Yeni Üyelik
20.
Bölüm

🖤K.19 Dönebilirsin🖤

@azamet_29_2

" Yemeğini bitir ilaçlarını kullan yat dinlen. Ben dönene kadar evden dışarı adımını atmayacaksın. "

Dedikten sonra çıkıp gitti.

*****

Göz kapaklarımı geçip taa beynime kadar giren güneşin yardımıyla uyandım uykumdan.

Sabah olmuş güneş çoktan doğmuş öğle vakti virajını alırken yattığım yatağa uğramıştı.

Kalk artık! Diye bağırmadığı kalmıştı bir.

Yerimde doğrulup oturarak kollarım iki yanda güzelce bir esnedim. Vücudumun bazı yerlerinde inceden ağrılar devam ediyordu.

Olanların ardından bu kadar iyi uyumayı beklemiyordum doğrusu. Sebebi neydi?

Ayağa kalkıp yatağa baktım. Kocaman bir yatak oluşunu yeniden algıladım.. Rahat üç zalım yan yana yatardı bunda. Adam döne döne uyumak için normalin iki katı boyunda yatak almış.

Gönüllü değildim aslında burada uyumaya ama evde başka yatak yoktu. Başka oda bile yoktu ki. Burası bu Zalım'ın tek kişilik malikanesiydi sanki.

Odadaki banyoya girip sabah işlerimi hallettiktrn sonra elimi yüzümü yıkayıp, kurulanıp çıktım.

Akşam üzerimde olan Zalım'ın pijamalarını değiştirmeden yatmıştım. Çantam ve kıyafetlerim burada olduğuna göre artık kendi kıyafetlerimi giyebilirdim.

Yatağın ayak ucunda ki çantayı açıpta içinde kızların koyduğu kıyafetler arasında gördüğüm eşofman takımı ile gözlerim parladı.

Rahat kıyafetler favorimdir her zaman. Temiz çamaşırlar da cabası. Sarılmalı bir teşekkürü hak etmişlerdi.

Üzerimdeki pijamanın düğmelerine uzanmıştım ki aklıma dünkü olay gelince anında durup kapıya baktım.

Gözümün önüne gelen sahne ile hızla kalkıp kapıyı kilitleyip geri geldim. Ne olur ne olmaz daha dün olanları sindirememişken ikinci bir rezilliği kaldıramazdım.

Üzerimdeki pijamayı çıkartıp yatağın üzerine bıraktım. Bacağımın sol yanındaki morluğu yeniden görünce bir parça çıkma değişenli araba gibi hissettim kendimi. Bacak başkasından alma gibi duruyordu. Artan nefretimle Hıdır'ın arkasından küfür üstüne küfür saydırarak önce çamaşırlarımı sonra da eşofman takımımı giyindim.

Odadan çıkıp salonun yolunu tuttum. Boştu, kimse yoktu.

Şahin'i görmeyi mi umuyordun.

Diyen iç sesime cevap olarak,

Yoo ne alaka. Dedim.

Beklemiyordum. O da iki günden önce gelmezdi herhalde. Nede olsa iki gün biçmişti.

Gözlerimi yere indirdim düşünürken.

Dün akşamdan beri yoktu. Neredeydi acaba? Hıdır.. Belkide Hıdır'ı bizzat arıyor. Belki de buldu.

Umarım bulmuştur.
Dedim sesli.

Yaptıklarından sonra zerre acımam sana piç! Geber!

" Umay hanım."

Diyen Selcan sayesinde sıçrayarak geldim kendime. Boş bulunmuştum.

" Allah'ta seni!
Ödüm çıtladı kız."

" Kusura bakmayın korkuttuysam."

" Önemli değil."

Dedim mutfağa doğru yürüyerek.

" Düşünürken boş bulundum."

" Kahvaltı hazır. Buyrun."

O anda midem acıktık hadi yiyelim. Tarzında guruldayınca ayaklarım hızlı şekilde uyum sağladılar mideme.

Mutfağa geçip hazır olan masaya bir göz gezdirip yerime yürüdüm.

" Selcan. Misafir mi var?"

" Hayır yok."

