Yeni Üyelik
14.
Bölüm

🖤K.13 İstanbul'a dönüş 🖤

@azamet_29_2

Yerimden kalkıp sürüdüğüm adımlarla kapıya geldim. Tekrar kapıya vurmaya başladığında sinirle,

" Geldim ya. Ne acelen var? "

Diyerek açtım kapıyı. Ama karşımda gördüğüm adamla şok oldum.

" Zalim ağa! "
" Zalim ağa! "

Dedim hayretle. Aynı anda konuştuk.

" Senin ne işin var burada? "

Bir bana bir bulunduğumuz ortama baktı. Gerçekliğimi mi sorguluyordu?
Kaşları çatıldı.

" Önce ben sordum! "

Dedi. Hâlâ şaşkındı.

" Sen Antalya'ya gidiyordun hani. Arkadaşının yanına.
Şimdi burada bu otelden bozma yerde ne işin var?"

İzin bile istemeden iki adımda yanımdan geçip odanın içini inceleyerek içeriye daldı. Arkasından sinirle bakarak,

" Tabiki sakıncası yok. Girebilirsin."

Dedim iğneleyici bakışlarla.

" Sende Mardin'deydin en son, asıl senin ne işin var Ankara'da."

" Umaay! "

Dedi bana dönerken. Gözlerinde hemen açıkla dercesine bir bakış ve ses tonuyla.

" Ne? "

O anda Kediş girdi araya miyavlayarak. Zalim ağanın bakışları yatağın üzerindeki kediye kaydı.

" Mahir! "

Gözlerimi kapıya çevirdiğimde birden beliren en yakın adamını gördüm. Lan az önce neden görmedim ben bu adamı. Uzakta mı bekliyormuş?

Elinde kedi taşıma çantası ile kapıda beliren adama,

" Al şunu arabaya götür."

Dedi çenesiyle kediyi işaret ederek.

Mahir göz ucuyla kediye bir bakış attıktan sonra yaklaşıp zoraki hareketlerle aldığı hayvanı çantanın içine koydu. Kedileri sevmediğini yüz metre uzaktan bile anlayabilirdiniz. Kediş ise çantaya alışık olduğu her halinden belli şekilde içine yatıverdi.

Elinde çanta odadan çıkan Mahir'in üzerindeki gözler bana çevrildi yeniden.

" Konuş ne işin var senin burada? "

Kollarımı havaya kaldırarak güzelce bir gerinmemin ardından yatağın kenarına oturup kendimi geriye bırakarak uzandım. Gözlerim tavanda konuştum.

" Evet tahmin ettiğin gibi uçaktan inip Ankara uçağına bindim."

Elleri ceplerine giderken kaşları daha da çatıldı.

" Yani bana yalan söyledin. "

" Hem evet hem hayır.
İlk olarak gerçekten Antalya'ya gitmek istiyordum aslında. Ama uçağa bindiğimde bir kez daha düşündüm ve vazgeçtim. Zaten tanıdığ kimse de yoktu. Sen sorguya çekme diye kız arkadaşım var demiştim."

Sinirli bakışlarını devirdi.

" Ankara'yı az çok biliyordum. Buraya gelmek daha iyi fikir gibi geldi o yüzden. Sabah uçağına bindim ve Ankara'ya gelip en ucuz otele buraya yerleştim. Bir iş bulup çalışıp kendi evime geçme planlarım vardı."

Bozulan moralimle iç çekerek devam ettim.

" Ama işler umduğum gibi gitmedi. İş bulamadım. Bulduğum işleri yada iş verenleri de ben beğenmedim.

Anlayacağın... Son günlerde yaşadıklarımdan sonra iyi ki hırsızlık becerim var diyecek hâle geldim neredeyse. İyi şekilde yapabildiğim tek şey hırsızlıkmış meğer."

" Yani hırsızlığa devam mı ediyorsun. Öyle mi? "

Hesap soran ses tonuyla yattığım yerde bir kahkaha patlattım.

" Henüz değil.

Dün yeni bir karar alıp bu sabah yeniden İstanbul'a dönemeye karar vermiştim. Ama akşam akşam başıma bir kedi musallat edince ertelemek zorunda kaldım. En erken bu akşam dönebileceğim gibi görünüyor.

