Yeni Üyelik
36.
Bölüm

İ.Y 34 İyi değilim

@azamet_29_2

Yavaş hareketlerle kapıyı açarak içeri girdim. Baran ve Batuhan içerde konuşuyorlardı. Beni gördüklerinde bir anda sessizlik oldu. Baran göz ucuyla bana şöyle bir baktıktan sonra.

" Sana bir daha gelme demedim mi? "

" Dedin.
Bende sana benden o kadar kolay kurtulamazsın dedim."

Yüzüme sinirle baktıktan sonra,

" Yüzsüz.." Dedi.

" Bende Leyla...
Leyla Karamanoğlu.
Yakında hatırlamanı umuyorum."

Dediğimde Batuhan gülmemek için kendini zor tutuyordu. Baran birden,

" Laf anlamıyor musun sen! "

Diye bağırınca eli karnındaki yaraya giderken dişlerini sıktı.

Batuhan korkuyla, " Abi! " derken ben hızla yanına gelmek istedim ama bana doğru uzattığı büyük eliyle,

" Uzak dur! " dedi bu kez.

Durdum...Acıdan kasılan yüzüne baktım.

" İyimisin?
Neden bağırıp.ta.."

" Aptal mısın? Sana söylediklerimin neresini anlamadın? "

Öfke dolu gözlerle bana bakıyordu.

" Sana bir daha gelme dedim!
Evine git dedim!
Boşanacağız dedim!
Anlayışın kıt mı?

Anlaşılan kıt. O zaman anlayacağın dilde söyleyeyim!
Seni görmek.
Seninle evli kalmak, is-te-mi-yo-rum. Çık odadan! "

Sakin kalmaya çalışarak, yüzünü izledim bir süre. Eski Baran gerçekten çekilmez biriymiş. Tanıdığım Baran ve yeni yeni tanımaya başladığım eski Baran arasında uçurum vardı.

Önce iki adım geriledim. Sonrada sessizce önüme döküp odadan dışarıya çıktım. Evet dediğini yaparak dışarı çıktım ama sadece yarasını zorlanmasın diye. Bu demek değildi ki hastaneden de gidiyorum. Koridordaki koltuğa geçip oturdum.

Sabırlı ol Leyla kocanın aklı başında değil, biraz idare edeceksin. Sonuçta seni korumaya çalışırken oldu. Senin suçun yani dedim kendi kendime, derin bir nefes alıp arkama yaslanırken.

O koltukta öylece oturup 1 saat boyunca olanları tekrar tekrar hatırlayıp durdum. Sinirlerim ve moralim iyice bozulurken kendi kendime telkinler verip ne yapabileceğimi düşündüm. Bir şekilde bu adamın hafızası gelmeliydi yoksa hiç iyiye gitmiyorduk. Ama aklıma kafasına vurmaktan öte birşey gelmiyordu. Bu birazda az önce beni sinir etmesinden kaymalıydı sanırım.

" Saçmalamayı kes Leyla." diyen iç sesimle uzuun bir OOOFF! Çektim.
Saçma sapan fikirleri aklımdan def edip kendi kendime yaptığım 1 saatlik sinir harbinin sonunda odadan çıkan Batuhan'ı gördüm. Oda beni gördüğünde direk yanıma gelip oturdu.

" Leyla?
Burda mıydın? Ne yalan söyleyim, soluğu evde aldın sandım. "

" Hâlâ dayanabiliyorum. Benden kolayca kurtulurum sanıyor ama yanılıyor.

Siz, ne konuşuyordunuz öyle hararetli? "

Gözlerini yere sabitledi Batuhan.

" Şirketin durumunu anlatıyordum.
Hatırlamadığı için son durum ne diye anlamaya çalışıyor."

Kısa bir sesizlik oldu. Sonra yana doğru bana baktı ve,

" Benim şirkete geçmem lazım.
Sen Burada mı bekleyeceksin? " Dedi.