" Peki bu ne? "
Yarına da birşeyler bıraksaydın kız. Sonra Zalım gelip evimi de yeseydin diyecek bana. "

Kendi kendine kıkırdadı.

" Siz oturun ben çayı getireyim."

" Kendine de bardak getir gel."

Diyip oturdum. Önümdeki sultan sofrasındaki her çeşitten tabağıma alırken Selcan da çayları doldurdu.

Karşımdaki sandalyeye geçip çayımı verip kendi çayını aldı.

" Çekinme sende ye."

" Ben kahvaltı yaptım geli..
Pardon Umay hanım. "

Daha önce de duyduğum ve Zalım'ın uyarıcı bakışlarından anladığım yasaklı kelimenin ilk hecesiyle bir yandan yiyip bir yandan sordum.

" Anlatsana Selcan ne bu Gelin kelimesi yasağı. "

Gözlerini benden kaçırıp bardağına dikti.

" Merak etme."

Dedim bir parça peyniri bir parça domates ve ekmekle birlikte aynı anda ağzıma teperek.

" Zolom oğona soylomom."

Bir kaç saniye bana baktı. Ardından öne doğru esnerken,

" Söz verir misiniz? "

Dedi fısıltıyla.

Bir an evde başkaları da var zannedip etrafına bakındım. Neden fısıltılı konuşuyordu ki.

" Söylemem kız söz."

" Siz o gece vurulup hastaneye gittikten sonra Şahin ağa'mı üç gün görmedik. Üçüncü gün eve geldiğinde evdeki herkesi yanına çağırdı.

Dicle'yi bulduğunu konuştuğunu Ferat'ın dediklerinin doğru olduğunu bundan sonra bu konu hakkında ve tabi berdel hakkında tek kelime konuşulmayacağını ima bile duyarsa cezası olacağını bu konunun kapandığını söyledi.

Meran hanım sizi sordu. Nerede ve nasıl olduğunuzu.

Şahin ağam, sizi hava alanına bırakmış. Antalya'ya gidecek dedi. Sonra ki bir kaç gün evde kaldı. Normalde evde pek durmazdı ağam. Her gün şirkete giderdi ama gitmedi. Konaktan çıkmadı. Geç saatlerde avluda sigara içerek otururken gördüm bir kaç kere.

Bir gece Mahir'in sesiyle çıktım mutfaktan. İçkili gelmiş. Çalışanlardan birini bu konularla ilgili konuşurken duymuş.

Zor aldılar Azer'i elinden. Adamın çenesini ve burnunu kırmış. Ölüyormuş neredeyse."

" Zalım diyince şaşırıyorsun birde.
Zalım işte. O kadarına ne gerek vardı. Karşısında ki Hıdır mı sanki?"

" Konakta ağam ne derse o olur. Aksini kabul etmez ağam.

Sahi!"

Kıza çevirdim gözlerimi.

" Ben size bir şey sorabilir miyim? "

" Tabi. Sor kız."

Dedim ağzımı doldurmaya devam ederken.

" Nasıl oluyor da Dicle'ye bu kadar benziyorsunuz? Yoksa kardeş falan mısınız herkesten gizliyorlar mı? "

" Valla bir ara bende düşünmedim desem yalan olur. Ama sadece benzerlik gerçekten. Dicle ile yada ailesiyle uzaktan yakından alakam yok."

" Allah insanları çift yaratırmış derlerdi de inanmazdım."

Önümdeki bardaktan kocaman bir yudum alıp içtim.

" Şimdi ben sana bir şey sorabilir miyim?"

" Tabii ki. "

" Sen neden buradasın yani İstanbul'da? "

" Şahin ağam ne zaman İstanbul'a gelse yanında konaktan biri gelir.

Başka çalışanlara güvenmez de sevmezde.

Genelde Gülden abla gelirdi hep yanında ama rahatsızlandı. Hastane işleri var bir kaç gün. O yüzden ben geldim geçici olarak. Bir hafta sonra döneceğim. "

" Hımm anladım.
E kız arkadaşıyla kalırken neden sizi getiriyorki. "

" Kız arkadaş? "

" Sen bilmiyor muydun? "

" Hayır. Ağamın kız arkadaşı mı varmış. E hadi hayırlısı inşallah."

Dedi ellerini çırparak.