Şimdi söyle bakalım sen neden buradasın. Zalim ağalar toplantısı falan mı vardı? "

Sıkkın bakışlarla,

" Evet." Dedi.

" Ne? Ağa toplantısı mı vardı gerçekten."

" Hayır tabi ki aptal."

Aptal? Hadii... Durduk yere neden aptal olmuştum ki şimdi.

" İş toplantısı için Ankara'daydım. İşlerim bitti ve geri dönecektim. Son anda Ayça arayıp olanları anlattı. Kedisini almamı istedi. Kedisini bulan kişinin sen olabileceğin aklımın ucundan bile geçmezdi.

Hem ayrıca adım Şahin!
Şahin Gümüşdoğan! "

" Ben ne dedim? "

Derken guruldayan midem boş olduğunu hatırlatınca yerimde doğrulup ellerimi mideme sararak oturdum. Yine kendi kendimi semiriyordum anlaşılan.

Bir anda önümden geçtiğini gördüğüm Zalim ağa kapıya doğru yürürken,

" Kahvaltıya gidiyoruz hazırlan çık."

Ayağa kalktım.

" Anlamadım."

Yanını dönüp omuzu üzerinden bakarak konuştu.

" Sağır mısın? Neyini anlamadın?
Henüz kahvaltı yapmadım. Hazırlan çık. Sende geliyorsun işte."

Bu ne böyle emrivaki gibi. Böyle bir şekilde davet edildiğim yere geleceğimi mi sanıyordu. Gözlerimi devirip kollarımı göğsümde birleştirdikten sonra yapıştırdım cevabı.

" Sağol ağam almayayım."

Geri dönüp sinirle üzerime yürüdüğünde bir anda gerilerken buldum kendimi. Sonunda hissettiğim duvarla,

" Ne oluyor ya! Yavaş! "

" Dedim ki hazırlan! Çık!"

Gözleri yüzümde sonrada yukarıdan aşağıya bedenimde gezindi. Ne oluyordu buna böyle ya!

Tekrar ağzını açtı, ama konuşmadı. Dişlerini ve kalın dudaklarını birbirine bastırdı. O an Mardin'de ilk gördüğüm zalim ağayı sonra ayrıldığım gün karşımda kibar kibar konuşan ve hava alanında vedalaştığım ağayı birde bu adamı kıyasladım.

Cık! Zalim ağa iki, uysal ağa bir. Zalim ağa öndeydi yani.

" Ya afedersin de sana her istediğini yaptırabileceğini düşündüren şey ne acaba? "

Aynı anda yeniden guruldayan midem onun yerine vermişti cevabı. Bir karnıma bir gözlerime baktı. Arkasını döndü.

" Hazırlan çık. Dışarda bekliyorum."

Diyerek çıkıp kapıyı çekti. Arkasından bakarken aptal midemin beni rezil etmesine mi yoksa paramın az olup teklifini kabul etmezsem kahvaltı yerine simit ve suya talim edeceğime mi yanayım bilemedim. Hâlâ ödemem gereken otel ücreti vardı zira.

Başım önüme omuzlarım aşağıya düştü. Gerçekten kötü hissettim. Nasıl bir şanstı bu. Herşeyin daha iyi olması için kaçmıştım geçmişimden ve İstanbul'dan ama hiç bir şey iyiye gitmediği gibi daha kötüye gidiyordu.

Böyle işi sikeyim ben!

Bir zamanlar elimden geçen paranın miktarını birde şu halimi düşündüm. Nereden nereye. Temiz bir hayata geçmek ne zormuş arkadaş.

O an aklıma giren şeytan siktir et temiz hayatı. İstanbul'a gider gitmez eski mesleğine dön. Simsi ve Hıdır da yok nasılsa. Çaldığın arabaları Niyazi'ye verir aldığın parayla istediğin gibi yaşarsın dedi. Hatta elinde megafon resmen bağırıyordu sanırsam. O kadar netti yani.

Yüzümde bir gülümseme belirirken saçlarımın arasında iki şeytani kırmızı boynuz, kıçımın üzerinde de uzun bir kuyruk görür gibi oldum.

Kendi kendime pis pis sırıtırken kapıya inen tekme ve " Hadi! " Diye bağıran zalim ağayı duyunca yerimde sıçradım.

