@azamet_29_2
|
Sabahın altısında deli gibi bağıran saatin sesiyle zıplayarak uyandım. İlk olarak hızla tutup susturdum mendeburu. Soluğu olsa soluğunu keserdim. Seni saat diye kullanan kafamı sikeyim ben. Gerçi gerek kalmıyor sen her sabah sikiyorsun. Diyip alarm düğmesini kapattım. Yerimden gözlerimi ovuşturak kalkıp saçlarımı geriye aldım. Odadan çıkıp banyoya girerken mutfaktan Çiğdem'in sesi geldi. " Umay Sude'yi de kaldır. " " Tamam." Diyip banyoya girdim. Hızlıca işimi bitirip çıkarken havluyu elime alıp kurulana kurulana Sude'nin odasına yürüdüm. Kapı üzerinde ki ders programına baktım önce. Sonra da içeriye girip yatağın yanına geldim. Kız yatağın iyice derinliklerine girip kaybolmuş kalkmak gibi bir niyeti yoktu. "Sude kalk artık sabah olduuu." Ses gelmeyince bu kez ellerimi dayayıp sarsarak çağırdım. " Sudeeee kaaalk!" " Biraz dahaaa ne olur. " " Sude hemen kalkmazsan seni tekmelerim." " Karşılığında beş dakika verirsen olur. " " Kıza bak ya! Aklıma gelen piçlikle pis pis gülerek yatağın üzerine doğru eğildim. " Sudeeee Çakır gelmiş seni çağırıyor." Bir anda ok gibi fırlayan Sude ile bana çarpmasın diye geriye sendeledim. " Hani nerede? Halini görünce dayanamayıp kahkahayı patlattım. " Tamaam. Dudaklarını büzerek bakıp yatağa oturdu. " Çok kötüsün Umay. " " Ne yapayım Sude. Bir türlü kalmıyorsun ki. " Olmaz! " diye bağırdı ayağa kalkıp kolumdan tutarak. " Elim yüzüm leş gibi beni böyle görmesin. " Gerçekten çağıracağımı sanmıştı iyi mi? Bozuntuya vermeden, " Tamam tamam hadi. " Dedim sırıtarak. " Sekiz buçukta dersin var yetiş." " Nerden bildin." " Kapıdaki programda yazıyor. Hadi! Çiğdem tatlını bağırtma." diyerek mutfağın yolunu tuttum. " Günaydın." " Günaydın." Çiğdem tezgah da uğraşırken bende çatal, kaşık, bardak, ekmek yerleştirdim masaya. Demlenmiş çayıda getirirken Sude girdi kapıdan. " Günaydın kızlar. " " Gün aydı da sen bi ayamadın Sude. Ne olacak senin bu uyku sorunun." Elimdeki ekmeği ağzıma tepip, " Çiğdem haklı Sude." Derken aklıma geldi. " Sude bak aklıma ne geldi." " Ne?" dedi masaya geçip başını masaya yatırarak. " Sende kansızlık falan olabilir mi? Senin renginde beyaz." Gözlerini açıp bana baktı. " Bilmem olabilir mi?" Derken eli ağzında esniyordu. " Hadi oyalamayın kızlar. Diyen Çiğdem masaya oturunca kahvaltıya geçtik. Hızlı hızlı yiyerek kızları masada bırakıp bardak, çatal ve tabağımı da alıp lavaboya bıraktım. " Eline sağlık." Diyip odama doğru yürüdüm hızlı adımlarla. İçeriye girer girmez dolabıma koştum. Hızlı tarafından önce çorap sonra siyah kot. Ki! Favorimdir kendisi. Giyip üstüme de beyaz bir gömlek giydim. Düğmelerini hızlı hızlı ilikleyip en son yalandan da olsa bir süs olsun diyerek halka kupelerimi kulaklarıma taktım. Malûm resepsiyon da olduğum için en azından müşteri çekmeyi bıraktım beni gören kaçmasa yeterdi. Kapı arkasından deri, yani