@azamet_29_2
|
"Gerçekten özür dilerim isteyerek olmadı. Senin yüzünden, sen öyle beni kızdırınca..!" Demiştimki birden yerinde doğrulup Gözlerini gözlerime dikerek baktı. "Şimdi verebilirsin cevabını. Söylediklerinin anlamı neydi? Bedenim bedenine yaslı şekilde hafiften geriye eğilmek zorunda kaldım. Hazar'ın yüzüyle başka türlü muhattap olunmuyorduki. Gözlerindeki anlamını çözemediğim bakışlara takıldım. Bir gözlerime bir dudaklarıma bakıyordu.Cevap bekliyordu. Doğruydu dediklerim. Dememi mi? Yoksa yalan söyledim. Dememi mi? O sırada kapı tıklayınca dünyalar benim oldu desem yeridir. "Geel!" Dedi sinirle. "Hazar Bey." Diyen adamına, "Ne var lan! Dediğinde yerimde sıçradım. Adam korkuyla, "Michael kim! " Adam kaçar gibi çıkarken Hazar bana döndü. "Ne yapıyorsun ya?" Beni yatağa bırakıp omuzlarıma bastırarak zorla yatırdı. "Konuşmamız bitmedi dönünce devam edeceğiz. Ben gelene kadar dinlen." Dedikten sonra hızlı adımlarla odadan çıktı. Neden bu kadar acele ediyorsa. Peki Michael kimdi? Oda doktordu sanırım. Ama yabancı bir doktor. Nerden gelmiş, kim çağırmış. Ama o koca gövdesi saniyede kaybolmuştu. Tabi kaybolur adamda 2 metre bacak var. O değilde şimdi bende merak ettim o aptal MR'ın ne söylediğini. Hemen Mehmet hocanın odasına gitmeliydim. Bende hemen merdivenlere yönelerek bir kat aşağı indim. Mehmet: "Burdada görüldüğü gibi Hazar o tümör büyüyor ve etrafındaki sinirlere ve damarlara baskı yapmaya başlayacak yakında." Dediğinde içimde bir sızı oluştu. Eminim şuan ekrana yapışmıştı Hazar. Arkadan gelen ingilizce cümleler dikkatimi çekince kelimelere odaklanarak anlamaya çalıştım. Okuldayken ingilizcem iyiydi, güya olimpiyatlarda kullanacaktım. Kader işte olimpiyatlarda arkadaş edinirken kullanacakken beyin doktorunu anlamaya kullanıyordum. Michael denen adam devam ederek tümörün nasıl birşey olduğunu ve beni nelerin beklediğini tıpkı yaşlılar evindeki o doktor gibi bir bir anlatmaya başladı. Aynı şeyleri tekrar tekrar dinlemek midemi bulandırdı. Üstüne birde "Bu halde 3-4 ay ancak yaşar." Dediğinde bende film koptu. Dizlerimin bağı çözülünce kendimi yere bıraktım. Sendeleyerek yerimden kalktım. Hızlı adımlarla Hazar gelmeden önce kendi odama doğru çıktım. Aylardır tuttuğum gözyaşlarım artık benden izin istemiyordu. Başımdaki boynumdaki vücudumdaki bütün damarlarımın gerildiğini hissettim. Mutfakta nasıl sinir krizi geçirip elimdeki bıçağı nasıl kendime salladığımı hatırladım. Keşke o zaman Ahu gelmemiş olsaydı. Kapının yanındaki duvardan destek alarak başım önde yavaşça kalkarken yerdeki beyaz fayansa düşen büyük kırmızı damlayı gördüm. Ben ilk damlaya bakarken ikinci üçüncü ve dördüncü düştü yanına, yere. Bir elimle burnumu diğer elimle göz yaşlarımı silerken,Hazar dönmeden burdan gitmeliyim. Dedim. Onun gözlerine bakacak,ona bir