@azamet_29_2
|
Selaaammm canlarım. Kaçak hikâyemizin devam bölümlerinden ilk bölümü geldi. GEÇMİŞİ BİR HATIRLAYALIM. Nihayet hava alanına geldik. Araçtan inip içeriye girerken valizimi Mahir getiriyordu. Yolculuk için gereken işlemlerimi bizzat Şahin ağa yaptı. Her şey hazır, anonsu bekliyorduk. Cebimdeki kimliğimi alıp elimdeki çantayı açtım. Niyetim kimliğimi cüzdanımın içine koymaktı. Ama eski cüzdanımın yerinde yeni ve deri bir cüzdan vardı. Çıkarıp açtım. Tomarla parayı görünce, " Dicle cüzdanı bırakmış." Dedim. Malûm benim bu kadar param yoktu. " O senin." Dedi Şahin. " Ne? " " Bir süre paraya ihtiyacın olacak. O yüzden itiraz etme." Diyip elimden alarak çantaya koydu. Ardından cebinden bir telefon çıkardı. Yeni, son model bir telefon. Bana uzattı. Bir telefona bir yüzüne baktım. " Dalga geçiyor olmalısın. Yüzüme bakarken elimi eline alıp avucuma bıraktı telefonu. " Bir ihtiyacın olursa aramaktan çekinme." Dediği sırada anonsu duyduk. Uçak kalkış saati gelmiş yolcuların binmesi gerekiyordu. Ellerini ceplerine sokarak yüzüme baktı yeniden. Onu hep bu hâliyle hatırlayacaktım sanırım. Çenesiyle git işareti yaptı. Öyle el sıkışma teşekkür yada sarılma olmayacaktı tabiki. Sadece, " Teşekkür ederim." Dedim ve arkamı dönüp yürüdüm. Ama içimde bir şey kaldı. Taş gibi ağır bir şey. Sol yanımda bir şey. Durdum. Geriye dönüp bir kez daha bakmak görmek istedim. Ama yapamadım. Dönersem kalmak isterim diye korktum galiba. O yüzden önüme döndüm ve adımlarımı hızlandırdım. Elveda Şahin ağa. ***** Akşamlar geceye, geceler sabaha, sabahlar yeni günlere yol alırken insan sadece yürür. Kalem, yazanın elinde kader de ne varsa o çıkar önüne. Şahin Gümüşdoğan ve Umay Akseki. Bir birinden zıt birbirinden farklı iki insan iki karakter... Zalim ağa ile vedalaştıktan sonra uçağa binip kendime ait koltuğa geçerek oturdum. Bindiğim uçak buradan havalanacak ve Antalya'ya gidecekti. Peki ben... Antalya'ya hiç gitmemiş, hiç kimseyi tanımıyordum. Hızlıca düşündüm. Antalya ya gitmek yerine Ankara'ya gitmeye karar verdim. En azından az çok bildiğim bir şehirdi. Anidrn verdiğim kararla hemen oturduğum yerden kalkıp hostese yanına gelerek inmek istediğimi söyledim. Kadın gözleri gözlerimde sözlerime şaşırsada el mecbur, " Nasıl isterseniz." Diyerek inmeme yardımcı oldu. Neyseki henüz binmemiş yolcuları bekliyorduk da, fikir değiştirmem başka yolcuları etkilememişti. Uçaktan inip zar zor valizimi geri aldıktan sonra uçak yerden havalanırken ben de içeriye döndüm. İlk işim yarın sabah kalkacak olan ilk Ankara uçağına bir bilet almak oldu. Bir elimde bilet bir elimde valiz bekleme salonundaki koltuklardan birine geçip oturdum. Bileti çantama koyarak tekerlekli valizimi önüme çekip ayaklarımı üzerine kaldırarak uzattım. Geriye yaslanıp kollarımı çantamın üzerinde birbirine sararak düşünmeye başladım. Hâlâ Mardin'de ve hava alanındaydım. Sabaha kadar beklemek istedim çünkü yeniden