çakma deri! Montumu alıp giyerek saçlarımı alelusul arkadan bağladım. Çantayı siktir edip cüzdanı ve telefonumu ceplerime sıkıştırılarak koridora çıkarken kızlarda hazırlanmak üzere kendi odalarına gidiyorlardı " Kızlar ben kaçtım. Metro vs ancak yetişirim." " Tamam kolay gelsin." Kolay mı zor mu göreceğiz. Diyip spor ayakkabılarımı giyerek kapıdan fırladım. Aynı anda karşı komşuları gördüm. Onlarda okula gidiyorlardı. " Merhaba hoşçakal." Diyip yanlarından sıvıştım. Koşar adım merdivenleri inerken bizim dairenin zilini duyunca durdum. Neden bizim dairenin ziline basıyordu bunlar. Düşünürken çaktım durumu. Kesin birlikte gideceklerdi okula. Sizi gidilereeer. Diye sırıtırken geç kaldığımı hatırlayıp tekrar koşar adım çıktım binadan. Metro durağına koştur koştur gelip son anda yetiştim. Kalabalığı görünce yine omuzlarım düştü. Allah'ım bu tren halk otobüsü olmuştu yine bu sabah. Yemin ederim ellerim cebimde dikilsem dibimdeki insanların sayesinde düşmeden biter yolculuğum. İtiş kakış ortadaki direğe yaklaşıp nihayet tutunabildim. Aynı anda etrafıma bakınarak kendi kendime sabah sabah ya sapık ya yan kesiciye denk gelmemeyi umdum. Malûm zaman kötü kolla götü demişler. Bir de onlarla uğraşıp geç kalmak istemiyorum. Başımı yukarıya kaldırıp bir nefes çektim. Anasını satayım oksijen kıtlığı vardı birde. O klima hor hor ötse ne olur. Oksijen yetersiz. & Dol boşal, dol boşal biten zulüm yolculuktan sonra nihayet indiğim durakta kendimi dışarıya atıp derin bir nefes çektim. Allah'ım sana şükürler olsun yarabbim. Diyerek koştur koştur işyerim otele giderken nefesim götüme kaçtı. Ve nihayet Gümüş Otel'e geldim. Arka kapıdan içeriye girip personel odasının yolunu tuttum. Üzerimdeki montu çıkarıp yeleğimi giydim ve nihayet resepsiyon bölümüne gelip, " Günaydın Meto. " Diyerek gececi Mete'den görevi devralmak istediğim de saat sekiz buçuk olmuştu. Mete ilk geldigim günden beri sadece yemek saatlerinde yada giriş çıkışlarda gördüğüm ayak üst kısa sohbetler ettiğim biriydi. Bunda gececi olmasının da etkisi vardı tabi. Selda'yı göremeyince, " Selda yok mu? " Dedim. " Yok bugün. " İkimiz mi? " Sen yokken Vedat ile yer değiştik. " Imm.." Dedim parmaklarım saçlarımı kurcalarken. " Küçük bir kaza geçirdim." Bir anda dibimde bitip kollarından tutup, " Kaza mı? Şaşkın bakarak konuştum. " Yola bakmadan atlayınca araba çarptı." Beni sağa sola çevirdi. Hasar kalmış mı diye mi bakıyordu ne. " Şimdi nasılsın iyisin değil mi? " " İyiyim iyiyim! " Bir anda sarılınca bu sefer de salak gibi kalakaldım. " Şükürler olsun." Buna ne oluyordu şimdi lan. Ne bu abartılı hal! Geri çekilirken elinden sıyrılıp yerime geçtim. " Boş ver beni de siz niye yer değiştiniz? " " Ona gece, bana gündüz uyuyordu. Müdüre sorduk olur dedi." " E. iyi madem." & Mete ile birlikte gelen müşterilerin kaydını yaparken boş kaldığımız