Yeni Üyelik
41.
Bölüm

İ.Y 39 Leyla'm

@azamet_29_2

Üzerimden geçip giden Mayıs yağmurları...

Saçlarımı uzatan, ömrümü kısaltan yağmurlar...

Geldiğimden beri çiseleyen yağmura aldırmadan önünde durduğum pansiyona bakarak düşünüyordum.

Ne yapacağımı, ne yapmam gerektiğini düşünüyordum.
Doktor kadın bana hamile olduğumu, bir bebeğimin olacağını söylediğinden beri aklım dahada karışmış zihnimi toparlayamıyordum artık.
İnanmak istemiyordum çünkü.

Ben hamile olamam...
Olamam. Olamam!"

Ellerimi ıslak saçlarıma geçirip çekerken hayır dedim dişlerinin arasından.

Hayır!
Hayır!
Hayır!

Doktorun sevinmelisin sözünü hatırladım o an. Sevinmek mi?

Sevinmek...
Ne için?

Bebeğimin babası olacak o zalim beni unutmuşken, başka bir kadına gitmişken sevinmek mi?
Nasıl?

Dolan gözlerimdeki yaşlar gözlerimden yanaklarıma kayarken yüzümü ıslayan yağmur damlalarına karıştı. Başımı önüme eğip titreyen ellerimi önüme alıp baktım.

Ardından göbeğime götürmek istedim ama dahada titrediler.
Dokunamadım....

Sanki ellerimi varlığını bildiğim o yere dokunursam onu hissedecek, bağlanacak gibiydim. Korktum..
Ona bağlanmaktan korktum.

Hızla çektiğim ellerimi iki yanımda yumruk yapıp sıkarken tırnaklarım avuç içlerimi deliyordu. Ona bunu yapamazdım.

Ne babasına, Baran'a dönüp çocuğunun sorumluluğunu al diyebilirdim, nede babasız bir bebeği dünyaya getirip babasız büyümesine, bunun üzüntüsünü, acısını, boşluğunu yaşamasına izin verebilirdim.

Hayatı boyunca ona yalanlarda dizemezdim. Yapamazdım. Yapmamalıydım...

Pansiyonun önünden ayrılıp ıslak yolda yürürken ne yapacağımı düşünüyordum. İlk iş bir hastane bir doktor bulmalıydım.

Bu bebeğe bağlanmadan onu benden... Benim gibi kötü bir anneden ve babadan kurtarmalıydım.

Nereye gidebileceğimi, en yakın hastanenin nerde olduğunu düşündüm, düşündüm...
Ama aklım o kadar doluydu ki hatırlayamıyordum.

Ben... Bu şehirdeki bütün delikleri bilen ben, nerde olduğumu algılayamıyor en yakın hastanenin nerde olduğunu hatırlayamıyordum.

Kendimi o kadar kötü o kadar aciz hissediyordum ki yürüdüğüm yolun ortasında durup olduğum yere çöktüm. Ellerimi dizlerime koyarken yüzümü ellerime kapatarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Şuan gücüm sadece buna yetiyordu çünkü. Sadece ağlayabiliyordum. Hamile ve yalnızdım. Islak ve üşüyordum.

Orda öyle ne kadar ağladım bilmiyorum. Bir süre sonra biraz olsun kendimi gelince yerimde doğrulup ayağa kalktım.

Caddeye inmeye ve bir taksi ile en yakın hastaneye gitmeye karar verdim. Ben hatırlayamasamda taksi şöförü bilirdi hastanenin yerini.
Hızlı adımlarla yürüye, yürüye caddeye indim ve gelen ilk taksiye el kaldırdım. Hızlıca bindikten sonra,

" En yakın hastaneye." Dedim.

Yaşlı adam başıyla onayladıktan sonra hareket etti.

" Yol ne kadar sürer? "

" 20 dakika falan."

Üzülerekte olsa bu konuyu bir an önce halletmeliydim. Sonrada kendimi toparlar toparlamaz bu şehirden gidecektim. Ne bu şehre nede içindekilere tahammülüm kalmamıştı artık.

Yol boyunca düşüncelerimin fırtınasında ordan oraya savrulan zihnim sonunda hiç istemesemde rahmimde taşıdığım bebekte takılı kaldı.