düşünmek istedim. Ankara'ya mı Antalya'ya mı yoksa başka bir şehre mi gitmeliydim acaba. Bilet alsamda hâlâ tam bilmiyor karar veremiyordum. Bildiğim ve emin olduğum tek şey vardı o da güvenli olsun yada olmasın İstanbul'a gitmeyeceğimdi. En azından şimdilik. Hıdır ve adamları hâlâ tehlike arz ediyorlardı benim için. Bu şehirde de kalmak istemiyordum. Son günlerde başıma gelenleri düşününce haklıydım yani. Bana ikizim kadar benzeyen başka bir kız yüzünden kurşun bile yemiştim zira. Gözlerimi hâlâ sızlayan bacağıma çevirdim. Böyle şansın gelmişini geçmişini sss.... Bellllki ilerde gezmeye gelirdim buralara ama şimdi kalmak istemiyordum. Derin bir iç çekerek gözlerimi kapattım. Her şeye rağmen hayat devam ediyor. Dedim kendi kendime mırıldanarak. Yeni hir sehirde yeni bir hayata başlamak istiyorum. Tek başıma olsada. Zor olsada. Yeni bir hayat.." Demiştim ki, " Merhaba tatlım. Yanı başımda hissettiğim beden ve duyduğum sesle geriye doğru sıçrarken, " Anassını avradını! " Dedim korkuyla. Lâkin yaşlı bir teyze ile göz göze gelmek hiçte beklediğim bir şey değildi. Yaşlı dediysem baya yaşlı ha! Buruş kırış yüzü ve neredeyse yetmiş beş yaşlarında, buna rağmen yüzünde full makyaj kulaklarında taşlı küpeler boynunda yine taşlı bir kolye sarı saçlı, üzerinde son derece şık, krem rengi pantolon kısa ip askılı badi blazer ceket, kolunda çanta bana bakıyordu. Lan baya baya süzdüm ya kadını. Gerçi bana yürüyen mumyaları hatırlatmıştı ya neyse. " Yolculuk nereye dedim kız? " " Kız? " Sanırsın kankisiyim. Alık alık bakmayı bırakıp, " Aaaankara." diyebildim. " Aaaankara değil tatlım. Ankara! " Gözlerimi devirdim. " Biliyoruz teyze! Gülümseyerek bakarken yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı. Ben kafamı geriye doğru esnetirken gözleri tepeden tırnağa süzdü yüzümü bedenimi. " Kusura bakma rahatsız ettiğim için tatlım. Seni birine benzettim." " Hassssiktir! " Demekten alamadım kendimi. " Tövbe de teyze tövbe! Geri çekilirken kendi kendine bir kahkaha attı. " Niye kız..." Gözlerini kapatıp arkasına yaslandı. " Aaaaahhh! AH! " Dedi iç çekerek. Sonra derin bir nefes çekti yaşlı ciğerlerine. " Şu gençlik denen şeyi ömrün sonuna koysalardı da doya doya yaşasaydık! " Açık mavi gözleri gözlerimi bulup duygulu şekilde bakarken, " Bir zamanlar benim de senin gibi saçlarım, pürüzsüz bir tenim, güzel gözlerim ve heyecanım vardı." Ellerimi kucağıma indirip yüzüne bakarken gözlerinin maziye doğru nasıl kayıp gittiğini gördüm. O gözler hâlâ güzeldi. Gülümseyerek bana çevirdi bakışlarını. " Gençliğimde ki halime benzettim seni. " İçimden kocaman bir oh çektim resmen. Allah'tan gençliğine benziyormuşum. Vallahi bir benzerlik vakası daha kaldıracak halde değildim. " Kaç yaşındasın tatlım? Sevgilin var mı? " " Ne? Ne anlatıyorsun teyze ya! Nerenden uydurdun şimdi? " " Yoksa evli misin? " Dedi kocaman meraklı gözlerle. " Ee..evlimi? Gözlerimi yukarıya kaldırdım. İçimden, Allah'ım! Dedim. İllaki