@azamet_29_2
|
" Bırak! Dedim zor çıkan sesimle. " Seni küçük fare. Sen beni kendin gibi aptal mı sanıyorsun ha! " Bütün öfkesiyle bağırdı. Bedenimi kendine çekip yeniden duvara çarparak devam etti. " Demek bana getireceğin paraları çalıp çalıp biriktiriyordun ha! " Senin canın soğuk suyla hortum acısı çekmiş anlaşılan. Beni kendine çekip, hızla bir kez daha çarptı duvara. Boğazımı daha da sıkarken Suzan girdi araya. Kolundan tuttu. " Bırak Hıdır! İshak geldi. Suzan'ı tutup, " Sen karışma." Diyerek kenara çekti. " Evet! " Dedim bütün sinirimle. Canıma yetmişti artık. " Çaldım! Sayende mesleğim değil mi zaten? Sen öğretmedin mi çalmayı. Derken gülmeye başladım. Yine sinirlerim bozulmuştu çünkü. Boğazımdaki el yüzünden kendi sesimi zor duyuyordum ama yinede gülüyordum. Galiba deliriyordum. Bu insanlar akıl bırakmamıştı ki bende. " Bıktım! " Dedim. " Senden de! Dedikten sonra yine gülmeye başladım. Yüzümü incelerken kaşları çatıldı. Ellerini üzerimden çekip geriledi. Bütün gücüyle bir tokat attığında yüzümdeki inanılmaz yanma ve acı hissiyle kendimi yerde buldum. Artık gülmüyor dolan gözlerim ellerim yüzümde ve boğazımda nefes almaya çalışıyor, nefretle bakıyordum pis yüzüne. Bir anda yanıma çöktü. Geçmemişti hırsı. Bir eli yeniden saçımı bulurken neresinden çıkardığını görmediğim bıçağı boğazıma dayadı. " Gebertirim lan seni. Suzan, " Hıdır yapma lütfen! " Diye bağırırken ben, " Öldür! " Diye bağırdım. " Öldür lan orospu çocuğu! Gözlerim ağlamak istesede izin vermedim. Şuan öyle öfkeli bakıyordu ki. Bu sefer derdi para falan değildi. Sözlerime kızmıştı. Tamam... Dedim. Herşey bitti. Sonrası yok. ***** Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda kırılmış gibi hissettiğim çenemin acısıyla birlikte bana tanıdık gelen rutubet kokulu o pis kilerin zemininde yerde yatarken buldum kendimi. Anlaşılan evimden alınmış ve Hıdır'ın işlettiği meyhanenin arka bölümündeki kilere atılmıştım.. YİNE! Küçükkende ceza vermek için hep bu kilere kapatırdı bizi Hıdır. Yerimde doğrulup sırtımı duvara yasladığımda her yerimin ağrıdığını hissettim. Beton zeminde yatınca her yerim tutulmuş, yediğim soğuk yüzünde eklemlerim ağrıyordu. Elimle acıyan çenemi kontrol ederken dudağımda ki kuru kanı farkettim. La*et olasıca şişko pislik. O an aklıma gelen para zarfı ile elimi cebime attım. Tabiki yerinde yoktu. Evde saklandığım paradan sonra onuda almışlardı. Allah'tan bir kısmını alıp saklamıştım. Hemen elimi belimden içeriye atıp aldığım parayı çıkardım. Saydım...Fena değildi miktar. Burdan çıksam bir hafta idare ederdi beni. Artık zulamda boşaldığına göre bundan başka param yoktu. Parayı cebime koyup tekrar geriye yaslandım. Yediğin çorba ile kaldın Umay. En az iki gün burada ve aç kalacaksın. Tıpkı eskiden olduğu gibi. Sağol ya dedim iç sesime. İyi ki hatırlattın. Saat kaçtı acaba. Yediğim yumrukla çektiğim uykuyu düşünürsek ertesi günün öğle saatleri olmalıydı. Yani öyle sanıyordum. Karanlığa biraz daha alışan gözlerimi içerde dolaşırdım. Hâlâ eskisi gibiydi. Pis bir şilte kırık bir kaç eşya. Nem ve rutubet kokusu. Yerimden kalkıp şiltenin üzerine geçtim. İki gün kimse uğramaz diyerek uzanıp