Yeni Üyelik
29.
Bölüm

🦋H.K 29 Mucize🦋

@azamet_29_2

"Gerçekten yanımda dur desem duracakmısın?"

"Evet. Dururum."

"Sen delimisin.
Sağlıklı biri orada dururmu."

"Sen istersen dururum.
Hatta yanımda cihaza gir de orayada girerim."

"Yok daha neler."

"Ben bir kere kaybettim Gece. Bir daha kaybetmeyeceğim!"

Dediğinde Hazar'ın yüzünde geçmişten bugüne bugünden geçmişe acı ve gözyaşıyla kazınmış izler gördüm.
Önüne dönen bakışları masadan kalkmadı bir süre.
Bedeni burda ruhu başka bir kadının yanındaydı.
Bir ara yüzünde küçük bir gülümseme kırıntısı gördüm. Belliki şuan ruhu küçük ama mutlu bir anı parçasını yaşıyor, yansıması Hazar'ın dudaklarına vuruyordu.

Beni bu halde kabul edersen hep yanında olmak istiyorum. Demişti.
Hazar'ın kalbinin ve ruhunun bir kısmı Bade'de kalmıştı çünkü. Bunu biliyordum. Bunu kabulde ediyordum.

Hazar'ın bedeninden büyük bir kalbi ve ruhu vardı bunuda biliyordum. Görmüştüm.
Bana orda bir oda verirse bunu kabul edecektim. Onada söylemiştim.
Artık yalnız atmaktan yosun bağlayan kalbimin biraz olsun bir sevgiye tutunmasını istiyordum.

Sessizce masadan kalkarken bir kez daha baktım Hazar'a .
Hâlâ geçmişe yaptığı yolculukta takılı kalmıştı.
Onu rahatsız etmek istemedim. Şuan ruhu dinleniyor olmalıydı.

Bana mahçup şekilde bakan Emine hanıma sessiz ol işareti yaptım.
Emine Hanım başını sallarken buzdolabının üzerinde küçük bir paket alıp gülümseyerek bana uzattı.
Gördüğüm şeye aşkla bakarak alıp salona doğru döndüm. Sessiz şekilde parmak uçlarımda bir kaç adım yürüdüm. Ama bir anda omuzumda hissetiğim elle,olduğum yerde dikleşerek
"Ayh!" Diye küçük bir çığlık attım.

"Nereye.?" Diye soran, Hazar'dı tabiki.
Arkamı dönüp, bana yukardan bakan adama,

"Doydum.
Baktım sen yine midye çıkarıyorsun. Bende bu bebekleri alıp salona geçeyim dedim."

Dedim elimdeki çikolataları göstererek.

"Emine hanım bize birer kahve lütfen."

"Tamam oğlum birazdan getiririm."

Elimdeki küçük kutunun jelatinini ucundan açıp küçük bir çikolatayı ağzıma taşıyarak, salona doğru geçerken üzerimdeki pijama mı yoksa çarşaf mı karar veremediğim kumaşın uzuuun paçasına basınca tökezledim.
Tam dört ayak şekilde yere kapaklanacakken Hazar'ın elini belimde hissettim.
Sonrada beni kucaklayıp koltuğa bırakırken zor tuttuğu gülümsemesini gördüm.

Elimdeki çikolatayı dişlerimin arasına koyarken,

"Tutma, tutma gül." Dediğimde izin bekliyormuş gibi kahkaha atmaya başlayınca gözlerim yüzünde, çikolata dişlerimin arasında,ağzım yarı açık kala kaldım.
Çok güzel gülüyormuş meğer.

"Gülmesin bence bu adam.
Gülüşü güne doğan güneşi söndürür." Dedim içimden.

Ben alık alık bakarken birden durdu. Yüzüme bakarak,

"Ne oldu." Diye sordu.
Yüzümde nasıl bir ifade vardıysa artık.

"Seni ilk kez böyle gülerken görünce, bünye de alışık değil tabi..."

Bir birimize bakarken Emine Hanım yetişti imdada.

"Kahveler geldi."

Dedi ortadaki büyük sehbaya bırakırken.
Hemen önüme dönüp elimdeki paketi açmaya devam ettim.

Tamamını açtıktan sonra paketiyle birlikte sehbaya bırakıp içinden bir kaç tanesini alıp tek tek açarak bir yudum kahve bir küçük çikolata attım ağzıma.
Hazar'ın bana olan bakışı dikkatimi çekince,
"Sende alsana.
Kendi malın gibi ye." Dedim espiri zehirlenmesi riskini göz ardı ederek.