vardır kıyıda köşede kalmış aklı başında bir kulun. Neden bana onlardan değilde hep bu manyakları yolluyorsun? Gözlerimi yana çevirdiğim de benim gibi yukarıya bakan kadını gördüm. Ciddi ciddi bakıyordu hemde. " Ne var orada? " " Hayırdır teyze nedir bu sin sorgusu? Uçağını beklerken canın sıkılınca bana sarmaya mı karar verdin? Yalnız o kadar insanın arasında beni bulman da enteresan yani." " Teyze değil tatlım. Allah'ım rahatlığa bak! Valla teyze senden sonrası teneşirde. Diyemedim kadına. " Adım Neslihan. Kocaman gülümsedi. Allah'ım kadın resmen kendini benimle yaşıt sanıyor iyi mi? " Hem neden bu kadar şaşırıp panik oldun ki? " Hadii bu teyze amma da meraklı çıktı ha! Gece gece çattık valla. " Valla teyze..." Bakışları değişip yüzü asıldı. Gözlerimi devirdim sıkkın. " Tamaamm... " Olmaz mı? " Derken gülümsemeye devam etti. " Valla Nesli hiç sohbet, muhabbet havamda değilim. Sessizce sabahı bekleyip defolup gitmek istiyorum bu şehirden. " Bir kaç saniye yüzüme baktıktan sonra bir anda ayağa kalktı. Ne olduğunu anlamama fırsat vermeden hızlı adımlarla uzaklaşıp gözden kayboldu. Bir süre bakakaldım arkasından. Ne oldu şimdi ya? Gözlerimi yeniden yukarıya doğru kaldırdım. " Görüyorsun değil mi! " Yine kiminle konuşuyorsun? " Duyduğum sesle yerimde sıçradım yine. Hızla yan tarafıma bakarken Nesli'yi gördüm yeniden. " Zevk mi alıyorsun anlamadım ki! " Elinde kocaman kahvelerin ve kurabiyelerin olduğu küçük bir tepsi vardı. " Kahve içerek konuşalım." Bir dizini koltuğun üzerine kırıp tepsiyi aramıza, çantasını yanına bıraktı. Anlaşılan yalnızlıktan sıkılmış konuşacak insan arıyordu. Ortamı da akşam beş kahvesine çevirmiştik. Oh mis! " Tamam ne yapalım." Dedim. " Bükemediğimiz eli öpeceğiz." Diyerek bir dizimi koltuğun üzerine kırdım onun gibi. Sonrada kahvemi ve kurabiyeyi elime aldım. Karşılıklı kahve içerek konuşmaya başladık. Önce sen anlat diyince dile geldim. Ben başımdan geçenleri İstanbul kısmını atlayıp terminal kısmından başlayarak bir bir anlatırken o sanki aksiyonla karışık komedi filmi izler gibi kocaman gözlerle beni dinliyor, bir kızıyor bir gülüyordu. Bütün hikâyenin Finishinde son olarak zalim ağa ile vedalaşıp ayrıldığımızı söylediğimde, " Sizi gördüm." Demez mi? " Nasıl yani? " Evet. Uçağa binip geri inince iyice dikkatimi çektin. Bende gelip seninle sohbet etmek istedim. Gideceğin şehirden vazgeçip başka bir şehre gitmeye karar verdin değil mi? " Tecrübeli galiba. Dedim. Şaşırmıştım doğrusu. Sorusunu es geçip, " Ee senin hikayen ne? " Diye sordum. Önce sessiz bir gülümseme bıraktı. " Benim hikayem biraz değişik tatlım. Gözleri yine uzaklara daldı. " Uzun boyluydu, yakışıklıydı. Mavi gözleri ile beni kendine aşık etmişti. Sevgisi, aşkı ile de kendine bağlamıştı beni. Birbirimizi çok sevmiştik. Büyük hayallerimiz vardı. Dünyanın her yerini dolaşıp sonunda küçük bir kasabaya yerleşerek orada yaşamak, yaşlanmak