Acaba kız mıydı yoksa erkek mi? Bunu düşünmeden edemedim.
Birgün kızım olursa ismi en sevdiğim şey olacaktı kızımın. Yağmur...

Ama benim hayalimde canlandırdığım böyle bir şey değildi. Sevdiğim adamla birlikte büyüteceğim bir kızım olacaktı benim.

Birlikte deniz kenarına gidecektik. Babası kızımı omuzlarında gezdirecekti.

Deniz'e birlikte girecek ona yüzmeyi babası öğretecekti. Her kız çocuğu gibi ilk aşkı babası olacaktı.
Babasını benden kıskanacaktı. O benim aşkım diyecekti. Kızımla yalandan kavgalar edecektim ben. Senin değil benim aşkım o diyecektim...

Ellerimi yüzüme kapattım tekrar ağlamaya başlarken. Hayallerim fezada ben yerin altında, arada koca bir dünya mesafe vardı. Asla gerçek olamayacaktı benim hayallerim. Asla mutlu olamayacaktım anlaşılan.

Baran geldi sonra aklıma. O Safira karısının kollarında sabahlamıştı muhtemelen. Bunu düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. Yaşla dolan gözlerimi karnıma çevirdim. Ağlamaktan akan burnumu çekerek devam ettim ağlamaya.

Ben bunu hakedecek ne yaptım, diyecek oldum. Ama geçmişi hatırladım.

Anneme yaptıklarım.
Baran'a yaptıklarım.
Baran'ın benim yüzümden ölümden dönmesi. Beni, benim yüzümden unutması...

Aslında olanlar kimsenin değil, sadece benim hatamdı. Sadece benim suçum...

Daha çok ağlamaya başladığımda taksici adamın dikkatini çekince geriye dönüp bana baktı.

" Kızım iyimisin? Kötü haber mi? Yoksa bir yakınını mı kaybettin? "

Ağlayan bir kadın hastaneye gidiyorsa kesin biri ölmüş demektir diye düşünmüştü sanırım. Bir yandan haklıydı aslında.

" Sevdiğim insanları kaybettim." Dedim.

Sevdiklerimi, umudumu, ve sonunda hayatta tutunduğum son dalı kaybetmiştim.

" Ağlama kızım Allah büyük.
Allah sabrını verir. "

" Anlamıyorsun?
Kimse anlamıyor!
Beni kimse anlayamaz..."

Ellerimle gözleri silerken ön koltuktan uzanan kağıt mendili alarak gözlerimi ve burnumu sildim.

" Geldik kızım.
Allah kolaylık versin."

dedi adam. Taksi metredeki ücreti ödeyip indim. Karışımdaki büyük binaya baktım. Sonra ağır adımlarla yürüdüm içeriye doğru. Daha fazla oyalanmak bir şeyi değiştirmeyeceği.

Yürüdüm. Girişteki panodan kadın doğum katını öğrenip asansöre yöneldim.

Etrafımdaki insanlar sırılsıklam halimden olsa gerek çaktırmadıklarını zannederek bana bakıyorlardı. Benim ise umrumda değildi. Artık hiç bir şey hissedemez düşünemez olmuştum. Sanki ruhu çekilmiş bir bedenden ibarettim.

Asansöre binip istediğim katta indim.
Sekreterlerin olduğu yere gelerek randevum olmadığını ama bir doktora ihtiyacım olduğunu söyleyince önce tepeden tırnağa süzdü beni.

" İyimisiniz. Sanki... "

Sözünü kesip, net şekilde iyi olduğumu söyleyince oluşan bir boşluk yerine beni kaydetti.

" Buyrun oturun lütfen.
Siz bekleyin, sıranız gelince çağıracağız." Dedi.

Koridordaki doktor odalarının önünde bekleyen hastaların oturdukları koltuklardan birindeki boşluğa oturdum. Gözlerim kucağımdaki ellerimde sessizce beklerken hâlâ üzerimde olan hastane pijamasına baktım. Yağmurdan ıslanan pijama yer yer kurumaya başlarken bacaklarım buz kesmiş gibi hissediyordum.

" Ayşe Kömürcü." diye seslenen sekreterle yanımdaki kadın kalkıp doktorun odasına girdi. Sonra başka bir hasta, kendi ismini duyunca diğer doktorun odasına..

