Yeni Üyelik
30.
Bölüm

🖤K. 28 İzin ver yanında olayım🖤

@azamet_29_2

" Çok şanslısın Umay.
Böyle bir kısmet yok valla."

" Kızlar biliyor musunuz?
Hayatımda ilk kez sorunsuzca bir şey oluyor. Yani her zaman bir terslik bir sıkıntı. Ya kaza ya bela çıkardı karşıma. Ama bu kez talih kuşu geldi kondu omuzuma. Valla şaşkınım."

Önümdeki suyu alıp dudağıma götürdüm. Bir yudum içmiştim ki telefonuma üst üste mesajlar geldi.

Telefonumu arka cebimden çıkarıp ekranı açarak mesajlara girdim. Tanımadığım bir numaradan gelen iki mesajı okuyunca,

Şom ağzımı sikeyim. Dedim.

" Ne oldu ne yazıyor Umay."

Dedi Çiğdem.

O miras sana ait değil.
Reddi miras yap.
Aksi halde sonuçlarına katlanırsın.

" Kim ki bu."

" Şimdi anlarız."

Diyerek gelen mesajın numarasını tuşladım.. Ama duyduğum ses,

" Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor..."

Şaşırdık mı? Tabi ki hayır. Gerisin geri kapattım.

" Bu neydi şimdi? "

Diyen Sude'ye cevap Çiğdem den geldi.

" Anlaşılan mirası almanı istemeyen yada ortak olmak isteyen birisi var. Demek ki Neslihan'ın bir varisi varmış."

Gözlerim telefonda düşündüm.

" Belkide biri benimle kafa buluyor. "

Karşımdaki iki çift gözün salak olma bakışlarıyla,

" Bir dakika. Benim bilgilerimi nasıl öğrenebilir ki. "

Dedim. Böylelikle az önceki cümlemin saçmalığı tescillenmiş oluyordu.

" Belki de Neslihan malını birilerinden kaçırıyordu."

Dedi Sude.

" Sanmam." Dedi Çiğdem.

" Öyle olsa direk bağışlardı."

" Amaaann! Kimse kim.
Vasiyete göre ve kanunen miras benim. Nesli bana kalmasını istemiş. Arayan kim bilmiyorum. Ama hiç bir şey yapamaz. "

Yemeğin kalanında bu arayan kim olabilir konulu uzun bir konuşma yaptık. Tahminler arasında en mantıklı olarak kardeş kaldı.

Çünkü Neslihan kocasını çok erken kaybettiğini bir daha da evlenmediğini söylemişti. E çocuğu da yoktu. O halde kardeşi falandı. Başka bir açıklama bulamadım. Ama konuyu aydınlatmak için yarın ilk iş şu avukatlarla bir görüşmeliydim.

Yemekten sonra çay faslına geçerken bu kez ben kızları sorguya çekmeye başladım. Kafa dağıtmam gerekiyordu. Bunun için de en iyi yol kızlara sarmaktı tabi.

" Eee siz ne yaptınız bakalım?"

Diyerek bodoslama daldım sorguya.

" Komşularla aranız nasıl?"

Pis pis sırıtıyordum otuz iki diş.

Sude'nin elindeki kıraker dudakları arasında gözleri tavana doğru kaydı.
Bir kaç saniye izledik o hâlini.

" O hooo...O! Bunun ayaklar yerden kesilmiş.

Hişt! Sude sana diyorum! Ne o öyle, Leyla Leyla daldın? "

" Kızlar.." Dedi bize dönerek.

Yanakları pembe pembe bakıyordu.

" Ben size söylemeyi unutmuşum. Sinan bana çıkma teklif etti."

Çiğdem ile birbirimize baktık önce. Sonrada Sude'ye.

" Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetineee! "

Dedim ellerimi çırparak.

" Hadi iyisin kız. Çocuğu ilk gördüğünde içine düşecektin neredeyse. Allah işte. Kalbine göre verdi. Ama ne yalan söyleyeyim bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum. Sizi gidiler siziiii!"