"Sağol bana kahve yeter."

"Aa evet, sen çikolata sevmezdin değil mi?
Sen bilirsin."
Dedim bir tane daha alarak.

Kahve çikolata kahve çikolata derken fincan bitti. Geriye yaslanarak,

" Dayı beyin kesesine bereket." Dedim gerçekten kaliteyim diye bağıran çikolatalara bakarak.

Hazar'a döndüm.
"Benim kıyafetlerimi istesek, çantamı da. "

"Birazdan burda olur hepsi."

"Saate baktım öğlen oluyordu.
Sen ne ara istedin hepsini."

"Gece."

"Hı."

"Benim şirkete uğramam lazım.
Ben gelene kadar bir kaç saat yalnız kalabilirmisin?"

"Tabi Sen git.
Aslında ben eve gitsem daha iyiydi."

"Hayır!"
Dedi Hazar panikle yerinde doğrularak.

" Hazar, di dedim. Ama hastane işi için burda kalacağız mecbur diyecektim."

Bir dizini koltuğa çekerek bana döndü yönünü. Elini çeneme koydu nazikçe. Kocaman gözlerle gözlerime bakarken sol tarafımda göğüs kafesimi zorlayan kalbim beni zor durumda bırakıyordu.

"Şimdide, sonrada, burda kal hep kal."

Yüzümün şuanki halini hayal edemiyordum. Bu cümlenin neresinden giripte nasıl bir şey söylemeliydim bilemiyordum.

Ben bön bön bakarken içeriye giren Alpay hayatımı kurtarmış gibi hissettim.
Anında toparlanıp önüme döndüm.

"Abi Gece hanımın eşyaları.
Ahu Hanım paketlemiş bizim almamız için."

Ahu'mu paketlemişti.
Ne zaman haberi olmuştu.
Hazar gözü bende,

"Odaya bırakın." Dedi

Alpay ve arkasındaki adam paketleri ve çantaları yukarıya taşırken arkalarından giren Paşa'yı görmemle,

"Annecim!" Diyerek kendimi koltuğun tepesine çekmem bir oldu.

O kadar panik olmuştumki korkudan koltuğun arkasına düşme ihtimalini unutmuştum.
Tabi geriye doğru düşerken tiz bir çığlık atınca Paşa'ya bakan Hazar anında doğrulup tek eliyle beni tuttu.

"Dikkat et bir yerini kıracaksın." Diyerek beni bırakınca kendimi koltuğun arkasına attım. Koltuğun arkasını siper alıp,

"Ay! o damı burdaydı." Dedim korkuyla.
Hazar gülümserken aşağı inen Alpay,

"Paşa dışarı.!"

Dediğinde Paşa çıktı.
Allah'tan Alpay'ı dinliyordu.
Sana inanamıyorum Hazar.
Sırf benden korkundan köpek alman inanılacak bişey değil.

"Bende küçücük köpekten korkmana inanamıyorum."

"Dev Hazar, sana göre küçük.
Benim boyum kadar nerdeyse."

Tamam biraz abartılı oldu, ama büyüktü işte. Yerimde doğrulup,

"Her neyse ben gidip şu üzerimdeki çarşafı çıkarayım. "

"Tamam akşam görüşürüz.
O zaman."

"Görüşürüz." Diyerek paçalarımı dizlerimden tutarak üst kata çıkmak için merdivenlere yürüdüm.

Odama çıktığım da çantalar yatağın üzerinde bana bakıyorlardı.
İlk iş sırt çantamı elime alıp içindeki eşyalarımı kontrol ettim.
Neyseki herşey yerindeydi.
Sırt çantamı tuvalet aynasının önüne bırakıp diğer çantaları karıştırarak kendime bir çift iç çamaşır ve eşofman takımı çıkarıp hızlıca üzerimi değiştim.

Oh be dünya varmış. Sabahtan beri kocaman bir pijamayla gezip durdum. Odadaki dolabı ve çekmeceleri açıp kıyafetlerimi hızlıca yerleştirdim.
Gömleklerimi ve pantolonlarımıda askılara yerleştirdikten sonra, özel eşyalarımıda banyodaki çekmeceye koydum. İşim bittiğinde çantama geri döndüm. İçinden taka telefonumu çıkararak Ahu ve İbo'yu aramak için tuşa bastım. Ama açılmadı. Şarjı bitmişti sanırım. Çantanın dibine doğru uzattığım elimle kabloyu aradım ama yoktu.