cevap verecek gücümde ömrümde yokken onun daha fazla üzüldüğünü görmek istemiyordum. Odadaki dolabım önüne geldiğimde başım dönünce elimi dolaba yaslayarak bir süre bekledim. Biraz toparlanınca dolap kapısını açtım. Kıyafetlerimin ve Hazar'da kalan çantamın burada olduğunu görünce sevindim. Olabildigince hızlı şekilde asansöre gelerek düğmeye bastım. Sonrada çantamı karıştırıp telefonumu buldum. Neyseki hâlâ şarjı vardı. Telefonu arka cebime koyup çantamı sırtıma aldım. Beni kıyıda köşede bir pansiyona bırakabilirdi. "Senin için senden uzağa gitmek zorundayım. " Dedim gülümseyerek. Sonrada arkamı dönerek bahçe çıkışından dışarıya doğru yürüdüm. 🦋🦋🦋 Gece'yi yatağa bırakıp Mehmet ile görüşmeye gittim. Ne söyleyeceklerini çok merak ediyordum. Umudum onca zamandan sonra çekilen MR dan iyi birşeyler çıkmasıydı. Mehmet'in odasına geldiğimde kapıdan girer girmez, "Mehmet iyi birşeyler söyle." Dedim. Gel Hazar. "Gel sende bak.." "Ben doktormuyum ne anlarım." Dedim ama aldırmadan devam etti. "Burdada görüldüğü gibi Hazar o tümör büyüyor. "Bunu zaten biliyorum." Doktor Michael devam etti konuşmaya. Tümörün nasıl birşey olduğunu anlattı tıbbi terimlerle. Sonrada yaşlılar evindeki o bunak doktorun söylediklerini söylemeye başlayınca. "YETER!! " Diye bağırdım. "Mehmet. "Sesim sinirli ve dişlerimin arasından çıkmıştı." Mehmet kaşları çatık geriye yaslandı. Dediğinde iyi haber var diye umdum bir an. Anında yerimde doğruldum. "Var."Dedim Bişey var. Ne? Söyle!" Önce Mehmet'in sonra Michael'in yüzüne baktım umutla. "Michael birşey fark etti. "MEHMET!!" Michael girdi söze. "Hazar Bey. "Lann!" Dedim sinirle ayağa kalkarak. "AMA!" Anında geri oturdum koltuğa. "Ama ne!? " "Ama bu kızdaki tümörün şu anki hali bir kaç milim küçülmüş hali. Bunu MR la görebiliyoruz. Kızla,onunla bizzat görüşmek muayene etmek isterim. Farklı olarak ne yaptığını sormak isterim. Yada normalde neler yapar. İçimde bir umut doğmuştu. Mehmet: "Hazar senin bir bilgin varmı. "Hayır yok." Mehmet birden michael'e döndü. "Bu kız iki gün önce yüksek voltaj elektirik çarpması ile geldi. Michael: Dedi saçlarını elindeki kalemle karıştırarak. Mehmet'in dediği şeyle benim aklıma daha ötesi geldi. Ya Gece'deki güç, aslında kendini iyi edebilecek tek şeyse. Gerekirse bunuda göze alırdım söylerdimde ama önce Gece'ye bu haberi verip işbirliği yapmasını istemeliydim. Hemem yerimden kalktım. "Michael lütfen bir süre Türkiye'de kalın. "Elimden geleni yapacağım. Belkide bu sayede bir tedavi yöntemi bularak başka hastalarda faydalı oluruz." Teşekkür ederek kapıya yöneldim. Mehmet: "Hazar nereye." "Gece ile konuşmaya." Diyerek çıktım. Hızlı adımlarla üst kata çıktığımda hemşirelerden biri, "Hazar Bey. Dediğinde içime bir kurt düştü. "Hassiktir." O an içimdeki kurt bir ateşe dönüştü. "Gece." Dedim. "Gece