" Yaaah! Alay etmeyin benimle! "

Sessiz kalan Çiğdem'e döndüm.

" Çiğdem tatlısıııı..."

Dedim imalı imalı.

" Hiç bana bakmayın. Konuşmak başka erkek arkadaş başka. Benim önceliğim okulum.
Okulum bitmeden, diplomamı almadan o işlerde yokum ben."

" Yani nasip kismet diyorsun."

" Hayır! Olmaz diyorum. "

" Hıımm! Tabi tabi."

" Umaaayy!"

" Tamam tamam sustum."

Sehba üzerindeki bardağımı alıp kalktım.

" Kızlar bana müsade. Siz şimdi kitaplarınızla aşk yaşarsınız bari ben gidip uyuyum. Yarında ilk iş şu arayan kimse onu bi araştırayım. Pınar hanım bilir diye düşünüyorum."

Dedim elim çenemde.

" İstersen seninkine söyle."

" Kime? "

Sude sırıtarak Çiğdem imalı imalı bakıyordu. Sıra bunlara geçmişti işte.

" Gerek yok."

Dedim. Zalım Ağadan bahsediyordu bu ikisi.

" Ben Pınar'la konuşup öğrenirim. Eğer o da bilmiyorsa bellll ki.."

Şimdiden söylersem durduk yere kıçıma takılırdı bu Zalım Ağa.

Elimdekileri mutfağa bırakıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Sonrada odama gidip pijamalarımı giyip yatağımla kucaklaşarak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

*****

Erkenden kalkıp sırası gelen Çiğdem'in hazırladığı kahvaltıyı kızlarla birlikte yaptıktan sonra odama geçtim.

Pencereden dışarıya baktım. Hava kapalı belkide yağacak gibi duruyordu.

Üzerime mevsimlik kıyafetler, sırtıma da kapşonlu sweatimi giyindim. Hava sonradan açsa bile rahattı bu kombin. Odamdan çıkıp,

" Görüşürüz kızlar! Dönüşte istediğiniz bir şey var mı? "

Diyerek kapıya yürürken arkadan Çiğdem'i duydum.

" Eveeet! "

" Neymiş? Ne istiyorsun?"

" Belalardan uzak dur! "

" Tamam anneciğim."

" Ciddiyim Umay! "

" Ben de ciddiyim Çiğdem anne."

Diyip sırıtarak çantamı ve telefonumu alıp çıktım evden.

*****

Karşımdaki sırmalı tabelayı izlerken saat dokuz olmuştu.

Av. Eymen Karaman.
Av. Pınar Karaman.

Beni arayan kişi kimdi neciydi biliyor olmalılardı. Binaya girip merdivenleri çıkarak büroya geldim. Kapıda sekreter kız karşıladı beni.

" Günaydın. Hoşgeldiniz!
Nasıl yardımcı olabilirim? "

" Pınar hanım veya Eymen Bey ile görüşmem gerekiyordu."

" Eymen Bey şuan şehir dışında akşam gelecek. Pınar hanımda öğlen ancak gelir. Bugün duruşması vardı. Beklemek isterseniz bekleyebilirsiniz tabi."

" Gerek yok.
Sonra yine gelirim."

Diyerek ayrıldım bürodan. Merdivenlerden inip dışarıya çıktım. Caddeye doğru yürürken bir yandan düşünüyordum.

Saat dokuz. Öğleye kadar üç saat var. Öğle arasını da ekle dört saat. Ooff! Dört saat sokakta mı gezecem ben?

Ne yapsam diye düşünürken aklıma ceketimi otelde unuttuğum gelince gidip çakma deri ceketimi bari alayım dedim.

Tamam bir kaç gün sonra zengin olacağım ama. Çakma makma ceketimi seviyorum ben arkadaş.
Hem zaman geçmiş olur.

Diyerek yönümü otele çevirdim. Arada çok bir mesafe yoktu. Yürüyerek gitmeye karar verdim o yüzden. Ellerimi ceplerime sokup caddeyi, arabaları ve insanları izleyerek adım adım ilerlerken bir yandan düşünceler sardı yine zihnimi.