"Hay şansıma ya."

Kablo evde kalmıştı.
Somurtarak yatağa bıraktım kendimi.
Bir süre sonra aklıma Hazar'ın söylediği şey düştü.

"Seni pil kılıklı."
Demişti.
Pil. Şarj. Elektirik. Ben.
Sırıtarak aynaya baktım.
Sarj aletine ihtiyacım yoktuki.

Kendim doldurabilirim. Diye düşündüm.
Tamam hiç denememiştim ama yapabilirdim.
Telefonu açarak içindeki pili çıkardım. Telefonu kenara bırakarak pili sağ elimin acucuna alıp parlaklarımı kapattım.

Gücümü harekete geçirerek elimdeki pile aktarmaya başladım.
Yaptığım şeye bir süre devam ettim.
Ama yaptığımın hata olduğunu elimdeki pilden gelen cızırtıyla anladım.
Pil fazla yüklememişti.
Pili elimden bırakmamla birlikte patlaması ve çıkan alevlerin avucumu yalaması aynı saniyede olmuştu. Yerde hâlâ yanan pili yataktan kaptığım yastığı vurarak söndürdüm. Ama avucumun yanmasına engel olamamıştım.

Hisettigim acıyla hızla banyoya girerek soğuk suyu açıp elimi suya tutarken gözümden yaş çıktı.

Çok kötü değildi. Ama gerçekten acıyordu.
Allah'ın adaleti Gece.
Hazar'ın acısını sende tat bakalım.
Benim yüzünden yanmıştı Hazar'ın vucudu. Şimdi kendi cezamı kendim vermiş oldum.

Adalet işte. Hızlı adımlarla banyodan çıkarak aşağı indim.
Mutfağa girerek dondurucuya yürüdüm.

"Gece kızım ne oldu eline."

Emine hanıma,

"Telefonum alev aldı." Diyerek yeşil buzlu kalıbı dolabın kapağından alıp elimi üzerine koydum.
Şuan o kadar iyi gelmiştiki.
Sol elimle gözümden akan iki damlayı koluma silip masaya bıraktım kendimi.
3 dakika soğuğa tutun diyen doktorlara uyarak 5 dakika ara ara kaldırarak buz kalıbında tuttum elimi.
5 dakika sonra acuvuma baktığımda avuç içimin çoğunluğu yanık kırmızısıydı.

"Emine Hanım evde yanık kremi varmı."

" Valla bilmiyorum kızım ben anlamam. Aşağı banyoda ecza dolabı var bir bak istersen."

Yerimden kalkıp alt kattaki banyoyu bulup ecza dolabına baktım.
Yaralanmalar için olan her şey vardı ama yanık kremi yoktu.
Şansıma bir kez daha saydırdım.
Avucumun içi tekrar acımaya başlayınca mutfağa dönüp aynı buzluğa elimi tekrar koydum. Acısı ancak bu şekilde geçiyordu.

"Hazar oğluma haber verelim."

"Hayır gerek yok. Sakın arama benim yüzünden yeterince aksadı işleri.
Geçer birazdan. Geçmezse o zaman halcaresine bakarız."

"Hiç içime sinmiyor ama sen bilirsin kızım."

Elimdeki buzluğu yedeğiyle değiştirip avuç içimde tutarak odama çıktım.

Yerdeki yanık yere hüzünle bakarak kendimi yatağa bıraktım.

"Neymiş?
Bataryalarla oynamayacakmışız Gece. Buda sana ders olsun."

Kendimi yatağa bırakıp kalıbı elimin altında tutarak gözlerimi kapattım.
Bu şekilde acıyı çok hissetmiyordum.
Bir süre sonra geçmesini umarak beklerken gözlerim uykuya çekilmeye başlayınca bende yorgun bedenimi uykunun kollarına bıraktım. Orda ne kadar uyudum bilmiyorum.

Elimdeki sızıyla uyandım. Gözümü açtığımda uyku sersemi gördüğüm
Hazar, yanıma oturmuş avucuna aldığı elime krem sürüyordu.