Ben hâlâ sıramın gelmesini beklerken bir hasta daha geldi randevulu. Hemen yanımdaki boşluğa oturdu zorlukla. Kocaman olan göbeğiydi onu böyle zorlayan.
Başımı kaldırmadan göz ucuyla baktım. Yüzü gülüyordu yaşı 40 ın üzerinde gibiydi.

Yanındaki saçlarında yer yer beyazlar olan adamda ondan farklı değildi. Konuşmalarına kulak misafiri oldum.

" Nihayet çok az bir zaman sonra kucağımızda olacak Hakan."

" Yıllardır bu ânı bekliyorduk sevgilim."

" Hakan biliyormusun?
O kadar denemeden sonra artık umudum kalmamıştı. Doktor son kez deneyelim dediğinde bu kezde başarısız olacak. Bu tedavide boşa gidecek diyordum. Ama rabbim yüzümüzü güldürdü şükür."

Anlamıştım.
Bilmem kaçıncı kere tüp bebek yöntemini deneyerek bebek sahibi olmuşlardı. Bu yüzdendi yüzlerindeki ömürlük mutluluk.

Koridordaki diğer bir kadına kaydı gözlerim. Onunda karnı burundaydı. Onlar buraya bebek sahibi olmak için gelirken ben...
Ben neden burdaydım...

Ben bebeğimden kurtulmak istediğim için burdaydım. Bu kadınlar anne olmak istiyorlarken ben anne olmak istemediğim için burdaydım.

" Leyla Karamanoğlu.
Buyrun sıra sizde. "

Duyduğum adımla beni çağıran kıza baktım. Tekrarladı.

" Buyrun doktor hanım sizi bekliyor. "

Yerimden kalktım.
Bir kıza bir odaya baktıktan sonra ağır adımlarla odaya yöneldim. Ama tam içeriye girecekken durdu ayaklarım. Hayır yapamayacaktım.
Yapamazdım.
Bebeğimin katili olamazdım.

" Ben.. Ben istemiyorum." dedim panikle. Hızla geriye dönerek titreyen bacaklarımla olabildiğince hızlı yürüdüm asansöre doğru.

Açılan kapıyı görmemle birlikte kendimi asansörün içine attım nefes nefeseydim. Gözlerim kocaman olurken ellerimi kalbimin üzerine bastırıyordum.

Bebeğimden vazgeçemezdim...
Ben... Ben bunu nasıl düşünmüştüm. Allah aşkına ona kıymayı nasıl düşünmüştüm ben. Onu öldürmeyi nasıl düşünebilmiştim. Asansörün aynasında bana benzemekle birlikte çok farklı görünen, nerdeyse kendi bebeğinin katili olacak olan kadına baktım.

Kendimden utandım o an. Hatta tiksindim, iğrendim.
Kendime duyduğum öfke ile iki elimi havaya kaldırıp hızla kendimi tokatladım.

" AAaaahhhıı!!" Bağırarak bir kere ve bir kere daha vurdum ellerimi yüzüme arka arkaya. Düşüncem yüzünden kendimi cezalandırdım.
Kaç kere vurdum kendime bilmiyorum. Ama asansör durup çıktığımda yanaklarım kızarmış, gözlerimden yaşlar akıyordu.

Ölesiye pişman şekilde ellerimi ilk kez karnıma sardım.

" Özür dilerim bebeğim.
Affet beni ne olur. Affet beni.
Ne olur affet."

Sayıklarcasına konuşurken sürüklediğim adımlarla yürüdüm.

En çok ben sahip çıkmalıyken önce ben vazgeçiyorum nerdeyse bebeğimden. Bir an önce gitmek istiyordum burdan.

Bahçeye çıktığımda yağmur dinmiş, artık yağmıyordu. Ağır adımlarla bahçenin yanındaki durağa kadar zar zor yürüdüm. Bütün vücudum acıyor iğneler batıyordu sanki. İlk sıradaki taksiye binip pansiyonun adını söyledim. Başka bir yere gidemezdim şimdilik geldiğim pansiyonda kalacaktım. Dinlenip kendimi toparladıktan sonra bebeğimle birlikte bu şehirden gidecektim. Ne Baran'ın nede başka kimsenin bizi bulamayacağı bir yere...