İstanbul'dan Mardin'e kaçtığım o günden bu güne çok şey yaşamıştım. Zalim Ağa ile tanışmam, ardından geçen aksiyon dolu günler. Hayatımda ilk kez bir kurşunla yaralanmam.

Lan yıllarca hırsızlık yapıp çizik bile almayan ben bir benzerlik yüzünden resmen kurşun yemiştim.

Şanssızlığım tam o gece zirve yaparken dönüş yolunda Neslihan'a rastlamam şansımın zirve noktasıymış. Çünkü o günden sonra değişmişti herşey.

Antalya'ya gitmeyi düşünürken vazgeçmiştim. Sonra da önce Ankara maceram, ardındanda o fıstık beyinlinin kedisi sayesinde yeniden karşılaştığım Zalim Ağa ile İstanbul'a dönmem... Ve Zalim'in otelinde ki yeni işim... Ardından yeni arkadaşlarım.
Hayat gerçekten garip.

O an farkettiğim şeyle durdum. Aslında hayatım bambaşka bir yöne evriliyordu nihayet. Eski Umay'ın izleri yeryüzünden siliniyor yeni Umay'ın görüntüsü netleşiyordu hayat ve zaman döngüsü içinde.

Günler önce hayatın zor şartlarıyla baş ederek günlük kazancı peşinde koşan Umay, günler sonra yeni hayatının kapısından zengin bir kız olarak girecekti. Kocaman bir kafenin. Hem de meşhur ve çok kazanan bir kafenin sahibi olacaktım. Ha birde o Düldül. Yaa resmen aşık olmuştum o küçük tosbağaya.

Düldül'le caddelerde ilerlediğimi hayal ederken bir anda mesaj atan dingil geldi aklıma. Bütün keyfim kaçtı.

Önce o konuyu hallet Umay. Diyen içindeki sesle hemfikir başımı gökyüzüne kaldırdım.

Teşekkür ederim Nesli. Sen çok çok çok iyi bir insandın. Umuyorum ki cennettesin inşallah.

Dedim gülümseyerek. Sonra da devam ettim yürümeye. Kısa süre sonra yol üstünde gördüğün simitçiden bir simit ve kağıt bardakta çay aldım. Tadını çıkara çıkara yiyerek devam ettim yoluma.

&

Dakikalar boyunca yürüdüm. Sonunda otele geldiğimde derin bir nefes aldım. Gelmişken Selda'yı da bir göreyim düşüncesiyle içeriye girip lobi tarafına yürüdüm. Yine her zamanki yerinde başı önünde çalışan kadını görünce yanına gelip,

" Merhaba." Dedim.

" Umay!
Merhaba. Nerelerdesin sen? "

" Eski patronum kafa izni vermişti o yüzden gelmedim."

Kaşları havada bakarken,

" Eski patronum derken? " Dedi.

Derin bir nefes alıp ellerimi arkamda birleştirdim.

" Artık burada çalışmıyorum. Başka bir işim var."

" Öyle mi?
Üzüldüm bak.
Seninle çalışmak güzeldi."

" Seninle de öyle. Selda... Ama buradan ayrıldım diye arkadaşlığımız bitmesin. Dışarda buluşup görüşelim."

Gülümsedi.

" Neden olmasın? Ee...
Neymiş bu yeni işin bakalım.?
Yeni patronunun iyi mi?
Ya maaşın? Maaşın iyi mi? "

Yeni patronum kendim olacam demedim. Mirasa kondum da demedim. Sonradan görmeler gibi hava atacak değildim.

Yani Selda'ya atmazdım. Başkalarına belki.

" Yeni işimde, patronumda, maaşımda iyi."

Dedim sadece gülümseyerek. Hatta pişmiş kelle gibi sırıtıyordum.

" Nerede başladın?"

" Kafe. Bir kafede çalışacağım."

" En azından kafve molası kolay olacak desene."

İkimizde güldük.

" Aynen."