nerdesin?" Dolabın kapağında gördüğüm kan lekesi ile korkum bir kat daha arttı. Hızla kapakları açtığımda Gece'nin eşyalarının olmadığını gördüm. Kıyafetleri çantası ayakkabıları her şeyini almış kanayan burnuna rağmen yine kaçmıştı. "Seni aptal kız. O anda aklıma gelen şeyle. İbo yanıma geldiğinde, "Hazar Bey hayırdır. " Diye sorunca tepemin tası attı. İbo'yu yakasından tutup. "Değil lan,hayır değil." Dedim. Ahu: "Hazar Bey ne oluyor ne yapıyorsun?" "Manyak arkadaşınız yine kaçmış." "Gece'mi?" "Delirtme ben Ahu. "Gerçekten bir umut varmı.?" "İbo gel benimle kamera odasına gidiyoruz. Birlikte kamera odasına inerken arayıp Alpay'ı ve bir kaçta adam çağırdım. İbo bilgisayarların başına oturup bütün katlardaki bütün kameraları bir bir açtı aynı anda. İlk görüntüde benim arkamdan odadan çıkmıştı Gece. "Aptal." Diye bağırdım önümdeki masaya vurarak. "Dinledin bari sonunuda dinle.." Dedim. Sonraki görüntüde yine kendi odasına girip eşyalarıyla çıkıyordu. Bir sonraki görüntüye geçtiğimizde asansörden inip acil yönüne döndü. Son görüntüde ise dışarıdan kameraya bana bakıyordu sanki. Elini hafif kaldırıp el salladığını görünce yüreğim koptu sanki. "Dönmeyecek." Dedi ağlayarak. İbo: Dediğinde ekrana yaklaştım. "İbo görüntüyü temizleyebilirmisin?" "Evet ama bunlarla olmaz." "Görüntüyü al şirkete gidince hallet. "Bu son görüntü. Kolundan tutup kaldırdım İbo'yu. "Yürü, şirkete gidiyoruz. Dışarı çıktığımızda Alpay ve adamlar bizi bekliyordu. "Alpay şirkete dönüyoruz." "Tamam abi." Diğer adamlara döndüm. "Bu hastanenin her yerini ve etrafındaki her taşın altını arayın. O kızı gören duyan varmı bakın. En ufak iz bulursanız beni arayın." "Emredersin abi." İbo ve Ahu ile şirkete gider gitmez İbo'yu en iyi bilgisayarların olduğu odaya görürdüm. Bilgisayarları gördüğü anda uzun bir ıslık çalarak masaya geçti. Hemen elindeki görüntüyü bilgisayara yükleyip temizledi. "Senin için senden uzağa gitmek zorundayım." Okuduğum şeyle kendimi arkamdaki tekerlekli koltuğa bıraktım. Donup kalmıştım. Okuduğum cümle beynimin duvarlarına çarpa çarpa yankılanıyordu adeta. "Cavabını giderkenmi verdin." Dedim mırıltıyla. O cümleler gerçek duygularıydı ama duyduklarından sonra benim için gittiğini söylüyordu. "Seni aptal!" Dedim yine. "Ağlayacağına nerelere gidebilir onu düşün." "Gidebileceği tek yer evi. Orayada gitmez." "Buldum." Diyen İbo'a döndük anında. "Ne buldun?" Hastanenin dışını gören kamera görüntüsü buldum. Gece çıktıktan sonra bir telefon konuşması yapmış. "Kiminle, nereyle konuşmuş." "Onu hemen bulamam ama gelen kişinin arabasını bulurum." "Bizden başka arkadaşı varmıydı Gece'nin." Dedi Ahu. İbo: "Arabayı bul hemen." Mobese kameralarına bağlanarak arabayı trafikte takip ederek nereye gittiğini görünce yine başa döndük. Metro. "Arabanın plakasından sahibini