zamanlarda da sohbet ediyorduk. Arada süper, kahkaha attıracak espriler yapıp beni güldürmesi sayesinde sıkılmadan geçiyordu saatler. Öğle arası olduğunda önce benim gitmemi isteyerek sırayla yemeğe gidip geldik. Kahveler benden diyerek otelin kafeterya bölümüne geçip koca iki fincan ile geldiğinde ne yalan söyleyim hoşuma gitti. İyi, hoş çocuktu Mete. Ya da bana mı öyle geliyordu. Yıllarca doğru düzgün arkadaş sahibi olamayınca şüphede kalıyor insan. Neyse kumral yakışıklısı yeşil gözleri vardı. Giydiği gömleğin dar kolları boğumlu pazularını sergilerken otele gelen bayan müşterilerin takıldığı noktaydı. Otellerin olayı buydu galiba. Kaslı vücutlu erkek çalışanları vitrine koyuyorlardı. Gelen bekar bayan müşteriler hoş manzara ile mutlu olsunlar. Hahaha! & Yan yana dikilmiş kahvalerimizi içerken bir yandan da gelen aramalara sırayla bakıyor rezervasyon işlemlerini yapıyorduk. Son aramaya Mete bakarken gelen misafiri ben karşıladım. Karşımda esmer ne genç ne yaşlı en fazla otuz beş yaşlarındaki adama baktım. Üzerindeki takım elbise ve elindeki çantaya bakılırsa önemli biriydi. Yani sanırım. " İyi günler." " iyi günler." Dedim otuziki diş gülümseyerek. İlk görüntü önemli. " Buyrun! Nasıl yardımcı olabilirim?" Aynı şekilde sırıtarak karşılık verdi. " Dün bugün için bir oda ayırtmıştım." " İsim neydi beyefendi." Gözleri yüzümde gözlerimde gezdiği için cevap alamayınca, " Beyefendi. İsim! " Diyince kendine geldi. " Eymen Karaman. Ooo adam avukatmış ya lan. " Evet beyefendi. Diyerek arkamdaki cam dolabın içindeki sıralı kartların arasından 897 yazanı alıp karşımdaki adama uzattım. Farkettim ki hâlâ beni inceliyordu. Lan yoksa ağzımın kenarlarında kahve bulaşığı falan mı vardı? Yada gözlerim de çapak... Ne diye böyle bakıyordu bu. Uzattığım anahtarı geri çekip havaya kaldırdım. Gözünün önünde saklayarak, " Kartınız! Beyefendi! " Dedim kelimelerin üstüne basa basa. Akıllısı beni bulmaz ki. Uzanıp kartı alırken yüzünde bir gülümseme vardı hâlâ. Arkasını dönüp asansöre yürüdüğünde önümdeki kahveyi kaldırıp dudağıma dayanmıştım ki cep telefonum çaldı. " Allah Allah! " Dedim. Kızlar beni pek aramazdı. Peki bu kimdi şimdi? Telefonumu cebimden çıkarıp ekrana baktım. #Zalim Ağa# Yazısını görünce şaşırdım doğrusu. Bu Zalım Mardin'e gitmemiş miydi. İki gün orada kalacaktı. Eee beni niye arıyordu ki. Bir yudum daha içtim kâhvemden. Bu şimdi giderken soktuğun lafları hatırlamış ondan arıyor olmasın. Diyen gereksiz iç sesime hak verdim. Yine! Giderkenki tipini hatırladım sonra. Açıp açmamak konusunda tereddütte kalmıştım bak. Telefon çalmaya devam ederken gözlerim ekranda açınca ne söyleyebilir diye düşünüyordum. Amaan ne söyleyecek sanki. Diyip telefonu açtım ve kucağıma dayadım. " Buyrun patron ağam." ***** ŞAHİN Cumartesi sabahı erkende yola çıkmış İstanbul'dan Mardin'e gelmiştim. Her yıl bu aylarda