"Sen?" Dedim sol elimle gözlerimi ovuşturarak.
Ne zaman geldin? Başımı pencereye çevirdim. Saate baktım sonra. akşam olmamıştı.

"Neden erken geldin."

Dedim.
Hâlâ elinde tuttuğu elime krem sürüyordu.

"Elini nasıl bu hale getirdin."

Dedi asık suratıyla.

"Benim yüzümden mi geldin yoksa? Emine hanıma arama demiştim."

"O aramadı.
Emine hanım dışardaki adamıma oda Alpay'a söylemiş."

"Gelmeni gerektirecek kadar kötü değildi."

" Yanık çok acır..."
Benim ona kullandığım cümleyi o bana kullanıyordu bu kez.

"Nasıl oldu. Nasıl becerdin." Dedi sargı bezini sürdüğü kremin üzerinden sararken.

" Şey bataryam bitmiş. Kablomda evde kalmış bende yeni bir şey deneyip kendim doldurmaya çalıştım."

"Ne yaptın ne yaptın?"

Dedi yerinden kalkarak.

"O ayarsız gücünü pil doldurmayamı kullandın?"

İnanamaz gözlerle baktı gözlerime.

"Sen delirdinmi parmakların kopabilirdi.
Seni aptal sakın bir daha deneme böyle bir şeyi."

Haklıydı bu yüzden suçlu bir çocuk gibi sessiz kaldım.
Elini alnıma bastırarak derin bir nefes alıp verdi.

"Acıyormu ?"

"Başımı iki yana salladım."

"İyi.
Hadi kalk.
Yüzünü yıka aşağı in.
Misafirlerin var."

"Misafir.?
Benim mi ?
Ahu ve İbo mu geldi?"

" Evet birde o Emin denen herif. "

"Emin mi.?"

Şaşkın baktım. Emin. Beni ziyarete, hemde Hazar'ın evinde ziyarete gelmiş.

"Nasıl?"

Hazar memnuniyetsiz şekilde,

" Seni ararken bindiğin araba sayesinde Emin'e kadar ulaştık. Nerde olduğunu bileceğini düşünmüştüm. Ama onuda kandırmışsın.
Sonra bize yardım ederek oda seni bulmak için uğraştı. İbo seni bulduğumuzu söyleyince iyi olduğunu görmek istemiş."

"Allah,Allah.
Bu kadar mı merak etmiş" Dedim gülümseyerek yataktan inerken.

Ama Hazar'ın kıskanç şekilde bana olan bakışlarını görünce,

" Boşa merak etmiş." Dedim. Sakinleşmesi için.
Zira göz bebeklerindeki elektrik benim bedenimdekinden fazlaydı sanki.

Banyoya girip sol elimle yüzümü yıkayıp çıktığımda kapının önünde beni bekliyordu.
Merdivenleri birlikte indik.
Kendi aralarında sohbete dalmış 3 lüye baktım.
Baya kaynaşmışlardı Emin'le.
Ahu beni farkedince koşarak yanıma geldi. Önce sıkıca sarıldı.

"Gece canım nasılsın?" Diyerek geri çekildiğinde bu kez elimi görünce,

"Eline ne oldu?" Dedi korkuyla.

"Bir şey yok Ahu küçük bir yanık."

Hazar ilerleyip kendini koltuğa bırakırken bende yanlarına geldim.
Önce İbo sarıldı sımsıkı.

"Bizi korkuttun." Dedi kulağıma doğru kısık sesle. Sonra tekrar sarıldı.
İbo'dan ayrıldıktan sonra,

" Emin, hoş geldin."

Dedim sol elimi uzatarak. Ama Emin elimi sıkmak yerine birden sarıldı.

"Seni deli kız.
Korkuttun beni. Neden böyle birşey yaptın?"

Emin'in kollarının arasından, arkasındaki Hazar'a kaydı gözüm.
Elini burun kemerine bastırmış gözleri kapalı kaşları çatılmaktan tek kaş olmuştu.

Elini çekip bana baktığında gözlerinin koyuluğu dahada artmıştı.

"Kusura bakmayın." Diyerek kendimi Emin'in kollarının arasından çıkardım.
Yoksa Hazar Emin'in üzerine atlayacak gibi bakıyordu.

"Korkutmak istemedim. O an ne yaptığımın pek farkında değildim."

Dedim.
Sonrada Ahu'nun yanına geçip oturdum.

"Seni iyi gördüğüm sevindim."
Dedi Emin İbo'nun yanına oturarak.