" Evet."

" Erol ve Azad burda kalacaklar.
Kapının önünde 2 , katlarda 1 er adam var."

" Tamam."

Batuhan kalkıp asansöre doğru ilerleyip önünde durdu. Düğmeye basarken son kez bir bakış attı bana.

Halime üzülüyordu.
Ben bile üzülüyordum bu halime. Hatta acıyordum.

Bütün günü koridorda yürüyerek, kantine inerek ve doktor odasında uyuklayarak geçirdim. Arada bir de odaya giren hemşire sayesinde kapı aralığından ona baktım. Hâlinden hiç memnun değildi. Bir insan bütün gün kaşları çatık nasıl durabilirdiki. Bu gidişle burda fazla durmazdı bence.

Akşam olduğunda son kez kapı aralığından baktığımda uyuyordu. İçeri girip bir dakika kadar sessizce izledim uyuduğunda daha sakin görünen yüzünü. Sonrada eve gitmek üzere odadan çıkıp asansöre yöneldim. Gece evde kalıp yarın sabah tekrar gelecektim.

Hastaneden çıkıp yağan yağmuru farkettiğimde başımı yavaşça ve gülümseyerek gökyüzüne doğru kaldırdım. Yüzümün ve saçlarımın ıslanmasına izin verdim bir süre. Bu sayede alev alev yanan ruhum biraz olsun soğuyabilir diye düşündüm. Çünkü içimde bir alev topu vardı ve sönmüyordu.

Bir süre ıslanıp kendimi daha iyi hissettiğimde Fatih'in yanına gidip arabanın anahtarını alarak park yerindeki araca yürüdüm. Kapıyı uzaktan kumanda ile açıp direksiyona oturup kapıyı kapattım. Devam eden yağmur aracın tavanına ve camlarına çarpıyordu. Yağan yağmurun kiremitlere yada camlara çarpan sesini her zaman severdim. Şuan kiremitlere olmasa bile arabanın camına çarpan damlalar beni Baran'ın kollarında uyanarak yağmur sesini dinlediğim o sabaha götürmüştü. Geriye yaslanıp istemsizce kapattığım gözlerle sevdiğim bu sesi dinledim sessizce.

Baran'ı özleyen ruhum kulaklarıma müzik gibi gelen yağmur sesiyle
o sabaha dönsün huzur bulsun istedim. Bir süre aynı şekilde gözlerimi tekrar açtığımda motoru çalıştırarak gaza bastım. Park alanından çıkıp ana caddeye kırdım direksiyonu. Dalgın şekilde sürdüğüm araba sonunda eve geldiğinde saat 8 olmuştu.

İçeriye girip salonun ışıklarını açarak koltuğa geçip oturdum. İki kolum iki yanıma düşerken yorgun hissediyordum. Hem bedenen hem ruhen. Bir kaç gün içinde herşey nasıl bu kadar kötüye gidebilmişti aklım almıyordu.

Derin bir nefes çekerek ellerimle dağılan saçlarımı arkama topladım.

Geçecek Leyla. Herşey düzelecek, dedim kendi kendime ve kocaman evde bir başıma oturarak geçireceğim geceye hazırladım kendimi.

&

Sabaha karşı uyuya kaldığım koltukta Şeker teyzenin sesiyle uyandım.

" Leyla kızım.
Neden burdasın?
Neden odana çıkmadın? "

Koca bir boşluk olan evde ha odam ha koltuk aynı şey diyemedim. Onun yerine,

" Uyuya kalmışım Şeker teyze.

Saat kaç." Dedim.

" 9 a geliyor.
Kızım... Baran oğlum nasıl?
Daha iyimi? "

" İyi Şeker teyze.
O iyi de ben değilim. " dedim ağlamaklı.

Arkama yaslanıp dizlerimi kendime çektim.

" Sözleri, bakışları, öfkesi canımı yakıyor, ruhumu kanatıyor ama o görmüyor, umursamıyor bile."