İstanbul ve Mardin arasında en az iki kez hem buradaki işlerimi halletmek hemde ailemi görmek için gidip geliyordum. İki gündür olduğu gibi sabah kahvaltısını yine ailemle birlikte yapmış, ardından daha küçük olan aile şirketimize gelmiş, çalışma odamda yapacağım toplantıdan önce bilgisayarındaki iş dosyalarını inceliyordum. Ama daha bir kaç satır ancak okumuştum ki Umay geldi aklıma. Bilgisayarımdaki ekranı kapatıp kamera takip sistemine girdim. Evet şirketimdeki ve otelimdeki ve Mardin'de ki mekanlarımdak bütün kameralara ulaşabiliyordum. Bir kaç tuşa basıp Gümüş otelin kamera sistemine geçtim. Görüntüler arasından geçip lobi kamerasına odaklandım. Oradaydı işte. Hızlı adımlarla tam vaktinde geliyordu. Yerine geçtiğinde, gözlerim Umay'da ekranı izliyordum hâlâ gözlerim Umay'da ekranı izliyordum hâlâ. Umay Akseki... Değişik bir kızdı Umay. Yüzünü izlerken gözlerimi başka yere çevirmek için ayrıca gayret göstermek gerekiyordu. Masum, duru güzel bir yüzü vardı. Ama İstanbul'un en iyi ve yakalanmayan hırsızlarından biriydi. Kendi kendime güldüm. Yüzü masum görünen bir kız ama hırsız. Derin bir nefes alıp başımı geriye attım. Bu kızın hayatıma nasıl girdiğini hatırladım. Dicle ile berdel yapılacak kararı alınırken Dicle'nin düğün gecesi kaçağını, onu ararken ona ikizi kadar benzeyen bir kızın hayatıma gireceğini! Her şey ortaya çıkana kadar kıza eziyet edeceğimi. Hamile olan Dicle olmadığını ispatladığında Umay'ı hava limanına ellerimle bırakacağımı, ardından üç gün uykusuz... Baktığım her yerde bu deli kızın yüzünü göreceğimi nereden bilirdim. Aklımı başıma toplayıp hayatıma devam ederken tam unutuyorum derken kaderin Umay'ı Ankara'da tekrar karşıma çıkaracağını! Bunu fırsat bilip daha sık görmek için onu otelde işe alacağımı, her görme istediği duyduğum da bir bahane ile otele gideceğimi, gidemediğim de kameralardan onu izleyeceğimi nereden bilirdim. Elimi alnıma dayadım. Yaptıklarım önceleri sadece yüzünü görme isteğiyken kaza geçirdiğini öğrendiğimde soluğu hastenede alışımı hatırladım. Şimdi düşündükçe daha iyi anlıyorum bu kızda beni çeken birşey olduğunu. Delirmiş olmalıyım. Kesin! Umay söz konusu olunca aklımda bedenimde değişiyordu çünkü. O adamları bu yüzden hiç düşünmeden gebertmiştim. Umay'ın çektiği acıları ağzından dinlediğim gün istediğim tek şey vardı. O piçleri ellerimle öldürmek. Daldığım düşüncelerden çıkınca gözlerimi yeniden ekrana çevirdim. Yanındaki diğer çalışanla baya samimi şekilde konuştuğunu gördüm. Sonra bir anda sarıldığı... Anında yerimde doğruldum. Ne oluyordu? Neden sarılıyordu Umay'a. Ekrana doğru yaklaşıp görüntüyü büyüttüm. Konuşmaya devam ediyorlardı. Ne konuşuyorlardı. Siktiğimin görüntülerinde ses yoktuki! Bir dakika. Asıl sorun bu herifin orada ne işi vardı. Normalde sadece Selda ve Umay vardı resepsiyonda. Hemen telefonumu çıkarıp müdür olacak