Yeni Üyelik
4.
Bölüm

🦋H.K 4 Geri gelmiş.•

@azamet_29_2

 

Selam canlar kaldığımız yerden devam ke

 

3. Bölümü okumadan okursan kafan karışabilir. 😁😁
********************************

 

Hastaneye gitmeden öncede birde İbo'yu bulup bu paraları çakal yoldan hastaneye bağışa geçirecektik.

 

Hastane kanser hastanesiydi. Birçok hasta bu hastanede tedavi oluyordu. Ama maddiyat bir çok hastayı ve hastaneyi zorluyordu.

 

Hırsızlığa o zaman karar verdim işte.
Zaten öleceksem ölmeden önce biraz Robin Hood olacaktım.
Zenginden çalıp ihtiyacı olana verecektim.
Kimse benim gibi olmasın istiyordum.
Ölüm hiç bir çocuğa yakışmazdı.

 

Hem ben yalalansamda ne olacakki. Ölmüş eşşek kurttan korkarmı?
Bir yıl ya var ya yok.
Sonra ailemin yanına gömeceklerdi.

 

Düşüncelerimden sıyrılıp hazırlanmak için odama giderek
geceyede uygun siyah kıyafetlerimi giyindim.
Sırt çantama paraları tepiştirip takılarıda resimlerle birlikte keseye koyarak cebime soktum.

 

Eski model telefonumu ve cüzdanımıda alıp cebime koyarak ayakkabılarımı giydim.

 

Kapıdan çıkıp arkamdan kilitledim.
Merdivenleri inerken İbo'yu aradım. İbo'nun internet cafesi vardı ve kendisi bir hacke, ama bilen yok tabi. Sizde duymamış olun...

 

Elimdeki paraları ona veririm oda çakal yollarla isteğim yerlere banka üzerinden bağış gibi yatırır. Kimseninde ruhu duymaz.
İbo ile ortaokuldan beri tanışırız. O zamanda çakaldı bu İbo.

 

Zamanım azdı.
Bu yüzden evden hızlıca çıkıp eve en yakın durağa giderek bir taksi tuttum. Önce İbo'nun yanına geldim. Dükkan yine doluydu.
Arkadaki odasına geçerek yanına girdim.

 

" Naber İboş"

 

" İyidir senden naber.
Bana yiyecek getirdin mi?"

 

" Tabiki çanta dolusu hemde." Dedim gülümseyerek.

 

" Sen nasıl yiyeceğini bilirsin."

 

"Bilirim merak etme."

 

Çantadaki paraları kasasına koyması için verdikten sonra boş çantamı takıp,

 

"Şimdi gitmem lazım.
Ahu beni bekliyor." Dedim.

 

Ama bilgisayarlarda oynayan çocukları görünce.

 

" Ya İbo bir ara gelip şu çocuklar gibi bende oynamak istiyorum."

 

Diyerek durdum.

 

" Olmaz Gece.
En son geldiginde 5 bilgisayarımı yaktın.
Sen uzak dur lütfen. Senin paratonerle gezmen lazım."

 

" Çok komiksin İbo, neyse ben kaçtım hadi."

 

Diyerek çıkıp otobüse binmek için caddeye indim.

 

Bir kaç dakika sonra gelen otobüse binerek hastaneye gidiş yolunu tuttum. Yarım saatlik yolun ardından hastaneye gelerek doktorumun yanına gitmek için Ahu ile buluştuk.

 

Beni görünce sevinerek boynuma sarıldı.

 

" Gece, nasılsın? "

 

" İyiyim."

 

" Sen nasılsın?"

 

Yine sessiz bana bakıyordu.

 

" Ahu bırak artık şu ağlamaklı bakışları.
Ben alıştım sende alış işte."

 

" Böyle birşeye nasıl alışabilirim Gece? En sevdiğim arkadaşım gün sayıyor."

 

" Artık saymıyorum.
Hadi şu kan tahlillerini vereyim gidecem işim var."

 

" Ne işin var? "

 

" İnce iş Ahu ince iş.

 

Kızım, havada uyandığımda saat 3tü. İbo'ya git, buraya gel akşam oldu. Daha eve gidip sonra...

 

Neyse işte hadi verelim şu kanları gideceğim."

 

Ahu'nun yardımı ile tahlilleri verip birde kahve içtikten sonra gerisin geri eve döndüğümde akşam olmuştu.

 

Saat 12 ye kadar önce bir şeyler atıştırdım.
Sonra biraz daha uyuyup hazırlanarak yanıma sırt çantamı maskemi ve keseyi alıp evden çıktım.

