muhtemelen beni ayakta ve giyinmiş gördüğü için şaşkındı. Kendimi öldürmeye kalktıktan sonra şimdide burdan kaçmaya çalıştığımı anlamış olmalıydı. Eminim yaptığım şeye çok kızmıştı. Kendisine yapılmış bir hakaret olduğunu düşünüyordu belkide. Babam gibi oda bağırıp çağıracaktı kesin. Kızacaktı bana. Nede olsa kocamdıya her hakka sahipti öyle değil mi?

Ama ne onunla kalmaya ne de onunla yaşamaya niyetim yoktu. Gözlerimi kısarak kendimi duyacağım yüksek sese ve hakaretlere hazırlamış öylece bekliyordum. Sessiz geçen bu süre içinde ikimizde kıpırdamadan durduk. Sonunda,

" Nasılsın?

Daha iyimisin?
Neden kalktın, dinlenmelisin."

Dediğinde ikinci kez duyduğumu yeni farkettiğim sesin söylediği şeyler beklediğim cümleler değildi. Şaşırmıştım doğrusu.

Bana doğru bir adım daha atarken ben bir adım geriye yürüdüm. Ardından sessizce bir adım daha atarak önümde durduğunda aramızda bir adım var yada yoktu.

" Bırak beni gideyim." Dedim sakince.

" Kimseye birşey söylemem sessizce ortadan kaybolurum.
Lütfen..."

Gözlerim dolarken alt dudağım yine dişlerimin arasındaki yerini almıştı. Az önce kanayan yer yine kanamış, yine kendi kanımın tadını almıştım.

" Yapma...
Kanıyor."

Dedi elini uzatarak.
Ama izin vermedim dokunması.
Hızla yana çevirdim başımı.

" Bırak gideyim."

Dedim cümlemi yenileyerek.
Kısa bir süre sessizlik oldu önce. Sonra,

" Madem iyisin, giyinmişsinde kolundakini çıkaralım sonra da yemeğe inelim. İki gündür bir şey geçmedi boğazından."

Gözlerim büyüdü.
İki gün? İki gün mü demişti o?
Elini koluma uzattığını görünce hızla birkaç adım geriledim yine.

" Dokunma bana..!
Bir daha donunma! "

Dedim yüksek sesle. Ardından sesimi kıstım.

" Bırak gideyim ne olur."

Bu kez ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Derin bir nefes çekip bıraktığını duydum.

" Yapamam." Dedi tek kelime.

" Sen artık benim karımsın, ölene kadar da öyle kalacaksın. Seni bırakamam. Yıldız'ın ait olduğu yer gökyüzüdür. Duyduklarım kısa bir an beynimin duvarlarına duvara çarpa çarpa yankılandı.

Ne demekti bırakamam. Ne demekti. Yıldız gökyüzüne ait.

Ben onunla evli kalmak falan istemiyordum. Hayır, hayır, hayır. Bir anlık öfkeyle bağırarak,

" Nasıl birisin sen ya? "

Dedim bütün sinirimle.

Başım önümde gözlerim yerde yüzüne bakmadan konuşuyordum.

" Benden sana eş olmaz!
Başka bir erkekle aynı evde yaşamış, yüzüne bakmayacak, adını anmayacak, seni sevmeyecek, dokunmana bile izin vermeyecek bir kadınla nasıl evli kalacaksın?
Nasıl karım diyeceksin?

Amma da geniş miden varmış."

Diye de ekledim. O andan sonra gözlerimi sıkıca kapatıp kendimi yüzümde hissedeceğim tokata hazırlayarak beklemeye başladım. Hiç bir erkek bu lafların altında kalmazdı sanırım. Tokat yerine yumruk atacaktı belkide.

Bu sırada saçma bir şekilde acaba sağlak mı yoksa solak mı diye düşündüm. Yüzümün hangi tarafına vuracaktı. Bir tokat yada yumruk sinirini geçirirmiydi. Yoksa tekme tokat dövermiydi? Vurduğu yer çok acırmıydı?
Acırdı. Benden kat be kat güçlü olmalıydı.

