Yeni Üyelik
11.
Bölüm

🖤K.10 Final değil 🖤

@azamet_29_2

İKİ GÜN SONRA

İki gün geçmişti. Sabah erkenden şirkete gidip eve akşam geliyor gün içinde ne o beni ne de ben onu görüyordum.

Akşam bir iki saatlik sürede ise gözüm sürekli üzerinde oluyor, yalanını yakalayacak bir hareket görmeye çalışıyordum. Ama ya çok iyi rol yapıyordu yada gerçekten hatırlamıyordu. Bana göre ise rol yapıyordu.

Dün sabahta çok erken saatte çıkmıştım evden. Önce şirkete gidip acil işlerimi halletmiş ardından Midyat'taki işim için yola çıkmadan önce iki gün sonrasına nikâh memuru ayarlamıştım. Çünkü yeterince uzamıştı bu iş. Gevşek ağızlı karı gibi dedikodu yapanların söyledikleri kulağıma geldikçe sinirip dahada bozuluyor konuşanları da laf taşıyanları da vurmak istiyordum. Bu yüzden Dicle'nin keyfini beklemeden bu nikâh işini bir an önce halletmeye karar vermiştim. Bir bedel kararı alınmıştı. Ve bu nikah olacaktı.

Nikâh dairesinde işim biter bitmez aracıma binip Mahir'den eve sürmesini istedim. Odadaki kasamdan alacaklarım vardı. Hem onları alacaktım hemde nikâh işini evdekilere söyleyecek ben Midyat'tan dönene kadar hazırlıkların yapılmasını isteyecektim.

Kısa sürede konağın önüne gelip durduk. Mahir'in açtığı kapıdan çıkıp avlu kapısının önüne geldim. Şehmuz ve Çetin'e baktım önce. Buradan ayrılmak yok! Diye tekrar tembihledikten sonra Şehmuz'un açtığı kapıdan içeri girmiştim ki Şeyda ile karşı karşıya geldim.

Bana baygın baygın birkaç saniye baktıktan sonra neden geldiğini sordum. Aslında tahmin ediyordum. Dicle'nin anne babasının buraya geldiğinden ve adamlarımın emri üzerine eve girişlerine izin vermediklerinden haberim vardı. Şeyda'yı Dicle'yi kontrol etmesi için yolladıklarına emindim.

Dicle'yi ziyarete geldiğini hafızasını yerine getirecek birşeyler anlattığını falan söylemiş sonra da gitmişti.

İnanmamıştım tabi ki. Yukarıya çıktığımda annem ve Dicle kahvaltı masasındaydılar. Selcan'ın kahve getirdiğini görünce bir tane de kendime isteyip masaya oturmuştum.
Şeyda'nın gelişini kastederek,

" Bir şeyler hatırlayabildin mi bari?!
Şeyda seninle konuşmaya geldiğini söyledi. Hafızan için."

Demiş, bekliyordum. Bir yalan daha söylemesini bekliyordum.

" Birşeyler anlattı ama hiç biri tanıdık gelmedi. Yani bir işe yaramadı. "

Annemin mutfağa gidişiyle Dicle ile yalnız kalmıştım masada.

Önümdeki kahveden bir yudum içip kalkarak Dicle'nin yanına yürürken,

" Nikâha, kadar, hatırladın, hatırladın.
Hatırlayamazsan..."

Dedikten sonra arkasına geçip kulağına doğru yaklaşarak,

" Yarın gece hatırlatırım ben sana."

Amacım korkutmak konuşmasını sağlamaktı. Başarmıştımda. Korkuyla ayağa fırlayıp gözlerime bakarak gerilerken ben sadece izledim. Bu korkan halinden haince zevk alıyordum.

" N-ne?
Ne diyorsun sen beh! "

" Ne sanıyordun Dicle hanım.
Bir ömür senin oyununun bitmesinimi bekleyecektik? Sen hatırla yada hatırlama bir berdel kararı alındı. Ve bu nikâh olacak.

Yarın akşam nikah memuru eve gelecek. Ve sayende yarım kalan nikahımızı kıyacak."

Korkusu dahada artmıştı. Genç bir kızın en büyük korkularından biridir istemediği biriyle evlenmek. Onun kadını olmak. Ve bu korkuyu ona ikinci kere yaşatıyordum. İlkinde kaçmıştı. Ama bu kez kaçamayacaktı. Bu korkuyu sonuna kadar yaşatacaktım ona.

" Sus! " Demiş ama susamıştım.

" İtiraf et Dicle!
Yalancı olduğunu, kaç gündür benimle oynadığını itiraf et!"

Diye hırlarken dahada artırmıştım baskıyı. Sözlerim bununla kalmamış, durup konuştuğumuz süre boyunca daha birçok cümle kurmuştum korkusunu azar azar şiddetlendiren.
Son cümlem,

" Bir ömür bana mahkum edildin Dicle."

Olmuş, anneme nikahın yarın akşam olacağını söylemiş, odama ilerlerken arkamda taş kesilmiş bir Dicle bırakmıştım. Ama haline acımadan. Çünkü ona karşı olan bütün iyi niyetim o gece ölmüştü.

Odama gidip alacağım evrakları toparlayıp çantama koyup hızlı adımlarla çıktığımda Dicle hâlen olduğu yerde put gibi kalmış donuk bakışları boşlukta düşünüyordu. Aldırmadan arkasından geçip merdivenlerden inip konaktan ayrıldım.

*****

Şimdi ise üzerimi giyip konağa gidecek ve bu akşam nikâh için o masaya oturacaktım.