adamın numarasını aradım. Ama son anda kapattım. Ne diyecektim. Selda yerinde yoksa, ya hastaydı ya izinliydi. Bu iti oradan al başka adam koy mu diyecektim. Dişlerim birbirine geçerken elimdeki telefonu kırarcasına sıkıyordum. Ben kendi kendime sinir harbi yaşarken sekreterim Miran girdi odaya. " Efendim herkes geldi. Toplantı için sizi bekliyoruz. " Kulağım adam da ama gözlerim ekrandaydı hâlâ. İyice sinir olmuştum bu ite. " Efendim! " " Ne var lan! Diye bağırınca adam korkuyla çıktı odadan. Hırsla kalktım ayağa. Telefonu tuttuğum elimin işaret parmağını ekrana doğru sallarken dudağım dişlerimin arasına girdi yine. O gülüşü benden esirgeyip başka adamlara göstermeyi sorarım ben sana. Dedim hırlayarak. Laptopu kapatıp kapıya doğru sinirle bir kaç adım attığımda geldi aklım başıma. Neden böyle bir şey demiştim. İyice deliriyordum. Sikeyim böyle işi! Derken çıktığım kapıya bir yumruk attım. Yan taraftaki toplantı odasına girdiğimde herkes beni bekliyordu. Hızlı adımlarla geçtim yanlarından ve masadaki yönetici koltuğuna geçip oturdum. Konuşmadan elimle başlayın işareti yaptım. Önce sekreterim Miran yaklaştı. Elindeki dosyaları önüme bıraktı. Ardından müdürümüz Hamit'in konuşmasıyla toplantı başladı. & Saatler süren sıkıcı toplantıda konuşulanları dinlerken aklım hâlâ Umay'ın yanındaki dingile olan gülüşündeydi. Sonunda toplantı bittiğinde yerimden kalkıp Miran'a, tuttuğun notları toparla getir. Diyip odadan çıkarken masadakilerin gözleri üzerimdeydi. Miran, " Efendim öğle yemeği." Demişti ki " Yemeyeceğim." diye bağırdım. Hızlıca odama girip masama geçtim yeniden. Laptopu açıp ekran da olan görüntülere döndüm. Umay yerinde o dingil hâlâ yanındaydı. İstanbul'a dönünce ilk işim o iti başka bölüme yollamak olacaktı. Bu sırada biri daha geldi. Otel misafirlerinden olmalıydı. Umay yine gülümseyerek karışınca damarlarım iyice gerildi. Ne yapıyorsun? Dedim sinirle. Bugün herkese gülücük dağıtma günün mü? Diye hırlarken karşısındaki adama daha dikkatli baktım. Gözüm bu adamı bir yerlerden ısırıyordu. Da. Lan!! Onun gözleride Umay'ı ısırıyordu. Yok yok! Bu iş böyle gitmeyecekti. Bugün onu izlediğimi anlamış gibi delirtmek için yapıyordu sanki. Telefonumu çıkarıp Umay'ı aradım. İyice delirip İstanbula dönmeye kalkmadan onu oradan uzaklaştıracaktım. İyice kudurmak istemiyorsam başka çare yoktu. Telefon çalarken karşımdaki ekranda telefonunu çıkarışını izledim. Elinde tuttuğu telefon ekranına boş boş bakıyor, ama açmıyordu. Ya Sabır! Ne düşünüyorsun da açmıyorsun! Sonunda keyfî olup açınca anında çıkıştım. " Neden açmıyorsun o telefonu." " Çalışıyordum ağam. Dedi gamsızca. Bir telefona bir ekrana baktım. Açık açık yalan söylüyordu. Dudağım yine dişlerimin arasında ekrana baktım. " Senin yalanını.s." Durdum. Sinirle soludum. " Neden aramıştınız ağam." " Bana lazımsın." Şaşırdı. " Lazım derken." Elimi