" Tamam ya patlama! "

Dedim önce. Sonrada yada patla! Diyerek banyoya koştum. Önce sabah işlerimi hallettim, sonra elimi yüzümü yıkayıp kabaran saçlarımı parmaklarımla düzeltip kurulandıktan sonra da kıyafetlerime koştum.

Madem zorla davet ediliyorum. Kahvaltının tadını çıkarayım bari. Midemde doğru düzgün birşeyler görür hem..

Dedim ve en hızlı şekilde giyinip çantamı da alıp nefes nefese kapıdan çıktım. Karşımdaki sırtını duvara yaslamış kolları göğsünde sarılı bekleyen adamın,

" Ammada yavaşsın! "

Merdivenlere doğru yürüyüşünü izlerken gözlerimi devirerek hırladım.

" Ukala ağa."

Adama bak! Hem kahvaltıya çağırıyor hem laf sokuyor. Kaşıkla verip sapıyla almak bu olsa gerek.

" Yürüsene! "

Diye bağırdığında hâlâ aynı noktada duruyordum.. Tamam beh! Diyip hızlı adımlarla peşine takıldım. O önden ben arkasından merdivenleri inip çıkışa yönelirken resepsiyondaki kızın bakışları çekti dikkatimi. Bir kıza bir önümde yürüyen Şahin ağaya baktım neye bakıyor bu kız diyerekten. Fark ettim ki kızın gözleri bizim ağanın kalçalarını ölçüyordu. Bir anda gülmeye başladığımda kız utançla önüne dönerken ağanın çatık kara kaşları ve gözleriyle susuverdim.

" Ne gülüyorsun? "

" Önemsiz. "

Sırıtarak kapıdan çıkıp az ilerde bizi bekleyen büyük jeepi görünce durdum. Kaderde altında kaldığım lüks jeepi yeniden görmekte varmış.

Yanımdan geçen zalim ağa arabaya doğru yürürken ben,

🎶Mardin kapısıından atlayamadım.
Mardin kapısıından atlayamadım.🎶

Türküsünü söyleye söyleye ilerledim. Nihayet büyük aracın yanında durduk.

" Mahir. Sen al şu hayvanı taksiyle otele dön. Ne kadar az görürsem o kadar iyi. "

Anlaşılan zalim ağa da kedi sevmiyordu.

" Sen ağam."

" Benim biraz işim var. Dönünce de yola çıkarız."

" Peki ağam. "

Mahir şoför kapısını açıp bagaja yönelirken,

" Bin! " Dedi.

Ben diğer taraftan binerken Mahir kedinin kafesini alıp kapıyı örttü. Motoru çalıştıran ağa ile hareket ettik. İkimizde sessizce gittiğimiz yolu izliyorduk. Güzergaha bakılırsa dün iş aramak için gidip kuyruğumu kıstırarak dönmek zorunda kaldığım semte gidiyorduk. Çankaya...

" Sen ne zamandan beri buradasın? "

Rahatlık batınca ilk konuşan ben olmuştum yine. Cevap vermeyince yoldaki gözlerimi ona çevirdim. Gözleri yolda ama aklı burada değildi. Bir şeyler düşünüyordu. Bir süre yüzünü izledim. Gerçekten dalgındı.

" Hayırdır zalim ağa. Karadeniz'de gemilerin mi battı?

Ah pardon! Sen Mardin'deydin ve orada gemi ne gezer. Şirketini mi batırdın yoksa."

Bir an bana bakıp,

" Ne anlatıyorsun? "

Dedi. Beni duymamıştı bile.

" Diyorum kii!
Midye mi çıkarıyorsun? Daldın gittin.
Aa! Doğruya. Sen şimdi sabah kahveni falan da içemedin ya. Ayılamamış olabilir misin? "

Yine cevap vermedi. Sürmeye devam etti.

" Sohbetine de doyum olmuyor ha! "

Diye mırıldandıktan sonra bende onun gibi susup sadece yolu izledim. Kısa süre sonra geldiğimiz kahvaltı mekanının önünde durduğunda ön cama doğru uzanıp önümdeki mekanı inceledim.

Ben zengin yeriyim fakirler giremez şeklinde bir görünüşe sahipti.

" İn! "

Önden inen zalim ağanın arkasından inip mekâna doğru yürürken bir ona bir de kendime baktım. Siyah gömlek, siyah pantolon, siyah gözlükler ve uzun boyu ile manken gibi görünen bir adam ve yanında markete çıkmış gibi giyinen ben.