Yerimden kalkıp giyinme odasına girdim. Üzerime temiz kıyafetlerimi ve yeni bir takım elbise giyip hazırlanıp siyah gözlüğümü de takıp odadan çıktım.

Kapının dışında beni bekleyen Mahir ile birlikte asansöre binip zemine inerken yaptığım şeyi düşündüm. Neden yaptığımı düşündüm. Yapmazsan ne olur diye düşündüm.

Düşündüm. Sadece düşündüm.

*****

Konağın önüne geldiğimde hâlâ nöbet tutan Çetin açtı kapımı. Yavaşça inip ceketimi düzelttim. Derin bir nefes alıp verirken yaptığım gerçekten doğrumu diye düşünüyordum hâlâ. İstesem uymazdım bu berdel kararına. Ama kinim ve intikam hırsım aklımın önüne geçiyordu.

Şehmuz'un açtığı kanatlı kapıdan girdiğimde gördüğüm manzara ile durdum. Bu akşam avlu diğer konağın bahçesinden daha iyi şekilde hazırlanmış iki aileninde sadece büyükleri buradaydı.

Artık dönüş yok.

Diye geçirdim içimden. Derin bir nefes daha alıp adım atmıştım ki. Koşarak merdivenlerden inen Dicle'yi gördüm. Hızla yanıma gelip nefes nefese önümde durdu. Ne oluyordu?

" Nihayet gelebildin!
Seni beklemekten ağaç oldum. Az kalsın meyvalar bitecekti dallarımda. Aman! Kollarımda!"

Ne anlatıyor bu kız diye düşünürken bir anda koluma girdi.

" Zalim ağam!

Aman işte!

Ya-yani Şahin ağam!

Sizinle hemen konuşmamız lazım! "

Diyerek kolumdan tutup çekiştirmeye başlayınca daha da şaşırdım. İyice kafayı yemiş gibi hareket ediyordu. Çekiştirilerek merdivenlere götürülürken annemi görüp birşey demesini bekledim ama sadece boş boş baktılar.

" Ne yaptığını sanıyorsun sen?
Delirdin mi? Ne bu hal?
Yine ne oyun peşindesin? "

" Yürü zalim...
Aman Şahin ağa. Acil diyorum! Konuşmamız lazım diyorum.!
Hadii!"

Zorla çeke çeke odaya kadar sürükledi beni. Kapıyı açıp içeriye girdiğimizde gördüğünüz şeyle ikimizde yerimizde kaldık. Ama onun şaşkınlığı daha fazla olmalıydı ki bir hassiktir çekti. Odam yokluğumda balayı odasına çevrilmişti. Sessiz geçen saniyelerin ardından,

" Bu kadar acele etme, aşağısı insan dolu. Sesini duyan olur. Hem daha nikâh bile kıyılmadı."

Dedim pis pis bakarak.

" Yinede bekleyemem dersen benim için fatketmez."

Söylediğim şeyle ellerini ateşten çeker gibi çekerek uzaklaşmak istedi ama izin vermedim. Bir elim belinde bir elimi çenesine koyup çevirdikten sonra kendine bastırdım. Üzerine doğru eğilip,

" Sana vaad ettiğim her sözü bir bir yerine getireceğimden emin olabilirsin. Hem acı hem zevk. Demiştim değil mi? "

Dedim sinirli. Kin tutan biriydim.

" Bırak!
Aklından bile geçirme!
Ne nikah olacak ne de başka birşey! "

" İster gönüllü ister zorla. O nikâh olacak! "

" Hayır olmayacak! "

Kolundan tuttum.

" Bana bak Dicle beni sınama! "

Diyerek yeni gelin yatağına doğru savurdum. Geriye düşerken üzerine doğru eğilip ellerimi iki yanına dayadım. Gözlerini, yüzünü, dudaklarını izledim. Güzeldi hem de çok güzeldi. Kalbimi ve ruhumu ikiye bölecek kadar, içimdeki iyiyi ve kötüyü karşı karşıya getirecek derecede çok. Ama yaptıkları? Yaptıkları yüzünden onu affetmeyecektim...

" Yoksa canın geceye kalmadan yanar. Hazırlan in aşağı."

Dedim bu kez. Çünkü şuan kötü yanım ağır basıyor bu korkan halinden keyif alıyor, illede intikam diyordu.

Sinirle doğrulup kapıya döndüm. Tam adım atacakken,

" Şahin! " Dedi.
Şahin ağa değil, Şahin...

" Bir kere! "

Sadece on dakikanı ayırıp bir kere dinle beni. Dinlediğinde anlayacaksın herşeyi."

Daha az önce kızan tehditler eden adama! Bana, hiç bir şey olmamış gibi seslenmesine şaşırmadan edemedim.

" Lütfen...
Sadece on dakika."

Kazadan sonra gerçekten anlaşılmaz biri olup çıkmıştı.Ne geçiyordu kafasından merak etmeye başlayınca bir kez dinlemeye karar vererek yatağın yanına dönüp oturdum. Ne anlatacaktı. Belkide tehditlerim işe yaradı ve herşeyi itiraf edecekti.

" On dakikan var."

Dedim. O yüzümü izlerken içimden doğru düzgün bir şey anlatmazsan vay hâline diyordum.

" Dokuz dakika kaldı."

" Teşekkür ederim dinlemeyi kabul ettiğin için."

" Vaktin azalıyor."

" Ama böyle dürtersen konuşamam ki."

" Sekiz dakika."

" Yaaah!
Bak şimdi. Beni iyi dinle lütfen!
Bıktım bunu söylemekten ama ben Dicle değilim! "

Yine aynı terane dedim gözlerimi devirerek.

" Benim adım Umay! "

Umay mı? Ne Umay'ı?
Diye düşünürken,

" Umay Akseki. " Dedi.