" Ağlama güzel kızım." dedi yaşlı kadın yanıma oturup elimden tutarken.

" Eminin kısa zamanda tekrar hatırlayacak herşeyi. Senin güçlü olman lazım."

O an farkettim ağladığımı.
Boştaki elimle gözyaşlarımı silerken,

" Teşekkür ederim Şeker teyze." dedim minnetle bakarak.

Fazla birşey değildi belki ama, sözleri ve elinin sıcaklığı iyi gelmişti.

" Neyse benim hazırlanmam lazım.
Hastaneye gideceğim."

" Tamam ama önce birşeyler ye."

" Aç değilim teyzem sağol."

" Olmaz, vallahi bırakmam.
Önce kahvaltını yapacaksın. Baran oğlum hastanede ama sende kendine dikkat etmelisin yoksa hasta olursun. Zaten bu havalar bahanesidir yatak döşek yatmanın birde gıdasız kalırsan daha kötü olursun. Sen hazırlan, bende şimdi hazırlarım kahvaltıyı. "

Gülümsedim.
Şeker teyze iyi bir kadındı. Adı gibi şekerdi.

" Tamam."

Yerimden kalkıp üst kata çıkarken aklıma yine Baran'ın taştan ağır sözleri geldi.

" Uzak dur."

Bana ondan uzak durmamı söylüyordu. Nasıl duracaktım. Güne bakan çiçeğine güneşe dönme demekle aynı şeydi bu.

Merdivenleri ağır ağır çıkarken Baran'a kızgındım.

" Zalimsin Baran hemde çok zalim."

Nerdeyse düşmanlarına hak verecek hâle gelmiştim bir an.

Yatak odasına girip büyük aynalı dolabın önünde durarak aynadaki yabancıya baktım. Evet yabancı dedim; çünkü bu kız bana benzemiyordu. Yüzümün rengi solmuş gözlerimin altı şişmiş beyazları kızarmıştı.
Galiba birazda zayıflamıştım. Aynalı kapıyı yavaşça yana kaldırdım.
Giyinme odasına girerek kıyafetlerimin olduğu dolaba doğru yürüdüm. Baran'ın takım elbiseleri ve gömleklerinin olduğu bölmenin önünden geçerken aldığım parfümünün kokusu duyduğumda gözlerimin yeniden dolmasına engel olamadım. Askıdaki kıyafetleri kucaklayarak sımsıkı sarıldım. Sanki Baran'a sarılmış gibi hissederken iki damla gözyaşı yanaklarıma doğru akmaya başlamıştı.
Çok özlemiştim... Onu, tenini, kokusunu, sıcaklığını çok...
Çok özlemiştim.

Orda ne kadar durdum bilmiyorum. Sonunda kendi bölümüme gelip kıyafetlerimi değiştirdikten sonra banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Geri dönüp bütün kıyafetlerimi ve eşyalarımı alıp daha önceki odana götürdüm ve eski dolabıma yerleştirdim. O odada o olmadan uyumamıştım ve uyumayacaktım. Kendi odamdan çıkıp tekrar salona indim. Şeker teyze mutfağın önünde,

" Kahvaltı hazır kızım." dediğinde mutfağa yöneldim.

Masaya geçip oturduğumda karşımdaki boş sandalyeye kaydı bakışlarım. Gözüm her an ve her yerde onu arar olmuştu. Önümdeki kahvaltılıktan bir kaç lokma yedikten sonra bardağımda kalan çayı tepeme dikerek kalktım. Hızlı adımlarla evden çıkıp dışardaki arabaya binip hastane doğru yola çıktım.