 

Bu kez bir dolmuş ile merkeze, sonrada köşkün olduğu yere ama uzak bir noktaya, taksi ile giderek indim.
Şuan köşkün doğusunda ve uzağındaydım. Köşke kadar yürüyerek gidecektim bu kez. Yürürkende çantamdan maskemi çıkararak taktım. Saçlarımı dağınık şekilde arkamda topladım.

 

Dün geceden sonra alarm takmışlardır heralde ama bu beni etkilemez.
Kameralar, bilgisayarlar ve android telefonlar beni sevmez.
Beni fazla elektirikli buluyorlar.
Bu yüzden takoz telefon kullanırım.

 

Yüksek duvara geldiğimde yukarı zıplayıp tutunarak kendimi birazda çekerek üzerinden bahçeye bir göz attım.
Etrafta bir kaç adam nöbet tutmaya başlamıştı.
Geri yere inip yerden bir taş aldım. Dikkatlerini dağıtmak için kullanacaktım. Bir süre elimde sımsıkı tuttum taşı. Ben sıktıkça elimdeki taş ısınmaya başladı.
Duvara tekrar çıkıp kendimden en uzak noktaya, evin kuzey duvarına doğru bütün gücümle fırlattım.

 

Taş çarptığı duvarda kocaman bir kıvılcım parlattı.
Adamlar o yöne gidince hızla bahçeye girip dün geceki yoldan eve tırmandım.
Ama bu sefer tam çatıya çıkarak başka pencereden girmeye karar verdim.
Mesela kütüphane.
Köşkün güney cepesine doğru sessiz adımlarla yürüyerek çatının uç kısmından tutunarak aşağı sarktım.

 

Önce aralık olan pencerenin kenarında durup içeriye baktım. Hazar denen adam kütüphanedeydi.
Beni farketmemesi iyiydi.
Masadaki lambanın ışığında elinde tuttuğu bir şeye bakıyordu.

 

Bu arada bende ona baktım.
Gerçekten yakışıklı biriydi.
25-30 larında olmalıydı. Kalıplıydı kaslıydı. Beyaz gömleğinin ilk 3 düğmesi açık göğsü görünüyordu.
Kalbimin kulaklarımda attığını hissettim o an.

 

"Kendine gel Gece."

 

Diyen iç sesim beni transtan çıkarınca başımı iki yana salladım. Şuan oraya giremezdim.
Pencerenin pervazına oturup bir süre beklemeye karar verdim.
Bu arada deli kalbim eski ritmine dönerdi belki.

 

Eninde sonunda odadan çıkardı heralde. Çıkmazsa o zaman başka şekilde bırakacaktım keseyi.

 

Ben dışarda o içerde bir süre bekledik. Sonra içerden duyduğum sesle kulak kesildim.

 

"Abi.
Bir sorun var."

 

Ses dün terastaki ikinci adama aitti.

 

" Ne var Alpay? "

 

" Abi kameralarda bir tuhaflık var."

 

" Nasıl bir tuhaflık? "

 

Dedi yerinden kalkarak.

 

" Son bir dakikayı tekrar edip duruyorlar, parazit girmiş olabilir."

 

" Neden acaba? "

 

Dedim gülümseyerek.

 

Hazar sinirle odadan çıkınca bende kolayca içeriye girdim.
Elimdeki keseyi masaya bırakırken Hazar'ın baktığı şey dikkatimi çekti.

 

Bıraktığım kelebeğe bakıyormuş.
Üzerinde 333 yazan kelebeğe.
Artık 332 idi.
Hırsızlık için girdiğim evlere bir kelebek bırakırım.
Üzerinde ömrümün kalan günlerini gösteren sayı yazar.
Bir nevi imza gibi birşey. Ünlü hırsızlar gibi.

 

Cebime elimi atıp üzerinde 332 yazan kırmızı kelebeği de çıkarıp masaya kesenin üzerine bıraktım.
O sırada yine bir gazete küpürü gördüm.

 

* Hazar Gökdemir' i kim öldürmek istiyor.*

 

Şeklinde bir başlık.
Her neyse banane benim işim bitmişti ve gitmeliydim. Belki bir iş daha yapabilirdim bu gece.

 

🦋🦋🦋

 

Dün geceden beri adamlarımı ve polisi harekete geçirmiş evime giren hırsızın peşine düşmüştüm.
Ama birşey bulamıyordum. O adi hırsız ben banyodayken girmişti içeri.