"Sen ne yaptın.
Okul nasıl gidiyor. "

"İyi bu yıl daha zor geçiyor ama baş ediyorum. Bana yaptığın iyiliği ödeyemem."

"İyi bir doktor ol. O şekilde öde. "
Dedim.
Üzgün sesim içime kaçmıştı sanki.
Kendi hastalığım ve benim gibi hasta olan insanlar gelmişti aklıma.

"En iyisi olmak için uğraşacağım sana söz. Sen nasılsın seninde..."

"Evet bende hastayım. Ama bir umut var demiş doktor."

Hazar'a baktım. Gözlerindeki kıskançlık yerini şevkat dolu bir bakışa bırakmıştı.

"Umarım." Dedi Emin.
"Tıp çok ilerledi."

Maalesef tıpla alakası yok diyemedim.

"Her neyse.
Yarın anlarız." Dedim geriye yaslanarak.
"Siz neler yaptınız. Birazda sizden bahsedelim."

Dedim arkadaşlarıma.
İbo beni bulmak için neler yaptıklarını anlatırken şok şekilde dinledim.
Sonra başka bir adamı döverek getirmeleri ve Emin'e ulaşmaları.
Emin'in Hazar'a dev diyerek adını bilmesi.
İbo bunu gülerek anlatırlarken Hazar'ın kızgın bakışlarından tavana bakarak kurtulmaya çalışıyordum. Adamı herkese dev olarak tanıtmam hoşuna gitmiyordu doğal olarak.
Bir süre daha sohbet muhabbet ederek oturduktan sonra akşam yemeğini birlikte yedik.
Gece'ye doğru herkes evine gidince,
koltuktan kalkarak,

" Banada musade."

"Nereye"

"Yatmaya malum yarın kader günü." Dedim önüme bakarak.

"Önce elini yeniden kremleyelim."

Elimdeki sargıya baktım.
"Tamam."
Birlikte üst kata çıkıp odama geçtik.
"Ben yapardım."

"Otur."

Ben yatağın kenarına otururken Hazar'da elinde kremlerle gelip karşıma oturdu.

Poşetten çıkardığı iki kremi içindeki küçük şeffaf kutucuğun içine sıkıp birbiriyle karıştırırken
bense gözlerimi Hazar'a dikmiş vücuduna tam oturan gömleğinin altından kollarında ve göğsünde burdayım diye bas bas bağıran boğumlu kaslarını izliyordum.

Şuan kendimi bir sapık gibi hissetsemde gözlerim takılı kalmıştı işte. Adam uzun, yakışıklı ve kaslıydı. Elden ne gelir.

Hazar kremleri bırakıp sargıyı açtı.
Elimi yeniden kremledikten sonra temiz sargı beziyle yeniden sararken,

" Gözlerini alamadın. Bu kadar çokmu beğendin." Dedi hınzır bir gülümseme ile.

" Ha! Ne!
Ne! Neyi.B-ben sadece..."

Kahkaha atarak bana baktı.

"Kızardın.
Dikkat et kısa devre yapma."

Dedi ayağa kalkıp ilaçları aynanın önüne bırakırken.

Söylediği şeyle dahada kızarmış ve sinirlenmiştim. Adam kısa devre dedi ya.
Sinirle ayağa kalkıp yanımdaki yastığı tuttuğum gibi suratına fırlattım.
Ve tam isabet. Hehe.
Yastık yüzünden yere düşerken kaşları çatık Hazar'la göz göze geldim.
Ne yalan söyleyeyim biraz ürktüm.
Yüzüme sinirli şekilde bakarak üzerime yürüyen Hazar'la geri geri gitmeye başlayarak,

" Sen başlattın.
Üzerime gelme, karışmam."

Desemde adım adım geliyordu.
Sırtımı dolaba çarpmamla olduğum yerde kalınca.

"Hazar uzak dur!" Dedim gözlerimi aşağı çevirerek.

Yinede burnumun ucuna kadar geldi. Ellerini yanlarımdan dolaba dayayarak kulağıma eğilirken burnum şuan göğüs kafesindeki saklı kalbinin hizasındaydı.
Sol elimdeki elektrik küresini istemeye istemeye havaya kaldırırken göz ucuyla elime baktığını gördüm.

"Zamanı gelince yakından görürsün.
Şimdi uyu dinlen sabah erken gideceğiz."