" Eee neden buradasın peki? "

" Geçen gün ceketimi unutmuştum onu alıp çıkacağım."

" Anladım."

Biz konuşurken iki kişi giriş yaptırmak için resepsiyona gelince,

" Seni yeniden görmek güzeldi. Görüşmek üzere."

Diyerek oradan ayrıldım. Giyinme odasına ilerleyip içerdeki dolabımdan ceketimi de alıp çıkıp.

Otelden ayrılırken mahalle kabadayıları gibi ceketimi omuzuna atarak gerisin geri yürümeye başladım. Saate bakıp hâlâ zamanım olduğunu görünce yönümü sahile çevirdim bu kez. Hava biraz serindi ama açılmıştı ve güneş vardı.

Biraz Sonbahar güneşi alıp bu havanında tadını çıkarmak gerek. Dünya ölümlü.

Dedim. Ve durdum. Ölümü düşündüm. Ne oluyordu. Neslihan'ın öldüğünü duyduğumdan beri düşüncelerim de sözlerimde hislerimde bir garipti. Ölüm kelimesini sık anar olmuştum. Yaşanan olaylar, üzüntüler, acılar insanın ruhunun şeklini değiştiriyor gerçekten.

Başımı iki yana sallayarak devam ettim yola. Sahile geldiğimde deri ceketimi elime alıp banklardan birine geçip oturdum. Ceketi de dizlerime bıraktım.

Karşımda boğaz köprüsü ve İstanbul... Burnumda dalgalı denizin kokusu... Kulağımda vapur ve martıların sesleri...

Gözlerimi kapatıp anın tadını çıkarırken aklıma yine ölümlü dünya cümlesi gelince gözlerimi açıverdim. Farkında değildim ama neslihan'ın ölümü beni fazlasıyla etkilemişti sanırım.

Gözlerim dolmayan başlayınca kırpıştırararak sildim içlerini. Kapalı gözlerle boğazın temiz havasından derin bir nefes çekerken yani başıma birinin oturduğunu hissettim.

Gözlerimi açıp yanıbaşıma çevirdim.

Genç bir kız elinde simit bacak bacak üstüne atmış boğaza bakıyordu.

" Selâm." dedi.

Cevap vermek yerine yukarıdan aşağıya kızı inceledim. Siyah deri ceket, tabi çakma! İçinde siyah yarım badi. Siyah deri pantolon. Pirsing dolu bir surat. Siyah ruj koyu göz makyajı ile gündüzün içindeki karanlık gibiydi hâli.

Bunlardan birini en son geceleri barlarda yanındaki bir erkekle yalasışıken görmüştüm ben. Kesin bundan bir tanede etrafta vardı. Kafamı şöyle bir çevirip etrafa baktığımda yanılmadığımı az ilerdeki aynı tipin erkek modeliyle anladım. Yanındaki motora yaslanmış gözleri üzerimizde sigara içiyordu.

" Allah'ın selamınıda mı almıyorsunuz!"

" Tipine bakınca şeytan selâm vermez diye düşündüm. "

Dedim bozduğu keyfim yüzünden.
Başı önünde kıs kıs güldü.

" Vaay bunu yazıyorum bir yere. Bende kullanacağım."

Yerimden kalkarken,

" Bekle Umay Akseki! "

Diyince aniden geriye baktım.
Umursamaz şekilde gözleri denizde bir ısırık aldı simitinden. Dolu ağız çiğnerken devam etti.

" Sabahtan beri peşinde dolaşıyorum. Yoruldum otur."

Yutkundu. Ayaklandım.

" Kimsiniz lan! Nereden tanıyorsunuz beni? "

" Dün akşamdan."

Anında bir şimşek çaktı kafamın içinde.

" Dün akşam ki mesajı ben attım."

Göz ucuyla bir bakış attı.

" Sabahın köründe soluğu avukatların kapısında alacağını biliyordum. Ama kimseyi bulamadın. Sonra da çay simit yaparak bir otele oradanda buraya kadar yürüdün."