&

Bina önüne gelip aracı park ederken kendimi duyacağım sözlere hazırladım. Yukarıya çıktığımda Baran Bey yine dişlerinin arasından bana saydıracaktı. Bir kez daha derin bir nefes aldıktan sonra arabadan inerek kapıyı kilitleyip içeriye yürüdüm. Girişte gördüğüm Fatih'e arabanın anahtarını atarak asansöre ilerledim. Giriş katındaki asansörlerin önünde Baran'ın adamlarından birini gördüm. Koridorda ileri geri turluyor, gelen gidenleri takip ediyordu.

Beni gördüğünde başıyla selamlarken gelen asansöre binip Baran'ın olduğu katın tuşuna bastım. Bir kaç saniye sonra duran asansörün açılan kapısından çıkıp Baran'ın olduğu odaya doğru yürüdüm. Kapının hemen önünde yine iki adam ve Erol vardı. Yanlarına kadar geldim.

" Günaydın."

" Günaydın." Dedi Erol.

" Bu sabah nasıl uyandı asabi Karamanoğlu."

" Yine asabi ama daha iyi uyandı. "

" Gidip biraz daha kızdırayım."

Diyerek kapıya yönelmiştimki Erol'un kolunu önümde gördüm.

" Leyla.
Senin girmemen için özellikle emir verdi. "

Başımı geriye çevirip yüzüne baktım.
Demek sonunda çözüm olarak bunu bulmuştu. Beni ne görmek ne duymak istemiyordu. Bu yüzdende beni içeri almasınlar diye adamına emir vermişti. Gerçekten çok sinir bozuyordu.

" Eee! " dedim umursamaz.

" Sende girmeme engel mi olacaksın?"

Ne söyleyeceğini bilemez şekilde gözlerime bakıyordu. Evet dese benden, hayır dese ondan kalayı yiyeceğini biliyordu.

" Çekil kenara! "

Sesim sert ve kararlı çıkmıştı.
Yine de kolu hâlâ önümdeydi.

" Erol! " Diye bağırdım.

Yetmişti artık. Ne Baran'ı ne Erol'u kaldıracak ne halim ne gücüm kalmamıştı.
Kolu yavaşça aşağı inerken gülümsedi nedense. Kenara doğru çekildi bir adım. Eliyle kapıyı işaret etti sonra.

Sinirli bakışlarımı üzerinden kapıya çevirerek kapıyı açıp içeri girdim. Hâlâ sinirliydim. Yatağın kenarında oturan Baran başını kaldırıp bana çevirdi gözlerini. Yerinde yavaşça doğrulup kaşlarını çattı. Hışımla iki adım attım. Bağıra bağıra konuşmaya başladım.

" Bu kadar mı görmek istemiyorsun!
Bu kadarmı soğudun!
Bu kadar mı silimdim aklından!

Neden bir kere olsun hatırlamaya çalışmıyorsun! Neden bu kızında canı var, canı yanar üzülür demiyorsun!
HA!
Neden bir anda hayatına aldığın gibi bir anda hayatından atmaya çalışıyorsun!?

Böyle yapacaktın neden zorla aldın hayatına, neden sevdin, neden ilkim olup benimle evlendin!?

Senden uzak durmak için, senden kaçmak için o kadar uğraştığımda bırakmazken nerdeydi aklın!

Sakın bana seni hatırlamıyorum bu yüzden de istemiyorum deme.
Seviyorsan unutmayacaksın!

Anladım mı? UNUTMAYACAKSIN!!

Bir kadını ayakkabısını bağlayacak kadar seviyorsan unutmayacaksın!
Buna hakkın yok!

YOK! " Dedim ayağımı yere vurarak.

"Zalimsin Baran Karamankoyunu! "

dedim salya sümük ağlarken.
Ardından burnumu çekerek devam ettim.

" Çok zalimsin.!
Keşke! Keşke...
O kurşun senin aklını alacağına benim canımı alsaydı.
Bu kadar acıtmazdı."

Gözlerimi ellerimin tersiyle sildim.
Avaz avaz bağırarak söylediklerimi sessiz ve tepkisiz dinlemişti.

