Yeni Üyelik
16.
Bölüm

🖤K.15 İki ileri bir geri 🖤

@azamet_29_2

" Bende Umay. UMAY AKSEKİ."

İstanbul'un en iyi hırsızı. Demedim tabi ki.

" Sadece Umay. Yeni bir hayata başlamak isteyen Umay."

" Eee kızlar tanıştığınıza göre şu kontratı yapalım mı? "

Üç kız birbirimize baktık önce. Sonrada Adnan'a dönüp,

" Tamam." Dedik.

" Tamam, tamam da!
Evi de bir görsek hayrına. "

Dedim imalı şekilde. Evi göstermeden kakalayacaktı sanki.

" Ah evet doğru."

Gözlerimi devirdim bu saftirik hâline. İstanbul gibi yerde saftirikte olmaz ama.

" Sana bir tavsiye pos bıyık amca. Sen bırak bu işi. Senden geçmiş."

Yanımdaki kızlar gülmemek için kendilerini zor tutarken pos bıyıklının yüzü asıldı..

" Hadi hadi bakalım şu eve.
Daha başka işlerim de var benim.
Bir ev daha göstermeye gideceğim."

Adam önden yürürken dayanamayıp arkasından konuştum yine.

" Bu sefer bir evi kaç kişiye kitledin? "

" İki." Dedi umursamaz şekilde.

" Onlarda öğrenci."

" İnanmıyorum.
Dalga geçiyorsun değil mi ? "

" Tükür kız ağzımdan aldın."

Dedim Sude'ye. Bakışarak apartmana girip birinci kata çıkarken devam etti pos bıyık..

" Yoo.
Neden dalga geçeyim ki.
Benim ki kamu hizmeti gibi birşey. Öğrenciler ev arıyor, buluyor sonra da kirayı ödeyemeyince bu kezde ev arkadaşı arıyorlar.

Bense onlara en sonda yapacakları şeyi en başta yapma fırsatı sunuyorum. Yani ev arkadaşı ayarlıyorum.

Bide böyle düşün."

Avel gibi bakıyordum yüzüne. Allah'ım şundaki rahatlığa bak. Adamın çalışma şekli buydu anlaşılan. Tabi ya. Neden şaşırıyordum ki. Dünyadaki bütün tuhaf insanları kendine çeken ben, bir tane daha çekmiştim işte.

İki numaralı dairenin önünde durduk.

" İşte bu daire."

" Karşı dairede kim oturuyor. "

" Bildiğim kadarıyla oradada bekar biri var."

Diyerek cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Üç kız arka arkaya girdikten sonra en sonda da o girdi.

" AA! Ev eşyalı mıydı?"

Mutfaktan geldi Çiğdem'in sesi. İlk iş mutfağa girmişti. Hemen arkasından daldık biz de.

" Ciddi ciddi evde beyaz eşya var lan!"

Tamam ikinci eldi ama sonuçta beyaz eşyaydı.

" İnanmıyorum!" dedi Sude.

" Gerçekten eşyalı."

Mutfaktan çıkıp kapalı kapıları bir bir açarak odalara baktık. Odalar küçüktü ama her oda da bir yatak ve küçük bir gardırop vardı. Salonda da iki kanepe ve bir TV ünitesi. Tabi ki televizyon yoktu. Ama yerler parke ev temizdi. Perdelere kadar herşeyi vardı.

Koridorda bizi izleyen adama döndü Sude.

" Adnan bey siz bizi doğru eve getirdiğinizden emin misiniz? "

O da bizim kadar şaşkın bakıyordu.

" Valla ben de şaşkınım kızlar. Ben evin eski resimleriyle koymuştum ilanı kiralık sitesine. Eşyadan haberim yoktu. Giden kızlar anahtarı bana bırakıp gitmişlerdi."

" Giden kızlar?
Onlar da mı öğrenciydi? "

" Evet. Aslında. Yani ikisi kız biri erkekti."

" Bu da bizim şansımıza işte."

Dedi Çiğdem ellerini şaklatarak.

" Bizim değil kızlar sizin şansınız o. Benim şansla aram pek iyi değil. Dört duvar varsa razıydım ben."

" Tutalım kızlar." Dedi Sude.

" Tutalım." dedik Çiğdemle.