Hazar geri çekilip arkasını dönerek kapıya yürürken bıraktım, tuttuğum nefesimi. Ne ara nefesimi tutmuştum. Elimdeki gücü dağıtıp ne dedi o. Az önce olan neydi. Kafam karma karışık şekilde geri geri yürüyüp yatağa oturdum. Kendine gel Gece yat zıbar.

🦋🦋🦋

Sabah erkenden kalkıp elimi yeniden pansuman yaptıktan sonra kahvaltı bile yapmadan soluğu hastanede aldık.

Michael denen doktor ve doktor Mehmet bizi bekliyordu.
Hastane kapısına geldiğimizde Hazar'la birlikte arabadan inerken ayaklarım geri geri gidiyordu.
Hazar kolunu arkamdan geçirerek belimden tuttu yürürken. Sanki kaçmamdan korkuyordu oda.

Aslında haksız sayılmazdı. Binaya doğru ilerlerken o gün olanlar aklıma gelince hatırladıklarımla beynimden bacaklarıma giden kan kesildi sanki. Yürüyen ayaklarım birden durdu.

Durduğumu gören Hazar bana baktı.

"Gece?" Dedi.
Tamda korktuğu gibi içeri girmek istemeyişimi farketti.

" Hazar.
Ben... Ya. Ya.. " Dedim titreyen sesimle.
Sonunda hayal kırıklığı yaşamakta vardı.

Hazar bana döndü. Ellerinin arasına aldı yüzümü. Gözlerime baktı.
"Gece bana güveniyormusun?"

" Güvenmek stiyorum.
Gerçekten..."

"Bana güven herşey daha iyi olacak."

Dedi ve burnumun ucuna küçük bir öpücük bıraktı. Kocaman ve şaşkın gözlerle baktım gözlerine. Dudakları ilk kez bilinçli şekilde tenime değmişti. Kalbimin atışları kulaklarıma tırmanırken derin bir nefes alıp verdikten sonra kolunu tekrar belime sarınca ilerledik.

🦋🦋🦋

Gece'yi de alıp sabahın erken saatlerinde hastaneye geldik. Bahçeye geldiğimizde Gece'nin geçen hafta yaşadığı olayı hatırlamasıyla içeri girmek için tereddüt edince onu sakinleştirip yeniden ikna etmem gerekmiş, hatta küçük bir öpücükten yardım almıştım.

Gece sakinleşip derin bir nefes aldıktan sonra içeri girip 2. Kata çıkarak iki doktorun bizi beklediği odaya geldik.
Kapıyı tıklayıp içeri girdiğimizde iki doktorda heyecanla ayağa kalkarken Gece geri geri gitmek istedi.
Ama hemen arkasında duvar misali geçiş imkanı vermiyordum.
Bugün bu konuyu halletmeliydik.

Kulağına eğilip,
"Korkmana gerek yok. Ben hep yanındayım güzelim." Dedim.

Yavaş adımlarla içeri girdiğimizde Michael Gece'ye bakarak,

"Geçmiş olsun." Dedi Önce.

Gece ingilizce konuşarak,

"Bir an önce bitirelim şu muayene işini"

Dediğinde şaşkın dinledim ingilizce konuşmasını. Bu kadar iyi ingilizce bildiğini bilmiyordum.
Michael canına minnet bilerek Gece'yi odadaki yatağa oturtup dikkatli şekilde muayene etti.
Mehmet ise michael'in kendine söyler gibi söylediği şeylerin hepsini açtığı dosyaya yazıyordu.

Yarım saat kadar sonra.
Michael yeniden MR istedi. Ama ilaçlı MR. Yani tümörün büyüklüğünün ne kadar olduğunu net şekilde görebilmek için.

"Şartmı." Dedi Gece.

"B-ben o cihazı sevmiyorum. "

Michael:
"İki sonucu kıyaslamamız lazım. Sonrada sebebin ne olduğunu araştırmalıyız."

Çaresiz tamam Dedi Gece. Ama gözlerindeki bakış sıkıntılıydı.
O cihaz onu strese sokuyordu.

10 dakika sonra Michael ile birlikte MR odasının önündeydik.
Ahu odanın önünde yine bizi bekliyordu.

Gece kapının önüne geldiğinde yine korkuyla geriledi.

"Korkma burdayım." Dedim yine.