Bir kaç saniye daha kendimi kasarak bekledim. Sonra o şaşırtan cümleyi duydum.

" Midem geniş değil, kalbim geniş."

Dediğinde şaşırarak açtım gözlerimi.

" Benim kaderimde sen varmışsın Yıldız. Sebebini ilerde bir gün gözlerinin içine bakarak anlatmak isterim."

Bu haline daha da sinir oldum.
Vurmasını tercih ederdim doğrusu.

" Yapamayacaksın." Dedim.

" Ne gözlerime bakmana ne bana dokunmana izin vermeyeceğim. Asla! Zorla dokunmaya, bana sahip olmaya kalkarsan sahip olacağın tek şey ölü bedenim olur. Ne yapar eder kendimi öldürüm! "

" Yıldız...
Otururmusun?
Söyleyeceklerim var."

Dedi, sesi hâlâ sakindi.
Neden bu kadar sakindi. Yine,

" Bırak gideyim. " Dedim çaresizce.

" Yıldız lütfen otur.
Konuşalım."

" Bırak!

Beni!

Gideyim.! "

Her bir kelimeyi üstüne basa basa tane tane söyledim.

" Kendine benden daha iyi bir eş, babana daha iyi bir gelin bulabilirsin."

Derken iki adım daha geriledim. Pencere önüne gelip açarak önünde durdum.

" Yıldız saçmalama."

Dedi. Sesinde panik vardı bu kez.
Zeki biriydi anında anlamıştı niyetimi. Sonunda tutamadığım gözyaşlarım akmaya başladığında,

" Son kez rica ediyorum.
Bir daha söylemeyeceğim. Gitmeme izin vermezsen kendimi burdan aşağı atarım."

" Yıldız...
Sakin ol!
Yıldız sakın pişman olacağın bir şey yapma! Lütfen beni dinle."

" Pişman olacağımı mı sanıyorsun?
Asla olmam.

Anlamadınız!

Kendi ailem de dahil kimse beni anlamadı!
Kimse beni dinlemedi! "

Bağırarak konuşuyordum.

" Ya Yıldız sen ne anlatıyorsun demedi kimse!
Etrafimdaki sahtekâr ve yalancılar on günde insanlardan da hayattan da soğutular beni.

Herkesten, herşeyden nefret ediyorum! Ama en çokta!

Derim yorgun çıkan nefesimle.

" Kendimden...
Aptallığımdan!"

" Yıldız!
Seni görüyorum...
Ruhumdaki yaraları görüyorum. İzin ver yanında olup yaralarını sarmana yardım edeyim.

Bak. Evlendiğimiz tarihten önce ne yaşadıysan geride kaldı. Unut o olanları. Benim için önemli olan sadece sensin. Senin iyi olman. Mutlu olman. Seninle birlikte kuracağımız yeni hayat...

Yıldız..
İkimize de bir sans ver.
İstemediğin hiç bir şey için seni zorlayacak değilim. Sana gelinliği çıkarmak dışında dokunmadım. Onuda mecburiyetten nefes alamadığın için yaptım. İstemediğin sürece sana dokunmam. Yüzüme bakmak istemiyorsan o da kabulüm bakma.

Ama beni bırak deme. Bırak gideyim deme. Yapamam..."

Elim pencerenin kolunda bir süre bekledim. Ne yapmalıydım.
Aklım karma karışık olmuştu. Hem dişlerimi hem tuttuğum kolu sıkıyordum. Burdan gitsem nereye gidecektim. Ne arkadaş ne dost ne aile. Neyim kalmıştı ki bu dünyada? Belkide buralardan uzaklaşmak iyi gelirdi. Gelir miydi?
Söylediği şeylere inanmalımıydım? Sözünde dururmuydu? Kimseye inancım kalmamıştı ki. O na nasıl inanacaktım? Aslında birşey farketmeyecekti. Canımdan başka kaybedecek bir şeyim kalmamıştı ki.

