Yeni Üyelik
22.
Bölüm

🦋H.K 22 Kum saati 🦋

@azamet_29_2

"Uyu küçük keçi.
Seninle yarın uzun uzun konuşacağız." Dedim yanına oturarak.

*****
Üzerimde hissettiğim ağırlıkla açmaya çalıştım gözlerimi. Göz kapaklarım ayrı, üzerimdeki ağırlık ayrı rahatsız ediyordu.
Sanki birisi ciğerlerimin üzerine basıyordu. Tamamen uyanabildiğimde belime sarılı kocaman bir kol görmemle anında o kolu üzerimden atıp öne doğru kaçarak yerimde doğrulmak istedim.

Ama sırtımda hissettiğim acıyla inleyerek iki büklüm elim sırtımda yüz üstü yerime yatmak zorunda kaldım.

"Aahh.
Acıdııı!"

"Gece.
Gece ne yapıyorsun?
Dikkat etsene yaranı açacaksın!"

"Asıl sen ne yapıyorsun arkamda." Diye cırladım arkama bakmaya çalışarak.
Zira tam yanımda yatan ve beni belimden saran kendisiydi.

"Ya seni bağlayacaktım yada böyle tutacaktım."

Dedi Hazar arkasını dönüp yataktan kalkarken.
Ayakta durmuş bana bakarak ve kollarını göğsünde birleştirerek konuşmaya devam etti.

"Tutmak daha mantıklı geldi."

"Ne.?
Ne anlatıyorsun ? "

"Sen nasıl bu kadar deli yatabiliyorsun.
İki kere düşecekken tuttum seni. Yaralı halinle bile döne döne yataktan düşecek şekle gelebiliyorsun. Baktım rahat durmuyorsun koltukta oturup seni kollamaktansa bu çözümü buldum."

"Ne?
Yani yanımda yatıp tutmak mı daha mantıklı geldi. Senni..."

Dedim ve durdum.

"Bi dakka bi dakka!"

Dedim dizlerimin üzerinde oturduğum yatağa ve odaya bir göz gezdirerek.

"Ne zamandan beri burdayım ve uyuyorum."

Bunu, beni havada uyurken falan görmesinden korktuğum için sormuştum.

Ama beni tuttuysa düşmediğim için havada asılı falan kalmamışım demekki. Her ne kadar yanımda yatmasına kızsamda iyi olmuştu beni tutması. Böylece sırrım hâlâ güvendeydi.

Hazar dikkatle bana baktı. Gözlerinde endişe hakimdi.

"Yoksa yinemi hafıza kaybı yaşıyorsun."

"Hayır hayır.
Buraya gelişimi hatırlıyorum."

Rahat bir nefes verdikten sonra,

"Seninle uzuuuun bir konuşma yapacağız küçük keçi. Ama şu kadarını söyleyeyim 30 saattir burdasın ve 30 saattir sadece uyuyordun. Pansumanı bile uykunda yaptım."

"YAPTIM..? " Dedim şaşkın.

"Senmi yaptın?"
Anında üzerime bakıp ellerimle üzerimdeki pijamamı kavradım. Bunu farkeden Hazar.

" Pijamalarını Emine Hanım giydirdi."

Dedi yanıma gelip yatağın ucuna oturarak.

"Dön arkanıda yarana bakayım."

"Gerek yok iyiyim."

"Dön Gece.
Az önce yeniden açmış olabilirsin."

" İyiyim gerek yok dedimya."

"Zorlarsam daha çok acır. O yüzden rahat durda bakayım."

Pes ederek arkamı döndüğümde pijamamı yukarı kaldırdı.

Bantları hissettiğime göre yarada bandaj vardı. Nazikçe bantları açıp yaraya baktı.

"Aferin sana, kanatmışsın." Dedi bıkkın şekilde.

"Kıpırdamada değiştireyim."

Yerinden kalkarak şifonyerin üzerinden malzemeleri alıp geldi.
Tekrar arkama oturup pijamamı yukarı kaldırarak omuzunun üzerinden tut dedi.