Oracıkta okuyup imzaladık kontratı ve anahtarları aldık. Her birimize bir anahtar verdi Adnan. Ve ev sahibinin adı ve hesap numarasını. Selim Marmara.

" Kirayı bu hesaba atarsınız. Abonelikler ev sahibi adına ve açık. Hadi hayırlı olsun kızlar, bana da müsade. Evle ilgili bir sıkıntı olursa da beni arayabilirsiniz."

Adnan kapıdan çıkarken bizde evin içini tekrar tekrar dolaştıktan sonra her birimiz bir oda beğenip içini gezdik. Ardından salona geçtik. Gözlerimiz hâlâ etrafta oturduk bir süre. Az sonra sessizliği Çiğdem bozdu.

" Şimdi hem kira hemde masraflar ortak değil mi? "

" Evet." Dedi Sude.

" Siz gerçekten öğrencisiniz değil mi?"

Dedim devam eden olaraktan. Birbirimizi daha iyi tanışmaktı amacım.

" Hı hı."

" Hem çalışıp hem okuyor musunuz? Yoksa.."

" Ben sadece okuyorum.
Çalışacak zamanım olmaz o yüzden ailem destek olacak."

Dedi Çiğdem.

Doğru. Boru mu kız tıp öğrencisi.

" Ben de bazen çalışıyorum bazen ailemden destek geliyor ara da derede işte. "

Dedi Sude. Sonra ekledi. Bak bu kız bi tık bana yakın.

" Ya sen? " Dediler.

" Benim bir ailem yok. Tabi okul lüksüm de yok. O yüzden çalışıyorum sadece. "

" Şeyy..."

Dedi Sude.

" Yani seninn...."

Kıvrandığını görünce,

" Anne babam ben çok küçükken ölmüş."

Dedim kafadan atarak. Yaşıyorlarsada ben bilmiyordum zaten.

" Beni başkaları büyüttü."

Aklıma gelen Simsi ve Hıdır ile küfürler eşliğinde andım içimden ikisini birden. Tez zamanda dünyadan silinirsiniz inşallah! Diye de ekledim ve devam ettim.

" Şimdi de tek başıma ayakta durmaya çalışıyorum. Hepsi bu."

Karşımdaki kızlardan Çiğdem sessiz bakarken Sude'nin gözleri doldu.
Niye bu kadar duygulanmıştı ki.

" Abartmaya gerek..."

Demiştim ki yerinden kalktığı gibi yanıma gelip sımsıkı sayılırken abartının büyüğünü gördüm. Lan ben kendime bu kadar üzülmüyorum.

" Seni zavallı şeeeyy. "

" Zavallı şey..? "

" Merak etme bundan sonra biz yanındayız. "

Gözlerim kocaman kıza bakarken sulu gözlerle gülümsedi.

Anlaşılan fazla duygusal bir tipdi bu Sude. Çiğdem,

" Sude bir ihtimal Terazi Burcu olabilir misin? "

İkimiz birden Çiğdem'e baktık.

" İnanmıyoruuum nasıl anladın? "

Cevap vermek yerine elini alnına bastırırken dudaklarından çıkan sessiz kelimeyi okudum. Yandık!

Neden böyle dediğini düşüneyim bir derken devam etti.

" Her neyse.
Şimdi ilk olarak bu eve bir temizlik çekmek gerek.

Bunun için de temizlik malzemeleri lazım. Yani yarın buluşup alış veriş yapıp buraya geliyoruz.

Daha fazla pansiyon parası vermek yerine kendi evimde olmayı yeğlerim zira. Size de uyar mı? "

" Çiğdem bir ihtimal Arslan burcu olabilir misin? "

Dedi Sude. İnce bir gülümseme belirdi yüzünde. Doğruydu. Lider burç olan Aslan bucuydu. Az önceki yönetici cümlelerin sebebi de buydu. Madem konu burçlardan gidiyor senin burcun ne Umay.

Şaşırdım. Hiç merak etmemiştim ki. Sahi neydi burcum.

" Hiç bir fikrim yok. Kimliğimdeki yıl doğru ama ay sallama."

" Yaah! "

" Boş verin burcu falan bana da uyar da! Önce patronumdan izin almam lazım. Ama sorun olacağını sanmıyorum. "

" O halde öğlen bir de iki sokak aşağıdaki büyük marketde buluşalım. İğneden ipliğe herşey var orada.