" Hanım ağam duyunca sevinecek."

" Sevinecek derken? "

" Hanım ağam Şahin Ağa'mın da evlenmesini çoluk çocuğa karışmasını çok ister. Onun yaşındakilerin boyunca çocuğu var der. Bende torun sevmek istiyorum der."

Bir Zalım'ı bir Jale'yi birde konak ortamını ve yaşayış tarzlarını düşününce bir gülme aldı beni.

" Jale ve Mardin."

Dedim gülmeye devam ederek.

" Siz ağamın kız arkadaşını tanıyor musunuz? "

" Önce şu siz kelimesini bi kaldıralım. Ve evet bir kere gördüm. Hanım ağan beğenirmi bilmem ama ben sevmedim diyim! "

Yüzü asıldı kızın.
Hayelleriyle oynamış gibi hissettim valla.

" Neyse sikkt... Yani boş veeer bizene.

Bir çay daha alabilirim varsa. "

" Hemen." diyip kalktı kız. Ben de o sırada arkamdan ağlamasınlar diye masada ne var ne yok mideme indirdim. Yazık günah dimi!

Kahvaltı bittiğinde itirazlarına rağmen Selcan'a masayı toplamada yardım ettim. Şaka maka bir saatten fazla kahvaltı masasında lak lak etmiştik. Bu arada kız bir açıldı ki sormayın. Şahin Ağa'nın hayatında ne varsa öğrendim diyebilirim.

Ben adam da bir şirket iki de otel var sanırken yok yokmuş. Gaziantep de fıstık bahçeleri fabrika Midyat da turistik konaklamalar vs vs.

" Kahve içer misin? "

Diyen kızla çıktım düşüncelerimin arasından.

" Bizim oradan getirdim gelirken. Buraların kahvesi gibi değildir. "

" Olur kendine de yap birlikte içelim."

Ben bu kızı iyice sevmeye başlamıştım ha!

Yaptığı kahvelerin yanına bir kutu fıstıklı çikolata çıkarıp masaya bıraktı.

" Kız Zalım Ağa'nın bir de çikolata fabrikası falan yok değil mi? "

Kız güldü. " Yok."

" Fıstıkları ağamdan alan fabrika sahibi kocaman bir koli çikolata yollamış hediye olarak. "

" Yani oda olmasın.
Bu kadar zenginlik adamı kıskandırıyor. Kendimi sokak kedisi gibi hissecem yoksa. "

Dedim bozulan sinirimle gülerken. Kutudan bir çikolata alıp sırmalı kağıdından çıkardıktan sonra ağzıma attım. Yeminle resmen bayram etti dilim damağım.

Enfes! Dedim üzerine bir yudum kahve içerek.

" Tam ağalara layık. "

" Ağam çikolata yemez ki."

Diyince bakakaldım.

" Giderken Mardin'e götürüp çoluk çocuğa dağıtacağız."

" Yemez mi? "

" Yemez. Yani sevmez."

Hayretle baktım yüzüne.

" Senin ağan kafayı yemiş.
Çikolata sevmeyen insan mı olur beh? Hele ki böyle kalitelisini."

Kıs kıs güldü.

" Ağamın tatlılarla arası pek yoktur. "

" Belli. "

" İstersen bir kaç paketini sen götür giderken."

" Olur valla. Madem o kadar fazlaymış alırım bi beş altı paket.
Ne demişler yemeyenin malını yerler!"

Birlikte güldük bu lafıma. Biz gülmeye devam ederken salonun kapısı açıldı.

" Kim bu destursuz giren." Diyen Selcan ayağa kalkıp salona geçerken bende peşinden gittim.

Dışarısı adam doluyken Hıdır falan olamazdı herhalde.

Gözlerimi kapıdan giren kişiye çevirince Jale'yi görmek beklediğim bir şey değildi doğrusu. Selcan tanımamıştı ama ben tanımıştım. İstanbul'a döndüğüm ilk gün kedisini vermek için uğradığımızda görmüştüm yüzünü.

Elinde bir çanta kapıdan girerken çaktırmadan etrafına baktı. Selcan ilerleyip.

" Buyrun kimsiniz? "

Derken arkasındaki adama bakıyordu.