" Sözünü tutacak mısın? " dedim bakışlarım önümde kendimin bile zor duyduğum sesimle.

" Şerefim namusum üzerine yemin ederim. İstemediğin hiç bir şey için seni zorlamayacağım."

Duyduklarımdan sonra pencerenin kolunu tuttuğum elim kayarak yanıma düştü. Yavaşça kenara çekildiğimde hızla gelip pencereyi kapattı.

Aynı anda başımın döndüğü hissettim. Sanırım tansiyonum düşmüştü. Geriye doğru sendelerken dizlerimin bağı çözüldü sanki, bir anda kesilen gücümle boşluğa bıraktım kendimi. Yere düşmeyi beklerken panik dolu sesiyle Yıldız! Diyen Göktuğ'un kollarının arasında buldum kendimi.

" Yıldız iyi misin? "

" Bırak, iyiyim."

Dedim kapalı gözlerle.

" Değilsin! " dedi beni kucağına kaldırarak. Yeniden,

" Bırak iyiyim." derken kendimi yatakta buldum. Ardından telefonunun arama sesi ve Göktuğ'un sesini duydum.

" Hülya hemen buraya gel."

Dedi ve kapattı. Yatağın kenarının çökmesinden anladığım kadarıyla yanıma oturmuştu. Sessizdi. Eminim beni inceliyordu.

" Hülya kim? " Dedim mırıltıyla.

" Arkadaşım.
Bu otelde doktor. Seninle ilgilenen oydu."

" Çağırmana gerek yok. İyiyim."

" Olsun oda bir görsün."

Beş on dakika kadar sonra kapı tıkladı. Göktuğ yanımdan kalkıp kapıyı açtı.

" Ne oldu? " diyen orta yaşlarda bir kadın sesini duydum.

" Fenalaştı." dedi Göktuğ.

" Tansiyonu düştü sanırım."

Gözlerim hâlâ kapalı kadının elini bileğimde hissettim. Nabzımı kontrol ettikten sonra sağ koluma tansiyon aletini takıp tansiyonumu ölçtü.

Düşük.

Dedi tek kelime.

" Bir serum takıp iyi gelecek bir ilaç ekleyeceğim. Sende odaya yemek iste, bir şeyler yesin daha hızlı toplanır. "

Ben, " İstemiyorum." Dedim.

O, " Tamam." Dedi.

Hülya serumu nereye astı görmedim ama ucunu kolumdaki girişe taktığında soğuk sıvıyı damarımda hissettim.

" Evet oldu.
Şimdi kalkmadan yerinde yatmalısın. Serum yarım saate biter.

Göktuğ benim 312 deki hastama da uğramam gerek. Yarım saat sonra tekrar gelir serumu çıkarırım."

" Tamam." dedi yine Göktuğ Hülya çıkarken.

&

Aradan yarım saat geçmiş kolumda serum gözlerim hâlâ kapalı yatıyordum. Göktuğ da bu arada diğer tarafda kısık tutmaya çalıştığı sesiyle telefonda birileriyle konuşuyordu. Konuşması bittiğinde bana doğru gelen ayakkabı sesiyle yanıma doğru geldiğini anladım. Sesler yaklaştı yaklaştı yatağın yanında durdu. Kısık sesiyle,

" Yıldız.." Dedi.

Ses çıkarmadım. Gözlerim zaten kapalıydı. Bu sırada kapı tıkladı. Hızlı adım seslerinin ardından kapı açılma sesini duydum.

Hülya, " Nasıl oldu? " Diye sorunca,

" Uyuya kaldı." Dedi.

Oysa uyumuyordum.

" İlacın etkisi.
Rahatlamıştır. "

Az sonra yine ayakkabı sesiyle birlikte Hülya'nın elini kolumda hissettim. Bir yandan yavaşça serumu ve kelebeği çıkarırken bir yandan,

" Senin neyin var?
Canın sıkkın."

Dedikten sonra bir bant yapıştırıp kolumu dirseğimden bükerek üzerime bıraktı.