" Anlaştık."

" Pardon Umay. "

Gözlerim Sude'yi buldu.

" Sen ne işle meşguldün."

" Ben mi? Gümüş otelde jokerlik yapıyorum."

İkiside saf saf bakınca açıklama gereği duydum.

" Uzun zaman iş aradım ama bulamadım. Bir ara anlatırım maceralarımı. Hayat şartları malûm iş bulmakta zor. Sonunda bir tanıdık sayesinde Gümüş otelde iş buldum. "

Neden bilmem o tanıdığın otel sahibi Zalim Ağa olduğunu söylemedim.

" Bazen resepsiyon da bazen de başka bölümlerde çalışıyorum işte."

Ellerimi bacaklarıma vurarak konuştum.

" Her neyse. Benim artık dönmem lazım. Şu izin işini halledeyim ki yarın gelebileyim. "

" Tamam hadi birlikte çıkalım o zaman. Benimde eşyalarımı toplamam lazım."

Çiğdem'in sözleri ile yerimizden kalkarken,

" Benim valizimle eşyalarım da akrabalarda. Ben de toparlanayım. " Dedi Sude.

Birlikte evden çıkıp kapıyı da kilitleyerek merdivenlerden indik. Binadan çıkıp metro durağına doğru yürürken yarın neler almak gerek diye ayak üstü bir liste yaptık. Listenin sonuna yeni yorgan ve nevresim takımı da ekledik.

Tamam evde eşya ve yataklar vardı ama yorgan ve nevresim takımı yoktu. Sonra tabak bardak tencere tava vs de lazımdı.

" Anlaşılan biraz fazla olacak masrafımız. En azından eşya derdimiz yok."

Diyen Çiğdem ile halimize şükrettik.

&

Durağa geldiğimizde kızlardan ayrılıp metroya binerek otele dönmek üzere yola çıktım.

Bu istanbul her geçen gün daha kalabalık oluyor Yarabbim. Diyerek kasaptaki asılı et gibi tutunduğum yerde yolculuğuma devam ederken zihnim son iki saati tekrar ediyordu.

Bir süre sonra kendi kendime gülümserken buldum kendimi. Buraya bir daire kiralamak için koştura koştura gelmiş evle birlikte iki de kız arkadaş edinmiştim.

Hayat ne garip kader ne tuhaf.

Bir yandan boşalıp bir yandan dolan metroda yolculuğu bitirip yine koştura koştura odele geldim. Kapıdan girer girmez resepsiyonda aldım soluğu.

" Geldim Selda." Dedim nefes nefese.

" Yokluğumu farkeden olmadı değil mi? "

Selda önce bana sonra da lobiye bakarak çenesiyle lobiyi işaret edince başımı o tarafa çevirdim.

Bizim Zalim Ağa lobide koltuğa yayılmış kollarını göğsünde birleştirip bacak bacak üstüne atmış kara gözleri direk beni buldu. O tek kaş neden havadaydı?

" Şahin bey seni sordu.
Dışarı çıktı dedim. Seni aradı aradı ama ulaşamadı. Siz odanıza buyrun gelince ben aradığınızı söylerim yanınıza gelir dedim ama burada bekledi. "

O öyle diyince hemen telefonumu çıkarıp ekrana baktım. On arama mı? Ne demeye on kere aramıştı ki bu zalim beni.

Yeniden lobiye çevirdim gözlerimi şaşkın. Elini havaya kaldırıp parmağı ile gel işareti yaptı. Gözlerimi devirdim.

" Gidelim bakalım ne diyecekmiş Zalim ağa. "

Elimdeki telefonu cebime sıkıştırıp lobiye doğru ilerledim. Oturduğu koltuğun önüne gelip yan taraftaki boş olana oturdum.

" Beni aramışsın Ağam. "

" Nerdesin sen? "

" Dışarda bir işim vardı gidip geldim."

" Ne işin vardı. "

" Hayırdır ne bu merak Şahin ağa."

" Soruma soruyla cevap verme.

Merak ettim durumunu. Sorup sıkıntı varmı öğrenmek istedim. Ama Selda burada değil erkek arkadaşıyla buluşacakmış dedi. Erkek arkadaş bulacak kadar vakti bulduğuna göre rahatsın."