Bir süre sonra pansiyona geldiğimde içeriye girip resepsiyondaki yaşlı adama bir oda istediğimi söyledim. Bir kac saniye bana baktıktan sonra,

" İsim soyisim lütfen." Dedi.

Her ihtimale karşı gerçek adımı söylemedim. " Nergiz Kömürcü." dedim iki isimden bir tane oluşturarak. Kimlik sormasın diye dua ederken arkasındaki askıdan bir anahtar alıp verdi.

Üzerinde 3 yazan anahtarı alıp üst kata yöneldim yorgun. Titreyen bacaklarımla zor çıktım merdivenleri. Birinci kattaki 3. Odanın önüne gelip bulanık görmeye başlayan gözlerimi zorlayarak anahtarı takıp içeri girdim. Kapıyı kapatıp anahtarı 2 tur çevirerek sıkıca kilitledim.

Üzerimdeki montu çıkarıp yatağın üzerine bıraktığımda bütün vücudum üşümeye ve titremeye başladı.
O kadar yağmuru yedikten sonra normaldi bu üşümem ve titremem.

Hemen sıcak bir duş almak ve yatıp uyumak istiyordum.
Yorgundum...
Çok yorgundum, hem ruhen hem bedenen.

Banyoya girip kabindeki musluğu sıcak ayarında açtım. Üzerimdeki yarı ıslak kıyafetlerden ve çamaşırlardan kurtulup sıcak suyun altına girdim yavaşça. Şuan o kadar iyi gelmiştiki boşalan sinirlerimle birlikte vücudum pelte olmuştu sanki. Dermanı kesilen bacaklarım yüzünden kendimi olduğum yere bırakıp sıcak suyun üzerinden alıp gitmesine izin verdim.
Bu sırada ellerimin göbeğimin altında görünce şaşırdım. Yaptığım şeyi farkında olmadan iç güdüsel yapmıştım. Bir anne gibi.

Ben anne olacaktım. Varsın babası olmasındı. Ben yeterdim ona. Babasını aratmamak için herşeyi yapacaktım.

Şuanki düşüncelerim 1 saat öncekinden çok daha farklıydı. O anki psikolojiyle şuursuzca verdiğim bir karardı bebeğimi aldırmak. Büyük bir yanlış yapıyordum nerdeyse. Ellerimi göbeğime dahada sardım.

Annemi hatırladım o an. Anne olurken, annesiz olmak... Nasıl bir kaderim vardı benim.

Sıcak suyun altında bir süre öylece durdum. Ayağa kalkıp suyu kapattıktan sonra saçlarımı sıkıp kabindan çıktım. Bu banyoda bornoz olmadığı için büyük olsada ancak gögüslerimden baldırlarıma kadar olan yeri kapatan havluyu sararak çıktım banyodan. Üşüdüğümü hissedince kollarımı kendime sararak titrek şekilde yatağa yöneldim. Gelir gelmez de elyaf yorganı açıp içine girerek vücuduma doladım. Tek istediğim ısınmak ve uyumaktı başka hiç bir şey düşünmüyordum.

*****

Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum. Dakikada olabilirdi saatte. Beynimin içi anlık allak bullak olmuş, kulağıma gelen seslerle yerine gelmeye çalışan şuurum, gözlerime açılın desede göz kapaklarım inadına açılmıyor hatta dahada kapanıyordu.

Evet sesler duyuyordum. Birileri kapının dışında hem kapıyı yumrukluyor hem bağırıyordu. Sonunda,

" Leyla! " diye bağırmasıyla kendi adımı duydum.

Kimindi bu adımı bağıran boğuk ses. Yada benmiydim sesi bu kadar uzaktan ve boğuk duyan.

Kendime gelmeye çalışırak gözlerimi zorlada olsa açtım. Gelen gürültüler eşliğinde nerde olduğumu yeni algılarken, dilim damağıma yapışmış hararet ve sıcak etimi yakıyordu.

Damarlarıma kadar bir sıcaklık vardı bedenimi yakan. Galiba ateşim çıkmıştır ve bütün kemiklerim ağrıyordu. Yağmurda uzun süre kalınca üşütmüştüm anlaşılan.