Ben pijamanın ucunu tutarken oda bandajı tamamen çıkarıp yeniden ilaçladı. Sonrada yeniden bandaj yaptı.
Tamam diyerek pijamamı indirirken,

"Âni hareket etme."

Diye uyarmayıda ihmal etmedi.

" Nasıl hissediyorsun."

"Daha iyiyim." Dedim yatağın kenarına oturarak.

"O halde giyin aşağı in konuşacağız."

Dedi ve odandan çıkıp gitti.

"Sorguya çekeceğim demiyorda."

Diyerek kalktım. Önce banyoya girerek işlerimi hallettim. Odaya döndüğümde yatağın yanında bana bakan çantamdan eşofman takımımı çıkararak yavaşça giydim.

Sonrada odadan çıkıp salona inen merdivenlere yöneldim.
Aşağı baktığımda Hazar pencereden dışarıyı izleyerek telefonda biriyle konuşuyordu.

Yavaş adımlarla inerek salona geldim.

Hazar'ın,

"Mutlaka getireceğim öyle veya böyle.
O gün herşeyi hazır tutun siz."

Dediğini duydum.

"Kimi nereye götürüyorsun." Dedim koltuğa oturarak.

Aniden dönüp,
"Sonra konuşuruz diyerek kapattı."

"Ne zaman indin duymadım."

"Ne o gizli işlermi çeviriyorsun."

"Evet." Dedi sinsi bir bakışla.

Emine Hanım:

"Kahvaltı hazır buyrun."

Diyince Hazar,

"Hadi kalk kahvaltını yap. Sonrada konuşacağız. "

"Sorguya çekeceğim diyorsun yani."

Gözleri bende, elini cebine atarak telefonunu çıkararak bir arama daha yaptı.

"Alpay işini bitir buraya gel." Diyerek kapattı.

Bir iki gündür gerçekten aç olduğum için hiç itiraz etmeden mutfağa giderek masaya oturdum.

Sıcak çay ve her çeşit kahvaltılık olan masayı görünce mutlu olmadım desem yalan olur.
Arkamdan gelen Hazar masanın diğer ucuna oturarak çayını eline alarak bana baktı.

"Başla."
Sanki onun bu sözcüğü söylemesini beklermiş gibi yemeye başladım.
Gerçektende acıkmıştım.

"İstediğin başka bir şey varsa söyle yapsınlar."

"Daha ne isteyim herşey var." Diyerek herşeyden bir parça attım ağzıma.

"Emine hanım, elllerine sağlık." Dedim dolu ağzımla.
Her şey çok lezzetiydi.

"Afiyet olsun."
Dedi kadın güler yüzle. Yüzü huzur veriyordu insana.

Hazar'a döndüm tekrar.
"Hadi sor."

Dedim beni izlediğini görünce.

"Bir an önce bitsin sorguda rahat edeyim."

"Sormama gerek yok. Hastaneden neden kaçtığınla başla sen anlatmaya, ben dinlerim."

Dedi kaşları çatık soğuk bir sesle.

Geriye yaslanıp elimdeki çatalla tabağımdaki zeytinle kovalamaca oynayarak başladım söze.

"Kaçtım çünkü benimle inatlaşıp izin vermedin."

"Çünkü kötüydün, çünkü fenalaşmıştın. Çünkü hafızan bile..."

Dediğinde,

"Geri geldi." Diyerek kestim cümlesini.

"Yeniden hatırladım herşeyi. Arabaya binişimizi kurşun yağmurunu, herseyi." Dedim.

Bana baktığını hissediyordum ama ben başımı kaldırıpta ona bakamadım.
Gözlerinde hastanededeyken gördüğüm hüznü yeniden görmek istemiyordum.

"Hem sana Kelebeğ'i yollamam için gitmem gerekiyordu."

"Seni yalancı.
Hani görmüyordun onu.
Nasıl olduda bana yolladın."

"Kelebek senin yanından döndükten sonra benimle konuştu.
Buraya gelmeye ikna etti.

Yalanların mimarı Gece. Senin abideni dikecekler kızım.

