Yeni Üyelik
39.
Bölüm

İ.Y 37 Yorgunum.

@azamet_29_2

Önce 36. Bölümü okuyun aklınız karışır 😊

..." Deli Leyla, benden uzaktaki mahkum Leyla'dan iyidir.

Benden uzak olmana izin vermiyorum, vermeyeceğim!

Senin işlediğin günahsa, o benim günahım artık..
Senin işlediğin suçsa, o benim suçum, benim cezam artık.
Senden vazgeçmeye niyetim yok Leyla.

Artık vazgeçemem.
Bundan sonra olmaz.. "

İğde ağaçlarının kokusunun olduğu karanlık bir boşlukta yankılanan kendi sesimi duyuyordum. Kime söylediğim ise beliydi. Leyla..
Hatırlamıştım.
Bu sözleri Leyla'ya ben söylemiştim.
Söylediğim sahneyi değil ama o ân ki duyguyu bir anlığına yeniden hissettim içimde.

Kafamın içinde tekrar tekrar yankılanan sesime eşlik eden o iğde çiçeklerinin kokusu ile araladım gözlerimi.

" Mete uyanıyor!"

Erol'un sesinin ardından,

" Abi." diyen Batu'nun sesini duydum.

Bulanık görüşümdeki sis perdesi kalktığında tepemde endişeyle bakan Batu, Erol ve Mete vardı.

Yerimden doğrulurken,

" Ne oldu? " Dedim.

" Abi yüreğime iniyordu az daha."

Hatırlamıştım.
Şirkette başımın dönüşü ve yığılıp kalışım. Yavaşça yerimde doğrulup bacaklarımı aşağı sarkıttım.

" Nasılsın abi.
Şirkette tansiyonun çıkmış. "

diyen Mete gelip elindeki tansiyon aletini koluma takarken,

" Batuhan abiyle Erol abi apar topar buraya getirdiler seni.

" Korkuttun valla abi." dedi Batuhan.

Tansiyonumu ölçen Mete,

" İyi. İyisin abi."

Gömleğimin kolunu indirip düğmemi iliklerken aklım hâlâ rüyamda ve söylediğim sözlerdeydi.

" Gidelim artık." dedim ayağa kalkarken.

Yerdeki ayakkabılarımı almak için eğilirken gömleğimden gelen kokuyla durdum. Yerimde doğrulurken parmak uçlarımla tuttuğum gömleğimi cekerek kokladım. İğde çiçeği kokuyordu. Ama nasıl?

Aklım kokunun üzerime nerden sindiğinde takılı, eğilip aldığım ayakkabımı giyerken bir anda bir flaş patladı beynimin içinde.

Siyah küçük bir kutuda iki tane yüzük vardı. Birinin üzeri tek taşlarla süslüydü. Taşlı olan yüzüğü elime alışım önce dudaklarıma götürerek öptüğüm elin yüzük parmağına takışım.
Ardından kutudaki diğer yüzüğü elime alıp Leyla'ya vererek sol elimi uzatmam. Yüzüğü alarak sol elimin parmağına takışını izleyişim.

Seni seviyorum Leyla Kahramanoğlu. Bu yüzük ölene kadar, hatta öldükten sonra bile çıkmayacak parmağımdan.

Diyişim. Söylediğim sözleri hatırlayınca kocaman gözlerle donup kaldım.

" Abi.
Abi iyimisin.?"

Batuhan'ın sesini duysamda cevap vermedim. Aksine elimi kaldırarak susturdum. Şuan rüya ile gerçek arası bir boyutta kendimi izliyordum sanki.

Leyla'nın yüzünü avuçlarımın arasına alıp onu öpüşüm.

" Seni seviyorum Baran Karamanoğlu.

Kulağımda çınlayan sesi.

" Bu yüzük ölene kadar, hatta öldükten sonra bile çıkmayacak parmağımdan." Diyişi

Ben...
Ben ne yapmışım diye mırıldandım kendimin bile zor duyduğu sesimle.

*****

Gözlerimi açtığımda salondaki saat 2 yi gösteriyordu. Saat nasıl 2 olur diye düşünerek yattığım kanepede doğruldum. Ayaklarımı yere indirip dirseklerimi dizlerime ellerimi yüzüme bastırdım.

Dün gece aklım sürekli Baran'da olduğu için uykum kaçmış, ardından geçmişte dolanıp duran zihnim yüzünden istesemde uyamamıştım.