kendi kolumun üzerine koydum başımı yastık niyetine. İnşallah benden artan kızgınlığını Suzan'dan çıkarmamıştır o pislik. Uyu Umay. Uyu dinlen en azından enerjin sana kalsın. Diyerek gözlerimi kapattım. Ama ne uyku ne birşey. Aklımda sadece dahada artan buradan kaçıp gitme isteği vardı ve nasıl yapacağımı düşünüyordum. Bu son olay bardağı tasırmıştı. Bundan sonra daha fazla beklemeyecektim. Önce kimliğini almalısın o adamdan. Kimliğin olmadan hiçbir yere gidemezsin. Bilet bile alamazsın. Yine iç sesimdi konuşan ve haklıydı. Akıl veriyorsun ama yol göstermiyorsun. Dedim sinirli. Bu arada son günlerde daha bir geveze olmuştu sanki bu içimdeki ses yada içimdeki ben... Yada her neyse işte! Sürekli kendi kendime konuşurken buluyordum kendimi. Aklımı kaçırmadan hayatımı bir düzene sokarsam ne mutlu bana. Önce buradan çıkmalıydım. Ki. İki günden önce olmayacaktı bu yine. Sonrada bir şekilde Hıdır'dan kimliğimi almalıydım. Bir de nasıl yapacağımı bilsem iyi olurdu. Neyse iki gün az bir zaman değil nasılsa onuda bulurum herhalde. ***** Sessiz sakin geçen iki gün daha o delikte durdum. Bağırmak, çağırmak çıkarın beniii! Demek hiç bir fayda sağlamayacaktı nasılsa. O yüzden sessizce çektim cezamı. Tabi bir yandan da güzel planlar yaptım. Hıdır ayısı beni burada unutmazsa eğer, çıkar çıkmaz uygulamaya koyacaktım planımı. Kilerin içinde ileri geri yürüyerek beklerken kapının dışında duyduğum ses Hıdır ayısınındı. Gözlerimi kapıya çevirdim. Az sonra gelecek beni karga tulumba çıkaracaktı. Ama bu kez ben önce davranacaktım. Ayakkabı sesi yaklaştı yaklaştı tam kapı önünde durdu. Sürgülü kapı kilidi açıldı. Ardından kapı aralandı dışarıya doğru. Ve şov zamanı! Kapının önünde o şişko ayıyı görmemle birlikte koşarak gelip önünde diz çöküp bacaklarına sarılmam bir oldu. İlk defa böyle birşey yapıyordum. İğrençsin Umay. Kes sesini iç sesim. Önce donup kaldı. Ne olduğunu anlayamadı çünkü. " Ne yapıyorsun be bırak. Bıraksana! " Diyerek bacağını salladı durdu. Tabi ki bırakmadım. " Uzun zaman sonra iki gün karanlıkta kalınca kafayı mı yedin! " " Yedim! Hıdır'cım mı ööğ! Dedim içimden. Dışından ise, " Affet beni. Ne olur affet Hıdır." İki gözüm iki çeşme ağlıyordum. " Valla bir daha yapmayacağım. Çok pişmanım. Burnumu çekerek gözlerine baktım ayaklarının dibinden yukarıya doğru. Bir kaç saniyelik sessizlikten sonra, Atakan'ı duydum. " Abi affet. Bir Hıdır'a bir de Atakan'a baktım. Hıdır'ın yamağı, Suzan'ın yavuklusu Atakan'a. " Gerçekten pişman olmuş bence. Madem borcumu baştan başlayarak yeniden ödeyecem diyor. Büyüklük sende kalsın." Derken, Hıdır'a çaktırmadan bana göz işareti yaptı. Suzan ile arasındaki şeyleri bildiğimi biliyor muydu acaba. Dudaklarımı büzüp bir kedi yavrusu gibi ağlak bakmaya başladım. " Evet gerçekten pişmanım. Biraz düşündü, " Güzell... Nihayet aklın başına geldi demek." " Geldi! " Kalk ayağa. Derken elini ceketinin cebindeki cüzdanının üzerine vurdu. Kimliğinmi cebinde yaşıyormuuuş... " Ha! Sakın emniyetin elinden de kaçarım ne olacak sanki diye de düşünme Umay. Seni bulur ellerimle gebertirim. Yemin ederim yaparım. Ne yalan söyleyeyim. Son cümlesi emniyet kelimesi geçen diğer