@azamet_29_2
|
Önce 36. Bölümü okuyun aklınız karışır 😊 ..." Deli Leyla, benden uzaktaki mahkum Leyla'dan iyidir. Benden uzak olmana izin vermiyorum, vermeyeceğim! Senin işlediğin günahsa, o benim günahım artık.. Artık vazgeçemem. İğde ağaçlarının kokusunun olduğu karanlık bir boşlukta yankılanan kendi sesimi duyuyordum. Kime söylediğim ise beliydi. Leyla.. Kafamın içinde tekrar tekrar yankılanan sesime eşlik eden o iğde çiçeklerinin kokusu ile araladım gözlerimi. " Mete uyanıyor!" Erol'un sesinin ardından, " Abi." diyen Batu'nun sesini duydum. Bulanık görüşümdeki sis perdesi kalktığında tepemde endişeyle bakan Batu, Erol ve Mete vardı. Yerimden doğrulurken, " Ne oldu? " Dedim. " Abi yüreğime iniyordu az daha." Hatırlamıştım. " Nasılsın abi. diyen Mete gelip elindeki tansiyon aletini koluma takarken, " Batuhan abiyle Erol abi apar topar buraya getirdiler seni. " Korkuttun valla abi." dedi Batuhan. Tansiyonumu ölçen Mete, " İyi. İyisin abi." Gömleğimin kolunu indirip düğmemi iliklerken aklım hâlâ rüyamda ve söylediğim sözlerdeydi. " Gidelim artık." dedim ayağa kalkarken. Yerdeki ayakkabılarımı almak için eğilirken gömleğimden gelen kokuyla durdum. Yerimde doğrulurken parmak uçlarımla tuttuğum gömleğimi cekerek kokladım. İğde çiçeği kokuyordu. Ama nasıl? Aklım kokunun üzerime nerden sindiğinde takılı, eğilip aldığım ayakkabımı giyerken bir anda bir flaş patladı beynimin içinde. Siyah küçük bir kutuda iki tane yüzük vardı. Birinin üzeri tek taşlarla süslüydü. Taşlı olan yüzüğü elime alışım önce dudaklarıma götürerek öptüğüm elin yüzük parmağına takışım. Seni seviyorum Leyla Kahramanoğlu. Bu yüzük ölene kadar, hatta öldükten sonra bile çıkmayacak parmağımdan. Diyişim. Söylediğim sözleri hatırlayınca kocaman gözlerle donup kaldım. " Abi. Batuhan'ın sesini duysamda cevap vermedim. Aksine elimi kaldırarak susturdum. Şuan rüya ile gerçek arası bir boyutta kendimi izliyordum sanki. Leyla'nın yüzünü avuçlarımın arasına alıp onu öpüşüm. " Seni seviyorum Baran Karamanoğlu. Kulağımda çınlayan sesi. " Bu yüzük ölene kadar, hatta öldükten sonra bile çıkmayacak parmağımdan." Diyişi Ben... ***** Gözlerimi açtığımda salondaki saat 2 yi gösteriyordu. Saat nasıl 2 olur diye düşünerek yattığım kanepede doğruldum. Ayaklarımı yere indirip dirseklerimi dizlerime ellerimi yüzüme bastırdım. Dün gece aklım sürekli Baran'da olduğu için uykum kaçmış, ardından geçmişte dolanıp duran zihnim yüzünden istesemde uyamamıştım. Özdemir Asaf'ın o meşhur sözleri geldi bir an aklıma. Gece midir insanı hüzünlendiren, Gece midir seni bana düşündüren, Nede güzel anlatmışsın. Nur içinde yat emi. Adam zamanında çözmüş gecelerin verdiği acıyı. Seven kalpler için geceler olmasın. Sabaha enkaz çıkıyor bedenden. Ne oluyor lan! Dedim şaşkın. Nihayet yerimden kalkıp önce Paşa'ya baktım. "Günaydın." Dedim. " Günaydın! Dedi karşılık olarak. Önce banyoya girip işlerimi hallettim. Ardından sıcak bir duş aldım. Banyodan üzerimde bornoz, saçlarımda havlu ile çıkarak, salona geldim tekrar. Valizimden temiz çamaşır ve kıyafetlerimden alıp giyindim. Bu eve geldiğimden beri bir kere girmiştim Canan'ın odasına, oda battaniye ve yastık almak için. Onun dışında girmedim kızın odasına. Sadece salonu kullanıyordum. Giyindikten sonra mutfağa geçtim. Önce kettla su koyup çalıştırdım. Elimdekileri öylece bırakıp dolaptan klasik peynir zeytin çıkararak masaya bırakıp hazır olan sıcak su ile bir bardak sallama çay yaparak elime alıp masaya oturdum. Bana bakan