" Mardin'e gelip senin arabanın altında kalana, ve size yakalanana kadar, kıçımı kurtarmak için İstanbul'dan Mardin'e kaçan, peşinde eli silahlı adamların kovaladığı İstanbul'da bir çok insanı soyan bir hırsızdım. "

Duyduklarımla dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Ama ne saçmalıyordu anlamadım. Konuşmaya devam etti.
Dakikalarca anlattığı her cümlede biraz daha şaşırdım.
İstanbul'da yaşayan bir hırsız olmak.
Çocukken satılmak.
Birilerinin elinden kaçmak.
Ankara'ya gitmek, oradan Mardin'e gelmek.
Otogarda başka bir kızla çarpışmak.
Çarpıştığı kızın Dicle olması.
Peşinde ki kişinin Hıdır adında biri olması. Anlattığı hikaye inanılır gibi değildi.

Bu kızı nikahtan sonra bir doktora götürmek gerekli diye düşünüyordum. Ki! Yeniden duydum sesini.

" Şimdi!
Dicle benim kimliğimle başka şehirde kıçını yellerken ben onun yüzünden bir berdele kurban gitmek istemiyorum. O yüzden seninle evlenem.

Şimdi niye en başından söylemedin deme çünkü kıçımı yırttım durdum ama dinlemediniz. Dahası ayrıntıları sonradan öğrendim bende.

Mesela Dicle kaçmak için hala kızı Şeyda'dan yardım almış. O gece Şeyda yardım etmiş Dicle'ye. "

Konuşması bittiğinde sadece yüzünü inceliyordum. Bu kız beni aptal yerine koyuyordu resmen. Böyle saçma bir hikayeye inanmamı nasıl bekliyordu acaba.

Bozulan sinirlerimle bir anda gelen gülme isteğime engel olamazken kahkaha ile gülmeye başladım. Bir süre uzun zamandır gülmediğim kadar güldüm.

Ardından ayağa kalkıp ellerimi ceplerime sokarak,

" Hayal kırıklığına uğradım.
Senden daha yaratıcı bir şeyler duymayı bekliyordum.
Ama anlata anlata bu saçma sapan hikâyeyi anlattın."

Anlattığı her şeye inanabilirdim ama başka bir kızla birbirlerine benzediklerine inanmamı nasıl bekliyordu. Adı Umay'mış da Dicle ile birbirlerine çok benziyorlarmış da.

Bir insan bir insana bu kadar benzeyemezdi bunun mümkünü yoktu. Hadi diyelim doğru ve ben anlamadım. Anne babası nasıl anlamazdı böyle bir şeyi. Bu kızda kişilik bozukluğu olma ihtimali geldi aklıma.

" Her neyse. Verdiğim süre doldu. Oyalanmadan hazırlan in."

Diyerek kapıdan çıktım. Yeterince oyalanmıştık. Terasa çıkıp merdivenlere yönelirken arkamdan gelen sesini duydum.

" Bana inanmanız için daha ne söyleyeyim ben ya! "

Diye bağırsa da umursamadım, dönüp cevap bile vermedim. Ama sırtımda hissettiğim ufak darbe ile durmam gerekti. Bu kadarı da fazlaydı. Çok fazla!

Sıktığım öfke dolu yumruklarımla arkama döndüm. Yerde gördüğüm ayakkabıyı mı fırlatmıştı bana. Tam ağzımı açmıştım ki adımı duydum.

" Şahin ağa! "

Biri bana sesleniyordu. Kimdi. Kimdi avlunun dışından sesi gelen.
Kenara yürüyüp avluya baktım.

" Mahir! "

Kapıdan giren Mahir,

" Buyur ağam. "

" Kim lan o kapımda ölmek için adımı söyleyerek uluyan it."

" Abi bi gelsen iyi olur. "

Diclenin başlattığı sinir harbini devam ettiren her kimse canına susamış olmalıydı. Hızlı adımlarla aşağı indim. Avlu kapısının önüne geldiğimizde bir daha bağırdı dışardaki kişi.

" Şahin ağa!
Çık dışarı!
Seninle konuşacaklarım var. Çık!"

" Aç kapıyı."

Zil zurna sarhoş olan biri içeriye düştü. Çetin adamı tutup kaldırdı. Kimdi lan bu piç. Ne işi vardı burada, ne istiyordu. O sırada Süleyman ağa geldi.

" Senin ne işin var lan burada defol git hemen bu konaktan. "

Sesinde korku ve telaş vardı.

" Tanıyorsun belliki. Kim bu ağa?! Kim ki kapımda uluyor?!"

Dedim. Süleyman ağa bir adama bir bana baktı.

" Bizim köyün köpeklerinden ağam. Ferat'tır adı. Kafadan kırık. Ne dediğini ne yaptını bilmezin biri. Keyfini kaçırır. Tutma ağa, kapından kov gitsin. "

" Ne o ağa." Dedi adam.

" Eteklerin tutuştu."

İkisi arasında gidip geldim. Ne pislik dönüyordu lan burada. Artık bıkmıştım olanlardan. Sinirlerim tutuşmak için bir kıvılcıma bakıyordu. Bir alev alırsam etrafımda yanmadık adam kalmazdı.

" Defol git Ferat. Yoksa ayağımın altına alırım seni. "

" Hayır konuşacağım vardır ağa."

Derken gözleri dicle'yi buldu.

" Senden sevdiğimi almaya geldim ağa."

Dediğinde bir Ferat denen piçe bir Dicle'ye baktım. Damarlarıma inen sinirle daha fazla gerilmeye başlarken Behram girdi araya.