İçeriye girerken endişeli şekilde baktı yüzüme.
Ahu Gece'yi yine cihazın önüne yatırıp koluna damar yolu açtı. Damar yolundan verilen ilaçtan sonra bizde Michael ile birlikte camlı bölüme geçtik.

Ahu'da yanımıza gelince asistan ses sisteminden Gece'ye başlıyoruz dedikten sonra Cihaz Gece'yi içeriye doğru alarak dönmeye başladı.
"Daha ayrıntılı bir görüntü için biraz daha fazla kalacak." Dedi Michael.

Dediği şeyle bir anda endişe sardı beni. Bunu söylememişti. Gece'nin o cihazda daha uzun kalacağından haberi yoktu.
Şimdi daha fazla stres olacaktı.
Ve o aptal güç ortaya çıkarsa o cihaz bomba gibi patlardı. Endişeyle beklemeye başladım. Aradaki cama elimi dayarak dahada yaklaştım cama. Gece'nin her hareketini izlemeye başladım. Eğer bir sıkıntı çıkarda tekrar çekmek gerekirse Gece kesinlikle ikna olmazdı. Bu yüzden tek hakkımız olduğunu var sayıyordum.
Alet çalışmaya devam ettikçe korkum artarken korktuğum şey başımıza gelmek üzereydi.

Süre geçmişti ve Gece'nin ellerini sıktığını bacaklarının titremeye başladığını gördüm. Ahu endişeli gözlerle bana bakarken,

"Dayanamayacak." Dedim.

Hemen belimdeki kemeri ve cebimdeki anahtar,telefon dahil bütün metalleri çıkarıp Ahu'ya verirken,

"Cihazı kapatmayın." dedim.

"Ne yapıyorsunuz?!" Diyen Michael'i umursamadım bile.
Camlı odadan çıkıp MR odasına girerek Gece'nin yanına geldim.

"Gece.
Gece burdayım korkma."

"Hazar? Neden hâlâ burdayım. Çıkarın beni zorlanıyorum.
Gücüm beni zorluyor lütfen çıkar."

"Gece. Az kaldı." Dedim elini tutarak. Ne olur biraz dayan.
Sakin ol. Derin nefes al. Birazdan bitecek, dayan."

Dedim. Ama elimdeki eli ve bacakları hala titriyordu.

"S-sen.
Sen neden burdasın. Çık!"

"Şşşiittt.
Sakin ol. Bana bişey olmaz.
Sen sadece sakin ol."

Bir kaç dakika sonra Cihaz yavaşlatarak durunca Ahu içeri girerken ben önce davranıp başlığı açınca Gece koşarak dışarı attı kendini. Eliyle duvardan destek alırken yine yere yığıldı. Derin nefesler almaya çalışarak,

"Uzak dur."
Dedi.
Söylediğini yapıp iki adım ötesine yere bir dizimin üzerine çökerek bekledim. Bir süre öylece kalırken Michael yanımıza gelip ne olduğunu sorunca kapalı alan korkusu diye yalan söyledim. Gittikçe artan yalanlarım beni Gece'ye benzetiyordu.

Bir süre sonra Gece gözlerini açınca,

"Nasılsın." Dedim.

Başını aşağı yukarı salladı.
"Geçti."

"Gel hadi." Diyerek kucakladım Gece'yi.

"Ahu eşyalarımı getir."

Michael ile biz önden giderken Ahu'da arkamızdaydı.

Tekrar Mehmet'in odasına gelip içeri girdik. Gece'yi koltuğa bıraktım.
Kulağına,

" Dinlen güzelim. " Dedim.

Görüntünün ekrana düşmesini beklerken eşyalarımı alıp ceplerime yerleştirdim. Sonra kemerimi yeniden taktığımda görüntü ekrana düştü.

Mehmet ve Michael ekranı bizde ikisinin yüzünü inceliyorduk.
Bir süre izlediler.Birbirlerine ekrana bakarak birşeyler gösterdiler.
Sonra,
" Bu bir mucize." Diyen Michael ile Gece ayağa fırladı.

Michael bize çevirdiği saşkın bakışlarla
"Küçülüyor...
1 haftada bariz küçülme var."

Dediginde gözlerimi Gece'ye çevirmemle gözlerinin kaydığını gördüm. Olduğu yere düşerken tuttum. Zavallı, duyduğu şeyin heyecanıyla yığılıp kaldı.

Loading...
0%