Buraya gelmeden önce kıyafet almak için taksiyle eve gittim." Diyerek sorusunu duymazdan geldim.

"Taksiciye bekle dememe rağmen çıktığımda gitmişti. Sonra bir adam kafama silahını dayayıp bizimle geleceksin dedi. İtiraz ettim ama iki kişilerdi karşı koyamadım.

"Yalan, yalan,yalan.
Sonunda çarpılmam inşallah Allah'ım çok âmin."

"Beni zorla arabaya bindirdiler."

Dediğimde saniyelik Hazar'a baktım. Gözlerinin beyazı yine öfkeden kırmızıya boyanmıştı.

Ama herşeyi bilmeliydi. Tedbirini almalıydı.
Tekrar önüme dönerek devam ettim.

"Sabahkiler sizmiydiniz diye sordum.
Evet dedi biri. Araban zırhlı olduğu için kurtulduğunu ama sadece ölümünü geciktirdiğini söyledi. Eninde sonunda ölecekmişsin."

Dedim yutkunarak.

"Yolda araba arıza yapınca arabadan kaçtım."
Dedim. Arabayı ben bozdum demedim tabiki.

"Biri ateş ederek peşine düştü.
Sırtım acıyınca anladım yaralandığımı. Caddeye kadar koşmaya devam ettim. Sonrada gördüğüm ilk taksiye binerek buraya geldim.
Ama gücüm sadece bahçe kapısına kadar yetti...
Hepsi bu kadar. "

Gözlerimi tabağımdan kaldırarak sessizliği bozulmamış, hâlâ kükrememiş, hâlâ öfkeden deliye dönmemiş olan Hazar'a baktım.

Dediklerim olmamıştı ama elinde sıktığı çay bardağını fark etmemle elinde parçalanması bir oldu.

"Ne yaptın!?"

Dedim panikle yerimden kalkarak.
Hemen yanına gelip sıktığı yumruğunu tuttum.
Hâlâ önüne bakıyordu nefret ve öfke yüklü gözleri.

"Aç!

Hazar!

Aç şu elini!"

Dedim parmaklarını açmaya çalışarak. Ama gücüm yetmiyordu.

"Lütfen!"
Dedim ağlamaklı.

O an bana döndü yumuşayan bakışları. Elini yavaşça açtığında kanayan eline bakarak,

"Emine Hanım ilk yardım kutusunu getirin." Dedim yüksek sesle.

"Benim yüzümden sinirlendin.
Keşke anlatmasaydım."

Dedim. Avucundaki camları alarak. Sonra masadan peçete alarak elindeki kana bastırdım.
Ben sildikçe kan yeniden sızıyordu. Camlar derin batmıştı ama yüzünde mimik oynamıyordu. Batan camları bir bir alıp elini temizlerken sanki ben başka bir boyuttaymışım gibi bakıyordu gözleri.

Emine Hanım elinde ilk yardım kutusuyla gelince hemen elinden alarak masaya bıraktım.

İçinden pamuk ve baticonu alıp, baticonu pamuğa döktüm. Büyük elini avucuma koydum. Elini yavaşça açarak avucunundaki kanı silerek kutudan aldığım sargı beziyle elini sardım.
Bu süre boyunca sessizce beni izledi sadece.

"Acıyor mu?"

Gözlerime bakarak başını iki yana salladı.

" Hayır."

Öyle bir şekilde söylediki bu kelimeyi sanki yıllar önce kaybetmişti bu duyguyu.

Bu sırada Alpay mutfağa gelince elini elimden çekip kendini toparlayarak ayağa kalktı.
Önden yürüyerek,

"Gel." Dedi.

Elimdekileri masaya bırakıp peşinden yürüdüm.

Salona geçerek koltuğun önünde durdu.
"Gece, otur."

Dediğini yapıp koltuğa oturdum ama gözüm hâlâ elindeydi.

"Alpay sende otur. " Dediğinde ikiside koltuğa oturdu.

Alpay önce elindeki sargıya sonra bize bakarak,

"Abi elin?"

"Önemli birşey değil.