Söylediği şeye ne tepki versem bilemedim. Ne demeye çalışıyordu. Kızıyormuydu kıskanmış mıydı?

Arkama yaslanıp bacak bacak üstüne atıp kollarımı göğsümde birleştirdim onun gibi. Gözlerimi gözlerine diktim.

" Birincisi nasıl senin kız arkadaşın olabiliyorsa benim de erkek arkadaşım olabilir ne var bunda. Sana mı soracağım."

Tabi ki erkek arkadaşım falan yoktu. Sadece hesap sorar gibi sorması sinirime dokunmuştu.

" İkincisi ömür boyu burada kalacak olmadığım için kendime ev bakmaya gittim. Buldum da. Ve Haşmetmahap Ağa bir kaç gün izin verirse kendi evimin temizliği ve yerleşmesi ile uğraşacağım. Ha! İzin vermiyorsanız ağam işten ayrılmak zorunda kalır başka iş bulurum. Nede olsa İstanbul benim çöplüğüm."

Bir süre beni izledi.

" Neden burdan gitmek istiyorsun. Çalıştığın sürece kalabileceğini söylemiştim."

O an tuvalette konuşan kadınları hatırladım. Şimdi karılar ikimizden çok güzel dedi kodu malzemesi çıkarmışlar desem arar tarar bulurdu o ikisini. Bu yüzden,

" Kendi evimde daha rahat ederim ben. Sevmiyorum öyle otel odalarını falan. " Dedim.

" Yani rahatlık battı diyorsun. "

" He ağam. Rahatlık batmiştir.
Değirmenciye kuş tüyü yatak vermişler kafayı götürüp değirmen daşına koymiş."

Şiveli konuşmam hoşuna gitmemişti galiba zira kaşları çatılmıştı.

" Nerde bu ev. Nasıl gidip geleceksin."

" Biraz uzak. Metro ile hallolur ama."

Yerinden kalkıp gömleğinin yakasındaki siyah gözlüğü çıkarıp gözüne taktı. Ellerini ceplerine sokup,

" İstediğin kadar izinlisin."

Dedi. " Berat Müdüre söyle ikinci aylığını peşin versin. "

Sonrada yürüyüp gitti. Ayağa kalkıp arkasından bakakaldım. Hadii bu neydi şimdi. Resmen trip yedim ya lan. Asansöre binip gözden kaybolurken vücudumdaki sinyalle lavaboların olduğu tarafa koştum.

Acele ile içeriye girip kabine attım kendimi. İşimi halledip çıkarken bir oh çektim. Parlayacakmışım lan!

Ellerimi yıkamak için lavabolara geçtim. Güzelce sabunlayarak yıkayıp duvardaki kağıt havlulardan alırken duyduğum seslerle kulaklarım dikildi.

Anında arkamı döndüm. Bilin bakalım kimler var burada? Şule ve Sibel dedikodu ikilisi. Birbirimize bakarken ben onlara pis bir gülümseme bıraktım. Onlar bana şaşıran bakışlar attı.

" Valla gökte ararken yerde... ah! Pardon! Tuvalette bulmak bu olmalı."

Diyerek etrafa şöyle bir göz gezdirdim. Köşedeki paspaslı kovayı görünce neşem daha bi yerine geldi yeminle. İşaret parmağımı kaldırıp ikisi arasında gezdirdim.

" Hanginizdi Sibel. "

" Neden soruyorsun? "

Kim olduğu belli olmuştu Sibel'in.

" Ha, demek sensin!"

Üzerimdeki gözlere aldırmadan köşeye yürüyüp paspası çıkardıktan sonra kovayı elime aldım. Bir kaç adımda yanlarına geldiğim gibi elimdeki pis su dolu kovayı ikisinin üzerine birden boca ettiğimde neye uğradıklarını şaşırdılar.

Yer silme kovasındaki su ağızlarına gözleri girerken birer çığlık attı ikisi birden. Elindeki kovayı sol tarafıma fırlatıp bir anda yakasından tuttum Sibel zillisini.