" Şahin ağam yollamış. Bırakması gereken dosyalar varmış."

" Ben alayım."

Dedi kız elini uzatıp.

" Ağama veririm."

Jale çantayı vermek yerine salona geçerken gözleri beni buldu.
Oturup bacak bacak üstüne atarak çantayı yanıbaşına koydu.

" Şahin nerede? "

" Ağam dün akşam erkenden çıktı. İşleri vardı? "

Gözleri hâlâ üzerimde konuştu.

" Biliyorum.
Gece benimleydi. Sabah ben uyurken duş alıp erkenden çıkmış. Dosyaları isteyince burada olacağını düşündüm. O yüzden soruyorum."

Gereksizce bir açıklama ile ne haltlar yediğini anlatırken kaşlarım otomatik çatıldı. Dün akşam buradan ayrılırken ki gördüğüm yüzü anımsadım. Ben o hırsla Hıdır'ı bulup gırtlağına sarılır diye düşünürken gidip bu zilliye sarılmıştı anlaşılan.

Bu zillide sabaha kadar altında inleyerek bütün hırsını dindirmişti heralde.

" Sen kimsin cicim."

Dedi bana dikine dikine bakmaya devam ederek.

" Ağamın misafiri. "

Dedi Selcan benden önce.

" Hımm." dedi dudaklarını büzerek.

" Bende Şahin'in kız arkadaşı Jale."

Zaten tanıyorum. Demedim.

" Senin adın neydi cicim? "

Allah'ım bir insan nasıl bu kadar gıcık olabilir.

Diyen içimdeki Umay'ı alnından öptüm.

Karşısındaki koltuğa oturup bacak bacak üstüne attım.

" Umay."

Soyadımı söylemeye gerek yoktu.
Sessiz bakışlarını kaldırdığı tek kaşıyla süsledi. Selcan'a döndü.
Bana bir kahve getir.

Selcan bocalarken ters olan ikinci bakışla mutfağın yolunu tuttu kız.

" Nereden tanışıyorsunuz Şahin'le. "

" Neden merak ettiniz? "

" Erkek arkadaşımla ilgili herşeyi bilmek isterim."

" O zaman ona sorarsınız."

Kaşları çatıldı. Bal gibi de kıskanmıştı.

" Ben sana soruyorum."

" Ne oldu? Sakın bana kıskandığınızı söylemeyin."

" Şahin'e güvenim tamdır. Beni aldatmaz. "

Dedi güya medeni bir kız tarzında.

" Sadece merak ettim."

" Hımm...
Söyleyim bari.
Mardin'de tanıştık. Bir kaç gün evinde misafir etmişti beni yine."

Az kalsın berdele kurban gidiyordum demedim tabi. Yine de sözlerimden hoşlanmadığı gün gibi ortadaydı.

Neden bilmem sinir olduğunu bilmek hoşuma gitmeye başlamıştı.

" Ne kadar daha buradasın? "

Kucağındaki ellerini gördüm. Birbirine geçik parmaklarını sıkıyordu. Yüzünde mimik oynamasada şuan gerçekten içi içini yiyecek kadar kıskanıyordu.

Hoşuma giden oyuna devam ettim.

" Şahin ne zaman derse gidebilirsin diye o zaman gideceğim. " Dedim.

O başka bir şeyler düşünüp anlasa da gerçek buydu. Şahin ağa ne zaman gelipte, artık Hıdır'dan korkmana gerek yok. Rahatca gidebilirsin. Derse o zaman gidecektim.

Mutfaktan çıkan Selcan elinde tepsi bir fincan kahve ve tabaktaki çikolata ile gelirken ayağa kalktı Jale.

Çantanın içinden bir dosya çıkarıp koltuğa attı. Sonrada kapıya yürüdü sinirli. Ve çıkıp gitti. Selcan elinde tepsi arkasından bakakaldı.

" Ne oldu. Niye kahve isteyip sonrada çıkıp gitti bu kadın. "

" Bilmem." Dedim ama biliyordum. Beni daha fazla görmek istememişti.

" Neyse boş ver. "
Ayağa kalkıp Selca'nın elimdeki tepsiden çikolata tabağını alıp tekrar oturdum koltuğa.