Özdemir Asaf'ın o meşhur sözleri geldi bir an aklıma.

Gece midir insanı hüzünlendiren,
Yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen?

Gece midir seni bana düşündüren,
Yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen?

Nede güzel anlatmışsın. Nur içinde yat emi. Adam zamanında çözmüş gecelerin verdiği acıyı.

Seven kalpler için geceler olmasın. Sabaha enkaz çıkıyor bedenden.
Sonunda bende şair olacağım bu zalim herif yüzünden.
Buda ilk dörtlüğüm oldu farketmeden.
İşine bak Leyla kalk yerinden.

Ne oluyor lan! Dedim şaşkın.
Ciddi ciddi şair olmadan kalksam iyi olacaktı.

Nihayet yerimden kalkıp önce Paşa'ya baktım.
Sessiz uyuyordu.
Beni farkedince uyandı.

"Günaydın."

Dedim.

" Günaydın!
Günaydın!"

Dedi karşılık olarak.

Önce banyoya girip işlerimi hallettim. Ardından sıcak bir duş aldım. Banyodan üzerimde bornoz, saçlarımda havlu ile çıkarak, salona geldim tekrar. Valizimden temiz çamaşır ve kıyafetlerimden alıp giyindim.

Bu eve geldiğimden beri bir kere girmiştim Canan'ın odasına, oda battaniye ve yastık almak için. Onun dışında girmedim kızın odasına. Sadece salonu kullanıyordum.

Giyindikten sonra mutfağa geçtim.
Bugün akşamcıydım.
Yani saat 8 e kadar evdeydim.
O yüzden geçde olsa kahvaltı yapabilirdim.

Önce kettla su koyup çalıştırdım.
1 bardak sallama çay bana yeterdi. Suyu beklerken bir menemen fena olmaz diye düşünerek dolaptan malzemeleri çıkarıp tezgaha bıraktım. Çekmeceden kesme tahtasınıda alıp malzemeleri yıkadıktan sonra doğramaya başladığımda aklıma Baran'a yaptığım o iğrenç menemen geldi. Ardından onun benim için hazırladığı menemeni ve kahvaltıyı hatırladım.
Boğazıma oturan yumru ile bütün iştahım bir anda kaçmıştı işte.

Elimdekileri öylece bırakıp dolaptan klasik peynir zeytin çıkararak masaya bırakıp hazır olan sıcak su ile bir bardak sallama çay yaparak elime alıp masaya oturdum.

Bana bakan peynir ve zeytinden bir kaç lokma yedikten sonra çayımdan da bir kaç yudum içerek kahvaltı faslını bitirdim.

Masayı olduğu gibi bırakıp salona geçtim. Sehpadaki telefonumu alıp Batuhan'a

Zalim nasıl. diye bir mesaj attım.
Az sonra,

İyi, şirketteyiz.
Sen nasılsın?"

İyi.

Baş dönmen tekrarlarsa haber ver Mete'yi yollarım.

Olur. yazdıktan sonra çıktım mesajlardan.

Yerimden kalkıp mutfağa girdim yeniden. Önce burayı topladım. Sonra evi süpürüp yalandan biraz toz aldım. Paşa'nın kafesini temizleyip suyunu ve yemini yeniledim. Neyseki yemi fazla fazla varmış arkadaşın.

" Keşke sende kedi kumu kullansan be Paşa. Ne bu oğlum. Yoksa klozetemi alıştırsam seni." diye söylendim bolca.

&

Akşam olduğunda kendime yalandan bir sandviç hazırlayıp pencereden dışarıyı izleyerek yedim. Bu sabahtan beri durmayan bir yağmur vardı. Mayıs yağmuru... Küçükken annem Mayıs yağmurunun saçları hızlı uzattığını söylerdi. Bu yüzden yağmurda beklerdim dakikalarca. Tabi sonrada hasta olurdum.

Hem sıkıntılı hem en rahat günlerim çocukluğumdaki günlermiş aslında.
İmkan olsa geri dönerdim o yaşlarıma. Ve hiç büyümez çocuk olarak ölürdüm.

Ekmeğim bitince hatırladığım küçük anılarımıda alıp üzerimi değiştirdikten sonra kasketimi kafama geçirdim. Telefonumu ve cüzdanımıda aldıktan sonra, kot ceketimide giyerek kapıyı kilitleyip çıktım.