peynir ve zeytinden bir kaç lokma yedikten sonra çayımdan da bir kaç yudum içerek kahvaltı faslını bitirdim. Masayı olduğu gibi bırakıp salona geçtim. Sehpadaki telefonumu alıp Batuhan'a Zalim nasıl. diye bir mesaj attım. İyi, şirketteyiz. İyi. Baş dönmen tekrarlarsa haber ver Mete'yi yollarım. Olur. yazdıktan sonra çıktım mesajlardan. Yerimden kalkıp mutfağa girdim yeniden. Önce burayı topladım. Sonra evi süpürüp yalandan biraz toz aldım. Paşa'nın kafesini temizleyip suyunu ve yemini yeniledim. Neyseki yemi fazla fazla varmış arkadaşın. " Keşke sende kedi kumu kullansan be Paşa. Ne bu oğlum. Yoksa klozetemi alıştırsam seni." diye söylendim bolca. & Akşam olduğunda kendime yalandan bir sandviç hazırlayıp pencereden dışarıyı izleyerek yedim. Bu sabahtan beri durmayan bir yağmur vardı. Mayıs yağmuru... Küçükken annem Mayıs yağmurunun saçları hızlı uzattığını söylerdi. Bu yüzden yağmurda beklerdim dakikalarca. Tabi sonrada hasta olurdum. Hem sıkıntılı hem en rahat günlerim çocukluğumdaki günlermiş aslında. Ekmeğim bitince hatırladığım küçük anılarımıda alıp üzerimi değiştirdikten sonra kasketimi kafama geçirdim. Telefonumu ve cüzdanımıda aldıktan sonra, kot ceketimide giyerek kapıyı kilitleyip çıktım. Çiseleyen yağmurda gittiğim otobüs durağı çok uzak değildi neyseki. Bir kaç kişi ile birlikte 5 dakikada durakta yağmur kokusuyla bekledikten sonra gelen otobüsle taksi durağına doğru yola çıktım. Çalıştığım durağa yakın olan otobüs durağında indiğimde henüz vaktim olduğu için çalışmaya başlamadan önce birşeyler içmeye karar verip en yakın cafeye yürüdüm. Yağmur yağdığı için soğuyan hava ile sıcak kahve içmek isteyen gençlerin olduğu küçük mekana attım kendimi. İçeri sıcak ve mis gibide kahve kokuyordu. Cam kenarındaki boş masaya oturup kendime sıcak bir kahve istedim. Böyle olmayacak. Yağmura aldırmadan hızlı adımlarla taksi durağına gelerek yazhaneye girdim. Saçlarımdaki ve üzerimdeki damlaları temizlerken, " Hoşgeldin erkek Fatma." Duyduğum cümle ile anında arkama baktım. Elinde çay, bacak bacak üstüne atmış adamı görünce kaşlarımı çatarak baktım yüzüne. Sami baba. " Sülo! "diyerek uyardı. " Şaka yaptım Sami baba." diyerek kalktı ayağa şişko bodur. " Merhaba adım Süleyman. Uzattığı eline baktım. Sürüngen Sülo mu? Sülük Sülo mu? diye sorasım geldi anlık. Ele aldırmadan ve cevap vermeden yaptığım şeye devam ettim. Ardından saçlarımı toplayıp cebimden çıkardığım kasketi saçlarımı altına sıkıştırarak taktım. Gelen çağrı sesiyle, duvardaki anahtarı alıp çıkarken Sami baba, " 21 numara." Dedi. Arkamda hâlâ beni izleyen şişkoya sinirli bir bakış atarak hızlı adımlarla çıkıp araca yürüdüm. Direksiyona geçip motoru çalıştırıp caddeye kırdım direksiyonu. Taksicilik yapıyorsanız bin bir çeşit insan görüyorsunuz. Arka koltukta kavga edeninide gördüm ağlayanınıda. Hatta bir keresinde kadının biri nerdeyse arka koltukta doğuracaktı. Neyseki zamanında yetişmiştik hastaneye. Eskilerin üzerinden geçerken telsizden Sami babanın sesi geldi. " 46 ya çağrı geldi." " Tamam Sami baba yakınım gittim bile." Telsizi kapatıp çağrının geldiği pansiyona doğru ilerledim. 