" Ağam sen bu kıt akıllı ya bakma. Sarhoş! Aklı başında değil. Belliki istemeyen biri yollamış bu piçi. "

Desede benim gözlerim yanımdaki kızdaydı. Nasıl derdi sevdiğimi almaya geldim. Diye. Dicle miydi sevdiği? Sevdiği kız Dicle ise burada ne işi vardı? Aklımda deli sorular delirmenin eşiğindeydim.

" Bana ne bakıyorsunuz ya tanımıyorum ben bu piçi. "

Behram Ferat'ı dışarıya sürüklerken ben hâlâ kafamın içindeki deli sorulara yanıt arıyordum. Ferat bir kez daha bağırmaya başladı.

" Dicle benim sevdiğim. "

" Çüş! Oha! " Dedi Dicle.

" Lan geri zekalı ayyaş. Gider ayak Dicle diye beni yakacaksın.!"

O kadar öfkelenmiş o kadar sinirliydim ki ellerim ve çenemin titremesine engel olamıyordum.

Dışarıya atılan Ferat o son ve ölümcül cümlesini söyledi.

" Başka bir erkeğin kadını ve çocuğunun anasıyla mı evleneceksin ağa! "

O an da tepeme bir yıldırım düştü sanki. Ne? Ne demişti o? Bu kadarı olamazdı. Beni, Şahin ağayı bu kadarda aşağılayamazdı hiç kimse. Ben bunun hesabını acımadan sorardım. Gözlerim,

" Allah da senin belanı versin!"

Diyen Dicle'de yakasından tutup kendime çektim kızı.

" Doğrumu lan! "

Diye haykırdım. Ellerimden kurtulup geriledi.

" Yeter ya yeter. Bana niye soruyorsun. Gidip Dicle'ye sorsanıza!"

Yine Dicle bir başkasıymış gibi konuşurken o adi herifin gelen sesine döndüm.

" Al kendin bak.!

Bir kağıt çıkarıp Behram'a uzatırken çekip aldım. Kağıdın üzerinde Dicle'nin adı soyadı ve doktoru olan kadının adı soyadı vardı. Ve bir ultrason görüntüsü. Yinede inanmadım ama TC kimlik no tutuyordu. Olan biten herşeyin sebebi bu muydu?

" Bu nasıl bir oyun lan! Nasıl? "

" Gerçekler ağa."

Dedi sarhoş Ferat.

" Dicle benim.
Beni seviyor.
O yüzden kaçtı sizden."

İşte orada koptum ben. Mahir'in silahı çekip aldığım gibi Ferat'a çevirdim. Hiç acımadan bastım tetiğe. O piç yere düşerken sırada Dicle vardı. Avludaki tiz çığlıklar arasında Dicle'ye çevirdim namluyu. Onuda vuracak ardından Behram'ı ve Süleyman ağayı gebertecektim. İbreti alem olsun diye hepsini bir çukura gömecektim.

" Abi yapma! "

" Oğlum yapma! "

" Şahin ağa yapma! "

Diye bağıranlara aldırmadan karşımdaki kıza baktım delice. Gözlerinde korku vardı. O an çok kızdım nefret ettim ama kendimden. Dakikalar önce yukarıda onu izlerken içimde hissettiğim şey yüzündendi nefretim. Dicle,

" Sana herşeyi anlattım yukarda. Yemin ederim ben o değilim."

Dedi. Gözleri kapandı.

" Bana inanmıyorsan bas tetiğe. Kendini de kurtar beni de. "

Elim tetikte aklım karışık yüzünü izliyordum. Doğru mu söylüyordu yalan mı? Bu kız gerçekten Dicle değil de Umay adında başka bir kız olabilir miydi? İyi ama nasıl olacaktı bu? Aynı anneden doğmayan iki kız birbirine bu kadar nasıl benzeyecekti?

Doğru olmasını çok istedim nedense. Yukarıda bana anlattığı o saçma sapan hikayenin doğru olmasını gerçekten çok istedim.

Kafam dahada karışırken bir anda silah sesi duyuldu avluyu inleten. Karşımdaki gözler açılıp bana baktı önce. Ardından acıyla yüzü değişirken eli bacağında inleyerek olduğu yere dizlerinin üzerine düştüğünde Süleyman,

" Bırak beni Dilan." diye bağırırken karısı Dilan kocasının elindeki silahı tutarak önüne geçmiş elinden almaya çalışıyor,

" Yapma ağa! " diye bağırıyordu.

Oydu. Karşımdaki kızı vuran oydu. Dilan kadın engel olmasa o kurşun sırtından kalbine girmiş olacaktı belkide. O bağırmaya devam ederken ben öylece izliyordum. Duyduklarım ve gördüklerim karşısında herşey birbirine girmişti kafamın içinde. Süleyman ağa bağırmaya devam etti.

" Seni uyarmıştım.
Şahin ağa öldürmezse ben öldürürüm seni demiştim. Gebertecem seni! "

Çetin koşarak Süleyman Ağa'nın yanına gelip karısı ile birlikte Süleyman ağa'yı zaptetmeye çalışırken,

" Hepinize la*et olsun. Ben Dicle değilim!!"

Diye bağırdı kız bir kez daha. Bir yandan da eliyle bacağındaki kanayan yere bastırıyordu.

" Adım Umay. Umaaayy! "

Derken gözleri beni buldu. Ağlamaklı sesiyle,

" Yemin ederim ben Dicle değilim."

O anda aklıma gelen şeyle hızla kızın yanına çöküp silahı yere bıraktım. Yarasına bakarken,

" Mahir kıravatını ver ! " Dedim

Çıkartıp uzattığı kıravatı alıp kanamaya devam eden yaranın üzerinden geçirip acımadan sıktım.