Çiseleyen yağmurda gittiğim otobüs durağı çok uzak değildi neyseki. Bir kaç kişi ile birlikte 5 dakikada durakta yağmur kokusuyla bekledikten sonra gelen otobüsle taksi durağına doğru yola çıktım.

Çalıştığım durağa yakın olan otobüs durağında indiğimde henüz vaktim olduğu için çalışmaya başlamadan önce birşeyler içmeye karar verip en yakın cafeye yürüdüm.

Yağmur yağdığı için soğuyan hava ile sıcak kahve içmek isteyen gençlerin olduğu küçük mekana attım kendimi.

İçeri sıcak ve mis gibide kahve kokuyordu.

Cam kenarındaki boş masaya oturup kendime sıcak bir kahve istedim.
Yağmur biraz daha artmıştı.
Masam hemen cam kenarında olduğundan cama vuran damlaların sesini duyuyor ve kulağıma müzik gibi gelen bu seslerle huzuru hissetmek istiyordum.
Ama olmuyordu. Mazide bana huzur veren yağmur sesi bile Baran'ın kokusu olmayınca yavan kalıyordu.
Gözlerimi kapatıp kahvemden arka arkaya küçük yudumlar alırken gözlerimin yandığını hissettim yine.

Böyle olmayacak.
Gidip işe başlayacağım yoksa o zalimi düşünmekten verem olacağım burda. Diyerek masaya kahvenin ücretini bırakıp çıktım.

Yağmura aldırmadan hızlı adımlarla taksi durağına gelerek yazhaneye girdim. Saçlarımdaki ve üzerimdeki damlaları temizlerken,

" Hoşgeldin erkek Fatma."

Duyduğum cümle ile anında arkama baktım. Elinde çay, bacak bacak üstüne atmış adamı görünce kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.

Sami baba.

" Sülo! "diyerek uyardı.

" Şaka yaptım Sami baba." diyerek kalktı ayağa şişko bodur.

" Merhaba adım Süleyman.
Kısaca Sülo. Sende yeni elemanmışsın."

Uzattığı eline baktım. Sürüngen Sülo mu? Sülük Sülo mu? diye sorasım geldi anlık. Ele aldırmadan ve cevap vermeden yaptığım şeye devam ettim.

Ardından saçlarımı toplayıp cebimden çıkardığım kasketi saçlarımı altına sıkıştırarak taktım. Gelen çağrı sesiyle, duvardaki anahtarı alıp çıkarken Sami baba,

" 21 numara." Dedi.

Arkamda hâlâ beni izleyen şişkoya sinirli bir bakış atarak hızlı adımlarla çıkıp araca yürüdüm.

Direksiyona geçip motoru çalıştırıp caddeye kırdım direksiyonu.
Hızlı başlayan mesaim ile ordan oraya saatlerce direksiyon salladım. Hastaneye gidenler, yemeğe çıkanlar, arkadaş ziyaretine gidenler, sevgilisini terk edenler, işten eve, evden ise gidenler.

Taksicilik yapıyorsanız bin bir çeşit insan görüyorsunuz. Arka koltukta kavga edeninide gördüm ağlayanınıda. Hatta bir keresinde kadının biri nerdeyse arka koltukta doğuracaktı. Neyseki zamanında yetişmiştik hastaneye. Eskilerin üzerinden geçerken telsizden Sami babanın sesi geldi.

" 46 ya çağrı geldi."

" Tamam Sami baba yakınım gittim bile."

Telsizi kapatıp çağrının geldiği pansiyona doğru ilerledim. 5 dakika sonra düğme önündeydim. Ellerinde şemsiye ile bir kadın ve bir erkek beni bekliyordu.
Kıyafetlerine bakılırsa gece kulübüne gidiyorlardı.
Kenara çekip durdum. Arka kapıdan bindiklerinde hemen hareket ettim.

" Starclup'a çek kaptan."

Bilmiştim. Bu saatte bu kıyafetlerle ancak kulübe gidilirdi zaten.
Starclup'a doğru sürdüm aracımı.
Aşağı yukarı yarım saat sonra yan yana bir çok mekânın olduğu caddeye gelip uygun yerde durdum.
Taksi metrede yazan rakamı ödeyen müşteriler üstü kalsın diyerek indiler.