Kaderim kader olaydı.

Diye hayıflanmadan edemedim. Önüne geldiğimizde genç bir çocuk bizim için açtı kapıyı. İçeriye buyur etti. Bunu yaparken de, hoşgeldiniz Şahin bey demeyi ihmal etmedi.

Şahin ağa burada da mı tanınıyordu. Hayretim şaştı resmen. Lütfen böyle buyrun diyerek üst kata çıkan merdivenlere yönlendirdi bizi. Kalın cam basamaklardan geçerek üst kata çıktık. Büyük pencere önündeki masalardan birine geçip oturduk. Hızlı adımlarla anında yanımıza gelen başka bir genç elindeki menüleri önümüze bırakacakken elini kaldırarak durdurdu. Gözlüğünü çıkartıp masanın üzerine bıraktı.

" Her çeşitten getirin. Bir de filtre kahve."

" Hemen efendim." diyen çocuk anında gerisin geri dönüp hızlı adımlarla aşağıya inerken gözleri beni buldu. Geriye yaslandı.

" Neden beni aramadın? "

" Anlamadım."

" Sana Mardin'den dönerken aramaktan çekinme demiştim. Madem günlerdir buradasın ve iş bulamadın... Neden beni aramadın? "

Onun gibi arkama yaslandım.

" Aramam için sebep yoktu. Kendi ayaklarımın üzerinde durabilirim. "

" Sen hiç aynada kendine baktın mı? "

Sinirli bakışları eşliğindeki sözleri şaşırtırken gözleri yüzümü turluyordu.

" Evet her sabah kalkınca ve her akşam yatarken. "

Dedim gıcığına. Tam ne alaka diye ekleyecektim ki.

" O hâlde kesin körsün."

Soğuk ve insanı sinir eden bakışlarını kesmedi.

" Ne saçmalıyorsun ya! "

" Şu haline bir bak. Zayıflamışsın, gözlerinin altı çökmüş ve morarmış.
En son ne zaman doğru düzgün bir şey yedin yada uyudun?

Hem aptal hem körsün. "

Duyduğum iki kelime fitilimi ateşlemeye yetmişti. Günlerdir canım burnumda geziyordum zaten, bu zalimde bardağı taşıran son damlayı bırakmıştı.

" Hoop! Ağır ol ağa bozuntusu! "

Dedim yerimden kalkarak.

" Burası Mardin değil, bende senin tebân değilim. Buraya zorla getirdin diye hakaretlerini dinleyecekde değilim."

" Otur yerine! "

" Bir de emir veriyor ya! "

Dedim gerilen damarlarım yüzünden başımı yukarıya kaldırarak. Dişlerini sıkarak konuştu.

" Umay bağırmayı kes ve otur yerine."

" Oturmazsam ne olur?
Çekip vurur musun? Sana uyup buraya kadar gelen kafamı sikeyim ben. "

Çantamı aldığım gibi merdivenlere yürüdüm. Daha üç adım atmıştımki kolumda hissettiğim eliyle durmak zorunda kaldım. Birden kendine çevirdi. Öyle sıkıyordu ki kesin beş parmağının izi çıkacaktı.

" Bıraksana beh! "

Dedim kolumu çekiştirerek.

" Umay geç yerine otur. Anlamadan dinlemeden hırlama. "

" Oturmuyorum!
Bırak kolumu! Yoksa polis diye bağırım! "

Bir anda kendine çekip kollarımda kavradı bu kez. Kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

" Devam et!
Bağır!
Polis çağırmalarını iste. Polis geldiğinde beraber konuşuruz onlarla. Sen benden şikayetçi olurken bende hırsız Umay'dan bahsederim onlara. İstanbul'un bir türlü bulunamayan hırsızın. Dan! Eminim fazlasıyla çeker ilgilerini."

Gözlerim kocaman olmuştu.

" Ne?
Ne dedin sen? "

Dişlerimi öyle sıkıyordum ki çeneme ağrı girmişti.

" Seni zalim ağa bozuntusu?
Sen ne hakla beni tehdit edersin? "

Umursamadı bile.

" Tamam..."

Burnumu dikleştirip ayak uçlarıma yükselerek gözlerine baktım.