" Ahh! Yavaş olsana ya acıdı! "

Sinirle baktım yüzüne.

" Madem sen Dicle değilsin!
Madem Dicle hamile! Hastanede göreceğiz bakalım kim kimmiş?!

*****

UMAY DAN

Gözlerime bakarak konuşurken ürkmedim desem yalan olurdu.

" Bu son şansın. Bu da yalan çıkarsa o hastaneden sağ çıkamazsın."

Diyerek yerden kaldırıp kucağına alırken yanan canımla dişlerimi sıkarak inledim yine.

Allah'ım nedir günahım demek isterdim ama, gökyüzünden gelecek, hırsızsın işte daha ne soruyorsun? Nidası duymaktan korktum.

Şahin Ağa'nın kulağımın dibindeki gür sesini duydum yine.

" Mahir arabaya!
Çetin! Şehmuz! "

Dedi avludakilere dönerek.

" Kimse çıkmayacak buradan!"

Kapıdan kucağında benimle araca geldikten sonra arka koltuğa geçip beni kucağına yatırırken, Mahir gazı kökledi. Tavan lambasını açtığında,

" Bırak! " Dedim.

"Oturarak gidebilirim."

" Yat yerine! "

Dedi sinirli.

" Meraklı değilim bende.
Kanama yavaşlasın diye yapıyorum."

Bacağımı cama doğru kaldırarak biraz yükseltirken inleyerek,

" Yavaş acıyor dedimya. "

Diye hırladım.

Elim alnımda başımı geriye bırakırken,

" Şu hale bak ya!
O pos bıyığın beni vurduğuna inanamıyorum. Şişko penguen ne olacak."

Diyerek başımı kaldırıp gözlerimi yaraya çevirdim.

" Çok acıyor."

" Bu hiç birşey.
Sadece sıyırmış.
Asıl yalan söylüyorsan görürsün acı neymiş."

Kin ve öfke yüklü gözleri üzerimde,

" Hepinizi teker teker gebertirim o zaman. "

" Sen Hıdırdan da betermişsin. Erkeklerin hepsi zalim ama en zalimi sen olmalısın!"

" Bu gördüğün hiç birşey! "

" Gözümün önünde birini vurdun bundan beteri ne ola ki."

" Emin ol görmek istemezsin!"

" İstemiyorum zaten." Derken bacağımın uyuştuğunu hissedince,

" Bacağım uyuşuyor." Dedim.

" Turnike yüzünden." dedi gözleri ön camda asık suratlı.

" Annen olmasa baban seni öldürmüş olacaktı belkide."

" Hâlâ anlamıyor ya!
Senin memleket nereydi? "

Dedim imalı şekilde. Gözlerini gözlerime dikti bu kez.

" Onlar benim ailem değil!
Benim anne babam yok!
Sizde anlama kıtlığı genetik olmalı. "

Aksi aksi baktı yüzüme.

*****

Konuşurken hastane yoluda bitmiş acil girişinden girmiştik. Önden Mahir inip kapıyı açtı. Sonra Şahin çıktı ve beni yine kucağına alarak binaya yönelirken,

" Mahir İsmail'i bul getir." Dedi.

" Tamam."

Diyen Mahir koşarak uzaklaşırken,

" Önce ultrasona gitmek istiyorum."

Dedim yorgun sesimle.

" Önce bacağına bakılacak! "

" Hayır önce ultrasona gidelim. Yüzünün şeklini görmek için sabırsızlanıyorum."

" Ben ne dersem o olacak. Sus artık! "

" Ne o kan kaybından ölürüm diye mi korkuyorsun? "

" Evet! " Dedi kapıdan acile girerken. Kaşlarım havada inanamadım. Gerçek miydi dediği.

" Ne o birden merhabet damarın mı kabardı? "

" Hayır!
Kan kaybından ölürsen seni öldüremem. O yüzden."

Gözlerimi devirdim. Salak ben. Ne sanıyordum acaba. Üzülecek son adam bile değildi bu öküz ağa.

" Daha yarım saat önce avluda korkudan kıpırdayamayan sen değilmiydin. Şimdi nereden geliyor bu cesaret ve uzun dilin."

" Hastane de olmaktan."

Dedim alaycı.

" Şuan sinirden delirsende bana inanıp buraya getirdin."

Aniden durup gözlerime baktı. O sırada,

" Şahin ağa." Diyen adamın sesiyle yana döndüm. Mahir ve bir doktor bize doğru geliyordu. Doktor,

" Acil müdahale odasına alalım." diyerek önden girdi. Bizde arkadan. Bizim arkamızdan da bir hemşire.

Şahin ağa beni yatağa bıraktığında bacağım artık yok gibiydi. Nasıl sıktıysa o kıravatı manyak.

Şahin geri çekilirken Doktor yanıma geldi. Hemşire koluma damar yolu açarken doktor makasla pantolonumu parçasından başlayarak yaraya kadar kesti.

Turnikeyi açarak yaraya bakınca gözleri Şahin'i buldu.

" Kurşun yarası.
Kurşun yarası adli vakadır Şahin ağa."

" İşine bak İsmail."

Bana döndü adam.

"Yarayı temizleyip dikiş atacağım."

" Tamam." Dedim acıyla dişlerimi sıkarak. Zira canım daha fazla acımaya başlamıştı.

Doktor yarayı temizlerken hemşireye seruma eklemesi için iki ilaç ismi söyledi.

" Şimdi bacağına uyuşturması için iğne yapacağım. Sonra da dikiş atacağım."

O sırada kapının önünde bir kadın duyduk.