Ortağı Şule bir yandan yüzündeki pis suyu temizlemeye çalışırken,

" Bırak ne yapıyorsun? " Diyerek üzerime gelince ilk iş tekmemi karnına geçirdim. Yediği tekme ve ıslak zemin yüzünden kayan ayağıyla dışarıya doğru düşerken geçmek bir yana artan sinirimle Sibel'e döndüm. Bir elime saçlarını dolarken diğer elimi boğazına geçirip sıktım.

" Demek çirkinim ha!
Demek adım birşeye benzemiyor
Demek bir kaç gecelik eğlence.
Demek bir kaç çerez den biri ha!

Sen kendini ne sanıyorsun lan yelloz köpek. Patronun altına karı arasa önce sen koşarsın birde bana iftira atıyorsun. Sikerim lan sizin belanızı.
Senin bok dolu kafanı şu kilozete sokar bokta boğarım ikinizide.

Kendime cekip gerisin geri savurdum zilliyi. Arkasındaki duvara çarpıp kayan ayaklarıyla göt üstü yerde kalırken eli boğazında nefes almaya çalışıyordu.

Bugünden sonra ikinizide ne benim hakkımda nede bir başkası hakkın dedi kodu yaparken görürsem kendinize kanalizasyonda yer beğenin. Çünkü ikinizide oraya gömerim.

İkiside hâlâ şaşkın ve korku dolu gözlerle bana bakarken musluğun yanına geçip ellerimi yıkadım. İki tane mikroba dokunmuştum zira. Kurulanıp aralarından geçerek resepsiyon bölümüne doğru yürüdüm. Selda'nın yanına geldiğimde,

" Umay? Ne bu hâlin? "

" Ne varmış halimde? "

Kızın üzerimdeki bakışlarıyla kendime çevirdim gözlerimi.

" Hassiktir! " Dedim.

" O ziillileri ıslarken bende ıslanmışım. "

" Zilli mi? Zilli derken? "

Gözlerim anında Selda'yı buldu.
Sesli konuşmuştum. Şimdi kıza tuvalette iki tane iki ayaklı fare vardı onları hakladım desem ya o, ya ben sıkıntıda kalacaktık. Anında toparlamaya çalıştım o yüzden.

" Ne zillisi? "

" Bende onu soruyorum. Ne zillisi? "

" Zilli mi dedim ben? "

" Evet öyle dedin.."

" Ben mi dedim? "

" Sen dedin!
Yoksa birileriyle mi kavga ettin? "

" Ne kavgası? "

" Umay! "

" Ben mi? Kavga mı? "

Sonunda beyni yanıp pes eden Selda aval aval bakarken,

" Ben bi üzerimi değiştireyim." diyip tüydüm.

Koşar adım kendi odama giderken arkamdan beyni içse bu kadar bulanmayacak bir Selda bırakmıştım.

******

Saatin zangır zangır bağıran sesiyle yerimden sıçrayarak uyandım.

Bu dedemin devrinden kalma saatin zangırtısına bir türlü alışamamıştım ama iki gündür başka türlü de uyanıpda kalkamıyordum. Çünkü bir haftadır gece gündüz temizlik ve ev yerleştirmek için uğraşmış yorgunluktan sabahları uyanamaz hale gelmiştim. Ancak bu eski kiracıdan kalma saatin sesi beni ayıyordu.

İlk iş saatin kilidini kapatıp aklımın başına gelmesini bekledim. Allah'ım kafamın içindeki saat hâlâ ötüyordu beh! Gözlerimi kapatıp kafamın içindeki saatin üzerine bir balyoz indirdikten sonra yerimden kalktığım gibi terliklerimi giyip anırırcasına esneyerek odamdan çıktım.

Banyoya giderken yol üstü Sude'nin odasına gelip kapıyı tıkladım.

" Sude kalk."

Diyerek içeriye girdim. Kafasını yastığın altına sokup uyumaya devam eden kızın yanına gelip yatağın üzerine eğildim.

" Sudeeeeeeeee!
Kalk! "

Yerinden sıçrayarak kalktı dizlerinin üzerine.

" Altıma yaptım korkudan yaah! "

" Sanada günaydın uyuyan güzel. Hiç bir şey söyleme hakkın yok. Her sabah bu şekilde uyandırmam için benimle yazılı anlaşma yaptığını hatırlatırım."