" Madem öyle! Bende gözlerimin önünde bir adamı nasıl vurup öldürdüğünü anlatırım onlara. Hadi bakalım hodri meydan! "

Kollarımı bırakıp geri çekildi.

" Ha şöyle yola gel! "

" Kimi vurmuşum ben? "

Soruyu sorarken ki hâli fazlasıyla rahattı.

" Hah!
Birde bilmezden geliyor. İnanılır gibi değil. "

Ellerimi belime dayadım.

" Dicle denen o kızın sevgilisini vuran sen değil misin? Neydi adı?

Ferah. "

" Ferah değil. Ferat!
Daha adını bile hatırlamıyorsun."

Tek elini cebine sokup,

" Ben kimseyi öldürmedim. Adamlarımdan biri yaptı o işi. Jandarma komutanına ifadesini bile verdi. "

" Ne? Bir de utanmadan yalan söylüyorsun. Gözlerimin önünde vurdun adamı beh! "

Histerik bir gülümseme bırakıp sessiz kaldı. Ne yaparsa yapsın hep temiz kalan adamlardan biriydi o da.

Bir kaç saniye süren bakışmamızın ardından kaşlarını çatıp başıyla sandalyeyi işaret etti yeniden. Maalesef benden daha güçlü olduğunu bir kez daha anlamıştım. Sinirden gözlerim dolmaya başlarken kuzu kuzu sandalyeye geçmek zoruma gitti.

Yerime oturur oturmaz yüzümü pencereye çevirdim. Karşımdaki sandalyeye geçip oturdu. Bu sırada gelen garsonlar masayı donatırlarken ikimizde sessizce bekliyorduk. Ama gözlerinin üzerimde gezdiğini hissediyordum. İşleri biten garsonlar son olarak çay bırakıp gittiklerinde yine onu duydum.

" Önüne dön ve kahvaltını yap. "

" Aç değilim."

O anda midemin gurultusunu yeniden duymamla daha da bozuldu moralim.

" Miden öyle demiyor ama."

" O hep aç."

" Dön önüne kahvaltını yap. Bir yandan da iş konuşalım. "

Son cümle ile kulaklarım dikildi. Gözlerimi karşımdaki adama çevirdim.

" Ne işi? "

Eline aldığı büyük fincan kahveden bir yudum aldı. Gözleri ve çenesiyle önümüzdeki envai çeşit kahvaltılıkları işaret etti.

" Ye! "

Sessiz bakarken,

" Gururun sırası değil. Bir yerlerde düşüp kalırsın! "

Emir verir tarzdaki soğuk sesi insanda iştah kesici bir etki bırakıyor olsada iyice acıkmıştım ve dediği gibi gurur yapacak halim kalmamıştı.

Önümdeki servis tabağıma her çeşitten biraz aldım. Yanına da çaydanlıkdan çay doldurdum. Bıçağı falan umursamadan eski usul giriştim tabağımdakilere. Gerçekten göründükleri kadar lezzetliydiler. Biraz ondan biraz bundan derken iyice doldurduğum ağızla konuştum.

" No oşo? "

Kahvesinden bir yudum daha aldıktan sonra önündeki çatal bıçağı alarak tabağına koyduğu bir kaç çeşitten yerken konuştu.

" Bir kaç saat sonra yola çıkıp İstanbul'a döneceğim."

" Eee." Dedikten sonra ağzımdakileri yutup yerine yenilerini teptim.

Şöyle bir bakıp elleri masanın üzerinde geriye yaslandı.

" Tahsilin ne? "

" Ne? "

" Tahsilin ne? "

" Haa! " Dedim gözlerimi devirerek.

" Okuma yazmam var mı diye soruyorsun. Okuma yazmam da var. Diplomam da. Lise mezunuyum. Hemde sayısalcı."

Çünkü Hıdır ile anlaşma yapıp daha fazla para karşılığında okula gitmeme izin vermesini istemiştim. Ama o kadar. Üstü yoktu.

" Sadece Mardin'de değil İstanbul'da da şirketim ve otelim var. İkisinden birinde çalışabilirsin istersen."

" Şirket mi? Ne şirketi? "

" İthalat ihracat. Anlar mısın?"

Alay ettiği bariz belliydi. Şuan farkettim de. Bu adam zalimliğinin yanı sıra gıcıktıda.

