Yeni Üyelik
7.
Bölüm

🦋H.K 7 İlk konuşma•

@azamet_29_2

 

Bu koku tanıdıktı.
Sevdiğim kadının, toprağın bağrına bıraktığım kadının kokusuydu.

 

Siyah dağınık topuz olan saçları beyaz ama sade bir elbisesi olan genç bir kız yanımdan geçmişti.

 

Tam karşımdaki masaya oturarak görevli garsonla birşeyler konuştu.
Garsonu gönderdikten sonra mekanın içini gözleriyle tararken bakışlarımız buluştu bir anda.

 

Ben ona o da bana şaşkın bakıyorduk.
Şuan Ceylan duraksamadan konuşuyor olsada konsantre olamadığım için ne dediğini anlayamıyordum.

 

Duyduğum koku aklımı almıştı sanki. Bir süre sonra kız rahatsız olmuş olacakki birden yerinden kalkıp benden tarafta olan sandalyeye ve bana arkası dönük şekilde oturdu.

 

O benimle göz temasını kesmiş olsada ben onu seyretmeye devam ettim.
O sırada kızın telefonu çalınca çok eski bir telefonu çantasından çıkararak konuşmaya başladı.

 

Konuşması bitince kapatıp çantasına koyduktan sonra bir süre başı öne eğik bekledi.
Sonra garip şekilde eli burnunda masaya tutunarak
ayağa kalktığında birden dengesini kaybetti. Eliyle bir yerlerlere tutunmaya çalıştı ama olmadı. Sonra geriye doğru sendeledi. Düşeceğini anlayınca hızla yerimden kalkarak kızı arkasından yakalayıp tuttum.
Burnu kanamış ve kucağıma yığılıp kalmıştı. Kızı önce yerde dizimin üzerine yatırdım.
Elimle yüzüne bir kaç hafif tokat attım. Ama uyanmadı.

 

Garsonlar etrafımıza toplandılar. İçlerinden biri,

 

"Hazar Bey lütfen siz rahatsız olmayın biz ilgilenelim."

 

Desede duymazdan geldim.
Kız iyi görünmüyordu hastaneye gitmeliydi. En yakın yer bizim hastaneydi.
Böyle olmayacağına karar verip hastaneye götürmek üzere kucağıma alarak kapıya yöneldim.
Ceylan önüme geçerek beni durdurdu.

 

"Hazar nereye ? "

 

" Çekil önümden Ceylan.
Görmüyormusun kızı hastaneye götüreceğim."

 

" Bırak başkası götürsün.
Henüz seninle konuşamam bitmedi."

 

" Yanlış.
Konuştun bitti.
Babanada söyle bu iş olmaz.
Şimdi çekil kenara."

 

Diyerek Ceylan'ın yanından geçip çıkışa doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.

 

Ceylan arkamdan.

 

" Hazar Gökdemir bunu bana yapamazsın!"

 

Desede umursamadım.
Dışarda bekleyen Alpay'ı görünce,

 

" Alpay arabaya çabuk."

 

" Tamam abi." Dedi halime şaşırarak.

 

Arabaya geldiğimizde Alpay arka kapıyı açtı.
Kucağımdaki kızla arkaya bindim. Alpay da direksiyona geçince.

 

"Bizim hastaneye çabuk."

 

Alpay:

 

" Abi ne oluyor.
Bu kim.?"

 

" Sonra anlatırım şimdi hızlan."

 

Alpay gazı kökleyerek hızla ana caddeye çıktı.
Bu sırada kucağımda yatan benim vucuduma göre küçük kalan kıza baktım.
Kız beyaz tenli zayıf narin görünüşlü bir kızdı. 19-20 yaşlarında olmalıydı.
Cebimden kağıt mendil paketini çıkararak içinden bir tanesini alıp kızın burnunu ve yüzünü sildim.

 

Burnuma gelen o parfüm konusunu derin bir nefesle içime çekme isteğime engel olamadım.

 

O sırada kaşları çatıldı, gözlerini araladı. Bir süre boş boş baktı gözlerime. Bende onun gözlerine bakıyordum.

 

Sonra aniden gözlerini kocaman açarak hızla kalkmak isteyince engel oldum.

 

" Sakin olun size zarar vermem."

 

Ama hâlâ korkulu gözlerle yüzüme bakıyordu.

 

" Bayıldınız.
Sizi hastaneye götürüyorum."