Burada bir iki dakika daha bekleyip kalkacaktım. Malûm saat 2 yi geçmişti. Bu saatte illaki evin yolunu bulamayan birileri çıkardı. Başımı direksiyona yaslayarak dışardaki rengarenk ışıkları ve dans ediyor gibi görünen lambaları izliyordum.

Tam bu sırada karşıdaki iki tanıdık yüzü farkettim. Önce inanamadım. Ama doğru görüyordum ne yazıkki.

" Baran.. " dedim şaşkın.

Hızla arabadan indim.
Baran gece kulübünden çıkıyordu. Belliki sarhoştu ve yalnızdı. Tabi kolunun altındaki Safira karısını saymasaydım.

Ya diğerleri onlar nerdeydi.
Batu?
Erol?
Neden yanında değillerdi.
Neden bu kadınlaydı.
Bu zillinin Baran'ın yanında ne işi vardı. Aklıma gelenlerin sınırı yoktu. Gördüğüm görüntü o kadar kötü hissettiriyorduki. İçimde başlattığı yangına tepemden aşağı beni ıslayan yağmurun bile gücü yetmezdi.

Başımdaki şapkayı elime alarak yere fırlattım. " Zalim!"

dedim bütün sinirimle.
Yolda bekleyen siyah araca bindiler birlikte. Hareket ettiklerinde hemen arabama binip karşı şerite geçerek peşlerine takıldım. Önümdeki aracı geçip Baran'ın içinde olduğu aracın tam arkasında yerimi aldım. Bir yandan sürerken bir yandan Batuhan'ı aradım.

Bir kaç çalıştan sonra açıldı telefon.

" Alo Batu.
Baran şimdi nasıl?
Daha iyimi? "

Derken önümdeki arabanın arka camından Safira'nın kopasıca başını Baran'ın omuzuna koyuşunu izliyordum.

Sorduğum soru tuzaktı.
Batu tuzağıma düşersen hepinizi...

Demiştim ki.

" Daha iyi şuan odasında dinleniyor." dediğinde cevabımı almış oldum.

" Baran evdeyse önümde giden kim Batu! "
Diye bağırdım. Ardından,

" Hepimizden nefret ediyorum! "

Dedim. Son saniyede, " Leyla." dediğini duysamda telefonu kapattım.

Önümdeki aracı takip etmeye devam ederken telefonum çalmaya başladı. Ekrana baktığımda Batu yazıyordu. Ama umursamadım. Herkesten, hepsinden bu dünyadan bile nefret gelmişti artık.
Önümdeki aracı takibe devam ettim. Nihayet durdukları yer, son iyi niyetimede bir kurşun sıkmıştı.
Otel...
Safira'yı önünden aldığım otelin önünde durdular.
Kenara çekip arabadan indim. Kapıyı uzaktan anahtarla kilitleyerek yürüdüm. Yağan yağmur zerre soğutmuyordu içimi.
Arabanın şoförü inip kapıyı açtığında önden Safira arkasından Baran indi.
Kolunun altında Safira ile ön kapıya doğru ilerlerken ben sadece onları izliyordum.

Sıktığım yumruklarımın içindeki tırnaklar etime batarken gözlerimdeki son yaşlarda yağmur damlalarına karışıp akıyordu.

"Baran..." dedim mırıltıyla.

Sesimi duymuş olacakki durdu ve bana döndü gözleri. Bir Baran'a birde yanında gülümseyerek bakan Safira'ya baktım.

Bir süre bana baktı oda. Baygın bakan gözleri sanki hiç tanımamıştı beni.
Elini alnına bastırdı sonra, önüne döndü.

" Başım." dedi sadece.

" Gel." diyen Safira çekerek benden uzaklaştırdı Baran'ı.

Safira ve Baran'ın kapıya doğru yürüyüp içeriye girişlerini sadece izledim. Canımın avuçlarımdan çıkıp gidişini izler gibi izledim.

Tercihini yapmıştı.
Başka bir kadına gitmişti.
Benim umudumda burda bitmişti.

Beni istemeyen birini zorlamı tutacaktım. Yada kendimi zorlamı kabul ettirecektim. Yapamazdım.
Yapmazdımda.
Beni benim yüzümden unutmuştu ve bitmişti.

Geriye doğru yürüdü adımlarım.
Kalbimdeki sızının tarifi yoktu.
Hani ölsem bu kadar yanmazdı canım. Bitmişti ve gitmişti.