" Kimsiniz lan! "

" Oturmayacak mısın? "

" Sana kimsiniz dedim! "

Derin bir nefes alıp verdi.

" Adım. Nilay. Neslihan Coşku'un kardeşinin kızıyım.
Teyzemin öldüğünü duyar duymaz soluğu İstanbul'da aldım. Lâkin öğrendim ki teyzem olacak bunak."

" Sakın..! "

Diye bağırdım.

" Sakın onun hakkında kötü birşey söyleme! "

Bir anlık bakıp deli bir gülüşle güldü. Sonra durdu.

" Biliyor musun şu hâline şaşırmıyorum. O kadar malı parayı bana bırakmış olsaydı bende senin gibi toz kondurmazdım. "

Aniden ayağa fırladı. Kaşları çatılırken elindeki simiti denize fırlattı.

Aç kulağını beni dinle Umay Akseki. Yıllarca teyzemin yanında kalıp ağzının kokusunu çektim ben!

Sonunda benden bıkıp yanından kovdu beni. Şimdi de herşeyini sana bıraktığını öğrendim! "

Diye bağırdı.

" O miras benim hakkımdı. Ama çakal karı tedbirini iyi almış. Vasiyet ile bağlamış işi. Duyduğum da delirdim. Dedim ki! Benim olmuyorsa kimsenin olamaz!

Ama sonra düşündüm. Neden kendimi üzüyorum ki dedim. Umay Akseki bütün mirası alsın. Sonrada gerçek sahibine yani bana versin."

Son sözleri ile kaşlarım havaya kalktı. Bir anda kahkaha ile gülen bendim bu kez.

Karşımda sakince beni izledi sadece. Nihayet sustuğumda kollarımı göğsümde birleştirip gözlerine diktim gözlerimi.

" Sence öyle birşey yapacak birine benziyor muyum? "

Yukardan aşağıya doğru süzdü.

" Evet benziyorsun.
Çünkü akıllı birine benziyorsun."

Ben avucunu yalarsın bakışı atarken devam etti.

" Akıllı insan başına geleceği bilince ne yapacağınıda bilir. "

Derken gözleriyle arkadaki karga kılıklıyı işaret edince adam ağzındaki sigarayı parmakları arasına alıp montunu yana doğru açınca belindeki silahı gördüm. Kıza çevirdim gözlerimi.

" Beni tehdit ederek korkutacağını mı sanıyorsun? "

" Evet!
Gözüm üzerinde Umay Akseki. Miras sana geçtiğinde herşeyi bana devredeceksin. Aksi hâlde sonuçlarına katlanırsın."

" Sen tam bir aptalsın. Sen buradan uzaklaşır uzaklaşmaz polise gidip seni ihbar edebilirim. "

" Evet yapabilirsin.
Ama inkar ederim.
Hiç bir delil olmadan kimse bana dokunamaz. Polis bile."

Kahretsin ki haklıydı. Şuan birşey yapamazdım. Lan sikeyim böyle işi. Keşke kayıt falan alsaydım.

Nilay denen kız erkek arkadaşının yanına doğru giderken arkasından hırladım.

İnat değil mi lan. Sana o mirası bırakmayacam.

Kızın adamın arkasından motora binişini ve gidişlerini izledim. Onların ardından kolumdaki saate baktım. Zaman dolmuştu. Bankın yanına düşen ceketimi elime alıp hızlı adımlarla büronun yolunu tuttum. Onbeş dakika sonra bürodaydım.

Kapıdan destursuz dalıp içeriye girdiğimde Pınar Karaman'ın masasının karşısında bizim zalımı ve avukatını görmeyi beklemiyordum.

Sekreter kız,

" Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?"

Diye bağırınca herkes ayakta Pınar girdi araya.

" Tamam sorun değil. Sen işine bak İpek."

" Umay! "

Dedi Zalım Ağa.

" Ne oluyor? "

Zalim Ağa'nın da burada olmasını beklemiyordum. Şimdi ben gelirken Neslihan'ın yeğenini ve erkek arkadaşını gördüm. Beni tehdit ettiler desem. Bu herifin şalterleri atar ikisininde derisini tuzlardı.