Öyleydi. Bu Sude'nin durumu benden beter. Benim halim uyanamayan hâlim geçiciydi. Yorgunluktan ayılamıyordum. Ama bu kızın kronik ayılma sorunu varmış. Geri uykuya dalıyor sonrada okula geç kalıyormuş. Baktı olmayacak benimle böyle bir anlaşma yaptı. Yoksa son yılını bitirip iç mimar olması şansa kalacaktı. Sude karakter olarak duygusal ağlamaya bahane arayan ama güzel kalpli sevgi dolu bir kızdı.

" Hemen kalk yoksa tekmelerim seni."

" Tamam ya tamam! "

Dedi mızmız. Hızla odadan çıkıp banyoya girdim. İşlerimi halledip elimi yüzümü yıkadım. Çıkarken uyuyarak gelen Sude' ye bakarak.

" Çayı koyuyorum oyalanma. "

Dedikten sonra, hızlı adımlarla mutfağa yürürken diğer odaya uğradım. Kapıyı tıklayıp içeriye girdim.

" Çiğdem kalk. "

" Tamam."

Dedi kız ağır hareketlerle kalkarak. İlk iş gözlüğünü taktı. Kızın gözleri bozuk, gözlüğü olmadan önünü bile göremiyordu. E herkes ben mi?
Bu kızlar okuyor. Dahası bu Çiğdem ne bulursa okuyordu. Biri bana kitap kurdu çiz dese bu kızı çizerdim. Kız kaç gündür hem temizlik yaptı hem kitap okudu. Resmen hayretim şaştı. Bu güne kadar okuduğu kitaplar ise tuğla gibi ve gözlerini bozmuş. Doktor olur olmaz ilk iş gözlerini çizdirmek istiyormuş.

Koridoru bitirip mutfağa geçtim. Ocağa çay koyup kahvaltılıklar için dolaba yöneldim. Evet bir hafta önce sınırsız izin ve peşin maaşımı alıp ertesi gün yeni arkadaşlarımla buluşup, birlikte alış veriş yapmış, bir hafta boyunca bu evi temizlemiş, yeni eşyalar alıp nihayet yerleşmiştik.

Artık üç kız bu evi paylaşıyorduk. Ne kadar sürer bilmiyorum ama iyi arkadaş olduk gibi. Geçtiğimiz bir haftada temizlik yaparken ettiğimiz sohbetler sayesinde birbirimizide daha iyi tanımıştık.

Buzdolabından kahvaltılıkları alıp mutfak masasına yerleştirirken Sude geldi. Ben bardakları alırken oda çayı demledi. Omleti de ben yapayım diyen Çiğdem ocağa yürürken bende ekmekleri koydum masaya. Az sonra masada birlikte kahvaltı yapıyorduk.

Onlar önlerine, ah pardon! Sude önüne Çiğdem elindeki kitaba bakarak yerken ben ikisini izliyordum. İlk kez bu kadar huzurlu bir pazar kahvaltısı yapıyordum. Bu kızlarla arkadaş olmak bana iyi gelecekti eminim.

" Eee kızlar bugün ne yapıyoruz."

" Nasıl yani? "

Dedi Çiğdem gözü hâlâ kitapta.

" Yarın okula gideceğim. E sende gideceksin. Umay da işe başlayacak.

Gelin bugün yeni başlayan ve devam edecek arkadaşlığımızı kutlamak için birşeyler yapalım."

Önümdeki omletten bir çatal alırken,

" Mesela? " Dedim.

" Mesela bir eğlence mekanında takılıp birşeyler içip dans edip sonrada bir kafede birer kahve içip sabaha karşı eve gelebiliriz."

Ben ağzımda çatal, Çiğdem kitabın ve gözlüklerinin üzerinden Sude'ye baktık.

Sude'nin gözleri ise bir bana bir Çiğdem'e gidip geldi.

" Ne? Neden öyle bakıyorsunuz? "

Dirseğimi masaya elimi yüzüme dayadım.

" Yarın benim işim ikinizin okulu var. Ve sen sabaha karşı eve gelelim diyorsun. Birde neden öyle bakıyorsunuz diye soruyorsun."

" Tamam sabaha karşı kısmı abartı oldu. Bunu başka zaman ve hafta sonuna saklayalım.

O zaman sadece eğlenceye gidelim. Güzel bir yer biliyorum. Salazar Bar. Sahibini de tanıyorum. Fiyatta indirim yapar bize. "

Çiğdem bana ben Çiğdem'e baktık.