" Dicle hanım?! "

Dedi hızla içeriye girerek. Hepiniz kadına bakarken,

" Geçmiş olsun! Ne oldu neyiniz var? "

" İsmail hocama hamile olduğunuzu söylediniz umarım. İsmail hocam. Dicle hanım iki aylık hamiledir ilacın dozunu ona göre verin!

İsmail hoca elinde enjektör kalakalırken gözleri Şahin'i, Şahin'in gözleri ve elleri kadını buldu bir anda.

" Sen kimsin? " derken kolundan tutuyordu. Neye uğradığını şaşıran kadın,

" Ben kadın doğum uzmanı Aydan. Dicle hanımın da doktoruyum.
Siz eşi misiniz? "

Bir kez daha hayret ettim. Bu insanlar beni nasıl Dicle sanıyorlardı hâlâ anlamıyordum. Dicle'nin doktoru bile beni Dicle zannettiyse diğerlerine şaşırmamam lazımdı aslında.
O anda aklıma gelen şeyle,

" Doktor hanım çok sancım var diye yapıştırdım lafı."

Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz. Daha fazla beklememe gerek kalmamıştı. Bir an önce bu hamilelik durumu açığa kavuşsun istiyordum. Böylelikle herkes benim Dicle olmadığıma ikna olacaktı.

Bütün gözler beni bulurken Şahin ağanın yüzü tam seyirlikti.

Kadın doktor kollarını Şahin ağa'dan kurtardığı gibi dışarıya doğru seslendi.

" Hemşire hanım ultrason cihazı! Hemen.!"

İki hemşire hızlı şekilde odaya cihazı getirirken diğer doktor bacağımı uyuşturacak ilacı enjekte etti.

Aydan cihazı yatağın yanına kurarken,

" İsmail hocam yaranın uyuşmasını beklerken biz de bebeği kontrol edelim. " Dedi.

İsmail doktor dikiş için iğne iplik hazırlarken Aydan doktor karnımı açıp jeli sürerek güya bebeği kontrol için aleti karnıma dayadı. İlk kez böyle bir muayene oluyordum. Kendimi tuhaf hissetmiştim. Ekrana bakarak elindeki aleti kasıklarımda gezdirirken gözleri ekranda bebek görmeye çalışıyordu ama yoktu.
Hiç olmamıştı ki.

Kadın bir ekrana bir bana bakmaya başladığında İsmail ve Şahin de bir ekrana bir Aydan'a bakıyorlardı.

"A-a! Ama nasıl olur bu? "

" Hayırdır doktor hanım bir şey göremediniz galiba. "

Dedim rahat bir şekilde. Kadının gözleri kocaman şaşkınlıkla bakıyor, anlamaya çalışıyor, ama anlayamıyordu.

" Siz hamile değilsiniz! "

" Ayıp oluyor ama doktor hanım insan hastasını tanımaz mı? "

" Kürtaj mı olmuş."

Diyen Şahin'e baktım anında.

" Yok ebenin örekesi!
İlla vuracaksın değil mi? Amma da meraklıymışsın adam öldürmeye sende! "

Kadın doktora çevirdim bakışlarımı.

" Yalan söylediğim için kusura bakmayın doktor hanım ama siz de herkes gibi beni Dicle ile karıştırdınız. Benim adım Umay ve hamile falan değilim. O Dicle denen kızla birbirimize çok fazla benziyoruz ve bu benzerlik yüzünden bu hafta başıma gelmeyen kalmadı. "

" Sana sordum doktor!
Kürtaj mı yaptırmış? "

" Allah'ım sen akıl fikir ver bu insanlara. Yoksa benim ki kaçacak sonunda."

Hâlâ inatla benim Dicle olduğumu düşünüp üstüne de kürtaj olup bu işten sıyrılmaya çalıştığımı düşünen bu taş kafalı adam beni vurmakta bu kadar kararlıydı yani.

" Hayır kürtaj falan değil.
Bu kız hiç hamile kalmamış."

" Yeter ama ha! Tabii ki hamile değilim. Hayatım boyunca da hamilelik yaşamadım. Çünkü hayatımda hiç bir erkekle birlikte olmadım."

Gözlerimi yeniden Şahin ağaya çevirdim. Sinirle hırladım.

" Bunun içinde rapor istemezsiniz herhalde Zalim Ağa.!

Hayır sizden kurtulmamı sağlayacaksa ona da razıyım! Buraya kadar gelmişken doktor hanım bir de rapor versin! "

Söylediklerimle yüzümde gezdi gözleri bir süre. Sonra da hışımla çıktı odadan Zalim Ağa. Doktor İsmail bacağıma güzel bir dikiş atarken, kadın doktor hâlâ yüzümü inceliyordu.

" Gözümle görmesem mümkünü yok inanmazdım. Nasıl bu kadar çok benzeyebilirsiniz."

" Çekeceğim çile varmış doktor hanım."

Dedim bıkkın.

" Bu yüzden başıma gelenleri bir bilseniz."

Kadın doktor yerinden kalkıp geçmiş olsun tekrar diyerek odadan çıkarken
doktor İsmail dikişin üstüne güzel bir sargı yaptı. Yanındaki hemşireye,

" Hastayı yukarıya, odaya alalım dinlensin." Dedi.

" Nihayet."

Dedim. Günler sonra Hıdır'ın yakalanması haberini almış doğru düzgün olmasada sevinmiş Dicle ve hamile olmadığımın anlaşılmasıyla dahada da sevinmiş sonunda rahat bir nefes almış hafiflemiş hissediyordum. Güzel ve huzurlu bir uykuyu hak etmiştim.