 

" Bırakın kalkacağım."

 

Diyerek debelenmeye başladı.
Sonrada kalkıp yanıma oturdu.
Açılan dizlerini farkedince elbisesinin eteklerini düzelterek dizlerinin altına kıstırdı.
O an farkettim.
Kızın sol kolunun arkasındada bir kelebek dövmesi olduğunu.

 

Kızın sol kolunun arkasındada bir kelebek dövmesi olduğunu
Kelebekleri çokmu seviyordu.

 

" Kenara çekin ineceğim."

 

" Hayır önce hastaneye gideceğiz."

 

" Hayır ben ineceğim çekin kenara."

 

" Bakın burnunuz kanadı ve baygınlık geçirdiniz. Önemli birşey olabilir inadı bırakın."

 

" Önemli bir şey değil sadece tansiyon.
Ben iyiyim bırakın da ineyim.
Yoksa polisi arayacağım."

 

" Tamam."

 

Dedim derin bir nefes alıp vererek.

 

"Eminseniz gitmeyelim.
Ama en azından evinize bırakmama izin verin.
Ne olur ne olmaz diye."

 

Kız bir süre yüzüne baktı.

 

" Tamam."

 

Diyerek adresi Alpay'a söyledi.
Biraz dışarda bir semtti.
Yol boyunca hiç konuşmadık. O sessiz şekilde dışarıyı izledi bende onu.

 

Eve geldiğimizde arabadan indi arkasındanda ben indim.
Yüzüme bakmadan,

 

" Aslında gerek yoktu ama getirdiginiz için teşekkür ederim. "

 

Elimi kıza uzattım.
Başını kaldırıp yüzüme baktı.

 

" Adım Hazar Gökdemir."

 

Dediğimde çekingen şekilde uzattı elini.

 

" Gece Çakır."

 

Dedi elime bakarak.

 

" Memnun oldum Gece.

 

Ayrıca teşekkür ederim."

 

Kız yine yüzüme baktı şaşkın.

 

" Biraz farklı şekilde olsada beni bu akşam bir beladan kurtardınız."

 

" İyi akşamlar."

 

Dedi bu kez sadece.
Sonrada hızlı adımlarla 3 katlı eski binanın demir kapısını açıp içeri girdi.

 

Kız binaya girdikten sonra şöyle bir etrafa baktım.
Eski binaların olduğu merkeze uzak bir semtti.
Tekrar arabaya bindim.

 

"Alpay eve çek."

 

🦋🦋🦋

 

Burnumda hissettiğim ıslaklıkla elimi burnuma değdiğimde kanadığını anladım.
Bu kadar çabuk beklemiyordum oysa.
Hızla yerimde doğrulmak istedim ama aynı anda başım dönünce, bir yerlere tutunmak istesemde olmadı.

 

Sendeleyerek geriye doğru düştüm.

 

Yere çarpmayı bekliyorken kendimi iki güçlü kol arasında buldum. Hazar'ın kucağındaydım ve sonrası karanlık.

 

Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum.
Ama gözlerimi açtığımda Hazar kartpostalının kucağında yatıyordum.

 

Önce ne olduğunu anlamaya çalıştım.
Şuan rüyamı...
Yoksa gerçekmiydi.
O an aklıma burnumun kanaması ve geriye doğru düşüşüm geldi.

 

Tam yere düşeceğimi sanarken Hazar tutmuştu beni.

 

Sonrada burda uyandım. Rüya değilmiş lan! Gözlerimi kocaman açarak hızla kalkmaya çalıştım.

 

Ama beni tutarak engel oldu.

 

" Sakin olun size zarar vermem."

 

Dedi.
Ama benim derdim zarar verme falan değil, beni tanıma korkusu ve şuan üzerinde yattığım yerdi.

 

" Bayıldınız.
Sizi hastaneye götürüyorum. "

 

Dediği şeyi umursamadım.

 

" Bırakın kalkacağım dedim debelenerek.
Sonrada kalkıp yanındaki boş yere oturdum.
Açık olan dizlerimi farkedince hızla
elbisesimin eteklerini düzelttim uçlarını dizlerimin altına kıstırdım.

 

" Kenara çekin ineceğim." Dedim

 

" Hayır önce hastaneye gideceğiz."

 

Diye ısrar etti.
Tabi ben yine,

 

" Hayır ben ineceğim çekin kenara."
Dedim ısrarla.