alnıma dayadım. Neye lazım Şahin, hadi bul. Dedim kendi kendime. Sinirden düşünmemiştim ki. Ben bunu düşünürken o konuştu. " Valla Mardin'e falan gelemem Zalım ağam hiç kusura bakma." Dedi dümdüz. Histerik bir gülüş bıraktım. " Patronun benim. " Hiç kusura bak.." Derken aklıma o an gelen bahaneyi kullandım. " Oteldeki odama çık hemen." " Ne? Odana mı? " Çok konuşma da " Çok konoşmodo odomo çok." Diye taklit etmez mi. Bu kız gerçekten pervasızdı. " UMAY! " Yüksek çıkan sesimle yerinde sıçradı. " Umay bir daha beni taklit edersen ağzının içini." " Ne, biberle mi dolduracan? Derken sustum yine. Gözlerim ekrandaki yüzünde dudaklarında gezindi. Dilinin aksine küçüktü dudakları, ağzı. Kendimi bir an dudaklarını öperken dilimi ağzının içinde diliyle dans ettirirken buldum. Bütün damarlarımdaki kanım lava dönüştü sanki. " Aloo!" Dedi asansöre yürürken. Telefon açıktı ama sesim yoktu. Ve onu izliyordum hâlâ. Başımı iki yana sallayıp kendime geldim. " Oyalanma! " Gözlerini devirerek bindi asansöre. Bu sırada odamın katındaki kameraya geçtim. Bir dakika kadar sonra en üstte 1000 numaralı odamın olduğu katta indi. Telefon hâlâ açıktı. Yürüdü yürüdü, sonra da odamın önünde durdu. " Geldim aç." " Odada değilim şapşal. Şifre U4690Y. Odamdan almanı istediğin bir şey var." Gözlerini devirdi yine. Şifredeki adına ait harfleri farketmeden şifre kutusuna şifreyi yazıp içeriye girdi. Girmesiyle de kocaman bir hasssssiktiiiirr. Çekti. " Laaann. Odaya boyut kapısından falan mı girdim ben! " Kulağına dayadığı telefona doğru, " Merih"ten dünya'ya! Bu kız gerçekten acayip bir şeydi. " Ne diyorsun Umay? " " Ne diyim ağam. Allah versin diyorum." Kaçak kat mı çıktın otele? Hem oda diyipte hakaret etme odaya. Hakaretten dava açarlar ağam. Burası oda değil uzay mekiği. " Geveze susta yatağın yanındaki komodinin üzerinde siyah bir dosya var. Onu al ve çık. " " Hay hay baş üstüne patron ağam." Bir dakika geçmeden dosyayı alıp çıktı. Kapıyı kapattı. Kilitlendiğinden emin olduktan sonra elindeki dosyaya bakarak konuşmaya devam etti. " Eee şimdi. " " Dosyayı şirkete götürüp Jale'ye ver." " Jale mi?" " Yine zalimliğin tuttu. Ya Allah aşkına. Özel siparişle mi buldun sen bu kızı. " Umaaayy! " " Neeehh! " " Dosyayı şirkete götürüp Jale'ye ver!" " Tamam yaaa tamam!! Tamaaam!" " Ha şöyle yola gel." " Hişt Zalim ağa." " Ne var yine! " " Bir şey soracağım." " Sor!" " Eben yaşıyor mu?" " Ne? " " Eben diyorum. Yaşıyor mu? Dedim." " Hayır. Neden soruyorsun? " " Ölü üzerinden de küfür edilmez ki, Allah rahmet eylesin." " Umaaayy! " Bir anda telefonu yüzüme kapattı cadaloz. Ekranda gördüğüm deli kız ise yerinde tepiniyordu. Hatta bir ara duvarları tekmeledi. Şuan gerçekten sinirliydi. Eminim arkamdan küfür bile ediyor, sövüyordu. Ama umrumda bile değildi. Sonuçta ben istediğimi almıştım. Ama bir şeyi de iyi anlamıştım. |
0% |