istiyorduk. Ama olmadı." " Neden? Ne oldu? " Dedim merakla. " Ayrıldık. " " Neee? Uzaklara dalan göz bebekleri yüzüme doğru kavis aldı. Yüzünde kırık bir gülümseme belirdi. " Öldü." Duyduğum şeyle şok oldum. Hem üzüldüm hem pişman oldum sözlerime. " Be-ben... " Özür dileyecek bir şey yok tatlım." Derin bir nefes alıp verdi. " Onun sevgisinden başka sevgi istemedim. Hiç evlenmedim." " Pekii, yalnız mı yaşıyorsun? " " Evet. Kendime ait küçük de bir işletmem var. Orada vakit dolduruyorum işte. Bir kaç günlüğüne tatil yapmak için geldim buraya. Bu gece geri döneceğim. " " Anladım." Derken içime çöken üzüntü yerinde duruyordu. " Uçağımın kalkmasına az kaldı. Diyerek cebinden bir kart çıkardı ve uzattı. Üzerinde Neslihan Coşkun yazıyordu ve numarası vardı. " Canın sohbet etmek istediğinde beni arayabilirsin. Yada bir şeye ihtiyacın olduğunda. " Gülümseyerek baktım zayıf, derisi incelmiş üzerinde güneş lekeleri olan ellerine. Uzandım teşekkür ederek aldım. " Artık kalkmayım." Diyerek ayağa kalktı. " Nesli." Diyerek bende ayaklandım. " Seninle tanışmak sohbet etmek çok güzeldi. Kahve ve sohbet için teşekkür ederim." Bir anda sarıldı. " Ben teşekkür ederim tatlım. İçimden bir ses yine karşılaşacağız diyor." " Belki. Kim bilir..? " Dedim kollarımı zayıf bedenine sararak. Kolumdaki çantayı düzelttikten sonra, " Aah! Az kalsın unutuyordum. " Umay. " Umay... " Teşekkür ederim." " Yeniden görüşmek üzere Umay." Dedi ve ağır adımlarla uzaklaştı. Elimdeki karta baktım. Gülümsedim ve yerime oturdum. Uçaktan inerken yaşlı bir kadınla arkadaş olacağım aklıma bile gelmezdi. *****🛫🛫 Uçaktaki anons sesiyle açtım gözlerimi. Zira geceden kalma uykusuzlukla yolculuk sırasında uyuya kalmıştım. Sabah bindiğim uçak inişe geçmiş kemerlerinizi bağlayın anonsu geçiyordu. Uçak iner inmez valizimi de alıp çıkışa yürüdüm. Yolcu kapısının dışında durup etrafa bakındım. Ankara'ya gelmiştim işte. Yeni bir şehir, yeni insanlar, yeni bir hayat beni bekliyor beni. Dedim. Derin bir nefes alıp verdikten sonra az ilerde gördüğüm taksiye el işareti çektim. Hazır müşteri sırıtışı ile gülen adam hemen direksiyona geçip yanına kadar geldi. Hızla indi tekrar. Valizimi alıp bagaja koyarken bende arka koltuğa geçip oturdum. Az sonra yeniden dir ksiuona geçti. " Nereye kızım." Aynadan ellilerinde görünen adama baktım. Sessiz kalırken düşünüyordum. Ankara'yı az çok biliyordum. Ama gelirken bir plan yapmamıştım. Önce geçici bir yer bulup yerleşmeli sonra kendime bir iş bulmalıyım. Diye düşünürken çantamın içindeki cüzdanı çıkarıp içine baktım. Zalim ağanın verdiği nakit para beni bir hafta idare ederdi. Gözlerimi kapatıp nerede kalabileceğimi düşündüm. Geçen yıllarda geldiğim yerleri taradım zihnimde. " Bey amca sen beni Hamamönüne götür." Dedim. Oradaki konak oteller en uygun fiyatlı otellerdi. " Tamam kızım." Dedi trafiğe girerken. Gözlerimi kapatıp zihnimde Ankara'yı dolaşmaya başladım. Kızılay, Çankaya, Sıhhiye. Buralarda