Bizene yah! Tuzlarsa tuzlasın.

Diyen içimdeki sese,

" Umay."

Diyen Zalım eklendi. Yanıma gelip kollarımı tutarak,

" Ne oluyor dedim.
Yüzün kıpkırmızı."

Boynumu geriye bükerek yukardan bakan gözlerine baktım saniyeler boyu. Büyük elini alnıma dayadı.

" Hastamısın? " Derken

" Sen niye buradasın yah! "

Diyiverdim.

" Neh! "

Aferin Umay.
Evet! Şuan sorman gereken soru tam da buydu. Sen tam bir malsın ha!

Diyen iç sesime hak verdim.
Ben bu adamı görünce niye anında çingene moduna giriyordum ya! Elini alnımdan çekip,

" Ben Pınar'a birşey sormaya geldim."

Dedikten sonra masasının önüne geçip masaya dayadım ellerimi. Kadının gözlerine bakarak sordum.

" Nilay kim? "

Bakışları neden bahsettiğimi anında anladığını söylüyordu. Odadaki herkes bize bakarken derin bir nefes çekip bıraktı.

" Nilay'ı nereden biliyorsunuz? "

Böylece Nilay deden o kızın kim olduğu ve sözlerinin doğru olduğu ispat kazanıyordu.

" Demek doğruymuş."

Dedim doğrularak.

" Neler oluyor lan burada! "

Diyen Sert Ağa ile Pınar,

" Oturun anlatacağım."

Diyince koltuklara geçtik.

" İpek kahveleri tazele lütfen."

İpek kahveler için giderken Pınar konuşmasına başladı.

" Nilay Doğrular.
Neslihan Hanım'ın yeğenidir kendisi. Annesinin trafik kazasında ölmesinin ardından uzun süre Neslihan Hanım'ın himayesi altında, yanında kalmıştı.

Lâkin inatçı, aksi, asi bir kızdı. Kurallardan hoşlanmayan biri, özgür yaşamayı ve gece hayatını seviyordu. Madde bağımlısı ve erkek arkadaşı olan biri. Neslihan Hanım'ın zıttı bir karakterdi yani.

Bir gün Neslihan Hanım yanında kalmak istiyorsa kötü olan bütün huylarını bir kenara bırakmasını şart koştu.

Önceleri kabul etmişti. Yada öyle göründü diyelim. Uzun süre teyzesi ne söylerse yaptı. Meğer derdi teyzesinin herşeyinin onun olması imiş.

Ama can çıkar huy çıkmaz derler ya. Daha fazla dayanamadı. Bir ara kasasından para bile çaldı. Neslihan Hanım bunu bile affetti. Ama bir gece erkek arkadaşı ile kaçıp gitti. O olayın ardından kötüleşti Neslihan Hanım. Sonrada uzun bir tedavi süreci başladı. İyiye gidiyor sanıyorduk. Hatta Mardin'e gezmeye bile gelmiş, o sırada sizinle tanışmış. Döndükten sonra bir anda kötüleşmiş..

Sonra bizi çağırdı. Vasiyetini değiştirip evini satarak bağışladı. Sonrada kaybettik.

Ama siz nasıl öğrendiniz Nilay'ı? "

Şimdi gözler benim üzerindeydi.

" Ben onu öğrenmedim. O beni öğrenmiş. "

Karşımdaki Zalım gözleri gözlerimde devamını bekliyordu.

" Dün akşam bir mesaj geldi telefonuma. Bana o miras senin hakkın değil reddi miras yap yazmış biri. Kim olabilir diye sizinle konuşmaya gelmiştim. Ama yoktunuz. Bende siz gelene kadar biraz oyalanayım dedim.

Deniz kenarında otururken bir kız geldi yanıma. Nilay olduğunu söyledi. Aynı şeyleri söyledi. Sonrada mirası üzerime geçtikten sonra ona devretmemi istedi.