bul hemen." İbo elindeki klavye ile bir iki dakika uğraşıp adamı ekrana çıkardı. "Tanıyormusunuz." Dedim Ahu ve İbo'ya bakarak. İkiside kafa salladı " Hayır." Diyerek. " İbo bilgilerini çıkar. "Buyur abi." "Bulup getirin şu iti." "Tamam abi." "İbo'nun verdiği kağıdı alan Alpay adamlarla birlikte fırladı gitti. İbo ve Ahu koltuklara bende masama geçtim. Ahu: "Hazar Bey gerçekten bir umut varmı Gece için." Dedi gözleri dolu. "Küçükte olsa bir ihtimal var. Dedi Michael." İbo: "Michael?" "Davetimle geldi hastaneye. Çok iyi ve yetenekli bir beyin cerrahı vede tanınmış. Nasıl diye tartışırken Mehmet'in bilmeden söylediği birşey dikkatimi çekti. "Ne?" "Gece'nin kalbini durduran o gücü tümörü geriletmiş olabilir. Dedim yumruklarımı masaya geçirerek. "Onu bi bulayım zincire vuracam." Ahu: "Selami kimse onu bulacağız. "O adamın arkadaşı olduğunu sanmam. 19 yaş, 40 yaş. Hiç arkadaş yaşı değil. "Alpay'dan haber bekleyeceğiz. Şimdilik başka çare yok. İbo telefon ne oldu?" "Telefon kapalı. Dedi İbo kendi telefonunu göstererek. 🦋🦋🦋 Bir saat falan geçmişti. Alpay içeri girdi. "Gidelim." İbo ile birlikte diğer ofise geçtik. Selami iki adamımla içeride bekliyordu. Alpay'a döndüğümde, "Abi kaşındı." Dedi. Yanına yaklaştım, "Selami senmisin lan.!" "E-evet..!" "Gece Çakır adındaki kızı tanıyormusun." "Onlarada söyledim. "Nasıl tanımıyorsun lan! "Benim arabama mı? Yakasından tutarak gürledim. " Sendenmi öğrenecem lan adamlığı. Kimde lan araban." "Emin. "Emin kim lan!?" "Arkadaş. "Nerde bu Emin." "Götürürüm abi." Yakasından tutarak kaldırıp Alpay'ın önüne savurdum. "Yürü lan! Selami'yi de alıp çıktık. "Girelim abi." Diyen Alpay'a, Selami: "Tamam lan çağır. "Ta-Tamam." Selami arayıp Emin denen adamı dışarı çağırdı. Dışarıya çıkan genç adam bizi görünce bir bana bir Selamiye bir arkamdaki adamlarıma baktı. "Selami abi ne oluyor kim bu arkadaşlar." "Sıçtırma lan arkadaşına. Dedim üzerine yürüyerek. Adam yukarıdan aşağı süzerek, "Sen... Hazar mısın.?" Şaşırarak baktım adama. Elini uzatarak, " Adım Emin Çağlayan. Deli'nin sayesinde doktor adayıyım. "Ne oluyor lan. Deli kim? Sen kimsin? Beni nasıl tanıyorsun anlat yoksa elimde kalacaksın." "A pardon ben Deli diyorum diye herkes öyle diyor sanıyorum." "Deli, yani Gece. İbo: "Sen kimsin nerden tanıyorsun onu." Dedimya adım Emin. Aylar öncesine kadar gece vardiyası taksiye çıkıyordum. Çalışmam lazım yokluk falan muhabbeti yapınca bana çıkarıp tomarla para verdi. Delimisin sen demiştim o zaman. Adını sormayı unuttuğum için Deli kaldı adı. "Nerde şimdi nereye gitti birşey söyledimi. Onu bulmam lazım." "Metroya kadar görürdüm. Bir daha da görmedim. Belliki hakkımda konuşmuş tarif etmiş." "Tarif etmedi. Adını söyledi. Birde dev dedi." Sinirden yarılmak üzereydim. "Birde. "Şimdi siz anlatırmısınız. Neler oluyor." |
0% |