bir çok işyeri vardı. İllaki eleman arayışında olan bir yer vardır. *****🚕🚕 Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. " Hey! Bir anda yerimde sıçradım.. " Kızım iyi misin? Kaçtır seslendim uyanmadın. Korkuttun valla. Neredeyse hastaneye çekiyordum." " İyiyim amca. Uyuya kalmışım." Hakikaten uyuya kalmıştım ha! " Yolculuk yormuştur tabi. " " Valla amca yolculuk değilde dün gece evlere şenlik biriyle tanıştım o yordu." Dedim gülümseyerek. Uzun bir sohbetten sonra sabaha kadar kaçan uyukumu kovalamış yakalayamamıştım. Anlamaz şekilde bakarken, " Boş ver amca. Dikiz aynası üzerindeki dijital taksi metredeki rakamı gösterdi. " Ne yaptın amca. " Olur mu kızım? Hayat pahalı. Tabi yakıtta." Canım sıkkın çıkardım cüzdanı. Taksi metredeki rakamı ödeyip indim. Bagajdan valizimi alıp yanıma bıraktı amca bey. " Sağol. " Dedim. Araca binip uzaklaşırken bende arkamı dönüp karşımdaki konaklara baktım. Gördüğüm ilk konak otele giriş yapıp bir oda kiraladım. Görevli genç kız odama kadar çıkarıp valizime yardım etti. Küçük bir bahşiş verip yolladım kızı. Odaya girip kapımı kilitledikten sonra şöyle bir baktım odaya. Ardından yatağın üzerine attım kendimi. Kapalı gözlerimin altında hissettiğim yalnızlık hissi içimde bir burukluk bıraktı. Yıllarca Simsi, Hıdır, Suzan, Atakan ve bir kaç çakal arkadaş arasında geçen bir hayattan sonra altın bir vuruşla hayatımı kurtarmak için Mardin'e kaçmış orada da Dicle adında bana çok benzeyen bir kız yüzünden zalim ağa ile zorla evlenmekten son anda bacağımdan vurulma eşliğinde kurtulmuş sonunda da Antalya ya gideceğim yalanıyla Ankara da almıştım soluğu. Ve şimdi yapayalnız bir otel odasında kendi kendime düşünüyordum. Evet bir kendim bir ben. Az olsun öz olsun. Dedim yan tarafıma dönüp kollarımı kendime sarıp dizlerimi kendime çekerek. Kapalı gözlerimden sonra zihnimde kapanmaya başlayınca uykuya doğru kayıp gittim. ***** Geçmişin gölgesinde izliyorum geleceği... O yatakta ne kadar uyudum bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda odamın penceresinden giren ışık öğlen olduğunu söylüyordu. Sürünür şekilde yerimden kalktım yorgun bedenimle. Sanki geçtiğim günlerin ve yılların ağırlığı kalkmamacasına yerleşmişti omuzlarıma. Zorlukla ayağa kalkıp ayak ucumdaki küçük tuvalet aynasının önüne yürüdüm. Karşımdaki kıza baktım. Yorgun görünüyorsun Umay. Dedi iç sesim. Yorgunum dedim karşılık olarak. Ama yorgun kalmayacağım. Ben neler gördüm geçirdim. Şimdi gidip bir duş alıp kendime geleceğim. Ardından bu günü dolaşarak geçirip hem dışarda yemek yiyecek hem iş arayacağım. Arada kendime torpil geçip birde kafeye gidip kahve içebilirim. Evet bugünü sadece kendime ayıracağım. Diyerek oda içindeki banyoya yöneldim. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup hızlı, ılık, güzel bir duş aldım. Çıkıp üzerimdeki havlu ile birlikte valizime yöneldim. Yere yatırıp açtım. İçinden temiz çamaşırlar, siyah kot pantolon, üzerime kısa kollu bebek mavisi bir badi, temiz bir çift çorap çıkartıp yatağın üzerine bıraktıktan sonra üzerimdeki banyo havlusu ile iyice kurulanıp saçlarımı da fön makinesi ile kuruttum. Ardından seri şekilde giyinip çantamıda alıp kapıyı kilitleyerek odadan çıktım. Önce koridoru geçtim sonra merdivenleri indim. Otelden çıkıp doğruca Ankara'nın göbeği Kızılay'ın yolunu tuttum. Tabi yine taksiyle. Kısa süre sonra Kızılay'daydım. İlk iş bufelerden birinden otobüs kartı alıp doldurmak oldu. Her yere taksi ile gidecek kadar zengin değildim sonuçta. Cebimdeki parayı idareli kullanmalıydım. Sonrada yürüyerek dolaşmaya başladım. Gözlerim hem iş ilanlarını hemde yemek yiyecek bir yeri arıyordu. insan kalabalığı arasında kısa süreli bir yürüyüşün ardından iş ilanı göremesemde yemek yiyecek bir yer görebilmiştim. Guruldayan mideme uyan ayaklarım hızlı şekilde beni içeriye doğru götürdü. Ev yemekleri yapan bu yer olağan üstü kokuyordu şuan. Yada bana öyle geliyordu çünkü açlıktan yine kendi kendimi semirecek hâle gelmiştim. Hızlı şekilde sipariş verip neredeyse bütün yemeklerden birer tabak istemiş yanına da büyük boy iki ayran sipariş vermiştim. On dakika içinde masaya gelen yemeklere şöyle bir göz gezdirdiken sonra elime aldığım kaşıkla resmen girişmiş iştahla yemeye başlamıştım. Dakikalar sonra dolu bir mide şişmiş bir göbek ile geriye yaslandım. Aaah! Resmen canıma can eklendi. Derken önüme konan çay ile yanı başımda dikilen genç çocuğa baktım. " Çay ikramımız afiyet olsun." Diyerek uzaklaştı. Gelen bir bardak çayı dinlene dinlene içerken yan tarafımdaki camdan dışarıyı, gelip geçenleri izliyordum. Ne kadar kalabalıktı. Her birinin acelesi var, bir yere yetişiyorlardı sanki. Elimdeki ince belli bardaktaki çay bitince yerimden kalkıp çantamı takarak kasaya yöneldim. Hesabı ödeyip ikram edilen kolonyayı bir de soğuk su alıp çıktım. Temmuz ayının son günleri hava oldukça sıcaktı. & Bulunduğum yerdeki her sokağı her caddeyi gezerek geçirdim saatlerimi. Hem bölgeyi daha iyi tanıyor hem iş ilanı asan yerler var mı diye bakıyordum. Malûm her dükkana girip adam lazım mı kardeş diyemezdim. Bir süre daha dolaştıktan sonra sıcak ve yorgunluktan uykum gelmeye başlayınca karşımda gördüğüm kafenin önünde durdum. " Kahve molası." Dedim içeriye doğru adımlarken. Kapıdan girer girmez içerde bir tur dolaşırdım gözlerimi. En soldaki boş masalardan en uzaktakine doğru yürüyüp oturdum. Saniyeler içinde yanıma gelen genç kız ne istediğimi sorunca, " Uykumu açacak bir şey." Dedim. " Filtre kahve öneririm. " Dedi kız. " Olur." Dedim. Kız geri dönüp iki dakika sonra elinde kahve ile geldi. Teşekkür edip kahvemi önüme çektim. Bir yudum alırken düşünmeye devam ediyordum. Anlaşılan bir süre böyle iş arayacaktım. Umarım en kısa sürede bir iş bulurum. Yoksa içimdeki hırsız kız yeniden harekete geçecek. ***************************** Evet canlarım bölüm sonu. |
0% |