Yerimden zorlukla doğrulup yataktan kalkarken kapının dışından gelen sesler dahada arttı.

" Leyla!
Leyla aç kapıyı.
Leyla! Ordasın biliyorum."

" Baran?"

Bir anda irkilerek kapıya döndüm.
Az önce kapanmak için yalvaran gözlerim anında sonuna kadar açılırken kapıya bakıyordum.

Baran'ın sesiydi duyduğum.
Beni nasıl bulmuştu. Nasıl?
Ne yüzle gelmişti? Safira karısının koynundan çıkıp buraya gelecek kadar nasıl yüzsüz olabiliyordu?

Kapıya arka arkaya attığı iki tekmeden sonra, " Leylaa! " diye bağırdı yeniden.

Ne işi vardı burda.
Neden gelmişti.
Daha ne istiyordu benden.

Geliş sebebi ne olursa olsun ona bu kapıyı açmayacaktım. Canımı daha fazla yakmasına, beni daha fazla üzümesine izin vermeyecektim.
O tercihini yapmıştı.

Hâlâ üzerimde olan havluyu üzerimden düşmemesi için sıkıca tutarak duyacağı şekilde bağırdım.

" Defol burdan Karamankoyunu!
Seni görmek, duymak istemiyorum. Defol! "

" Leyla kapıyı aç.
Hemem konuşmamız gerekiyor."

" Seninle konuşacak hiç bir şeyim yok Baran! İstediğin oldu işte!
Çıktım hayatından!
Sende benim hayatından siktir ol git!"

" Leyla!
Aç dedim!
Aç konuşacağız!"

" Hayır! " derken biriken gözyaşlarım yanan gözlerimden aşağı akmaya başlamıştı.
İstemiyordum artık.
Onu görmek canımın acısını tazelemekten başka ise yaramayacaktı.

" Seninle konuşacak hiç bir şeyim yok. Git burdan.
Rahat bırak artık beni! "

" Leyla hemen açmazsan kırarım bu kapıyı."

Yapar mıydı?
Evet yapardı.
Ama yinede açmayacaktım.

" Leyla son kez söylüyorum."

Yine defolup gitmesini söyleyecektim ama kuruyan boğazım bağırmama izin vermedi. Sadece yutturabildim acıyla. Dönen başım ve titreyen bacaklarım ise hiç yardımcı olmuyordu. Ateşim düşündüğümden fazlaydı sanırım.

Bir elim hâlâ havluda diğeriyle duvardan destek aldım. Ayakta durmaya mecalim yokken dışarda bağıran adama laf yetiştirmeye çalışıyordum. Son kez konuştum.

" Baran git.
O kadına dön."

Ağlarken devam ettim bağırdığımı sandığım sesimle.

" Daha fazla öldürme beni."

" Abi kıralım gitsin. " diyen Batu'nun sesini duydum. Sonrada,

" Leyla kenara çekil! " Diyen Baran'ı.

" Ne? " demeye kalmadan,

" Çekil kenara!" diye bağırarak kapıya nasıl bir omuz attıysa tek omuzda içeriye girdi Baran.

Ben korku ve şaşkınlıkla elimi duvardan çekip karnıma koyarak gerilerken ona, o ise bana bakıyordu.

Ağlamaktan kızaran, şişen ve yanan gözlerim karşımdaki adamı puslu görürken bir kaç saniyelik bakıştan sonra bana doğru bir adım attı. Üzerindeki havlulu halimi görünce dönüp kapıyı yarım örttü. Dışarıdakilerin beni görmesini istemiyordu beyefendi.
Tekrar bana doğru gelirken ben geriye yürüdüm.

" Uzak dur benden.! "

" Leyla.."

Derken gözleri yarı çıplak havluya sarılı vücudumda gezdikten sonra göbeğimdeki elimde durdu.

Bir süre orda kaldıktan sonra tekrar gözlerimi buldu gözleri.
Yavaşça yaklaşırken,

" Biliyorum herşeyi. Hamile..." dedi ve durdu. Devam edemesede gözlerinde bir ışıltı heyecan vardı.

Bu yüzdendi gelişi. Nasıl olduysa öğrenmişti ve beni bulup babalık taslamaya gelmişti. Belkide doğunca alacağını söyleyecekti. Ama buna izin vermeyecektim.