 

" Bakın burnunuz kanadı ve baygınlık geçirdiniz. Önemli birşey olabilir inadı bırakın."

 

Zaten önemli.
Ölmek için gün sayıyorum.
Burnum beynimdeki tümör yüzünden kanıyor daha önemli ne olacak diyemedim.
Onun yerine,

 

" Önemli bir şey değil sadece tansiyon. Ben iyiyim bırakın da ineyim. Yoksa polisi arayacağım."

 

Diyebildim.
Biraz korku iyi gelirdi.

 

" Tamam.
Eminseniz gitmeyelim.
Ama en azından evinize bırakmama izin verin.
Ne olur ne olmaz diye."

 

Kurtulmak için başka çare yoktu. Mecbur kabul ettim.

 

" Tamam." Dedim.

 

Adresi şoföre söyleyip sessiz şekilde dışarıyı izlemeye başladım.

 

Eve gelir gelmez çantamı da alıp hemen indim koca jiipden,
Hazar da peşimden indi.
Yüzüne bakmak istemedim çünkü yüzümü ezberlesini istemedim. Önüme bakarak,

 

"Aslında hiç gerek yoktu ama getirdiginiz için teşekkür ederim."

 

Dedim.

 

Görüş açıma büyük eli girdi.
Bu kez başımı kaldırıp yüzüne baktım farkında olmadan.

 

" Adım Hazar Gökdemir. "

 

Ne diyecektim.
Zaten tanıyordum.
En iyisi numara çekmekti.

 

" Gece Çakır."

 

Dedim o kacaman eline bakarak.

 

" Memnun oldum Gece. Ayrıca teşekkür ederim."

 

Neden teşekkür etti şimdi bu diye düşünürken,

 

" Biraz farklı şekilde olsada beni bu akşam bir beladan kurtardınız."

 

Anlamamıştım.
Bu yüzden uzatmadım.
Sadece,

 

" İyi akşamlar." Dedim.

 

Sonrada hızlı hızlı yürüyerek binanın kapısını açarak içeri girdim.

 

Hızlı adımlarla daireme çıktım. Kapıyı açarak içeri girdim.
Ayakkabılarımı çıkarıp çantamı kenara bıraktım. Vestiyerin aynasında önce kendime sonra elbisemdeki kana baktım.

 

Beynimdeki şey alarm vermeye başlıyordu. Yani zamanım iyice azalıyordu.
Ağır adımlarla banyoya geçerek üzerindeki elbiseyi çıkarıp kirli sepetine fırlatım.
Pijamalarımı giyinip kendimi yatağıma bıraktım.
Yatarak gözlerimi kapattım.
Zamanın azalsada hâlâ vaktin var Gece.
Yapmak istediklerin için hâlâ zamanın var, pes etme.

 

Bu düşünceler arasında gözlerimdeki ağırlığa uydum ve kapattım, sabaha daha iyi uyanmak umuduyla.

 

🦋🦋🦋

 

Bu sabah erken kalktım. Eşofmanlarımı giyip telefonumu ve cüzdanımı alıp evden çıktım.
Fırına kadar yürüyüş yapıp kahvaltıyı taze simit ve peynir ile fırında yapamaya kadar verdim.

 

Bunu uzun zamandır düşünüyordum ama bir türlü fırsatım olmamıştı.
Bugün torpil geçip, kendime vakit artıracaktım.

 

Fırının olduğu caddeye geldiğimde fırına kadar olan kısmı yol kenarındaki dükkanlara giyim mağazalarına vitrindeki elbiselere bakarak yürüyordum.

 

Birden çarptığım biri yüzünden geriye sendeledim. Elim başımda kafamı kaldırdığımda İbo'yu fark ettim.

 

Hemen arkasındaki teknoloji mağazasından çıkıyordu.
Elindeki poşette yine malzemeler vardı.

 

" İbo? Hayırdır sabah sabah rüyandamı gördüm burayı."

 

" Yok be kızım.
Bilgisayarlardan birinin ekran kartı yandı onun için geldim."

 

" İyi olmuş. Bana uzak dur diyordun ama ben olmadanda yanıyor bak."

 

" Tamam pes...
Hayırdır sen nereye.
Gündüzleri pek ortada olmazdın."

 

" Bu sabah kendime torpil geçmeye karar verdim.