cümlesinden daha ürkütücü gelmişti. Emniyet yakalasa çok çok hapse girerdim. Ama bu herifin dediği gibi her yerde adamı varsa, direk kurşunlayın derdi. Yutkunarak, " Sağol! " Dedim gözlerimi silerken. İçimden de ma! Eki getirdim. Sağol. Ma! Geber emi! Dışımdan devam ettim sözlerime. " Allah başımızdan eksik etmesin." Yüzü güldü pisliğin. " Atakan! Sende temizlen gel. Bundan sonra burada çalışacaksın. " " Tamam." Dedim burnumu çekerek. & Kilerden çıkıp mekanın arka kapısına yöneldim yanımda Atakan ile. İkimizde sessizdik. Arka çıkışın önündeki araca binip evime doğru yola çıktık. Ne, neden yardım ettiğini sorabildim. Ne de Suzan ile arasındakilerden haberim var diyebildim Atakan'a. Ne de o bir şey söyledi. Ama geveze çenem dururmu dayanamadım. " Atakan... " Senin yüzünden Tekirdağ'a yolladı Hıdır. Güya iş için. Ama senden kaçırıyor. Manyaklığın bulaşıpta kaçmaya kalkmasın diye." Dedi soğuk sesiyle. Kızgındı bana. " Bir hafta sonra gelecekmiş." Göz ucuyla bir bakış attı. " İnsanların işlerini bozmakta üstüne yok." Ne? Ben ne yaptım ya! Dedim. Ama içimden. Ortalığı iyice karıştırmanın âlemi yoktu. En azından benim yüzümden dayak yememişti. O da birşeydi. Nihayet eve geldiğimizde, " Burada bekliyorum. Diyerek uyardı. " Yok, tövbe dedim ya. Kaçmam." İçimden yine ekledim. Şimdilik! Cebinden evimin anahtarını çıkarıp uzattı. Evimin anahtarının onda olmasına şaşırmalımıydım? Tabii ki hayır. " Burada bekliyorum. Anahtarı alıp, " Tamam." Dedim. Hızla inip eve girip ilk iş odama koştum. Kırmızı spor çantamı alıp cebimdeki paraları bir kaç da özel eşyamı koyup kapattım. Allah'ım temizlik gibisi varmı bee! Kıvırcık saçlarımı tarayıp serbest bıraktım. Kurudukça biraz daha kıvrılacaklardı. Son olarak kot ceketimi de giyip çantalarımı alıp kapıyı kilitleyerek arabanın yanında aldım soluğu. " Aferin." Tam ağzını açmış giydirecekken vazgeçtim. Ne demişler az sabırda çok keramet varmış. " Elindekiler? " " Kılık kıyafet. Yalanların efendisi Umay. Saygılar.. Diyen iç sesime bir tekme savurup elimdeki çantaları arabanın arka koltuğuna koyduktan sonra ön koltuğa bindim. " Bir yerde durup birşey yiyelim yoksa düşüp bayılacağım. Ölüyorum açlıktan iki gündür bir şey yemedim. " " Tamam. Bu bir uyarı idi ve mesajı almıştım.. Yol üst küçük bir dönerciye oturup sipariş verdik. Açlıktan gözüm dönmüş hapur hupur yerken Atakan'ın duygusuz bakan gözleri beni izliyordu. " Ne ? " Dedim dolu ağızla. " Açım? Suç mu ? İki gün o fare deliğinde kaldım aç susuz." " Açlığına değil yediklerinin nereye gittiğine bakıyorum. Midende kara delik mi var senin. Bu kadar yemene rağmen zargana gibisin." Gözlerimi devirdim. Evet zayıftım. Belki birazcık fazla zayıftım. Ama şikayetim yoktu. Koşarken, kaçarken bu benim için avantajdı. Üst üste yediğim üçüncü dönerden sonra gözüm açıldı, canım yerine geldi resmen. Geriye yaslanıp ayranın son yudumunu tepeme diktim. Elim karnımın üzerinde, " Doydum gidebiliriz. " Mekandan çıkıp soluğu meyhanede aldık. Planımın birinci kısmı tamamdı. Şimdi ikinci kısma geçiyordum. & İki gün boyunca mekanda garson olarak çalışıp mekanın arkasındaki küçük odada koltuk üzerinde uyudum. Halimden hiç