Olduğum yerde öylece kaldım.
Yanımdan insanlar geçti, üzerimden yağmur. Saniyeler dakikalar..
Geçti.

Sonunda daralan nefesim, sıkışan kalbim, bulanan görüşüm ile olduğum yere düşen bedenim.

Neden böyle oldu?
Neden?

Yüzüme çarpan yağmur damlaları altında duyduğum uğultulu sesler...
Yardım edin diyen bir adam.
Ambulansı arayın diyen bir kadın. Karanlık geceye karışan karanlık ruhum...

&

Gözlerimi açtığımda etrafımda kapalı bir perde tepemde beynimi delecek kadar patlak bir ışık kolumda bir serum vardı.

Yerimden doğrulduğumda bütün bedenimin acıdığını hissettim.

Kıyafetlerim değişmiş beyaz minik çiçekli krem rengi bir pijama vardı üzerimde. Ne olmuştu nerdeydim. Bunları düşünürken yanımdaki perde açılarak elinde kağıtlarla bir doktor ve bir hemşire girdi bölmeye.

" Uyanmışsınız.
Geçmiş olsun nasıl hissediyorsunuz? "

Derken hemşire de kolumdaki serumu çıkarıyordu.

" Yorgunum.
Çok yorgun hissediyorum.
Nerdeyim?
Ne oldu? Saat kaç? " derken başımın arkasındaki acıyı hissettim.

" Saat 09: 15 Gece Büyük otelin önünde bayılmışsınız.
Vatandaşlar ambulans çağırmış. Sağlıkçı arkadaşlarda sizi alıp hastanemize getirmişler.

Olanları hatırlıyormusunuz? "

Başımı salladım evet anlamında.
Hatırlamamak mümkün değildi ki.

Muayenenizi yaptık. Küçük bir kaç şey dışında gayet iyisiniz.
Yalnız bundan sonra kendinize daha iyi bakmalısınız. Zira vitamin ve kan değerleriniz düşük.
Hamileliğin ilk aylarında bebeğinizin ve kendi sağlığınız için daha dikkatli beslenmeniz gerekiyor.

En kısa zamanda bir kadın doğum uzmanına giderseniz size gereken takviyeleri..."

Derken
" Durun! " diye bağırdım.

Zira 10 dakikadır koyunların kaval dinlediği gibi kadını dinliyor ne dediğini anlamaya çalışıyordum ve 10 dakikanın sonunda dank etmişti kafama.

" Ne?
Ne dediniz siz.
Ne dediğinizin farkındamısınız.? "

Gülümsedi.

" Leyla hanım. 3 haftalık hamilesiniz. Kadın doğum.." Demişti ki.

" Hayır! " dedim yine yüksek sesle.

Bu kez gözlerim dolmuş ağlıyordum.
Kadın tepkime şaşırarak bakarken.

" Hamile değilim!
Olamam.
Yanlışınız var!
Hamile falan değilim ben! "

Kadın bir bana bir hemşireye baktı.

" Yanlışımız yok Leyla hanım.
Tahlillerinizde hamile olduğunuz görünüyor. Ayrıca kadın doğum uzmanımızda baktı. Sevinmelisiniz. "

" Sevinmek mi?
Ne sevinmesi !?
Babasız bir bebeğe nasıl sevinilir! "

Hızla sedyeden indim. Yarın ilk iş bu bebekten kurtulacağım.
Yanımdaki kot ceketimi ve cüzdanımı alıp ayakkabılarımıda giyip hızlı adımlarla çıktım servisten.

Bir yandan ağlıyor bir yandan yürüyordum.
Yine hızlı adımlarla binadan çıktığım da gün aymış olsada bana hâlâ karanlıktı.
Kot ceketi üzerime giyindim cebimdeki araba anahtarı elime gelince taksiyi otelin önünde bıraktığım aklıma geldi.

Hastane önünden bir taksiye binip
" Büyük otele. " dedim.

20 dakika sonra otelin önündeydik. Ama taksinin etrafında Salih abi ve Sami babayı görünce bulunduğum taksiden inmeden onları izledim.

Salih abi delirmiş, kendi etrafında tur atarken Sami baba canı sıkkın onu izliyordu. Yetmez gibi az ilerde duran siyah araç ve Batu'yu da görünce inmekten vazgeçip şoföre beni bir pansiyona götürmesini söyledim.

An itibarıyle yalnızdım.

Loading...
0%