"Gece.
Bugünden sonra bu heriflerin hesabını kesene kadar yanımdan bir saniye ayrılmayacaksın.
Ben ne dersem yapacak, sözümün dışına çıkmayacaksın."

"Ama!"

"Ama yok Gece.
YOK!
Bir dahakine bu kadar şanslı olamazsın."

Dediğinde pes edip sustum.

"Alpay evin durumu ne?"

"Bitti sayılır abi."

"Yarın burayı kapatıp oraya geçiyoruz."

"Tamam abi."

"Bizim için uygun araç ayarlasın Rıfat.
Pesonel ve adamları iyi seçsin."

"Tamam abi."

"Şimdi gidebilirsin." Dediğinde Alpay kalkarak evden çıktı.

Dalgın şekilde önündeki orta sehbaya bakan Hazar'a baktım.

"Başka bir evemi gideceğiz." Dedim.

"Evet.
Orası buraya göre daha korunaklı. Şirketede daha yakın."

"Hmm anladım."

Dedim bende aynı sehbaya aynı şekilde bakarak.

"Peki o adamları bulunca ne yapacaksın.
Onlarıda mı...?
Öldüreceksin.

O zaman hapse girersin."

"Sen kafanı yorma bu işlere."

" Kim bu adamlar?"

"Eski dost yeni düşmanlar.
Şahin ve adamları."

"Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Yerini bulmaya çalışıyor adamım. Hâlâ bulamadılar ama. Bulduğumda görürsün ne yapacağımı."

Gözlerine diktim gözlerimi.

"Öldürmezsen nasıl bulacağına yardım edebilirim."

Yüzüme baktı.
Göz bebekleri küçüldü.
O gözlerden şaşkınlık,öfke, nefret, öldürme arzusu bütün duygular bir anda dalga dalga geçti.

"Sen ne demek istiyorsun?!" Dedi ayağa kalkarak.

Yerinde ileri geri yürüyerek yüksek sesle konuşmaya devam etti.
Kime olduğu belli olmayan siniriyle,

"O şerefsizleri öldürme, ne demek. Sen kimden yanasın. O orospu çocuklarının aldığı her nefes ziyan."

"Bana bağırmayı kesermisin.
Bende senden yanayım.
Ama bir kaç orospu çocuğu yüzünden hapse girip hayatını o karanlık ceza evinde geçirmeni istemedim sadece."

Bir süre sessiz durdu.
Kendini koltuğa bıraktı.
Bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Pes ederek,

"İbo'dan yardım almalısın.
İbo onların yedi ceddinin yeri bulur."

Diyerek yüzüne baktım. Gözlerini gördüm.Harelerinde hâlâ değişik duygular dalgalanıyordu.

"Nasıl bulacak?"
Dedi şüpheyle.

Sırıtarak,
"İbo...
Aslında bir hecker.
Her bilgiye ulaşabilir."

Dedim bu bilgiyi söylemek konusunda kararsız şekilde.

"Dalga geçiyorsun."

"Yoo dalga filan geçmiyorum."

Dedim koltuktaki minderi sol tarafıma koyarak yatarken. Uykum geliyordu. Yorğunluğum tam geçmemişti.

Bir süre yüzüme baktı.
Düşünüyordu.
Sonrada elini cebine attı tekrar.
Telefonunu alıp bir arama yaparak karşısındaki kişiye,

"Hemen İbrahimî biriyle bana yollayın. Köşke gelsin. Hemen!" Dedi.

Telefonu kapatıp cebine koyduğunda bende gözlerimi kapattım.

"Benim uykum geldi biraz uyumak istiyorum."

"Neden bu kadar yorgunsun.
Budamı hastalığınla alakalı birşey."

"Çok güç harcadım."

"Ne.?"

Dediğinde dank etti.
Kendimi ele veriyordum az daha.

"Yani açlık, uykusuzluk, kaçmak, koşmak falan, çok yormuş beni gücüm tükendi anlamında."

Diyerek toparlamaya çalıştım.

"Tamam uyu dinlen.
Ama odaya çık burda rahat edemezsin."