 

Banyodan belime bir havlu sarıp çıktığımda koridora gelince kütüphanenin kapısının açık olduğunu farkettim.
Yaklaşırken,

 

"Alpay?
Senmisin?
Ne arıyorsun orada?"

 

Diye seslendim.
Albay'ın geldiğini sanmıştım çünkü.

 

Kasayı gördüğüm anda beyninden vurulmuşa döndüm. Aynı anda kapı kapanınca evde bir olduğunu anladım.

 

Paraları siktir ettim, hayattaki en değerli şeyimi almıştı.
Sevdiğim ve kaybettiğim kadından kalan tek şeydi.

 

Hemen silahımı alıp arkasından koridora çıkıp ateş ettim.
Ama karanlıkta tutturamadım.

 

Peşinden koşarken salona indiğini farkettim. Aynı anda Alpay kapıdan girince hırsız merdivenleri yandan atlayarak indi.
Çok çevikti adi.
Sonra koltuğa zıpladı oradan açık oda kapısına sonrada üst katın penceresine tırmandı.
Nasıl bu kadar hızlıydı anlamadım.
En son terasa çıkmıştı.
Hemen diğer taraftan dolaşıp ben de terasa çıktım. Kaçmak üzereydi.

 

"Sakın kıpırdama vururum! "
Dedim önce.

 

Bana döndü.
Üzerinde tepeden tırnağa siyah kıyafetleriyle vucudunun şeklinden saçlarından ve maskesinden bir kız olduğunu anladım.

 

İkna yollu konuşmaya devam ederek,

 

" Kasadan ne aldığın umurumda bile değil.
Ama o elindeki kutuyu bana vereceksin bende bu seferlik gitmene izin vereceğim."

 

Dedim.
Tek derdim o takı kutusuydu çünkü.

 

" Ver onu sonra çek git, sana dokunmayacağım.
Yoksa hiç acımam gebertirim."

 

Bu kez tehdit katmıştım cümleme.
Kız önce elindeki kutuya baktı, sonrada kutuyu arkasına sakladı.
Elimdeki silahı yüzüne doğru belli ederek,

 

" Sana son kez söylüyorum.
O kutuyu ver.
Sonra da defol git aldığın paralar umrumda değil.
Ama o kutuyu almana izin vermem."

 

Dedim dişlerimin arasından.

 

O sırada çatıya baktığını farkettim. Kaçma hesabı yapıyordu.
İzin vermemek için ayaklarının dibine ateş ettim.

 

Aynı anda nasıl yaptıysa yerinde hızla geriye doğru zıpladı.
Teras demirlerine basarak o ince demirlerin üzerinde durdu.
Bakmadan o demirin üstüne zıplayışına mı yoksa düşmeden hâlâ orada durup bana bakışına mı şaşırmalıydım bilemedim.

 

Bu nasıl hırsız.
Bu nasıl yetenek.

 

Bana bakarak arkasından kutuyu çıkarıp havaya kaldırdı.
Konuşmuyordu.
Diğer elinin işaret parmağı ile silahı aşağı indirmemi işaret etti.
Dilsiz bir hırsızmıydı.

 

O anda birden Alpay çıktı terasa.
Silahı kıza dönüktü.

 

" Hazar abi iyimisin?"

 

Dedi.
Kızı vurmaya hazırdı.

 

" Alpay indir silahı."

 

" Ama abi."

 

" Alpay indir dedim.
O kutuya zarar gelmeyecek."

 

Alpay kızdaki kutuyu farkedince anında ikiletmeden elindeki silahı beline taktı.

 

Kız halimize bakıp kutunun içindekini merak etmiş olmalıydı ki açmak istedi.

 

Son damlaydı bu.

 

" Sakın!!
Sakın ona dokunma! "

 

Dedim gürleyerek.

 

Bir kaç saniye bize ve kutuya bakıp elindeki siyah kutuyu bana doğru havaya attı.

 

Ben kutuyu havada yakalarken anında çatıya zıplayıp ağaçların olduğu tarafa koşarak çatı ile bahçe duvarı arasındaki uzak mesafeyi atlayarak bahçe duvarının üzerinde durdu.

 

Yok Yok.
Bu kız normal bir hırsız falan değildi.
Ya cambaz ustasıydı ya özel yetenekleri vardı.

 

Geri dönüp bana baktığında ezberlemek için inceleyerek baktım bende. Arkasını döndü ağaçların arasına dalıp gözden kayboldu.

 

"Abi polis çağıralım."