" Tamam!" Dedim.

" Gidiyorum...
Bir daha gelmeyeceğim.
Ama şunu bilki boşanmayacağımda.

İster uzağımda ol, ister yakınımda. Ama ipin benim elinde olacak."

Bütün sinirimi, bütün kırgınlığımı, bütün öfkemi kusmuştum adeta.
Söyleyeceği birşey varmıydı bilmiyorum. Ama beklemeden bir hışımla kapıya gelip, açıp sonrada çarparak çıktım.

Karşımdaki Erol'la burun buruna geldiğimde akan gözyaşlarım artık durma noktasını geçmişti. Gözleri gözlerimde bakarken cebinden çıkardığı kağıt mendili bana uzattı.

Elindeki kağıt mendile baktım kısa bir an. Sonrada almadan arkamı dönüp yine asansöre yürüdüm. Bu kez kendime saydırdım aklıma gelip geçen bütün küfürleri.

Yüzümde hissettiğim soğuk saçlarında hissettiğim yağmur.

Ne ara çıkmıştım dışarı anlayamamıştım. Yorulmuş hissederken kendi kendime kızdım.
Yumruklarımı sıkarak,

Hani sabredecektin Leyla. Hani dayanacaktın. Ne bu halin.

Evet dayanacaktım sabredecektim. Ama belden aşağı vuruyor zalim.

Belkide bir süre uzak kalmak daha iyi gelir."

" Aahhhıı! "

Kendi kendime bağırdığımda bahçedeki herkes bana bakıyordu.

" Ne!?" dedim yüksek sesle.

" Hiçmi sinir krizi geçiren birini görmediniz? "

Önüne dönen insanların arasından geçip tekrar binanın girişine geldim.

" Fatih beni eve bırak."

" Tamam." dedi Fatih.

Birlikte arabaya geldiğimizde Fatih'in açtığı kapıdan arka koltuğa geçip oturdum. Ardından eve doğru ilerledik. Yol boyu cama çevirdiğim gözlerimle dışarıyı izledim. Dışarda yağmur içerde göz yaşlarım dinmedi.

" Yenge iyimisin? "

Gözlerimi kucağıma çevirdim. Yumruk yaptığım ellerimi dizlerime bastırırken gözlerime dolan yaşlar kirpiklerimin arasından kendilerine yol bulup yanaklarıma indiler. Alt dudağımı ısırdım ağlamam duyulmasın diye. Ama çok sürmedi.

" Değilim." dedim sesli ağlamaya başlarken.

" Değilim! Değilim! Degilim!"

Sessizce önüne döndü.
O sürdü ben ağladım. Eve gelene kadar bu böyle devam etti.

Nihayet gelip evin önünde durduğumuzda arabadan inerken,

" Fatih geri dön." Dedim.

" Boş bırakmayın hastaneyi."

" Tamam yenge." dedikten sonra sürmeye devam etti.

Bense olduğum yerde karşımdaki bana yabancı gelmeye başlayan evi izliyordum. Orda öylece ne kadar bekledim bilmiyorum. Üşümeye başlayınca aklım başıma geldi. İliklerime kadar ıslaktım ve üşümeye başlamıştım. Ağır adımlarla eve yürürken ayaklarım geri geri gidiyordu.

Kapıyı açıp içeri girdim. Kapıyı tekrar kapatıp olduğum yerde bir süre dururken üzerimden akan yağmur damlaları ayaklarımın altında küçük bir birikintiye dönüştü.

Derin bir nefes vererek üst kata çıkan merdivenlere yöneldim.

Bu evde ne işim vardı ki benim.
Fazlalıktım hem bu evde hem bu hayatta.

Ağır adımlarla çıktım merdiveni. Koridordaki odama yönelirken diğer odanın önünde durdum. Bir ayağım en huzurlu gecelerimin geçtiği odaya giderken diğer ayağım yalnız gecelerimin odasına yöneldi.