"Kimse dokunmasın yeter rahatsız olmam sen işine bak."

Dediğimde gözlerim gözkapaklarımın arkasına doğru kaymıştı bile.

Ne kadar uyudum bilmiyorum ama uyandığımda üzerimde bir battaniye karşımdaki koltukta ise ters şekilde duran birer adet Hazar ve İbo vardı.

İbo elindeki laptopu koştururken Hazar kaşları çatık, kolları göğsünde bağlı, bacak bacak üstünde başını yana devirmiş beni izliyordu.

"Neden ters duruyorsunuz?"
Dedim. Uyku sersemi.

Soruma İbo aldırış etmezken Hazar gözlerini devirdi.

"Sen nasıl birşeysin böyle."

Dediğinde farkettim ters duranın kendim olduğunu. Başım koltuğun yanından aşağı düşmüş sol kolum aşağıda diğer kolum kendi üstümde sağ bacağımı koltuğun sırt yerine koymuştum.

"Resmen çarpılmış gibi yatıyorsun Gece."

"Evet biraz deli yatarım."

" Delimi?
Zır deliler bile senin gibi yatmaz."

Kendimi yukarı çekerek düzeltip
ayaklarımı aşağı indirdim. Sol kolumu yukarı doğru gerdirerek esnerken İbo ya,

"Naber İbo." Dedim.

İbo o kadar konsantre olmuştuki sadece sol elini havaya kaldırdı. Merhaba anlamında.

"İbo ne zaman geldi. "

"1 saat falan oldu."

" Ben ne zamandır uyuyorum."

"2 saattir.
Dinlenebildin mi bari.
Gerçi o şekilde nasıl dinlenilir onuda bilmiyorum ama."

"Evet daha iyi hissediyorum. Dinlenmişim." Dedim gülümseyerek.

İbo elindeki laptopu orta sehpaya bırakarak,

"Eveeet şimdi sadece bekleyeceğiz."

"Neyi bekliyoruz?"

"Bilgilerin düşmesini.

Sana gelince Gece.
Sen aptalmısın?
Arabaya kurşun yağdırmışlar, zor kurtulmuşsunuz.
Daha ne diye Hazar beyin dediğini yapmayıp illede kendini vurduruyorsun.

Adam seni uyardığı halde kaçıp gitmişsin. Ya sana birşey olsaydı. Ya daha kötü vurulsaydın.
Ya..." Dedi ve durdu.

Anlaşılan Hazar her şeyi anlatmıştı İbo'ya.
Kollarımı göğsümde bağlayıp,

" Ya ölseydim.
Değilmi.? "

"Dalga geçme Gece." Dedi İbo. Sesindeki acı barizdi.

Bu hâlleri beni artık sinir etmeye başlamıştı.

Dirseklerimi dizlerime koyarak öne doğru eğilerek ikisininde yüzüne baktım sırayla.

"Size bir sır vereyim mi?"

Dedim,gizemli havası verip gözlerimi kısarak.

"Ben zaten gün sayıyorum ve görünen o ki görünmez bir el kum saatimi sallıyor. Zamanım daha hızlı akmaya başladı."

Hazar'ın ve İbo'nun üzgün bakışlarını izlerken burnumda hissettiğim ıslaklıkla bir damla kan burnumdan dudaklarıma indi.

"Gördünüz mü?"
Dedim umursamadan.

İkiside panikle ayağa kalkarken ben hırsla eşofmanımın kolunu burnuma dayayıp kanı silerek, sinirle baktım yüzlerine.

"Alışın artık.
Buraya sadece Hazar Bey rahat etsin diye geldim.
Yoksa benim neleri yapıp yapamayacağımı sen çok iyi bilirsin İbo."

Dedim yerimden kalkarak.

Yönümü mutfağa çevirip yürüyerek,

"Emine Hanım kahve alabilirmiyim.
Varsa dayı beyin çikolatalarından alırım doğrusu."

*********************************

Bölüm sonu canlarım yeni bölümlerde görüşmek üzere.
😍😍😍😍😍

Loading...
0%