Göktuğ'un canı mı sıkkındı?
Sesini kısarak devam etti konuşmasına.

" Yoksa Yıldız yüzünden mi? "

Cevabın, evet nerden bulaştım bu belaya olmasını beklerken,

" Hayır.
Yıldız dan bir şikayetim yok." Dediğini duyunca çok şaşırdım.

" O halde? "

" Babam...
Babamla konuştum. Fenalaşmış, hastaneye kaldırmışlar."

" Öylemi? Çok geçmiş olsun.
Şimdi nasıl? "

" Daha iyiyim diyor."

Derken sesindeki üzgün tınıyı yakaladım.

" Ama iyi değil Hülya.
Zamanı azalıyor. Ve benim elimden hiç birşey gelmiyor. Çaresizim."

" Ne diyeceğimi bilemiyorum. Kötü, sinsi bir hastalık."

" Erken teşhis edilebilseydi belkide tedavi ile düzelebilirdi.
Yinede umudumuzu yitirmeyelim. Moral ve huzurlu bir ortam çoğu ilaçtan daha etkilidir. Moralini yüksek tutun."

" Elimden geleni yapıyorum."

Sesini iyice kıstı Hülya.

" Bu kızla da o yüzden evlendin değil mi? Baban istediği ve mutlu olsun diye."

Duyduğum şeyle beynimin bütün damarları gerildi. Babasının isteği yüzünden evlendiğini bu doktora bile söylemişti. Göktuğ da Hülya kadar, hatta daha kısık sesle konuştu.

" İşin aslı öyle değil Hülya.
Aslında babam olanları, Yıldız'ın başından geçenleri duyduğunda vazgeçmişti. Yani benim kabul etmeyeceğimi düşünerek vazgeçmiş. Yıldız ile evlilikte ben ısrar ettim."

" Sen mi? Gerçekten mi? "

Duyduklarımla bu kez daha da şaşaladım. Neden? Neden babası istemezken, vazgeçmişken o ısrar etmişti..

" Hülya ben onu her haliyle kabul ettim. Benim kaderimdeki kişi o! Kaderimi kabul edip sahip çıkıyorum. Pişman değilim olmayacağımda."

" Vaaay! Aslansın sen.
Allah mesud etsin o zaman.
Ama karına iyi bakman lazım. Zayıf düşmüş."

" Önce bi toparlansın.
Çiftliğe bi dönelim. Oralar iyi gelecek ona."

" Hadi bakalım. Güzel haberlerinizi bekliyorum."

Dedi bu kez ses tonu normale döndü ikisininde.

" E sen ne yaptın?
Gelecek misin sende? "

" Haftaya belli olacak. Ama olumlu olacak diye bekliyorum. Şu koca İstanbul'dan kurtulacağım. Sıkıldım artık koca koca binalar ve insan kalabalığından. "

O sırada kapı yeniden çaldı.

" Yemek geldi." Dedi Hülya.

" Ben de gideyim.
Sonra görüşürüz."

" Görüşürüz."

Hülya giderken gelen yemek arabası ile Göktuğ'un ve görevlinin sesini duydum. Sonrada kapanan kapının sesi. Gözlerimi açarak yerimde doğrulurken onu duydum yine

" Yıldız...
Nasılsın nasıl hissediyorsun? "

" İyi." Dedim tek kelime. Sırtımı başlığa dayadım. Gözlerim kucağımdaki ellerimdeydi. Aklım hâlâ söylediği şeylere takılmıştı. Birde babasının durumu vardı tabi. Eminim bir an önce geri dönmek istiyordu.

Yanıma çekti yemek masasını. Üzerindeki tepsiyi alıp kucağıma doğru uzatırken,

" Yemeyeceğim." Dedim.

" Sende daha fazla burda bekleme. Babanın yanına git."

Elinde tepsi bekledi bir süre.

" Demek konuştuklarımızı duydun."

Başımı aşağı yukarı salladım.

" Her kelimesini."

" Yemeğini yemezsen toparlanamazsın. Bende seni bırakıp gidemem. O yüzden yemelisin."