" Benim çözmem gereken sorular var."

Sude girdi araya.

" Daha yeni başladı dönem. Ne sorusu bu ya."

" Bensiz gidin siz."

Sude'nin gözleri bana kaydı.

Omuz silktim,

" Tamam ama Kül kedisi gibi on iki de evde olacağız."

" Okey. "

*****

Akşama kadar evde ki kalan ufak tefek işleri de bitirip akşam yemeğinden sonra hazırlanarak son kez Çiğdem'e de seslendik.

Kafası ve gözleri kitaba gömük,

" Siz gidin." diyerek soru çözmeye devam edince, Sude ile ayakkabıları giyip evden birlikte çıktık.

Binanın iki sokak aşağısındaki duraktan otobüse bindik. Mekana en yakın durakta inip yürüyerek devam ettik yolu. Saat on cadde ışıl ışıl bütün gençler sokaklardaydı..

" Görüyor musun? "

Dedi Sude.

" Okullardan önce bütün öğrenciler son günleri değerlendirmeye çıkmışlar. "

Yıllardır başka mevzularla meşgul olduğum için İstanbul'un bu yüzünü hiç görmediğimi farkettim.

İt çakal, hırsız haydut derseniz anında uyum sağlardım. Da öğrenci gençler benim alanım değildi.

Neyse diyipndevam ettim Sude'nin yanında yürümeye. Nihayet küçük mekanın önünde durduk. Başımı kaldırıp girişin üzerinde beyaz neonlarla yazılı yazıyı okudum. Salazar Bar...

" Hadi gel. " Diyen Sude önden bende arkasından girdik.

Küçük sakin, barda oturan çiftler ortada dans eden gençler abartılı birşeyin olmadığı bir yerdi. Sude ile bara yürüyüp oturduk. İçecek hafif birşeyler isteyip gelişini beklemeye başladık. Az sonra içeceklerimiz önümüzde içerken Sude,

" Çiğdem de gelseydi keşke."

Dedikten sonra çantasından çıkardığı küçük ayna ve ruju ile makyaj tazelemeye başladı. Benim öyle dertlerim olmadığı için bir yandan elimdekini içerken bir yandan loş ışıklı mekanın içini geziyordu gözlerim.

" Burası baya baya..."

Demiştim ki duyduğum barmenin sesiyle olduğum yere çakılı kaldım.

" AA Atakan!
Sende mi buradasın?
Ne ara döndün lan sen İzmir'den."

Atakan demişti. Hangi Atakan? Allah'ım benim tanıdığım Atakan olmasın ne olur!

" Yeni geldim, iki gün oldu. Evlilik bana göre değil oğlum."

Kahretsin. Şansımı sikeyim ben!
Bu o pisliğin ta kendisiydi. Suzi'nin aşık olduğu uğruna beni sattığı Atakan. Lan nasıl bir şanstı ki o kadar yer varken ikimiz de buraya gelmiştik. Beni burda görürse hiç iyi olmazdı. İlk iş Hıdıra gammazlardı.

Hemen yerimden yavaşça kalktım. Ufaktan ufaktan çıkışın yolunu tutarken kimsenin beni görmemesini umuyordum. Sude'yi bile bırakıp pistte dans edenlerin arasından geçip kapıya yürüyordum ki adımı duydum.

" Umay! "

Arkamı dönüp bakma gafletinde bulunduğum da karşımda gördüğüm oydu. Hıdır.

Geri geri adımlarken La*etler yağsın tepene.

Diyip arkamı döndüğüm gibi son hız kapıya koştum.

" Umay! "

" Benim kadar taş düşsün tepenize! "

Diyerek koşmaya devam ettim. Hani bu piç yakalanmıştı. Hani ben bunlardan kurtulmuştum.

Allah belanızı versin. Diye bağırarak nereye olduğuna bakmadan koştum. Aklımda tek şey vardı. Bu piç heriften kurtulmak.

Caddeye geldiğimde ışıklara bile bakmadan yola atladım. Daha bir kaç adım atmıştım ki kulağımda yankılanan korna sesiyle yan tarafımda ki acıyı hissettim. Kendimi önce siyah bir kaputun üzerinde ardından asfalt yerde buldum.

Loading...
0%