 

Umursamadan elimdeki kutuyu açtım ama içinde değer verdiğim hiç bir şey yoktu. Sadece mavi renkli kağıttan bir kelebek vardı. 333 yazan bir kelebek.
Çıldırdım.
Delirdim adeta.
Karanlık ağaçlara doğru bütün şarjörü boşalttım.
Yinede hırsım sinirim geçmedi.
Nasıl yaptıysa yapmış içindekileri değiştirmişti.
Hemen içeri girip,

 

" Alpay adamları topla bahçe dahil bütün semti bütün şehri arasınlar. Bulun o hırsızı. Polislerede haber ver."

 

Diyerek odama geçtim.
Giyinme odasından üzerime bir eşofman geçirip silahımı yeniden doldurdum.
Hemen bahçeye inerek ağaçların arasına doğru koştum. Bir umut saklanmıştır bende bulurum sandım, ama yoktu. Sabaha kadar etraftaki her yeri aradık. Ama çoktan kayıplara karışmıştı belliki.

 

Eve geri dönüp kütüphaneye çıktım. Sessiz şekilde boş kasayı izledim bir süre.
Koduğumun kasası nasıl bu kadar kolay açılmıştı.

 

" Alpay! "

 

" Söküp atın şu kasayı.
Eve kamera ve alarm taktırın."

 

" Tamam abi."

 

" Adamlara haber verdin mi?"

 

" Verdim abi."

 

🦋🦋🦋

 

Şuana kadar kızı bulamadık.
Ama hakkında bilgi bulduk.
Bir çok yere girmiş.
Zengin evlere giriyor yüklü miktarda paralar alıyor başka bir şey çalmıyormuş. Ve nasıl oluyorsa yakalanamıyor.
Girdiği evlerde arkasında kağıttan yapılmış bir kelebek bırakıyormuş.

 

Her renkten kelebekler.
Üzerlerinde sayı olan kelebekler.
Bu sayılar 365 ile başlayarak geriye doğru gidiyor.
Bendeki 333 tü. Ne anlama geldiğini bulmaya çalışıyorum dünden beri.

 

Ben düşünürken Alpay gelip kameralarda sıkıntı olduğunu söyleyince peşinden odadan çıkıp kamera odasına indim.

 

Haklıydı.
Kameralar bir nedenden, son bir dakikayı tekrar edip duruyordu.

 

Birden aklıma o hırsız kız geldi.
Burda olduğunu hissettim.
Doğrumuydu?
Gerçekten burda olabilirmiydi. O bişey yapmış olabilirmiydi.
Alpay'ın belinden silâhını alıp hızla geldiğim odaya koştum.
Soluk soluğa kapıya yaklaşarak sessizce içeriye baktım.

 

Geri gelmişti gerçekten.
Benim bakmamla aniden arkasına bakıp masanın üzerinden atlayarak diğer tarafa, pencere tarafına geçti.

 

Anında içeri girip,

 

" Sakın kıpırdama." Dedim.

 

Olduğu yerde durdu. Bir süre bekledikten sonra.

 

" Dön! " Dedim.

 

" Bana bak!
Kaçmaya çalışma yakarım! "

 

Pencerenin hemen önünde yavaşça arkasını dönüp bana baktı.
Elimdeki silah yüzüne dönük şekilde ışığı açtım.

 

Pencerenin kenarına kalçalarını dayamış, sağ bacağını solun üzerine çapraz şekilde atmış, ellerini birbirine kenetlemiş bana bakıyordu.

 

İlk kez bu kadar net şekilde görüyordum.
Boyu 1.65 civarı 45-50 kilo falandı. Zayıf fit bir vücudu vardı. Saçları gözleri siyahtı . Yüzündeki maske gizlenmek için iyi yoldu.

 

" Kendi ayağınla geleceğini bilsem burda beklerdim.
Dünden beri aramadığım yer kalmadı. Sana o kutuyu bırak paraları al git demiştim. Ama sen beni kandırıp adice kutunun içindekileri de alıp kaçtın. "

 

Dedim hırlayarak.
Kız kollarını göğsünde birleştirip çenesiyle masayı işaret edince önüme baktım.
Siyah kese ve üzerinde kırmızı bir kelebek masada öylece duruyordu.

 

Aldığı şeyi gerimi getirmişti.
Şaşkınlıkla yüzüne çevirdim gözlerimi.
O sırada kapı açıldı ve Alpay'ın girmesiyle kıza ateş etmesi bir oldu.

Loading...
0%