" Hayır! " dedim buruk bir gülümsemeyle.

" Değilim!
Artık hamile falan değilim!
Aldırdım...
Canım yandığı için elim karnımda.
Şaşkın gözlerle baktı bana inanamaz..

" Başka karıların koynundan çıkıp babalık yapabileceğini mi sanıyordun?
Buna izin verirmiyim sanıyordun?"

Duyduğu şeyle gözlerinin beyazları kırmızıya bulanırken kaşları çatıldı. Kollarımdan tutarak beni kendine çekerken kızgın gözlerini gözlerimi buldu. Sonra birden bakışları yumuşarken kaşları normale döndü. Endişeli gözleri vücudumda gezerken,

" Ateşin var." desede aldırmadım.

" Çek ellerini üzerimden.
Sana hamile değilim dedim." Dedim.

Başı yana eğilirken,

" Yapmadım de!
Leyla'm yapmadım de! "

Leyla'm mı? Demişti o.

" Herşeyi hatırlamışken bana bunu yapmadın değilmi? Bize bunu yapmadın değil mi? Ne olur yapmadım de! "

Şaşırarak baktım, üzgün bakan gözlerine. Gözlerim doldu o anda.
Sol yanıma çöreklenen acı canımı yakarken yanaklarımdan süzüldü gözyaşlarım.
Her şeyi hatırlıyormuydu. Nasıl..
Ne zamandan beri.

Bunu düşünürken o la*et otel ve önünde gördüğüm görüntü geldi gözlerimin önüne. O zamanda mı hatırlıyordu.

Hatırlamış olması bir şeyi değiştirmeyecek, ihanetine kılıf olmayacaktı. Ona o babalık duygusunu tattırmayacaktım.

" Yapmadım de Leyla! "

Derken gözlerinde hüzün vardı sanki.
Yinede hırsla çektim kollarımı.

" Evet yaptım!" dedim bağırarak.

" Babasız bir bebeği istemedim. Karısını tanımayan bir adamın, başka karılarla sabahlayan bir adamın bebeğini taşımak istemedim! " diye haykırdım.

" Artık benimle hiç bir bağın yok! Siktir git hayatımdan! " derken kapıyı işaret ettim.
O an kapıda Erol ve Batu'yu gördüm. Ordaydılar ama başları önlerinde yan şekilde duruyorlardı. Halime baktım bir an. Baran'ın gözlerine diktim gözlerimi sonra.

" Yarın boşanma dilekçesi vereceğim.
O karıdan başka bir çocuk yaparsın artık sende. Nede olsa senin için çok basit birşey.
Safira olmazsa başkasından olur."

Derken bir anda bulanan midemle öğürünce bir elim karnımda bir elim ağzımda iki büklüm oldum.

" Leyla! "

Aynı anda dönen başım yüzünden geriye sendeleyerek düşerken,

Korku dolu sesiyle yine, " Leyla! " diyen Baran'ın kollarında buldum kendimi. Beni kucağına yatırırken,

" Yalancı." dedi gülümseyerek.

O anda gelen başka bir öğüttü ile yerimden kalkmak isteyince Baran tek hamlede kucağına kaldırıp hızlı adımlarla banyoya getirdi.
Beni yere bıraktığı anda kolzetin önüne çöküp boş midemdeki safrayı kusmaya başladım. Baran hemen arkamda eli sırtımdaydı.

Boş midemle tekrar tekrar öğürürken bir yandan onu ittiriyordum ama yerinden kıpırdamıyordu bile.
Sonunda kuru öğürmeler bittiğinde.

" Git." dedim titrerken.

" Defol git istemiyorum seni."

Klozetten destek alarak yerimden kalkmaya çalıştım. Bu sırada sessizce bana yardım ediyordu sadece.
Bu hâli daha da sinirlendirdi beni. Hırsla kenara iterken,

" Sana git dedim!" diye bağırdım. Ama aynı anda dönen başım ve kararan gözlerimle olduğum yere bıraktım kendimi. Yere çarpmayı beklerken yine Baran'ın kollarında buldum kendimi. Yarı açık gözlerimle Baran'ı gördüm, gözlerime bakan.

" Seni asla bırakmam. Sizi asla bırakmam Leyla'm..."

Loading...
0%