" Beni bekleme git.
Baban hasta. Yalnız bırakma."

" Yapamam. Karım yanımda olmadan gidemem. Evet babam hasta. Ama yanımda gelinini göremezse beni çiftliğe bile almaz. Gerisin geri kovar.
Bu yüzden bana yardımcı olacağını umuyorum. "

Diyerek tepsiyi dizlerimin üzerine bıraktı.

" Canım istemiyor."

" Az da olsa yemelisin."

" Sen.." Dedim gönülsüz.

" Sen başlarsan bende başlayacağım."

Derin bir nefes alıp verdim sıkkın.
Elimi uzattım. Kaşığı alıp önümdeki sıcak ezo gelin çorbasından bir kaşık alırken onunda kaşığının sesini duydum.
Söylediği gibi beni beklemişti.
İkinci kaşığı dudaklarıma götürürken düşündüm ve,

" Bana verdiğin sözü gerçekten tutabilecek misin? " Diye sordum.

" Ben verdiğim sözü sonuna kadar tutarım. Sana ne söylediysem o. "

Bir kaşık daha aldım çorbadan.

" Gidelim." Dedim dolan gözlerimle ve zorlukla yutkunarak.

" Gidelim artık burdan.
Bu şehirden gitmek istiyorum."

Bir süre sessizce bekledi. Düşünüyordu sanırım.

" Emin misin? Daha tam.."

demişti ki sözünü kestim.

" Gidelim. Benim için kaygılanma. Buna ihtiyacım yok.
İyiyim ve gidebilirim."

" Anladım.
Nasıl istersen.
Peki araba mı uçak mı? Neyle gitmek istersin.? "

" Farketmez.
Gündüz yada gece, oda farketmez. Sadece gidelim."

" Tamam."
O halde yarın sabah arabayla gidelim. Sanada uyar mı?

" Hıhı. "

⭐⭐

Sabah Göktuğ'un sesiyle uyandım. Elinde telefon kısık tutmaya çalıştığı sesiyle telefonda konuşuyordu yine. Geceyi odadaki koltukta uyuyarak geçirmiş olduğu için muhtemelen bel ve boyun ağrısıyla erkenden uyanmıştı.

Gözlerimi yatağın karşı duvarındaki saate çevirdim. Yedi on beşi gösteriyordu. Yerimden kakarak banyoya ilerlerken gece pijamalarımı giymek için çıkardığım kıyafetlerimide alıp banyoya girdim.

İşlerimi halledip ellerimi yüzümü yıkayarak üzerimide banyoda değişip çıktım. Başım önde gözlerim yerde yürüyerek gelip yatağın ucuna oturdum.
Yanıma doğru yürürken yine ayak seslerini duyuyordum. Onunla ilgili bildiğim tek şey ayak sesleri ve parfüm kokusuydu.

Tam önümde de durdu.

" Hazırsan önce aşağıda kahvaltı yapalım sonrada yola çıkarız."

" Tamam." Dedim ayağa kalkarak. Sonra da yanından geçerek kapının yolunu tuttum.

" Yıldız! "

Adımı duyunca durdum.

" Hımm."

Bu kez o benim yanımdan geçip önümde durdu. Bana doğru döndü yönünü.

" Hiç mi merak etmiyorsun? "

" Neyi? "

" Yüzümü."

" Hayır."

Sessizce kapıya doğru döndüğünde,

" Dur. " Dedim bu kez.

Durdu ve yavaşça bana doğru döndü yeniden.

Önce yutkundum elimde olmadan. Sonra başımı yavaşça yukarıya doğru kaldırdım. Görüş acıma giren uzun boyundan sonra kirli sakalı sonra ince dudakları ve gözleri girdi. Gördüğüm yüz ile kala kaldım.

" Gökyüzü." dedim şaşkın.

Oydu o gün bana çarpan araçtan inen kişi. Bana bakan mavi gökyüzü gözlerin sahibi.

****************************

Eveet canlar bölüm sonu. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%