Hemşire kızında yardımı ile tekerlekli sandalyeye oturup yine aynı kızın yardımı odadan çıktım. Koridorda kimse yoktu. Ne Zalim ağa ne Mahir ne doktor. Valla şuan umrumda bile değildi. Tek isteğim huzurdu. Sonrasına sonra bakacaktım.

Asansöre binerek üst kata yatan hasta bölümüne geldik. Sekreterlik yatış işlemlerimi yaparken hemşire kızın yardımı ile odaya geçtim. Kendimi yatağa atıp bir oh! çekerken kolumdaki serumu yerine takan kız,

" Geçmiş olsun."

Diyerek çıkarken Allah'ım nihayet huzur dedim gözlerimi kapatarak.

*****

Şuurum yerine gelmiş, uyanmış olsamda kapalı gözlerimle kollarımı havaya kaldırıp sonuna kadar gerindim.

" Allah'ım ne kadar rahat, ne kadar güzel bir uyku uyumuşum. Sadece bedenim değil ruhum bile dinlenmiş resmen bir kanatlarım eksik uçup gitmek için."

Dedim bütün elektriğimi atarken. Aynı anda bacağım da hissettiğim acıyla Aahh! Dedim elim baldırımda. Rahat uyku yüzünden bacağımda ki yarayı unutmuştum.

" Biraz daha gerinirsen dikişler açılacak."

Duyduğum sert sesle bir anda gözlerim sonuna kadar açılırken hızla yerimde doğruldum.

Karşımdaki berjerde bacak bacak üstüne atmış oturan adamı gördüm. Şahin ağa.

" Zalim ağa olduğunu biliyorduk da sapık olduğunu yeni öğrendik."

Dedim irdeleyerek.

" Uyuyan kızları dikizleme fantazin mi var?! "

Kaşları çatılırken gözleri kısıldı.
Bulunduğum odada gezdirdim gözlerimi.

" Lan! Ben en son hastane odasında uykuya dalıyordum. Burası neresi? Nasıl geldim buraya? "

" Ben getirdim.
Burası da benim otelim ve benim odam."

" Senin odan mı? " Dedim etrafıma bakarak.

" Evet bu lüks başka bir yerde olamazdı zaten. Peki neden buradayım? "

Yerinden kalkıp ellerini ceplerine soktu.

" Konuşmak için.
Ama bir türlü uyanmak bilmedin. Bacağındaki küçücük sıyrık yüzünden iki gün uyuyan bir sen varsındır! "

" Ne?
İki gün?
Dalga geçiyorsun değil mi? "

Hareketsiz bedeni ve asık yüzü ciddi olduğunu onaylıyordu.

" Geçmiyorsun...
Vay anasına!
Rahatlık uykusu derken kış uykusu uyumuşum lan! "

Başımın altındaki yastığı sırtımın arkasına koyup yaslanırken üzerimdeki pijamaları görünce kollarımı kendime sardım.

" Bunları..."

" Hemşire kız giydirdi."

Dedi hemen.

" İki gündür seninle ilgilenen kız."

" Hadii... Ne oluyor ya.
Hemşire falan.
Ne bu alâka. Önce ikramlarda bulunup sonunda da beni vurmaya kalkmayacaksın inşallah."

" Hayır.
Benim Umay Akseki ile bir derdim yok. "

Dedi ve elini cebinden çıkarırken cebinden aldığı şeyi kucağıma doğru attı. Gördüğüm şeyle kocaman oldu gözlerim.

" Kimliğim! "

Dedim sevinçle.

" Benim kimliğim! Orjinal kimliğim! Ama nasıl? Nasıl buldun? "

" Çantanda burada, dolapta. Eşyaların ve paran, herşey içinde. Dicle hiçbirine dokunmamış. "

" Dicle? "

" Sen iki gündür uyurken ben bir dakika uyumadım. Önce Şeyda yılanını buldum ve konuşturdum. Dicle ile olan bütün planlarını anlattı. Sonra otogar kamera görüntülerini topladık. Görüntüleri takip ederek İstanbul'un bütün otogarlarını hava alanlarını duraklarını dolaştım Dicle'yi bulmak için.

O gece gerçekten Dicle ile çarpışmışsın. Çantalarınız ve kimlikleriniz karışmış. Biz seni Dicle sanarken Dicle senin kimliğinle burdan İstanbul'a oradan İzmir'e gitmiş. Ama elimden kurtulamadı. Buldum."

" Ne yaptın ona?
Öldürdüğünü söyleme! "

Elini alnına bastırarak konuştu. Canı sıkkın sinirliydi yine.

" Hiç bir şey. Hamile bir kadına dokunmadım."

Derin bir nefes alıp verdi.

" Hayatı boyunca Mardin'e gelmemesini söyledim. O da gelmeyeceğini söyledi."

" Gelmesin zaten. Babası görürse öldürür. Baksana nerdeyse benide öldürüyordu Dicle diye. Ama ya babası arar bulursa."

" Bulamaz.
Yurt dışına gitmiş dedim peşine düşmesin diye."

" Ooo gözlerim yaşardı zalim ağa. Yumuşamaya mı başladın yoksa."

Gözlerime baktı bir süre. Sonra yanıma kadar gelip yatağın kenarına oturdu. Elleri önünde parmakları birbirine geçti. Gözlerini karşıdaki aynalı dolaba dikti.

Derin bir nefes alıp verdi.

" Sana.." Dedi. Sonra yutkundu.

Zorlanıyordu.

" Sana bir özür borcumuz var.
Narin'e de annemede ben Dicle değilim diye anlatmışsın. Ben dahil hiç birimiz inanmadık sana. Ama sebep sadece biz veya o kaza değildi. İnanılmaz bir benzerliğin var onunla.
Anne babasının bile fark edemedi başka biri olduğunu."