Karşımdaki zalima baktım. Bakışımla anladı bir şey olduğunu.

" NE? " Dedi. Konuş der şekilde.

Erkek arkadaşı da yanındaydı. Karşımdaki kaşlar çatıldı. Nilay dediğini yapmazsam sonuçlarına katlanırsın tarzında konuşurken yanındaki piç belindeki silahı göstererek tehdit etti beni."

Anında ayağa fırladı Zalım.

" Neh! Ne yaptı?"

Öfkesinden gözleri kızardı bir anda.

" O silahı ona öyle bir sokarım ki ölene kadar içinde kalır. Siktiğime bak! "

" Nilay! "

Diye gürledi Pınar'a bakarak.

" Yeri yurdu adresi? "

" Saçmalamayın Şahin bey."

Dedi kadın.

" Bu ülkede kanunlar var. Eğer bir tehdit varsa polise, savcılığa başvurulur. "

" Sen git polise savcılığa başvur. Ben o herifin başını patlatana kadar duvardan duvara vuracam."

Hırsla çıktı bürodan. Ardından bakakalırken iki avukat ne yapacağını bilmez durumdaydı.

" Nevzat Bey. Şahin Bey'le konuşmanızı öneririm. Yanlış birşeyler yaparsa zor durumda kalan siz olursunuz."

Geriye yaslandı.

" Şahin Bey'i kararından döndürebileceğimi sanmıyorum."

Kapıya yürüyüp dışarıya baktım. Karşısında Tikli Mahir tıslayarak birşeyler konuşuyordu. Tahmin ediyordum ne dediğini. Hemen o siktiğimin dölünü bana bul.

Diye düşünürken bir anda geriye dönünce anında geriye çekilip duvara sindim. Şimdi de bana saracaktı kesin.

Umay! Diye bağırınca yerimde sıçradım. Al işte. Nasıl tanıyorum.

Kafamı dışarıya doğru uzattım.

Yürü gidiyoruz.

" Sağol ben kendim giderim."

Dedim gayet uysal.

" Umay yürü!"

Diye yeniden bağırınca kapıdan çıkıp yürümeye başladım çaresiz. Öfkesinden payımı almasamda olurdu. Birlikte çıktık binadan. Arabasına doğru yürüdük. Kapıyı açıp bin! Dedi etrafa göz gezdirirken.

O öyle yapınca bende bir bakış attım etrafa. Peşimde olduklarını düşünüyor olmalıydı. Kapıdan geçip on koltuğa oturdum. Oda ön taraftan yine gözleri etrafı izleyerek geçip kendi koltuğuna oturdu.

Elleri direksiyonda beklerken parmakları çekti dikkatimi. Şuan öyle sıkıyordu ki direksiyonu, eklem yerleri beyazlamıştı. Yüzüne baktım. Kaşları çatıktı.

" Hey bunkadar ka.ss.m"

Derken,

" Umay! "

Dedi ve sonra bana döndü. Öyle bir bakıyordu ki. Gözleri karışık anlamlar barındırıyordu. Öyle ki bir an arabadan inmeyi bile düşündüm.

" İzin ver! " Dedi. Anlamadım.

" İzin ver hep yanında olayım."

Ne demek istiyor bu diye düşünürken üzerime doğru eğildi. İstemsiz şekilde elimi kapı koluna attım.

" Na-napıyorsun? "

Derken sol elini çenemde hissettim. Gözleri bu kez öyle bir bakıyordu ki gözlerime sanki hipnoz olmuş kıpırdamıyordum.

Ardından dudaklarını hissettim. İri, sıcak dudakları. Dudaklarıma yapışmış resmen öpüyordu beni.

Lan! Lan adam beni göz göre göre cadde ortasında öpüyordu.

Kocaman açılan gözlerle ellerimi omuzlarına dayayıp iterken napı.. diyebildim sadece. Çünkü kelimenin devamı ağzımın içine giren diliyle kesildi.

****************************
Evet canlarım bölüm sonu. Gelecek bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Loading...
0%