 

Uzun zamandır yapmak istediğim bir şey vardı fırında kahvaltı.
Gel sanada kahvaltı ısmarlayayım birlikte yapalım."

 

" Valla şuan acelem var."

 

" Yapma böyle İboş.
Belki de bir daha fırsatımız olmayacak, dünya ölümlü."

 

" Sus Gece.
Sus lütfen."

 

Dedi İbo elindekini yere bırakıp bana sarılarak.

 

" Konuşma böyle lütfen.
Senin bu vurdum duymaz halini gördükçe bizim ne kadar üzüldüğümüzü bilemezsin."

 

" Boşver İbo.
Ben alıştım siz de alışın artık kabul edin. Korkunun ecele faydası yok.

 

Hem artık kabul ettiğim için zor gelmiyor. Yapmak istediğim her şeyi yapıyorum. Tabii bunda seninde yardımın çok, teşekkür ederim.
Zamanım az kalsada hâlâ vaktim var. Her neyse kahvaltıya gelecekmisin."

 

İbo'ya baktım.
Buğulu gözlerle yüzüme bakarak başını salladı evet anlamında.

 

" Hadi o zaman karşıya geçelim. "

 

İbo koluma girmiş tam karşıya geçmeye hazırlanırken keskin bir fren sesi duyduk.
Yolun ortasında 7-8 yaşlarında bir çocuk yere düşmüş ve ona çarpmaya ramak kala duran son model bir araç vardı.

 

Koşarak çocuğun yanına gidip yerden kalkmasına yardım ederken anneside yanımıza geldi.
Direksiyondaki adam hızla dışarı çıkıp.

 

" Önüne baksana velet körmüsün? Senin yüzünden arabam zarar görecekti. Kadın çocuğun sahip çıksana. Bu aracın değerinden haberin varmı."

 

Diye çıkıştı.
Söylediği şeylere o kadar sinir olmuştum ki adamı oracıkta elektriğe boğabilirdim.
Çocuğu değil sıçtığım arabasını düşünüyordu.

 

İbo araya girerek,

 

" Tamam beyefendi sorun yok. Aracınıza bir şey olmadı.
Lütfen binin gidin."

 

Diyerek araya girdi.

 

Adam suratı bir karış,

 

" Fakir pislikler.
Boşuna yer kaplıyorsunuz dünyada." Diyince,

 

"Ne?
Ne dedin sen?
Ben yanlış mı duydum.
Sen kimsin lan hırbo.?"

 

Diyerek adamın üzerine yürürken İbo koluma yapıştı. Kadında çocuğunu alıp hızla uzaklaştı.

 

" Dur kızım.
Sakin ol.
Bide seninlemi uğraşalım. "

 

" İbo?"

 

" Dur diyince dur Gece."

 

Şifre kelime yi kullanmıştı İbo.

 

" Dur Gece!"

 

Bariz tehlike demekti.

 

" Kusura bakmayın beyefendi arkadaşım biraz rahatsız."

 

" Rahatsız?"

 

O an İbo'yuda çarpmayı düşündüm anlık olarak.

 

" Ani çıkışları var böyle.
Biz sizi oyalamayalım. "

 

Diyince adamda tekrar aracına binerek gazı kökleyerek yanımızdan uzaklaştı.

 

" Sen ne dedin az önce İbo? "

 

" Kızım adamın kim olduğunu bilmiyorsun, birde hırlıyorsun.

 

Adam ünlü, zengin iş adamı Tamer Uluçay.
Bizi şikayet etse derdimizi bile anlatamadan kodese tıkarlar.

 

Adama bak lafta fakiri yetimi gözeten yardım eden biri.
Hatta bu hafta evinde davet veriyor.
Davette toplanan yardımları yetimler için kullanacağını söylüyor.
Ama fakir görünce tiksiniyor."

 

" Bumu davet verecek."

 

Dedim sinsi bir sırıtışla.

 

"Gel İbo gel."

 

Dedim sonra gülümseyerek. Sen şu davet işini kahvaltıda bana iyice bir anlat. Evin yeri konumu ve adresini de tabi.
Bu iti ve arabasını çarpmak farz oldu.

 

İbo ile fırına girerek kendimize bir masa seçip oturduk.
Kahvaltı yaparken İbo bana Tamer denen adamla ilgili bir çok bilgi verdi.