5 dakika sonra düğme önündeydim. Ellerinde şemsiye ile bir kadın ve bir erkek beni bekliyordu. " Starclup'a çek kaptan." Bilmiştim. Bu saatte bu kıyafetlerle ancak kulübe gidilirdi zaten. Burada bir iki dakika daha bekleyip kalkacaktım. Malûm saat 2 yi geçmişti. Bu saatte illaki evin yolunu bulamayan birileri çıkardı. Başımı direksiyona yaslayarak dışardaki rengarenk ışıkları ve dans ediyor gibi görünen lambaları izliyordum. Tam bu sırada karşıdaki iki tanıdık yüzü farkettim. Önce inanamadım. Ama doğru görüyordum ne yazıkki. " Baran.. " dedim şaşkın. Hızla arabadan indim. Ya diğerleri onlar nerdeydi. Başımdaki şapkayı elime alarak yere fırlattım. " Zalim!" dedim bütün sinirimle. Bir kaç çalıştan sonra açıldı telefon. " Alo Batu. Derken önümdeki arabanın arka camından Safira'nın kopasıca başını Baran'ın omuzuna koyuşunu izliyordum. Sorduğum soru tuzaktı. Demiştim ki. " Daha iyi şuan odasında dinleniyor." dediğinde cevabımı almış oldum. " Baran evdeyse önümde giden kim Batu! " " Hepimizden nefret ediyorum! " Dedim. Son saniyede, " Leyla." dediğini duysamda telefonu kapattım. Önümdeki aracı takip etmeye devam ederken telefonum çalmaya başladı. Ekrana baktığımda Batu yazıyordu. Ama umursamadım. Herkesten, hepsinden bu dünyadan bile nefret gelmişti artık. Sıktığım yumruklarımın içindeki tırnaklar etime batarken gözlerimdeki son yaşlarda yağmur damlalarına karışıp akıyordu. "Baran..." dedim mırıltıyla. Sesimi duymuş olacakki durdu ve bana döndü gözleri. Bir Baran'a birde yanında gülümseyerek bakan Safira'ya baktım. Bir süre bana baktı oda. Baygın bakan gözleri sanki hiç tanımamıştı beni. " Başım." dedi sadece. " Gel." diyen Safira çekerek benden uzaklaştırdı Baran'ı. Safira ve Baran'ın kapıya doğru yürüyüp içeriye girişlerini sadece izledim. Canımın avuçlarımdan çıkıp gidişini izler gibi izledim. Tercihini yapmıştı. Beni istemeyen birini zorlamı tutacaktım. Yada kendimi zorlamı kabul ettirecektim. Yapamazdım. Geriye doğru yürüdü adımlarım. Olduğum yerde öylece kaldım. Sonunda daralan nefesim, sıkışan kalbim, bulanan görüşüm ile olduğum yere düşen bedenim. Neden böyle oldu? Yüzüme çarpan yağmur damlaları altında duyduğum uğultulu sesler... & Gözlerimi açtığımda etrafımda kapalı bir perde tepemde beynimi delecek kadar patlak bir ışık kolumda bir serum vardı. Yerimden doğrulduğumda bütün bedenimin acıdığını hissettim. Kıyafetlerim değişmiş beyaz minik çiçekli krem rengi bir pijama vardı üzerimde. Ne olmuştu nerdeydim. Bunları düşünürken yanımdaki perde açılarak elinde kağıtlarla bir doktor ve bir hemşire girdi bölmeye. " Uyanmışsınız. Derken hemşire de kolumdaki serumu çıkarıyordu. " Yorgunum. " Saat 09: 15 Gece Büyük otelin önünde bayılmışsınız. Olanları hatırlıyormusunuz? " Başımı salladım evet anlamında. Muayenenizi yaptık. Küçük bir kaç şey dışında gayet iyisiniz. En kısa zamanda bir kadın doğum uzmanına giderseniz size gereken takviyeleri..." Derken Zira 10 dakikadır koyunların kaval dinlediği gibi kadını dinliyor ne dediğini anlamaya çalışıyordum ve 10 dakikanın sonunda dank etmişti kafama. " Ne? Gülümsedi. " Leyla hanım. 3 haftalık hamilesiniz. Kadın doğum.." Demişti ki. " Hayır! " dedim yine yüksek sesle. Bu kez gözlerim dolmuş ağlıyordum. " Hamile değilim! Kadın bir bana bir hemşireye baktı. " Yanlışımız yok Leyla hanım. " Sevinmek mi? Hızla sedyeden indim. Yarın ilk iş bu bebekten kurtulacağım. Bir yandan ağlıyor bir yandan yürüyordum. Hastane önünden bir taksiye binip 20 dakika sonra otelin önündeydik. Ama taksinin etrafında Salih abi ve Sami babayı görünce bulunduğum taksiden inmeden onları izledim. Salih abi delirmiş, kendi etrafında tur atarken Sami baba canı sıkkın onu izliyordu. Yetmez gibi az ilerde duran siyah araç ve Batu'yu da görünce inmekten vazgeçip şoföre beni bir pansiyona götürmesini söyledim. An itibarıyle yalnızdım. |
0% |