memnun olmasamda sabrediyordum. Bugün planımın ikinci kısmını uygulayacak ve buradan tamamen kaçacaktım. Çünkü bu gece Cumartesi gecesiydi. Bu gece Hıdır ile Kazım'ı bir birine saracak sonrada topuklayıp kaçacaktım. Her Cumartesi gelirdi Kazım. Her gelişinde yanında bir kadın olurdu. Ama son zamanlarda yanında sadece tek ve güzel bir kadın vardı. Demek ki değerli biriydi. İşte kaçış kapım o kadın olacaktı. " Umay! " Adımı duyar duymaz baş köşedeki masaya döndüm. Koşarak yanına geldim. Hıdır geriye kaykılmış elinde sigara ve kadeh bana bakıyordu. " Bitti yenisini getir." " Hemen." Dedim. Uslu kız Umay.. Diye alay iç sesime cevap verdim. Ne demişler köprüyü geçene kadar ayıya Hıdır diyeceksin. Kadehi alıp bara yürürken bir yandanda yeni gelen müşterilerin arasında Kazım'ı arıyordu gözlerim. Herşey hazır kaçmak için ilk fırsatı kolluyordum. Ve nihayet göründü Kazım. Yanında yine o güzel kadın vardı. Yaktım seni Hıdır. Dedim pis bir gülümseme eşliğinde. Elindeki kadahi barmene uzatıp doldur. Dedim. Dolan bardağı gerisin geri Hıdır'a götürüp verdim. Gözlerim hâlâ Kazım'daydı. Her zamanki masasına, kıymetlisi olan sarışında yanına geçip oturdu. Diğer garsonlardan biri masayı donattı. Gözlerim bir Hıdır da bir Kazım da beklemeye başladım. Zamanını bekliyordum. Bu sırada mekanın içinde gezerek çiçek satan kızı görünce el işareti ile yanıma çağırdım. Etraftaki gözler yüzünden önce sohbet etme numarası yapıp ardından bir tane çiçek aldım. Cebimden çıkarıp verdiğim paradan sonra kulağına eğilip buradan çıkıp gitmesini söyledim. Zira ortalık her an karışabilirdi. Kız parasını alıp çıkıp gitti. Elimdeki çiçekle bara döndüm. Peçetelerden birini alıp üzerine iki cümle yazdım kimse göstermeden. Sonrada çiçeğin sapına sardım. Önce etrafı kolaçan ettim. Sonra da Kazım'ın masasına doğru yürüdüm. " Hoşgeldiniz efendiiim. " Dedim en kibar halimle. " Başka bir arzunuz isteğiniz varmı? Hemen getireyim." Kadın kibarca hayır. Derken Kazım tam bir dayı gibi, " Yok! Olursa söylerim!" " Peki. Afiyet olsun efendim. " Diyerek önce geri geri çekilip sonra topukladım. Hızlı adımlarla bara döndüm. Mekanın loş ışıklı oluşundan mı bilmem henüz çiçeği farketmemişlerdi. Ama birazdan farkederlerdi. Elime bir avuç fıstık alıp yiyerek beklemeye başladım. Bu sırada yine Hıdır'ın sesi geldi kulağıma. " Umay tazele." Resmen gıcığına çağırıyordu beni çatı oluğu kılıklı. Oysa başka garsondan da isteyebilirdi. İçimden zıkkım iç derken dışımdan hemen! Diyerek yanına geldim. Aynından mı? Demiştim ki önümdeki masanın yerden havalanıp ters döndüğünü görmemle bir gürleme duydum geri çekilirken. " Sen kimsinde benim kadınıma çiçek yollarsın laan! " Ahanda beklediğim kıyamet. Kazım Hıdır'ı tuttuğu gibi kaldırıp kafasını suratına gömdüğünde içimin yağları eridi resmen. Allah'ın su manzarayı gösterdin ya bana. Sana şükürler olsun. Bir oh canıma değsin! Çektim. Hıdır gerilerken Kazım yakasından tuttu. Ardından da bir de yumruk geçirdi çenesine. Hıdır daha ne oluyor onu bile anlamadan kendini yerde buldu. Aynı anda Atakan dahil Hıdır'ın adamları gelirken Kazım'ın adamları da geldi. Bir anda ortalık toz duman olmuş bu kadarını da beklemiyordum ama hoşuma gitmişti. Hatta bayılmıştım. Kazım Hıdır'a Hıdır Kazım'a yumruk atarken diğerleri birbirlerini öldüresiye dövmeye başlamış, masalar sandalyeler havada uçuşuyor, kadınlar çığlık çığlığa bağırırken, bazı müşteriler mekandan kaçmıştı. Ortam tam benlik, süperdi. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum. Tamam sıra bende. Diyerek Kazım ile Hıdır'ın arasına girdim. " Durun! Yapmayın ayrılın! Ne oluyor yaa! " Diye bağırırken içimden, eline sağlık Kazım dayı. Çak bir tane daha gebert şu hayvan herifi. Diye övgüler döşedim. " Bırak! Bıraksana Hıdır'ı! " " Sikerim lan senide aşkını da. " Ha hayt! Bu lafı peçeteye yazdığım, Sana aşığım. Yanındakinden kurtul bana gel. Cümlelerine ithafen edilmiş bir küfürdü tabi ki. Tekrar girdim aralarına güya ayırmaya çalışıyordum. Ama tek niyetim vardı o da hırsızlık... Saniyeler içinde isteğimi almış olarak geri çekildim. İkisi hâlâ birbirini yerken ben Hıdır'ın cüzdanıyla geriledim. Bir gözüm kavgada bir gözüm cüzdanda hızlı hızlı karıştırıp içindeki kimliğimi görünce gözlerim ışıl ışıl oldu. Suzan'ın kimliği varmı diye baktım, yoktu. Pislik ayrı ayrı saklamıştı. Kendi kimliğimi ve de paraları alıp arka cebime soktum. Birbirlerini öldüresiye döven adamların arasından itiş kakış arkadaki odaya geçmeye çalışırken ayağımın dibine düşen silahı görünce onuda alıp, umarım kullanmam gerekmez diyerek hızlandım. Arkadaki odaya geçip hızla girip silahı belimin arkasına takıp, kol çantamı ve giysi çantamı alıp çıktım. Arka kapıya doğru koşarken önce silah sesleri ardından uzaktan gelen polis sirenlerini duydum. Anlaşılan birileri polise haber vermişti ve birazdan meyhaneyi polis basacaktı. Hemen kaçmalıydım buradan. Adımlarımı daha da hızlandırdım. Arka kapıdan çıkmama bir kaç adım kalmıştı ki bir el kolumdan tutup geriye çevirdi bedenimi. " Nereye küçük kaçak! " Diyerek kolumu sıkı sıkı tutan kişi İshak'tı. Hemen arkasında az ilerde Hıdır belirdi. Öfkeli sesi kulaklarımda çınladı. " Bu kez kurtulamayacaksın elimden. Öldün sen! " Bir yandan kanayan burnunu siliyordu. Nerden çıkmıştı ne ara kurtulmuştu Kazım'dan anlayamamıştım. Düşmanın gözü kör olsun. Bir öldüremedi seni. Dedim içimden. Anında kendime geldim. Buraya kadar gelmişken ölsemde vazgeçemezdim. Kolumu hızla çekip İshak'tan kurtarıp gerilerken silahı çıkardım belimden. " Yaklaşmayın. Beklemedikleri hareketime şaşırarak durdular. İlk kez birine silah doğrultan titreyen ellerimle silahı onlara çevirince Hıdır halime bakıp güldü. " Bizimi vuracaksın fare." Biliyordu. Yapamazdım. Ben birini öldürmezdim. Titreyen ellerimde sıkı sıkı tuttuğum silah, içimde ya bu adamlara ya da polise yakalanma korkusu, gözlerimde o korkunun verdiği doluluk boğazım da bir yumru. Ne yapacağımı bilemedim. Bildiğim tek şey vardı. Bir an önce buradan kaçmak. Silahı üzerlerine doğrulttum. Ardından iki yanlarına rast gele ateş etmeye başladığımda kendilerini korkuyla yere yattılar. Bunu fırsat bilip arkama dönüp koşarak çıktım arka kapıdan. Arkamdaki Azrail'den öyle bir kaçıyordum ki kendime kendim bile şaşırdım. Hemen arkamdan bağıran Hıdırı duydum bu kez. " Umaay! Seni bulup öldüreceem! |
0% |