" Ne iş yapacağım."

" Önce İstanbul'a dönelim. O zaman karar veririm. "

" Lim! Derken."

" Kahvaltıdan sonra kaldığın otele döneceğiz. Eşyalarını toplayıp çıkışını yaparsın."

Gözleri önündeki tabakta bir yandan yerken bir yandan konuşuyordu.

" Sonrada benimle birlikte İstanbul'a dönersin. Hem yol masrafından da kurtarıyorum seni bak. "

" Allah razı olsun ya!"

Bir bakış attıktan sonra tekrar önüne dönerek devam etti hem yemesine, hem konuşmasına.

" Önce kalacak bir yer ayarlarız sana sonrada iş. Otelde resepsiyon bölümünde giriş çıkış kayıtlarını yapabilirsin mesela. Ara işlerde de yardımcı olursun. "

Nasıl yani ya. Bu adam ciddi ciddi beni İstanbul'a kadar götüreceğini ve iş vereceğini mi söylüyordu. Ama neden.

" Şimdi doyur karnını da kalkalım. Vaktim kısıtlı."

Önüme dönüp bir yandan nedenini düşünürken yemeye devam ettim. Tıka basa yedikten sonra masadan kalkıp aşağı kata indiğimizde kasa bölümündeki garson genç karşıladı bizi.

İyi günler Şahin bey. Derken Şahin ağa kapıya doğru yürüdü. Tabiki arkasında da ben. Kapıdan çıkarken yanına geçtim.

" Eee hesap."

" Hesap yok."

" Nasıl yok?
Yoksa agaya beleş miydi? "

" Kendi mekanımda hesap ödeyecek değilim."

" Nööeey?
Bu-bura da mı senin? "

Siyah camlı gözlüğünü takarken,

" Hadi bin artık.
Vaktim az dedim sana. "

Diyerek jeepe yürürken gözlerim yine yukarıya kaydı.

" Allah'ım bu nasıl iş.
Onda çok! Bizde yok!

Hani bazen düşünüyorum da bizi bunun gibilere muhtaç olalım diye mi yapıyorsun.."

" Daha ne kadar durmayı düşünüyorsun orada? "

Oturduğu yerden benden taraftaki cama doğru uzanmış bağıran adamla,

" Geliyorum."

Diyerek koşar adım gelip araca bindim. Motoru çalıştırarak gaza basan ağa ile hareket ettik. Mekanın önünden ayrılıp caddeye çıktık. Sonra da geldiğimiz yöne doğru ilerledik.

&

Yarım saat kırk dakika sonra Hamamönündeki otel odamdaydık. Yatakta oturmuş yaktığı sigarasını içerek beni izleyen ağaya aldırmadan odadaki eşyalarımı topluyordum. Sonunda herşeyi valize tepip fermuarı çekerek tekerleklerin üzerine kaldırdım.

" Tamam. Hazırım."

" Elin çok yavaş."

İçimden ya sabır çektim. Sabret Umay. İstanbul'a gidene kadar sabret.

" Hadi çıkalım. "

Diyerek önden çıktığında bende sürüklediğim valizle arkasından ilerledim. Koridordan merdivenlere oradan da resepsiyona yürüdük.

Çıkarken gördüğüm kızın yerinde otelin sahibi olan yaşlı adam vardı.
Yaklaşıp borcumu soracakken Şahin ağa cüzdanından çıkardı bir deste parayı adamın önüne bırakarak hadi gidelim dedi.

Bir yaşlı adama bir Şahin ağaya bakakaldım.

" Umay! "

Koşar adım çıktım kapıdan.

" Sürekli hadi demekten yoruldum. Biraz uyum sağlasan olmaz mı?

Hayır bu yavaşlıkla bu zamana kadar nasıl yakalanmadın sen ona şaşırıyorum asıl. "

Elimdeki valizi alıp bagaja koyduktan sonra direksiyona geçmek için hamle yaptığında tekrar duymak istemediğim hadi kelimesi yüzünden onunla aynı anda bindim araca. Motoru çalıştırıp gaza bastı.

" Önce otele gideceğiz. Sonrada yola çıkacağız."

" Tamam. Da!
Bir şey soracağım.

Neden bana bu kadar yardım ediyorsun. "

" Neden mi?
Çünkü hoşuma gittin."

Loading...
0%