Kısa bir sürenin sonunda eski odama yürüdüm. İçeri girip banyoya yöneldim. Kabinin içine girip musluğu sıcak tarafa çevirip açtıktan sonra üzerimdeki kıyafetlerimi çıkarıp kirli sepetine bırakarak kabinin içine girdim. Sıcak suyun altında öylece durup bekledim. Ardından nefret ettiğim göz yaşlarım yeniden akmaya başlayınca olduğum yere oturup dizlerimi kendime çekerek ağlamaya başladım. Yine.

Dayanır sabrederim sanmıştım ama şuan gerçekten çaresiz hissediyordum. Sesli hıçkırıklarımla yorulana kadar ağladım.

Rahatlamış hissettiğimde yerimden kalkıp duşumu tamamladıktan sonra kabinden çıkıp bornozumu giydim.
Küçük havluyu saçlarıma sararak odama geçtim. Yatağıma gelip üzerine yatarak dizlerimi kendime çekip gözlerimi kapattım. Hem ruhum hem bedenim yorgun hissediyordum.

Yatağımda ne kadar uyudum bilmiyorum ama gözlerimi açtığımda üzerime bir battaniye örtülmüştü. Yerimden kalkıp etrafıma bakındım.
Bir kaç saniyeliğine Baran'ın burda olduğunu sandım. Ama imkansız olduğunu çabuk hatırladım.
Tıklayan kapı sesiyle yerimden kalktığımda Şeker teyze girdi içeri.

" Leyla kızım. Uyandırdım mı? "

" Hayır Şeker teyze uyanmıştım.
Battaniye? "

" Üşüme diye ben örttüm. Öyle bornozla uyuya kalmışsın. Erken mi geldin, duymadım. Tesadüfen gördüm çarşafları bırakırken."

" Evet erken geldim." diyerek yerimde doğrulup yatağın kenarına oturdum.

" Şeker teyze."

" Efendim."

Ben akşam burdan ayrılacağım. Arkadaşımın yanına gideceğim. Bir süre orda kalırım. Uzun bir süre.
İstersen sende gelme artık boş yere. "

" Tamam kızım geldiğinizde tekrar haber verirsin."

Başım önde,
" Tamam." desemde gelip gelmeyeceğimi bir Allah biliyordu.

" Akşam yemeği hazırlıyorum hadi in."

" Üzerimi giyip geliyorum. Sen önden in teyze."

Şeker teyze durgun şekilde odadan çıkarken bende yerimden kalkıp kıyafetlerimi giyindim. Kalan kıyafetlerimide valizime yerleştirdim kilitledim. Saçlarımı kurulayıp bağladıktan sonra valizimi çantamı ve telefonumu alıp odadan çıkarak çaprazdaki diğer odanın kapısını açarak eşiğinde durdum. Bir kez daha baktım büyük odanın içine. Ardından hızlı adımlarla merdivenlere yöneldim.

Yine hızlı adımlarla aşağı inerek elimdekileri salonun ortasına bırakıp mutfağa yöneldim. Şeker teyze ve Figen mutfakta beni bekliyorlardı.
Masada bir kişilik servis açılmıştı.

" Siz yediniz mi? "

" Evet kızım sana afiyet olsun."

Sandalyeye oturup yemeğe başladım. Bir yandanda telefonumdan Salih abiyi aradım.

Bir kaç çalıştan sonra açılan telefon ile Salih abinin endişeyle,

" Civciv..." dediğini duyunca boğazıma bir yumru oturdu. Ne yutkunabiliyordum.
Ne de konuşabiliyordum.

" Civciv ordamısın?
Hayırdır. İyimisin bir sorummu var?
O Baran.. " demiştiki dolan gözlerimle araya girdim.

" Abi beni burdan alırmısın?" dedim zorlukla.

" Civciv..? "

" Abi beni alırmısın?
Hiç iyi değilim.."

Loading...
0%