 

" Yalnız yaşayan lafta hayır sever karı kız dalgasına düşkün bir bekar olan zengin iş adamı.
Bu hafta evinde davet vererek gelenlerden yardım toplayarak yetimhane işine kullanacam diyor.

 

Ama isviçre bankalarında gizli hesap numaraları var."

 

" Öyle mi diyorsun."

 

"Aynen öyle diyorum."

 

"Sence ne kadar toplanır."

 

"Çekleri alamazsın bozamayız.
Sadece nakitleri alabilirsin o yüzden meblayı bilemem."

 

" Az bile olsa, onu çarpmak için bile giderim emin ol."

 

" Gece dikkatli ol bak. Bu işin sonu kötü bitmesin."

 

" Merak etme İbo.
Bu dünyadan gitmeden bu zenginlerde bir iz bırakacağım."

 

" Ee sende ne var ne yok İboş."

 

Diyerek konuyu değiştirdim.

 

Bir süre sohbet ettik uzun zamandır yapmadığımız bir şeydi.
Sohbet bittikten sonra fırından çıkararak ayrıldık.
Ben evime doğru oda cafesine gitti.

 

Yol üzerinde bir kahveciye uğrayarak mis gibi kokan yeni öğütülmüş türk kahvesi aldım.
Yani kokusu satılsa onuda alırdım, o kadar güzeldi gelen koku.

 

Aynı yolu elimdeki kahve paketini burnuma dayayarak kokusunu içime çeke çeke yürüdüm.

 

Binanın önüne doğru gelmiştim ki kapının önünde duran lüks aracı gördüm. İki gün önce bu lüks Jiiple gelmiştim evime.

 

Hazar Gökdemir şuan arabasına yaşlanmış benim evi dikizliyordu.

 

Yanına geldim ve durdum. Ama beni farketmedi. Dalgın olduğu belliydi. Ne düşünüyordu merak ettim doğrusu.

 

" Çok güzel değilmi? "

 

Dedim.
Beni duyduğu anda bir adım geri giderek bana baktı.

 

" Ne.?"

 

" Ev, diyorum. Kenar mahalle güzelim. Çok güzel değilmi? "

 

Anlamaz şekilde bana bakınca pes ettim.

 

" Neden burdasınız Hazar Gökdemir.
Buralar size uygun yerler değil."

 

Dedim gözlerimle etrafi dolaşarak.

 

" Fakir mahallelerde üzerinize toz kir bulaşır. Bu insanların arasında rahat edemezsiniz.."

 

Yolda gördüğüm o zengin hergeleden sonra bütün zenginler aynı geldi bir anlık.

 

"Seni merak ettim."

 

Yüzüne çevirdim yüzümü.
Kaşlarımı kaldırıp,

 

"Beni mi.
Neden.?"

 

" O günden sonra nasılsınız diye merak ettim. "

 

" Hep böyle incemisiniz.
Yoksa bana özel bir durum mu?

 

Size söyledim sadece tansiyon. Arada bir oluyor."

 

Gözlerinde daha önce fark etmediğim bir bakış vardı.
Sessizce bakmaya devam ettiğini görünce,

 

" Midyemi çıkarıyorsun." Dedim.

 

Hazar Gökdemir şuan onu ilk gördüğüm andan daha farklı biri gibi görünüyordu.

 

Nerde eli silahlı, hırlayan Hazar. Nerde bu Hazar. Acaba ikizi falanmı var.

 

Pes ettim. Eve doğru yürürken,

 

" Buraya kadar gelme zahmetine girmişsiniz madem.
Türk kahvesi severseniz içeri gelin."

 

Dedim, gelmesini beklemiyordum tabi.

 

Ama ayak seslerini duyduğumda şaşırarak arkama baktım. Ellerini ceplerine sokmuş beni takip ediyordu.

 

Birlikte içeri girerek 2. kata çıktık.

 

" Kusura bakma benim güzelimde asansör yok.
Yürümek zorunda kaldın."

 

" Sorun değil."

 

Kapıyı anahtarımla açarak içeri girerken Hazar da arkamdaydı. Kenara geçerek elimle içeriyi göstererek bir nevi buyur ettim.

 

Şuan Kendime inanamıyordum.
Böyle bir şey ilk kez başıma gelmişti.
Evini soyduğum adamı kahve içmeye davet etmiştim.
Sanırım kendimi borçlu hissetmekten kaynaklıydı.
Beni tanımadığı halde hastaneye götürmek istemişti.
Bugünde merak edip gelmişti.