Birer birer açıp yerken az önce giden Jale'yi ısırdığım hayalettim resmen. Yamyam mıyım ne?

Selcan elinde tepsi mutfağa dönerken benim aklımda Jale zillisinin cümleleri vardı hâlâ. Dün geceyi bu zilli ile mi geçirmişti?

Sanane Umay sanane!

Diye hırlayaran iç sesime yine hak verdim.

Doğru banane. Bana ne oluyor. Adamın kız arkadaşı sonuçta.

Sinirle kalktım yerimden. Sanki karşımda o var gibi yumruklarımı ve dişlerimi sıkarak konuştum.

Önce benim sorunumu halletseydin. Sonra ne yapıyorsan yap.

Hem beni zorla buraya getiryorsun. Bana evden çıkma diyorsun. Sonra da sevgilinin koynunda sabahlıyorsun. Ev boş kalmasın diye mi getirdin beni buraya. Üstelik çok gıcık bir kız. Erkek olsam yanından geçmem.

Mutfaktan çıkan Selcan,

" Beni mi çağırdın? "

Diyince kendime geldim.

" Yok kız kendi kendime konuşuyordum. "
Yerimden kalkıp gece kaldığım odaya döndüm. Büyük yatağa doğru ilerlerken giyinme odasına ilişti gözlerim.

Kediyi merak öldürürmüş ya merak ettim işte. Zalım Ağa'nın giyinme odası nasıl olur acaba diye. Tabi beklerken yapacak birşey de bulamayınca odaya girip bakmak istedim.

İçimdeki Umay, sıkılmış it süpürülmüş yerde gezermiş. Diyordu.

Sen bi sus. Diyip içeri girdim. Gördüğüm büyük odaya şöyle bir baktıktan sonra neden bu evde başka bir yatak odası yok anladım. Adam hepsini tekeline almış anam.

Duvardan duvara dolap ve raflar vardı. Bir kısmında takım elbiseler. Bir kısmında gömlekler bir kısmında deri ayakkabılar, çanta, gözlük...

Sikeyim! Böyle zenginlik mi olur lan!

Aynalı çekmecenin önüne geçip çekmeceyi açtım. Kravatlar, saatler, kol düğmeleri ve yüzükler.

Buralarda bir yerde bir de para kasası varsa düşüp bayılacaktım sonunda.

Çık kızım şuradan! diyip gerisin geri çıktım giyinme odasından. Yatağa kadar gelip kendimi üzerine bıraktım.
Zalım Ağa'yı bir sonra ki görüşümde aklıma bu görüntüler gelecekti kesin.
Zengin ağa...

Derin bir nefes alıp verdim. Aklımda Hıdır ve Atakan ve ne zaman rarat bir hayatım olacağı sorusu dönüp duruyordu.

Tam yeni bir ev, yeni bir iş ve yeni arkadaşlar edinmişken...Daha iyi bir gelecek hayal etmeye başlamışken, herşey yoluna girecekken, tekrar karşıma çıkmaları nasıl bir şansızlıktı.
Tabi ki geçmişin gölgesiydi üzerimdeki o şansızlık.

Lâ*et herifler. Allah belanızı versin. Dedim gözlerimi kapatırken.
Ardından yediğim çikolatalar yüzünde çıkan şekerimin sebep olduğunu düşündüğüm gelen uykunun kollarına bıraktım kendimi.

*****

Uyandıktan sonra günün kalanını evin içinde yemek ve uyku saatleri dışında kafesteki aslan misali ileri geri yürüyerek geçirdim desem yeridir.

Akşam yemeğinden sonra Selcan mutfak işlerini bitirip dinlenmek için müştemilata gidince evde tek başıma kaldım.

Eh kıza dur ben sıkılıyorum diyecek hâlimde yoktu tabi. Bir ara boş ver Zalım Ağa'nın emrini. Diyerek kapıyı açıp bahçeye çıkayım dedim... Kapı önündeki iki kazma anında önüme dikildi. Sağ taraftaki,

" Evden çıkamazsınız Ağa'mın emri."

Diyince el mecbur geri girdim içeriye. Salona geçip koltuğun üzerine bıraktım kendimi.