" Bu onların suçu. Bir insan kendi evladını nasıl tanıyamazki."

Bir kaç saniyelik sessizlikten sonra yeniden konuştu.

" Herşey ortaya çıktığına göre. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun? "

Anında yapıştırdım cevabı.

" Tabiki ilk biletle siktir olup gidecem bu şehirden. Hıdır ve adamlarının şerrinden kaçıp burada kafa dinleyeyim dedim sayenizde aksiyon dolu bir hafta geçirdim.

Onlarda yakalandığına göre özgürüm artık. Ve şansımı Antalya'da deneyeceğim."

" Emin misin?" Dedi başı önünde gözleri gözlerimde.

" Evet eminim. Bir dakika daha durmak istemiyorum burada."

" Nerede kalacaksın. Tanıdığın veya akraban falan mı var? "

Tabi ki hiç kimsem yoktu. Ama bunu ona söylemeyecektim.

" Eski bir kız arkadaşım var. Onun yanına gideceğim."

" Bir süre daha kal iyileş sonra gidersin."

" Sağolun ama ben almayayım. Küçücük bir sıyrık yüzünden daha fazla oyalanmak istemiyorum."

Dedim yerimden kalkarak. Bacağım daha iyiydi gerçekten. Ayağa kalktı.

" Pekala kendin bilirsin."

Dedi. Umursamaz görünse de öyle bakmıyordu artık.

" Uçak biletini alırım. Hava limanına da kendim bırakırım.
Birazdan öğle yemeği gelir. Dolabın yanındaki valiz senin temiz kıyafetler var. "

Diyerek odadan çıktı. Bu neydi şimdi. Zalim bir ağa olduğunu bilmesem trip attı sanardım.

*****

Şahin ağanın ardından dediği gibi yemek geldi. Yemekte değil, de ziyafet gibiydi sanki. Karnımı güzelce doyurduktan sonra bacağıma dikkat ederek güzel bir duş alıp valizdeki kıyafetlerden giyindim. Büyük pencerenin önüne geçip dışarıya çevirdim gözlerimi.

Bugün hayatımda yeni bir sayfa açacak yeni bir başlangıç yapacaktım.

Odanın açılan kapısıyla arkamı döndüm. Elleri ceplerinde bana bakan Şahin ağa ile göz göze geldim.

" Hazırsan gidebiliriz."

" Hazırım." dedim.

Belboy içeri girip valizi alırken,

" Valiz benim değil." Dediğimde,

" Senin." Dedi Şahin. Çocuk valizi alıp çıkarken,

" Hadi araba bizi bekliyor. Uçağın bir saat sonra. "

Diyerek çıktı. Bende kendi çantamı alıp çıktım. Birlikte asansöre binip aşağı inerken,

" Valize gerek yoktu."

Dedim. Cevap vermedi. Otelden çıkıp siyah sedan araca bindik. Valizimde bagaja kondu. Direksiyonda Mahir, hareket ettik. Yol boyunca sessizdik oda bende. Sonunda yine dayanamadım.

" Birlikte az da olsa zaman geçirdik. Annene ve kardeşlerine selam söyle."

Dedim. Soğuk şekilde,

" Tamam." Dedi.

Nihayet hava alanına geldik. Araçtan inip içeriye girerken valizimi Mahir getiriyordu. Yolculuk için gereken işlemlerimi bizzat Şahin ağa yaptı.

Her şey hazır, anonsu bekliyorduk.
Bu şekilde Mardin macerasının sonuna gelmiştim işte. Garip bir hafta geçirmiş anılarımın arasında yerini almıştı bu şehirde.

Cebimdeki kimliğimi alıp elimdeki çantayı açtım. Niyetim kimliğimi cüzdanımın içine koymaktı. Ama eski cüzdanımın yerinde yeni ve deri bir cüzdan vardı. Çıkarıp açtım. Tomarla parayı görünce,

" Dicle cüzdanı bırakmış."

Dedim. Malûm benim bu kadar param yoktu.

" O senin." Dedi Şahin.

" Ne? "

" Bir süre paraya ihtiyacın olacak. O yüzden itiraz etme." Diyip elimden alarak çantaya koydu.

Ardından cebinden bir telefon çıkardı. Yeni, son model bir telefon. Bana uzattı. Bir telefona bir yüzüne baktım.

" Dalga geçiyor olmalısın.
Para, telefon... Ölecek miyim yoksa?
Neden bu kadar güzellik. "

Yüzüme bakarken elimi eline alıp avucuma bıraktı telefonu.

" Bir ihtiyacın olursa aramaktan çekinme."

Dediği sırada anonsu duyduk. Uçak kalkış saati gelmiş yolcuların binmesi gerekiyordu. Ellerini ceplerine sokarak yüzüme baktı yeniden. Onu hep bu hâliyle hatırlayacaktım sanırım.

Çenesiyle git işareti yaptı. Öyle el sıkışma teşekkür yada sarılma olmayacaktı tabiki. Sadece,

" Teşekkür ederim."

Dedim ve arkamı dönüp yürüdüm. Ama içimde bir şey kaldı. Taş gibi ağır bir şey. Sol yanımda bir şey. Durdum. Geriye dönüp bir kez daha bakmak görmek istedim. Ama yapamadım. Dönersem kalmak isterim diye korktum galiba. O yüzden önüme döndüm ve adımlarımı hızlandırdım.

Elveda Şahin ağa.
Elveda Mardin...

************************
Eveeet canlarım. Geldik hikâyemizin sonuna. Umarım beğenmişsinizdir.


 

Loading...
0%