 

Hazar içeriye girerken boyu yüzünden bir tık eğilmek zorunda kalarak içeri girdi.

 

" Benim evime göre sen Gulliver gibisin."

 

Dedim mutfağa doğru giderken.

 

Hazar salonun ortasına kadar gelip etrafa baktı.
Salonda sadece iki koltuk bir tevizyonluk ve bir televizyon vardı.
Onun evinin yanında burası kömürlük gibiydi.

 

" Kahven nasıl olsun. "

 

" Sade.
Lütfen. "

 

O etrafı incelerken ben mutfakta kahveyi hazırlamaya başladım.

 

" Ailen dışardamı? "

 

Dedi arkamdan mutfağa girerek. Mutfak kapısından geçerkende yine bi tık eğilmek zorunda kalınca gülmemek için kendimi zor tuttum.

 

" Hayır.
Ailem yok.
2 yıl önce trafik kazasında öldüler."

 

Dedim kahveyi karıştırırken.

 

" Özür dilerim hatırlatmak istemezdim."

 

Diyerek ona göre küçük olan sandalyeye oturdu.
Artık kesindi bu ev bu adama göre küçüktü.

 

" Sorun değil."

 

" Yalnız mı yaşıyorsun? "

 

" Yaşayamazmıyım? "

 

" Yanlış anlama genç bir kızın yalnız yaşaması bu zamanda tehlikeli o yüzden."

 

" Kendimi koruyabilirim.
Hem de çok iyi."

 

Pişen kahveyi fincanlara bırakıp yanınada bir bardak suyla ikimizinde önüne koyarak sandalyeme oturdum. Hazar gözlerini çaktırmadan mutfakta gezdiriyordu.

 

Geriye yaslanarak bacak bacak üstüne attım.

 

Arada erkek arkadaşım gelip benimle kalıyor. Bazende kız arkadaşım uğrar.

 

Duyduğu şeyle anında gözleri gözlerimi buldu.

 

Ben arkadaşım olan İbo yu kastetsemde o sevgili anlamında anlamıştı.

 

Kahvesinin iki yudumda içti ve,

 

" Ben artık gideyim iyi olduğunuzu gördüm." Dedi.

 

Şuandan sonra Hazar beyi buralarda göreceğini sanmıyordum.

 

Ayağa kalktığında bende kalktım.
Kapıya kadar bilikte giderek uğurlayıp arkasından kapıyı örttüm.

 

🦋🦋🦋

 

Evet bu gece büyük gece.
Siyah dar her türlü esnek halime uyan kıyafetimi giyindim. Eldivenlerimi takıp maskemi yanıma aldım.
Üzerime uzun kırmızı hırkamı ve sırt çantamı alıp çıktım. En yakın duraktan bir taksiye binerek Tamer'in evinin olduğu semte gelince uygun bir yerde durup ücretini ödeyerek indim.
Tamer'in evinin olduğu konuma gelerek önce etrafı izledim.
Ev ile aramda bir kaç ev olduğu için bulunduğum noktadan birşey anlaşılmıyordu.

 

Daha yakınada gidemezdim.
Bu yüzden hırkamı çıkarıp çantama koyup çantamdaki maskemi alıp taktım. Sonrada saçlarımı arkada toplayarak yanımdaki ilk evin çatısına tırmandım.

 

Sonra koşarak 15-20 metre mesafelerdeki diğer evin çatısına ordanda bir sonrakine atlayarak sonunda Tamer'in evinin çatısındaydım. Vücudumda sıkışan elektirik sayesinde uzak mesafeleri kolaylıkla atlayabilmek çok iyiydi.

 

Yavaşça çatının kenarına kadar gelerek yüz üstü uzanıp aşağıya baktım.
Bahçede özel araçlar ve şoförler vardı.

 

Demekki bayanlar ve baylar içerde ve eğleniyorlardı

 

İyi eğlenin.
Sonra paralarınızı o zırtapoza verinki bende ondan alıp daha iyi yerlere kullanayım.
Diyerek ayağa kalktım.
Çatının ortasındaki bacanın yanına gelip oturdum. Bi iki saat sonra aşağıdan gelen seslerle tekrar kenara gelip aşağıya baktım.
Misafirler gitmeye başlamıştı.