Başımı geriye atıp gözlerimi tavana diktim. Beyaz tavanda yeni fark ettiğim yıldız kabartmaları çekti dikkatimi. Bütün tavana göz gezdirdim. Tamamı kabartma yıldızlarla kaplıydı. Az sonra da kendimi o yıldızları sayarken buldum.

İşsiz miyim ne?
Evet işsizim ve zaman geçmiyor ne yapayım yani!

Beş, on, yirmi derken dakikalar ilerlemiş ben hala sayıyordum. Kenardan kenara köşeden köşeye saydığım yıldızlar tamı tamına sekiz yüz yetmiş beş adetti. Arada bir kaç tane kaydırmış olabilirim tabi. Tutulan boynum da cabası.

Ne oldu başın göğe erdi mi.

Diyen iç sesime,

Sen kapasana çeneni. Diyerek kendimi koltuğa bıraktım. Biraz sağa yattım biraz da sola. Olmadı ayağa kalkıp salonun bütün ışıklarını kapatıp bahçedeki lambaların içeriye giren loş ışığında koltuğa geçtim. Oturup bağdaş kurdum. Aklıma gelen ve bugüne kadar hiç yapmadığım bir şeyi denemeye karar verip parmak uçlarımı birleştirerek yoga pozisyonu aldım ve gözlerimi kapattım.

Düşündüm. Nasıl yapılıyordu lan bu?
Salla gitsiiiin.

" Oooommmm.
Rahatlamak istiyooooommmmmm!!!
Hıdır gibilerden kurtulup huzurlu bir hayat istiyooooommmmmm! Çoooookkk para istiyoooommmm! "

Söylediklerimin saçmalığını farkedince gülmeye başladım. Baktım iyice saçmalayacağım sırayla açtığım gözlerle yogadan da vazgeçtim. Bir süre yine güldükten sonra geriye yaslanıp derin nefesler alarak duruldum.

Sonunda bu şekilde oturmaktan da bıkınca yerdeki halının üzerine uzanıp şişmeye başlayan ayaklarımı koltuğun üzerine kaldırarak gözlerimi kapattım.

Zalım'ın dediği gibi kıpırdamadan duramıyordum ben onu farkettim. Altımda kurt mu kaynıyor ne?

Ayaklarım koltukta kollarım iki yanda gözlerim tavandaydı yine. Aynı yıldızlar say biziii, say biziii demeye başlayınca siktirin gidin. Diyip gözlerimi kapadım.

Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. Kapı sesiyle uyandığımda yerde cenin pozisyonunda ve her yerim tutulmuş şekilde yatarken buldum kendimi.

Uyuya kalmıştım. Kafamı kaldırıp karanlıkta görmeye çalışarak kapıdan giren kişiye baktım.

Arkadan gelen Tikli Mahir'in iyi geceler abi diyen sesiyle giren kişinin kim olduğu belli olmuştu.

Zalim ağa gelmişti. Yerimden kalktığımda beni farkedince bana döndü yönünü.

" Ne işin var burada."

" Uyuya kalmışım."

" Yerde mi? Yatak mı battı? "

" He ağam. Yatak batmiştir."

Elini alnına bastırırken derin bir nefes verdiğini duydum.

" Bekle burada. Birazdan gelirim."

" Tamam." diyip ışığı açmak için anahtarın yanına gelmiştim ki.

" Açma! " dedi yüksek sesle.

Ama çok geçti. Çoktan açmıştım.

" Kapat! "

Diye bağırdı. Yerimde sıçrarken elini gördüm. Kan vardı sıktığı yumruğunda.

" Eline ne oldu? Yaralı mısın? "

" Umay! Kapat şu siktiğimin ışığını! "

Ters birşey vardı. Bana dönmeden bağırıyordu. Hızlı iki adımda yanına gelip önüne geçtim.

Gördüğüm kan sıçramış yüzü ve kıyafetleri ile gözlerim kocaman olurken öfke yüklü gözleri gözlerimi buldu.

" Gerçekten sinir bozuyorsun."

" Ö-öldüler mi? "

Diyebildim. Yanımdan geçip bir kaç basamağı çıkıp odasına yürürken durdu. Arkası dönük konuştu.

" Yarın sabah evine dönebilirsin."

Loading...
0%