 

Artık içeriye girebilirdim. Evin diğer tarafına geçerek terasa indim önce.
Sonra terastaki cam kapıyı elmasla keserek içeri sızdım. Küçük odadan gecerek koridora girdim, etrafta kimse yoktu.
Merdivenlere doğru gelip aşağı katı kontrol ederek 2.kata sonrada salona bakan merdivenlere gelip yine etrafa bakarken bir anlık korkuyla köşedeki
Zeus heykelini biri sandım.

 

Neyseki sadece heykelmiş.
Bu sırada arkamdan gelen sesle yine anlık korkuyla dondum.

 

" Kim var orda."

 

Hizmetli kız beni görmüş ama karanlık olduğu için kim olduğumu anlayamamıştı.
Hızlı bir hareketle arkasına geçerek bir elimi ağzına kapatıp diğer elimle kolunu geriye büktüm. Sonrada tuttuğum koluyla elektiriğimden küçük bir şok dalgasıyla kızı kısa süreliğine bayılttım.
Bayılan kızı koktuk altlarından tutarak özürler eşliğinde odalardan birine sürükleyerek bıraktım.

 

Sonra kaldığım yerden devam ederek salona bakan merdivenlere gelip, aşağıyı izlemeye devam ettim.

 

Tamer iti ve bir kaç kişi kalmıştı geride. Salonun ortasında masada süslü bir kutu ve içinde paralar vardı.
Elimi cebime atıp mor kelebeği çıkartıp üzerinde yazan (320) sayısını okuyup tekrar cebime koydum.
Bu sayılar beni motive ediyordu.

 

" Hey Hazar işin yoksa bekle birer kahve içelim."

 

Duyduğum cümleyle şok şekilde salona odaklandım.

 

" Yok artık yaa.
Adam yardım davetine gelmiş.
Valla bilerek yapıyor sanki. Girdigim her yerde karşıma çıkmaya başladı. Benim haritayı genişletmem gerek.

 

Yeter. Birgün enseleyecek bu beni."

 

Tamer masadaki paraları çantaya toplarken bende bebeklerini izledim.
Ama kenara bıraktı ve hizmetli kızdan birer kahve istedi.

 

Olamaz paralar ve bu iki deve aşağıdayken ben nasıl çalacaktım bebeklerimi.
Geri çekilip yere oturdum elim çenemde ne yapabilirim diye düşündüm.
Bir şekilde dikkatlerini çekerek evden yada salondan çıkarmalıydım bu ikisini. Ama nasıl.

 

Kız.!
Odadaki kız bir çığlık atsa ikiside buraya gelirdi bence.
De. Kız baygın...
O zaman uyandıracağız.
Hemen kızın olduğu odaya girip yerde yatan kızın yanına eğilerek yüzüne bir kaç tokat attım.
Kız yavaş yavaş uyanmaya başlayınca karşısına geçerek kapı ağzında ayakta durdum.
Oda karanlıktı bu karanlıkta onu korkutmak daha kolay olacaktı.

 

Kollarımı hafiften iki yana açtım. Avuçlarımı açık şekilde tavana çevirdim ve avuç içlerimde elektirik dalgalarından birer küre oluşturarak kıza baktım.
Beni gördüğü anda öyle çığlık attı ki eminim dışardan duyulmuştu.

 

Sonra geri bayıldı tabi. Bu arada ışık anahtarına elimdeki elektirik küresiyle dokunup sigortalarıda attırdım.
Sonrada koşarak arkamda kalan heykelin arkasına saklanarak olacakları bekledim.

 

Tamer ve Hazar koşarak buraya çıkıyorlardı.
Onlar kızın olduğu odaya giderken heykelin arkasından çıkarak bir kat aşağıya atlayarak indim.
Koşarak koltuğun yanındaki para çantasını alıp çantama teptim ve kelebeği bıraktım.
Bu kez çatıya değil kapıya yönelmiştimki arkamdan bağıran Tamer'i duydum.

 

" Sakın kıpırdama! "

 

Aynı anda kapı açıldı ve dışardaki iki koruma içeri girdi. Yetmiyor gibi hizmetli diğer kız sigortaları açtı.
Şuan içerde Tamer ve Hazar kapıda korumalar ortada da kabak gibi ben vardım.

 

Peki nasıl kaçacağım.

 

*******************************

 

Selam canlarım bölüm sonu.

Loading...
0%